Tumgik
#demokrasi 101
gundemarsivi · 2 months
Text
Tumblr media
Herkes Ölüyor – M. Mahzun Doğan
✍🏻 Ali Erkan Güneri
https://www.gundemarsivi.com/herkes-oluyor-m-mahzun-dogan/
“HERKES ÖLÜYOR”
M.Mahzun Doğan (*)
Mehmet Mahzun Doğan’ın son şiir kitabı “Herkes Ölüyor” Alba Yayınları- Meda Kitap’tan 2023 Aralık ayında çıktı. Ancak kavuştum. Başladım, bitti.
Biter mi hiç aldı götürdü beni nerelere.
Ne çok ölmüşüz be Mahzun, öle öle kavuşuyor insan, tüm dostları yolladık, tüm sevdiklerimizi. Ve böyle bir yolculukta, tam da doğum günümdü 3 Ağustos….
2017 Yılında Osman Bolulu öğretmenimizi uğurlamak üzere Karşıyaka Mezarlığına giderken tanıştık seninle. Bir “ölüm” bizi tanıştırdı. Bolulu’ya saygıyla. Sonrasında mutlu etti bizi. Yıllar öncesinden tanışan, çok sonra karşılaşıp kaldığı yerden aynı duygularla başlayan dostlar gibiydik. Senin deyiminle de “…aynı kentte olmasa da bu nedenle sık sık görüşemesek de hep yan yana gibiydik. Yüreklerimiz yan yana çarpıyordu çünkü…”. Biten ömürler ve bir ömürdü yaşanan, yaşandı, yaşanıyor.
Yazarımız Mehmet Mahzun Doğan, şiirin de bir büyük ustası. Okumaya başlayınca ayrılamıyorum, dibine dek okuyor, dalıyorum O’nunla gökyüzüne, çıkıyorum dağlara, ıslanıyorum o güzel sularda. Onun şiirini anlatmak boyumu aşar. O nedenle sadece birkaç dizesiyle tanıtmaya çalıştım sizlere. Bir ara baktım kitabı aynen geçiriyorum kâğıda hepsini görün istedimse de hemen engelledim kendimi, azı da yeter tanıtmaya, kitabı keyifle okumak için. Sadece korkmuştum isminden “Herkes Ölüyor” acısıyla tatlısıyla doğmuş bir dolu şair yeniden, coştum okurken güzelliklerle…
“…Söküp sözcükleri göğün saçakaltından
Damlatarak yeryüzünün kalbine…”
“…Yağmurlu bir ikindiyle geçtim de
Yıkamaya korkarım göğü
Silinir diye güvercin lekeleri…”
“…Demokrasi defterinden
12 Eylül’den
alacaklı
son bakış…”
“…Ölüm kuşu ah!
Yine yanlış adres…”
Onda dipnot bile şiir kokuyor:
“…‘Kal dersen kalırım,
Git dersen…’: Behçet Aysan’ın ‘Bir Eflatun ölüm’ şiirinden sessizce alınmıştır…”
Son sözüm de arka kapaktan:
“…Kim öldü ki
bütün köylerin tabelalarında
yüzü annemin, kavak yapraklarını okşuyor rüzgâr da…”
Ne yazık ki “Herkes Ölüyor”, bize ise anılarıyla avunmak kalıyor. M. Mahzun Doğan da bu anılarla çok insanı içine alan öyküler yazmış bence. Bu şiirlerde çok insana rastladım ve andım. Umarım çiçekleri, suları, ışıkları eksik olmaz o insanların. Kayboluyoruz yaşamın orta yerinde, yapayalnız…
Ali Erkan Güneri
(*) “HERKES ÖLÜYOR”
M. Mahzun Doğan
Alba Yayınları – Meda Kitap
2023 Aralık 101 Sayfa
#AliErkanGüneri #MMahzunDoğan #HerkesÖlüyor #Ölüm #Yas
0 notes
forumsinifkitabicom · 7 months
Link
0 notes
haber71net · 9 months
Link
Kırıkkale'de 30 Ağustos Zafer Bayramı'nın 101. yıl dönümü etkinlikleri kapsamında tören düzenlendi. Cumhuriyet ve Demokrasi Meydanı'ndaki Atatürk Anıtı'na çelenk sunumuyla başlayan tören, daha sonra F... ---------------------------- Haberin devamı haber71.net'te.
0 notes
Text
CHP Kadın Kollarından 5 Aralık Açıklaması
Tumblr media
Bugün biz kadınlar için hayati öneme sahip olan en onurlu günlerden birisidir. Ülkemizin kurucusu ve kurtarıcısı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde, 5 Aralık 1934 tarihinde seçme ve seçilme hakkını kazandık. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün ifadesiyle Atatürk’ün “en ileri devrimlerinden” biri gerçekleşti.
Tumblr media
Birçok gelişmiş ülkeden önce kazandığımız bu hak ile eşit yurttaş olma statüsüne kavuştuk. 1935 yılında gerçekleşen seçimlerde, kadınlar büyük bir hevesle haklarına sahip çıktı ve oylarını kullandı. Özellikle büyük şehirlerde, kadınların oy kullanma oranı erkeklere yakındı. Seçim sonucunda 17 kadın milletvekili Meclis’e girdi. 1936 yılında yapılan ara seçimle birlikte, kadın milletvekili sayımız 18’e çıktı. Böylece Meclis’teki kadın milletvekili oranımız yüzde 4,6 oldu. Bu oranla parlamentoda kadın temsilinde dünyada ikinci sırada yer aldık. Aradan geçen 88 yıla rağmen; ilerlemek bir yana 129’uncu sıraya geriledik. Örneğin bu oran, 2011 yılında kadınların seçme ve seçilme hakkını kazandığı Suudi Arabistan’da yüzde 20, 2006’da aynı hakkın tanındığı Birleşik Arap Emirlikleri’nde ise yüzde 22,5’tur. Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan 2021 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda yer alan endekste ise Türkiye 156 ülke arasında 133. sıradadır. Seçmen nüfusunun yarısını kadınlar oluşturmasına rağmen, kadınların karar alma süreçlerinde yeterince yer almamaları ve siyasette ‘eksik temsil’ edilmeleri bir demokrasi sorunudur. Bu sorun öylesine büyük ki; araştırmalara göre Türkiye’nin tam cinsiyet eşitliğine ulaşması için 152 yıla ihtiyacı var. Oysaki biz kadınların 152 yıl beklemeye tahammülü yok! Değerli Basın Mensupları, Kadın kimliğinin, ulusal meclislerde ve yerel yönetimlerde temsili için belirlenmiş olan kritik eşik yüzde 33’dür. Peki, ülkemizde durum ne? 1934 yılından bu yana 23 Genel Seçim yapıldı. Toplam 11 bin 385 milletvekili Meclis’te görev yaptı. Bu vekillerin sadece yüzde 5’i, yani 598’i kadın. Bugün Meclis’teki 580 milletvekilinin ise yüzde 17,4’ü, yani 101’i kadın. Ülkemizdeki 17 bakandan sadece biri, yani yüzde 5,8’i kadın. 1930-2019 yılları arasında yapılan 19 yerel seçimde, toplamda sadece 156 kadın belediye başkanı seçildi. Erkeklerde ise bu sayı 32 bin. 31 Mart yerel seçimlerine göre 1389 belediye başkanının sadece 37’si, yani yüzde 3’ü kadın. 2019 sonuçlarına göre, Türkiye’de toplam 50.217 muhtardan sadece 1.119’u kadın. Yani sadece yüzde 2’si. Kadın belediye meclis üyesi oranı en fazla yüzde 11, kadın il genel meclis üyesi oranı ise en fazla yüzde 3 olabildi. Gördüğünüz gibi bu oranlar, dünyaca kabul edilen kritik eşiğin oldukça altında! Kısacası; Türkiye’de kadınlar siyasette yeterince temsil edilmiyor. Değerli Basın Mensupları, Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak tüzüğümüzde de kritik eşik olan yüzde 33 cinsiyet kotasını hayata geçirdik. Elbette asıl hedefimiz tam eşitliktir. Ayrıca partimiz geçen yıl devrim niteliğinde bir adım attı. Kadınların siyasette eşit temsilini sağlayabilmek amacıyla, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ilk imzacısı olduğu yasa teklifimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sundu. Siyasi Partiler Yasası’nda değişiklik öngören bu teklifimizle, milletvekilli seçimlerinde, siyasi partilerin aday listelerinde, kadın-erkek eşit temsilini sağlamayı hedefledik. Kadınların seçilebilecekleri sıralarda olmasını garanti altına almak için, listelerin bir kadın bir erkek şeklinde "fermuar yöntemi” ile yapılmasını istedik. Bu teklifimiz AKP ve MHP oylarıyla reddedilmiş olsa da bizler eşitlik mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz! Eşit bir Türkiye’yi kadın-erkek bir arada yeniden inşa edeceğiz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını demokrasi ile taçlandıracağız!  Değerli Basın Mensupları, Eşitsizlik sorunumuzun tek nedeni var: ZİHNİYET! “Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum”, “anneliği reddeden kadın eksiktir, yarımdır", “kadının kariyeri çocuk doğurmak” ifadelerini kullanan zihniyetten eşitlik beklenilemez. Kadınların en temel hakkı olan yaşam hakkına sahip çıkamayan, koruma altında öldürülmelerine seyirci kalanlardan samimiyet umulamaz. Bu zihniyet; biz kadınların yaşam hakkını savunan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmemizin tek nedenidir. Bu karar alındığından bu yana, yüzlerce kadın katledildi. Katiller, cinayeti işlemeden önce nasıl ceza indirimi alacaklarına dair internet araması yapıyorlar. Yargılanırken bahanelerin arkasına sığınıyorlar. Önceki yargı kararlarından cesaret alıyorlar! Biz yaşam hakkımızı gasp eden bu hukuksuz kararı asla tanımadık ve tanımayacağız! İstanbul Sözleşmesi’nin hükümleri artık iç hukukumuzun bir parçasıdır. İktidardan tek talebimiz var: YASALARA DOKUNMA, UYGULA! Zaten en geç 6 ay sonra iktidara gelip, ilk 24 saat içerisinde İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden yürürlüğe koyacağız. Değerli Basın Mensupları, Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamanın yolu; kadını güçlendirecek eşitlikçi politikalardan geçiyor. Bu amaçla partimiz, kadını güçlendirecek üç önemli projeye imza attı. İlki; iki yıl önce bugün İstanbul Sözleşmesi’nin bir maddesini hayata geçiren YAŞAMHAK projemizdir. Bilindiği gibi; 444 82 85 numaralı alo şiddet hattımız üzerinden, şiddet mağduru kadın ve çocuklara 7/24 ücretsiz hukuki ve psikolojik destek hizmeti sunuyoruz. Psikolojik, ekonomik, dijital, cinsel ve fiziksel şiddet mağduru kadınlara mahkemelerde, karakollarda, savcılıklarda, hastanelerde eşlik ediyoruz. Barolar, Sivil Toplum Kuruluşları ve Meslek Odaları ile protokoller imzalıyoruz. Cep telefonu uygulamamız sayesinde, şiddet mağduru kadınların bize tek tuşla ulaşmasını sağlıyoruz. Kendini güvende hissetmeyen kadınlara, yürürken ya da yolculuk ederken gideceği yere varıncaya kadar telefonun diğer ucunda eşlik ediyoruz. İkincisi; yoksulluğu bitirecek olan AİLE DESTEKLERİ SİGORTASI projemizdir. Aile Destekleri Sigortası ile asgari ücret ve altında geliri olan ya da hiç geliri olmayan tüm hanelerin hayatına dokunacağız. Maddi desteğin yanı sıra yaşam koşullarını iyileştireceğiz. Yoksulluğu yöneten AKP zihniyetine inat, bizler yoksulluğu bitiren olacağız! Sosyal devlet olmanın gereğini yerine getireceğiz. Yapılacak maddi katkıları kadının banka hesabına yatırarak, kadını güçlendireceğiz. Üçüncüsü; KADIN İSTİHDAMI projemizdir. Aile içi bakım hizmetlerini kadınların omzuna yükleyen ve kadını istihdam dışına iten bu düzeni değiştirmek için adım attık. İktidarımızda, 5 yılda 6 milyon kişiye istihdam yaratacağız ve bunun 4 milyonu kadınlardan oluşacak. Bu istihdamı güven veren ve istikrar yaratan dört ayaklı bir stratejiyle hayata geçireceğiz. Birincisi; ülkemize yeniden hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi getireceğiz. İkincisi; üreten bir Türkiye tesis edeceğiz. Üçüncüsü; ürettiklerimizi hakça paylaşacağız. Masanın dördüncü ayağını da kalkınmanın ve sürdürülebilirliğin sağlandığı bir ekonomi oluşturuyor. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Türkiye’yi hep birlikte inşa edeceğiz. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için bütüncül politikaları hızla uygulamaya koyacağız! Biz Cumhuriyet Halk Partili kadınlar, bugün 81 ilde, 973 ilçede tek ses olduk ve haykırıyoruz: EŞİT TEMSİL HAKTIR! HAKKIMIZI ALANA KADAR MÜCADELEMİZ SÜRECEK! Geliyor Gelmekte Olan! https://youtu.be/TNPp-PDU0hE?t=11   Read the full article
0 notes
edebiyatsoylesileri · 2 years
Text
Jose Marti / Şair Walt Whitman kendi keyfi için göklerin yere inmesini istemedi
Tumblr media
Demokrat ve devrimci bir şair olan Kübalı Jose Marti, Nisan 1887'de çağdaşı Walt Whitman'ı anlatmıştı. Yazı, çevirmeni Mehmet H. Doğan'ın sunuşu ile Düşün dergisinde 1988 yılında yayımlandı. Marti'ye göre Whitman, Çimen Yaprakları'nın sayfalarından güneşin ışıkları gibi yansıyor.
En basit demokratik isteklerin, edimlerin "şiddet hareketi" sanıldığı ve domuzuna öyle sayıldığı bir dönemde, Walt Whitman gibi, insana, onun emek gücüne, aşmaz bilincine, demokrasi içinde birliğine nerdeyse bir dine bağlanır gibi bağlanmış olan bir şair, güncelliğini hâlâ capcanlı sürdürüyor. Şiiri, gerek şairler gerekse kitleler için hâlâ yönlendirici, itici, güç verici bir özellik taşıyor bana göre. Bu koşullarda, çağdaşı ve onun gibi ateşli bir demokrat ve devrimci olan Kübalı şair Jose Marti'nin tam 101 yıl önce, Whitman daha yaşıyorken yayımlanmış, Whitman'ın şiirini ona yaraşır görkemde bir biçemle değerlendiren yazısını çevirmeden, duyurmadan edemezdim. Mehmet H. Doğan 
Çimen Yaprakları'nın sayfalarından güneşin ışıkları gibi 
"Dün akşam, o kadife bir koltukta oturmuş, dağınık gür beyaz saçları, göğsüne inen sakalı, ormanlar kadar sık kaşları, bastonuna dayalı eliyle bir tanrıya benziyordu". İşinin ehli eleştirmenlerin -her zaman çok azdır bunlar- ülkesinin ve çağının yazınında olağanüstü bir yer verdiği yetmişlik ata Walt Whitman hakkında bugünkü gazeteler böyle yazıyordu. Eski çağların kutsal kitaplarından bu yana, vahiy dili ve güçlü şiiri, satışı yasaklanmış olağanüstü kitabı Çimen Yaprakları'nın sayfalarından güneşin ışıkları gibi fışkıran bu yaşlı şairin görkemli yalvaçça sözleriyle karşılaştırılabilecek bir öğreti henüz görülmemiştir. 
Doğal bir yapıt olduğuna göre, neden olmasın ki? Üniversiteler ve uzmanlar insanları artık birbirlerini hiç tanımadıkları bir yere getirmiş bugün; insanlar, içlerindeki asal ve sonsuz şeyin çekiciliğiyle birbirlerine sarılacak yerde, tümüyle ikinci derecede ayrılıkları bahane ederek balıkçı kadınlar gibi birbirine saldırıp ayrı düşüyorlar. Bir puding nasıl kalıbının biçimini alırsa, o insanlar da biçimlerini okudukları kitaplardan ya da onları anlık merak ya da modalarla ilk tanıştıran coşkulu öğretmenlerden alırlar. Felsefe, din ve yazın okulları, insanları uşak üniforması içine hapsederek bir kalıba döküyor; insanlar da atlar ya da boğalar gibi demire vurulmalarına ses çıkarmadan, markalarını göstere göstere dünyanın çevresinde gösteri yapıyorlar; öyle ki, çırılçıplak, yaratıcı, seven, güçlü, içten insan karşısında - gezen, seven, döğüşen, kavga eden - hüznü kabullenen ve dünyanın dengeliliğinde ve tamlığında son zaferi okuyan insan - Walt Whitman diye sert ve melek gibi bir yiğitle yüz yüze gelince kendi özbilinçlerinden kaçar gibi kaçıyor ve bu canlı, üstün insanlık örneğinde kendi soluk, ehlileşmiş ve cüceleşmiş türlerinin gerçek tipini görmezlikten geliyorlar. 
Koltuğu, kilisesi ve felsefesi olmayan 
Gazete diyor ki, dün öteki saygıdeğer yaşlı: Gladstone, İrlanda'ya özerkliğini vermenin haklılığı üzerinde parlamentodaki karşıtlarına yaptığı konuşmasını bitirdiğinde, o, ayaklarının dibinde sokak köpekleri gibi sırnaşan kalabalığın çok üstünde rakipsiz şaha kalkan, kılları dimdik bir çoban 
köpeğine benziyordu. Whitman kendi "doğal kişiliği", "yaratıcı gücünü dizginsiz salıveren doğası"yla, "en küçük bir filizin gerçekten ölümün olmadığını gösterdiğine" olan inancıyla, Dünyaya Selam'daki halkları ve ırkları o heybetli harmanlayışıyla, "her şeydeki kusursuz düzeni ve dinginliği görünce, onlar tartışırken ben sesimi çıkarmam, giderim, yıkanırım ve kendime hayran olurum" diyen insanın güveniyle ortaya çıkıyor; "bunları bir dolar için söylemeyen", "Görüyorum, dans ediyorum, gülüyorum ve şarkı söylüyorum - yeter bu bana" diyen, "koltuğu, kilisesi, felsefesi olmayan" Whitmandır bu; o raşitik şairler, bir kitaplık ünler, ücretliler, bir uzlaşmanın filozofları -edebiyat ve felsefe mankenleriyle karşılaştırıldığında Whitman böyle dikilir ayağa işte. 
Çağının en korkusuz, en kapsamlı, en kendiliğinden şairi 
Whitman incelenmelidir, çünkü çağının en tatlı şairi değilse bile en korkusuz, en kapsamlı, en kendiliğinden şairidir o. Yoksulluğun hiç de yabancı görünmediği küçük tahta kulübesinde Victor Hugo'nun fotoğrafı, çevresine çekilmiş yas çizgileriyle kutsanır; yazıları insanı arındıran ve yücelten Emerson, kolunu onun omuzuna atar ve dostum der ona; her şeyin ta özünü, çekirdeğini görenlerden olan Tennyson, İngiltere'deki meşeden sandalyesinden "büyük yaşlı adama sıcak selamlar gönderir; sözünü sakınmaz İngiliz, Robert Buchanan Kuzey Amerikalılar'ı sınava çeker; o dağ gibi Walt Whitman'ınıza hak ettiği yüce onuru vermiyor da yaşlı günlerinin elinden kayıp gitmesine göz yumuyorsanız - der - ne anlarsınız edebiyattan? O kendi gramerini ve mantığını kendisi yaratır. Öküzün gözlerini, yaprağın özünü okur o. "Senin evinin pisliğini temizleyen kişi kardeşimdir benim". Whitman'da ilk bakışta şaşırtıcı gelen apaçık karışıklığın, düzensizliğin, daha sonra, o çok kısa, korkunç abartma örnekleri dışında, dağların ufka karşı yan yana sıralanışındaki yüce düzene ve yapıya ulaştığı görülür. 
Seyrettiğim şeyin şarkısını söylemek istiyorum 
Whitman, New York'ta, "Sevgili Manhattan"ında, "seyrettiğim şeyin şarkısını, Libertad'ı" söylemek istediğinde geldiği "güzel yüzlü", "milyon ayaklı Manhattan"da oturmuyor. Kitapları ve konuşmaları ona ancak ekmek parasını sağladığı için, "seven dostlar"ı uzakta, güzel bir yurt köşesinde ufacık bir ev yapmışlar ona; oradan zaman zaman çok sevdiği atların çektiği eski moda bir arabayla "atletik delikanlıları" erkekçe eğlenirken görmeye; "arkadaşlar arasında içten bir sevgi bağı" kurmak isteyen bu ikon kırıcıyla birlikte olmaktan korkmayan camerados'lara; bereketli tarlaları kol kola şarkı söyleyerek geçen arkadaşları, bıldırcınlar gibi neşeli ve canlı âşıkları görmeye gider. Calamus'unda, dostlar arasındaki aşkın şarkısını söylediği o koskoca garip kitapta anlatıyor bunu: 
"Çılgın şenlikler kenti... Ne senin tantanalı alayların, ne de hep değişen tabloların senin, görüntülerin doyuruyor beni... Ne caddelerdeki gösterişli alaylar, ne tıka basa malla dolu aydınlık vitrinler, ne çok okumuşlarla konuşmalar... değil bunlar, bunların hiçbiri, ama ben Manhattan'dan geçerken bana sevgilerini sunan çakmak çakmak gözlerin senin... Aşıklar, sönmeyen aşklar, ancak onlar verebilir bana istediklerimi". 
Çimen Yaprakları'nın sonunda bildirdiği yaşlı adamlar gibidir o: "Bildiririm, sayısız genç insan, güzel, dev gibi, sıcak kanlı, / Bildiririm, sayısız yaşlı insan, doğayla sarmaş dolaş, büyük bir soy". 
