Tumgik
#Kırmızı Cüceler
Text
Dünya Dışında Bitkiler Nasıl Olacak?
Dünya Dışında Bitkiler Nasıl Olacak?
Tumblr media
#Astrobiyoloji, #Atmosfer, #Canlılıkİşaretleri, #Evren, #FotosentetikYaşanabilirBölge, #Fotosentez, #IşıkEnerjisi, #KarbonDöngüsü, #Kimyasalİzler, #KırmızıCüceler, #Klorofil, #Oksijen, #OzonTabakası, #Samanyolu, #YabancıBitkiler, #YabancıBiyokimya, #YabancıGezegenler, #YabancıYaşam, #Yıldızlar, #YüzeySıcaklığı https://is.gd/xzSexo https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/dunya-disinda-bitkiler-nasil-olacak/
Dünya dışında bitkiler düşündüğümüz gibi olacak mı acaba? Bu konu ile ilgili ilginç bir hikaye anlatımlı ama bilimsel veriler içeren de bir yazıya denk geldik Keyifli okumalar dileriz.
Evrim hiçbir zaman karmaşık organizmalar ve hayvanlar kadar ileri gitmese bile, pek çok dış gezegen muhtemelen bitkilerin gelişimine uygun koşullara sahip. Ancak yosun, alg ve likenler Samanyolu’nun uzak diyarlarındaki yemyeşil ötegezegenleri kaplıyorsa, bu dünyalar ve çevreledikleri yıldızlar bizimkinden tamamen farklı olabilir. Dünya dışı bitki örtüsü daha önce gördüğümüze hiç benzemiyor olabilir.
Şimdiye kadar keşfedilen kayalık ötegezegenlerin çoğu , galakside en bol bulunan yıldız türü olan kırmızı cüce yıldızların yörüngesinde bulunuyor . Güneşten daha sönük, daha kırmızı bir ışık yayarlar. “Fotosentez görünür ışık aralığında (400 ila 700 nanometre) gerçekleşirse ve daha sönük, daha soğuk ve daha kırmızı bir yıldız alırsanız, fotosentezi destekleyecek yeterli ışık var mı diye sormak doğaldır.” Londra Queen Mary Üniversitesi’nden fizikçi Thomas Haworth diyor. Yakın zamanda Royal Astronomical Society’nin Aylık Bildirimleri’nde yayınlanan bu soruya verdiği geçici yanıt, “evet, bazen” şeklindedir. Ekibinin, kırmızı cüce yıldızların etrafındaki koşulların yaşam için bir anlaşma bozucu olmadığı yönündeki sonucu cesaret verici. Ancak hayat, daha kırmızı güneşlerin ışığına çok farklı şekilde adapte olmuş olabilir.
Yapraklı bitki örtüsü, yosunlar ve siyanobakteriler de dahil olmak üzere dünyadaki çoğu bitki, güneş ışığını ve karbondioksiti enerji ve oksijene dönüştürmek için fotosentezi kullanır. Bitkiler, güneş enerjisini kimyasal enerjiye dönüştürmek için klorofil pigmentlerini kullanır. Klorofil bitkilere yeşil rengini verir ve spektrumun mor-maviden turuncu-kırmızıya giden kısmındaki güneş ışığını absorbe edecek şekilde ayarlanmıştır. Ancak astrobiyologlar bitki örtüsü için bir “kırmızı kenar” bulunduğunu, bunun da klorofilin 700 nanometrenin ötesinde daha uzun, daha kırmızı dalga boylarında çok fazla foton absorbe etmediği anlamına geldiğini belirtti . Bunlar tam olarak bu küçük kırmızı cüce yıldızların ışıklarının çoğunu yaydığı dalga boylarıdır. Bu durum fotosentetik türler için bir sorun teşkil ediyor gibi görünüyor.
Haworth, meslektaşı biyolog Christopher Duffy ile birlikte, alışılmadık koşullar altında bile dünya dışı fotosentezin nasıl çalışabileceğini hayal etmeye çalıştı. Duffy, “Herhangi bir türe bağlı olmayan genel bir fotosentez modeli geliştirmek istedik” diyor. Özellikle, fotonları toplayan ve ışık enerjisini, onu kimyasal enerjiye dönüştürmek için gereken fotokimyayı yürüten bir reaksiyon merkezine yönlendiren, ışığı toplayan antenleri (tüm fotosentetik organizmaların sahip olduğu pigment-protein kompleksleri) modellediler.
Son derece verimli antenlere sahip organizmaların gerçekten de 700 nm’den daha soluk kırmızı ışığı emebileceği, ancak oksijenli fotosentezin bir mücadele olabileceği sonucuna vardılar. Bu senaryoda organizmalar, sırf fotosentetik makinelerin çalışır durumda kalması için enerjilerinin büyük bir kısmını harcamak zorunda kalacaklar. Evrimsel olarak bu, onları, karada kolonileşebilecek yapılarla değil, örneğin havuzda yaşayan yeşil-mavi bakterilerle sınırlayabilir.
Her ne kadar klorofil ve güneş ışığına bağımlı olan yeşil bitkiler Dünya’ya hakim olsa da, ne biyoloji ne de fizik onun bu şekilde çalışmasını gerektiriyor. Kendi gezegenimizde farklı kurallara uyan türlerin olduğunu zaten biliyoruz. Işığın yokluğunda ” karanlık oksijen ” üreten yeraltı mikropları vardır . Bir de oksijen olmadan, başta kükürt olmak üzere farklı pigmentler ve gazlar kullanarak fotosentez yapan mor bakteriler ve yeşil kükürt bakterileri var. Enerji için 800 ila 1000 nanometre arasındaki kızılötesi ışığa güveniyorlar. Bu, kırmızı cücelerin yıldız ışığı menzili dahilindedir.
