Tumgik
#Yabancı Bitkiler
Text
Dünya Dışında Bitkiler Nasıl Olacak?
Dünya Dışında Bitkiler Nasıl Olacak?
Tumblr media
#Astrobiyoloji, #Atmosfer, #Canlılıkİşaretleri, #Evren, #FotosentetikYaşanabilirBölge, #Fotosentez, #IşıkEnerjisi, #KarbonDöngüsü, #Kimyasalİzler, #KırmızıCüceler, #Klorofil, #Oksijen, #OzonTabakası, #Samanyolu, #YabancıBitkiler, #YabancıBiyokimya, #YabancıGezegenler, #YabancıYaşam, #Yıldızlar, #YüzeySıcaklığı https://is.gd/xzSexo https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/dunya-disinda-bitkiler-nasil-olacak/
Dünya dışında bitkiler düşündüğümüz gibi olacak mı acaba? Bu konu ile ilgili ilginç bir hikaye anlatımlı ama bilimsel veriler içeren de bir yazıya denk geldik Keyifli okumalar dileriz.
Evrim hiçbir zaman karmaşık organizmalar ve hayvanlar kadar ileri gitmese bile, pek çok dış gezegen muhtemelen bitkilerin gelişimine uygun koşullara sahip. Ancak yosun, alg ve likenler Samanyolu’nun uzak diyarlarındaki yemyeşil ötegezegenleri kaplıyorsa, bu dünyalar ve çevreledikleri yıldızlar bizimkinden tamamen farklı olabilir. Dünya dışı bitki örtüsü daha önce gördüğümüze hiç benzemiyor olabilir.
Şimdiye kadar keşfedilen kayalık ötegezegenlerin çoğu , galakside en bol bulunan yıldız türü olan kırmızı cüce yıldızların yörüngesinde bulunuyor . Güneşten daha sönük, daha kırmızı bir ışık yayarlar. “Fotosentez görünür ışık aralığında (400 ila 700 nanometre) gerçekleşirse ve daha sönük, daha soğuk ve daha kırmızı bir yıldız alırsanız, fotosentezi destekleyecek yeterli ışık var mı diye sormak doğaldır.” Londra Queen Mary Üniversitesi’nden fizikçi Thomas Haworth diyor. Yakın zamanda Royal Astronomical Society’nin Aylık Bildirimleri’nde yayınlanan bu soruya verdiği geçici yanıt, “evet, bazen” şeklindedir. Ekibinin, kırmızı cüce yıldızların etrafındaki koşulların yaşam için bir anlaşma bozucu olmadığı yönündeki sonucu cesaret verici. Ancak hayat, daha kırmızı güneşlerin ışığına çok farklı şekilde adapte olmuş olabilir.
Yapraklı bitki örtüsü, yosunlar ve siyanobakteriler de dahil olmak üzere dünyadaki çoğu bitki, güneş ışığını ve karbondioksiti enerji ve oksijene dönüştürmek için fotosentezi kullanır. Bitkiler, güneş enerjisini kimyasal enerjiye dönüştürmek için klorofil pigmentlerini kullanır. Klorofil bitkilere yeşil rengini verir ve spektrumun mor-maviden turuncu-kırmızıya giden kısmındaki güneş ışığını absorbe edecek şekilde ayarlanmıştır. Ancak astrobiyologlar bitki örtüsü için bir “kırmızı kenar” bulunduğunu, bunun da klorofilin 700 nanometrenin ötesinde daha uzun, daha kırmızı dalga boylarında çok fazla foton absorbe etmediği anlamına geldiğini belirtti . Bunlar tam olarak bu küçük kırmızı cüce yıldızların ışıklarının çoğunu yaydığı dalga boylarıdır. Bu durum fotosentetik türler için bir sorun teşkil ediyor gibi görünüyor.
Haworth, meslektaşı biyolog Christopher Duffy ile birlikte, alışılmadık koşullar altında bile dünya dışı fotosentezin nasıl çalışabileceğini hayal etmeye çalıştı. Duffy, “Herhangi bir türe bağlı olmayan genel bir fotosentez modeli geliştirmek istedik” diyor. Özellikle, fotonları toplayan ve ışık enerjisini, onu kimyasal enerjiye dönüştürmek için gereken fotokimyayı yürüten bir reaksiyon merkezine yönlendiren, ışığı toplayan antenleri (tüm fotosentetik organizmaların sahip olduğu pigment-protein kompleksleri) modellediler.
Son derece verimli antenlere sahip organizmaların gerçekten de 700 nm’den daha soluk kırmızı ışığı emebileceği, ancak oksijenli fotosentezin bir mücadele olabileceği sonucuna vardılar. Bu senaryoda organizmalar, sırf fotosentetik makinelerin çalışır durumda kalması için enerjilerinin büyük bir kısmını harcamak zorunda kalacaklar. Evrimsel olarak bu, onları, karada kolonileşebilecek yapılarla değil, örneğin havuzda yaşayan yeşil-mavi bakterilerle sınırlayabilir.
Her ne kadar klorofil ve güneş ışığına bağımlı olan yeşil bitkiler Dünya’ya hakim olsa da, ne biyoloji ne de fizik onun bu şekilde çalışmasını gerektiriyor. Kendi gezegenimizde farklı kurallara uyan türlerin olduğunu zaten biliyoruz. Işığın yokluğunda ” karanlık oksijen ” üreten yeraltı mikropları vardır . Bir de oksijen olmadan, başta kükürt olmak üzere farklı pigmentler ve gazlar kullanarak fotosentez yapan mor bakteriler ve yeşil kükürt bakterileri var. Enerji için 800 ila 1000 nanometre arasındaki kızılötesi ışığa güveniyorlar. Bu, kırmızı cücelerin yıldız ışığı menzili dahilindedir.
Duffy ve Haworth, uzak gezegenlerde mor bakteri topluluklarının siyah sülfürlü okyanuslarda şişebileceğini veya yerel hidrojen sülfür kaynakları etrafındaki filmlere yayılabileceğini tahmin ediyor. Dünya bitkileri gibi karada hayatta kalabilen dünya dışında bitkiler evrimleşmiş olsalardı, ışığı soğuran yüzeylerini yine de yıldızlarına doğru çevirirlerdi, ancak uyum sağladıkları ışığın dalga boylarına bağlı olarak mor, kırmızı veya turuncu olabilirler. Hala topraktan besinleri ikna eden hücre kümeleri var ama farklı besinler arıyor olmalılar. (Dünyadaki bitkiler için nitratlar ve fosfatlar kritik öneme sahiptir. Peki dünya dışında bitkiler de bu mevcut mu?)
Eğer bu bilim insanları kırmızı cüce sistemlerinde botanik yaşamın ortaya çıkabileceği konusunda haklıysa, gökbilimcilerin bunu bulmak için teleskoplarını nereye yönlendireceklerini bulmaları gerekiyor. Başlangıç ​​olarak, bilim insanları genellikle her yıldızın etrafındaki yaşanabilir bölgeye odaklanıyor ; bu bölge bazen “Goldilocks” bölgesi olarak da adlandırılıyor çünkü burası gezegenin yüzeyindeki sıvı su için ne çok sıcak ne de çok soğuk. (Çok sıcaksa su buharlaşacak. Çok soğuksa kalıcı olarak buza dönüşecek.) Su çoğu yaşam türü için gerekli olduğundan, gökbilimcilerin bu bölgede kayalık bir dünya bulması heyecan verici bir gelişme. TRAPPIST -1 sistemi , çoklu dünyalar.
Ancak Georgia Üniversitesi astrofizikçisi Cassandra Hall, belki de yaşanabilir bölgeyi sadece suyu değil aynı zamanda ışığı da vurgulayacak şekilde yeniden düşünmenin zamanının geldiğini söylüyor. Bu yılın başlarında yapılan bir çalışmada Hall’un grubu, yıldız ışığı yoğunluğu, gezegenin yüzey sıcaklığı, atmosferinin yoğunluğu ve organizmaların büyümek yerine hayatta kalmak için ne kadar enerji harcaması gerektiği gibi faktörlere odaklandı. Bunları bir arada değerlendirerek, bir gezegenin yıldızına, su için geleneksel yaşanabilir bölgeden biraz daha yakın olan bir “fotosentetik yaşanabilir bölge” tahmininde bulundular. Dünya’nınkine daha çok benzeyen ve Mars’ınkine daha az benzeyen bir yörünge düşünün.
Hall, halihazırda keşfedilmiş olan beş umut verici dünyayı vurguluyor: Kepler-452 b , Kepler-1638 b, Kepler-1544 b, Kepler-62 e ve Kepler-62 f . Bunlar Samanyolu’ndaki kayalık gezegenlerdir, çoğunlukla Dünya’dan biraz daha büyüktürler ancak ” mini-Neptünler ” gibi gaz devleri değildirler ve yörüngelerinin tamamı olmasa da önemli bir kısmını yıldızlarının fotosentetik yaşanabilir bölgesi içinde geçirirler. (Gökbilimciler bunların hepsini son on yılda NASA’nın Kepler Uzay Teleskobu’nu kullanarak buldular .)