Çalışan insanların yemek yerken yüksek sesle gülüşleri 
Whitman doğal insanın, uysal atlarıyla yan yana yakıcı güneş altında cömert toprağı işlediği kırlarda yaşıyor; ama yine de yaşam gürültüleriyle, çeşitli uğraşlarıyla, Proteus'çu destanıyla, araba tekerleklerinin çıkardığı tozu, soluyan fabrikalardan çıkan dumanıyla, bütün bunları gören güneşiyle insanı çağıran cıvıl cıvıl kentten uzak değildir; "çalışan insanların yemek yerken yüksek sesle gülüşleri"; "evlerine koşan ve bebelerini doğuran kadınların çığlıkları"; "tenteli bir hasta teskeresinin sallanan kanatları, içinde hastaneye taşınan bir hasta adam". Fakat dün Walt Whitman kendine bağlı bir dost topluluğu önünde, öteki doğal insanı, o büyük ve ince ruhu, "batı göklerinde erkenden kayıp giden o koca yıldızı"; Abraham Lincoln'ü anlatmak için geldi köyden. Dinsel bir sessizlik içinde kendilerinden geçmiş dinleyiciler, onun zaman zaman iniş çıkışları, titrek perdeleri, ilâhi gibi uzayıp gidişiyle Olimpos'tan gelircesine göklerin ışıltısına benzeyen parlak söylevini dinledi. Belki de yalnızca Latin ya da Fransız kaynaklarından su içenler bu kahramanca biçemi anlayamaz, ama insanların yeni bir anakarada özgür ve uyumlu yaşamı, canlı liriklerle bütün 
dünyaya yayılan taptaze ve gürbüz bir felsefe yaratmakta. Dünyanın bugüne değin gördüğü özgür insanlardan ve işçilerden oluşan en büyük topluluk, inancın ve bütünlüğün uyumlu, sakin ve ağırbaşlı şiirini istiyor; bulutları tutuşturarak, dalgaların tepesine kıvılcımlarla dokunarak okyanusun üzerinden doğan bir güneş, kıyı boyunca uzanan balta girmemiş gür ormanlarda uyuyan çiçekleri, yuvalarında kuşları uyandıran bir güneş itiyor. Çiçek tozları dağılıyor; cilveleşmeler, âşıkane konuşmalar birbirine sarılmış sık dallar arasında gizleniyor; yapraklar güneşi arıyor; her şey müzik içinde; Whitman işte bu doğal ışık diliyle konuştu Lincoln üzerine. 
Şiir biter ve tüm dünya yas giysisine bürünmüş gibi görünür 
Lincoln'ün ölümü üzerine Whitman'ın yazdığı ağıt, çağdaş şiirin en güzel yaratılarından biridir. Bütün doğa eşlik eder o tahta tabuta mezara son yolculukta. Yıldızlar önceden bildirmiştir olayı, kara bulutlar top top olmuştur bir ay önce. Şair, ölüm düşüncesi, ölüm haberiyle elleri böğründe gölgeli tarlalara vurur kendini. Bu hazin şeyleri kusursuz bir alacakaranlık uyum içinde bir araya getirir, eritir ve yeniden yaratır müzik diliyle. Şiir biter ve tüm dünya, okyanustan okyanusa cesetlerle kaplı, yas giysisine bürünmüş gibi görünür. İnsan, bulutları, felaketi haber veren ölgün ayı, boz renkli kuşun kanatlarını görür. Poe'nun Kuzgun'undan çok daha güzel, çok daha garip ve büyük. Şair bir leylak dalı kor tabutun üzerine. 
Bu onun şiiridir işte. 
Otu, hayvanı, havayı, okyanusu, hüznü, ölümü sevmeli insanlar 
Söğütler otların üzerinde iç çekmiyor artık; ölüm "hasat"tır, "göklerdeki o ulu evin kapısını açan ve yol gösterendir"; "büyük haberci"; apaçık çelişkiler ve kederler göksel baharın tamlığında çözülür; bir kemik bir çiçektir. Görkemli bir kararlılıkla son duraklarına doğru yürüyen güneşlerin gürleyişi hemen yakına gelir; yaşam bir ilâhidir; ölümse yaşamın gizli bir biçimi; kutsanmıştır ter, tek hücreli hayvan kutsanmıştır; insanlar karşılaştıklarında yanaklarından öpmeli birbirini, ayrılanlar dile gelmez bir aşkla sarılmalı birbirine; otu, hayvanı, havayı, okyanusu, hüznü, ölümü sevmeli insanlar; sevgiye erişen insanlar daha az acı çeker; yaşam, anlamını erkenden çözenlere keder vermez; balın, ışığın ve bir öpüşün ortak bir kökeni vardır; top top olmuş yıldızların parıldadığı gecenin kararmış kemeri altında, sakin sessiz dev gibi bir leylak ağacı, av köpekleri gibi ayaklarının dibinde uzanmış uyuyan dünyaların üzerinde çok tatlı bir müzikle yükselir. 
Adalete ve güzelliğe derin bir inanç oluşturan edebiyat 
Her toplum biçimi kendi anlatımını öyle bir yolla edebiyata getirir ki, ulusların tarihinin gerçek öyküsü, tarihi parşömenlerden ve belgelerden daha çok edebiyatın aşamalarından çıkarılabilir. Doğa'da zıtlıklar olamaz; insanın, yaşam boyunca aşkta, yaşam sonrasındaysa bilinmeyende ideal bir erdem ve güzellik tipi bulma isteği yaşamın bütününde, dünyada bulunduğumuz o kısa süre içinde dağınık ve düşman görünen ögelerin mutlu bir birliktelik içinde olduğunu gösterir. Apaçık çelişkilerin, en sonunda mutlu bir biçimde birleştiğini haber veren ve bunu hazırlayan edebiyat; dogmaların ve ilkel durumlarında ulusları bölen ve kana bulayan düşman tutkuların daha yüksek bir barışta teklifini ilân eden Doğa'nın kendiliğinden amacı ve bildirisi gibi ortaya çıkan edebiyat; insanların korkak ruhlarında en son adalete ve güzelliğe yaşamın dertleri ve bozukluklarıyla zedelenmeyecek ya da sarsılmayacak kadar derin bir inanç oluşturan edebiyat, yetkinliğe bugüne kadar bilebildiğimizden daha yakın bir toplumsal durumu açıklamakla kalmayacak, edebiyatın şiire ve harikalara susamış insanoğluna eski inançların boşluğunu ve yetersizliğini anladığından beri el yordamıyla arayıp durduğu bir din sağlayacağı konusunda birleştirici bir erdem ve neden kazandıracaktır. 
Eylemlerinin anlamını düşünmeyen bir ulustan ne çıkar? 
Kimler o, şiirin bir halk için mutlaka gerekli olmadığını ileri süren budalalar? Meyveyi kabuğuyla karıştıracak kadar kısa görüşlüler vardır. Şiir, ruhu birleştirsin ya da ayırsın, ona erinç ya da keder versin, onu yükseltsin ya da alçaltsın, insanlara ister inanç ve umut versin, isterse bunları alsın onlardan, sanayinin kendisinden daha gereklidir halka; çünkü sanayi insanlara geçinecek şeyleri verirken, şiir, yaşama isteği ve gücü verir. Halkı eylemlerinin anlamı ve kapsamı üzerinde inançla düşünme alışkanlığını yitirmiş olan bir ulustan ne çıkar? Doğa'nın yüce bir gelecek umuduyla 
donattığı en iyiler, kör ve acılı bir yok oluşla yaşamın çirkin yanlarıyla uğraşma coşkusunu yitirecek; kitle, halk, mideciler, sıradanlar, kafaları bomboş bir çocuklar kuşağı yetiştirecek, onları yalnızca araç olarak kullanılacak temel yetiler düzeyine yükseltecek ve yalnızca güzel olanla, yüce olanla doyurulan ruhun onmaz acılarını gözü doymaz bir ikbal düşkünlüğü telaşıyla şaşkına çevirecektir. 
Özgürlük, başka nedenlerden ayrı olarak -varoluşun erincinden, uyaranından ve şiirinden daha doğuştan yoksun olan- çağdaş insana, istencin verdiği güven ve erinçle yaşayanların, dünyanın düzeninde bulacağı o yüce barışı ve dinsel mutluluğu getireceği için kutsanmalıdır. Terkedilmiş mihrapları boşuna dökülen gözyaşlarıyla sulayan şairler, tepelerin ötesine bakın. 
Şiir bugünü rahatlatır ve güzelleştirir, geleceği bugünden gösterir 
Anlayamadığınız bir biçim değişikliğine uğradığı için dinin kaybolduğunu mu sanıyorsunuz? Kalkın, çünkü din adamları sizlersiniz. Özgürlük son dindir, özgürlük şiiri ise yeni tapım. Şiir bugünü rahatlatır ve güzelleştirir, geleceği bugünden gösterir ve aydınlatır, evrenin dile gelmez amacını ve ayartıcı güzelliğini açıklar. Bu çalışkan ve mutlu halkın şarkılarını duyun; Walt Whitman'ı duyun. Kişinin çabasını görkeme, hoşgörüyü adalete, düzeni mutluluğa yükseltiyor o. Saltıkçı bir inancın peşinden giden insan, kabuğunun içinde, çevresini saran mahpusundan başka şey görmeyen ve o karanlıkta onu dünya sanan bir istiridye gibi yaşar; özgürlük, istiridyeye kanatlar takar. İstiridye kabuğunun içinde uğursuz bir çatışmaya benzeyen şey, gün ışığına çıkınca, dünyanın atan nabzında kanın doğal akışına dönüşür. 
Her şey her şeydedir ve biri diğerini açıklar 
Walt Whitman için dünya bugün nasılsa daima öyle olmuştur. Bir şeyin olması, olasılığı yeterlidir; olması gerekmediği zamansa, tükenecektir; artık var olmayan, görülmeyen, ne olduğuyla kanıtlanır ve görülür, çünkü her şey her şeydedir ve biri diğerini açıklar; bugün olan artık olmayınca, o zaman ne ise ondan kanıt alacaktır. Bölünemeyecek kadar küçük olan, sonsuz olanla birlikte çalışır; her şeyin kendi yeri vardır, kaplumbağanın, öküzün, kuşların, "kanatlı amaçlar"ın. Ölmek de doğmuş olmak kadar güzeldir, çünkü ölüler canlıdır: "Hiçbir söz dizisi Tanrıyla ve ölümle ne denli barışık olduğumu söylemeye yetmez)". 
Her şeyi kişiliğinde içerir o; kendinde ne varsa her şeydedir 
Başkalarının son bulma dediği şeyle alay eder o, zaman nedir bilir. Her şeyi kişiliğinde içerir o; kendinde ne varsa her şeydedir; bir başkasını aşağılayan her kimse onu aşağılamış olur; gelgittir o, denizin çekilişi ve yükselişi; kendini doğanın yaşayan ve düşünen bir parçası gibi hissederken nasıl övünmez kendisiyle? İçinden doğduğu rahime yeniden dönse, nemli toprağın öpüşüyle yararlı bir sebzeye ya da güzel bir çiçeğe dönüşse ne umuru? İnsanları sevdiği için onları besleyecektir artık. Görevi yaratmaktır onun; yaratan atom aslında kutsaldır; yaratma eylemi çok güzeldir, kutsaldır. Evrenin kimliğine inandığı için "Kendimin Şarkısı"nı söyler, şarkısını her şeyden dokur - yükselen, savaşan ve göçüp giden inançlar, doğuran ve çalışan insan, bir de ona yardım eden hayvanlar. Ah! "bir teki bile diğerinin önünde diz çökmeyen... bir teki bile saygıdeğer ya da mutsuz olmayan... durumlarından sızlanmayan, korkuya düşmeyen" hayvanlar. Kendini dünyanın mirasçısı gibi görür o. 
İnsan her şeyi yüreğinde eritmelidir 
Hiçbir şey yabancı değildir ona, hiçbir şeyi dıştalamaz - yerde sürünen salyangoz, gizemli gözlerini ona dikip bakan öküz, gerçeğin bir bölümünü tüm gerçekmiş gibi ileri süren papaz. İnsan kollarını açmalı ve her şeyi: doğruyu olduğu kadar kötüyü de, temizi olduğu kadar kirliyi de, aklı olduğu kadar cehaleti de bağrına basmalıdır; her şeyi potada eritir gibi yüreğinde eritmelidir; ama her şeyden önce, beyaz sakalını bırakmalıdır büyüsün. Sonra şöyle ekler: "Yeteri kadar eğildik, aman diledik"; kuşkucuları, safsatacıları ve gevezeleri paylar; yakınacağına yarat ve dünyaya ekle! Mihrabın basamaklarını öpen dindarın bağlılığıyla inan! 
Gün doğuşu en iyi kitaptan daha çok şey söyler 
Bütün kastlardan, inançlardan ve uğraşlardandır o, hepsinde doğruluk ve şiir bulur. Dinleri 
öfkelenmeksizin yargılar, fakat en yetkin dinin Doğa'da olduğuna inanır. Din ve yaşam Doğa'da birleşir. Nerede bir hasta varsa, doktora ve papaza "oraya gitmelerini" söyler: "Düşen adamı yakalar ve direnilmez inançla kaldırırım... Dehşetli soluğumla şişiririm seni. Suyun yüzünde tutarım seni, evdeki her odayı silahlı bir güle doldururum. Sevenlerim benim, mezar şaşkınları". Yaratıcı, "Kutsal sevgili ve kusursuz Yoldaştır"; insanlar camerados'tur, zamanda ve uzamda yer tutan her şey diğerleri kadar değerlidir, ama insanlar inandıkça ve sevdikçe değerleri o kadar artar; ancak her biri dünyayı kendisi için görmelidir, çünkü ta yaradılışından beri dünyayı içinde hisseden Walt Whitman, güneşli ve açık havanın kendisine öğrettiklerinden bilir ki, bir gün doğuşu en iyi kitaptan daha çok şey söyler insana. Gezegenleri düşünür, kadınları arzular, çılgın ve evrensel bir aşkın elinde hisseder kendini; yaratış sahnelerinden ve içini mutlulukla dolduran insanın çalışmalarından bir müziğin yükseldiğini işitir; dükkanların ve büroların kapandığı, batan güneşin suları tutuşturduğu saatlerde nehir kenarına iner, Tanrıyla buluşması vardır sanki, insanın iyi olduğunu bir kez daha doğrular ve güneşin aydınlattığı, suya düşmüş başının yuvarlak gölgesinden ışık ışınlarının çıkışını seyreder. 
Dünyayı Sappho'nun ateşiyle sever 
Fakat onun bu sonsuz ve ateşli aşkını nasıl ölçüye vurmalı? Bu insan dünyayı Sappho'nun ateşiyle sever. Dünyayı koskoca bir yatak gibi görür, yataksa bir mihraptır onun için. İnsanların gizlilik içinde ve sahte bir utançla kötü yolda kullandıkları sözcükleri ve düşünceleri ünlendireceğini söyler: Mısır'ın kutsadığı şeyi söyleyecek ve kutsayacaktır. Özgünlüğünün kaynaklarından biri, sanki yıkmak ister gibi, düşüncelerle güreşmedeki herkülce gücüdür, oysa gerçekte tek istediği şey azizce bir tutkuyla bir öpücük vermektir onlara. Bir başka kaynak, en ince, en duygun ideallerini dile getirdiği dünyasal, yabanıl ve bedensel biçimdir. Bu dil, onun büyüklüğünü anlamaktan aciz olanlara ahlâk dışı görünmekte; ahmaklar, azgın okul çocuklarının utangaçlığıyla, Whitman'ın Calamus'ta dostlar arasındaki aşkı övdüğü insani dilin o çok ateşli imgelerinde Virgil'in Cebetes için, Horace'ın Gyges ve Lyciscus için duyduğu aşağılık arzulara bir dönüş görmekteler. Karşısında, Şarkıların Şarkısı'nın en canlı çağrılarının soluk kaldığı resimlerle "Adem'in Çocukları"nda kutsal günahı söylerken titrer, çoğalır, kabarır ve taşar, gururdan ve doymuş erkeklikten çılgına dönmüştür, ülkenin bir ucundan öbürüne yaşam tohumlarını ekerek ormanların ve nehirlerin üzerinden geçen Amazon tanrısını anımsar; "Adem'in Çocukları"nda "doğurmanın şarkısını söylerken" "Gövdenin elektriğini söylüyorum" der; dişi gövdenin parçalarını gözden geçirirken ki şeytanca gücün bir eşini bulmak için İbranicedeki Genesis'in ataerkil soybilimlerini okumuş olmalıdır insan, balta girmemiş ormanlar içinde çıplak yamyam sürülerini izlemiş olmalıdır. Fakat bu adamın yabanıl olduğunu söyleyebilir misiniz? Birçok şiiri gibi yalnızca iki dizelik "Güzel Kadınlar"ı dinleyin: 
"Kadınlar oturuyor, ya da oradan oraya gidip geliyorlar, kimi yaşlı kimi genç, / Gençler güzel - ama yaşlılar gençlerden de güzel." 
Ya şu öteki, "Anne ve Bebesi": "Anasının göğsüne sokulmuş uyuyan bebeyi görüyorum. Uyuyan anne ve bebe - susup, uzun uzun bakıyorum yüzlerine." 
Tıpkı erkekliğin ve sevecenliğin yüksek zekâlı erkeklerde bolca toplanışı gibi, yaratma işini sürdürmek için bölünmek zorunda kalmış olan iki gücün de, yaşamın son dinginliğini evrenin bütün görkemi ve sevinciyle bulduğu o tatlı karışıklıkta bir araya geleceğini, birleşeceğini önceden görür. 
Titreyen bir âşık gibi kendini atmosfere sunar 
Otların içine daldığında otların kendisini okşadığını, otların eklemlerinin kımıldayışını duyduğunu söyler; en huzursuz rahip bile, okyanusun kucaklayışını hissettiğinde ruhunun bir parçası saydığı bedeninin mutluluğunu tanımlamak için böyle ateşli sözler bulamazdı. Varlık halindeki her şey sever onu: toprak sever onu gece sever, okyanus sever; "Sen ey deniz... Yüklen üstüme sevdalı bir ıslaklıkla". Havanın tadını duyar. Titreyen bir âşık gibi kendini atmosfere sunar. Kapıları kilitsiz, bedenleri kendi doğal güzellikleri içinde ister o; o "Walt Whitman'dır, evrenler içinde evren, Manhattan'da görmüş ilk gün ışığını, etli canlı, delikanlı, yemeğe içkiye kadına düşkün... kişiyi kendinden aşağı görenlerden değil." 
Gerçeği, bedenini ele geçiren ve ona hemen sahip olmak telaşı içinde giysisinin düğmelerini çözen ihtiraslı bir âşık olarak tanımlar. Ama apaçık bir gece yarısı, kitaplardan ve işlerden kurtulmuş ruhu 
tümüyle ortaya çıkar, sessizce ve boşuna harcanmamış bir günün düşünceleriyle dopdolu, hoşuna giden konular üzerinde düşünceye dalar; gece, düşler ve ölüm üzerine; sıradan insanın yararına evrenselin şarkısı üzerine; "ilerlerken ölme"nin, ormanda kalan son yılan tarafından ısırılıp elinde baltası, çok eski çağlardan kalma bir ağacın dibine düşmenin güzelliği üzerine. 
Alçakgönüllüleri sever, yenilmişleri, yaralıları, hatta günahkârları 
Kendine güvenli yabanıllığıyla kabarmış bu dil, insanları bir araya getirecek aşkı göklere çıkardığında, ne denli yeni ve garip bir etki doğacağını düşünün. Calamus'taki şarkılardan birinde Doğa'ya ve yurduna borçlu olduğu en büyük mutlulukları sayar; fakat sevdiği dostunu yanı başında uyur görünce, yalnızca ay ışığında okyanusun dalgalarını bulur birlikte şarkı söyleyerek sevincini dile getirecek. Alçakgönüllüleri sever, yenilmişleri, yaralıları, hatta günahkârları. Büyükleri aşağı görmez, çünkü ona göre yalnızca yararlı olanlar büyüktür. Kolunu arabacıların, gemicilerin, işçilerin omuzuna atar. Onlarla ava gider, balığa gider, hasat zamanı arabanın tepesine tırmanır, onlarla birlikte harman yerine gider. Broadway'in en kalabalık saatinde, kadanaların gerisinde yük arabasını sakin sakin süren güçlü kuvvetli zenci, savaştan zaferle dönen bir imparatordan daha güzeldir onun için. Bütün erdemleri anlar, bütün ödülleri alır, her türlü işte çalışır, bütün acıları çeker ve demirci dükkanının eşiğinde durup da balyozlarını başlarının üzerinde savurarak sırayla indiren, bellerine kadar çıplak delikanlıları görünce büyük bir zevk duyar. Köledir o, mahpustur, dövüşçüdür, düşmüş insandır, dilencidir. Kan ter içinde, kovalanan bir köle kapısına geldiğinde banyo teknesini doldurur ve masada bir yer hazırlar ona; dolu tüfeği onu korumak için köşede hazır bekliyordur; ona saldırmaya gelirlerse, kovalayanı öldürecek ve sanki bir yılan öldürmüşçesine rahat dönüp masaya oturacaktır. 
Göklerin benim keyfim için yere inmesini istemem 
Walt Whitman mutludur. İnsanın sonunda bir ot ya da bir çiçek olduğunu bildikten sonra hangi boş şey canını sıkabilir onun? Hani nerde bir karanfilin, bir sap adaçayının ya da hanımelinin kendini beğenmişliği? İnsani dertlere soğukkanlı değil de nasıl bakabilir, onların ardında Doğa ile mutlu bir karışmayı bekleyen insan için sonsuz bir varoluş varken? Ne için acele etsin ki, her şeyin nerede olması gerekse orada olduğuna ve bir tek insanın istencinin dünyanın gidişini değiştiremeyeceğine inandıktan sonra? Acı çekiyordur, evet; fakat o, içindeki acı çeken kendi'ni ikincil ve geçici olarak düşünür; içinde, evrensel büyüklüğü gördüğü için artık acı çekmeyen, yorgunlukların ve yoksullukların üzerinde bir başka kendi taşıdığını hisseder. Olduğu gibi olmak yeter ona, ister sakin, ister gürültülü patırtılı olsun yaşamının gidişine erinç ve mutlulukla bakar. Romantik feryatları yararsız bir fazlalık olarak bir vuruşta kenara atar, "Göklerin benim keyfim için yerlere inmesini” istemediğini söyler. "Durumlarından ötürü ağlayıp sızlanmadıkları" için hayvanları sevdiğini söylemesi ne güzeldir. Gerçek şu ki, yeryüzünde çok fazla kıyamet peygamberi vardır; insan, köstebek yığınlarından dağ yapmaktan sakınmak için dünyayı olduğu gibi görmelidir; ağlayıp sızlayarak insanları küçük dertlerinden kurtarmaktan çok onları güçlendirmek gerekir; sakatlar sokakta dolaşıp sakatlıklarını gösterir mi? Bilimin doğurduğu kuşkular bile rahatsız etmez onu. Bilimadamlarına şöyle der: 
"Baylar! İlk onur hep sizlerin! Söyledikleriniz yararlı, ama işime yaramaz benim, ama kabaca yerimi gösterir bana." "Ne zavallı görünür kanıtlar, başkaldırıcı bir eylem önünde!" "İşte, gözü keskin yüce bilim... Ama işte de ruh, bütün bilimlerin üstünde." 
