Tumgik
#Yüzey Sıcaklığı
Text
Dünya Dışında Bitkiler Nasıl Olacak?
Dünya Dışında Bitkiler Nasıl Olacak?
Tumblr media
#Astrobiyoloji, #Atmosfer, #Canlılıkİşaretleri, #Evren, #FotosentetikYaşanabilirBölge, #Fotosentez, #IşıkEnerjisi, #KarbonDöngüsü, #Kimyasalİzler, #KırmızıCüceler, #Klorofil, #Oksijen, #OzonTabakası, #Samanyolu, #YabancıBitkiler, #YabancıBiyokimya, #YabancıGezegenler, #YabancıYaşam, #Yıldızlar, #YüzeySıcaklığı https://is.gd/xzSexo https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/dunya-disinda-bitkiler-nasil-olacak/
Dünya dışında bitkiler düşündüğümüz gibi olacak mı acaba? Bu konu ile ilgili ilginç bir hikaye anlatımlı ama bilimsel veriler içeren de bir yazıya denk geldik Keyifli okumalar dileriz.
Evrim hiçbir zaman karmaşık organizmalar ve hayvanlar kadar ileri gitmese bile, pek çok dış gezegen muhtemelen bitkilerin gelişimine uygun koşullara sahip. Ancak yosun, alg ve likenler Samanyolu’nun uzak diyarlarındaki yemyeşil ötegezegenleri kaplıyorsa, bu dünyalar ve çevreledikleri yıldızlar bizimkinden tamamen farklı olabilir. Dünya dışı bitki örtüsü daha önce gördüğümüze hiç benzemiyor olabilir.
Şimdiye kadar keşfedilen kayalık ötegezegenlerin çoğu , galakside en bol bulunan yıldız türü olan kırmızı cüce yıldızların yörüngesinde bulunuyor . Güneşten daha sönük, daha kırmızı bir ışık yayarlar. “Fotosentez görünür ışık aralığında (400 ila 700 nanometre) gerçekleşirse ve daha sönük, daha soğuk ve daha kırmızı bir yıldız alırsanız, fotosentezi destekleyecek yeterli ışık var mı diye sormak doğaldır.” Londra Queen Mary Üniversitesi’nden fizikçi Thomas Haworth diyor. Yakın zamanda Royal Astronomical Society’nin Aylık Bildirimleri’nde yayınlanan bu soruya verdiği geçici yanıt, “evet, bazen” şeklindedir. Ekibinin, kırmızı cüce yıldızların etrafındaki koşulların yaşam için bir anlaşma bozucu olmadığı yönündeki sonucu cesaret verici. Ancak hayat, daha kırmızı güneşlerin ışığına çok farklı şekilde adapte olmuş olabilir.
Yapraklı bitki örtüsü, yosunlar ve siyanobakteriler de dahil olmak üzere dünyadaki çoğu bitki, güneş ışığını ve karbondioksiti enerji ve oksijene dönüştürmek için fotosentezi kullanır. Bitkiler, güneş enerjisini kimyasal enerjiye dönüştürmek için klorofil pigmentlerini kullanır. Klorofil bitkilere yeşil rengini verir ve spektrumun mor-maviden turuncu-kırmızıya giden kısmındaki güneş ışığını absorbe edecek şekilde ayarlanmıştır. Ancak astrobiyologlar bitki örtüsü için bir “kırmızı kenar” bulunduğunu, bunun da klorofilin 700 nanometrenin ötesinde daha uzun, daha kırmızı dalga boylarında çok fazla foton absorbe etmediği anlamına geldiğini belirtti . Bunlar tam olarak bu küçük kırmızı cüce yıldızların ışıklarının çoğunu yaydığı dalga boylarıdır. Bu durum fotosentetik türler için bir sorun teşkil ediyor gibi görünüyor.
Haworth, meslektaşı biyolog Christopher Duffy ile birlikte, alışılmadık koşullar altında bile dünya dışı fotosentezin nasıl çalışabileceğini hayal etmeye çalıştı. Duffy, “Herhangi bir türe bağlı olmayan genel bir fotosentez modeli geliştirmek istedik” diyor. Özellikle, fotonları toplayan ve ışık enerjisini, onu kimyasal enerjiye dönüştürmek için gereken fotokimyayı yürüten bir reaksiyon merkezine yönlendiren, ışığı toplayan antenleri (tüm fotosentetik organizmaların sahip olduğu pigment-protein kompleksleri) modellediler.
Son derece verimli antenlere sahip organizmaların gerçekten de 700 nm’den daha soluk kırmızı ışığı emebileceği, ancak oksijenli fotosentezin bir mücadele olabileceği sonucuna vardılar. Bu senaryoda organizmalar, sırf fotosentetik makinelerin çalışır durumda kalması için enerjilerinin büyük bir kısmını harcamak zorunda kalacaklar. Evrimsel olarak bu, onları, karada kolonileşebilecek yapılarla değil, örneğin havuzda yaşayan yeşil-mavi bakterilerle sınırlayabilir.
Her ne kadar klorofil ve güneş ışığına bağımlı olan yeşil bitkiler Dünya’ya hakim olsa da, ne biyoloji ne de fizik onun bu şekilde çalışmasını gerektiriyor. Kendi gezegenimizde farklı kurallara uyan türlerin olduğunu zaten biliyoruz. Işığın yokluğunda ” karanlık oksijen ” üreten yeraltı mikropları vardır . Bir de oksijen olmadan, başta kükürt olmak üzere farklı pigmentler ve gazlar kullanarak fotosentez yapan mor bakteriler ve yeşil kükürt bakterileri var. Enerji için 800 ila 1000 nanometre arasındaki kızılötesi ışığa güveniyorlar. Bu, kırmızı cücelerin yıldız ışığı menzili dahilindedir.
Duffy ve Haworth, uzak gezegenlerde mor bakteri topluluklarının siyah sülfürlü okyanuslarda şişebileceğini veya yerel hidrojen sülfür kaynakları etrafındaki filmlere yayılabileceğini tahmin ediyor. Dünya bitkileri gibi karada hayatta kalabilen dünya dışında bitkiler evrimleşmiş olsalardı, ışığı soğuran yüzeylerini yine de yıldızlarına doğru çevirirlerdi, ancak uyum sağladıkları ışığın dalga boylarına bağlı olarak mor, kırmızı veya turuncu olabilirler. Hala topraktan besinleri ikna eden hücre kümeleri var ama farklı besinler arıyor olmalılar. (Dünyadaki bitkiler için nitratlar ve fosfatlar kritik öneme sahiptir. Peki dünya dışında bitkiler de bu mevcut mu?)
Eğer bu bilim insanları kırmızı cüce sistemlerinde botanik yaşamın ortaya çıkabileceği konusunda haklıysa, gökbilimcilerin bunu bulmak için teleskoplarını nereye yönlendireceklerini bulmaları gerekiyor. Başlangıç ​​olarak, bilim insanları genellikle her yıldızın etrafındaki yaşanabilir bölgeye odaklanıyor ; bu bölge bazen “Goldilocks” bölgesi olarak da adlandırılıyor çünkü burası gezegenin yüzeyindeki sıvı su için ne çok sıcak ne de çok soğuk. (Çok sıcaksa su buharlaşacak. Çok soğuksa kalıcı olarak buza dönüşecek.) Su çoğu yaşam türü için gerekli olduğundan, gökbilimcilerin bu bölgede kayalık bir dünya bulması heyecan verici bir gelişme. TRAPPIST -1 sistemi , çoklu dünyalar.