Elbette işin zor kısmı, 1000 ışık yılından daha uzaktaki yaşamın net işaretlerini tespit etmeye çalışmak. Astrobiyologlar dış gezegenlerin atmosferlerinde gizlenen belirli kimyasal izleri arıyorlar . Hall, “Genel olarak, birbirleriyle reaksiyona girerek farklı şeyler oluşturdukları için birbirleriyle uyumsuz olan büyük miktardaki gazlar gibi kimyasal dengesizlik belirtileri arıyorsunuz” diyor. Bunlar solunum veya çürüme gibi yaşam süreçlerini gösterebilir.
Karbondioksit ve metanın birleşimi bunun en iyi örneği olabilir, çünkü her ikisi de yaşam formları tarafından yayılabilir ve metan, bitki maddesinin bakteriler tarafından ayrışması gibi sürekli üretilmediği sürece uzun süre dayanmaz. Ancak bu kesin bir şey değil: Karbon ve metan, cansız, volkanik açıdan aktif bir dünya tarafından da üretilebilir.
Diğer imzalar, yıldız radyasyonunun oksijen moleküllerini bölmesiyle üretilen oksijeni veya onun yan ürünü olan ozonu içerebilir. Ya da belki sülfit gazları, oksijen olmadan da fotosentezin varlığını gösterebilir. Ancak bunların hepsi atmosferdeki su buharından elde edilen ozon veya volkanlardan gelen sülfitler gibi abiyotik kaynaklardan gelebilir.
SETI Enstitüsü’nün Carl Sagan Merkezi yöneticisi ve astrobiyolog Nathalie Cabrol, Dünya doğal bir referans noktası olsa da bilim adamlarının bakış açılarını yalnızca bildiğimiz hayatla sınırlamamaları gerektiğini savunuyor. Oksijenli fotosentez için doğru koşulları aramak, araştırmayı çok fazla daraltmak anlamına gelebilir. Evrende yaşamın o kadar da nadir olmaması mümkün. “Şu anda elimizde tek biyokimyanın olup olmadığına dair hiçbir fikrimiz yok” diyor.
Cabrol, eğer uzaylı yani dünya dışında bitkiler oksijenli fotosentez olmadan hayatta kalabiliyorsa ve hatta gelişebiliyorsa, bunun sonuçta yaşanabilir bölgenin daralması yerine genişlemesi anlamına gelebileceğini söylüyor. “Zihnimizi açık tutmalıyız”
0 notes
izmirinisigi · 4 months
Text
Dünyaya uyum sağlayamadığını hissetmek seni şaşırtmıyordu da dünyanın, içinde yabancı gibi yaşayan birini yaratmış olmasına şaşıyordun. Bitkiler intihar eder mi? Hayvanlar umutsuzluktan ölür mü?
29 notes · View notes
etheromanie · 9 months
Text
"dünyaya uyum sağlayamadığını hissetmek seni şaşırtmıyordu da, dünyanın, kendi içerisinde tıpkı bir yabancı gibi yaşayan birini yaratmış olmasına şaşırmadan edemiyordun. bitkiler intihar eder mi? hayvanlar umutsuzluktan ölür mü? onlar ya işler ya da yok olurlar. sen, evrimin belki de en zayıf halkası, kaza sonucu ortaya çıkmış bir iziydin. bir daha canlanmamaya yazgılı, geçici bir anomaliydin."
12 notes · View notes
gundemarsivi · 10 days
Text
Tumblr media
Şam Ba – Göbeklitepe’nin Özgür Kadını / Suat Çağlayan
✍🏻 M Osman Akbaşak
https://www.gundemarsivi.com/sam-ba-gobeklitepenin-ozgur-kadini-suat-caglayan/
Bugün konuşacağımız romanda iki özel konu var. Biri yazarı, değerli ağabeyim, Prof. Dr. Suat Çağlayan, değerli bir siyaset ve tıp insanı… Ama kitaplarında sadece Suat Çağlayan, bazen de B. Suat Çağlayan, o kadar… Sadece bir kitabında, yaşam öyküsünü yazarken unvanını kullanmış. Bir dönemin gerçek anlamda Kültür Bakanı olduğundan söz etseniz, tevazu içinde başını öne eğer…
Diğer konu ise, yazdığı kitapların konusu hep dikkat çekici, hatta sıra dışı. Örneğin bir zamanlar “zeytin” konusuyla ilgilenmiş, Türkçe ve İngilizce yayınlanan kitapları var. “Umut” demiş, gençlik romanları yazmış. “Fındık Yaprağı” demiş, bir Karadeniz kadınının öyküsünü yazmış, “Yaşadıkça” demiş, yaşam öyküsünün altında bir dönemi anlatmış.
Tarih romanları deyince, ne yazık ki bir çoğumuzun adını kitabıyla tanıdığı ama aslında destansı bir kahraman olan “Tıbbiyeli Hikmet” romanından söz etmemek olmaz. Bir de Konak civarında heykelinin yapılmasını sağlamış.
Yakın sayılabilecek tarihimize de girmiş, benim de daha önce yazmış olduğum “Aristonikos” konusunu derinlemesine ele almış, Pergamon’un dünya tarihine geçen sınıfsal ayaklanmasını okurlarına “Umutlar Yarım Kaldı – Aristonikos” adıyla sunmuş. “İmbatla Gelen Kadın” romanında Amazonları benim ilk kez karşılaştığım şekilde ince ayrıntılarla anlatmış. “Sinopeli Diyogenes” sanırım konusunun ender örneklerindendir.
Tıp tarihi romanları başlı başına türünün verimli örnekleri arasında. “Hipokrat’ın Romanı” hem tıp tarihi hem de antik tarihten sahneler sunuyor. Bugünlerde “İbn-i Sina” üzerinde çalıştığını biliyorum.
Artık sıra bugünkü kitabımızda; Göbeklitepe bilindiği gibi son kırk yılın bilgisi, üzerine bilimsel makalelerin dışında bir şey yazıldı mı, ben rastlamadım. Göbeklitepe bir toplu tapınma alanı, daha doğrusu tapınma alanları topluluğu. Suat Çağlayan bu özelliği temel alan bir roman yazmış. Roman dosyasını ilk kez sanırım üç yıl kadar önce bana verdi, dikkatle okudum, çok ilgimi çekti. Kitap haline gelebilmesi için küçük düzenlemeler yaptım, yayına hazır hale geldi. Gel gelelim bir türlü yayınlanamadı. Sonunda Varyant Yayınları, sevgili Mehmet Nusreddin Özbay kardeşim yayınlamış, çok sevindim.
Şam Ba, Göbeklitepe’nin döneminin baskıcı erkek egemen inanç düzenine karşı dimdik ayakta duran özgür ve asi kızı… Günümüzden 12 bin yıl önce bir genç kız dinsel baskıya karşı ayakta durabilir mi, neden olmasın? Romanlar, edebiyat bunun için değil mi? “Olsaydı, nasıl olurdu?”yu görebilmek ancak böyle bir romanla olabilirdi. Her şeyden önce akla uzak hiçbir şey yok. Yaşam biçimleri son derece dikkatle incelenmiş, “İnsanların yaşama koşulları, bitkiler, hayvanlar o dönemde ancak böyle olabilirdi” denecek şekilde gerçekçi.
Romanın konusu Göbeklitepe’nin tapınma merkezi oluşundan yola çıkılarak, Şaman rahipleri, baskıcı rahipler, halktan yana olan rahipler, halkla ilişkileri üzerine şekillenmiş. Suat Çağlayan bir de kadın hakları hatta eşitliği içeriğini de eklemiş. “12 bin yıl önce kadın hakları mı olurmuş?” demeyin, bu bir roman… “Olsaydı her halde böyle olurdu” denecek denli akılcı.
Şam Ba adında özgürlüğüne düşkün, asi ruhlu bir genç kadın ve ona hayran genç tapınak görevlisi davulcu arasında yaşananlar çerçevesinde Göbeklitepe çevresinde obalarla Büyük Tapınak arasındaki bize hiç de yabancı olmayan sömürme, sömürülme öyküleri okuyucuya çok ilginç gelecek.
Günümüz düzenine dokundurmalar ve göndermeler de oldukça dikkat çekici:
“Büyük tapınak gerçek Şamanlığın merkezi olmaktan çıkmış, obaları gelir kaynağı gibi gören bir yer haline gelmiştir. Bunu gördüğüm için sizi sömürmeye çalışan ‘Büyük Tapınak’ın bir görevlisi olarak vurarak bulunmayı içime sindiremiyorum. Kutsal ruhun bana verdiği görev ile ‘Büyük Tapınak’ın benden bekledikleri arasında büyük farklar olduklarını gördüm. Bu nedenle sırtımdaki Şaman giysisini çıkarıyorum. bundan sonra ‘Kutsal Ruh’a kavuşuncaya kadar bu obanın içinde sizlerle birlik olacağım. İnsanların eşit ve özgür olmaları için gayret edeceğim.”
Büyük Tapınak’a baş kaldıranlara karşı ilk saptamalar da sanki günümüze değinmeler içeriyor:
“Buradaki insanlar Zincirlerini kırmış özgürlüğü içselleştirmeye başlamış bundan sonra büyük tapınakta köklü değişiklikler yapmadıkça olacakları kutsal ruh bile önleyemez.”