Evrenin değişiminin ardındaki güzelliği söylüyorum 
Yine de kıskançlık nedenini kökünden söktüğü, yenilenlerin hüznüyle ilgili o cümlede kendi felsefesini açıkça gösterir: neden kıskanç olayım ki, der, benim yaptığımı kardeşim yaptıysa? "Benim yanımda göğsünü benden daha fazla şişirebilen kişi benim göğsümün genişliğini göstermiş olur." "Bırak girsin Güneş, Yeryüzünün ta içine, kanım gibi tatlı ve saf ışık oluncaya kadar! Bırak sevinç evrensel olsun. Ben varlığın sonsuzluğunu, yaşamımızın mutluluğunu ve evrenin değişiminin ardındaki güzelliği söylüyorum. Benim imlerim, dana gönünden ayakkabı, açık yaka ve ormandan kesilmiş bir sopadır." 
Bütün bunları vahiy diliyle anlatıyor. Uyaklar ya da vurgulamalarla mı? Yo, hayır! Üst üste bindirilmiş sert cümlelerden oluşan apaçık kaos ortasında onun ritmi, düşüncelerini büyük müzikal 
cümlelere dağıtan, ustalıkla bir kalıba sahip kesimlerin (stanza) düzenlenişinde yatmaktadır. Taş üstüne taş koyarak değil koskoca bloklarla bir yapı kuran bir ulusun doğal şiir biçimidir bu. 
Dili, şairlerin kullandığı herhangi bir dilden bütünüyle ayrılır 
Walt Whitman'ın dili bugüne kadar şairlerin kullandığı herhangi bir dilden bütünüyle ayrılır; ondaki yabanıllık ve güç aynı izlek çevresinde dolaşan şiiriyle uyum gösterir; gerçekten de beklentileri ölçülü uyaklı zarif liriklere sığmayacak bereketli bir anakara üzerinde bir araya toplanmış bu yeni insanlığa çok güzel uymaktadır. Dile gelmez aşklar, vefasız hanımlar, yaşama boyun eğdirme gücünden yoksunların o kısır yakınmaları ya da korkaklığa dönüşen sıkıntılar söz konusu değildir artık. İlgilenilen şeyler, şıngır mıngır uyaklar ya da kameriyelerde iç çekmeleri değil, bir çağın doğuşu, şaşmaz bir dinin şafağı ve insanın yenilenmesidir; Avrupa'dan koparak yabanıl doğanın yüklü memelerine ve kucağına özgürlüğün tüm erden güçlerini getiren bir halkın kutsal kitaplarını yazmaktır söz konusu olan; toprağa kök salan kitlelerin, harıl harıl çalışan kentlerin, ele geçirilmez okyanusların ve dizginlenmiş nehirlerin gürültüsüne ayak uyduracak sözcükler bulmaktır söz konusu olan. Walt Whitman bu, sessiz harfleri eşleştirip de bu dağ gibi yığılmış eşyaları, bu gemi direklerinden ormanları, bu gemi filolarını, hak üstün gelebilsin diye milyonların can verdiği savaşları ve uçsuz bucaksız sahnenin ufkunda bir uçtan bir uca dupduru bir sıcaklık yağdıran, her şeye egemen güneşi yavan beyitler içine hapseder mi? 
Yeryüzü! Söyle yaşlı kafa, ne istiyorsun? 
Yo, hayır! Walt Whitman, önce müzikten yoksun gibi gelen ama biraz dinleyince, şanlı yalınayak kalabalıklar zaferle geçerken toprağın gümbürtüsünü duyuran dizelerle konuşur. Whitman'ın dili, kesilmiş hayvan gövdelerinin asılı durduğu kasap vitrinine benzer bazan; bazan dumanın bulutlara karışıp dağıldığı saatte dünyanın o tatlı hüznüyle, çepeçevre oturmuş yaşlı atalardan yükselen şarkıya benzer; bazan kaba bir öpüşü, bir kendinden geçişi ya da güneşin altında çatlayan kupkuru toprağın çıkardığı sesi andırır; ama tümceleri hiçbir zaman dalga dalga gelen uyumlu salınımını yitirmez. Nasıl konuştuğunu kendisi şöyle anlatıyor: "Gelecek için yol gösterici bir iki söz" söyleyen "yalvaçça haykırışlar". Onun şiiri budur, bir yol gösterme; bir evrensellik duygusu doldurur kitabını, yüzeydeki karışıklığın altındaki o görkemli düzeni verir ona: fakat - keskin kenarlı, eksik, başı boş - kopuk tümceleri kendiliğinden taşar dışarı: derin düşüncelerini ak saçlı dağlara gönderir; "Yeryüzü!.. Söyle yaşlı kafa, ne istiyorsun?"; "Vahşi haykırılarımı dünyanın çatısına salıyorum." 
Yaratmak için yola çıktığı birlik duygusunu verir 
Zavallı bir düşünceyi yaldızlı süslere sarıp ortaya sürecek ve o dış zenginliğin altında ezilmesine izin verecek insan değildir o. Serçeleri, kartala benzesin diye şişirmez o; elini her açışında kartallar uçurur elinden, tıpkı çiftçinin tohumlarını toprağa savuruşu gibi. Bir dize beş hecelidir, öteki kırk, sonraki on heceli. Karşılaştırmalara yüklenmez, gerçekte karşılaştırmaz da. Ne görüyor, ne anımsıyorsa yazıyla, keskin bir dokunuşla dile getirir, yaratmak için yola çıktığı birlik duygusunu vermekte şaşmaz ustadır o. Amaçladığı resmin parçalarını Doğa'da gözlediği aynı düzensizlik içinde ortaya koymak için gizli sanatını kullanır. Öfkeyle bağırıp çağırıyorsa uyumsuz seslerle yapmaz bunu, çünkü aklın örneksemeler yoluyla bir konudan bir başka konuya düzensiz ya da zorlamasız gezinmesinin yolu budur da ondan. Ayrıca, bir an dizginleri elinden bırakmaksızın gevşetmişse hemen toparlar ve atlarını sıkı bir çekişle şaha kaldırır, dizeleri, mesafeleri yutarcasına dört nala kalkar. Bazan dik başlı aygırlar gibi sabırsızca kişnerler; bazan köpük içinde ve bembeyaz, bulutların üzerine tırmanırlar; bazan cesur ve kapkara bir öfke içinde toprağın karnına dalarlar ve uzun süre işitilir yerinden altından gelen gümbürtü. Kabataslak resimler yapar, ama denilebilir ki, hep ateşle. 
Teknik çeşitliliğiyle, tekdüzeliğin tehlikesinden kurtulur 
Savaşın bütün dehşetini, çiğ çiğ kemirilmiş bir bağ kemik gibi beş dize içinde toplar. Bir tümceyi açmak ya da sıkıştırmak için bir tek belirteç (zarf – adverb), ya da değiştirmek için bir tek sıfat yeter ona. Geniş bir yönteme gereksinimi vardır, çünkü onun etkisi de öyledir; fakat onun hiç yöntemsiz, her şeyden önce sözcükleri kullanışındaki eşsiz cüretle, saygıdeğer, nerdeyse kutsal denebilecek sözcükleri en az uygun ya da yerinde sayılabilecek sözcüklerle yan yana getirerek ilerlediği de 
düşünülebilir. Zaman zaman, her dem canlı ve can alıcı belgeçlerine (epithet) başvurmaksızın, yalnızca yetkin bir ustalıkla şiire bir sokup bir çıkardığı sesleri kullanarak tablolar çizer; bu teknik çeşitliliğiyle, tek bir biçemin tekdüzeliğinin tehlikeye sokabileceği ilgiyi sürekli kılar. Yabanıllar gibi, yinelemeleri kullanmak yoluyla hüzün uyandırır. Beklenilmeyen, zorunlu durakları herhangi bir kalıba uymaksızın boyuna değişir, yine de gelişmelerinde, duruşmalarında ve kesilmelerinde bilinçli bir düzen bulunabilir. Yığma yöntemini en iyi betimleme yöntemi olarak düşünür; uslamlamaları hiçbir zaman sıradan kanıt biçimine ya da tantanaları söylev biçimine düşmez, bunun yerine dolaylı söylemin gizinde, inandırmanın sıcaklığında ve esinin ateşli tonunda kendi dilini bulur. Kitabında ikide bir bizim İspanyolcadan sözcükler buluruz: viva, camarada, libertad, americanos gibi. Fakat onun karakterini, esrikliği apaçık dizelerine yerleştirdiği Fransızca sözcüklerden daha iyi ne gösterebilir: anlamlarını abartmak ister gibi ami, exalité, accoucher, nonchalant, ensemble sözcüklerini kullanır; ensemble sözcüğü özellikle coşturur onu, büyüler, çünkü ulusların ve dünyaların en mutlu birlikteliğini görür onda. İtalyancadan bir sözcük almıştır: bravura. 
Dünyaya eksiksiz, seven ve içten bir insanı gösterdikten sonra 
Sonuç olarak, kas gücünü ve cesareti yücelterek; yanından geçenleri, ellerini hiç korkmadan kendi ellerine koymaya çağırarak; avuçları açık havaya dönük, yeryüzünün şarkısını dinleyerek; devcesine doğurganlıkları sevinçle bularak ve ilân ederek; tohumları, savaşları ve yörüngeleri epik şiirlerde toplayarak; arıların kanatlarının her dem uyanık özgürlüğün etek uçlarına dokunduğu Amerika'nın vadileri ve dağları boyunca oğul vermekte olan insanları gösterir şaşkın ve hayran çağlara. Dostluk çağlarını son tabakanın sonsuz sessizliğine doğru götürerek, Walt Whitman, dostlarıyla birlikte durur, dostları şarap verir ona, tahta masalarda baharın ilk tadını tattırır. Dünyaya eksiksiz, seven ve içten bir insanı gösterdikten sonra, maddeden kurtulacağı ve kendini arındırıcı havaya bırakarak patlamaya hazır bir tohum ve koku, "bedenden sıyrılmış, utkulu, ölü" olacağı mutlu saati bekler. 
Nisan 1887 
Not: Metindeki dizelerin çevirilerinde Memet Fuat'ın ve Can Yücel'in çevirilerinden yararlanılmıştır. 
Jose Marti / Ocak 1988 / Yeni Düşün dergisi / Çeviri: Mehmet H. Doğan / Kaynak: https://www.facebook.com/dergidusun/photos/515672835467466)
0 notes
seslimeram · 4 years
Text
Sesli Meram #122 - Karşı Radyo (18.02.2020)
Tumblr media
“çürümenin bir tezahürü olarak çıkagelen yok etme, her yeri bir türkiye haline çevirme ve dönüştürmenin bir sonraki etabı suriye’de tertip edilmek istenir. rusya’nın, amerika’nın, el kaide’nin, ışid ve onlarca küçük çetenin vs.’nin var ettiği cürümlere bir yenisini sekiz koca yıldır küçük kıyametler sahnesi kılınmış yerde biçimlendirmek istenir. cihatçı çetelere hamilik, bizatihi yobaz takımından kurulmuş / yapılandırılmış çeşitli isimlerle anılan kontrgerilla, paramiliter örgütlere yardım, tsk’nin bütün bu karanlıkta organize edici konumu / konumlandırılmasıyla o tahayyül hakikat kılınmak istenir. cürümlerle bir cüretle savunulan tüm cerahat ve hala hiç kesintisiz fetih denilen meselle birlikte iki binin yirminci yılında yeni yıkımların altına imzasını atmaya çalışır yeni ülke! içteki yıkımın, tüm o içte var edilen çürümenin mihmandarlığı kesmediğinden idlib sathında daha öncesi efrin ve bab gibi yerlerdeki yapılmış kötülük hali yenilenmek istenir. yıkım artık olağan, gündelik bir meseldir. savaşlar eskisi gibi değil, yıkım hiçbir zaman tam olarak ölçülebilir değildir!”
podcast image credit: from press illustrations x agnieszka sozańska x behance
https://archive.org/details/karsiradyoseslimeram18subat2020
0 notes
producedbythem · 2 years
Text
CONCEPT EXPLANATION
Disclaimer: Produced by Them merupakan sebuah agency bertemakan survival show yang terinspirasi dari acara MNET: Produce 101 dan juga MIXNINE.
Produced by Them, merupakan sebuah acara survival yang akan menerima 40 orang peserta, dengan pembagian 20 perempuan dan 20 laki-laki, di mana mereka semua akan memperebutkan 11 kursi untuk masuk ke dalam tim debut. Ke-40 peserta akan dibagi menjadi dua kelompok yaitu TEAM GIRLS dan TEAM BOYS, yang mana pada episode akhir, hanya salah satu team yang akan berhasil menjadi Tim Debut dari Produced by Them.
Untuk dapat masuk ke dalam TOP 11 masing-masing timnya, para peserta haruslah mengumpulkan voting. Voting akan dimulai sejak hari pertama acara di mulai, dan akan ditutup sehari sebelum babak final di mulai. Voting ini dilakukan melalui google form, yang nanti akan dicantumkan pada pinned tweet official account yang akan disertai tata cara untuk melakukan voting pula.
Selain mengumpulkan voting melalui google form, para peserta juga dapat mengumpulkan voting dengan cara mengikuti misi harian seperti games yang diadakan selama acara berlangsung.
Adapun ketentuan dalam jumlah suara yang di dapat melalui games dan google form adalah sebagai berikut: - 1 Vote melalui Google Form = 50 Suara - Juara 1 Daily Games = 50 Suara - Juara 2 Daily Games = 30 Suara - Juara 3 Daily Games = 20 Suara - Moderator Daily Games dan DJ = 50 Suara - Morning / Night Mission = 30 Suara - Event winner benefits: akan diumumkan lebih lanjut ketika event dilaksanakan.
Santai, disini nggak harus ambis kok! Take a chill pill and have fun aja ya, guys! Nonetheless, kita gak ada manipulasi jumlah vote (soalnya gak ada yang kasih sogokan).
PENENTUAN TIM DEBUT
Seperti yang telah dijelaskan bahwa pada final nanti, hanya salah satu tim yang akan berhasil debut. Untuk menentukan tim mana yang berhasil debut, masing-masing tim haruslah mengumpulkan debut ticket yang dapat didapatkan setiap harinya. Satu hari hanya tersedia satu debut ticket, maka dari itu TEAM GIRLS dan TEAM BOYS haruslah bersaing untuk memperoleh tiket tersebut. Adapun cara untuk memenangkan debut ticket pada tiap harinya adalah:
Memenangkan daily games. Misalnya: Annette mengadakan games Bingo, kemudian juara satunya adalah Kwon Boa (Girls), maka yang memperoleh debut ticket pada hari tersebut adalah TEAM GIRLS. Jika games yang diadakan hari tersebut adalah games kelompok, maka akan ditentukan dengan menggunakan wheel.
Jika pada hari tersebut tidak ada daily games, maka penentuan siapa yang memperoleh debut ticket adalah dengan menggunakan reply-picker dari morning mission hari tersebut.
SISTEM VOTING
Nah, jadi kalian pasti pada bingung, kan sistem voting nih, tapi National Producer-nya siapa ya? National Producernya tidak lain dan tidak bukan adalah… kalian sendiri, alias seluruh peserta Produced by Them! Dalam voting nanti, kalian akan diminta untuk memilih 5 nama yang menurut kalian berhak untuk masuk dalam line-up, yang dibagi menjadi: 1 nama kalian, 2 nama di TEAM BOYS dan 2 nama di TEAM GIRLS.
“Min, boleh vote diri sendiri nggak?” Jawabannya: BOLEH BANGET, dong! Tapi selain vote diri sendiri nanti, kalian juga harus vote 2 peserta lainnya di masing-masing team ya. Nggak boleh tulis nama sendiri 3x. :) Voting juga hanya dapat dilakukan SATU KALIsaja per periodenya. Per periode tersebut durasinya adalah 4 hari. Jadi, setiap setelah pengumuman 11 besar sementara, akan dibuka sistem voting baru, dan kalian kembali boleh memilih 5 nama untuk diberikan suara. Jadi, nggak usah capek-capek ya ngumpulin voting ke penduduk cyber, agency ini menganut sistem demokrasi, dari kita, oleh kita, dan untuk kita. Kalau masih kebingungan, sewaktu voting dibuka nanti akan dijelasin ulang kok! Sama dikasih tahu cara votenya biar nggak sesat, jadi jangan malu bertanya sama mimin-deul, oke!
Jadi, siapkah kalian untuk menjadi pilihan utama dari National’s Producer?
0 notes
producedbyus · 3 years
Text
Concept Explanation
Produced by Us merupakan sebuah agency bertemakan survival show yang terinspirasi dari acara Produce 101. Adapun sistem yang diterapkan dalam agency ini adalah sistem voting.
Produced by Us, merupakan sebuah acara survival yang akan menerima 50 orang peserta, dengan pembagian 25 perempuan dan 25 laki-laki, di mana mereka semua akan memperebutkan 11 kursi untuk National's Pick alias tim debut.
Untuk dapat masuk ke dalam line-up debut, para peserta haruslah mengumpulkan voting. Voting akan dimulai sejak hari pertama acara di mulai, dan akan ditutup sehari sebelum babak final di mulai. Voting ini dilakukan melalui google form, yang nanti akan dicantumkan pada pinned tweet official account yang akan disertai tata cara untuk melakukan voting pula.
Selain mengumpulkan voting melalui google form, para peserta juga dapat mengumpulkan voting dengan cara mengikuti misi harian seperti games yang diadakan selama acara berlangsung. Adapun ketentuan dalam jumlah voting yang di dapat melalui games dan google form adalah sebagai berikut: - 1 Vote melalui Google Form = 3 Suara - Juara 1 Daily Games = 20 Suara - Juara 2 Daily Games = 15 Suara - Juara 3 Daily Games = 10 Suara - Moderator Daily Games = 20 Suara - Morning / Night Mission = 10 Suara - Event winner benefits: akan diumumkan lebih lanjut ketika event dilaksanakan.
Selain mengumpulkan voting, terdapat pula pengurangan voting apabila terbukti para peserta melanggar peraturan yang ada, seperti: - Tidak memenuhi minimal 50 tweet dalam 1 hari = -10 Suara - Berinteraksi dengan outsider = -10 Suara - Pengurangan mengenai peraturan lain akan didiskusikan terlebih dahulu antara para admin.
Setiap pengurangan dan perolehan voting dari masing-masing peserta perharinya pula tidak akan diumumkan melalui timeline, melainkan langsung dihitung oleh admins. Jadi nggak usah ikut stress atau tertekan karena mikirin berapa jumlah vote kalian. Dan gak harus jadi ambis juga! Take a chill pill and have fun aja ya, guys! Nonetheless, kita gak ada manipulasi jumlah vote (soalnya gak ada yang kasih sogokan).
Nah, jadi kalian pasti pada bingung, kan sistem voting nih, tapi National Producer-nya siapa ya? National Producernya tidak lain dan tidak bukan adalah... kalian sendiri, alias seluruh peserta Produced by Us! Dalam voting nanti, kalian akan diminta untuk memilih 3 nama yang menurut kalian berhak untuk masuk dalam line-up.
"Min, boleh vote diri sendiri nggak?" Jawabannya: BOLEH BANGET, dong! Tapi selain vote diri sendiri nanti, kalian juga harus vote 2 peserta lainnya. Nggak boleh tulis nama sendiri 3x ya. :) Voting juga hanya dapat dilakukan SATU KALI saja per periodenya. Per periode tersebut durasinya adalah 3 hari. Jadi, setiap setelah pengumuman 11 besar sementara, akan dibuka sistem voting baru, dan kalian kembali boleh memilih 3 nama untuk diberikan suara. Jadi, nggak usah capek-capek ya ngumpulin voting ke penduduk cyber, agency ini menganut sistem demokrasi, dari kita, oleh kita, dan untuk kita. Kalau masih kebingungan, sewaktu voting dibuka nanti akan dijelasin ulang kok! Sama dikasih tahu cara votenya biar nggak sesat, jadi jangan malu bertanya sama mimin-deul, oke! 
Jadi, siapkah kalian untuk menjadi pilihan utama dari National's Producer?