Duffy ve Haworth, uzak gezegenlerde mor bakteri topluluklarının siyah sülfürlü okyanuslarda şişebileceğini veya yerel hidrojen sülfür kaynakları etrafındaki filmlere yayılabileceğini tahmin ediyor. Dünya bitkileri gibi karada hayatta kalabilen dünya dışında bitkiler evrimleşmiş olsalardı, ışığı soğuran yüzeylerini yine de yıldızlarına doğru çevirirlerdi, ancak uyum sağladıkları ışığın dalga boylarına bağlı olarak mor, kırmızı veya turuncu olabilirler. Hala topraktan besinleri ikna eden hücre kümeleri var ama farklı besinler arıyor olmalılar. (Dünyadaki bitkiler için nitratlar ve fosfatlar kritik öneme sahiptir. Peki dünya dışında bitkiler de bu mevcut mu?)
Eğer bu bilim insanları kırmızı cüce sistemlerinde botanik yaşamın ortaya çıkabileceği konusunda haklıysa, gökbilimcilerin bunu bulmak için teleskoplarını nereye yönlendireceklerini bulmaları gerekiyor. Başlangıç ​​olarak, bilim insanları genellikle her yıldızın etrafındaki yaşanabilir bölgeye odaklanıyor ; bu bölge bazen “Goldilocks” bölgesi olarak da adlandırılıyor çünkü burası gezegenin yüzeyindeki sıvı su için ne çok sıcak ne de çok soğuk. (Çok sıcaksa su buharlaşacak. Çok soğuksa kalıcı olarak buza dönüşecek.) Su çoğu yaşam türü için gerekli olduğundan, gökbilimcilerin bu bölgede kayalık bir dünya bulması heyecan verici bir gelişme. TRAPPIST -1 sistemi , çoklu dünyalar.
Ancak Georgia Üniversitesi astrofizikçisi Cassandra Hall, belki de yaşanabilir bölgeyi sadece suyu değil aynı zamanda ışığı da vurgulayacak şekilde yeniden düşünmenin zamanının geldiğini söylüyor. Bu yılın başlarında yapılan bir çalışmada Hall’un grubu, yıldız ışığı yoğunluğu, gezegenin yüzey sıcaklığı, atmosferinin yoğunluğu ve organizmaların büyümek yerine hayatta kalmak için ne kadar enerji harcaması gerektiği gibi faktörlere odaklandı. Bunları bir arada değerlendirerek, bir gezegenin yıldızına, su için geleneksel yaşanabilir bölgeden biraz daha yakın olan bir “fotosentetik yaşanabilir bölge” tahmininde bulundular. Dünya’nınkine daha çok benzeyen ve Mars’ınkine daha az benzeyen bir yörünge düşünün.
Hall, halihazırda keşfedilmiş olan beş umut verici dünyayı vurguluyor: Kepler-452 b , Kepler-1638 b, Kepler-1544 b, Kepler-62 e ve Kepler-62 f . Bunlar Samanyolu’ndaki kayalık gezegenlerdir, çoğunlukla Dünya’dan biraz daha büyüktürler ancak ” mini-Neptünler ” gibi gaz devleri değildirler ve yörüngelerinin tamamı olmasa da önemli bir kısmını yıldızlarının fotosentetik yaşanabilir bölgesi içinde geçirirler. (Gökbilimciler bunların hepsini son on yılda NASA’nın Kepler Uzay Teleskobu’nu kullanarak buldular .)
Elbette işin zor kısmı, 1000 ışık yılından daha uzaktaki yaşamın net işaretlerini tespit etmeye çalışmak. Astrobiyologlar dış gezegenlerin atmosferlerinde gizlenen belirli kimyasal izleri arıyorlar . Hall, “Genel olarak, birbirleriyle reaksiyona girerek farklı şeyler oluşturdukları için birbirleriyle uyumsuz olan büyük miktardaki gazlar gibi kimyasal dengesizlik belirtileri arıyorsunuz” diyor. Bunlar solunum veya çürüme gibi yaşam süreçlerini gösterebilir.
Karbondioksit ve metanın birleşimi bunun en iyi örneği olabilir, çünkü her ikisi de yaşam formları tarafından yayılabilir ve metan, bitki maddesinin bakteriler tarafından ayrışması gibi sürekli üretilmediği sürece uzun süre dayanmaz. Ancak bu kesin bir şey değil: Karbon ve metan, cansız, volkanik açıdan aktif bir dünya tarafından da üretilebilir.
Diğer imzalar, yıldız radyasyonunun oksijen moleküllerini bölmesiyle üretilen oksijeni veya onun yan ürünü olan ozonu içerebilir. Ya da belki sülfit gazları, oksijen olmadan da fotosentezin varlığını gösterebilir. Ancak bunların hepsi atmosferdeki su buharından elde edilen ozon veya volkanlardan gelen sülfitler gibi abiyotik kaynaklardan gelebilir.
SETI Enstitüsü’nün Carl Sagan Merkezi yöneticisi ve astrobiyolog Nathalie Cabrol, Dünya doğal bir referans noktası olsa da bilim adamlarının bakış açılarını yalnızca bildiğimiz hayatla sınırlamamaları gerektiğini savunuyor. Oksijenli fotosentez için doğru koşulları aramak, araştırmayı çok fazla daraltmak anlamına gelebilir. Evrende yaşamın o kadar da nadir olmaması mümkün. “Şu anda elimizde tek biyokimyanın olup olmadığına dair hiçbir fikrimiz yok” diyor.
