Bir çiçek yada hediye değil olan şey işte bunu fark etmek tam o an sevgi nedir aşk nedir anlarsınız. Biri tarafından sevilmek değer verdiğini görmek asıl olan şey bu,sevilmek. Sevin doyasıya sevin kalbiniz dolu dolu olana kadar sevin kelebekleriniz dolup taşana kadar iliklerinize kadar sevin hem de, sevdiğiniz insana şüphe ettirmeden sevin. Ona yara bırakmadan ona saygı göstererek sevin. Sevin ki büyütün, sevin ki anlayın anlatın. Kolay olmadığını iki kelimenin bir dile kolayca gelmeyeceğini bilin. Ve işte sen .Hiç bir zaman anlayamayan sen , şimdi benden başka herkesi doyasıya sev.
Yaşama karşı çok doluyum. Patlamak istiyorum. Ama saçılmaktan korkuyorum. Düzensizlik, dağınıklık, karışıklık beni korkutuyor. Bir güneş gibi olmak istiyorum. Kendi etrafında, patlarken bile yaşamı bir dağıtma özelliği... Kendi içinde bir sanat. Kaosa tuvalinde şekil veren bir sanatçı. Tanrı gibi.
Bana güneş olmayı öğret hayat! Tanrısal olma kompleksimi doyur. Egomun bu böbürlenme arzusunu tatmin et, et ki özgürleşeyim. Karanlığımla yalnız bırakma beni. Işığını esirgeme benden. Unutma kıyıda köşede.
Bu derin yalnızlık hissi belki tanrısal objemden uzaklığımın bir ifadesi. Belki kendimden uzaklığımın... Beni bana yaklaştır hayat! Beni benden esirgeme.
Şu an hayatımın “bilmiyorum” evresindeyim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Biraz yoruldum sanki. Olmamasında bir hayır vardır diye diye çürüdüm gitti artık burada. Her seferinde kendimi bu noktada bulmaktan çok sıkıldım.
Huysuz rahatsız edici bakışlarımla bakıyorum senin pencerene onun önüne bile çiçekler dizememişsin sen.
Beni kendime getiren sendin biliyor musun? Belkilerime belkiler katan sendin. İlk defa beni sevdiğini söylediğin gün kalkıp koşarak sana gelmeyi istememi sağlayan sendin. Bana hayatımda seni istiyorum dediğinde kalbimde dolaşan kelebeklerin de suçlusu sendin.
Bana sarıldın ve ben ilk defa birine sarıldığımı hissettim.
Hayatımda kaç ilkimi çaldın daha bir bilsen.
Hayat garip çünkü senden nefret eden bir beni sana mağlup ettin.
Beni öptün ve ben o zaman hissettim.
Ben seni öptüm işte o zaman dudaklarım tenine mühürlensin istedim.
Hani çok isteyip tanıdığın beni bir yabancıya döndürecek olan da sensin.
Yaşattığın her şeyi ben yapmadım diyecek kadar da korkak olan bir sen de yarattın gözümde.
İnsan vazgeçtiğinde kısa süreli bir rahatlık hisseder. Yükü gitmiştir üzerinden çünkü. Ama bu tedavi değildir. Yük gittiğinde kopan bir toprak kütlesi gibi etki yaratır. Koca bir boşluk hissi hissedersin...
Çorak topraklarını kendinden koparıp atmak yerine dönüştürmeyi tercih edebilirsin insan. Kuraklık varsa yağmur da vardır unutma. Sen yağmura fırsat verdin mi? Dönüşebilme, iyileşme fırsatlarına kendini açtın mı?
Sahi inandın mı?
Bu kadar kolay mı senin için koparıp atmak? Bir kere olsun kendine inansana. Ne kaybedersin ki? Egon mu eksilir? O ego değil miydi kendini beğenmişliğinden dolayı kendinden olanları yine kendisinden uzaklaştıran. Yakıştırmayan kendisine kibrinden...
Mesele hastalığı tedavi etmek varken hastayı ölüme terk etmeyi daha kolay buluyor oluşumuz...
İyileşmenin bir raconu var. Yolu var. Sabırlı olmayı, her olumsuzluğa rağmen yolda kalabilmeyi başarmak gerek. Yoksa bir gün attığımız o topraklarda kendimizden çok şeyden vazgeçeceğiz.
İnancını yitirme dost. Seni hayatta tutan şey o inanç çünkü.