0 notes
ayojalanterus · 3 years
Text
100 Tokoh Demokrasi Desak Jokowi Usut Aktor Intelektual Pembunuhan Munir
Tumblr media
 KONTENISLAM.COM - Sebanyak 100 tokoh dan perwakilan organisasi demokrasi menyampaikan pernyataan bersama mengenang kematian aktivis HAM Munir Said Thalib atau Munir, yang genap 17 tahun pada 7 September 2021 mendatang. Dalam siaran pers yang diterima, Senin (6/9), mereka menilai kasus kematian Munir adalah pembunuhan politik (political asassination). "Kuat dugaan, kasus ini berhubungan dengan situasi demokrasi saat peristiwa, yakni putaran akhir pemilihan langsung presiden yang berlangsung kurang dari dua pekan sesudahnya, yaitu 20 September 2004," kata mereka. Mereka mengatakan, partisipasi Munir dalam pemilihan presiden putaran pertama pada Juli 2004 bisa menjadi faktor penting dalam mengungkap motif dan faktor yang memicu peristiwa, termasuk efek yang diinginkan aktor intelektual pembunuh Munir dalam arena politik demokrasi elektoral ketika itu. Lalu, logika pembunuhan politik berbeda dengan kekerasan politik biasa. Karakteristik sang korban di sebuah pembunuhan politik sangat mungkin menjadi tujuan dari pembunuhan. Dalam berbagai pengalaman negara lain, pembunuhan politik kerap menimpa orang-orang yang dinilai berseberangan dengan pemerintah. "Munir jelas kritis pada institusi keamanan seperti militer dan intelijen, sebuah badan di mana telah ada keterlibatan beberapa orang dari agen rahasia tersebut," jelasnya. Munir juga vokal menyuarakan pertanggungjawaban negara untuk mengadili elite-elite tertentu yang berlatar belakang militer atas sebuah pelanggaran HAM. Mereka juga menilai bahwa kasus Munir harus dapat dijadikan peringatan bagi seluruh masyarakat Indonesia. "Pertama, betapa kotornya perpolitikan Indonesia saat berlangsung persaingan dalam pemilihan langsung presiden yang pertama dalam perjalanan sejarah Indonesia. Kedua, betapa minimnya jaminan keamanan maupun perlindungan hukum bagi pejuang demokrasi, hak asasi manusia dan keadilan sosial," ungkapnya. Desak Jokowi Usut Aktor Intelektual di Balik Kematian Munir Karena itu, mereka mendesak Presiden Jokowi untuk berani mengusut aktor intelektual di balik kasus Munir Said Thalib. Pengusutan aktor intelektual sangat penting untuk menunjukkan komitmen Presiden atas demokrasi. Ketidakmauan politik untuk membuktikan komitmen itu adalah cermin mengakarnya sifat otoritarianisme dalam negara Indonesia. "Menurut kami, negara bertanggung jawab untuk melakukan penyelesaian secara terbuka. Kasus yang merenggut nyawa Munir saat hendak mengejar pascasarjana di Utrecht University ini masih meninggalkan banyak pertanyaan. Kasus ini bukan hanya belum tuntas, tetapi kerap dipolitisasi dan menjadi bahan komoditas politik menjelang momen pemilihan umum," ungkapnya. Misalnya, kasus ini tidak hanya menjadi janji kampanye bagi calon Presiden, tetapi menjadi 'bom waktu' bagi rival politik atau oposisi untuk menyerang pesaingnya atau pemerintah lewat isu HAM. "Selain itu, ada beberapa alasan lain mengapa penyelesaian kasus Munir menjadi sangat penting bagi demokrasi. Pertama, agar terjadi perubahan wajah baru penegakan HAM. Kedua, perbaikan citra bagi wajah politik dan hukum di Indonesia," ucap mereka. Suatu negara demokrasi tidak mungkin lahir jika penegakan hukum, HAM, dan keadilan masih bisa terus diintervensi dan digembosi. "Oleh karena itu, sekali lagi, kami sejumlah organisasi dan tokoh demokrasi Indonesia mendesak Presiden Joko Widodo menuntaskan kasus Munir terutama dengan menuntut aktor intelektual di balik kematiannya untuk diadili di meja hijau. Selain mengubah wajah penegakan HAM di Indonesia, termasuk mencegah keberulangannya, penuntasan kasus ini akan memperbaiki citra demokrasi Indonesia yang semakin diregresi," tuturnya. Penyelesaian yang segera dan tuntas akan melahirkan suatu jaminan bahwa pembunuhan politik seperti ini tidak akan terulang pada pemilihan umum di masa depan. Penyelesaian kasus Munir akan menjadi tonggak upaya menanamkan prinsip perlindungan terhadap perbedaan pendapat dan penegakan hak politik semua warga negara. Pengungkapan kasus Munir juga akan menegaskan dihentikannya praktik-praktik kuno dan tidak beradab berwujud penggunaan kekerasan dalam politik di Indonesia. Berikut 100 tokoh demokrasi dan 15 organisasi yang mendukung pernyataan tersebut; 1. Tamrin Amal Tomagola 2. Feri Amsari/ Themis Indonesia 3. Anita Wahid/ Public Virtue Research Institute 4. Asfinawati/ YLBHI 5. Fatia Maulidyanti/ KontraS 6. Haris Azhar 7. Khoirunnisa/ Perludem 8. Usman Hamid/ Amnesty Indonesia 9. Anis Hidayah/Migrant Care 10. John Muhammad/ Partai Hijau Indonesia 11. Diah Suradiredja 12. Def Tri H/ AMAN Bengkulu 13. Darmawan Litswanto 14. Bekti Wibowo/ Tigamartil Menggugat 15. Dika Muhammad/ SPRI 16. Miya Irawati/ Public Virtue Research Institute 17. Destika Gilang Lestari/ GeRAK Aceh 18. Andesha Hermintomo 19. A. Faruuq/ BEM Nusantara Jawa Timur 20. Asnil Bambani/ Jurnalis 21. Bivitri Susanti / STHI Jentera 22. Mochamad Iqbal/ Pkpl 23. Khamid Istakhori/ STHI Jentera & SERBUK Indonesia 24. Nurita Anandia W/ Cahaya Dari Timur Foundation 25. Nikko Bayuaji 26. Jumisih/ Federasi Serikat Buruh Persatuan Indonesia & Konfederasi Persatuan Buruh Indonesia 27. Valerie Melissa Kowara 28. Ari Trismana 29. Wenny Mustikasari 30. Roland Gunawan/ Public Virtue & LBM PWNU DKI Jakarta 31. Dian Tri Irawaty 32. Bagas Dwipantara Putra/ ITB 33. Nama Askhalani/ GeRAK Aceh 34. Fitri Bintang Timur 35. Djoko Supriyanto/ Social Movement Institute 36. Ivan Kurniawan Nasution 37. Ilham B Saenong 38. Ade Kusumaningrum 39. Raafi Nurkarim Ardikoesoema 40. Pusat Kajian Antikorupsi (PUKAT) FH UGM 41. Moh Hikari Ersada/ Public Virtue Research Institute 42. Ramadhanti Firmaningsih 43. Suharto/ SIGAB Indonesia 44. Nurina Savitri/ Amnesty Indonesia 45. Muhammad Haikal/ Public Virtue Research Institute 46. Mukti Tama Pridiantara/ Public Virtue Research Institute 47. Awin Sutan Mudo/ Akademia Virtual Media 48. Yerry Niko Borang 49. Dédé Oetomo 50. Ari Wijayanto/ Public Virtue Research Institute 51. Eko Prasetyo/ Social Movement Institute 52. Ajeng Kesuma 53. Palti H Panjaitan 54. Zubaidah Djohar/ Timang Research Center Banda Aceh 55. Arifsyah Nasution 56. Yansen Dinata/ Public Virtue Research Institute 57. Gufroni/ LBH PP Muhammadiyah 58. Zainal Arifin Mochtar/ FH UGM 59. Yusril Asadudin Mukav/ Mahasiswa FH UII 60. Klinik Advokasi Hak Asasi Manusia/ KAHAM UII 61. Debbie Prabawati/ Peneliti 62. Prayogo/ Pegawai swasta/ Mahasiswa 63. Na’am Seknun/ YPPM Maluku 64. Nabil Fiady Sitompul/ Mahasiswa di DPP UGM 65. Abdulgani Fabanjo 66. Himpunan Mahasiswa Manajemen dan Kebijakan Publik FISIPOL UGM 67. Anissa Antania Hanjani/ Public Virtue Research Institute 68. Widyana Perdhani 69. Alves Fonataba/ PapuaItuKita 70.Leonard Simanjuntak/ Greenpeace Indonesia 71. Wahyu Dhyatmika/ Tempo 72. Rakha Hifzan Priwansyah/ HI Undip 73. Dewan Mahasiswa Justicia FH UGM 74. Korps Mahasiswa Politik dan Pemerintahan FISIPOL UGM 75. Dadang Trisasongko 76. Theofilius Baratova/ KMS (Keluarga Mahasiswa Sosiologi) FISIPOL UGM 77. Mario Aden Bayu Valendo/ Mahasiswa di HI UGM 78. Agus Jabo Priyono/Ketua Umum DPP Partai Rakyat Adil Makmur (PRIMA) 79. Binbin Firman Tresnadi/Ketua Mahkamah Partai Rakyat Adil Makmur (PRIMA) 80. Farhan Abdillah Dalimunthe/ Juru Bicara DPP Partai Rakyat Adil Makmur (PRIMA) 81. Mesak Habari/ PRIMA 82. Andi Isyraqi Ramadhan/ Mahasiswa di HI UGM 83. Aditia Gunadarma 84. Lukman Hakim, Ketum FNPBI / Waketum DPP PRIMA 85. Dewan Mahasiswa Keluarga Mahasiswa Fisipol UGM 86. Lembaga Instruments 87. Ibnu Syamsu / Themis Indonesia Law Firm 88. Nur Amalia/ Perhimpunan Pembela Masyarakat Adat Nusantara (PPMAN-AMAN) 89. Roy Murtadho/ Presidium Nasional Partai Hijau Indonesia 90. Ahmad Rozali 91. Dodi Rokhdian/Sokola Institute 92. Novita/ Alumni STHI Jentera - FAKTA Indonesia 93. Danang Widoyoko/ Sekjen Transparency International Indonesia 94. Iola Abas 95. Safina Maulida/ Asia Democracy Network 96. Michael Lim/ DEMA Fisipol UGM 97. Busyro Muqoddas/ Ketua Majelis Hukum dan HAM PP Muhammadiyah 98. Muhammad Fajar Sodik / Mahasiswa FH Undip 99. Deddy Prihambudy/mantan Direktur LBH Surabaya/rekan kerja Munir. 100. Nandito Putra/ LPM Suara Kampus 101. Muhammad Ridwan 102. Saeful Bahri 103. Sayyidatul Insiyah/ Peneliti SETARA Institute 104. Ayu Apriliyanti Cahyaningrum/ Mahasiswi Fakultas Hukum Universitas Islam Indonesia 105. Ari Pramuditya/ Amnesty Indonesia 106. Usep Hasan Sadikin/Perludem & Mahasiswa STH Indonesia Jentera 107. Andini Dzakiyah/ Mahasiswi 108. Fajri Siregar 109. Naysilla/ Social Movement Institute 110. William Putra Daniel/Themis Indonesia 111. Al Araf/ Imparsial/Centra Initiative 112. Cholil Mahmud/Efek Rumah Kaca 113. Dian Septi T.- Ketua Umum FSBPI/Federasi Serikat Buruh Persatuan Indonesia 114. Ilhamsyah - Ketua Umum KPBI/Konfederasi Persatuan Buruh Indonesia 115. Diah Kusumaningrum - HI/FISIPOL UG
[kumparan]
from Konten Islam https://ift.tt/3l3Hk1Z via IFTTT source https://www.ayojalanterus.com/2021/09/100-tokoh-demokrasi-desak-jokowi-usut.html
0 notes
haberyazari · 3 years
Text
CHP Niğde İl Başkanı Adem’den 23 Nisan Kutlaması
CHP Niğde İl Başkanı Adem’den 23 Nisan Kutlaması
CHP Niğde İl Başkanı Erhan Adem mesajında:   “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 101’inci yılını coşkuyla kutladığımız bu günde geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın, kalpleri vatan ve millet sevgisiyle dolu, görev ve sorumluluklarına yürekten bağlı, düşünceli insanlar olarak yetişmesi en büyük dileğimizdir. Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir anlayışıyla parlamenter demokrasi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kabar-banua · 3 years
Photo
Tumblr media
Masyarakat Hormati Keputusan MK Jelang Keputusan hasil sengketa Pilkada Provinsi Kalimantan Selatan di Mahkamah Konstitusi, masyarakat diminta untuk tetap menghormati mekanisme yang berlaku. Komandan Korem 101/Antasari, Brigjen TNI Firmansyah menyampaikan hal tersebut saat kegiatan silaturahmi dengan Insan Pers Kalimantan Selatan di Jumpa Square Banjarmasin, Rabu (17/3/2021). "Kita berharap sekali lagi dan berkali-kali saya sampaikan kalau kita sudah menyerahkan mekanismenya kepada MK, maka mari kita hormati apapun Keputusan MK karena itu adalah keputusan yang paling tinggi dan final," ujar Firmansyah. Sehingga nantinya siapapun yang dimenangkan, elit politik yang ada turut diminta agar menghargai dan bisa mengendalikan simpatisan dan relawannya. Sehingga kondisi di wilayah Kalimantan Selatan tetap kondusif, sebagimana harapan seluruh masyarakat. "Kondisi bagaimanapun itu, Kalsel kondusif merupakan salah satu prasyarat utama agar kita bisa membangun melanjutkan pembangunan yang sudah kita canangkan," tambahnya. Berkali-kali disampaikan, bahwa apa yang sedang dinantikan oleh masyarakat itu merupakan tahapan demokrasi yang berlaku di negara ini. "Sekali lagi, karena ini hajatan politik tentu ada yang menang dan kalah, maka semua harus legowo, kita harus memberikan edukasi yang baik kepada masyarakat, bagaimana menjadi negarawan yang memang dicintai oleh masyarakat," ujar Firmansyah. Sikap TNI sendiri merupakan sikap Netral, siapa pun nanti yang akan menjabat sebagai gubernur, maka dialah yang menjadi mitra kerja selanjutnya sampai dengan tahun 2024. #KB #KabarBanua #KabarKalsel #PutusanMK #PilkadaKalsel #KalselDamai https://www.instagram.com/p/CMhZO5_HX6l/?igshid=1pzbv2kw3bfm3
0 notes
seslimeram · 4 years
Text
Sesli Meram #117 - Karşı Radyo (14.01.2020)
Tumblr media
“devlet işinde gücünde görünürken hal ve istikamette, hayatlarımız ol patronların bu devletlinin tam da iki dudağı ile keyiflerinin kahyasına kalmışken, herkes bir diğerine düşman edilirken, sıradanın hayatının üç otuz kuruşluk hali ortada perdeleniyor. görünmez zannediliyor. bir kuşatma hali ki yaşatmayı tanımlanamaz kılıyor. öylesi bir zorbalık hali ki her gün eksiği kalmış gibi biraz daha tamamlanıyor / saldırganlaşıyor. hayat bu sathı mahalde çürümeye yüz tutuyor. cerahat içimize kadar işletilirken, ses, söz, nefes ve var olma hallerinin üstünde tepinen bir devletli aklı hayatı parçalıyor. bunca bariz hiç bu kadar ağır bir çürümeyle, her günü ayrı sınav kılınan bir ülkeyle karşılaşmamıştık. iş bu raddede, tüm bu günler onu yeniden var ediyor, kayda geçsin…”
podcast image credit: decisions x simon prades x behance
https://archive.org/details/karsiradyoseslimeram14ocak2019
1 note · View note
ceviri-translation · 4 years
Text
Angela Davis and Judith Butler Presented by Oakland Book Festival
1
00:00:06,835 --> 00:00:13,376
Eşitlik ve eşitsizlik meselesini konuşarak başlayalım. 
2
00:00:13,496 --> 00:00:20,664
Mekânların erişilebilirliğinden 
3
00:00:20,785 --> 00:00:27,135
ya da kaldırımların
sandalyedeki insanların
4
00:00:27,241 --> 00:00:30,755
hareket edebileceği şekilde
inşa edilmesinden bahsettiğimizde
5
00:00:30,843 --> 00:00:33,552
aslında erişim haklarından bahsediyoruz.
6
00:00:33,638 --> 00:00:36,151
Özellikle kamuya açık etkinliklere,
kamu kurumlarına,
7
00:00:36,256 --> 00:00:40,040
aslında bildiğimiz anlamıyla
vatandaşlığın merkezinde yer alan
8
00:00:40,144 --> 00:00:42,665
katılım biçimlerine erişimden söz ediyoruz.
9
00:00:42,754 --> 00:00:46,579
“Vatandaşlık" ile vatandaşlık belgesi olanları ve olmayanları, her ikisini de kastediyorum.
10
00:00:46,811 --> 00:00:51,885
Ayrıca, demokrasinin ne olduğunu tanımlarken 
11
00:00:51,971 --> 00:00:56,137
hayati önem taşıyan
dolaşım hakkından bahsediyoruz
12
00:00:56,235 --> 00:00:59,983
çünkü insanlar hareket edemezse
toplanamazlar, bir araya gelemezler,
13
00:01:00,078 --> 00:01:03,904
tartışamazlar, karar veremezler,
birlikte düşünemezler
14
00:01:04,005 --> 00:01:06,674
ve kamusal dünyanın parçası olamazlar.
15
00:01:06,785 --> 00:01:12,467
Eşitlikten bahsederken odağımız budur. 
16
00:01:12,652 --> 00:01:19,290
Burada, beden eşitlik sorununun merkezine yerleşir.
17
00:01:20,077 --> 00:01:25,421
Eşitlik, bireylerin sahip olup taşıdığı
ve kendi yollarıyla ifade ettikleri
18
00:01:25,541 --> 00:01:27,558
soyut bir hak değildir.
19
00:01:27,656 --> 00:01:33,807
Eşitlik; eşit muamele görmeye ve fırsat eşitliğine ilişkin bir sorudur. 
20
00:01:33,918 --> 00:01:37,557
Aynı zamanda,tüm diğer yaşamlara eşdeğer kabul edilen 
21
00:01:37,689 --> 00:01:42,083
bir yaşama sahip olmak
22
00:01:42,358 --> 00:01:46,405
ve bedensel özgürlükleri
kullanabilmekle ilişkilidir. 
23
00:01:46,513 --> 00:01:51,707
Sandalyedekilerin ya da
diğer sakat bireylerin 
24
00:01:51,826 --> 00:01:56,505
yaşamı da dahildir buna. 
25
00:01:56,628 --> 00:02:00,549
Sokaklarda hareket edemeyen insan çok, bunu bir düşünelim.
26
00:02:00,658 --> 00:02:05,435
Kim sokakta hareket etme özgürlüğüne sahip? Vurulmadan, taciz edilmeksizin 
27
00:02:05,559 --> 00:02:10,111
kaldırımda bir engelle karşılaşmadan
28
00:02:10,298 --> 00:02:16,146
kim sokakta güvenli şekilde hareket edebiliyor? 
29
00:02:16,420 --> 00:02:20,579
Bu konular birbiriyle bağlantılıdır.
Hareket edebilme yetisi bir yana 
30
00:02:20,708 --> 00:02:24,913
insanların mekânlara nüfuz edebilmelerine, bir araya gelmelerine 
31
00:02:25,014 --> 00:02:27,692
katılımlarına ve kamusal alanı katetmelerine imkân veren 
32
00:02:27,804 --> 00:02:30,740
teknolojiler ile altyapı 
33
00:02:30,860 --> 00:02:34,774
hem özgürlüğümüzün bir parçasıdır, 
34
00:02:34,881 --> 00:02:36,602
hem de radikal eşitliği bulabileceğimiz yerdir. 
35
00:02:36,850 --> 00:02:39,007
Bunun altını çizmek isterim.
36
00:02:39,384 --> 00:02:42,020
-Selam Judith.
-Selam.
37
00:02:42,543 --> 00:02:45,871
-Judith doğrudan konuya girmeyi sever.
-Afedersiniz. 
38
00:02:48,598 --> 00:02:53,573
Sakatlık konusunun 
39
00:02:53,737 --> 00:02:59,075
tüm eşitsizlik ve adaletsizlik
sorunlarıyla
40
00:02:59,178 --> 00:03:02,794
nasıl iç içe geçmiş olduğunu
bu kadar belagatli bir şekilde
41
00:03:02,922 --> 00:03:08,975
düşünmemizi sağlamanı takdir ediyorum.
42
00:03:09,648 --> 00:03:15,713
Bulunduğumuz mekânda çok ciddi sorunlar
olduğunu söyleyeyim.
43
00:03:16,013 --> 00:03:21,310
Bence nerede olduğumuzu,
bulunduğumuz mekânı kimlerle paylaştığımızı
44
00:03:21,575 --> 00:03:29,094
ve kimlerle paylaşıyor
olmamız gerektiğini düşünmek için
45
00:03:29,763 --> 00:03:35,553
bir topluluk olarak her bir araya gelişimiz, bir arada bulunma süresi tüm bunları düşünmek için
46
00:03:35,749 --> 00:03:38,810
ne kadar kısa olursa olsun, çok önemli.
47
00:03:38,963 --> 00:03:42,489
Dolayısıyla bence öncelikle
Ohlone toprağında olduğumuzu
48
00:03:42,626 --> 00:03:48,335
ve buranın kolonileştirilmiş bir toprak
olduğunu görmemiz çok önemli ve...
49
00:03:49,523 --> 00:03:51,420
Elbette.
50
00:03:51,570 --> 00:03:54,698
Eğer bulunduğumuz yere ilişkin derin bir algımız varsa 
bunu farkederiz. 
51
00:03:54,853 --> 00:04:02,913
Mekâna gelince, gerçek şu ki içinde bulunduğumuz mekân erişilebilir değil. 
52
00:04:05,409 --> 00:04:12,101
Erişime açık olmayan
birçok mekân, birçok alan olsa da 
53
00:04:12,900 --> 00:04:23,996
entelektüel topluluğun,
politik topluluğun işlevini kutlamak,
54
00:04:24,139 --> 00:04:32,934
ırkçılık, kadın düşmanlığı
ve küreselleşme hakkında
55
00:04:33,039 --> 00:04:42,153
tartışmalar yürütebilmemiz için tasarlanmış
bir toplantının 
56
00:04:42,881 --> 00:04:47,984
erişilebilir olması gerekir ama değil!
57
00:04:52,840 --> 00:04:58,953
Şu anda içinde bulunduğumuz etkinlikle ilgili bir kulis aktarımı yapmak isterim. 
58
00:04:59,107 --> 00:05:03,456
Erişilebilir olmadığı için bu toplantıyı iptal etmemizi isteyenler oldu. 
59
00:05:03,585 --> 00:05:09,857
Sertifikalı
işaret dili tercümanlarımız da yok.
60
00:05:11,840 --> 00:05:18,287
Şu anda burada otururken
hayli çelişkili hisler içinde olduğumu söylemeliyim. 
61
00:05:19,106 --> 00:05:21,825
Çelişkimin temel nedeni de
62
00:05:22,416 --> 00:05:26,771
tüm bu konuların burada geniş bir bağlam içinde
tartışılmasını gerekli görüyor olmam. 