Cabrol, eğer uzaylı yani dünya dışında bitkiler oksijenli fotosentez olmadan hayatta kalabiliyorsa ve hatta gelişebiliyorsa, bunun sonuçta yaşanabilir bölgenin daralması yerine genişlemesi anlamına gelebileceğini söylüyor. “Zihnimizi açık tutmalıyız”
0 notes
yurekbali · 2 years
Text
Tumblr media
Yazın bittiği her yerde söylenir. Böyle kırmızı kalkan görülmemiştir Ölüleri örten yapraklardan başka. Çünkü sahiden yaz bitmiştir, Göle bakmaktan usanır insan, Koru tutmaktan, yol gözlemekten; Çadırlar toplanır, yaralar sarılır; Durgun bir yolculuk, uzun bir şapka Artık yaprakları beklemektedir. Aşk mıdır kış gelince başlayan Beyaz bir kılıçla yürüyen aşka... Bırakmaz olur kuşlarını ülkeler, Yazın her yerde bittiği söylenir; Yorgunluklar çoğalır silahlardan sonra; Kardan mezarları görülür ıssızlığın Ölü öpüşlerin koyuluğuyla... Aşk kalmıştır otlarda yılı götüren, Cesur savaşçıları taşıyan kışa. Her yerde yazın bittiği söylenir, Çürür çiçeklere yapışan kanlar; Belki uzaktan iki atlı yaklaşır, Belki yakından iki yaprak kalkar; Akşamın örtüsü derelerde yıkanır, Gökyüzünü görünce gecenin devi Çıkarıp şapkasından yıldızlar saçar, Cüceler bunu bilir, gürgenler bilir, Aşkın uyumadığı her yerde söylenir. - Ülkü Tamer, Yazın Bittiği (Yanardağın Üstündeki Kuş / Toplu Şiirler) - Görsel: Beth Spencer (vacuumslayer)
24 notes · View notes
karayoluhaber · 11 months
Text
Samanyolu Galaksisinde Yüz Milyonlarca Yaşanabilir Gezegen Olabilir
Kepler verilerinin yeni bir analizine göre, M cüce sınıfı küçük yıldızların üçte biri yaşamı destekleyebilir. Güneş tipik bir yıldız olmasına rağmen, var olan tek yıldız türü değildir. Galaksimizdeki yıldızların çoğunluğu güneşten çok daha küçük ve daha kırmızı olan M cüceleridir (kırmızı cüceler olarak da bilinir). Son bulgulara göre, bu yıldızların birçoğu yaşamı destekleme kapasitesine sahip…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
netbilge · 2 years
Text
Kırmızı elbise efekti nasıl yapılır? Tiktok kirmizi elbise efekti nasil yapilir?
Kırmızı elbise efekti nasıl yapılır? Tiktok kirmizi elbise efekti nasil yapilir?
Kırmızı elbise efekti nasıl yapılır? Tiktok kirmizi elbise efekti nasil yapilir? red dress filter instagram red dress effect Walt “Red Dress” Kırmızı Elbise Efekti Yap Stüdyoları merkezi Burbank, California’da bulunan bir Amerikan animasyon stüdyosudur. Stüdyonun filmleri genellikle “Kırmızı Elbise” olarak adlandırılır. 1937 senesinde ilk filmleri olan Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler gösterime…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
simurguvercinka · 2 years
Text
Yazın Bittiği
Yazın bittiği her yerde söylenir.
Böyle kırmızı kalkan görülmemiştir
Ölüleri örten yapraklardan başka.
Çünkü sahiden yaz bitmiştir,
Göle bakmaktan usanır insan,
Koru tutmaktan, yol gözlemekten;
Çadırlar toplanır, yaralar sarılır;
Durgun bir yolculuk, uzun bir şapka
Artık yaprakları beklemektedir.
Aşk mıdır kış gelince başlayan
Beyaz kılıçla yürüyen aşka...
Bırakmaz olur kuşlarını ülkeler,
Yazın her yerde bittiği söylenir;
Yorgunluklar çoğalır silahlardan sonra;
Kardan mezarları görülür ıssızlığın
Ölü öpüşlerin koyuluğuyla...
Aşk kalmıştır otlarda yılı götüren,
Cesur savaşçıları taşıyan kışa.
Her yerde yazın bittiği söylenir,
Çürür çiçeklere yapışan kanlar;
Belki uzaktan iki atlı yaklaşır,
Belki yakından iki yaprak kalkar;
Akşamın örtüsü derelerde yıkanır,
Gökyüzünü görünce gecenin devi
Çıkarıp şapkasından yıldızlar saçar,
Cüceler bunu bilir, gürgenler bilir,
Aşkın uyumadığı her yerde söylenir.
Tumblr media
Ülkü Tamer
3 notes · View notes
gonulkosesi · 4 years
Text
'RENK CÜCELERİ'
Bulutlara tırmanıyor saçlarım. Pazene bezeli gözlerim gördüğü rüyadan uyanıyor, her yer siyahın binbir farklı tonuyla alaşımlı. Siyah, gözlerimi yakıyor.
Renk cüceleri henüz gelmemiş, boyamamış geceyi sabaha; göğü maviye, ağaçları yeşile, çiçekleri pembeye... İçimi bürüyor unutulmak korkusu, ya mavi cüce gelmezse; göğüm siyahın olursa! Ya sarı cüce unutur da, sabahlarım güneşsiz kalırsa! Karanlıkta üşüyen düşlerimi başka kim ısıtır ki bir kış ayazında? Ya saklanan hayallerim, hangi göğün kuşağında salıncak kurar bir daha...
Bekledikçe koyulaşıyor korkularım, bekledikçe artıyor merâmımın demi. Biraz daha gecikmelerine dayanamam ,siyaha boğulurum! Bulmalıyım yeşil cüceyi, yeşermeli bahçelerim. Derilmeye yüz tutan ayrık otlarına emanet edemem beyaz güllerimi.
Düşe kalka tırmandığım patikalarda, siyah giyinmiş ağaçlar yollarımı örterken; kadife yaprakları kanatıyor parmak uçlarımı. Kanım, siyah akıyor. Ağacın dalında sallanan bir elma sesleniyor: 'Boşuna bakma, kırmızıyı göremezsin kanında! Kafamı kaldırınca hayretle; 'Sen nasıl kırmızı kalabildin' diye haykırıyorum elmaya. 'Sen gibi' diyor elma, 'Renkleri arayarak!' O âna kadar kendime hiç bakmadığımı farkediyorum: 'Benim, ben işte burdayım! Tastamamım o halde kanım neden kırmızı değil, siyah aktı?' 'Çünkü sen siyah akacağına inandın' diyor elma. Elmanın bilip, benim bilmediğim bir sırdı bu lisân. İçimdeki kuşlar uyanmış, ötüyorlardı bir kırmızı elmaya.