Ancak Georgia Üniversitesi astrofizikçisi Cassandra Hall, belki de yaşanabilir bölgeyi sadece suyu değil aynı zamanda ışığı da vurgulayacak şekilde yeniden düşünmenin zamanının geldiğini söylüyor. Bu yılın başlarında yapılan bir çalışmada Hall’un grubu, yıldız ışığı yoğunluğu, gezegenin yüzey sıcaklığı, atmosferinin yoğunluğu ve organizmaların büyümek yerine hayatta kalmak için ne kadar enerji harcaması gerektiği gibi faktörlere odaklandı. Bunları bir arada değerlendirerek, bir gezegenin yıldızına, su için geleneksel yaşanabilir bölgeden biraz daha yakın olan bir “fotosentetik yaşanabilir bölge” tahmininde bulundular. Dünya’nınkine daha çok benzeyen ve Mars’ınkine daha az benzeyen bir yörünge düşünün.
Hall, halihazırda keşfedilmiş olan beş umut verici dünyayı vurguluyor: Kepler-452 b , Kepler-1638 b, Kepler-1544 b, Kepler-62 e ve Kepler-62 f . Bunlar Samanyolu’ndaki kayalık gezegenlerdir, çoğunlukla Dünya’dan biraz daha büyüktürler ancak ” mini-Neptünler ” gibi gaz devleri değildirler ve yörüngelerinin tamamı olmasa da önemli bir kısmını yıldızlarının fotosentetik yaşanabilir bölgesi içinde geçirirler. (Gökbilimciler bunların hepsini son on yılda NASA’nın Kepler Uzay Teleskobu’nu kullanarak buldular .)
Elbette işin zor kısmı, 1000 ışık yılından daha uzaktaki yaşamın net işaretlerini tespit etmeye çalışmak. Astrobiyologlar dış gezegenlerin atmosferlerinde gizlenen belirli kimyasal izleri arıyorlar . Hall, “Genel olarak, birbirleriyle reaksiyona girerek farklı şeyler oluşturdukları için birbirleriyle uyumsuz olan büyük miktardaki gazlar gibi kimyasal dengesizlik belirtileri arıyorsunuz” diyor. Bunlar solunum veya çürüme gibi yaşam süreçlerini gösterebilir.
Karbondioksit ve metanın birleşimi bunun en iyi örneği olabilir, çünkü her ikisi de yaşam formları tarafından yayılabilir ve metan, bitki maddesinin bakteriler tarafından ayrışması gibi sürekli üretilmediği sürece uzun süre dayanmaz. Ancak bu kesin bir şey değil: Karbon ve metan, cansız, volkanik açıdan aktif bir dünya tarafından da üretilebilir.
Diğer imzalar, yıldız radyasyonunun oksijen moleküllerini bölmesiyle üretilen oksijeni veya onun yan ürünü olan ozonu içerebilir. Ya da belki sülfit gazları, oksijen olmadan da fotosentezin varlığını gösterebilir. Ancak bunların hepsi atmosferdeki su buharından elde edilen ozon veya volkanlardan gelen sülfitler gibi abiyotik kaynaklardan gelebilir.
SETI Enstitüsü’nün Carl Sagan Merkezi yöneticisi ve astrobiyolog Nathalie Cabrol, Dünya doğal bir referans noktası olsa da bilim adamlarının bakış açılarını yalnızca bildiğimiz hayatla sınırlamamaları gerektiğini savunuyor. Oksijenli fotosentez için doğru koşulları aramak, araştırmayı çok fazla daraltmak anlamına gelebilir. Evrende yaşamın o kadar da nadir olmaması mümkün. “Şu anda elimizde tek biyokimyanın olup olmadığına dair hiçbir fikrimiz yok” diyor.
Cabrol, eğer uzaylı yani dünya dışında bitkiler oksijenli fotosentez olmadan hayatta kalabiliyorsa ve hatta gelişebiliyorsa, bunun sonuçta yaşanabilir bölgenin daralması yerine genişlemesi anlamına gelebileceğini söylüyor. “Zihnimizi açık tutmalıyız”
0 notes
teknoaslan · 1 year
Text
Venüs Hakkında Kısa Bilgi
Venüs Hakkında Kısa Bilgi #astrology #astrologia #piscis #virgo #tauro #astroloji #kovaburcu #yayburcu #aslanburcu #teraziburcu #cancer #luna #sol #capricornio #libra #escorpio #urano #mercurio #astrología #aries #ikizlerburcu #koçburcu #moon #space #koç
Venus, Güneş Sistemimiz’in ikinci gezegenidir ve Dünya’dan sonra en büyük gezegendir. Venus, Güneş’ten daha az ışık alır, ancak yüzey sıcaklığı Dünya’dan çok daha yüksektir. Bu, Venus’ün atmosferinin çok kalın ve yoğun olduğu anlamına gelir. Venus’ün atmosferi, Dünya’nın atmosferine benzer bir yapıya sahiptir, ancak çok daha fazla su buharı içerir. Venus’ün atmosferinde çok fazla bulut bulunur ve…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
fourchettah · 2 years
Text
İklim değişikliği ve küresel ısınma
Tumblr media
İklim değişikliği ve küresel ısınma. İklim değişiyor. Biz de öyle.
Gezegenimizin atmosferi tıpkı bir sera gibi çalışır.
sera gazı nedir?
güneş ışınlarının neredeyse yarıya yakını yeryüzünden yansır bu ısıları atmosferde tutan sera gazları bir süre sonra bu ısıyı dünyaya ve uzaya yansıtır. Su buharı (H2O), karbondioksit (CO2), nitröz oksit (N2O), metan (CH4) ve ozon (O3) başlıca sera gazlarıdır.
İklim değişikliği
sel, fırtına, hortum, kuraklık ve orman yangınları daha sık görülüyor neden? Bugün ortalama dünya yüzey sıcaklığı 15’c civarında eğer sera gazları olmasaydı dünya 32’c daha soğuk olur tüm sular donar dünyamız yaşama elverişsiz hale gelirdi. 2015 yılında 195 ülke küresel ısınmayı 2 dereceyle sınırlandırmayı amaçlayan paris iklim sözleşmesine imza attı, ülkeler bu sözleşme ile atmosfere saldıkları karbondioksit miktarını azaltmayı taahhüt etti.
İklim değişikliği ve politika
2015 paris iklim sözleşmesinden bugüne sık rastlanmasa bile ülkelerin birbirlerini paris iklim sözleşmesinden çıkmakla tehdit ettiği ve bu paris iklim sözleşmesinin kimi zaman ülkeler arası birer tehdit aracı olarak kullanıldığı görülmüştür. 195 ülkeden 130’unun paris iklim sözleşmesinin kurallarına uymaması devlet liderlerinin bu konuya yeterince hassasiyet göstermemesi başka bir imtiyaz. Hatırlatmak isterim ki paris iklim sözleşmesi bütün ülke sınırlarını aşan dünyada yaşayan bütün insanları ilgilendiren tüm dünyanın ülke, cinsiyet, ırk, din ayırmaksızın ortak problemidir. Dilerim ki iklim değişikliği adına paris iklim sözleşmesi veya başka bir anlaşma/sözleşme daha somut ve çevreci atılımları ortak geleceğimiz için görebiliriz.