63
00:05:26,927 --> 00:05:30,562
Ayrıca, sizlerin de bu konuları
kendi topluluklarınıza taşımaya
64
00:05:30,746 --> 00:05:33,076
istekli olduğunuza inanıyorum. 
65
00:05:33,176 --> 00:05:36,391
Elbette erişebilirlik anlamında
toplumu dönüştürecek
66
00:05:36,689 --> 00:05:45,534
devasa bir harekete ihtiyacımız var
ve bu sadece başlangıç.
67
00:05:46,949 --> 00:05:52,386
Hakkında düşünmemiz istenen
konulara cevap vermeden önce
68
00:05:52,534 --> 00:05:55,558
bunları söylemem gerekiyordu.
69
00:05:57,400 --> 00:06:03,523
Aslına bakarsanız eşitsizlik denen şey hayli soyut.
70
00:06:04,677 --> 00:06:06,924
Eşitsizlik derken neyi kastediyoruz?
71
00:06:07,046 --> 00:06:10,839
Eşitliğin standartlarını
kim belirliyor?
72
00:06:10,954 --> 00:06:16,340
Ayrıca sıklıkla eşitliğin
hâlihazırda var olduğu varsayımıyla
73
00:06:16,893 --> 00:06:22,474
çalışıyor olmamız
beni endişelendiriyor, siz ne düşünürsünüz? 
74
00:06:22,700 --> 00:06:26,690
“dâhil edilme” şiarı, bazılarımızın “eşitlik” alanının
75
00:06:26,792 --> 00:06:35,927
dışında bırakılmış olduğu fikri ve
“dâhil olma” zorunluluğu endişe verici.
76
00:06:37,056 --> 00:06:42,412
Tarih boyunca uyumlanmaya mecbur bırakıldığımız türde
77
00:06:42,513 --> 00:06:49,670
bir eşitlik düşüncesine asimile edilmek istediğimi sanmıyorum. 
78
00:06:51,456 --> 00:07:01,097
Bilinen o ki demokrasi iyidir. Bana kalırsa demokrasinin iyi bir şey olması gerekir.
79
00:07:01,436 --> 00:07:05,925
Umarım gelecekte demokrasi iyi bir şeye dönüşür. 
80
00:07:07,902 --> 00:07:13,661
Demokrasi hakkında düşünürken
kullanma eğilimi gösterdiğimiz yolların
81
00:07:13,768 --> 00:07:16,544
tamamen ırksallaştırılmış olduğu olgusu beni endişelendiriyor. 
82
00:07:16,654 --> 00:07:21,654
Haiti'den hiç bahsetmiyor olduğumuza
dikkat çekmek isterim. 
83
00:07:21,766 --> 00:07:28,010
Eşitlik, adalet ve demokrasi anlamında
katedilmiş büyük ilerlemeler
84
00:07:28,181 --> 00:07:35,514
söz konusu olduğunda
Haiti Devrimi’nden asla bahsetmedik.
85
00:07:35,989 --> 00:07:38,072
Bahsetmiş olsak, ırkçılık
86
00:07:38,184 --> 00:07:42,607
ve kadın düşmanlığı konusundan
bahsetmemiz gerekirdi.
87
00:07:45,420 --> 00:07:47,318
Buyrun , hoş geldiniz.
88
00:07:53,871 --> 00:07:55,199
Teşekkürler.
89
00:08:07,965 --> 00:08:14,614
Çok teşekkürler ve bu toplantıya
katıldığınız için de teşekkür ederim.
90
00:08:16,551 --> 00:08:24,128
İçeriye giremediği için dışarıda bekleyen sağır ve kimi diğer sakat, renkli insanlar olduğunu 
91
00:08:24,732 --> 00:08:26,232
bilmenizi istiyorum.
92
00:08:26,322 --> 00:08:29,093
Bu toplantıya erişimleri yok.
Bunu bilmenizi istedik.
93
00:08:29,327 --> 00:08:31,853
Gelmeleri engelleniyor.
94
00:08:32,040 --> 00:08:34,191
Tercüme etmemize yardım etmek için
geldiğini sanmıştım.
95
00:08:34,293 --> 00:08:36,158
Bilmenizi isterim ki...
96
00:08:36,308 --> 00:08:38,251
Tamam., şey için geldi sandım.
Anladım.
97
00:08:38,348 --> 00:08:41,384
Bu toplantıya erişimi olmayan
insanlar var.
98
00:08:41,923 --> 00:08:45,542
Yani dışarıda gelmeleri engellenen
sağır insanlar mı var?
99
00:08:50,150 --> 00:08:52,324
Bir tercüman getireceğini sandım.
100
00:09:07,415 --> 00:09:10,602
Konuştuklarınızı işitmiyorum. Ben sağırım. 
101
00:09:12,695 --> 00:09:18,316
San Francisco, Körfez Bölgesi’nde bu konuyla ilgili....
102
00:09:18,492 --> 00:09:22,397
Hayatım boyunca bu mücadele alanının içindeydim.
103
00:09:22,895 --> 00:09:25,146
Erişimin şu ya da bu şekilde sağlanması gerekir. 
104
00:09:25,239 --> 00:09:28,999
Bu salona erişimi olmayan çok sayıda insan var.
Bunu bilmenizi istedim.
105
00:09:31,667 --> 00:09:36,674
Burada olmanız bizi mutlu ediyor.
Sizi izlemek istedik ama yapamıyoruz.
106
00:09:36,809 --> 00:09:38,416
Bunu bilmenizi istedim.
107
00:09:38,521 --> 00:09:41,097
Dışarı, kendi topluluğumun yanına gidiyorum. Teşekkür ederim.
108
00:09:41,197 --> 00:09:43,810
Sorabilir misin, dışarıda herhangi biri...
109
00:09:50,712 --> 00:09:55,314
Sağır bireyleri içeri davet etmeliyiz ve bu konuyu tartışmalıyız. 
110
00:09:55,436 --> 00:09:57,399
Bence de insanları içeri davet etmeliyiz.
111
00:10:39,617 --> 00:10:42,372
-Onu tanıyor musun? 
-Organizatörlerden biri.
112
00:10:53,699 --> 00:10:55,669
Evet, evet, Peter ama...
113
00:10:58,142 --> 00:11:02,102
Bu, organizatörlerin... ayrıca belediye meclisine ayıplar olsun.
114
00:11:02,203 --> 00:11:04,904
-Evet.
-Belediye meclisine ayıplar olsun.
115
00:11:05,027 --> 00:11:06,012
Evet.
116
00:11:06,094 --> 00:11:09,202
Başka bir mekânda da
toplanıyor olabilirdik.
117
00:11:55,802 --> 00:11:57,661
Tamam.
118
00:12:00,123 --> 00:12:02,456
Peki, Angela ve Judith...
119
00:12:02,592 --> 00:12:10,831
Dışarıda içeri girememiş kimse var mı
bilmek istiyorum. Varsa lütfen gidip...
120
00:12:10,943 --> 00:12:16,867
Ayrıca dışarıda bize yardım edebilecek işaret
dili tercümanları var mı bakar mısın?
121
00:12:17,330 --> 00:12:22,486
Vaziyetimiz buyken sertifikalı ya da sertifikasız bir tercüman
olmasının önemi yok bence.
122
00:12:28,910 --> 00:12:31,758
Asistanı az önce dışarı çıktı...
123
00:12:40,954 --> 00:12:43,973
Oturma ihtiyacı duyan herkese
yer bulundu mu?
124
00:12:48,175 --> 00:12:51,911
Binadaki tüm engellileri bu salona giriş yapmaları
için davet ettik.
125
00:12:52,809 --> 00:12:54,911
-Bunu yaptığımıza emin olabilirsiniz.
-Peki. 
126
00:12:55,014 --> 00:13:00,713
Onlara, doğruca sıranın başına geçmelerini söyledik. 
127
00:13:00,972 --> 00:13:03,955
Tamam. Pekâlâ.
128
00:13:05,819 --> 00:13:10,140
Diğer sorun; işitme engelli konuklar için bir çözüm sunulamamış olması....
129
00:13:10,294 --> 00:13:15,923
Sertifikalı bir işaret dili
tercümanının olmaması sorunu var...
130
00:13:16,160 --> 00:13:18,795
Haklısınız. . Salı günü
tüm dikkatimizi bu konuya verdik
131
00:13:18,936 --> 00:13:21,419
ve elimizden geldiğince
tercüman bulmaya çalıştık.
132
00:13:21,516 --> 00:13:25,799
İki tercümanla anlaştık, onlardan biri bugün zahmet edip gelmedi.
133
00:13:26,601 --> 00:13:28,358
Anlatabiliyor muyum? Gelmedi.
134
00:13:28,934 --> 00:13:31,856
-Benim hatam mı? Öyle herhâlde.
-Evet ama savunmaya geçmeyelim.
135
00:13:31,942 --> 00:13:34,790
-Çözüme götürecek yapıcı  bir yol bulalım.
-Doğru.
136
00:13:41,885 --> 00:13:46,455
Tamam, peki... Tamam.
137
00:13:58,396 --> 00:14:00,037
Bu doğru.
138
00:14:09,240 --> 00:14:15,428
Bence hatayı sahiplenmek gerek.
Angela'nın da dediği gibi
139
00:14:15,616 --> 00:14:19,455
bu anı bir şeyleri değiştirecek
hâle getirmeliyiz...
140
00:14:19,544 --> 00:14:20,929
Şu anda yapabileceklerimiz
sınırlı ama bence
141
00:14:21,024 --> 00:14:24,471
bunun gelecekte farklı olmasını
sağlayacak şekilde organize olmalı
142
00:14:24,565 --> 00:14:27,780
ve mevzuyu ortaya potansiyel bir değişim olarak koymalıyız. 
143
00:14:27,913 --> 00:14:31,633
Umarım buradaki diyaloğu mümkün olduğunca
144
00:14:31,745 --> 00:14:35,602
edimlerimizi yeniden yönlendirerek
oluşturacağımız başka tür bir geleceğe
145
00:14:35,692 --> 00:14:38,243
yönlendirebiliriz.
146
00:14:38,808 --> 00:14:45,485
Şu anda yapabileceğimiz bu
ve umarım bir tercüman  gelip
147
00:14:45,571 --> 00:14:50,918
mevcut sorunlarımızdan en azından bir tanesini çözmemize
yardımcı olabilir.
148
00:14:52,887 --> 00:14:55,437
Ne var ki hepimiz burada toplandık
149
00:14:55,575 --> 00:15:02,426
ve kesinlikle çok zor şartlar altında
çalışıyoruz.
150
00:15:03,014 --> 00:15:12,315
Bence tüm kısıtlamaların içinde ve
onlarla çalışmayı öğrenmek çok önemli.
151
00:15:12,458 --> 00:15:16,972
Konuşmaya devam etmek,
bu mekânın erişim sorununu
152
00:15:17,084 --> 00:15:22,992
bir kenara bıraktığımız
anlamına gelmemeli.
153
00:15:23,794 --> 00:15:34,268
Feminizm, Judith Butler'dan
öğrendiğim türde feminizm...
154
00:15:34,534 --> 00:15:37,365
Ah.
155
00:15:39,685 --> 00:15:42,701
ırkçılıkla mücadele eden hak savunucularını kucaklayan,
156
00:15:42,851 --> 00:15:52,820
vatansız insanların maruz kaldığı kayda geçmeyen
saldırılara 
157
00:15:52,917 --> 00:15:55,746
meydan okuyan türde bir feminizm, 
158
00:15:55,848 --> 00:16:00,126
illa bir tarafı ya da diğerini
seçmek zorunda kalmadan
159
00:16:00,214 --> 00:16:07,103
tezatların kalbinde çalışmamıza
izin veren geniş bir feminizm anlayışıdır.
160
00:16:07,211 --> 00:16:12,878
Bu yüzden sizleri mekânın 
erişilebilirliği konusundaki sorunların
161
00:16:13,000 --> 00:16:24,599
getirdiği derin sıkıntı hissiyatını
tecrübe ederken
162
00:16:25,104 --> 00:16:29,800
aynı zamanda sorunlara çözüm bulmamıza yardım edeceğini umduğum türde
163
00:16:29,941 --> 00:16:33,009
bir diyaloğa girmek için çaba sarfetmeye davet ediyorum.
164
00:16:33,110 --> 00:16:35,818
Sizler  bu olanlar konusunda ne düşünüyorsunuz
bilmiyorum.
165
00:16:36,088 --> 00:16:37,908
Tamam.
166
00:16:42,259 --> 00:16:45,177
-Sen ne düşünüyorsun Judith?
-Tamam.
167
00:16:46,065 --> 00:16:50,634
Başlangıçta hızla konuya girdim, şunu şimdi belirteyim: 
168
00:16:50,730 --> 00:16:54,534
herkes gibi ben de Angela'yla
burada olmaktan onur duyuyorum. 
169
00:16:54,642 --> 00:16:59,042
Çok uzun zamandır ondan öğreniyorum.
170
00:16:59,173 --> 00:17:03,575
Her defasında sarsıyor beni, yeni yollarla düşünmemi sağlıyor.
171
00:17:03,686 --> 00:17:08,017
Asla kolay bir geçiş olmuyor benim için.
“Şunu anlamalıyım herhâlde”  
“Yok o değilmiş”. 
172
00:17:08,557 --> 00:17:12,478
Beni daima şaşırtıp yeni yollarla düşünmemi sağlıyor.
173
00:17:13,066 --> 00:17:20,284
Buraya gelirken aklımda üç konu vardı. Bunlardan biri...
174
00:17:20,458 --> 00:17:27,555
Yıllardır lezbiyen, gey, queer ve trans
hareketi içinde çalışmış biri olarak,
175
00:17:27,792 --> 00:17:32,972
kimileri gibi ben de
lezbiyen ve gey komünitelerine içkin 
176
00:17:33,067 --> 00:17:37,171
Eşitlik Yasası ve Eşitlik Hareketi
hakkında karmaşık duygulara sahiptim.
177
00:17:37,266 --> 00:17:41,033
“Lezbiyen ve gey” olarak adlandırıyorum 
çünkü 
178
00:17:41,137 --> 00:17:45,992
evlilik hakkı kazanımı için çaba sarfeden hareket bu komünitelerden oluşuyordu. 
179
00:17:46,100 --> 00:17:49,583
Eşitlik, gey evlilik hakkıyla imlendiğinde 
180
00:17:49,699 --> 00:17:53,403
eşitlik kavramına ne olur diye
düşünüyordum.
181
00:17:53,811 --> 00:17:57,934
Elbette söz konusu bireylerin çoğu
birlikte mülk sahibi olmak
182
00:17:58,024 --> 00:18:01,162
ya da farklılıklarıyla, orta sınıfın bir vatandaşı olarak kabul görmek 
183
00:18:01,265 --> 00:18:04,214
ve ilişkilerinin
tıpkı heteroseksüel insanlarınki gibi
184
00:18:04,320 --> 00:18:18,559
tanınmasını, aynı kabulü görmesini istiyorlardı. Bunlar olurken
185
00:18:18,958 --> 00:18:26,061
ikili ilişki ve mahremiyetle ilgili deneylere girişmiş
ve yenilikler ortaya koymuş 
186
00:18:26,152 --> 00:18:32,814
radikal birlikteliklerin
arka plana atılmasına tanık oldum. 
187
00:18:32,908 --> 00:18:36,706
Mülkiyetin, ,
özgürlük ve eşitlik fikrinin
188
00:18:36,825 --> 00:18:39,793
merkezine oturtuluşunu izledim.
189
00:18:39,888 --> 00:18:44,512
Devlet tarafından tanınmanın,
arzu nesnesi hâline gelmesini izledim.
190
00:18:45,237 --> 00:18:48,122
Hangi “devlet”?
Arzuladığımız bu tür bir tanınma mı? 
191
00:18:48,246 --> 00:18:51,817
Bu tanınmanın bedeli ne olacak
diye düşündüm.
192
00:18:51,913 --> 00:18:54,010
Kimse bunu sormuyordu...
Daha doğrusu soranlar vardı da 
193
00:18:54,110 --> 00:18:56,595
soru ana akıma dâhil değildi.
194
00:18:56,688 --> 00:19:00,243
Bence ağırlıklı olarak
beyaz bir hareketti.
195
00:19:00,353 --> 00:19:03,705
Eşitlikten söz edilirken, 
196
00:19:03,833 --> 00:19:06,582
yeni bir eşitlik söylemi
inşa olurken 
197
00:19:06,689 --> 00:19:10,087
bir diğer gelenek olan
ırk eşitliği mücadelesinin
198
00:19:10,200 --> 00:19:13,427
silindiğini
ya da arka plana atıldığını gördüm.
199
00:19:13,507 --> 00:19:15,608
Yani Angela’nın “eşitlikten bahsederken
ne demek istiyoruz?” diye sorması gibi, 
200
00:19:15,703 --> 00:19:18,128
bana öyle geliyor ki eşitlik söylemini kimin
hangi amaç için kullandığını
201
00:19:18,240 --> 00:19:21,249
ve bu kullanımın tarihi ne yönde seferber ettiğini 
202
00:19:21,358 --> 00:19:23,608
ya da bir tarihi nasıl sildiğini
sormalıyız.
203
00:19:23,707 --> 00:19:28,122
Bu söylemin bir ya da diğer kullanımında kurulan
ittifaklar neler?
204
00:19:28,225 --> 00:19:33,334
Mevzu evlilikse elbette, isteyen herkes evlenebilmeli.
205
00:19:33,432 --> 00:19:38,152
Şahsen neden sadece bir kişiyle
evlenilebildiğini anlamıyorum ama OK!. 
206
00:19:39,549 --> 00:19:44,340
Evliliğe karşı değilim. Dahası, bu bir haksa
207
00:19:44,425 --> 00:19:48,419
gey ve lezbiyen bireylere de tanınmak zorunda! Bunun sorgulanacak bir yanı yok. 
208
00:19:48,541 --> 00:19:50,932
Radikal eleştirinin öne sürdüğü gibi 
209
00:19:51,077 --> 00:19:56,003
evliliğin mülkiyet ilişkileriyle iç içe geçtiği düzlemde 
210
00:19:56,128 --> 00:20:03,782
ekonomi politiği, iktidar analizlerini 
211
00:20:03,944 --> 00:20:06,743
ve aslında diğer eşitlik mücadelesi
geleneklerini
212
00:20:06,850 --> 00:20:10,066
neredeyse bir kenara bırakıyoruz. 
213
00:20:10,169 --> 00:20:13,932
Siyah Canlar Önemlidir
hareketini -ki hâlâ sürüyor-
214
00:20:14,034 --> 00:20:18,676
eşitlik sorununun
bir kenarına bırakmış oluyoruz.
215
00:20:18,815 --> 00:20:22,393
Bu ve diğer hareketler birbirleriyle etkileşiyor mu mesela?
Görünüşe göre, hayır. 
216
00:20:27,422 --> 00:20:30,505
Bilmem, bu konuyu konuşmak ister misin? 
217
00:20:31,061 --> 00:20:38,911
Evet. Düşünüyorum da daima bir tür asimilasyon öne sürülüyor. 
218
00:20:40,343 --> 00:20:43,849
Neden başat yöntemlerin ve 
standartların belirlediği
219
00:20:44,012 --> 00:20:52,480
seviyeye yükselmekle yükümlü olduğumuzu varsayıyoruz? 
220
00:20:54,080 --> 00:21:01,633
Yani evet, Evlilik Eşitliği Yasası’nı
çok kararsız bir şekilde destekledim...
221
00:21:01,777 --> 00:21:06,541
Ama senin de işaret ettiğin gibi
222
00:21:06,717 --> 00:21:11,370
aynı zamanda bunun eleştirisini de
üretmenin bir yolu olmalı.
223
00:21:11,511 --> 00:21:19,874
Problem insanların...
Sesim yeterince yüksek değil mi? Peki. 
224
00:21:20,577 --> 00:21:23,560
O halde böyle tutayım. 
225
00:21:29,165 --> 00:21:44,366
Yani asıl problem insanların
evliliğin heteronormatif standartlarının
226
00:21:44,473 --> 00:21:52,545
var olan yegâne standartlar olduğunu
varsayması değildi,
227
00:21:52,649 --> 00:21:59,867
ciddi bir eleştiriye
girişme konusundaki isteksizlikti.
228
00:22:00,219 --> 00:22:02,843
Şu niçin mümkün olmuyor mesela?
229
00:22:02,960 --> 00:22:08,702
Evlenmek ve aynı zamanda evliliğin kahrolası bir kurum olduğunun farkında olmak...
230
00:22:08,809 --> 00:22:10,341
Özür dilerim,
bir belediye meclisi salonundayım.
231
00:22:10,965 --> 00:22:13,314
“Belediye Meclisi”nin salonundayız.
232
00:22:13,420 --> 00:22:17,963
“Bu evlilik ne biçim bir kurumdur”
neden diyemiyoruz yahu?
233
00:22:18,108 --> 00:22:26,211
Mülk temelli, mülkiyet temelli,
mülkiyet mirası temelli bir kurumdur.
234
00:22:26,297 --> 00:22:29,329
Bence buradaki asıl sorun mülkiyet.
235
00:22:29,406 --> 00:22:32,278
-Evet.
-Bence kapitalizmden bahsetmeden
236
00:22:32,419 --> 00:22:37,219
eşitsizlik ya da eşitlik hakkında
esaslı bir diyalog başlatmak
237
00:22:37,305 --> 00:22:42,556
bu yüzden imkânsız.
238
00:22:43,045 --> 00:22:46,390
-Evet.
-Kapitalizmden bahsetmeden olmaz.
239
00:22:51,017 --> 00:22:55,886
Ve elbette kapitalizmden bahsedip
ırkçılıktan bahsetmek istemeyenler var.
240
00:22:55,999 --> 00:22:57,143
Evet.
241
00:22:57,263 --> 00:22:58,983
Ya da kadın düşmanlığından
bahsetmek istemeyenler
242
00:22:59,066 --> 00:23:03,417
veya homofobiden veya diğer sorunlardan
bahsetmek istemeyenler var.