Suat Çağlayan’la konuştuğumda bu konuya yaklaşımını şöyle açıklamıştı:
“12 bin yıl önce ne yaşandığını elbette hiçbirimiz bilemeyiz. Ben gerçeklikten ayrılmadan olabilecekleri canlandırmaya çalıştım. O zamanlarda insanların inançlara bakışları veya kadın hakları böyle mi olurdu bilemem. Ben bugüne bir çağrışım yaptırsın istedim, bilinen zamanlarda ne değişti ki, olsa olsa buna benzer şeyler yaşanmıştır.”
Özellikle son sayfalarda verdiği mesajlar ve yazarın iletisi okurda gerçekten öyle olup olmadığını hiç düşünmeden yaşanabilecek bir sahicilik duygusu uyandırıyorsa, yazar görevini hakkıyla yerine getirmiş demektir.
Sevgili Suat Çağlayan, değerli ağabeyim, yaratıcılığına büyük saygım var. Her zaman sürprizlerini sevgiyle bekleyeceğim. Kalemine sağlık…
M Osman Akbaşak
#ŞamBaGöbeklitepninÖzgürKadını #SuatÇağlayan #Kitapİncelemesi #KitapAlıntısı #OkunmasıGerekenKitaplar #Göbeklitepe #Kurgu #Tarih #YeniKitap
0 notes
bogazinincisi · 4 months
Text
Dünyaya uyum sağlayamadığını hissetmek seni şaşırtmıyordu da dünyanın, içinde yabancı gibi yaşayan birini yaratmış olmasına şaşıyordun. Bitkiler intihar eder mi? Hayvanlar umutsuzluktan ölür mü?
1 note · View note
amberfaber40 · 1 year
Text
Bu Ankara Evinin Vazgeçilmezi Hasır ve Ahşaplar! | Ev Gezmesi
Bu Ankara Evinin Vazgeçilmezi Hasır ve Ahşaplar! | Ev Gezmesi
Hadi sizinle yeni ev görmesine gidelim. Gideceğimiz yer yabancı değil! Bundan 1 yıl önce eski evine konuk olduğumuz Aynur Hanım! Yeni evine taşınan ev sahibimiz, yeni evle birlikte tarz değişikliği de yapmış: Eskiden eklektik bakarken dekora, şimdi daha çok İskandinav ve bohem etkisinde kalmış! Ikea ağırlıklı mobilyalarla dekore edilen evde natürel bir ambiyans oluşturulmuş. Renkler ve materyaller bunun için hazırda beklemiş. Açık ve nötr tonları karıştırmış Aynur Hanım. Bu tonları sıkıcılıktan kurtarmak için de ahşap tamamlayıcılar devreye girmiş. Eve yeni taşındığı için henüz kişisel dokunuşlarını yapmamış. Daha çok aldığı mobilyalar için doğru yerleri belirlemiş. Dikdörtgen tipi salonun pencere önü İskandinav yemek masası ve sandalyeler için rezerve edilmiş. Diğer taraf da oturma alanına hizmet etmiş. Salon için hasır avize tercih eden ev sahibimiz, bir lambaderi de vurgu aydınlatma olarak kullanmış. Bitkiler de güneş alan köşede yerini alınca salona dair şimdilik işler tamamlanmış. İskandinav ruhunun estiği balkondan da karelerle buluşacağınız evimize geçmeden önce şuraya bir not bırakalım: Takip etmek isteyenler için ev sahibimizin Instagram adresi: @aynuruun Buyurun konuk olalım.
Tumblr media
12 Living Rooms We Want to Copy Immediately
we would gladly spend the day binging Netflix in ANY of these
Tumblr media
10 Interiors Trends Spotted at Salone del Mobile 2018 with Design Diffusion in Milan
I was so happy this year to work for Milan-based publishing house, Design Diffusion, to tour some of their favorite spots around Salone del Mobile 2018 with some of my favorite blogger colleagues. Last year, the tour was very good but this year, it was fantastic. I can't wait to share my report and also 10 trends that I spotted as I explored each stand.
Tumblr media Tumblr media
Sofá modular: 50 maneiras de adequar este modelo ao seu espaço
Confira indpirações incríveis para usa o sofá modular na sua sala! Adaptável a diferentes tamanhos de ambiente, ele vai te surpreender pela versatilidade!
Tumblr media
Stop making these mistakes when decorating your living room.
You can easily and affordably decorate your living room using this one quick step to keep an organized and clutter free living room...
Tumblr media
Shop our Modern Farmhouse Living Room
Shop our mid-century modern farmhouse living room furniture. Neutral geometric rugs, faux leather/wood arm chairs, large cream sectional.
Tumblr media
10 Stunning Ideas for the Perfect TV Accent Wall
Sorry, but the TV doesn't count as a focal point. A TV accent wall on the other hand...
Tumblr media
The Essentials: A Neutral Living Room - Edition Noire
Interior Designer Katarina Fischer "When you are opting for a neutral color palette in your home, keep a few things in mind. Always try to keep adding some pieces that you have a true connection
Tumblr media
Ev Gezmesi: Hem Ferah Hem De Şık Bir Dekor
Şimdi sizlerle yurt dışına uzanıyoruz. Almanya'da yaşayan İmren Hanım yeni taşındığı evinde bizleri ağırlıyor. Yeni evin işi uzun olur. Bu yüzden şimdilik salon tamamlanmış. Diğer alanların ufak tefek eksikleri kalmış. Salonun dekorasyonu yapılırken modern stilden ilham alınmış: Modern tasarımlar ve metalik renkler bir araya getirilmiş. Gri bir koltuk takımının kullanıldığı salonda, oldukça ferah bir atmosfer oluşmuş. Açık tonlardan seçilen renkler, alana bu konuda büyük katkı sağlamış. Duvarlardan yansıyan açık renk, açık tonlu gri koltuklarla aydınlık etkisini devam ettirmiş. Mobilya detaylarında ve avizelerinde kullanılan altın dokunuşları da şıklığı getirmiş. Duvarlarda çıtalarla mimari etkiler sağlayan İmren Hanım, üçlü tablo ile bu görünümü daha cazip kılmış. Fotoğrafları arasında gezinirken fikirler edineceğiniz evimize geçmeden önce şuraya bir not bırakalım: Takip etmek isteyenler için ev sahibimizin Instagram adresi : @imren58 Buyurun konuk olalım.
Tumblr media
Interior Design Trends for 2021
Curious about interior design trends for 2021? Check out these predictions for interior design as we enter another decade!!
Tumblr media
Hadi sizinle yeni ev görmesine gidelim. Gideceğimiz yer yabancı değil! Bundan 1 yıl önce eski evine konuk olduğumuz Aynur Hanım!Yeni evine taşınan ev sahibimiz, yeni evle birlikte tarz değişikliği de yapmış: Eskiden eklektik bakarken dekora, şimdi daha çok İskandinav ve bohem etkisinde kalmış!Ikea ağırlıklı mobilyalarla dekore edilen evde natürel bir ambiyans oluşturulmuş. Renkler ve materyaller bunun için hazırda beklemiş.Açık ve nötr tonları karıştırmış Aynur Hanım. Bu tonları sıkıcılıktan kurtarmak için de ahşap tamamlayıcılar devreye girmiş.Eve yeni taşındığı için henüz kişisel dokunuşlarını yapmamış. Daha çok aldığı mobilyalar için doğru yerleri belirlemiş.Dikdörtgen tipi salonun pencere önü İskandinav yemek masası ve sandalyeler için rezerve edilmiş. Diğer taraf da oturma alanına hizmet etmiş.Salon için hasır avize tercih eden ev sahibimiz, bir lambaderi de vurgu aydınlatma olarak kullanmış. Bitkiler de güneş alan köşede yerini alınca salona dair şimdilik işler tamamlanmış.İskandinav ruhunun estiği balkondan da karelerle buluşacağınız evimize geçmeden önce şuraya bir not bırakalım:Takip etmek isteyenler için ev sahibimizin Instagram adresi: @aynuruunBuyurun konuk olalım.Salon, Bohem Dekorasyon, İskandinav, Krem, Bej, Beyaz, Kahverengi, Ahşap Mobilya, Koltuk takımı, Halı, Salon halısı, Orta sehpa, Sehpa, Sandalye, Avize, Aydınlatma, Salon avizesi, Yemek masası, Ayna, Fon perde, Perde, Tül perde, Kırlent, Ev tekstili, LambaderSalon, Bohem Dekorasyon, İskandinav, Krem, Bej, Beyaz, Kahverengi, Ahşap Mobilya, Koltuk takımı, Halı, Salon halısı, Orta sehpa, Sehpa, Sandalye, Avize, Aydınlatma, Salon avizesi, Yemek masası, Ayna, Fon perde, Perde, Tül perde, Kırlent, Ev tekstili, Lambader, Ev bitkisiSalon, Bohem Dekorasyon, İskandinav, Kahverengi, Krem, Koltuk takımı, Ahşap Mobilya, Halı, Salon halısı, Hasır avize, Avize, Aydınlatma, Lambader, Parke, Kırlent, Ev tekstiliYemek Odası, İskandinav, Bohem Dekorasyon, Ahşap Mobilya, Sandalye, Yemek masası, Halı, Avize, Aydınlatma, Salon avizesi, Fon perde, Perde, Tül perde, Hasır avizeYemek Odası, İskandinav, Bohem Dekorasyon, Ahşap Mobilya, Sandalye, Yemek masası, Halı, Avize, Aydınlatma, Salon avizesi, Fon perde, Perde, Tül perde, Hasır avizeBalkon, Bohem Dekorasyon, İskandinav, Sandalye, Hasır sandalye, Balkon masası, Hasır, Balkon halısı, Ev bitkisi, SaksıBalkon, Bohem Dekorasyon, İskandinav, Sandalye, Hasır sandalye, Balkon masası, Hasır, Balkon halısı, Ev bitkisi, Saksıİlginizi ÇekebilirProfesyonel ÜyelerSıradaki PaylaşımBizi Takip EdinSosyal medya hesaplarımızdan bizi takip edin, paylaşımları ve sürprizleri kaçırmayın.Yorum Gizli Olsunİptal Kaydet
0 notes
terasmagazin · 1 year
Text
Bakımsızlık tarihi surları 'yeşertti'
Bakımsızlık tarihi surları ‘yeşertti’
ANTALYA’nın tarihi Kaleiçi semtini çevreleyen surlar, bakımsızlık nedeniyle yeşerdi. Yüzlerce yıldır ayakta duran surların üstlerinde ve yanlarında otlar ve farklı bitkiler oluştu. Tarihi binlerce yıl öncesine dayanan ve birçok medeniyete ev sahipliği yapılan Antalya’nın tarihi Kaleiçi semtini her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turist, ziyaret ediyor. Tarihi evlerin ve kalıntıların arasında yer…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
denizeyuruyen · 3 years
Text
Tumblr media
"Dünyaya uyum sağlayamadığını hissetmek seni şaşırtmıyordu da dünyanın, içinde yabancı gibi yaşayan birini yaratmış olmasına şaşıyordun. Bitkiler intihar eder mi? Hayvanlar umutsuzluktan ölür mü? Onlar ya işler, ya yok olurlar. Sen belki de evrimin zayıf halkası, kaza sonucu ortaya çıkmış bir iziydin. Bir daha canlanmamaya yazgılı, geçici bir anomaliydin."