Peki biz iklim değişikliği için neler yapabiliriz?
Enerji tasarruvu hem enerji hem de ekonomi için. Küresel ısınmanın en temel sebebi enerji tüketimidir. Elbette endüstriyel enerji tüketimi bireysel enerji tüketiminin yanında deve’de kulak kalır fakat enerji tasarrufun da dünya nüfusu baz alınırsa büyük bir tasarrufa dönüşebilir hem bireysel hemde ülke ekonomisinin ziyan olmamasına yardımcı olur.
Günümüzde bazı ülkeler su ve enerji tüketimin de yasaklar getirmeye başladılar. En temel ve basit olarak yapabileceğiniz enerji tasarrufu ise elektrikli aletleri düğmesinden kapatıp fişlerini çekmektir.
devamı için tıklayınız
3 notes · View notes
h3stiaaa · 2 years
Text
Merkür hakkında!
Güneş etrafında hızlı tur atmasıyla bilinen Merkür, Güneş’e en yakın gezegenlerden biridir. Güneş’e olan uzaklığı 57,909,000 kilometredir. Merkür, Güneş Sistemindeki en küçük gezegenlerden biridir. Yaklaşık olarak çapı: 4,878 kilometredir.Merkür de 1 gün uzunluğu, 58.6 Dünya gününe eşittir.Merkür'ün Güneş etrafındaki yörüngesini tamamlaması 1 Merkür yılı yani 88 Dünya gününe eşittir. Uydusu yoktur. Yoğunluk bakımından 2. sıradadır. Yüzey sıcaklığı değişebilmesine rağmen Güneşe yakın olması münasebetiyle ikinci sıcak gezegendir. Yüzey sıcaklığı -170 ile 450°C arasında seyretmektedir.Merkür gezegenine Mariner 10 ve Messenger uzay aracı ile iki defa ziyaret edilmiştir.
2 notes · View notes
dokumtek · 19 days
Text
Silindir Tipi Döküm Nedir?
Tumblr media
Silindir tipi döküm, metalurjik endüstride yaygın olarak kullanılan bir döküm yöntemidir. Bu yöntemde, erimiş metal genellikle bir silindir şeklindeki bir kalıba dökülür ve ardından soğutulur. Silindir tipi döküm genellikle uzun, silindirik veya boru şeklindeki parçaların üretiminde kullanılır. Silindir tipi dökümde, kalıp genellikle bir döner silindirin iç yüzeyine yerleştirilir ve erimiş metal kalıp içine dökülür. Metal kalıba doldurulduktan sonra soğutulur ve katılaşır. Ardından, silindir döndürülerek döküm parçası çıkarılır. Bu yöntem, özellikle uzun ve ince parçaların üretiminde kullanışlıdır. Örneğin, boru, çubuk veya uzun silindirik parçaların dökümünde tercih edilebilir. Silindir tipi döküm, üretim sürecinde yüksek verimlilik ve tekrarlanabilirlik sağlayabilen bir yöntemdir. Bu döküm yöntemi, çeşitli endüstrilerde kullanılan çeşitli metal parçaların üretiminde yaygın olarak kullanılır, özellikle otomotiv, inşaat, enerji ve savunma sanayi gibi sektörlerde. Silindir tipi döküm örneği olarak silindir gömleği ve silindir gösterilebilir. İç ve dış yüzeyler tamamen işlenmektedir. Döküm hatası kabul etmediği gibi işlemeden sonra basınç testine tabi tutulurlar. Bu nedenle dökümü çok zor olan parçalardır. Silindir Tipi Dökümlerde İşlemeden Sonra Meydana Gelen Döküm Hataları: - İç yüzeyin üst bölümlerinde veya parçanın üst yüzeyinde meydana çıkan çekme boşlukları - Silindir gövdesinin bölgesel kısımlarında meydana gelen karıncalar - İç ve dış yüzeylerde meydana gelen döküm boşlukları - İç ve dış yüzeylerde veya üst yüzeyde yerleşmiş katmerler, cüruf, kum ve pislikler Bu hatalar zaman zaman meydana çıkarlar. Çünkü sebepleri uygun olmayan malzemeler döküm sıcaklığı uygun olmayan kalıp kumları ve yüzey malzemeleridir. Fakat uygun olmayan yollukların meydana getirdiği hatalar çok daha değişiktir. Silindir tipi döküm parçalarda; kalınlıklarına, boyunun çapa oranı bakımından çeşitli ölçülere ve son işlem şekillerine göre birçok türleri vardır. Gaz ile veya kendi kendine sertleşen reçineler ile üretilen kalıplar kullanıldığı zaman kalıplama yöntemlerine yüzey yöntem ve malzemelerine gerekli bütün özen gösterilmelidir. Silindir Tipi Döküm lere Uygulanan Yolluk Tipleri: Silindir tipi döküm parçalarda; kalınlıklarına, boyunun çapa oranı bakımından çeşitli ölçülere ve son işlem şekillerine göre birçok cinsleri vardır. Burada belirtilen yolluklar kurutulmuş kalıplar içindir. Gaz ile veya kendi kendine sertleşen reçineler ile üretilen kalıplar kullanıldığı zaman kalıplama ve yüzey uygulama türlerine ve malzemelerine gerekli bütün özen gösterilmelidir. A tipi: Bu en çok silindir gömlekleri için uygulanan bir tiptir. Genellikle iyi sonuç alınır. Merkezi maçanın üst çevresine yerleştirilen yolluk geçişinden birçok ufak çıkışta dağılarak, tepeden yapılan döküm şeklidir. Bu şekilde yüksek sıcaklıktaki metal girişler vasıtası ile uzun müddet maçayı yalar, gaz ile sertleştirilen maça kullanılıyor ise ve yüzey malzemesi iyice maça yüzeyine yapışmadı ise sıyırmalardan dolayı pislik hataları meydana gelir. B tipi: Bu tipte ergimiş metal, kalem tipi girişlerden geçerek maçaya dokunmadan kalınlığın ortasından aşağı doğru düşer. Maça çapı büyük yapılarak giriş kısımlar yerleştirilebilir. Bu yüzden A tipine göre pislik hataları daha az meydana gelir. C tipi: Dış kısım özellikle önemli ve iç kısımda ufak tefek hatalar istenmeyecekse, ergimiş metalin akışı, kalıp duvarlarının dış kısmından yapılır. D tipi: Kalıbın yüzey mukavemeti iyi olmadığı ve yüzey malzemesinin de iyi yapışmadığı hallerde alttan döküm uygulanır. Bu tipte katılaşma ters yönlü meydana gelir. Bunun etkilerini giderebilmek için; üst kısımdan dökmeye göre, döküm hızını çok çabuklaştırmalı, yatay yolluk yapmalı ve besleyici bölümüne üst kısımdan yüksek sıcaklıktaki metal ile takviye yapılmalıdır. E tipi: Çapına göre karşılaştırmada; boyu çok uzun olan silindirlerde, iki zamanlı motorların gömleklerinde, alt ve üstten döküm yapacak gibi iki yolluk verilir. İlk önce yüksekliğin 1/3’üne kadar alt yolluk