Ve cüceler yeniden iş başında! Önce ağaçlarım yeşerdi, sonra göğüm mavilendi! Yerinde duramayan ayaklarım bir oraya ,bir buraya koşarken ; zihnim 'Oku' emriyle benliğime geldi. Okudum, geri geldi yeşillerim. Okudum ve kırmızı bir elmada buldum renklerimi. Okudum, hayat inandığındı; bulmayı arzuladığındı.
Okudum; şimdi yazmaya geldim.
Gönül D.
10 notes · View notes
uzaydanhaberler · 4 years
Photo
Tumblr media
Radyo Dalgadan X-ışına Galaksi Merkezi
Görsel: X-Işın: NASA, CXC, UMass, D. Wang et al.; Radyo Bölge: NRF, SARAO, MeerKAT
Galaksimizin merkezi kaç farklı şekilde parlar? Takımyıldız Yay (Sagittarius) yönünde, yaklaşık 26 bin ışık yılı uzaktaki bu esrarengiz bölge görebildiğimiz her tür ışıkta parıldıyor. Bu görüntüde NASA’nın yörüngedeki Chandra X-Işın Gözlemevi tarafından yakalanan yüksek enerji X-Işın emisyonu yeşil ve mavi renkte gösterilirken Güney Afrika Radyo Astronomi Gözlemevi’nin (SARAO) yer temelli MeerKAT Teleskop Dizisi tarafından yakalanan düşük enerjili radyo emisyonu kırmızı gösteriliyor. Renkli merkez bölgenin hemen sağında, Galaksimizin merkezî süperdev kara deliği Sag A* ile denk düşen güçlü bir radyo kaynağı, Sagittarius A (Sag A) yer alıyor. Görüntü merkezinin hemen solunda Kemer olarak bilinen bir dizi paralel radyo filamentiyle birlikte sıcak gazlar Sag A’yı çevreliyor. Görüntünün her yerinde çok sayıda sıra dışı tekli radyo filamentleri de görülebiliyor. Sag A’nın yörüngesinde ve çevresinde pek çok yıldızla birlikte çok sayıda küçük kara delik ve nötron yıldızları ve de beyaz cüceler olarak bilinen yoğun yıldız çekirdekleri dönüyor. Samanyolu’nun merkezindeki süperdev kara delik şu anda Olay Ufku (Event Horizon) Teleskobu tarafından görüntüleniyor.
Görsel: X-Işın: NASA, CXC, UMass, D. Wang et al.; Radyo Bölge: NRF, SARAO, MeerKAT
Yazarlar & Editörler: Robert Nemiroff (MTU) & Jerry Bonnell (UMCP) NASA yetkilisi: Phillip Newman Özel haklara tabidir. NASA Web Gizlilik Politikası ve Önemli Bildirimler Bir ASD at NASA / GSFC & Michigan Tech. U. hizmetidir.
Günün Astronomi Görseli 31 Mart 2020 yazısı ilk olarak Uzaydan Haberler sayfasında göründü.
2 notes · View notes
aseafairo · 2 years
Text
Efsun, kendiyle beraber Akif'in de kalbini alıp gitti. Akif ise, Efsun'un kanıyla boyandı. Pamuk prensesi cüceler kaptı. Kurdu, kırmızı başlıklı kız kandırdı. Sindirella, cadıyı zehirleyip kaçtı. Mutlu sonlar, hepsi yalandı.
Külden şehrin kırıntıları
1 note · View note
hayaleturk · 3 years
Text
11-17 Ekim Haftası Cinemaximum Vizyon Filmleri
Tumblr media
Ekim ayında birbirinden farklı filmlere ev sahipliği yapacak Cinemaximum, 11 Ekim haftası merak edilen filmleri sinemaseverlerle buluşturuyor. Vizyonda yer alan filmlerin yanı sıra Cadılar Bayramı Öldürür (Halloween Kills), Son Düello (The Last Duel), Venom: Zehirli Öfke 2 (Venom: Let There Be Carnage), Kırmızı Pabuçlar ve Yedi Cüceler (Red Shoes and The Seven Dwarfs), Fanteziler (Les Fantasmes), Fate/Grand Order The Movie, Hep Yek 4: Bela Okuma Altan, Ceberruh, Mini Fenomen ve Şeytanı Ararken filmleri vizyonda sinemaseverlerin beğenisine sunuluyor. Pek çok filmi dünyayla birlikte vizyonlara getiren Cinemaximum, her zaman olduğu gibi 11 Ekim haftasında da yerli ve yabancı farklı türlerden yapımları sinemaseverlerle buluşturuyor. Dramdan korkuya, animasyondan gerilime, komediden animeye kadar pek çok yapımın vizyonda olacağı 11 Ekim haftası sinemaseverler farklı türden filmlerin keyfini sürecek. Cadılar Bayramı Öldürür (Halloween Kills), Son Düello (The Last Duel), Venom: Zehirli Öfke 2 (Venom: Let There Be Carnage), Kırmızı Pabuçlar ve Yedi Cüceler (Red Shoes and The Seven Dwarfs), Fanteziler (Les Fantasmes), Fate/Grand Order The Movie, Hep Yek 4: Bela Okuma Altan, Ceberruh, Mini Fenomen ve Şeytanı Ararken filmlerinin vizyonda olacağı 11 Ekim haftasının vizyon programı ve detayları cinemaximum.com.tr üzerinden takip edilebiliyor.
