Tumgik
#Hayatın sırrı
galaksininucunda0 · 10 months
Text
Bu gün okuduğum bir kitapta Vehbi Koç’un şu sözü dikkatimi çekiyor:
"Hayatı 1 rakamı ile gösterin. Bundan sonra kazanacağız bütün mevkiler, şan ve şöhreti, kazanacağınız bütün maddi ve manevi varlıklar için sağına 0’lar koyun. Binler, milyonlar, trilyonlar elde edebilirsiniz. Fakat bir gün o 1’i kaybettiğinizde, sıfırların hiç bir değeri kalmaz. Mesela, doğdunuz, sağ ve sağlıklısınız:
1!...
Okullar bitti, 10!
Harika bir mesleğiniz var, 100!
Sevdiniz, 1000!
Sevildiniz, 10 000!
Evlendiniz, 100 000!
Harika çocuklarınız oldu, 1 000 000!
İşyerinde zirveye çıktınız, 10 000 000!
Dünya sizi tanıyor, tapıyor, 100 000 000!
İşte mutluluk bu... 1 000 000 000
Sağlık gitti, ölüm geldi:
000 000 000!
Sonunda her insanın hayatı = 0"
Tumblr media
24 notes · View notes
sezginer35 · 1 month
Text
Musmutlu akşamınız olsun 😉☕☕
Tumblr media
Mutluluğun sırrı, herkes için farklı olabilir, ancak genel olarak, sağlıklı ilişkiler, kişisel gelişim, iç huzur ve anlam arayışı gibi faktörlere dayanır. İşte mutluluğun sırrı olarak kabul edilen bazı önemli unsurlar:
1. **İlişkiler ve Bağlantılar**: Sevdiklerinizle sağlıklı ve destekleyici ilişkiler kurmak ve bunları sürdürmek, mutluluğun temel taşlarından biridir.
2. **Kişisel Gelişim**: Kendinizi tanımak, yeteneklerinizi geliştirmek ve hayatınızı anlamlı kılan aktivitelere zaman ayırmak, kişisel tatmin ve mutluluğunuzu artırabilir.
3. **Sağlık ve Refah**: Fiziksel sağlık, düzenli egzersiz, dengeli beslenme ve yeterli uyku, mutluluğunuz üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilir.
4. **İç Huzur ve Kabul**: Kendinizi kabul etmek, iç huzur bulmak ve şükretme pratiği yapmak, mutluluğunuzun temelini oluşturabilir.
5. **Amaç ve Anlam**: Hayatınıza anlam katan amaçlar belirlemek ve bu amaçlar doğrultusunda hareket etmek, mutluluğunuzu artırabilir.
6. **Esneklik ve Kabul**: Hayatın değişkenliklerine esnek bir şekilde uyum sağlamak ve kontrol edemeyeceğiniz durumları kabul etmek, duygusal zenginlik ve huzur sağlayabilir.
7. **Mütevazilik ve Empati**: Başkalarına yardım etmek, empati göstermek ve minnettarlık duygusuyla yaşamak, mutluluğunuzu artırabilir.
Mutluluğun sırrı, her bireyin yaşam tarzına, değerlerine ve hedeflerine bağlı olarak farklılık gösterebilir, ancak genellikle içsel bir denge ve dışsal uyumun bir kombinasyonunu içerir.
youtube
41 notes · View notes
yasamsallik · 10 months
Text
"SİMYACI” PAULO COELHO’DAN 15 MUHTEŞEM SÖZ
1. Elveda diyecek kadar cesursan, hayat seni yeni bir merhaba ile ödüllendirir.
2. Hiç yenilmemiş insanlar vardır. Onlar hiç savaşmamış olanlardır.
3. En iyisini sonraya saklamayın. Yarının ne getireceğini bilemezsiniz.
4. Başkalarını memnun etmek için yaşarsan herkes seni sever, kendin hariç.
5. Başkalarının ne düşündüğü önemli değil çünkü her halükarda yine aynısını düşünecekler.
6. Zamanını satabilirsin, ama geri satın alamazsın.
7. Bizi seven insanlar var, sadece nasıl göstereceklerini bilmiyorlar.
8. Hayatın sırrı, oysa, yedi kere düşüp, sekiz kere kalmaktı.
9. Bir hayali gerçekleştirmeyi imkansız kılan tek şey vardır; başarısızlık korkusu.
10. Hayatın, insanın iradesini test etmek için pek çok yolu vardır, bazen hiçbir şey olmaz ya da her şey birden olur.
11. Bir gün kalkacaksınız ve hep hayal ettiğiniz şeyleri yapmaya vakit kalmamış olacak. Şimdi tam zamanı. Harekete geçin.