kullanılarak alttan döküm yapılır ve sonra üst yolluktan döküme geçilir. F tipi: Bütün yolluklar yatay kalıplayıp dik dökme prensibine göre verilmiştir. Birçok hallerde dik kalıplayıp, dik dökme prensipleri uygulanır. G tipi: Dik kalıplama ve alttan dökme için yolluk tipidir. Bu durumda tabandaki mala yüzeyinden tekerlek girişlerden geçerek döküm yapılır veya çevreden teğet olarak yerleştirilmiş bir veya iki geçişten döküm yapılır. Bu tip üst yüzey kapalı olduğu zaman en iyi sonucu verir. Silindir dökümün diğer döküm yöntemlerine göre avantajları arasında karmaşık şekillerde, özellikle de silindir blokları ve manşonlar gibi karmaşık iç boşluklara sahip parçalar üretme yeteneği yer alır. Silindir döküm ayrıca geniş bir yelpazede uyarlamalar, yüksek boyutsal doğruluk ve düşük maliyetli malzeme ve ekipman kullanma yeteneği sunar. Ek olarak, karmaşık şekillerde parçaların üretilmesine, farklı alaşımlara güçlü bir şekilde uyarlanabilmesine ve neredeyse sınırsız boyutta döküm yapılmasına olanak tanır. Ayrıca, daha fazla işleme miktarını azaltır ve metalden tasarruf sağlar, bu da onu uygun maliyetli bir üretim süreci haline getirir Plaka Tipi Döküm Nedir? Çanak Tipi Döküm Nedir? Kasnak Tipi Döküm Nedir? Ring Tipi Döküm Nedir? Kapak Döküm Yolluk Tipleri Nelerdir?   Read the full article
0 notes
tripuck · 3 months
Link
0 notes
mafaweb · 4 months
Text
Miranda: Tanım ve AnlamıMiranda, Neptün'ün en büyük altıncı uydusudur ve adını William Shakespeare'in Fırtına oyunundaki karakterden almıştır. Miranda'nın ismi, oyunun diğer karakterlerinden biri olan Prospero'nun kızıdır ve Neptün ile alakalı olmasının ise bir sebebi yoktur.Miranda'nın keşfi, 1948 yılında gerçekleşti ve bilim insanlarının dikkatini hemen çekti. Miranda'nın yüzeyi, gezegenimizdeki hiçbir yere benzememektedir ve bu durum, bu uydunun tarihini ve oluşumunu anlamak için büyük bir ipucu oluşturmaktadır.William Shakespeare'in oyunundaki karakterin neptün ile bağlantısı olmasa da, bu uydunun adını taşıyan karakterin de sıra dışı özelliklere sahip olduğunu görmekteyiz. Miranda'nın atmosferi ve iklimi, diğer gezegenlerin uydularından oldukça farklıdır ve potansiyel yaşam şartları hakkında merak uyandırmaktadır.Miranda, uzay araştırmacılarının ilgisini çeken bir uydudur ve bu keşif, gezegenimiz dışındaki diğer yaşam formlarını araştırmak isteyen bilim insanlarının gündeminde önemli bir yer tutmaktadır.Miranda'nın Keşfi ve Tarihi Miranda, Neptün'ün uydularından biri olarak keşfedilmiştir. Miranda'nın keşfi, 16 Şubat 1948 tarihinde Amerikalı gökbilimci Gerard Kuiper tarafından yapılmıştır. Kuiper, 24 inçlik bir teleskop kullanarak Neptün'ün uydularını incelemiş ve Miranda'yı keşfetmiştir. Miranda'nın tarihi ise oldukça ilginçtir. Uydunun yüzeyinde bulunan çeşitli oluşumlar, bilim insanlarına göre, Güneş Sistemi'nin erken dönemlerinde meydana gelen şiddetli çarpışmalar sonucu oluşmuştur. Bu nedenle Miranda'nın tarihi, Güneş Sistemi'nin evrimi hakkında önemli bilgiler sağlayabilir. Miranda'nın tarihi incelendiğinde, uydunun geçmişte büyük bir jeolojik aktivite yaşadığı ve yüzeyinin birçok farklı süreç tarafından şekillendiği görülmektedir. Bu da, Miranda'nın keşfine ve tarihine dair daha fazla araştırma yapılmasını gerektirmektedir. Ayrıca, Miranda'nın tarihi, gezegenimiz Dünya'nın tarihini anlamamıza da yardımcı olabilir. Bu nedenle Miranda'nın keşfi ve tarihi, gökbilimcilerin ve bilim insanlarının oldukça ilgisini çekmektedir. Miranda'nın Fiziksel Özellikleri Miranda, Uranüs'ün beş büyük uydusundan biridir ve bu uyduların en küçüğüdür. Miranda'nın çapı sadece 471 km'dir ve Uranüs'ün keşfedilen ilk uydularından biri olmasına rağmen yüzey özellikleri açısından oldukça ilginçtir. Miranda, oldukça düzensiz bir yüzeye sahiptir ve yüzeyinde çeşitli kraterler, sırtlar ve düzensiz yapılar bulunmaktadır. Bu nedenle Miranda'nın fiziksel özellikleri, diğer gezegen uydularından oldukça farklıdır. Miranda'nın sıra dışı fiziksel özelliklerinden biri de Verona Rupes adı verilen dev bir fay hattına sahip olmasıdır. Bu fay hattı, Dünya'daki en büyük kanyon olan Büyük Kanyon'dan daha derindir ve Miranda'nın yüzeyindeki en belirgin özelliklerden biridir. Ayrıca Miranda'nın çeşitli alanlarında farklı renklerde buzulların bulunması da fiziksel özelliklerinin ilginçliğini artırmaktadır. Yüzey sıcaklığı oldukça düşük olmasına rağmen, Miranda'nın yüzeyinde volkanik faaliyetlerin olduğuna dair kanıtlar bulunmuştur. Bu durum, Miranda'nın jeolojik yapısının diğer gezegen uydularından farklı olduğunu göstermektedir. Ayrıca Miranda'nın yüzeyinde bulunan çeşitli oluşumlar, uydunun oluşum süreci hakkında da önemli ipuçları vermektedir. Genel olarak Miranda'nın fiziksel özellikleri, bu uydunun diğer gezegen uydularından oldukça farklı ve ilginç bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir. Bu nedenle Miranda'nın fiziksel özellikleri, bilim insanlarının uzay araştırmaları için oldukça ilginç bir konu olmaya devam etmektedir. Miranda'nın Yüzeyi ve JeolojisiUranüs'ün en büyük uydularından biri olan Miranda'nın yüzeyi oldukça çalkantılı ve ilginç jeolojik özelliklere sahiptir. Bu uydunun jeolojisi, bilim insanları için oldukça ilgi çekici bir konu olmuştur.Miranda'nın yüzeyi üzerinde çeşitli çatlaklar, uçurumlar ve teraslar bulunmaktadır. Bu jeolojik özellikler, uydunun geçmişte yaşadığı çarpışma ve sıkışma olaylarına işaret etmektedir.Ayrıca Miranda'nın yüzeyi, çeşitli farklı özelliklere sahip devasa kanyonlarıyla da dikkat çekmektedir.