11-17 Ekim haftası vizyonun öne çıkanları
https://www.youtube.com/watch?v=aoMiRgKEFnc - Sevilen oyuncu Tom Hardy’nin başrolünde yer aldığı Venom: Zehirli Öfke 2 (Venom: Let There Be Carnage), macera, gerilim ve fantastik türlerini bir arada barındıran bir film. Bir devam filmi olan filmde, Tom Hardy'nin canlandırdığı gazeteci Eddie Brock'un Venom ile simbiyotik ilişkisini sürdürmesi anlatılıyor.  https://www.youtube.com/watch?v=9ZnnJJ8CgW4 - Korku ve gerilim tutkunlarının ilgisini çekecek Cadılar Bayramı Öldürür (Halloween Kills), David Gordon Green yönetmenliğinde vizyona geliyor. Filmde, ezeli düşmanı Michael Myers'ı kızı Karen ve torunu Allyson ile birlikte tuzağa düşürüp ölüme terk eden Laurie'nin, ölümden yine kaçmayı başaran Michael Myers'ı alt etme çabasını anlatılıyor. https://www.youtube.com/watch?v=yUs0JlYaWUU - Jodie Comer, Matt Damon, Ben Affleck ve Clare Dunne gibi ünlü isimlerin oyuncu kadrosunda yer aldığı Son Düello (The Last Duel), Yüz Yıl savaşlarının ortasında erkeklerin her alanda var olan gücünü, adaletin kırılganlığını ve gerçeğin ışığında tek başına ayakta durmaya kararlı bir kadının gücünü ve cesaretini anlatıyor. https://www.youtube.com/watch?v=GIWq3A6EAqM - Bir komedi filmi serisi haline gelen Hep Yek, yeni filmi Hep Yek 4: Bela Okuma Altan ile vizyona geliyor. Filmde, serinin son filminde Bilal Baba’ya verdikleri zararı tazmin etmek zorunda bırakılan ikilinin; bu sefer daha büyük bir bela olan Ali Kapan ile karşı karşıya gelmesi konu ediniyor.  - Son zamanların en başarılı oyunlarından uyarlama Japon yapımı bir anime olan Fate/Grand Order The Movie, gezgin şövalye Bedivere'nin hikâyesini anlatıyor. Film 1273 yılında Kudüs’te geçiyor. Film, kutsal toprakların devasa bir çöle dönüşmüş durumda olması sonucu üç kabilenin savaşın arasında sıkışıp kalmasını ve yuvarlak masa şövalyelerinin kutsal şehirlerini ve aslan krallarını koruma mücadelesini konu ediniyor. Read the full article
0 notes
netbilge · 2 years
Text
TikTok, Instagram “Red Dress” Kırmızı Elbise Efekti Nasıl Yapılır ?
TikTok, Instagram “Red Dress” Kırmızı Elbise Efekti Nasıl Yapılır ?
TikTok “Red Dress” Kırmızı Elbise Efekti Nasıl Yapılır ? Walt “Red Dress” Kırmızı Elbise Efekti Yap Stüdyoları merkezi Burbank, California’da bulunan bir Amerikan animasyon stüdyosudur. Stüdyonun filmleri genellikle “Kırmızı Elbise” olarak adlandırılır. 1937 senesinde ilk filmleri olan Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler gösterime girdi. Bu filmle beraber günümüze kadar 59 animasyon film yaptılar.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
uzaydancom · 4 years
Photo
Tumblr media
Bilim adamları, ölü yıldızların çekirdeklerinde Einstein'ın genel göreliliğine dair kanıt buldular. Bu yeni çalışmada, araştırmacılar garip fenomeni gözlemlemek ve genel görelilik teorisine daha fazla kanıt sağlamak için binlerce beyaz cüceden gelen verileri birleştiren yeni bir yöntem kullandılar. ⭐ Güneşimiz gibi yıldızların yakıtı bittiğinde, dış katmanlarını dökerler ve Dünya büyüklüğündeki çekirdeklerine indirgenirler. Bu çekirdek, bir yıldız nesnesinin son evrimsel durumu olduğuna inanılan beyaz cüce yıldız olarak bilinir. Ancak bu yıldız kalıntıları, beyaz cüceler kütle olarak arttığında boyut olarak küçüldükleri gibi bir gizem taşıyor. Bu nedenle beyaz cüceler, Güneş'inkine benzer bir kütleye sahip olacaklar, ancak Dünya büyüklüğünde bir bedene sıkışacaklar.  ⭐ Araştırmacılar, yerçekiminin ışık üzerindeki etkisi olan kütleçekimsel  kırmızıya kayma etkisini yıldızlar üzerinde ölçtü. Işık bir nesneden uzaklaştıkça, nesneden gelen ışığın dalga boyu uzar ve daha kırmızı görünmesine neden olur. Yerçekimsel kırmızıya kayma etkisine bakarak, benzer bir yarıçapı paylaşan beyaz cüce yıldızların radyal hızlarını belirleyebildiler.  ⭐ Radyal hız, Güneş'ten belirli bir yıldıza olan ve bir yıldızın Güneş'e doğru mu yoksa Güneş'ten mi uzaklaştığını belirleyen mesafedir. Yıldızların radyal hızlarını belirleyerek, yıldızların kütlesindeki değişimi de belirleyebildiler. ⭐ "Yıldız kütleselleştikçe küçüldüğü için yerçekimsel kırmızıya kayma etkisi de kütle ile büyüyor. Ve bunu anlamak biraz daha kolay. Daha az yoğun, daha büyük bir nesneden çıkmak, daha büyük, daha kompakt bir nesneden çıkmaktan daha kolay..." ⭐ Kredi: Nadia Zakamska / Johns Hopkins Üniversitesi #uzay #space #astronomi #uzayaracı #keşif #Dünya #astronot #NASA #gezegen #bilim #Samanyolu #SpaceX #Güneş #galaksi #teknoloji #evren #yörünge #kozmos #Ay #gökyüzü #yıldız #Uzayİstasyonu #atmosfer #beyazcüce #uydu #Mars #roket #gözlemevi #teleskop #uluslararasıuzayistasyonu https://www.instagram.com/p/CEM9vWrA9ED/?igshid=qxinn1tpiggm
0 notes
akilfikirgezegeni · 4 years
Text
Tumblr media
Şu batıl inanç dedikleri şeyde nedir?