243
00:23:03,518 --> 00:23:08,797
Son dönemde hem aktivistler 
hem de akademisyenler
244
00:23:08,895 --> 00:23:13,138
bu sorunlardan birlikte bahsetmenin
245
00:23:13,236 --> 00:23:20,126
mümkün olduğunu, ve aynı zamanda bunun önemli olduğunu tecrübe ettiler.
246
00:23:21,644 --> 00:23:24,399
Bu noktada yaygın olarak kullanılan terim,
“kesişimsellik”.
247
00:23:24,492 --> 00:23:28,529
Bundan bahsetmek için kullanılacak
en iyi terim bu mu bilmiyorum
248
00:23:28,636 --> 00:23:35,544
ama demokrasi hakkında
bir diyalog yürütmek için
249
00:23:35,649 --> 00:23:40,389
ırkçılığı konunun dışında bırakmaya
gerek yok.
250
00:23:40,504 --> 00:23:47,457
Şu anki problemlerden biri
bence Demokratların...
251
00:23:47,557 --> 00:23:56,259
“Demokratlar” derken belirli bir siyasi
partinin üyelerinden bahsediyorum.
252
00:23:57,777 --> 00:24:02,284
Seçimlerin kaybedilmesinin nedeninin
253
00:24:02,870 --> 00:24:10,099
kendilerinin “kimlik politikası” olarak
tanımladıkları şey olduğunu varsayıyorlar.
254
00:24:10,201 --> 00:24:11,527
Evet, evet. 
255
00:24:11,628 --> 00:24:15,185
-Ne demezsin... Nedeni kesinlikle bu. 
-Evet.
256
00:24:16,654 --> 00:24:20,953
Bu yüzden kalkıp “kimlik politikasını bir kenara bırakalım” 
diyorlar.
257
00:24:21,034 --> 00:24:25,702
Bu da “demokrasiye dair konuşulması gereken 
tüm sorunları unutalım” demek oluyor.
258
00:24:25,779 --> 00:24:27,293
-Evet. 
-Değil mi?
259
00:24:27,395 --> 00:24:30,887
Sadece... “İşçi sınıfından
bahsetmemiz gerek” diyorlar.
260
00:24:30,979 --> 00:24:33,190
Tabii ki işçi sınıfından
bahsetmemiz gerek!
261
00:24:33,284 --> 00:24:36,148
Her zaman işçi sınıfından
bahsetmemiz gerekiyordu!
262
00:24:36,389 --> 00:24:45,569
Varsayım şu ki işçi sınıfı beyaz ve yalnızca
erkeklerden ibaret.
263
00:24:46,245 --> 00:24:49,619
İnsanlar nasıl
hâlâ böyle düşünebiliyor anlamıyorum...
264
00:24:49,705 --> 00:24:51,612
-Basbayağı böyle düşünüyorlar. 
265
00:24:51,715 --> 00:24:53,735
Tam da bu yüzden ideoloji,
kişinin
266
00:24:53,820 --> 00:24:59,349
gerçeklikle arasında var olduğunu
hayal ettiği bir ilişki olmaktan ibaret aslında. 
267
00:24:59,566 --> 00:25:02,399
Bu konuyu açalım 
çünkü senin öne sürdüğün hususlardan biri
268
00:25:02,498 --> 00:25:05,859
henüz eşitliğin ne demek olduğunu,
bilmiyor olduğumuz, değil mi?
269
00:25:05,956 --> 00:25:09,936
Yani yerleşik eşitlik fikirlerini
reddetmemizi istiyorsun.
270
00:25:10,055 --> 00:25:14,776
Var olan bir eşitlik çerçevesine
uyum sağlamayı, onu onaylamayı
271
00:25:14,879 --> 00:25:19,104
ya da o çerçeve içinde asimile olmayı reddetmemizi
istiyorsun çünkü “eşitlik hakkında
272
00:25:19,225 --> 00:25:23,042
düşünülmesi gereken radikal şekillerde
henüz düşünülmedi” diyorsun.
273
00:25:23,141 --> 00:25:26,244
Bu belki de eşitliği
hayal etmemiz, 
274
00:25:26,373 --> 00:25:29,201
onu yeniden ve 
275
00:25:29,303 --> 00:25:31,868
ilk kez düşünüyormuşcasına alımlamaya 
276
00:25:31,976 --> 00:25:34,747
olanak veren, deyim yerindeyse,
“düşünme idmanları” 
277
00:25:34,863 --> 00:25:38,285
yapmamız gerektiği anlamına geliyor.
278
00:25:38,386 --> 00:25:40,592
Mevcut düşünsel çerçevelere
baktığımızda 
279
00:25:40,694 --> 00:25:43,557
sıklıkla bazı toplumların
ya da insan varoluşunun
280
00:25:43,661 --> 00:25:47,245
bazı boyutlarının bütünüyle
söz konusu çerçevenin dışında bırakıldığını görüyoruz.
281
00:25:47,351 --> 00:25:52,041
Mesela şu anda tehlikede olan
282
00:25:52,172 --> 00:25:57,978
Siyah Canlar Önemlidir hareketi...
283
00:25:58,077 --> 00:25:59,922
Bazı yerlerde yasa dışı ilan ediliyor
284
00:26:00,041 --> 00:26:03,024
ve bazı kötücül hukuki çabaların
kazandığı ivme yüzünden
285
00:26:03,162 --> 00:26:10,353
daha da büyük çaplı bir şekilde
mücrimleştirilme tehlikesi var.
286
00:26:11,593 --> 00:26:15,590
Başlangıçtan bu yana ısrarla 
287
00:26:15,702 --> 00:26:20,854
eşitliği, insan yaşamının değeri konusunda eşitliği, ileri sürüyor.
288
00:26:20,956 --> 00:26:24,218
Eşitliğin soyut manâda ne olduğunu biliyoruz. 
289
00:26:24,303 --> 00:26:26,381
"Tüm hayatlar eşittir”, tabii, illa ki öyledir.
290
00:26:26,485 --> 00:26:30,439
Malum, bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nde ve anayasada yer alır.
291
00:26:30,550 --> 00:26:32,090
Ama bu ülkede...
292
00:26:32,208 --> 00:26:34,482
-Bu arada “Tüm âdemoğlu eşittir” deniyor. 
-Tüm âdemoğlu, “âdemoğlu”.
293
00:26:34,586 --> 00:26:36,744
-Sana bunu hatırlatmam gerek.
-Doğru ya  “âdemoğlu".
294
00:26:36,894 --> 00:26:41,271
Bildiğimiz üzere,  “tüm âdemoğlu”ndakine benzer 
295
00:26:41,395 --> 00:26:43,748
evrenselleştirmeler her zaman,
296
00:26:43,871 --> 00:26:48,803
cinsiyet, ırk gibi kimilerine mahsus 
köklü  ayrıcalıkları içinde taşır, değil mi?
297
00:26:48,906 --> 00:26:53,436
Bu tür bir varsayım yüzünden silinmiş 
298
00:26:53,556 --> 00:26:59,374
hatta silinmeye devam edilen yerli halklar var. 
299
00:26:59,564 --> 00:27:02,509
O zaman şunu sormalıyız: 
Geniş, kapsayıcı olması,
300
00:27:02,656 --> 00:27:08,732
kimsenin feda edilmemesi
ne anlama gelirdi?
301
00:27:09,019 --> 00:27:15,652
Bana kalırsa “kesişimsellik” derken kimsenin feda edilmediği,
302
00:27:15,758 --> 00:27:21,115
herkesi kapsayan bir analizi ve toplumsal hareketi
hayal etmeye çalışıyoruz.
303
00:27:21,230 --> 00:27:23,349
Ekonomi politikten söz ederken ırk konusunu dışarıda bırakmıyoruz. 
304
00:27:23,456 --> 00:27:26,148
Cinsiyet çalışmalarında 
cinselliği kapsam dışı bırakmıyoruz , değil mi?
305
00:27:26,264 --> 00:27:27,866
Bunu yapmıyoruz.
306
00:27:28,230 --> 00:27:33,324
Bu aynı zamanda tüm yapının 
dönüştürülmesi gerekecek demek oluyor.
307
00:27:33,431 --> 00:27:36,800
Bence şu ana dek yaşadığımız problem,
308
00:27:36,916 --> 00:27:43,448
kapsayıcılık,
çeşitlilik ve bunlar gibi mevhumların
309
00:27:43,547 --> 00:27:50,879
sabit, değişmez bir düşünsel 
çerçeveye atıfta bulunduğunu
310
00:27:50,982 --> 00:27:53,307
varsayıyor olmamız.
-Evet.
311
00:27:53,427 --> 00:28:00,665
Dolayısıyla şunu yapıyor oluyoruz: ırkçı bir toplumu 
312
00:28:00,839 --> 00:28:04,548
Latin ya da siyah bireyleri dâhil ederek kapsayıcı hâle getirmeye çalışıyoruz
313
00:28:04,681 --> 00:28:07,708
ama bu toplum hali hazırda ırkçı bir toplum.
-Evet.
314
00:28:07,815 --> 00:28:11,590
Ya da kadın düşmanı bir toplumu
kapsayıcı hâle getirmeye çalışıyoruz.
315
00:28:11,702 --> 00:28:14,040
-Evet.
-Kadınların dahil edilmesine çalışarak yani.
316
00:28:14,142 --> 00:28:15,613
Evet, tamamen öyle. 
317
00:28:15,763 --> 00:28:22,186
Ceza hakkında düşünürken
karşı karşıya kaldığımız ikilem de bu.
318
00:28:22,287 --> 00:28:33,258
Bu yüzden sadece cezalandırma sistemini
değil toplumu yeniden hayal ederken 
319
00:28:33,351 --> 00:28:40,542
hapishanelerin lağvedilmesinin
hayati olduğunu düşünüyorum.
320
00:28:40,635 --> 00:28:49,635
Hapishane kurumunun Amerika'daki ve
dünyadaki uzun tarihine bakınca...
321
00:28:49,751 --> 00:28:52,740
Aslında dünyanın geri kalanına
322
00:28:52,857 --> 00:28:57,958
cezalandırma amaçlı hapis sistemi konusunda model olan Amerika'dır...
323
00:28:58,063 --> 00:29:04,074
Ne talihsizdir ki 
hapishane demokrasinin önemli bir öğesi kabul edilir 
324
00:29:05,425 --> 00:29:12,623
çünkü hapishanenin 
en temel demokratik kurumlardan biri olduğuna inanılır. 
325
00:29:12,948 --> 00:29:14,834
Bunu ayrıca konuşabiliriz dilerseniz ama...
326
00:29:16,613 --> 00:29:25,964
Peki, neden on yıllardır, yüzyıllardır
327
00:29:26,178 --> 00:29:32,163
daha iyi hapishaneler inşa etmek için
çaba gösterildi?
328
00:29:33,471 --> 00:29:38,079
Ve neden bu çabalar süreklilik arzediyor? 
329
00:29:38,306 --> 00:29:45,515
Daha iyi cezalandırma sistemi,
daha iyi hapsetme teknikleri,
330
00:29:45,861 --> 00:29:56,605
daha iyi stratejiler
sadece daha baskıcı, daha ırkçı,
331
00:29:57,355 --> 00:30:04,829
hapsetme yaklaşımlarının semirmesine yol açtı.
332
00:30:05,001 --> 00:30:08,694
İşe yaramadı. 
Şu anda
333
00:30:08,973 --> 00:30:19,536
'70'lerdeki Attica İsyanı’ndan bu yana tutuklu insan sayısı
en yüksek seviyeye çıktı.
334
00:30:19,689 --> 00:30:23,473
Dünyanın hapsedilmiş nüfusunun
yüzde yirmi beşinin
335
00:30:23,598 --> 00:30:29,475
ve dünyadaki tutuklu kadınların
üçte birinin
336
00:30:29,592 --> 00:30:35,940
Amerika'daki hapishanelerde tutulduğu 
gerçeği hakkında
337
00:30:36,040 --> 00:30:40,012
bir şey yapmak gerektiği aşikâr. 
338
00:30:40,111 --> 00:30:44,022
Tüm gezegendeki hapsedilen kadınların
üçte birinden söz ediyorum
339
00:30:46,126 --> 00:30:48,900
ama tedavüldeki soru hâlâ şu:
340
00:30:49,034 --> 00:30:51,675
"Mevcut sistemi nasıl
daha iyi hâle getirebiliriz”?
341
00:30:52,132 --> 00:30:54,774
“İçlerinden bazılarını nasıl salıverebiliriz”?
342
00:30:54,884 --> 00:30:59,973
"Toplu hapsetmek yerine bir başka yol...?
343
00:31:00,080 --> 00:31:05,191
Toplu hapsetmenin tersi ne olacaksa artık! “Seçici hapsetme” mi? Bilmiyorum.
344
00:31:06,081 --> 00:31:12,926
Herneyse, tedavüldeki sorular bunlar. Öte yandan, değişim
bizi radikal şekilde düşünmeye,
345
00:31:13,057 --> 00:31:15,492
mevcut çerçevenin dışında düşünmeye,
tamamen farklı,
346
00:31:15,590 --> 00:31:20,945
yeni bir şey düşünmeye itiyor.
347
00:31:27,838 --> 00:31:33,406
Analizlerinde bizim için çok önemli olan
hususlardan biri;
348
00:31:33,513 --> 00:31:38,897
tutuklu renkli insanların sayısına bakınca,
349
00:31:39,033 --> 00:31:42,965
hapishane sisteminin bir anlamda
bu ülkedeki kölecilik mirasını
350
00:31:43,099 --> 00:31:45,676
devam ettiriyor olması.
Bu da söz konusu bireylerin oy verme haklarından,
351
00:31:45,806 --> 00:31:49,704
toplum içinde vatandaş olarak
iş görme yetisinden, 
352
00:31:49,824 --> 00:31:52,671
herhangi bir şekilde
topluma katılmaktan 
353
00:31:52,786 --> 00:31:55,773
alıkoyuldukları anlamına geliyor.
354
00:31:55,877 --> 00:32:00,018
Yani “kölelerin” kazanılmış
vatandaşlık hakları 
355
00:32:00,147 --> 00:32:04,814
hapsedilme yoluyla
neredeyse tersine çevriliyor.
356
00:32:04,922 --> 00:32:07,735
Hapsedilmek,
birçok siyah ve kahverengi insan için
357
00:32:07,854 --> 00:32:14,986
oy kullanma hakkının
yok edilmesi demek oluyor.
358
00:32:15,463 --> 00:32:21,067
Bence bunun
sistematik ve kurumsallaşmış
359
00:32:21,181 --> 00:32:23,115
eşitsizliğin parçası
olduğunu düşünmekle mükellefiz. 
360
00:32:23,213 --> 00:32:26,801
Merak ediyorum, kapitalizmi
göz önünde bulundurmak hakkında
361
00:32:26,968 --> 00:32:31,793
erken dönem çalışmalarında söylediklerinle bunun
arasında bağ kurabilir miyiz?
362
00:32:31,885 --> 00:32:34,221
İkisini nasıl bir araya getiriyorsun?
Bir araya getirdiğini biliyorum.
363
00:32:35,586 --> 00:32:39,368
-Tamam, madem bundan bahsetmemi istiyorsun ...
-Evet.
364
00:32:44,107 --> 00:32:48,224
Öncelikle kapitalizm...
365
00:32:48,338 --> 00:32:53,950
Cedric Robinson'un
ırksal kapitalizm kavramını beğeniyorum. 
366
00:32:54,051 --> 00:32:57,982
Kapitalizm
her zaman ırksal kapitalizm oldu.
367
00:32:58,082 --> 00:33:08,711
Kölelik düzeni, sömürgecilik olmasaydı 
kapitalizm bugün olduğu gibi
368
00:33:08,840 --> 00:33:15,557
ekonomik bir kurum, global bir
ekonomik kurum olmazdı.
369
00:33:16,547 --> 00:33:24,229
Her nasılsa bunların bağlantısız konular
olduğunu düşünüyoruz ama öyle değiller.
370
00:33:25,738 --> 00:33:32,361
Ve antrparantez,
çoğu insanın, örneğin Bernie Sanders gibi birinin,
371
00:33:32,502 --> 00:33:43,328
öne sürdüğü kapitalizm eleştirisine ırk analizini
katmakta yaşadığı zorluğu düşünüyorum
372
00:33:43,595 --> 00:33:50,525
ki ihtiyacımız olan bu, tam olarak buydu.,
373
00:33:50,647 --> 00:33:53,578
-Evet.
-Öylesi çok daha iyi olurdu.
374
00:33:54,950 --> 00:33:59,631
Yine ikincil bir baskı...
ırk ikincil bir baskı yolu.
375
00:33:59,742 --> 00:34:01,285
Evet… 
376
00:34:01,461 --> 00:34:08,792
Elizabeth Spelman geldi aklıma. 
Onunla "Ve" meselesi hakkında sohbet etmiştik. 
377
00:34:08,898 --> 00:34:10,342
-Hatırlar mısın...
-Evet, hatırlıyorum.
378
00:34:10,473 --> 00:34:12,653
Tabii, senden kaçmaz. 
379
00:34:12,766 --> 00:34:16,070
Bir şeyi alıp, öyle
bir anda ekleyemezsin.
380
00:34:16,216 --> 00:34:19,464
Birilerini “dahil ederek” bu  
sorunun çözüldüğünü varsayamazsın.
381
00:34:19,576 --> 00:34:31,300
Siyahları sisteme dahil ederek 
onlardan bir Dick Parsons elde edemezsin.
382
00:34:31,566 --> 00:34:36,701
Dünyanın en varlıklı adamlarından
biri değildi Dick Parsons ama şeyin...
383
00:34:36,800 --> 00:34:39,804
Neydi? Time Warner-AOL'un yöneticisiydi.
384
00:34:39,902 --> 00:34:47,095
Dışlanmışları mevcut  sisteme dahil edip 
385
00:34:47,242 --> 00:34:54,639
kayda değer bir değişim yaşanacağını
varsayamazsın.
386
00:34:55,352 --> 00:35:01,173
Her şey her zaman olduğu gibi devam eder.
387
00:35:01,305 --> 00:35:12,506
İşte, “çeşitlilik” nosyonunu bu yüzden severim.
388
00:35:12,644 --> 00:35:15,989
Farklılık temellidir ancak 
389
00:35:16,122 --> 00:35:21,350
farkları öne sürmez. 
390
00:35:21,475 --> 00:35:26,332
Tüm bu sebeplerle köleciliğin son derece güncel olduğunu 
391
00:35:26,436 --> 00:35:33,047
görmemiz gerekir. 
Bugün kölelik düzeninin öte yaşamının içindeyiz. 
392
00:35:34,034 --> 00:35:38,154
Irkçılığın, sosyo politik,
393
00:35:38,261 --> 00:35:45,155
ekonomik yapılarda
ve bu ülkenin kolektif ruhunda
394
00:35:45,276 --> 00:35:50,236
merkezi bir yeri olduğunu
açıklamak için çaba gösteriliyorsa da
395
00:35:50,416 --> 00:35:53,229
bu konuya hiç değinilmedi.
396
00:35:53,327 --> 00:35:58,149
Bu yüzden 
köleciliğin güncel tezahürleriyle karşı karşıyayız. 
397
00:35:58,265 --> 00:36:04,661
Elizabeth Alexander'ın da
işaret ettiği gibi,
398
00:36:04,757 --> 00:36:09,475
bu yüzden günümüzde, 21. yüzyılda
hapishanelerde,
399
00:36:09,600 --> 00:36:14,348
ceza hukuku sisteminin
kontrolü altındaki siyah erkek sayısı
400
00:36:14,455 --> 00:36:22,755
1850'deki köle sayısından daha fazla.
Bu, göstergelerden biridir..
401
00:36:24,123 --> 00:36:31,875
Hâlâ kölecilikle yaşıyoruz ve
bu sadece hapishane sisteminin bir sonucu değil. 
402
00:36:31,994 --> 00:36:34,838
Ölüm cezası da bu konuyla ilişkili.
403
00:36:35,117 --> 00:36:39,576
İdam, kölecilik için olmasaydı ve kölecilik sayesinde varlığını sürdürmeseydi ABD’de böyle normalleşebilir miydi?
404
00:36:39,692 --> 00:36:45,905
Benjamin Franklin de dahil, tüm o beyaz adamlar demokrasiden bahsederken, ölüm cezasının kaldırılması gerektiğini o zamanlar söylediler. 
405
00:36:46,022 --> 00:36:52,477
Hapishane kurumu köleciliğin hüküm sürdüğü devirden sonra
406
00:36:52,635 --> 00:37:03,296
hayatta kalmış olmasa,
ölüm cezası Amerika'da normal
bir cezalandırma yöntemi olmazdı,
407
00:37:03,517 --> 00:37:07,797
ama hâlâ yürürlükte. 
408
00:37:08,769 --> 00:37:14,511
Bu 
köleciliğin kalıntılarının üstüne
409
00:37:14,611 --> 00:37:18,939
etkili bir şekilde gitmediğimizi
gösteriyor. 
410
00:37:19,052 --> 00:37:21,417
Bu sadece siyahların sorunu değil.
411
00:37:21,538 --> 00:37:24,231
Her nasılsa yalnızca
siyah ve kahverengi insanların,
412
00:37:24,399 --> 00:37:29,581
Asyalıların, yerli halkların ırkçılıkla
baş etmek zorunda olduğu varsayılıyor.
413
00:37:29,677 --> 00:37:32,051
Bundan sahiden bıktım. 
414
00:37:34,074 --> 00:37:36,385
-“Siyah Canlar Önemlidir”.
-Evet
415
00:37:36,927 --> 00:37:42,719
Ne var ki, 
siyah canlar gerçekten önemli olsaydı
416
00:37:42,822 --> 00:37:45,970
bu, tüm canların önemli olduğu
anlamına gelirdi.
417
00:37:46,068 --> 00:37:48,940
-Doğru.
-Tüm yaşamların kıymetinin işareti olurdu bu.
418
00:37:49,034 --> 00:37:51,777
-Henüz o noktaya varmadık.
-...tüm canların önemli olduğu bir... 
419
00:37:51,914 --> 00:37:53,800
-Evet.
-Bu evrenselliğe dair farklı bir yaklaşımdır...
420
00:37:53,912 --> 00:37:56,592
Evet, henüz o noktaya varmadık.
Henüz o noktaya varmadık.