Bu kanyonlar, uydunun jeolojik geçmişi hakkında önemli ipuçları sunmaktadır.Tüm bu jeolojik özellikler, Miranda'nın yüzeyi hakkında daha fazla araştırma yapılmasını ve bu gizemli uydunun jeolojik yapısının daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır.Miranda'nın Atmosferi ve İklimiMiranda, Uranüs'ün en büyük iç uydusudur ve atmosfere sahip olup olmadığı hala belirsizliğini korumaktadır. Yüzey sıcaklıkları oldukça düşüktür ve muhtemelen Miranda'da su buharı bulunmamaktadır. Ancak, atmosferin varlığının ve ikliminin daha detaylı incelemeler yapılması gerekmektedir.Miranda'nın iklimi, soğuk ve değişken koşullara sahip olduğu düşünülmektedir. Güneşe yakın olan yüzey bölgelerinin sıcaklık farklılıkları yüksektir ve atmosferin varlığı halinde bu farklılıklar daha da artabilir. Bu durum, Miranda'nın ikliminin nasıl şekillendiği konusunda daha fazla çalışma yapılmasını gerektirmektedir.Atmosferin olup olmadığı konusundaki belirsizlikler, Miranda'nın iklimi hakkında da kesin bilgilere sahip olmamızı engellemektedir. Ancak, yapılan gözlemler ve modellemeler, Miranda'nın atmosferinin ve ikliminin derinlemesine incelenmesi gerektiğini göstermektedir.Uzay araştırmaları ve gözlemler, Miranda'nın atmosferinin ve ikliminin anlaşılmasına yönelik daha fazla veri sağlayacak ve bu gizemli uydunun özelliklerini aydınlatacaktır. Gelecekte yapılacak olan çalışmalarla, Miranda'nın atmosferinin ve ikliminin sırları çözülebilir.Miranda'da Potansiyel Yaşam ŞartlarıMiranda, gezegenler arasında potansiyel yaşam şartları barındıran bir uydu olabilir. Yüzeyindeki buz tabakaları ve su buharının varlığı, bu şartların oluşabileceğine dair işaretler taşımaktadır. Bunun yanı sıra, Miranda'nın atmosferi ve iklimi incelendiğinde, düşük sıcaklık ve yoğun radyasyon gibi zorlayıcı faktörlerin bulunduğu görülmektedir. Ancak, bu koşullara uyum sağlayabilecek organizmaların varlığı da mümkün olabilir. Yapılan araştırmalar, Miranda'nın jeolojisi üzerinde de odaklanmaktadır. Uyduyu saran çatlaklar ve volkanik aktivite, potansiyel olarak yaşamı destekleyecek kaynakların varlığına işaret etmektedir. Bu kaynakların incelenmesi, gezegenler arası yaşamın olasılığı hakkında daha fazla bilgi sağlayabilir. Bu bağlamda, Miranda'nın fiziksel özellikleri de önemli bir rol oynamaktadır. Yüzeyin yapısal ve kimyasal bileşimi, olası yaşam formlarının varlığı konusunda ipuçları sunabilir. Araştırmacılar, uydu üzerinde yapılan detaylı incelemelerle bu potansiyeli çözmeye çalışmaktadır. Sonuç olarak, Miranda'da potansiyel yaşam şartları hakkında halen birçok bilinmeyen bulunsa da, yapılan çalışmalar ve gözlemler uyduyun bu yönden incelenmesinin önemini ortaya koymaktadır. Gezegenler arası yaşam arayışı, Miranda'nın sunduğu potansiyel imkanlarla da sınırlı kalmayabilir.
0 notes
kerimustacom · 5 months
Photo
Tumblr media
Dünya’nın Sonu: Güneş’in Genişlemesi
Güneş, hidrojen yakıtını tükettikçe, kırmızı dev haline gelecektir. Bu, Güneş’in boyutunun birkaç kat artacağı anlamına gelir. Bu durumda, Dünya, Güneş’in yörüngesinden çıkacak ve yıldızın içine çekilecektir. Dünya’nın yüzey sıcaklığı, Güneş’in ısısının etkisiyle 5.000 dereceye kadar çıkacaktır. Bu, Dünya’nın tamamen yok olmasına neden olacaktır.
0 notes
iahaber · 7 months
Text
El nino kışı nedir, nasıl olur?
Küresel ölçekte meydana gelen bir deniz-atmosfer olayı olan El Niño, okyanus yüzey sularının sıcaklığında büyük dalgalanmaların yaşanması ve bunun sonucunda meydana gelen atmosfer olaylarının genel adıdır. El Niño’nun şiddeti, dünya çapında bazı bölgelerde kuraklık ve yoğun yağışlar gibi çeşitli olumsuz etkilere yol açabileceği ve sıcaklık rekorlarının kırılma riski taşıdığı düşünülüyor.EL NİNO KIŞI NEDİR? El Niño olayları yaklaşık her iki ila yedi yılda bir meydana geliyor. Pasifik Okyanusu'nun doğu ve orta kesimlerindeki deniz suyu sıcaklığı normalden 0.5°C veya daha fazla artar. Bu da atmosferdeki basınç farklarını ve rüzgarları değiştirir. Bu değişimler, dünyanın farklı bölgelerindeki iklimi etkiler. El Nino, Akdeniz üzerindeki alçak basınç sistemini zayıflatması ve Balkanlar üzerindeki yüksek basınç sistemini güçlendirmesi nedeniyle uzun ve etkili bir kış mevsimi dönemine sokuyor. El Nino’ların çoğu sonbahar sonlarında veya kış aylarında zirve yaptığından, en güçlü etkilerini yılın soğuk aylarında gösterir. El Nino kışının 2024’e kadar devam etmesi bekleniyor; uzmanlar, önümüzdeki aylarda daha da güçleneceğini ve gelecek yılın baharında sona ereceğini tahmin ediyor.
0 notes
samet533453 · 8 months
Text
Mutfak Tezgahı Modası
Mutfak Tezgahı Modası: Mutfaklar, evlerimizin kalpleridir ve iç mekan tasarımının önemli bir parçasıdır. Bu alanları kişiselleştirmenin ve güzelleştirmenin bir yolu, mutfak tezgahlarını modaya uygun bir şekilde seçmektir. Bu makalede, mutfak tezgahlarının son moda trendleri ve ev sahiplerine nasıl estetik değer kattığına dair bir bakış sunacağız.
Doğal Taşların Geri Dönüşü: Doğal taş mutfak tezgahları, son yıllarda büyük bir geri dönüş yaşamaktadır. Özellikle granit ve mermer tezgahlar, doğal güzellikleri ve dayanıklılıklarıyla öne çıkar. Granitin farklı renk ve desen seçenekleri, her türlü mutfak dekorasyonuna uyum sağlar. Mermer ise zarafeti ve lüksü temsil eder.
Kuvarsın Üstünlüğü: Kuvars mutfak tezgahları, estetik ve dayanıklılığın birleşimi olarak ön plana çıkıyor. Kuvars bileşikleri, doğal taşların güzelliğini sunarken, dayanıklı ve lekeye dayanıklı bir yüzey sağlar. Bu nedenle, kuvars mutfak tezgahları hem şık hem de pratik bir seçenektir.
Mat ve Parlıyor: Tezgah yüzeyi seçimi, mutfakların tarzını büyük ölçüde etkileyebilir. Mat yüzeyler, modern ve minimalist bir görünüm sunar, ayrıca lekeleri gizlemeye yardımcı olabilir. Parlak yüzeyler ise lüks ve şıklığı temsil eder, ancak daha fazla bakım gerektirebilir.
Renk Oyunları: Mutfak tezgahlarının renk seçimi, mutfak dekorasyonunu büyük ölçüde etkiler. Parlak beyaz, siyah, toprak tonları veya pastel renkler gibi farklı seçenekler, mutfakların tarzını belirlemek için kullanılabilir.