- Édouard Levé
10 notes · View notes
tumitutscanlation · 5 years
Text
Heavenly Blessing - 94. Bölüm
Mega // Drive
Bölüm 94: Kötülüğe Gebe, Yeni Bir Dalga Ortalığı Karıştırır
“Muhtemelen yok edildi.” Xie Lian cevapladı.
Zengin tüccar ürperdi, “Y-yok edildi?!”
Xie Lian başını sallayarak onayladı. Zengin tüccar panikliyordu, “Öyleyse, Daozhang, ben şimdi ne yapacağım? Şu anda hamile olan bir eşim daha var, ya o canavar bir kez daha ortaya çıkarsa?!”
Aynı evde bebek bekleyen bir kadın daha mı vardı?!
Xie Lian elini kaldırdı, “Sakin olun, bir soru daha sormama izin verin; hanımefendi rüyasındaki çocukla nerede karşılaştığını hatırlıyor mu?”
Zengin tüccar konuştu, “Bulanık olduğunu söyledi ancak büyük bir köşke benziyormuş, ama bunun haricinde hiçbir şey hatırlamıyor. Hem, sadece bir rüya, detayları kim o kadar net hatırlayabilir ki?” Ardından dişlerini gıcırdattı, “Ben... neredeyse kırk yılın ardından, sonunda bir oğlumun olmasını bekliyordum, bu ne acı bir durum böyle! DAOZHANG! O CANAVARI BULUP İCABINA BAKACAKSIN ÖYLE DEĞİL Mİ? AİLEME DAHA FAZLA ZARAR GELMESİNE MÜSAADE EDEMEM!”
“Paniklemeyin, paniklemeyin.” Xie Lian avuttu, “Elimden geleni yapacağım.”
Bu sözlerin ardından zengin tüccarın keyfi yerine geldi ve ellerini birbirine sürttü, “İyi iyi iyi, Daozhang’ın bir şeye ihtiyacı var mı? Nasıl bir ücreti olursa olsun sorun değil!”
Fakat Xie Lian reddetti, “Herhangi bir ücrete gerek yok, ancak birkaç hususta yardımınızı rica edeceğim. Birincisi, bana bir takım günlük kadın kıyafeti bulun lütfen; bir erkeğin giyebileceği kadar bol olmalı. Ve korkarım ki bebek bekleyen eşinizden bir tutam saça ihtiyacım var.”
Zengin tüccar hizmetçilere işaret etti, “Not alıyor musunuz?”
Xie Lian devam etti, “İkincisi, bebek bekleyen eşinize bu gece başka bir odada uyumasını söyleyin. Ne olursa olsun kendisine ‘anne’ diye seslenen çocuk sesine cevap vermemeli. En iyisi ağzını hiç açmaması olur. İnsanlar rüya görürken rüyada olduklarının farkına varmazlar, bilinçleri ve hisleri körelir, ancak sürekli kulağına fısıldayarak konuşmaması gerektiğini aklına kazırsanız eğer, işe yarayabilir.”
Zengin tüccar talimatları kabul etti. Ardından Xie Lian konuştu, “Üçüncüsü, bugün benimle beraber gelen iki ufaklık var, lütfen onlarla ilgilenin ve onlara yiyecek bir şeyler verin.”
“Böylesine küçük şeyler, bırakın iki ricayı, yüz tane ricada bulunsanız bile yerine getiririm!” Zengin tüccar bağırdı.
Sonunda, sıra en önemli nesneye geldi. Xie Lian konuştu, “Dört,”
Kıyafetinin kolundan Puji Mabedince kutsanmış bir koruma tılsımı çıkardı ve iki eliyle tüccara uzatırken kendinden emin bir sesle konuştu, “Lütfen bu koruma tılsımını alın ve ‘Ekselansları Veliaht Prens lütfen beni koru!’ diye bağırın – böylelikle bu hadise benim tapınağımın adı altında kayda geçmiş olacak.”
“...”
O gece, Xie Lian bir kez daha kadın kıyafetlerine büründü.
Kadın kıyafetleri giymeye her ne kadar artık yabancı olmasa da bu, ilk defa hamile bir kadın kılığına girişiydi. Makyajını tamamlaması yarım tütsü zaman bile almamıştı. Karnına bir yastık tıkıştırdı, ardından hamile kadına ait bir tutam saçı yastığın altına koydu ve yatağa yattı. Soğukkanlı ve sakindi, nefes alışını yavaşlattı ve uykuya dalması uzun sürmedi.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra Xie Lian yavaşça gözlerini açtı. Gözlerinin önündeki görüntü artık zengin tüccarın eşinin yatak odası değildi, fakat gösterişli bir köşktü. 
Xie Lian’ın ilk tepkisi Fang Xin’in hala yanında olup olmadığını kontrol etmekti, orada olduğunu hissettikten sonra rahatladı. Ne de olsa Fang Xin kutsal bir kılıçtı, bu yüzden kendisine derin bir bağ ile bağlıydı. Doğrulup oturduktan sonra avuç içlerinin yapışkan olduğunu hissetti, ne olduğuna bakmak için ellerini kaldırdığında ise yattığı yatağın henüz tam kurumamış kanla kaplı olduğunu gördü, vücudunun yarısı kırmızıya boyanmıştı, şok edici derecede ürkünçtü.
Xie Lian alışılmışın dışında olaylarla karşılaşmaya alışıktı, yataktan kalktı ve bir anda üzerinden bir şeyin düştüğünü hissetti. Aşağı baktı, yere düşen kıyafetin içindeki yastıktı, yastığı çabucak yerden alarak tekrar karnına tıkıştırdı. Birkaç adımın ardından yastık bir kez daha yere düştü, bu yüzden Xie Lian karnındaki yastığı iki eliyle yerinde tutarak etrafına bakındı.
Sarayda büyümüş olmanın verdiği bir özellik olacak ki gördüğü ve duyduğu şeylerden fazlaca etkileniyor, etrafındakileri dikkatlice inceliyordu. Konu güzelliğe geldiğinde, Xie Lian’ın da kendine göre birtakım standartları vardı. Bulunduğu bu mekan, ona göre, güzel olabilirdi, fakat baştan çıkarıcı bir havası vardı, bu yüzden eğer tahmin edecek olsaydı bulunduğu yerin bir restoran ya da eğlence yeri olduğunu söylerdi. Ayrıca, o günün mimari stiliyle kıyaslanacak olursa oldukça eski bir tarzdaydı, neredeyse yüzlerce yıl öncesinden bir yapı gibi gözüküyordu, ancak tam olarak nereye ait olduğunu çıkaramadı.
Yani, bu muhtemelen zengin tüccarın aldırılan bebeğinin ruhunun intikamı değildi. Bunun sebebi ise şeytani ruhların sanrı oluşturduklarında sadece kendi bildikleri görüntüleri kullanabilmeleriydi. Yüzlerce yıl öncesine ait bir yapının sanrısı ancak aynı yaştaki bir ruh tarafından oluşturulabilirdi. Etrafı bir kez yürüyerek turladıktan sonra, kimsecikler yoktu, Xie Lian başladığı yere geri döndü.