421
00:37:56,785 --> 00:38:02,210
Bence, tanık olurken 
422
00:38:02,317 --> 00:38:06,626
ya da kendi hayatlarımızda
bir deneyim yaşadığımızda,
423
00:38:06,733 --> 00:38:09,519
ağırlıklı olarak silahsız
siyah ve kahverengi insanların
424
00:38:09,628 --> 00:38:13,065
vurulduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız, 
ister Fruitvale'de, Oakland'da,
425
00:38:13,172 --> 00:38:17,208
Kuzey Carolina'da
ya da Brooklyn'de olsun.
426
00:38:17,573 --> 00:38:21,164
Birinin boğulduğunu gördüğümüzde
427
00:38:21,296 --> 00:38:26,414
bir anlamda bu ülkenin tarihinden
yok olmamış o köleciliğin çarpıcı
428
00:38:26,509 --> 00:38:31,322
şiddetinin bir tekrarına tanık oluyoruz.
429
00:38:31,424 --> 00:38:37,449
Elbette ölüm cezası
ya da hapis gibi kurumsal yöntemler de
430
00:38:37,575 --> 00:38:43,514
o mirası başka bir yoldan sürdürüyor.
Zaman zaman siyah bir erkeğin 
431
00:38:43,621 --> 00:38:48,848
bir köpek gibi zaptedildiği 
çarpıcı örneklere tanık oluyoruz,  değil mi?
432
00:38:48,969 --> 00:38:53,659
Bununla kölecilik arasında
ya da boğmayla kölecilik arasında
433
00:38:53,784 --> 00:38:56,396
temelde ne fark var?
434
00:38:56,519 --> 00:39:01,359
Merak ediyorum,
geleceği tasavvur ederken
435
00:39:01,492 --> 00:39:05,350
senin eşitliği
yeniden hayal etme
436
00:39:05,503 --> 00:39:10,461
ve eşitliğin tarihsel olarak
daha önce elimizde olmayan
437
00:39:10,556 --> 00:39:14,859
bir hâle bürünmesinde ısrarcı olma
konusundaki meydan okumanı
438
00:39:14,963 --> 00:39:18,379
alıp kabul ederken; ırkçılıkla mücadeleyi merkezine
alan 
439
00:39:18,496 --> 00:39:22,795
feminizmi feda  etmeyen,
transfobik olmayan,
440
00:39:22,925 --> 00:39:28,432
sakat hareketinin son derece haklı
taleplerini hesaba katan,
441
00:39:28,525 --> 00:39:33,286
ve kapitalizmin
işleyişi konusunda birbirini dinleyerek, anlayarak
442
00:39:33,398 --> 00:39:39,886
derin analizler yapan muazzam grupları içeren 
443
00:39:39,983 --> 00:39:46,660
bir sosyalizm türünü düşünmek
mümkün mü?
444
00:39:46,924 --> 00:39:49,769
Bu konuda bize yol gösterebilir misin
Angela?
445
00:39:52,558 --> 00:39:57,270
Yaralanabilirlik ve güvencesizlik hakkında yaptığın
çalışmalarda sen de tam bu konuyu işlemiyor musun Judith? ..
446
00:39:57,375 --> 00:40:00,377
- Topu bana atıyor hepsi bu. 
- Biliyorum.
447
00:40:01,179 --> 00:40:04,339
Yaralanabilirlik konusunu açmak istedim.
448
00:40:04,455 --> 00:40:10,120
Ne söylemek istersin? 
449
00:40:10,339 --> 00:40:13,746
Beni endişelendiren konu şu:
450
00:40:13,844 --> 00:40:20,583
sol kesimden, Marksizmin bazı eski
modelleri üstüne çalışan çoğu arkadaşım ücretli işçiliğin
451
00:40:20,703 --> 00:40:23,386
ve emek sömürüsünün yegâne sorun olduğunu varsayıyor. 
452
00:40:23,525 --> 00:40:25,564
Şüphesiz, bu önemli. 
453
00:40:25,679 --> 00:40:27,732
Sendikalara hâlâ
ihtiyaç duyuyor olmamızın
454
00:40:27,845 --> 00:40:30,800
ve sendikaların
işyerlerinden uzaklaştırılmasına karşı
455
00:40:30,933 --> 00:40:32,894
mücadele içinde olmamızın
nedeni bu,
456
00:40:32,997 --> 00:40:34,863
ama çoğu insan
artık, bilindik anlamda “ücretli işçi” değil. 
457
00:40:34,974 --> 00:40:37,995
Farklı şekillerde,  bir orada, bir burada çalışıyorlar.
İş hayatları güvencesiz.
458
00:40:38,107 --> 00:40:43,567
Sendikaya üye olmalarına olanak yok.
Bu tür güvencelerden mahrumlar.
459
00:40:43,665 --> 00:40:47,054
Mülkleri ve sağlık sigortaları yok.
460
00:40:47,208 --> 00:40:51,490
İşte burada, aşırı seviyede güvencesizlik söz konusu.
461
00:40:51,617 --> 00:40:56,197
Dolayısıyla, bize
bu yeni güvencesizlik durumunu
462
00:40:56,332 --> 00:41:00,349
izah etmeye çalışanları
büyük bir dikkatle dinlemeliyiz.
463
00:41:00,468 --> 00:41:06,718
Dünya nüfusunun yüzde on ikisi  artık
küresel bir gecekonduda yaşıyor.
464
00:41:07,064 --> 00:41:13,782
Bu ne anlama geliyor? Günümüzde kaç insanın
herhangi bir iş güvencesi var?
465
00:41:13,905 --> 00:41:15,861
Sayı gittikçe daha da azalıyor.
466
00:41:15,984 --> 00:41:19,183
Peki, sence sendikalar bu durumu dönüştürebilir mi?
467
00:41:19,310 --> 00:41:25,233
ya da sendikalar için
yeni bir model öne sürebilir miyiz? 
468
00:41:25,336 --> 00:41:27,934
Bence sendikaları savunmalıyız
ve onlarla birlikte çalışmalıyız
469
00:41:28,088 --> 00:41:33,634
fakat güvencesiz iş yaşamı
büyük bir sorun. Söz konusu insanlar 
470
00:41:33,742 --> 00:41:39,095
yarı zamanlı çalıştıklarından, sadece mevsimlik iş bulabildiklerinden 
471
00:41:39,231 --> 00:41:41,354
ya da yasal olarak katılım gerekliliklerini sağlayamadıklarından 
472
00:41:41,458 --> 00:41:43,751
sendikal yapıların parçası değiller.
473
00:41:43,841 --> 00:41:47,558
Peki ya başka tür sendikal yapılar düşünebilir miyiz? 
474
00:41:47,675 --> 00:41:53,340
Asıl zorluk burada aslında.
475
00:41:53,442 --> 00:41:56,923
Sendikalar senin de dediğin gibi
ücretli iş konusunda 
476
00:41:57,048 --> 00:42:04,178
hayli katı ve geleneksel şekillerde
düşünmeye eğilimlidir,
477
00:42:04,735 --> 00:42:13,082
fakat küreselleşme nedeniyle yaşanan
onca değişimi düşününce
478
00:42:13,223 --> 00:42:18,073
yeni işçiyi aslında, türlü şekillerde
üretim gerçekleştiren kadınlar;
479
00:42:18,198 --> 00:42:22,398
örneğin bakım işlerini üstlenen 
kadınlar oluşturuyor.
480
00:42:22,509 --> 00:42:30,981
Buna rağmen sendikalar örgütlenmemiş insanları
nasıl örgütleyeceğini düşünmüyor
481
00:42:31,084 --> 00:42:35,303
ki sendikaların işi
bu değil midir? 
482
00:42:36,803 --> 00:42:42,692
Mesela neden sendikalar
mahkûmları örgütlemeyi düşünmüyor?
483
00:42:42,983 --> 00:42:46,891
Amerika'daki hapishane sisteminde
on yıllardır
484
00:42:47,018 --> 00:42:53,178
hapishanelerde
sendika kurma çabaları oldu.
485
00:42:53,530 --> 00:42:58,443
Hatta bu sayede
hapishanelerde çalışanlar... daha iyi...
486
00:42:58,540 --> 00:43:02,663
Aslında "daha iyi hapishane” ifadesinden kaçınırım.
487
00:43:02,776 --> 00:43:06,603
ama bazen kendimi bunu zikrederken buluyorum. 
-Seni affediyoruz.
488
00:43:06,731 --> 00:43:13,326
Küba hapishaneleri hakkında
yaptığım araştırma beni hayli etkiledi. 
489
00:43:15,208 --> 00:43:20,333
Kübalı mahkûmlar,  "özgür”  dünyanın
insanlarının üye olduğu
490
00:43:20,475 --> 00:43:26,978
sendikalara üyeler, onlarla aynı
ücret skalasında maaş alıyorlar
491
00:43:27,104 --> 00:43:29,765
ve aynı haklardan faydalanıyorlar.
Bu büyük bir fark yaratıyordu.
492
00:43:29,886 --> 00:43:35,650
Bizi yeni dünyaya
taşıyacak şeylerin 
493
00:43:35,757 --> 00:43:41,280
neden eski örgütlenme modelleri,
494
00:43:41,412 --> 00:43:51,440
hakikate ilişkin yerleşik kanaatler ve eski yapılar olduğunu
varsayıyoruz?
495
00:43:52,755 --> 00:43:58,050
Günümüzde bir şekilde prekarya,
proletaryanın yerini alıyor olabilir
496
00:43:58,157 --> 00:44:00,418
ya da ikisini birlikte değerlendirmemiz
gerekiyor olabilir,
497
00:44:00,532 --> 00:44:04,987
diğer yandan ilgimi çeken birçok hareket var;
ev işgal eden insanlar ya da...
498
00:44:05,145 --> 00:44:12,678
Barselona'da insanların evlerini haczeden bankalara karşı 
499
00:44:12,775 --> 00:44:17,484
mücadele eden harika bir organizasyon var.
500
00:44:17,625 --> 00:44:24,307
Önemli bir toplumsal hareket hâline geldi.
501
00:44:24,410 --> 00:44:29,852
Hatta oluşumun lideri Ada Colau'ya kent yönetiminde 
siyasal yetki verildi. 
502
00:44:30,376 --> 00:44:33,934
Latin Amerika'da, Avrupa'da
503
00:44:34,084 --> 00:44:38,065
ve birçok başka yerde
yeni ekonomik mahrumiyet şekillerini
504
00:44:38,181 --> 00:44:43,298
dikkate alarak çalışan 
yeni organizasyon şekilleri görüyoruz.
505
00:44:43,706 --> 00:44:48,141
Bu konuyu temel alan ittifaklar kuruyorlar.
Sorulabilecek soru şudur; 
506
00:44:48,245 --> 00:44:53,974
Irkın ve  sınıfın merkeziliğini
görmemize imkân veren, 
507
00:44:54,099 --> 00:44:58,338
sınıfın yeni-küresel ekonomi içinde,
508
00:44:58,462 --> 00:45:01,916
yeni bir şekilde ifade edileceği
yöntemler ileri sürülüyor mu? 
509
00:45:02,046 --> 00:45:06,229
Bu noktada ulusaşırı
ittifaklar kurmanın olasılıkları neler?
510
00:45:06,375 --> 00:45:11,610
İlgilendiğim, olasılıkların neler olduğudur. 
511
00:45:11,794 --> 00:45:16,051
Bölmek istemezdim
ama kalan son dakikalarımızda
512
00:45:16,158 --> 00:45:22,496
izleyicilerimizi bu sohbete katılmaya davet edeceğim.
513
00:45:23,390 --> 00:45:26,562
Bir mikrofonu elden ele aktarabilirsek...
514
00:45:27,618 --> 00:45:30,260
Şuraya ulaştırabilir miyiz mikrofonu? 
Teşekkür ederim.
515
00:45:34,933 --> 00:45:40,446
Merhaba. Gerçek hayattan
kahramanlar olarak burada olduğunuz
516
00:45:40,552 --> 00:45:44,938
ve mücadelede yanımızda durduğunuz için
teşekkür ederek başlamak istiyorum.
517
00:45:45,028 --> 00:45:48,992
Yaralarınız olduğunu biliyorum. Yine de buradasınız. Hak savunucuları olarak...
518
00:45:49,108 --> 00:45:54,287
yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak... yola devam ediyorsunuz. 
519
00:45:56,399 --> 00:45:57,660
Ben de hareketin içinden biriyim. 
520
00:45:57,755 --> 00:46:01,047
Dahası her gün ırkçılık ve cinsiyetçilikle
mücadele ediyorum. 
521
00:46:01,368 --> 00:46:05,413
Mücadele ederken gruplar hâlinde olmak
daha iyi
522
00:46:05,535 --> 00:46:09,996
ama içinde bulunduğum topluluklarda 
en çok can yakan şey
523
00:46:10,112 --> 00:46:15,294
renkli insanların ya da kadınların
bir kovanın içindeki yengeçler gibi
524
00:46:15,411 --> 00:46:23,192
birbirlerini ısırması oluyor. Bu canımı yakıyor.
525
00:46:23,281 --> 00:46:27,820
Darbe, yakınınızdakilerden gelince
nasıl üstesinden geldiğinizi merak ediyorum.
526
00:46:31,684 --> 00:46:34,152
Bunu ikimizin de mi cevaplamasını
istiyorsun?
527
00:46:34,546 --> 00:46:36,016
Hayır, bence sen cevapla.
528
00:46:36,114 --> 00:46:38,790
Eminim farklı iyileşme teknikleriniz
vardır.
529
00:46:41,394 --> 00:46:51,722
Evet, bu gerçekten sınav verilen bir problem
ama bence aynı zamanda bizi
530
00:46:51,826 --> 00:46:59,867
topluluğumuzu nasıl inşa ettiğimiz,
topluluğumuzun kimlerden oluştuğu
531
00:46:59,979 --> 00:47:02,430
ve topluluğumuzu yaratmamıza
kimlerin el vermiş olduğu 
532
00:47:02,551 --> 00:47:05,590
sorularına da götürüyor.
533
00:47:07,733 --> 00:47:14,247
Daha önce kimlik siyaseti hakkındaki
endişelerimi dile getirdim. 
534
00:47:14,371 --> 00:47:19,492
Bence “kimlik siyaseti” terimi gereğinden çok fazla ve yanlış şekillerde kullanıldı, ki...
535
00:47:19,724 --> 00:47:29,381
Siyah insanlar, yerli insanlar,
Latinx insanlar,
536
00:47:31,623 --> 00:47:37,316
kadınlar, LGBTQ hareketi,
sakat hareketi...
537
00:47:37,641 --> 00:47:49,437
ülkedeki demokrasi söz konusuysa en büyük
ilerlemeyi kaydedenler topluluklardır.
538
00:47:49,999 --> 00:47:56,057
Buna rağmen "onlar sadece kimlik..."
539
00:47:56,173 --> 00:48:02,431
“şahsi çıkarlar…”
“sadece kimlik politikası..." gibi indirgemelerle 
540
00:48:02,548 --> 00:48:05,876
bu toplulukları
marjinalize etme çabası var.
541
00:48:05,976 --> 00:48:08,360
Öncelikle bunu ikrar etmek gerekir. 
542
00:48:08,457 --> 00:48:12,144
ve elbette ardından
hayatta kalmanın yollarını bulmak zorundayız. 
543
00:48:12,242 --> 00:48:17,978
Geçen gün sana da bahsettim;:
Yakınlarda konferanslarımdan birinde
544
00:48:18,059 --> 00:48:23,390
biri bana neden suikasta
kurban gitmediğimi sordu.
545
00:48:23,475 --> 00:48:27,087
Suikasta kurban giden insanlar adına
546
00:48:27,189 --> 00:48:34,037
"Sen neden hâlâ buradasın?" diye sordu.
Ben de "Bilmiyorum." dedim. Gerçekten bilmiyorum.
547
00:48:35,371 --> 00:48:42,364
Bildiğim şu ki burada olduğum sürece
çalışmaya devam etmek
548
00:48:42,464 --> 00:48:52,706
ve artık yaşamda olmayanlar adına tanıklık etmeyi sürdürmek 
benim sorumluluğum.
549
00:48:53,204 --> 00:48:59,318
Tabii sürdürmek, 
”öz bakım” adını verdiğimiz şeyi gerektiriyor.
550
00:48:59,419 --> 00:49:03,038
Buradaki öz bakım, “kolektif kendine bakma” olarak anlaşılmalı. 
551
00:49:03,132 --> 00:49:05,786
çünkü sıklıkla kendine bakmanın
552
00:49:05,889 --> 00:49:09,363
bireysel bir süreç olduğunu
varsayıyoruz.
553
00:49:09,474 --> 00:49:12,703
Kendimizi iyileştirmek için bir kenara çekiliyoruz 
554
00:49:12,809 --> 00:49:22,819
ve sonra mücadele için topluluklarımıza geri dönüyoruz.
555
00:49:22,917 --> 00:49:30,129
Bazıları nasıl kişisel ve kolektif sağaltım yöntemleri
geliştirebileceğimiz 
556
00:49:30,236 --> 00:49:37,301
konusunda... İnsanların kendilerini bir bütün olarak
557
00:49:37,436 --> 00:49:47,559
mücadele alanına nasıl getirebilecekleri konusunda yaratıcı fikirler üretiyor. 
558
00:49:49,723 --> 00:49:56,475
Çünkü kolektif olarak yüklenmek durumunda olduğumuz birçok travma var...
559
00:49:56,564 --> 00:49:59,964
Senin de dediğin gibi
çok fazla acı ve travma var.
560
00:50:00,062 --> 00:50:05,833
Bununla başa çıkmak için  genellikle "gider bir terapist buluruz”  yaklaşımı hâkim. 
561
00:50:05,928 --> 00:50:07,997
"Bireysel olarak
ne yapmamız gerekiyorsa yaparız."
562
00:50:08,117 --> 00:50:11,851
Bunu kolektif olarak nasıl
yapacağımızı hiçbir zaman konu etmedik 
563
00:50:12,146 --> 00:50:17,167
ve bence bu dönemin
büyük sınavlarından biri bu.
564
00:50:17,302 --> 00:50:24,197
Genç hak savunucularının irdelemesi gereken
büyük sınavlardan biri bu.
565
00:50:24,369 --> 00:50:30,598
Bence sen yeterince genç görünüyorsun.
Malum, insan yaşlandıkça...
566
00:50:30,980 --> 00:50:33,987
-Herkes genç görünüyor.
-Öyle...
567
00:50:35,782 --> 00:50:37,877
-Judith, sen peki?...
-Ben sadece...
568
00:50:37,984 --> 00:50:41,666
Şunu tekrar edeyim, çok fazla acı
ve korku var ve gittikçe artıyor.
569
00:50:41,786 --> 00:50:46,352
Büyük bir korku içinde yaşayan
çok sayıda vatansız insan olduğuna tanığız. 
570
00:50:46,475 --> 00:50:51,152
Polise ve göçmenlik bürosu memurlarına
keyfi yetkiler veriliyor.
571
00:50:51,271 --> 00:50:54,993
Hükümetimizin kontrolü kaybettiği aşikâr. 
572
00:50:55,084 --> 00:50:59,469
Önümüzü göremiyoruz ve
ekonomik eşitsizlik hızlanarak artıyor.
573
00:50:59,588 --> 00:51:02,675
İnsanlar mali durumlarını stabil kılan 
574
00:51:02,816 --> 00:51:07,566
şeyleri kaybetmenin
derin korkusunu yaşıyor.
575
00:51:07,707 --> 00:51:10,927
Durumunun iyi olduğunu düşünen insanların mali durumu artık iyi değil,
576
00:51:11,111 --> 00:51:13,033
anksiyetenin yeni türlerini deneyimliyorlar. 
577
00:51:13,139 --> 00:51:15,552
Durumları hiçbir zaman iyi olmamış insanlar ise 
578
00:51:15,655 --> 00:51:19,025
hayatları boyunca yaşamadıkları türde bir anksiyetenin altında eziliyorlar. 
579
00:51:19,145 --> 00:51:22,655
İşte tüm bunlar sebebiyle zaman zaman köpürüyoruz, değil mi?
580
00:51:22,756 --> 00:51:27,534
Öfkeliyiz, patlıyoruz, bir yerlerden kuvvet alma ihtiyacı içindeyiz.
581
00:51:27,636 --> 00:51:30,981
Birlikte bir şey inşa etmediğimiz için böyle oluyor. 
582
00:51:31,097 --> 00:51:33,862
Bir araya gelip birlikte bir şeyler
inşa etmeye başladığınız anda
583
00:51:33,997 --> 00:51:38,920
bir şeyin parçası olursunuz.
Bu solun bir sorunudur. “Sol” denen şey 
584
00:51:39,035 --> 00:51:44,559
bir bakıma biziz, henüz bir şey inşa etmiş değiliz. 
585
00:51:44,679 --> 00:51:48,176
Hâlâ yönümüzü bulamadık.
586
00:51:48,277 --> 00:51:51,068
İnşa etmemiz gereken şeyi henüz inşa etmedik. Bu noktada aklıma
587
00:51:51,171 --> 00:51:53,761
Angela'nın
"canlandırıcı adalet” kavramı geliyor.
588
00:51:53,854 --> 00:51:57,362
Bu, Angela’nın hapishane sistemine karşı öne sürdüğü
alternatifti.
589
00:51:57,477 --> 00:52:01,126
Toplulukların içindeki insanların 
birbirini ve kendilerini
590
00:52:01,237 --> 00:52:05,687
iyileştirme gücü olduğunu
ve bundan güç aldıklarını ileri sürüyordu. 
591
00:52:05,802 --> 00:52:10,924
Bence bu fikrin üstüne daha çok
düşünmemiz gereken bir güzelliği var.
592
00:52:11,045 --> 00:52:17,632
Bir araya gelip bunun bire bir 
nasıl gerçekleşeceğini etraflıca düşünmeliyiz.
593
00:52:18,802 --> 00:52:23,711
Sanırım bizimle konuşmak isteyen
daha da genç biri var.
594
00:52:24,470 --> 00:52:32,293
Selam. Adım Alia Moore.
Bir soru sormak istiyorum.
595
00:52:33,362 --> 00:52:37,920
Kapalı cezaevlerini 
nasıl kapatabiliriz?