Sonuç olarak, mutfak tezgahlarının modası, iç mekan tasarımının önemli bir unsuru olarak dikkat çekmektedir. Doğal taşların estetik cazibesi, kuvarsın dayanıklılığı, ahşabın sıcaklığı ve yüzey seçimleri gibi faktörler, mutfakları kişiselleştirmenin ve güzelleştirmenin yollarını sunar. Bu nedenle, mutfaklarınızı güncellerken tezgah modasını göz önünde bulundurmanız, evinize estetik bir değer katmanın harika bir yoludur.
0 notes
guncelhaberleri · 9 months
Text
Okyanus yüzeylerinde sıcaklık rekoru kırıldı, uzmanlar artışın süreceği uyarısında bulunuyor
Bilim insanları okyanus yüzeyi sıcaklığının ağustos ayında değil mart ayında en yüksek seviyeye ulaşması nedeniyle rekorun kırılmaya devam edeceğini belirtiyor Dünya okyanuslarının ortalama yüzey sıcaklığı bu hafta 20,96 santigrat dereceye (°C) ulaşarak şimdiye kadarki en yüksek seviyesine ulaştı. Avrupa Birliği’ne bağlı Kopernik İklim Değişikliği Servisi (C3S) verilerine göre, bu değer 2016…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
elazigsurmanset · 9 months
Text
Duvar Küfleri Neden Oluşur ve Nasıl Yok Edilir ?
Tumblr media
Küf görüntüsü, yaşantımızın çoğunu geçirdiğimiz  evlerimizde ve iş yerlerimizde karşılaştığımız sıkıcı bir durum. Görüntüsü ve kokusuyla insanı rahatsız eden  küf ve rutubet lekeleri ortadan kalkmadığı sürece insan sağlığı için de tehlike oluşturuyor. Su tesisatı sızıntıları, duvar yüzeylerinin nemli kalması, oda sıcaklığı değişiminden dolayı duvarların terleme yapması ve uygulanmış olan yalıtım  eksiklikler gibi sorunlar sonucunda oluşmaktadır. En başta bu sorunları ortadan kaldırmanız gerekmektedir.  Küf Lekelerinden Nasıl Kurtulursunuz ? Küfle baş etmenin en önemli adımı; evimizi düzenli olarak havalandırmaktır. Günde en az 2 defa, yaz aylarında ise 4-5 defa evinizi havalandırmalısınız. Duvarların terlemesi sonucu oluşan küf sorununu engellemiş olacaksınız. - Kuru bir bezle küflü duvar lekesinin üzerini iyice temizleyin. Artık eskisine göre temiz olduğunu hissettiğiniz an bırakabilirsiniz. - Evinizde veya elinizin altında mutlaka zımpara ya da buna benzer bir şey bulunuyordur. Onunla gücünü yitirmiş küf lekesini zımparalayınız. - Çamaşır suyu gibi yüzey temizleyicileri ile temizleyin. Çamaşır suyu kullanmak küf mantarlarını öldürecektir ve tekrar ortaya çıkmasını engelleyecektir. Çamaşır suyu uyguladığınız bölgeyi 10 dk gibi süreyle bekletmelisiniz. - Hafif ıslak kalan küflü bölgeyi kuru bir bez ile tekrardan siliniz. - Pencere kenarlarındaki küçük çaplı küfler ise alkol yardımıyla yok edilebilir. Oranı  veya  civarında olan alkolü, fırça yardımıyla küflü bölgeye sürünüz. Fırçaladıktan sonra yarım saat kadar bekletin ve daha sonra ucu alkole batırılmış bir temizlik beziyle siliniz. - Duvarlarınız için kaliteli küf önleyici boyalardan kullanabilirsiniz. Temiz, steril, nemsiz ve küfsüz ortamlarda günlerinizi idame ettirmeniz dileklerimle.  Kalın sağlıcakla. Read the full article
0 notes
bahriaykut · 9 months
Text
Tumblr media
Lüfer Balığı nın Özellikleri Bahri Aykut
Denizin en hızlı ve lezzetli balıklarından biri Lüfer Türkiye denizlerinin incisi, boğazların efendisidir, dense yanlış olmaz." demektedir. Bahri Aykut’un işaret ettiği gibi; Sofrada en önemli yeri tutar, hatta edebiyatta da yerini almıştır; öyle ki eski İstanbul zenginleri sırf lüfer yakalamak için gümüş zokalar dökerlermiş.
Aslına bakarsanız, Boğaziçi ve İstanbulla özdeşleşen bu güzel balık, başta Karadeniz olmak üzere tüm denizlerimizde bulunmakta ve olta balıkçıları tarafından sevilerek avlanılmaktadır.
Sadece ülkemizde değil diğer pek çok ülkede lüfere özel bir önem verilir, hatta lezzeti ve kendine özgü karakteri nedeniyle ona kutsal bir değer bile verilmektedir.
Ülkemizde pek çok canlıya yapıldığı gibi, lüferin farklı büyüklükte olanlarına farklı isimler verilmektedir: Bu konuda lüfere daha bir ayrıcalıklı davranılmaktadır. Hani uskumrunun küçüğüne "uskumru vonozu" diyen de kolarida diyen de varken, palamutun küçüğüne çingene palamudu denilirken, lüferin küçüğüne lüfer vonozu, çingene lüferi denildiğini hiç duymadım.
Küçükten büyüğe doğru lüfere verilen isimler şu şekildedir;
* 12 cm ye kadar -------> Defne Yaprağı
* 13 - 17 cm arası ------> Çinekop
* 18 - 20 cm arası ------> Sarıkanat
* 21 - 30 cm arası ------> Lüfer
* 30 - 50 cm arası ------> Kofana
* 50 cm den büyükleri ---> Sırtıkara
2- Dağılımı ve Göçleri
Göçücü bir deniz balığıdır. Dünyanın tüm ılıman ve sıcak denizlerinde bulunur. Özellikle Büyük Okyanus (Pasifik) un doğu kıyıları, Atlas Okyanusu (Atlantik) nun batısında Arjantinden Kanada kıyılarına kadar, Afrika ve Avrupa kıyılarında, Akdeniz havzasında (Akdeniz, Adriyatik, Ege, Marmara ve Karadeniz) yayılım gösterir.
Lüfer genellikle körfezlerde ve kıyıya yakın sulardaki kumlu dipli alanlarda bulunur. 60 metre derinliğe kadar bulunabilen göçmen bir balıktır. Sıcaklık ve rüzgar gibi hava ve su şartları ile atmosfer basıncına göre dip ile yüzey arasında yer değiştirir. Suların soğumasıyla daha sıcak bölgelere göç eder.
3- Üreme ve Beslenmeleri
Ülkemizde ise Mayıs ayında Marmara ve boğazlarda kalan lüferler beslenmek, üremek ve yazı geçirmek üzere kanalı takiben Karadenize çıkarlar. Bu çıkış oldukça hızlı olur Haziranın ilk haftasına kadar tamamlanır. Bu dönemde yakalanan balık pek yağsızdır. Çıkış sırasında Marmara ve boğazlarda muhtelif yerlerde ve Karadeniz' de yumurta dökerler. Bir dişi 60,000 ile 80,000 arası yumurta dökebilir. Yumurtaları pelajik (su sutununda serbest gezer) ve 1 - 1,2 mm çapında olup 20 derece su sıcaklığında iki günde açılır. Su sıcaklığı düşükse süre uzar.