Bir kadın odasıydı. Çekmeceleri yerinden çıkabilen bir şifonyerin içinde bebek kıyafetleri ve oyuncaklar vardı. Xie Lian hepsini tek tek eline alıp inceledikten sonra yepyeni olduklarını fark etti, bu da bu odanın sahibi olan kadının bunlara oldukça değer verdiğini gösteriyordu. Bu da bu kadının bu ‘çocuğa’ karşı büyük bir sevgi beslediği anlamına geliyordu.
Etrafta biraz daha dolandı, fakat aniden, Xie Lian şaşkınlığa uğradı. Bebek kıyafetlerinin arasında bir koruma tılsımı bulmuştu, ve bu tılsım kendisine aitti!
Nutku tutulmuş, Xie Lian üç kez onaylamak zorunda kalmıştı. Hata yoktu. Gerçekten de onun koruma tılsımıydı. Üstelik dağdan yabani bitkiler toplayıp kendi elleriyle diktiği ve kırmızı ipliklerle bağladığı koruma tılsımlarından değildi. Bu, sekiz yüz yıl öncesinden kalma bir tılsımdı, Xian Le Veliaht Prensi’nin ününün zirvede olduğu zamanlardan kalmaydı, kullanılan materyallerden tılsımdaki el işçiliğine kadar her şey zarif ve asildi. Neredeyse krallıktaki herkesin evinde bir tane bulunurdu.
Bu mümkün müydü, bu mekanın sahibi olan kadın bir zamanlar ona mı tapıyordu?
O sırada Xie Lian, ölüm sessizliğini bozan kıs kıs gülüş sesleri duydu.
Bu o bebeğin gülüşüydü, aniden sessizliği bozmuş, her tarafta yankılanıyordu, nereden geldiği ise meçhuldü. Xie Lian ne hareket etti ne de bir tepki verdi, fakat zihni düşünceden düşünceye atlıyordu; bu ses tanıdık gelmişti, daha önce nerede duymuş olabilirdi ki? Nerede?
Ardından farkına vardı ve küçük çocuğun sesleri zihninde yankılandı, “Yeni gelin. Yeni gelin. Kırmızı düğün arabasındaki yeni gelin.”
“Yaşlarla dolan gözler, dağın tümseklerinden geçiyor, duvağın altında…”
Bu ses Yu Jun Dağında, düğün arabasıyla ormandan geçerken duyduğu çocuğa aitti!
Xie Lian düşüncelerini toparladığında, çocuk ruhunun kahkahaları da aniden durdu. Hemen arkasını döndü fakat hiçbir gölge görmedi.
Yu Jun Dağı meselesinin ardından iletişim rününde bu konu hakkında sorular sormuştu, fakat herkes dağın yakınlarında öyle bir ruhun bulunmadığını, kimsenin çocuk sesi duymadığını söylemişti. Lakin şimdi, aynı ruh bir kez daha karşısına çıkıyordu, öyleyse bu bir tesadüf müydü? Yoksa kasıtlı mıydı?
Çocuk ruhu gülmeyi bıraktı ve seslendi, “Anne.”
Bu ‘anne’ yakın bir yerlerden geliyordu fakat Xie Lian bir türlü sesin nereden geldiğini anlayamadı. Olduğu yerde hareketsiz durdu, nefesini tuttu ve kulaklarını sivriltti.
Bir süre sessizliğin ardından Xie Lian anladı – ses karnından geliyordu!
Bunca zaman Xie Lian iki eliyle karnındaki yastığı tutuyordu ve ancak o an tuttuğu yastığın, ne zamandan beri bilinmez, ağırlaştığını fark edebildi. Yastığa bir kez eliyle vurdu, ve kıyafetlerinin altından topağı andıran bir şey yuvarlanarak dışarı çıktı, görünüşü soluk beyaz bir çocuk gibiydi, ağzından bir şeyler dışarı fışkırdı ve hemen ardından karanlığın içinde gözden kayboldu. Xie Lian, topağın ağzından çıkardıklarına bakmak için aceleyle o tarafa yöneldi, bunlar birkaç parça iplik ve siyah bir topak saçtı. Görünüşe göre yaptığı illüzyon işe yaramıştı. Küçük hayalet, diğer kadına yaptığı gibi onun karnındaki ‘çocuğu’ da yemek istemişti, ancak bunun yerine Xie Lian’ın kıyafetlerinin altındaki pamuk yastığı yemişti. Çok geçmeden Xie Lian bir çığlık daha duydu, “ANNE!”
Nasıl seslenirse seslensin, ne kadar ağlarsa ağlasın, Xie Lian yine de kendisine hâkim oldu ve ağzını biraz bile açmadı. Xie Lian, bu çocuk ruhunun aslında bir cenin ruhu olduğunun farkına varmıştı, içinde bulundukları oda da bir zamanlar annesiyle beraber yaşadıkları oda olmalıydı. Şeytani ruhların aldıkları şekil, öldükleri zaman sahip oldukları görüntü olurdu, fakat bu ruh kendisini çoğunlukla siyah bir duman bulutu veya bulanık beyaz bir gölge olarak göstermişti, bu da ruhun kendisinin nasıl gözükmesi gerektiğini bilmediği anlamına geliyordu. Yani gerçek bir şekli yoktu. Ayrıca, çekmecelerdeki henüz hiç giyilmemiş bebek kıyafetleri ve yatağın üstündeki kan havuzu; Xie Lian bu odada yaşayan kadının bebeğini düşürdüğü çıkarımında bulundu, doğmamış çocuğu belli belirsiz bir şekle ve biraz da bilince sahipti. Bir cenin ruhuna dönüşmesinin ardından annesinin karnına geri dönmek istemiş ama bunun yerine zengin tüccarın kapısını çalmıştı.
Hanımefendi’nin rüyasında ‘anne’ diye seslenmesinin ardından hanımefendinin buna cevap vermek için ağzını açması yanlış bir hareketti. Anne ve çocuk arasındaki bağın özel olduğu söylenirdi, kadının ağzını açması bir çeşit ‘izin’ yerine geçmiş olmalıydı. Ağzını açtığında o şeytani varlığın vücuduna girmesi için ona fırsat tanımış ve küçük hayalet içeri girmiş, orada olması gereken fetüsü yiyerek yok etmişti. Xie Lian bir adam olabilirdi, fakat ağzını açarsa ruhun bu fırsattan istifade ederek karnına girip girmeyeceğinden pek de emin olamıyordu. Ne olur ne olmaz, ağzını kapalı tutacaktı.
Böylelikle, dudaklarını sıkıca birbirine bastırıp elindeki Fang Xin’i sıkıca kavrayarak çocuğun izini sürmeye başladı. İş tehlikeye geldiğinde Xie Lian’ın içgüdüleri özellikle güçlüydü, bu binlerce savaşın ardından elde ettiği bir şeydi. Nerede olduğu hakkında ufak da olsa bir fikri ve elinde de kılıcı varsa, dikkatli bakmasına gerek kalmaksızın on hedefin dokuzunu tutturabilirdi. Her ne kadar çocuğun illüzyonunun içerisindeyken saldırıları biraz zayıflamış da olsa üst üste gelmeleri çocuğu sinirlendirmişti. Xie Lian, bir süre sonra ayağında keskin bir acı hissetti. Görünüşe bakılırsa fazlasıyla sivri bir şeyin üstüne basmıştı, hafifçe duraksadı.
Onun bu tuzağına düştüğünü gören çocuk ruhu kısa aralıklarla hince kıkırdıyordu. Sesi oldukça körpeydi fakat bir çocuktan çıkmaması gerekiyordu, daha çok kötü niyetli yetişkin bir adamın gülüşü gibiydi, kontrast açık ve keskindi, duyanın kanını donduracak cinsten bir sesti. Ne var ki Xie Lian’ın yüzü biraz bile seğirmedi ve yoluna devam etti; kılıcını savurdu ve hedefi tam ortadan vurdu!
Çocuk ruhu acıyla ciyakladı, hasar almıştı, ve uzaklarda bir yerlere saklandı. Ancak o zaman Xie Lian çizmelerinin altına bakabildi, yerde dik duran küçük ve ince bir iğnenin üzerine basmıştı. Açıkça çocuğun ruhu tarafından oraya yerleştirilmişti ve muhtemelen Xie Lian’ın ağzını açıp acı içinde bağırmasını beklemişti. Ne var ki yanılmıştı. Xie Lian acıya tahammül etmekte çok iyiydi; değil ki iğneye basmak, devasa bir kapan tarafından bacağı koparılsa bile durum o şekilde gerektirdiği için ses çıkarmazdı.
O küçücük iğne oldukça derine gitmişti, başta Xie Lian onu çıkarmak istedi, fakat çocuk ruhunun istediğini elde edemeden kaçması onu endişelendiriyordu, bu şansı kaçarak başkalarına zarar vermek için kullanabilirdi, bu yüzden ayağındaki iğneye aldırış etmeksizin peşine takıldı. Bir süre sonra acıyı hissetmemeye başladı ve adeta rüzgar gibi koştu. Binanın içinde çocuk ruhundan bir iz yoktu, Xie Lian ise şaşkın hissediyordu, Gerçekten de benim saldırılarımdan mı korktu?, ama tam da o sırada rüzgar esmemesine karşın bir pencere açıldı.