Ertan Yavuz
Sıradan şeyleri sıra dışı yapma konusunda harika bir düşünce yapımız var. Tarih boyunca açıklanamayan ne kadar çok durumla karşılaştığımızı düşünürsek batıl dediğimiz itikatların aslında ne kadar batıl ama bir o kadar da ihtiyaç olduğunu da görebiliriz. Özellikle korkuyu anlamlandırma adına oluşturduğumuz bu saçma fikir kalıpları çoğu zaman bizlerin soyut kavramları mantıklı bir şekilde içselleştirmeden yüzeysel olarak kabul etmesi anlamına gelmiştir.
Bir zamanlar yani kolektif bilincimizin bugünlere gelmediği dönemlerde zifiri karanlık bir gecede çevresinde hiçbir şey olmadığını bildiği halde duyduğunu zannettiği sesler ya da gördüğünü sandığı görüngüleri farklı yorumlayan insan atası ‘’Gaiplerden bir ses gelir bizlere, aman ulumanisa gözlere bak gözlere’’ diyerek, kendi kendini avutmak için bir takıp kompülsiyonlar oluşturarak rahatlamayı ve korkuyu görmezden gelmeyi öğrenmiş olabilir. Belkide rahatlamak yerine daha çok gerilerek obsesif takıntılar oluşturup kötü ruhların dünya da kalarak kötülüklerine devam ettiğini düşünmeyi seçmiş olabilir. Kim bilir belki de sırf bu yüzden etrafımızda bulunan tahtalara vurma davranışımız bu kötü ruhların kaçıp gitmesini sağlamak için oluşturduğumuz birer zorlantı hareketinden başka bir şey değildir. Vaktiyle iyi şans getirdiğine inanıldığı için meşe, çınar gibi ağaçlara vurulması da bu zorlantının olumlama versiyonu olsa gerek.
‘’Ayna ayna söyle bana, benden daha güzeli...?’’ Grimm kardeşlerin en meşhur masallarından biri olan Pamuk prenses ve yedi cüceler masalı üvey annesinin güzelliğini kıskandığı masum kızın yok edilmek istenmesi ve kalıcı güzelliğin tek bir kişide kalması için sihirli aynaya sürekli sorulup tasdik edilmesinin anlatıldığı bir masaldır. (Bu arada 18.yy’ın sonları ve 19.yy ortalarına kadar yaşamış Wilhelm Grimm ve Jacob Grimm kardeşler köy köy, kasaba kasaba dolaştığı bölgelerde o yöre halklarını dinleyerek kayıt altına aldıkları masalların bazıları, Rapunzel, Uyuyan Güzel, Çizmeli Kedi, Kırmızı Başlıklı Kız… Bu masalların pekte masum hikâyeler olmadığının da bilinmesi gerekir.)
Bir kişiye çağının en güzeli olmak için bir aynanın ona dünyanın en güzeli ünvanını verebilmesi ancak o aynanın sapasağlam olması ile mümkün olur. Peki o ayna kırk parçaya bölünürse geriye bahsi geçen güzellikten ne kalır? Sahibi olduğumuz güzelliğimiz elimizden alınırsa o kırılan aynanında uğursuzluk alameti olarak sayılması gerekmez mi? Yüzyıllar öncesinde daha camın ve aynanın ne olduğunu bilmedikleri zamanlarda gölde kendi yansımasını görerek aşık olan Narkisos’un yine kendine sahip olabilmek için göle uzanarak boğulması bir bakıma kırık aynanın laneti gibi bir şey değil mi? Bizler aklını mantığını ve duygularını kullanarak eşya diye nitelenen kendi dışımızdaki çevremizi algılayan yaratılar olarak kurduğumuz ilişkilerde bir başkası üzerinden kendimizi tanımlama becerisine sahibiz. Hoşlandığımız ya da hoşlanmadığımız bir huyumuzu ya da davranışımızı karşımızdaki insana yansıtarak olumlu veya olumsuz tüm özelliklerimizi daha iyi görmemizi sağlayabiliriz. Hatta bu durumu anlatan psikolojik bir de etkiye bile sahibiz. bknz. Ayna (Miror) Etkisi.
Milattan öncesi Antik Mısır medeniyetinin güçlü ve büyük olduğu dönemlerde kutsal olarak kabul edilen kedilerin yüzlerce yıl sonra şeytani büyücülük, sihir ve cadılıkla ilişkilendirilmesi de ilginç bir geçiştir. Mısırlılar kutsal saydıkları kedileri öldüğünde bile onlara düzenledikleri cenaze törenleri ile kedilerin her zaman iyi şans getirdiğine inanmışlardır ama Ortaçağ Avrupası her nedense cadılarla ve şeytanlıkla ilişkilendirdikleri kedileri canlı canlı katlederek günümüzde saçma olduğu bilinse de kara kedinin laneti batılını sürdürmüşlerdir.
“Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...”
Ahmet Haşim “Merdiven” şiirini yazdığı zamanlardan çok daha uzun yıllar önce özelllikle hristiyan topluluklarda uğursuzluk sembolü olan merdiven altından geçmeme aslında yine Antik Mısırda kutsal sayılan ve firavunların mezarlarına bile koyularak öteki dünyada tanrılara ulaşması için kullanması düşünülen bir eşyadır. Aynı zamanda duvara dayanılan merdiven yaptığı eğim ile bir üçgeni oluşturmakta ve üçleme tıpkı hristiyan teslis inancında olduğu gibi Mısırda da kutsal sayılmakta böylece oluşturulan üçgenin altından geçmek dince yasak sayılmakta idi. Günümüzde hâlâ inancını koruyan bu batıl itikatın aslında işe yarar başka bir özelliği daha var. Siz siz olun merdiven altından sakin geçmeyin. Neme lazım üzerindeki ustanın elindeki tuğla ya da cam kenarındaki bir saksı her an kafanıza düşebilir.