596
00:52:39,091 --> 00:52:41,715
-Kapalı cezaevleri mi 
-Vay canına.
597
00:52:41,937 --> 00:52:45,247
...
-Bu harika bir soru.
598
00:52:46,538 --> 00:52:48,972
Bu harika bir soru.
599
00:52:50,154 --> 00:52:55,989
-Pekalâ, gerçekten bir cevap istiyor musun?
-Evet.
600
00:52:57,117 --> 00:53:00,806
Aslında bir cevabım yok ama ben 
601
00:53:01,178 --> 00:53:05,146
Hapishanelerin geleceğimizi
kurmasını istemeyen
602
00:53:05,277 --> 00:53:12,166
çok daha büyük bir grubun parçasıyım.
603
00:53:13,104 --> 00:53:18,241
Öncelikle yeni hapishaneler
inşa edilmesini engellemeliyiz
604
00:53:18,379 --> 00:53:28,211
Ülkenin pek çok yerinde 
bu konuları irdeleyen insanlar var. 
605
00:53:28,688 --> 00:53:30,994
Çoğu, şöyle bir sav ileri sürüyor: 
606
00:53:31,144 --> 00:53:34,045
"Gençler için başka
bir yer gerek…”
607
00:53:34,210 --> 00:53:39,369
Gerekenin ıslahevleri olduğunu varsayıyorlar. “Çocuk adalet sistemi..." dedikleri şey bu.
608
00:53:39,492 --> 00:53:43,597
Hayır, hayır! Yeni hapishaneler olmamalı.
609
00:53:44,292 --> 00:53:48,367
Diğer yandan, mevcut hapishaneleri kapatmak için de bir çaba var. 
610
00:53:48,445 --> 00:53:50,875
Mesela Rikers Adası...
611
00:53:50,966 --> 00:53:55,969
Sakatlık konusundan 
bahsettik konuşmanın başında.
612
00:53:56,063 --> 00:54:07,755
Rikers Adası ülkedeki
en büyük üç akıl hastanesinden biri.
613
00:54:08,986 --> 00:54:14,356
Chicago ve Los Angeles
Cook's County ile birlikte.
614
00:54:15,213 --> 00:54:25,514
Baskı devam ederse Rikers Adası kapatılacak.
615
00:54:25,933 --> 00:54:36,123
Artık var olmayacak. Ama aynı zamanda
hapsetme ile ilgili bir şeyler yapmalıyız...
616
00:54:36,234 --> 00:54:40,123
“Hapsetme” kelimesini bilir misin?
Hiç duydun mu?
617
00:54:41,152 --> 00:54:45,393
“Hapsetmek”, insanları hapse atmak
anlamına gelir. 
618
00:54:45,714 --> 00:54:49,392
Başka bir terim daha var.
O da topluma kazandırma.
619
00:54:50,408 --> 00:54:53,297
Anlamı... 
620
00:54:54,886 --> 00:54:56,838
-İnsanları hapisten...
-İnsanları hapisten çıkarmak.
621
00:54:56,935 --> 00:54:59,242
Kesinlikle.
622
00:54:59,742 --> 00:55:05,691
Bahsedebileceğim
başka stratejiler de var.
623
00:55:05,778 --> 00:55:10,705
Hapishane evrimi, hapishanelerin tasfiyesi dışında 
624
00:55:10,812 --> 00:55:17,499
başka şeyler anlamına da geliyor. 
625
00:55:17,603 --> 00:55:25,597
Mühim olan, hapishanelere ihtiyacı
olmayan bir toplum yaratmaya çalışmak.
626
00:55:27,546 --> 00:55:31,744
O zaman bu... Sen söyle 
sence neye ihtiyacımız var?
627
00:55:33,205 --> 00:55:36,660
Aklına ilk ne geliyor?
628
00:55:37,161 --> 00:55:38,730
-Okul.
-Okullar! Kesinlikle!
629
00:55:39,515 --> 00:55:43,765
Hapishane yerine okul. Gördünüz mü?
630
00:55:46,891 --> 00:55:52,078
Ondan sonra barınma, sağlık
ve tüm bu konulardan bahsedebiliriz.
631
00:55:52,200 --> 00:55:56,586
Cezaevlerinden kurtulmaya çalışmak tam olarak bu demek. 
632
00:55:56,702 --> 00:55:59,873
Sorun ve cevabın için
çok teşekkür ederim.
633
00:56:01,016 --> 00:56:03,202
Çok güzel. Çok güzel.
634
00:56:08,574 --> 00:56:12,903
Ama temel bir sorun var.
Çocuklara öğretilen...
635
00:56:13,832 --> 00:56:17,187
Çocuklara
en başından önyargı öğretiliyor
636
00:56:17,294 --> 00:56:20,758
ve ayrımcılığa da bu neden oluyor.
Anne babalara ulaşıp
637
00:56:20,851 --> 00:56:24,047
homofobiyi, transfobiyi
ve benzeri şeyleri durduramazsak
638
00:56:24,137 --> 00:56:25,099
bunu nasıl durduracağız?
639
00:56:25,222 --> 00:56:27,772
Çocuklara böyle öğretilmesi
çocukların suçu değil.
640
00:56:31,009 --> 00:56:34,092
Yalnızca birkaç şey söyleyeceğim.
641
00:56:34,174 --> 00:56:44,363
Judith'in bu konuda
söyleyecekleri olduğunu biliyorum.
642
00:56:46,916 --> 00:57:05,039
Karşılaştığımız sorunların çok büyük
olması bizi sıklıkla hüsrana uğratır.
643
00:57:05,138 --> 00:57:08,763
Irkçılık 
bu devasa sorunlardan biri.
644
00:57:08,874 --> 00:57:19,867
Bir gün ırkçılığın dünyamızdan
silineceğine nasıl inanabiliriz?
645
00:57:21,041 --> 00:57:26,930
Peki ya homofobinin? Kadın meselesinin... 
646
00:57:27,099 --> 00:57:30,843
Böyle bir günün geleceğine
nasıl inanabiliriz?
647
00:57:31,000 --> 00:57:39,326
O gün biz hayatta olmayabiliriz. Bence işin anahtarı böyle düşünmek.
648
00:57:39,574 --> 00:57:49,100
Büyük sorunlara meşru bir yaklaşımla eğilebilmek adına 
649
00:57:49,200 --> 00:57:56,319
çözümleri şimdi, hemen bulmamız
gerektiğine inanıyoruz.
650
00:57:57,184 --> 00:58:00,379
Anlatabiliyor muyum? 
651
00:58:00,519 --> 00:58:03,653
Bir bakıma
bunu bize kapitalizm öğretti.
652
00:58:03,786 --> 00:58:09,859
cevabı hemen istememizi gerektirecek
zamansallıklar içinde yaşıyoruz.
653
00:58:09,959 --> 00:58:15,959
Şu anda bir cevabın yoksa, yaşam süren boyunca elinde bir yanıt olmayacaksa
654
00:58:16,058 --> 00:58:26,010
ne önemi var? Her şeyin ölçütü
“benim hayatımdır” dersen, o zaman nasıl olacak?
655
00:58:26,237 --> 00:58:29,531
Soruna yanıt vermenin 
elbette başka birçok yolu var
656
00:58:29,617 --> 00:58:40,782
ama konu eşitlik, adalet için yaptığımız çalışmalar olunca
657
00:58:40,892 --> 00:58:48,244
bu çalışmalarla insanları farklı bir zamansallığa
nasıl teşvik ederiz diye düşünüyorum.
658
00:58:48,348 --> 00:58:57,214
Peki, hem farklı bir zamansallık bilinciyle, hem de tutkuyla ve aciliyetle bu çalışmaları yapmayı öğrenebilir miyiz?
659
00:58:57,321 --> 00:58:59,875
Elbette, tüm anne babalara
ulaşmaya çalış! Denemekten vazgeçme...
660
00:58:59,990 --> 00:59:06,627
Ama ebeveyn ebeveyndir... Çoğu değişmeyecek.
Peki, bir sonraki kuşakta
661
00:59:06,725 --> 00:59:11,580
ve ondan sonrakinde ne olacağını
düşünmeye ne dersin? ?
662
00:59:11,809 --> 00:59:20,179
Yerli halkların, bizim kullandığımız
kapitalist zamansallığa kıyasla
663
00:59:20,277 --> 00:59:27,962
daha geniş, çok daha kapsayıcı
zamansallıklarla düşünmesini seviyorum.
664
00:59:29,364 --> 00:59:33,312
Biz şöyle düşünüyoruz...
Beş yıl sonra ne sonuç alacağız?
665
00:59:33,659 --> 00:59:38,884
Mesela içinde bulunduğun topluluk adına bir bağışçı bakınıyorsun, 
666
00:59:39,003 --> 00:59:44,220
Bağış yapacak kurum iki yıl, beş yıl sonra
alınacak sonucu sorar.
667
00:59:44,884 --> 00:59:51,614
Soruyu şöyle sorduğumuzu düşün:
Yüz yıl sonraki sonuç ne olacak?
668
00:59:53,423 --> 00:59:55,941
İki yüz  yıl sonraki sonuç ne olacak?
669
00:59:57,865 --> 01:00:02,837
Bence artık
böyle düşünmeye başlamalıyız
670
01:00:03,602 --> 01:00:09,228
çünkü insanların yüzlerce yıl önce
yaptığı çalışmalar olmasa
671
01:00:09,325 --> 01:00:13,627
şu anda burada 
toplanmış olmayacaktık.
672
01:00:17,142 --> 01:00:27,071
Bizlerin, bizden önce yaşamış,
sömürgeciliği toptan yok etmeye çabalamış, 
673
01:00:27,159 --> 01:00:34,855
ya da kölecilikten kurtulmak
mümkün olmasa da pes etmemiş 
674
01:00:34,949 --> 01:00:38,946
insanların hayallerinin belirtisi olduğumuzu düşünüyordum.
675
01:00:39,045 --> 01:00:46,555
Herşeye rağmen mücadele ettiler ve biz de şimdi
o sebatın kanıtı olarak buradayız.
676
01:00:47,019 --> 01:00:51,751
Dolayısıyla bizim de
o uzayıp giden tarih algısına
677
01:00:51,883 --> 01:00:56,675
sahip olma sorumluluğumuz olduğunu
akılda tutmalıyız. 
678
01:00:56,770 --> 01:00:59,697
Büyük bir fark yaratıyor gibi
görünmese de
679
01:00:59,809 --> 01:01:02,873
şu anda yaptıklarımız,
bir fark yaratacak.
680
01:01:02,985 --> 01:01:09,051
Bundan iki yüz yıl sonra
bir yerlerde toplanan bazı insanlar
681
01:01:09,209 --> 01:01:13,419
birlikte olduğumuz kısa sürede
yaptıklarımız için
682
01:01:13,532 --> 01:01:17,034
bize müteşekkir olacaklar.
683
01:01:18,387 --> 01:01:22,346
Bence bu şekilde düşünmeye
başlamalıyız.
684
01:01:23,088 --> 01:01:26,147
-Şu anda bitirmek olmaz. 
-Judith de konuşmak ister bence.
685
01:01:26,283 --> 01:01:28,006
Tamam.
686
01:01:28,820 --> 01:01:33,747
Kısa konuşacağım.
Senin yaşındayken şöyle düşünürdüm...
687
01:01:34,736 --> 01:01:40,893
Tanıdığım başka queer kimse yoktu
ve durumumdan öyle bahsedilirdi ki
688
01:01:41,030 --> 01:01:44,194
annem babam öyle bahsederdi ki
“düzeltilmek” için
689
01:01:44,304 --> 01:01:47,936
psikiyatri kurumuna
yollanacakmışım gibi gelirdi
690
01:01:48,138 --> 01:01:51,442
ama neyse ki böyle düşünmeyen
başka insanlarla tanıştım. 
691
01:01:51,691 --> 01:01:55,930
Biraz itaatsizlik,
biraz sana öğretilenlere karşı gelmek,
692
01:01:56,037 --> 01:01:57,713
biraz eleştirel düşünmek,
693
01:01:57,808 --> 01:02:00,166
birlikte yeni bir şeyler
düşünebileceğin bir topluluk bulmak...
694
01:02:00,245 --> 01:02:05,148
Mesela bana İsrail'in
Yahudi halkı için kurtuluş olduğu,
695
01:02:05,258 --> 01:02:07,758
Orta Doğu'da bir demokrasi feneri
olduğu öğretilmişti.
696
01:02:07,852 --> 01:02:14,462
İsrail'in kuruluşunun çok sayıda
Filistinlinin toplu ölümü
697
01:02:14,569 --> 01:02:19,559
ve sekiz yüz binden fazla Filistinlinin
sürülmesiyle olduğunu,
698
01:02:21,020 --> 01:02:23,507
Batı Şeria ve Gazze'de
yaşayan insanların
699
01:02:23,605 --> 01:02:28,206
temel siyasi haklardan mahrum olduğunu
700
01:02:28,308 --> 01:02:32,004
ve yasal olarak eve dönme haklarını
kullanma yolları engellenmiş
701
01:02:32,106 --> 01:02:36,158
altı milyondan fazla Filistinli
mülteci olduğunu öğretmediler.
702
01:02:36,257 --> 01:02:39,609
Demem o ki bana da çok şey öğretildi
703
01:02:39,726 --> 01:02:43,989
ama öğrendiklerini bırakıp yeniden öğrenebilir, düşünebilir,
704
01:02:44,067 --> 01:02:46,585
düşünmene yardım edip
sana destek olacak,
705
01:02:46,692 --> 01:02:50,726
sana öğretilenin ötesine geçmen için seni cesaretlendirecek 
706
01:02:50,820 --> 01:02:53,057
toplulukların parçası olabilirsin.
707
01:03:04,731 --> 01:03:10,118
Teşekkür ederiz.  “İçinde bulunduğumuz zaman” sona erdi
fakat daha uzun bir gelecek zaman olacak. 
708
01:03:10,246 --> 01:03:13,767
Belki de şöyle bitirmeliyiz:
709
01:03:13,890 --> 01:03:22,351
En başta konuştuğumuz meselelerin bahsini açmak üzere bir söz vererek…
710
01:03:23,245 --> 01:03:30,431
Bir belediye binasındayız değil mi?
Burası da belediye meclisinin salonu.
711
01:03:30,529 --> 01:03:36,141
Oakland'ın merkezindeyiz.
Daha doğrusu Oakland'ın bir parçasının merkezindeyiz.
712
01:03:37,513 --> 01:03:42,217
Peki, bu mekânın erişilebilir olmasını
garantilemek için ne yapacağız?
713
01:03:42,674 --> 01:03:44,226
Bence bunu düşünelim.
714
01:03:44,317 --> 01:03:47,563
Bu soruyu kendi oluşumlarınıza, 
topluluklarınıza götürün.
715
01:03:49,545 --> 01:03:52,070
Geldiğiniz için çok teşekkürler.
Çeviri: Eceworx ve Derya Bayraktaroğlu
Son okuma: Derya Bayraktaroğlu , Deniz Gül
Deniz Gül’ün “Kazı ve Yüzey” çalışmasının Çeviri programı için Derya Bayraktaroğlu tarafından seçilmiştir.
0 notes
songelismeler · 4 years
Photo
Tumblr media
Aksaçlılar’dan çağrı: Çözüm demokrasi ittifakını kurmakta Aralarında gazetemiz yazarları Ali Sirmen, Şükran Soner, Zeynep Oral’ın yanı sıra Altan Öymen, Ahmet Türk,  Zülfü Livaneli, Moris Gabbay, Nurettin Sözen, Orhan Pamuk, Murat Karayalçın, Müjde Ar, Genco Erkal, Gençay Gürsoy Bülent Ortaçgil’in bulunduğu 101 yazar, oyuncu, gazeteci, bilim insanı ve siyasetçinin imza attığı metin “Aksaçlılar sesleniyor” başlığıyla YouTube’dan yayımlandı.   
0 notes
rmolid · 4 years
Text
0 notes
buraksoylemez-blog · 4 years
Photo
Tumblr media
Cumhuriyet Halk Partisi'nin REFORM değil DEVRİME ihtiyacı vardır!
Şimdilerde Sn. Aytuğ Atıcı demektedir ki;
CHP'de reform hareketi başlamalıdır. Öncelikle ilgili manifestoyu baştan aşağı okudum ancak "Cumhuriyet Halk Partisi" yazım şekliyle hiç karşılaşmadım. Ardından bilgisayarın arama bölümünden arattım. Cumhuriyet Halk Partisi ifadesi gerçekten de hiç bir kısımda yazılmamış. Bence asıl sorun burda başlıyor. CHP elbette ki partimizin isminin kısaltılmış hali. Ancak, bu partinin her şeyden önce Cumhuriyet dönemindeki halkın kurtuluş ruhuna ihtiyacı var. Cumhuriyet Halk Partisi diyerek göğsünü gere gere söyleyemez oldu insanlar. Siz bari bunu tetiklemeyin diye içimden geçirmedim desem yalan olur...
Gelelim reformlar kısmına...
Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir çok parti yöneticisine ulaşmıştım. Sn. Tezcan düşüncelerimi dikkate almış olacak ki tarafıma dönüş yapılmış, kendimi dinletme şansım olmuştu. Tabi çağdaş projeleri kabul ettirmek ne mümkün.. Bugün reform manifestosuna baktığımızda baştan sona 1970 lerden kalma usüllerle çalışma yapmak için örgütlenmeyi hedefleyen, cumhurbaşkanlığı seçiminde de babasından yıllardır para istemeyen bana "git komşundan oy iste!" diyerek söylemediğini bırakmayan bir genel başkan adayımız var...
Ne dersiniz? Bence olur...
Manifestonun geneline baktığımızda verilen sosyal mesajlar çok anlamlı. Çok duyarlı çalışmalar yapılmış. Özgürlük, adalet, parti içi demokrasi ve örgütlenme temalı güzel bir manifesto olmuş. Kendisini burdan derin analizlerinden dolayı kutluyorum. Ancak; Ben sonuca yönelik çözüm göremedim. Sn. Aytuğ Atıcı'nın çalışmaları çok güzel ancak bizi yaklaşık 30 sene daha geriye götürecek gibi görünüyor. 7 Ekim 2013'te Sn. Atıcı'ya Düziçi'nde yapılan ilk ön seçim sırasında "Bu partinin gençleri neden sadece bayrak asmakla görevlendiriliyor?" sorusunu yöneltmiştim. Beni haklı bulduğunu söylemişti o gün. Bugüne baktığımızda partinin gençlerinin bir üretken bir tarafını göremiyorum. Sanmıyorum ki gençlerimizde sorun olsun. Bana kalırsa hepsi canavar gibi. Bana "Bırak şimdi projeyi. Komşuna git oy iste!" diyen bakış açısı gençlere bayrak astırmaya devam etmekte gibi görünüyor... Devir gençlerin devri artık. Siz dinlemedikçe ben aynı şeyi söylemeye devam edeceğim. Anlamak zorundasınız. Bugün insanlar çocuklarından dinliyor doğruları. Çünkü onların ellerinde tabletler, telefonlar, bilgisayarlar ve diğer teknolojik aletler... Ama bence Sn. Aytuğ Atıcı'dan genel başkan olur mu olur.
Parti içi demokrasi kısmına gelince...
Var olan sistemi baştan yenilemek her halükarda bir 10 yıl daha geriye götürmekten başka bir şey olmayacaktır. Eksikler var. Hatalar var. Ancak şu an için gerçek sorunlar bunlar değil. Bunlar ülkenin iktidar sorununu aştıktan sonra zamanla düzeltilecek, partinin özümleyerek uygulamasını gerektirecek noksanlıklar. Ancak analizler çok doğru. Bu partinin üyelerin görüşlerine ihtiyacı var... Ancak Sn. Atıcı yine de genel başkan olmalıdır. Örgütlenme kısmı şahsi kanaatime göre Cumhuriyet Halk Partisi'nin üye yapısına ters. Önce üye profilini iyi analiz edip ona göre örgütlenme şeması çıkarılması gerekmekte. Bu partinin insanları aydın, konuşup tartışabilen, belirli konularda belirli görüşleri olan ve yeniliklere açık olan insanlar... Bu insanlara kalkıp hadi el ele verelim bizi hiç dinlemeyen insanları ikna edelim dersek kimse bizim elimizden tutmaz. Kimse de kimseyi ikna edemez. Bu partinin çağdaş bir örgütlenme sistemine ihtiyacı var. Önümüzdeki günlerde parti içi çalışmaların ve örgütlenme sisteminin, analizlere dayanan verilerle üyelere ve partinin MYK, İl ve ilçe yönetimine, kadın kollarına ve gençlik kollarına ayrı ayrı görev dağılımı yapan projeyi sunacağım. Bence Sn. Aytuğ Atıcı ona bir göz gezdirsin. Malum benim siyasi geçmişim o kadar yok. Elbette ki eksiklerim olacaktır. Tecrübelerinden yararlanmam lazım. Tabi kendisi de izin verirse... Ancak. Sn. Atıcı genel başkan olmayı hak ediyor...
Aslında yazılacak o kadar çok şey var ki.
Çok uzatmak istemiyorum. Son bir hususta takıldım sadece. Onu da belirtmek isterim. "Seçmenimiz KURTARICI BİR LİDER ARAMAKTAN ÖTE kendi özünü iyileştirmeyi istemektedir. Mustafa Kemal Samsun'dan bir daha gelmeyecektir." ifadesine sonuna kadar katılıyorum. Seçmenimiz kurtarıcı bir lider aramaktan öte halkını benimsemiş, halkının yanında olan, ezmeyen ve ezdirmeyen, haklarını her daim savunan, korkusuz ve çağdaş bir lider istemektedir. Mustafa Kemal Samsun'dan gelmeyecektir. 1919 un üstünden 101 sene geçmiştir. Ancak bir şey iyi bilinmelidir ki; Gökte yıldız, denizde kum tükenir. Bu ülkede Mustafa Kemal'ler tükenmez! Yeter ki önüne çıkılmasın! Tüm yazdıklarımdan da gayet iyi anlaşılacağı üzere, Sn. Aytuğ Atıcı CHP Genel Başkanı olmayı sonuna kadar hak etmektedir. Saygılarla... Burak Söylemez
0 notes