Xie Lian aceleyle o tarafa yönelerek dışarı baktı, fakat gördükleri onu şok etmişti. Görünürde ne bir sokak vardı, ne bir dağ, ne de insanlar. Sadece dibi görünmeyen bir göl.
Gölün diğer tarafında başka bir ev duruyordu, ve evin içinde iki küçük çocuk oturuyordu. Masada oturup yemek yiyen çocuklar Lang Ying ve Gu Zi idi. Fakat başlarının üstünde dönerek kıs kıs gülen ve kahkaha atan kalın, kara duman bulutunu fark etmemişlerdi. Bulut çığlık atıyordu, “ANNE! ANNE!”
Xie Lian, kalbinin bir anlığına durduğunu hissetti, elleri pencerenin kenarlarını sıkıca kavradı, seslenecek ve çocukları uyaracaktı. Fakat son anda ağzını açmaması gerektiğini hatırladı ve sözlerini yuttu.
Bu her ne kadar ruhun yarattığı basit bir sanrıdan fazlası olmasa da Lang Ying ve Gu Zi’nin kendisiyle birlikte sanrının içine çekilip çekilmediğinden emin değildi, ve eğer durum buysa onlara gelecek herhangi bir zarar gerçek bedenlerine de gelecekti. Uyarı olarak fırlatmak için bir vazo ya da öyle bir şey aradı fakat atabileceği hiçbir şey yoktu. Masalar ve sandalyeler pencereden atmak için fazla büyüktü, sığmazdı, ve iki binanın arasında büyük bir göl vardı, bu yüzerek karşıya geçmesi gerektiği anlamına mı geliyordu?
Tam o sırada başından beri yorgun görünen Gu Zi, esnemek için ağzını açtı. Kara duman bulutu bir araya geldi ve ağzından içeri girmek üzereymişçesine ona doğru yöneldi.
Çocukların bağışıklıkları oldukça zayıftı; o şey, izin vermiş olmasalar bile içeriye sızabilirdi. Xie Lian’ın yüzmek ya da düşünmek için vakti yoktu. Anlık bir kararla bağırdı, “AĞZINI KAPAT! KAÇ!”
Sözler Xie Lian’ın ağzından döküldüğü an, Lang Ying ve Gu Zi yerlerinde zıplayarak şaşkınlıkla ağızlarını kapadılar ve ayağa fırladılar. Çocuk ruhu, ne var ki, bir anda ortadan kayboldu, saliseler sonra kara bir duman bulutu Xie Lian’ın yüzüne doğru patladı.
Xie Lian her ne kadar bağırdıktan sonra ağzını hemen kapatmış olsa da boğazından aşağı doğru giden soğuk havayı hissedebiliyordu. İç organları sanki etrafındaki her şey donuyormuş gibi üşüyordu. Xie Lian dişlerini gıcırdattı, aceleyle kollarından birkaç koruma tılsımı çıkardı, içlerindeki şifalı otları ve efsunlanmış kağıtları zorla ağzına tıkarak güç bela çiğneyerek yuttu. Aradan fazla zaman geçmeden boğazı kaşınmaya başladı ve kara duman bulutu kendisini dışarı attı!
Xie Lian kollarıyla ağzını kapadı, durmadan öksürüyordu, gözyaşlarına boğulmuştu, çaresizce buna karşı koymanın yollarını düşünmeye çalışıyordu. Kara duman bulutunu çıkardıktan sonra bile ruh, inatla kendisine tutunmaya devam ediyordu. Böylelikle Xie Lian, bedenini kaldırdı ve pencerenin dışındaki göle atladı.
Su sesinin ardından Xie Lian, gölün kalbine doğru batmaya başladı. Nefesini tuttu, ellerini ve ayaklarını çaprazladı, oturma pozisyonuna geçti, bedeninin buz gibi göl suyunun dibine batmasına izin verirken derin düşüncelere daldı. Kalp atışları normale döndüğünde yukarı baktı, tepesinde dolanan ve gölün yüzeyini mühürleyen kara duman bulutunu az da olsa seçebiliyordu. Dışarı çıktığında derin bir nefes almalıydı, lakin derin bir nefes alırsa eğer, çocuk ruhunu da muhakkak karnına çekecekti. Yetişkin bir adamın devasa, şişkin bir karnının olması hiç de komik olmazdı.
Suyun içine atlaması sadece kendisine biraz düşünme süresi tanımak istemesinden ötürüydü. Çok geçmeden Xie Lian’ın aklına bir fikir geldi, Ya onu yutarsam? Ardından Fang Xin’i de yutarım. Bu numarayı sokaklarda gösteri yaptığı zamanlarda öğrenmişti, biraz canını yakacak da olsa bu yolla çocuk ruhunu yakalayabilirdi.
Kararını veren Xie Lian, kollarını ve bacaklarını açarak kenarlara doğru yüzmeye başladı. Ne var ki yukarıdan boğuk bir su sıçrama sesi duyuldu ve aniden, uçsuz bucaksız, parlak bir ateş kırmızısı belirdi gözlerinin önünde.
Kalın, simsiyah saçlar; sıçrayan su ve baloncuklar yüzünden hiçbir şey göremiyordu. Xie Lian gözlerini kırptı, kendisini çevreleyen binlerce, milyonlarca baloncuktan uzaklaşmaya çalıştı. Fakat ardından, kendisini çevreleyen bir çift güçlü kol hissetti. Ellerden birisi belini kavrarken diğeri çenesini kaldırdı.
Bir sonraki saniye, dudakları soğuk ve yumuşak bir şey tarafından örtüldü.
 Çevirmen: Jason
153 notes · View notes
Text
Aromatik Bitki Yetiştiriciliği
Aromatik Bitki Yetiştiriciliği
Tumblr media
#AromatikYağ, #Bakım, #Hasat, #KullanımAlanları, #Pazarlama, #RomatikBitkiYetiştiriciliği, #Sulama, #Sürdürülebilirlik, #TıbbiKullanımlar, #ToprakHazırlığı, #YetiştirmeKoşulları https://is.gd/prRTqm https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/aromatik-bitki-yetistiriciligi/
Aromatik bitki yetiştiriciliği, sağlık, mutfak ve aromaterapi alanlarında kullanılan bitkilerin yetiştirilmesini içeren özel bir tarım pratiğidir. Bu pratiğin temel amacı, bitkilerin tıbbi ve aromatik özelliklerini en üst düzeyde koruyarak, doğal ve sürdürülebilir bir şekilde üretim yapmaktır. Aromatik bitkiler, hoş kokuları ve çeşitli kimyasal bileşenleri nedeniyle öne çıkar. Bu bitkilerin sağlık, zindelik ve zihinsel dengeye olumlu etkileri vardır ve yüzyıllardır çeşitli kültürlerde kullanılmaktadır.
Yetiştirme Ortamı ve Koşulları: Aromatik bitkilerin sağlıklı büyüyebilmesi için doğru yetiştirme koşulları sağlanmalıdır. Genellikle güneşli bölgelerde en iyi performansı gösterirler. Toprak türü ve drenaj önemlidir. Bazı aromatik bitkiler kireçli toprakları tercih ederken, bazıları daha asitli topraklarda daha iyi yetişir. Her bitkinin farklı ihtiyaçları olduğundan, yetiştirme koşulları özenle ayarlanmalıdır. Ayrıca bitkilerin sulama ihtiyaçları da göz önünde bulundurulmalıdır. Aşırı sulama bitkilerin kök çürümesine neden olabilir, bu nedenle düzenli ve uygun sulama yöntemleri benimsenmelidir.
Toprak Hazırlığı ve Ekim: Aromatik bitkilerin başarılı bir şekilde yetiştirilebilmesi için doğru toprak hazırlığı önemlidir. İyi drenaj sağlayan topraklar, köklerin aşırı su birikimine karşı korunmasına yardımcı olur. Toprak pH seviyesinin bitkinin ihtiyaçlarına uygun olması da büyüme ve gelişme için önemlidir. Tohum ekimi veya fide dikimi ile yetiştirme başlangıcı yapılır. Bu aşamada tohumların doğru derinlikte yerleştirilmesi veya fidelerin sağlıklı bir şekilde dikilmesi, bitkilerin başarılı bir şekilde büyümesini sağlamak için kritik bir adımdır.
Bakım ve Sulama: Aromatik bitkiler, genellikle düşük bakım gereksinimine sahip olabilir, ancak düzenli bakım ve uygun sulama bitkilerin sağlıklı gelişimini destekler. Bitkilerin yabancı otlardan temizlenmesi, zararlı böceklerin ve hastalıkların kontrolü için önemlidir. Organik yöntemlerle zararlıları engellemek, bitkilerin kimyasal kalıntılardan korunmasına yardımcı olur. Bitkilerin besin ihtiyaçlarını karşılamak için gübreleme gerekebilir, ancak aşırı gübreleme bitkilerin aşırı büyümesine veya köklerin yanmasına neden olabilir. Doğru sulama yöntemlerinin seçilmesi, bitkilerin su ihtiyacını dengelemek için önemlidir.