Kimine göre batıl kimine göre ise metafiziksel bir olay olan nazar değmesi ya da diğer bir ismi ile göz değmesi inancı ilkçağ insanına kadar uzanmaktadır. Tarih öncesi insanlar kendi aksini karşısındaki insanın gözlerinin içinde gördüğü zaman ruhunun o kişi tarafından ele geçirildiğini düşünüyordu. Zaman içerisinde Mısırda, Orta Doğuda kızgın güneşin ve çölün ortasında kem gözlü insanlardan ve tabi pek muhtemel olan güneşin o keskin ışınından korunmak için gözlerinin çevresine maskaralar çekerek korunma yöntemini bulmuşlardı. Böylece gerçekte hem güneşin zararlı ışınlarından hemde bir inanç geliştirerek kem gözlü insanlardan korunmuş olacaklardı.
Evrenin oluşumundan bu yana tarihimiz bir çok olayın yaşandığı, savaşların yapıldığı, icatlar geliştirerek yeni çağların açılıp kapatıldığı sayısız olaylarla dolu. Batıl diye adlandırdığımız nice olayın arkasında insanın korku, kaygı ve korunma ihtiyacının yattığını söyleyebiliriz. Bunlardan biride onüç sayısının uğursuzluğudur. Bu inanışta diğerleri gibi belli zamanlarda ve olaylarla ortaya çıkmıştır. Önceleri İskandinav mitolojisinin sonrasında hristiyan dininin bir miti olan onüçün laneti günümüzde de birçok yerde sıklıkla uygulanmaktadır. Uçaklarda 13 numaralı bir koltuğun olmaması, otellerde 12 no'lu odadan 14 no’lu odaya atlanması... Gerçekte İskandinav mitolojisi içerisinde 12 tanrının yemek yemesi sırasında yeraltı ve kötülük tanrısı Loki’nin bu yemeğe gelerek tanrı Balter’i öldürmesi ile sonuçlanmasından sonra onüçün uğursuzluğu kabul edilmiş sonrasında Leonardo Da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği” isimli tablosuna da konu olan Hz. İsa ve 12 havarisi ile bir arada iken onunla birlikte sayının 13 olması ve bu yemek sonunda Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi bu batıl inanışın dinsel olarak kendine yer bulmasına da sebep olmuştu. Hatta bu lanetin günümüzde bir fobiye de yol açtığını belirtmem gerekir ismide “triskaidefobi” yani 13 sayısından korkmak.
Tüm yanlış inanışlarımızın bir zamanlar anlamlı bir olaydan başladığını bilmek doğru inandığımızı zannettiğimiz bir çok yanlış inanışında devam etmemesi gerektiğini gözler önüne serer. O halde hayatımızın bir çok yerine masum totemler dikmeyi bir kenara bırakarak korkularımızın esiri olmaktan kurtulmalıyız. Sırf bizleri rahatlattığını düşündüğümüz tekrarlı ve tılsımlı sözlerden ya da davranışlardan vazgeçip sözde ritüellere bir son vermeliyiz. Bir zamanlar insanlar gök gürültüsü tanrısına inanır ve hava durumu her değiştiğinde kendilerinin lanetlendiğini düşünürdü. 75 yılda bir kez dünyaya teğet geçen kuyruklu yıldız hem bereketi hem de bir topluluğun mahvı anlamına gelebilirdi. 16. yy’da İspanyol denizci Hernando Cortes Güney Amerikalı yerliler Azteklerle (Şimdiki Meksika) tanışması ve onları yokederek topraklarını ele geçirmesi de tıpkı yukarıda yazılan batıl bir takım inanışlar yüzünden olmuştur. Dönem itibariyle dünyanın evrenin merkezi kabul edildiği yıllarda Aztekler de dünyadaki diğer insanlardan izole bir şekilde yaşıyordu. İnanışlarına göre insan kurban ediyor ve bu kurbanları denizlerden geleceğini düşündükleri tanrılarına adıyorlardı. Ve tam da düşündükleri ve inandıkları gibi Cortes ve adamları denizden geliyor, tıpkı hayallerindeki gibi beyaz tenli ve sakallı ayrıca dört ayaklı ve ilk defa gördükleri hızlı bir hayvana biniyorlardı. Üstelik ellerinde onların hiç görmediği delikli bir metalle...
Kral Montezuma denizlerden gelen bu adamları ellerinde onlar için çokta önemli bir meta olmayan altınlar ve değerli taşlarla karşılamıştı.
Ne mi oldu?
Azteklerin binlercesini Cortes ve adamları öldürdü, milyonlarcasını da kendileri ile birlikte vücutlarında adaya getirdikleri çiçek mikrobu...
Sonuç olarak diyebiliriz ki; Bu her zaman böyledir.
“Batıl yok olmaya mahkumdur.”