Yazı Karadenizde beslenerek geçiren lüferler havaların soğuması ile Ağustos ayının ortaları itibarı ile yine kanalı takip ederek (ama bu defa akıntıya karşı) inişe geçerler. İlk inen bazı sürüler İstanbul boğazı ve çevresinde yerleşerek bir süre yemlenir. Eylül ayı ile birlikte tam boy lüfer ve ay ortasından itibaren de kofana boğaza girer. En son çinekop gelir.
Boğazlar ve Marmaranın hemen hemen her yerine yayılan lüfer sürüleri yolu üstündeki tüm taşlık kırmalık meraları yoklayarak av arar ve beslenir. Bu yem aramalar sırasında bazen bir kaç metrelik sığlıklara kadar da sokulurlar.
Yumurtadan çıkan bireyler planktonlarla beslenir. Büyük bireyler kendi boylarına göre istavrit, izmarit, zargana, kolyoz, uskumru, hamsi, gümüş, camuka, kefal gibi küçük balıkları yiyerek beslenir. Öyle saldırgandır ki, yamyam tanımını hakedercesine kendi türünün küçüklerini de yer. Önüne gelen her balığa saldırır. Beslenma sırasında ve genel yaşamında çok vahşidir. Yemeyecek olsa da öldürür. Bazen yediği balıkları kusarak yeniden avlandığı gözlenir. Korkusuz balıktır denebilir, bu oltaya vururken çekinmeden yemi koparıp yemesinden de anlaşılır, bu nedenle lüferin vuruşu oltada gayet hafif hatta tıkırtı şeklinde hissedilir. Kendi boyunda hatta daha büyük balıklara da saldırır.
Pek bilinmese de karides ve kalamar benzeri su ürünlerini de severek tüketir.
4- Tanımsal Özellikleri
Başa yakın olanı diken ışınlı, arkadaki yumuşak ışınlı olmak üzere iki sırt yüzgeci vardır. İlk yüzgeç kısa ve küçük olup 8 - 9 yumuşak diken ışın bulunur.
İkincisi uzun ve daha yüksek olup 23 - 28 yumuşak ışın içerir. Anüs yüzgeci de ikinci sırt yüzgeci gibidir. Tüm yüzgeçlerinin renkleri çoğunlukla sarımtraktır. Kuyruk yüzgeci gayet iyi gelişmiştir. Vücudu torpil şeklinde olmayıp yanlardan hafif basıktır. Pulları ufaktır, balık irileştikçe vücuduna daha fazla işler. Başında pul yoktur fakat solungaç kapakları pulludur. Başı ve gözleri iridir, gözlerinin önünde iki kuçük burun deliği bulunur. Sırtı ve yanları yeşil - gri, karnı gümüşi beyazdır, tüm renklerinde tuhaf bir grilik vardır. Çenesi kuvvetli, çenelerindeki tek sıra dişler çok keskindir. Bu nedenle oltadaki yemi ısırıp koparırken bile sadece bir tıkırtı hissedilir; oltadan çıkartırken elinizi ağzına sokarsanız veya dikkatsiz davranırsanız ciddi şekilde ısırıp yaralayabilir. Alt çene hafifçe üsttekinden uzundur, damağında da dişler bulunur.
5- Avcılığı (genel)
Lüfer balıklarının Marmara Denizi’ne doğru göç esnasında voli ağları, gırgır, dip ağları ve muhtelif otalar ile avcılığının yoğun olarak yapılmasına karşın, Karadeniz’e doğru göç esnasında olta ile avcılığının verimli olmaz ve daha çok dalyan, gırgır ve voli ağları ile avlanır.
Lüfer balıkları özellikle kış dönemini geçirmek üzere Karadeniz’den Marmara ve Ege’ye doğru göçtükleri dönemde, İstanbul Boğazı ve civarlarında yemli olarak çeşitli zokalar ile donatılmış olta takımları, uzun olta, mavruka, mantarlı olta vb. yanında seğirtme, yünlü, yüksük, kaşık gibi yemsiz takımlarla avlanır. Ayrıca diğer denizlerde de dip uzatma, alamana, gırgır, yeldirme takımları ile avlanmaktadır. Yazı geçirmek ve beslenmek amacı ile kuzeye Karadeniz’e doğru göç yaptığı devrede ise sahillerde kurulu dalyanlar ile avlanır. Bahri Aykut
0 notes
yasarergen · 1 year
Text
Evrenin En Büyük Yıldızı
Stephenson, kalkan takımyıldızındaki evrenin en büyük yıldızı olarak bilinmektedir. Bir süre öncesine kadar UY Scuti yıldızı, bilim çevresinde “Evrenin en büyük yıldızı hangisi?” sorusunun cevabıydı. Fakat yapılan araştırmalar sonucu Stephonson yıldızının UY Scuti’ye göre 2.5 kat daha büyük olduğunu göstermiştir. Büyüklüğü daha somut bir şekilde ifade etmek gerekirse, bu yıldız içerisine yaklaşık 10 milyar yıldız sığabilir.
Güneş’ten yaklaşık olarak 2.120 kat daha fazla yarıçapa sahip olan Stephenson 2-18'in hacmi ise Güneş’e kıyasla 10 milyar kat daha fazladır. Bu özellikleri ile evrenin en büyük yıldızı olarak bilinen bu yıldızın yüzey sıcaklığı ise yaklaşık 3000 santigrat derecedir. Dünya ile arasında yaklaşık 20.000 ışık yılı bulunan Stephenson 2-18'in ışıkları Dünya’ya 20.000 yılda ulaşmaktadır.
Stephenson 2-18 Keşfedilme Tarihi
Kalkan takımyıldızı içerisinde yer alan Stephenson yıldızı diğer birçok kırmızı dev yıldız ile komşudur. Aslında 1990 yılında keşfedilen bu yıldız, teknolojik aletlerin de gelişmemiş olmasıyla birçok takım yıldızı arasından fark edilememişti. Fakat günümüzün gelişen teknolojisi ile birlikte bu yıldız keşfedilmiş ve ölçümleri yapılmıştır. Bu sayede Stephenson 2-18 evrenin en büyük yıldızı olma özelliğini kazanmış ve daha öncesinde evrenin en büyük yıldızı olarak bilinen UY Stuci’nin yerini almıştır.
Stephenson 2-18 Yıldızı Nerede?
Evrenin en büyük yıldız Stephenson 2-18, Stephenson 2 açık kümesinde yer almaktadır. Stephenson 2 ise Scutum takımyıldızında yer almaktadır. Gökyüzünün 1.8’ini kaplayan Stephenson 2 gözle görülememektedir çünkü tamamıyla tozla örtülüdür. Yalnızca kızılötesi ışıklar ile görülebilen Stephenson 2 kümesinin yeri Alfa ve Beta Scuti adı verilen gökyüzü bölgelerinin kesişme noktasındadır.