Hasat ve Saklama: Aromatik bitkilerin aromatik özelliklerinin en üst düzeyde olması için doğru zamanda hasat edilmesi kritik bir adımdır. Genellikle çiçeklenme döneminde veya en yoğun aroma içerdiği dönemlerde hasat gerçekleştirilir. Bitkilerin elle nazikçe kesilmesi veya koparılması, bitkilerin zarar görmesini en aza indirir. Hasat sonrası, bitkilerin kurutulması veya soğuk sıkım gibi yöntemlerle uçucu yağlarının korunması sağlanır. Bu işlem, bitkilerin uzun süreli saklanması ve kullanılması için önemlidir.
Kullanım Alanları: Aromatik bitkilerin geniş bir kullanım yelpazesi vardır. Mutfakta, yemeklerin lezzet ve aroma vermesi için kullanılırlar. Ayrıca aromaterapi uygulamalarında, çay, yağ veya pot-pourri üretiminde kullanılır. Bitkilerin taze veya kurutulmuş hali, farklı ürünlerin üretiminde kullanılarak tüketiciye sunulabilir.
Tıbbi Kullanımlar: Bazı aromatik bitkiler, geleneksel tıpta çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde kullanılır. Bitkilerin içerdikleri bileşenler, antioksidan, anti-enflamatuar veya antiseptik etkilere sahip olabilir. Ancak tıbbi kullanım öncesi uzman görüşü almak önemlidir.
Aromatik Yağ Üretimi: Aromatik bitkilerin yaprakları, çiçekleri veya kökleri uçucu yağlarını içerebilir. Bu yağlar, genellikle distilasyon veya soğuk sıkım gibi yöntemlerle elde edilir. Uçucu yağlar, bitkilerin karakteristik kokularını taşıyan ve aromaterapi, kozmetik veya tıbbi ürünlerde kullanılan değerli bileşenlerdir.
Pazarlama ve Satış: Aromatik bitki ürünleri, yerel pazarlarda, çiftçi pazarlarında veya çevrimiçi platformlarda satılabilir. Ürünlerin doğru bir şekilde etiketlenmesi ve ambalajlanması, tüketicilere güven verir. Ürünlerin tanıtımı, kaliteli üretim ve doğal yöntemlerle yetiştirme vurgulanarak yapılabilir.
Sürdürülebilirlik ve Doğal Yetiştirme: Aromatik bitki yetiştiriciliği, sürdürülebilir tarım uygulamalarını teşvik edebilir. Kimyasal gübrelerin ve pestisitlerin kullanımının azaltılması, bitkilerin doğal özelliklerini ve çevreyi korumasına yardımcı olabilir. Organik yöntemlerle yetiştirme, toprak sağlığını koruyarak gelecek nesiller için de sürdürülebilir bir bitki üretimini destekler.
Referanslar:
* Lis-Balchin M. (2006). Aromatherapy science: A guide for healthcare professionals. Pharmaceutical Press. * Türel İ, et al. (2020). The effect of cultural practices on the essential oil content and composition of rosemary (Rosmarinus officinalis L.) leaves. Ind Crops Prod, 155, 112786.
0 notes
Text
SU VE ATEŞ
Hayat bir çıkmazdır. Bir yola giricem derken nerden geldiğimizi unuturuz. Çünkü hiçbir zaman arkamıza bakmayız. Sanki arkamızda biri varda kovalıyor gibi. Ne olduğunu bilmediğimiz sokaklara gireriz. Arkamdaki canavardan kurtulucam derken kendi ellerimizle bir canavar yaratırız. O canavar bizi türlü türlü sokaklara sokar. Biz kaçarız, o kovalar. Nefes nefese kaldığımaz an dururuz. Meğerse arkamızda kimse yokmuş. Biz kendimizden kaçıyormuşuz. Bir an öylece etrafımıza bakarız. Her şey farklı... Yollar, evler, insanlar....Sonra kırık bir camdan yansımamızı görürüz. Anlarız ki değişen tek şey çevremiz değil. Bizde değişmişizdir. Gülümseyişimiz bile değişmiştir. O an öylece donup kalırız. Beynimiz onca kargaşanın ortasında bir şeyleri idrak etmeye çalışır. Elimizle yüzümüze dokunup, "Bu ben miyim?" ,deriz. "Kimsin sen? Benim bedenimde ne işin var?" gibi sorular sorarız. Her şey o kadar değişmiştir ki sanki karşımızda kendimiz değil de bir yabancı var gibi. O yabancı her şeyimizi almıştır. Hislerimiz, duygularımız, en önemlisi de benliğimizi almıştır bizden. Âdeta esir almıştır. Geri dönmek isteriz. Ama nasıl? O kadar çok sokağa girmişizdir ki nerden geldiğimizi hatırlamayız. Bütün yollar aynı görünür. Rastgele bir sokağa gireriz. Sonra bir tane daha, bir tane daha, bir tane daha derken bu sefer iyice kayboluruz. Çaresizce yere çömeliriz. Çünkü artık yapıcak hiçbir şeyimiz kalmaz. Gözyaşlarımız damla damla düşer. Sanki her biri bir şeyler anlatmak istiyordu. Sanki her biri kendince bir anlam barındırıyordu. İstenmeyen bir hıçkırıkla gözyaşlarımızın şiddeti artar. Bu sefer öncekinden daha hırçın daha öfkeli, aynı zamanda öncekinden daha yorgun, daha bitkin... Sonra aniden bir şimşek çakar. Ama biraz önce Güneş vardı. Hiç gitmiycek gibiydi. Nasıl, nasıl olur bu? Her bir hıçkırıkta gök gürler. Yağan yağmurla gözyaşlarımız birbirine karışır. Neyin ne olduğunu anlamayız. Tıpkı kendimiz gibi. Sonra titremeye başlarız. Yavaş yavaş üşümeye başlarız. Ama bu üşümek öyle böyle değil. Bunun ne yağan yağmurla ne de çarpan şimşekle alakası vardı. Havanın soğuk oluşu bile etkilemiyordu. Üşümemizin tek nedeni kalbimizdeki soğukluktu. Isınmak için dünyayı bile yaksak yine de ısınamazdık. Artık her şeyden vazgeçmişizdir. Her şeyden... Bir kurtuluş yolunun olmadığını düşünürüz. Ağlamaktan şişen gözlerimizde tıpkı bizim gibi tüm gücünü yitirmiştir. Kapanmaya meyilldir. Gözlerimiz ağır ağır kapanırken kendimize uzanan bir el görürüz.
"Gel" der, "Tut elimi" der elin sahibi. Tutar ellerimizden, kendindeki güçten bize de verir. Kurtarır o cehennemden bizi. Yağmur ve fırtınalı bir dünaydan, güneşli rengarenk bir dünyaya gireriz. Oraya adımımızı attığımız an birden her yer kararır. Sapsarı olan güneş bir aleve dönüşür. Yeşillik alanlar siyahlaşır, bitkiler kurur. Adım attığımız her sokak yıkılır. Ve işte tam o an anlarız ki aslında cehennemin ta kendisi bizmişizdir. Adım attığımız her sokak birer cennetti. Ta ki biz oraya ayak basana dek.
Biz en başından beri cehennemden kurtulmaya çalışıyorduk değil mi? En başından beri bir canavardan kurtulmaya çalışıyorduk değil mi? O cehennemde, o canavarda biziz. Biz aslında kendimizden kaçıyorduk. Yani kaçtığımızı sanıyorduk. Oysa bilmiyorduk ki kaçtığımız şeyler bize hep bir nefes uzaklıktaydı. Ayak bastığımız her yer yanıyordu ve yanmaya devam edicekti. Bu büyürse koskocaman bir yangın olucaktı. O yangında herkes, her şey yanıp kül olucaktı. Zarar görmeyen tek şey ise yine kendimiz olucaktık. Ama bu yangını söndürücek bir şey vardı. Çok geç olmadan tek bir şey söndürebilirdi bu yangını. Su... Evet Su... Ateşi söndürmek için su gerek. Sadece Su söndürebilir onu...Gözlerimizi kapatıp açarız. Bir bakarız ki her şeyi kasıp kavurucak o yangın sönmüş. Su, Ateşi söndürmüş. Sönmiyceğini sandığımız Ateş sönmüş. Bizi de söndürmüş. Yüreğimize girerek... Aslında bize elini uzatan da o ateşi söndüren de Suymuş. Su, Ateşe dokunmuş, ve sönüvermiş Ateş...
~...