Kaynakça: Panahi. Charles/Sıradan şeylerin sıradışı kökleri/Çev. Melis Aktaş/Maya kitap
0 notes
kulturpostasi · 4 years
Text
13 yabancı filmin Yeşilçam uyarlaması
Tumblr media
Hollywood filmlerinin Yeşilçam uyarlaması konusu üzerine yapılan araştırmalarda ister istemez birkaç soru takılıyor insanın aklına. Yeşilçam’da konu sıkıntısı çekildiğinden midir yoksa gişe garantisi olarak görüldüğünden midir bilinmez, onlarca yabancı filmin uyarlaması yapılmıştır. Daha çok da Hollywood filmlerinden yapılan bu uyarlama filmlerden bazılarını sizler için derledik. 1- The Kid (Çocuk) – Garip
Tumblr media
Kemal Sunal’ın oynadığı 1986 yapımı Garip filmi aslında 1921 yapımı Charlie Chaplin filmi The Kid'in yeniden (ya da birebir) uyarlamasıdır. 2- City Lights (Şehir Işıkları) - En Büyük Şaban
Tumblr media
Yine Chaplin'in 1931 yapımı Şehir Işıkları filminin, yine Kemal Sunal’ın oynadığı En Büyük Şaban filmine ilham kaynağı (ya da birebir aynı) olduğunu birçok sinemasever bilir. 3- The Apartment (Garsoniyer) - Adamını Bul
Tumblr media
1975 yılına ait Müjdat Gezen’in Adamını Bul filmi  Billy Wilder'ın 1960 yapımı filmi The Apartment uyarlamasıdır. 1970'lerde Hadi Çaman'ın oynadığı İsmet Bu Ne Kısmet adlı erotik film de yine bu filmden uyarlanmıştır. 4- Irma La Douce (Sokak Kızı İrma) - Kırmızı Fener Sokağı
Tumblr media
1968 yapımı Kırmızı Fener Sokağı, yine bir Billy Wilder filmi olan 1963 tarihli Sokak Kızı İrma filminin uyarlamasıdır. 5- The Sting – Belalılar
Tumblr media
1973 yapımlı The Sting (Belalılar) filminden sadece bir yıl sonra aynı isimle çekilmiş bir uyarlama... Başrollerde Cüneyt Arkın,  Erol Taş ve Ahmet Mekin yer alıyor. 6- Golden Earrings - Altın Küpeler – Çingene
Tumblr media
Türkan Şoray ve Ediz Hun'lu 1966 yapımı Altın Küpeler ve  aynı yıl yapılmış Ahmet Mekin, Sevda Ferdağ'ın başrollerde olduğu Çingene filmleri, 1947 tarihli Golden Earrings'in uyarlamasıdır. Bereketli bir filmmiş! 7- The Wizard of Oz (Oz Büyücüsü) - Ayşecik ve Sihirli Cüceler Rüyalar Ülkesinde
Tumblr media
Zeynep Değirmencioğlu'nun en çok bilinen filmlerinden biri olan 1971 yapımı Ayşecik ve Sihirli Cüceler Rüyalar Ülkesinde, klasik filmlerden 1939 tarihli Oz Büyücüsü'nün Yeşilçam uyarlamasıdır. 8- Snow White and the Seven Dwarfs - Pamuk Prenses ve 7 Cüceler
Tumblr media
Yine Zeynep Değirmencioğlu'nun bir filmi...  1970 yapımı Pamuk Prenses ve 7 Cüceler, Walt Disney'in 1937 yapımı aynı adlı (Snow white and the Seven Dwarfs) filminden uyarlamadır. 9- E.T. – Badi
Tumblr media
Steven Spielberg'ün ünlü E.T. (özgün adı: E.T. the Extra-Terrestrial) filminin Yeşilçam uyarlaması olan 1983 tarihli Badi filminin yapımcı koltuğunda Şerif Gören oturuyor. 10- Some Like It Hot (Bazıları Sıcak Sever) - Fıstık Gibi Maşallah
Tumblr media
Yine bir  Billy Wilder filmi olan ve Marilyn Monroe'nun kariyerindeki en başarılı ve en popüler filmi olan 1959 yapımlı  Some Like It Hot, 1964'te İzzet Günay, Sadri Alışık ve Türkan Şoray gibi büyük isimlerle Yeşilçam’da yeniden çekildi. Yetmedi, Fıstık Gibi (1970) ve Çapkın Kızlar (1975) diye iki film daha yapıldı. 11- Awara – Avare
Tumblr media
Raj Kapoor'un hem yönetmenliğini yaptığı hem de başrolünde oynadığı 1951 yapımı efsane Hint filmi, Yeşilçam’a 3 kez uyarlandı. En bilineni 1964'te Sadri Alışık'ın oynadığı filmdir. Avare daha sonra 1970'te ve 1978'de de uyarlandı. 12- Dirty Harry (Kirli Harry) - Kanun Gücü
Tumblr media
Cüneyt Arkın’ın senaryosunu yazdığı, yönettiği ve oynadığı 1979 yapımı Kanun Gücü filmi, 1971 yapımı Don Siegel'in yönettiği ve Clint Eastwood'un devleştiği Kirli Harry filminden uyarlanmıştır. 13- Un Êléphant ça Trompe Ênormément (Damdaki Çapkın) - Aşık Oldum
Tumblr media
Şener Şen’in oynadığı ve Ertem Eğilmez’in yönettiği Aşık Oldum (1985) filmi, 1984 ABD yapımı The Woman in Red (Kırmızılı Kadın) filminin uyarlamasıdır. Ancak  The Woman in Red filmi de 1976 tarihli Fransız filmi Un Êléphant ça Trompe Ênormément (Damdaki Çapkın)'ın yeniden çevrimidir. Read the full article
0 notes
uzaydanhaberler · 6 years
Photo
Tumblr media
GALAKTİK MERKEZDE TEKİLLİKLERİN BİR ÇOĞULLUĞU Resmi olmayan yeni bir oylama, astronomların bir kara delik grubu için henüz iyi bir topluluk ismine sahip olmadığını, ama bir taneye ihtiyaç duyduklarını gösterdi. Bu Chandra Gözlemevi X-ışın görselindeki kırmızı daireler, çift yıldız sistemlerinin üyeleri olan bir düzine kara delikten oluşan bir grubu gösteriyor. Güneş’in 5-30 katı kütleye sahip olan kara delik çiftleri, galaksimizin, Sagittarius A* (Sgr A*) olarak tanımlanan süperdev kara deliğin bulunduğu merkezinin yaklaşık 3 ışık yılı çevresinde dolanıyorlar. Sarı daireler, çift yıldız sistemlerindeki muhtemelen daha düşük kütleli nötron yıldızları veya beyaz cüceler olan X-ışın kaynaklarını gösteriyor. Kara delikler tek başlarına görünmezler, ama bir çift yıldız sisteminin parçası olarak normal yoldaş yıldızlarından madde biriktiriyorlar ve X-ışınları üretiyorlar. Chandra galaktik merkezin mesafesinde bu kara deliklerden yalnızca nokta şeklindeki X-ışın kaynakları olan daha parlaklarını tespit edebiliyor. Bu da burada henüz tespit edilmemiş daha sönük çok daha fazla X-ışın yayınlayan kara delik çiftinin bulunması gerektiğini gösteriyor. Görsel: NASA/CXC / Columbia Univ./ C. Hailey et al. #apod #nasa #sky #space #astronomy #science #repost #gökyüzü #astronomi #uzay #bilim #uzaydanhaberler
2 notes · View notes