Stephenson 2-18 Yıldızı Parlaklık ve Sıcaklık Bilgileri
UY Scuti’den Dünya’nın en büyük yıldızı olma özelliğini 2020 yılında alan Stephenson 2-18, büyük olduğu kadar oldukça sıcak bir yıldızdır. Güneşe göre yaklaşık 2200 kat daha fazla yarıçapa sahip olan bu yıldızın yüzey sıcaklığı 3000 santigrat derecedir. Bu sıcaklık değeri, neredeyse Güneş’in sıcaklığının yarısı kadardır. Yıldızın parlaklığını Güneş ile kıyaslamak gerekirse de yaklaşık 500.000 katı kadardır.
1 note · View note
dokumtek · 19 days
Text
Silindir Tipi Döküm Nedir?
Tumblr media
Silindir tipi döküm, metalurjik endüstride yaygın olarak kullanılan bir döküm yöntemidir. Bu yöntemde, erimiş metal genellikle bir silindir şeklindeki bir kalıba dökülür ve ardından soğutulur. Silindir tipi döküm genellikle uzun, silindirik veya boru şeklindeki parçaların üretiminde kullanılır. Silindir tipi dökümde, kalıp genellikle bir döner silindirin iç yüzeyine yerleştirilir ve erimiş metal kalıp içine dökülür. Metal kalıba doldurulduktan sonra soğutulur ve katılaşır. Ardından, silindir döndürülerek döküm parçası çıkarılır. Bu yöntem, özellikle uzun ve ince parçaların üretiminde kullanışlıdır. Örneğin, boru, çubuk veya uzun silindirik parçaların dökümünde tercih edilebilir. Silindir tipi döküm, üretim sürecinde yüksek verimlilik ve tekrarlanabilirlik sağlayabilen bir yöntemdir. Bu döküm yöntemi, çeşitli endüstrilerde kullanılan çeşitli metal parçaların üretiminde yaygın olarak kullanılır, özellikle otomotiv, inşaat, enerji ve savunma sanayi gibi sektörlerde. Silindir tipi döküm örneği olarak silindir gömleği ve silindir gösterilebilir. İç ve dış yüzeyler tamamen işlenmektedir. Döküm hatası kabul etmediği gibi işlemeden sonra basınç testine tabi tutulurlar. Bu nedenle dökümü çok zor olan parçalardır. Silindir Tipi Dökümlerde İşlemeden Sonra Meydana Gelen Döküm Hataları: - İç yüzeyin üst bölümlerinde veya parçanın üst yüzeyinde meydana çıkan çekme boşlukları - Silindir gövdesinin bölgesel kısımlarında meydana gelen karıncalar - İç ve dış yüzeylerde meydana gelen döküm boşlukları - İç ve dış yüzeylerde veya üst yüzeyde yerleşmiş katmerler, cüruf, kum ve pislikler Bu hatalar zaman zaman meydana çıkarlar. Çünkü sebepleri uygun olmayan malzemeler döküm sıcaklığı uygun olmayan kalıp kumları ve yüzey malzemeleridir. Fakat uygun olmayan yollukların meydana getirdiği hatalar çok daha değişiktir. Silindir tipi döküm parçalarda; kalınlıklarına, boyunun çapa oranı bakımından çeşitli ölçülere ve son işlem şekillerine göre birçok türleri vardır. Gaz ile veya kendi kendine sertleşen reçineler ile üretilen kalıplar kullanıldığı zaman kalıplama yöntemlerine yüzey yöntem ve malzemelerine gerekli bütün özen gösterilmelidir. Silindir Tipi Döküm lere Uygulanan Yolluk Tipleri: Silindir tipi döküm parçalarda; kalınlıklarına, boyunun çapa oranı bakımından çeşitli ölçülere ve son işlem şekillerine göre birçok cinsleri vardır. Burada belirtilen yolluklar kurutulmuş kalıplar içindir. Gaz ile veya kendi kendine sertleşen reçineler ile üretilen kalıplar kullanıldığı zaman kalıplama ve yüzey uygulama türlerine ve malzemelerine gerekli bütün özen gösterilmelidir. A tipi: Bu en çok silindir gömlekleri için uygulanan bir tiptir. Genellikle iyi sonuç alınır. Merkezi maçanın üst çevresine yerleştirilen yolluk geçişinden birçok ufak çıkışta dağılarak, tepeden yapılan döküm şeklidir. Bu şekilde yüksek sıcaklıktaki metal girişler vasıtası ile uzun müddet maçayı yalar, gaz ile sertleştirilen maça kullanılıyor ise ve yüzey malzemesi iyice maça yüzeyine yapışmadı ise sıyırmalardan dolayı pislik hataları meydana gelir. B tipi: Bu tipte ergimiş metal, kalem tipi girişlerden geçerek maçaya dokunmadan kalınlığın ortasından aşağı doğru düşer. Maça çapı büyük yapılarak giriş kısımlar yerleştirilebilir. Bu yüzden A tipine göre pislik hataları daha az meydana gelir. C tipi: Dış kısım özellikle önemli ve iç kısımda ufak tefek hatalar istenmeyecekse, ergimiş metalin akışı, kalıp duvarlarının dış kısmından yapılır. D tipi: Kalıbın yüzey mukavemeti iyi olmadığı ve yüzey malzemesinin de iyi yapışmadığı hallerde alttan döküm uygulanır. Bu tipte katılaşma ters yönlü meydana gelir. Bunun etkilerini giderebilmek için; üst kısımdan dökmeye göre, döküm hızını çok çabuklaştırmalı, yatay yolluk yapmalı ve besleyici bölümüne üst kısımdan yüksek sıcaklıktaki metal ile takviye yapılmalıdır. E tipi: Çapına göre karşılaştırmada; boyu çok uzun olan silindirlerde, iki zamanlı motorların gömleklerinde, alt ve üstten döküm yapacak gibi iki yolluk verilir. İlk önce yüksekliğin 1/3’üne kadar alt yolluk kullanılarak alttan döküm yapılır ve sonra üst yolluktan döküme geçilir. F tipi: Bütün yolluklar yatay kalıplayıp dik dökme prensibine göre verilmiştir. Birçok hallerde dik kalıplayıp, dik dökme prensipleri uygulanır. G tipi: Dik kalıplama ve alttan dökme için yolluk tipidir. Bu durumda tabandaki mala yüzeyinden tekerlek girişlerden geçerek döküm yapılır veya çevreden teğet olarak yerleştirilmiş bir veya iki geçişten döküm yapılır. Bu tip üst yüzey kapalı olduğu zaman en iyi sonucu verir. Silindir dökümün diğer döküm yöntemlerine göre avantajları arasında karmaşık şekillerde, özellikle de silindir blokları ve manşonlar gibi karmaşık iç boşluklara sahip parçalar üretme yeteneği yer alır. Silindir döküm ayrıca geniş bir yelpazede uyarlamalar, yüksek boyutsal doğruluk ve düşük maliyetli malzeme ve ekipman kullanma yeteneği sunar. Ek olarak, karmaşık şekillerde parçaların üretilmesine, farklı alaşımlara güçlü bir şekilde uyarlanabilmesine ve neredeyse sınırsız boyutta döküm yapılmasına olanak tanır. Ayrıca, daha fazla işleme miktarını azaltır ve metalden tasarruf sağlar, bu da onu uygun maliyetli bir üretim süreci haline getirir Plaka Tipi Döküm Nedir? Çanak Tipi Döküm Nedir? Kasnak Tipi Döküm Nedir? Ring Tipi Döküm Nedir? Kapak Döküm Yolluk Tipleri Nelerdir?   Read the full article
0 notes
teknobist · 1 year
Link
0 notes