3 notes · View notes
alintikitap · 5 years
Photo
Tumblr media
ABD'li ünlü komedyon George Carlin'in ilginç önerileri var: . 1. Zorunlu olmayan sayıları çöpe atın. Yaş, kilo, boy... . 2. Sadece neşeli arkadaşlarınız olsun. Suratsız negatif insanlara yaklaşmayın. . 3. Öğrenmeyi sürdürün. El işleri, bilgisayar, bahçecilik. Beyniniz atıl kalmasın. Atıl kafa iblisin tezgahıdır. İblisin adı da Alzheimerdır. . 4. Küçük şeylerden zevk almaya bakın. . 5. Sık sık, uzun uzun ve var gücünüzle gülün. . 6. Gözyaşları olacaktır. Katlanın, yas tutun, başka yaşantılara geçin. . 7. Çevrenizi sevdiklerinizle doldurun. Aileniz, kedi, köpek, kuş, balık, müzik, bitkiler... Ne olursa. Eviniz, sığınağınız olsun! Tadını çıkarın! 8. Sağlığınızın kıymetini bilin. İyiyse, üstüne titreyin. Bozuksa, düzeltin. Siz kendiniz düzeltemiyorsanız, yardım isteyin. . 9. Vicdan azabından uzak durun. Çarşı pazarda gezin, ülkenizi ve yabancı ülkeleri dolaşın. Ama sakın suçluluk ve pişmanlık duygusuna kapılmayın. . 10. Sevdiğiniz insanlara, onları sevdiğinizi söyleyin. Her fırsatta sevdiğinizi hissettirin. . 11. Hiç unutmayın ki yaşam, aldığınız soluklarla değil, soluk kesen anlarla ölçülür. . #alıntıkitap #kitapbaz #kitaplarimizdan #kitapcümleleri #kitapyorum #kitapunya #biryudumkitap #kitaplayasamak #kitapalintisi #kitapönerileri #tavsiyekitap #kitaponerisi #düşünenmadde #kitapçekilişi #kitaplik #kitaptansözler #kitaplar #kitapokumak #kitabevi #kitaplardankesitler #kitaplaryolda #kitapalıntıları #kitapsozleri (Çankaya, Ankara) https://www.instagram.com/p/BxeWCOkJ-Ei/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1elgej7jgr3uc
20 notes · View notes
beyazmantoluu · 5 years
Text
*
Dünyaya uyum sağlayamadığını hissetmek seni şaşırtmıyordu da dünyanın, içinde yabancı gibi yaşayan birini yaratmış olmasına şaşıyordun. Bitkiler intihar eder mi? Hayvanlar umutsuzluktan ölür mü? Onlar ya işler, ya yok olurlar. Sen belki de evrimin zayıf halkası, kaza sonucu ortaya çıkmış bir iziydin. Bir daha canlanmamaya yazgılı, geçici bir anomaliydin.
Edouard Leve / İntihar
86 notes · View notes
altinovaguncel · 2 years
Text
Bangladeş Tarım ve Planlama Bakanlığı yöneticilerinden Hersek Lagününe teknik ziyaret…
Bangladeş Tarım ve Planlama Bakanlığı yöneticilerinden Hersek Lagününe teknik ziyaret…
Tıbbi Aromatik Bitkileri araştırdılar Bangladeş Heyeti, Altınova Belediyesi Hersek Lagünü Doğa Eğitim Merkezi ve Engelsiz Kuş Gözlem Kulesi ile Engelsiz Tıbbî Aromatik Bitkiler Bahçesi’ni ziyaret etti. Altınova Hersek Lagününde yer alan Altınova Belediyesi Engelsiz Tıbbi Aromatik Bitkiler Bahçesi’nde teknik incelemede bulunan yabancı konuklar, çalışmalar hakkında bilgi aldılar. Bangladeş…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
aricilikmalzemesi · 2 years
Text
Propolis, Propolis Nedir, Propolis Faydaları * 2022
Propolis, bitkiler tarafından salgılanan bir arı ile ilgili bir maddedir, bir arı ürünü olmasına rağmen ana maddesi bitkilerdir. Propolis, taze bitkilerin dış etkenlere karşı koruyucu bir rol olarak bilinir. Günümüzden binlerce yıl önce bu koruyucu arı malzemeleri maddesi arılar tarafından keşfedilmiştir. Propolis‘in faydalarından yararlanmak için insanlar tarafından toplanmaya başlanmıştır.
Propolis Nedir
Propolis nedir, propolis her ağaçta bulunmayan bir maddedir. Propolis‘in içerisinde toplandığı bitkilerin sahip olduğu birtakım protein ve mineraller bulunur. Aynı zamanda arıcılık ile ilgili olan bu arı malzemeleri ürünü protein ve minerallerin dışında bazı mucizevi enzimler de bulunmuş. Ve tüm bunlar birleştiğinde Propolis insanlar için ve sağlık için gerçekten adeta bir arıcılık sektöründe mucize kaynağına dönüşmüş.
Propolis Faydaları Nelerdir?
Propolis çok güçlü bir dezenfektan olarak kullanılabilir, arı yapımı olan bu madde mikropları öldürür aslında Propolisin arı ürünleri açısından en önemli faydası ve mikropları öldürmesi, yani bir dezenfektan görevi görmesidir. Anne ayrı bir diğer adıyla kraliçe Propolis arı ürünleri arıyı bütün dışardan gelecek tehlikelerden korur ve özellikle larva döneminde yani yumurtlama döneminde arıyı savunur ve aynı zamanda propolis kaliteyi arttırır. Peteklerin gözenekleri yavrularını yapmadan önce propolis ile petekleri dezenfekte edilir ve temizlenir.
Propolis, arıların kovanına yabancı olan mikroorganizmalara karşı adeta bir koruma görevi görür.
Propolis, arı ile ilgili bir kelimedir. Aynı zamanda bu arı ürünleri antioksidan bakımından da oldukça zengin bir maddedir, içeriğinde birden fazla antioksidan bulunmaktadır ve buda sağlık için çok önemlidir.
Arı kovanın içinde arılar tarafından öldürülen hayvanlar bulunabilir, bu hayvanlar öldükten sonra dışarıya taşınamadığı için bu Propolis arı ürünleri maddesi ile sıvanarak kovandan dışarı çıkarılabilir. Propolis, bu görevi de görmektedir.
Yapı bakımından Propolis oldukça güçlü bir onarma görevi görür, içerisinde yağlar, birtakım proteinler ve arı malzemesi Propolis balmumu ile güçlendirildiği için arı malzemeleri oldukça etkili bi etkileşime sahiptir.
Bu ürün Propolisin içerisinde bulunan bileşenler sayesinde zamksı denilen bir yapıya sahiptir ve aynı zamanda arıcılık ürünü olan Propolis bilindiği kadarıyla, kollajen bir etkiye sahip olmasıyla da bilinir.
Propolis Neden Önemlidir?
Propolis neden önemlidir, arı ürünleri birden fazla önemli özellikleri bulunmaktadır. Virüslere ve bazı mantarlara karşı arıların aynı zamanda bakterilere karşı koruyan çok önemli özellikleri bulunmaktadır. Yapılan araştırmaların çoğu Propolis’in çok güçlü bir etkisi olduğundan ve içerisinde birçok güçlü besin değerine sahip maddeler olduğunu göstermektedir. Propolis arı ürünleri ağız, mantarları virüsleri ve zararlı bakterilere kovanlardan uzaklaştırarak adeta arılara karşı bir kalkan görevi görürmüş sadece bu özelliği bakımından düşünüldüğünde aslında Propolis, tüm virüslere, bakterilere karşı savaşan bir maddedir.
Aynı zamanda arı yapımı olan Propolisin içinde bulunan aminoasit protein ve diğer bileşenler sayesinde arı propolis arı malzemeleri içerisinde adeta bir hücre yenileyicidir ve kullanıldığında, yaşlanmayı geciktirir. Yaşlanmayı geciktirici etkisi bilindiğinden ve arı malzemesi gibi ayrıca içerisinde bulunan B ve A vitaminleri aynı zamanda mineraller bakımından da zengin olduğundan birçok kozmetik ürününde, güzellik ve arıcılık ürünü olan ve arı malzemeleri içeren bakım ürünlerinin içerisinde yer alır.
Propolis Nasıl Kullanılır
Propolis nasıl kullanılır mutlaka arı ürünleri tüm insanlar tarafından tüketilmelidir. Genellikle arıcılar tarafından üretilen bir arı malzemesi olan insanlara sunulan, propolis çok değerli bir maddedir. Genel olarak arıcılık ürünü olan propolis eczanelerde satılan ve içerisinde takviye edici gıda olan ürünler, temin edilebilir, aynı zamanda küçük çocukların gelişiminde de arı aracılığıyla üretilen propolis arı malzemesi konusunda kullanılmasında arı malzemesi araştırmasında herhangi sakınca bulunmamaktadır.
Propolis nasıl kullanılır herhangi bir hastanın tedavisiyle kullanılamayacağı gibi sağlık için ve genç kalmak için arıcılık sektörü araştırılıp kullanılabilir. Çok nadir arıcılık olarakta görünse, bazı kişilerde bu Propolis arı malzemesi alerji yapabilirler fakat, arı sektöründe çalışan arı malzemeleri ile ilgilenen bu insanlar arı malzemeleri satan yerlerle iletişime geçildiğinde ve öğrenildiğinde buna göre arı malzemesi alırken hareket edilmesi gerekir.
Propolis Fiyatları
Propolis fiyatları çevrenizde bulunan eczanelerde, marketlerde ve arıcılarda fiyat farkılılığa görünebilir. Genel olarak propolis fiyatları gramaj olarak şu şekildedir;
10 – 30 ml Propolis Fiyatı – 40 ila 80 TL arası
50 – 100 ml Propolis Fiyatı – 150 ila 300 TL arası
Bu fiyatlar tahmini olup yakın çevrenizde ki eczane, market ve arıcılardan detaylı fiyatlı bilgileri alabilirsiniz.
Propolis hakkında daha detaylı bilgi almak için videoları Youtube sayfasından ulaşabilirsiniz.
0 notes