12. Sadece güneşli günlerde yürürseniz, hedefinize asla varamazsınız.
13. Tekne limanda güvendedir. Ama teknenin amacı bu değildir.
14. Affet ama asla unutma yoksa tekrar yaralanırsın. Affetmek bakış açını değiştirir, unutmak ise aldığın dersi kaybettirir.
15. Ok ancak geri çekerek atılır. Hayat seni zorluklarla geri çekiyorsa, seni daha büyük bir şeye fırlatacağı içindir. Nişan almaya devam et.
47 notes · View notes
perge · 1 year
Text
hayatın sırrı yatsı ezanında uyuyup sabah ezanında güne başlamakta yatıyor bence. bunu yapanlar şifreyi çözüp içten içe gülümsemekteler
41 notes · View notes
nefes3534 · 11 months
Text
Özgüven nedir özgüven arkadaşlar? Özellikle bir kadında olan özgüven, bazen bazı insanlar tarafından narsistlik olarak algılana bilir. Yahut, tanınmazcılıktan öteye yerleşen ön yargıdır..
Ön yargı tehlikelidir..:)
Kadındaki özgüvenin sırrı büyük oranda berrak bir zihindir. her türlü tabuyu kırmış, hayır cevabını almaktan, reddedilmekten çekinmeyen, yanlışlarından ve hatalarından utanmayan, elalem ne der duvarını aşmış, kendi işini kendi yapan, kendine yeten bir kadın hayatın her alanında rahatlıkla ben de varım diyebilir..
Bu kıvama gelirken büyüme ve aile modelinin katkısı, kendini yetiştirmeye ve eleştiriye açık olmasının artıları çoktur. genetik miras ise destekleyici. ben bu konuda kendi atalarıma minnettarım. ama tek başına genetik miras yetmez. içsel bir özgürlükte şarttır..
Etrafımda çok kalabalık barındırmam, ama sevdiklerimi ve beni sevenleri asla kaybetmem..
Kaybettiklerim olmuşsa da ki olmuştur herkesin olmuştur. değerli olsaydı kaybetmezdim..❤️
Tumblr media
34 notes · View notes
peri-k-z · 12 days
Text
~ "Ateşe merak duyan 4 kelebeğin hikayesini bilir misin küçüğümm ? "~
" Bu garip bir hikaye , Kimse fazla bilmez, Bilenler anlarlar zaten ne demek olduğunu."
"Aşkın öyle kolay ulaşılamayacağını ve kıymet bilmek gerektiğini. Ve uğruna attığı cesaret adımlarının ne kadar değerli olduğunu , Aslında hep özenmişimdir kelebeklere ,Daha küçük bir tırtılken sürünmeye başlamışlardır, Ve daha ilk anda 1-0 başlamışlardır hayatın zorluklarına, Ama pes etmeden uçacakları zamanın hayalini kurmuşlardır , Ve zamanı geldiğinde kendilerini kozaya kapatıp karanlığın en zifirisinden, kanatlarını cennettin ve yeryüzünün en güzel renklerine bulamışlardır , Ve işte bekledikleri an; İnsanların kıymet bilmediği, birbirlerini kandırdıkları dünyaya ilk adım. 4 kelebek hikayesi ise , Ateşe merak duyan 4 kelebekle başlamıştır."
" 4 arkadaş, çıktıkları karalığın daha koyusunun içinde bir parıltı görmüşlerdir , Ve merak edip oraya doğru kanat çırpmışlardır yavaşça. Yaklaştıkça göz alıcı hale gelen kızılımsı ışık kelebeklerin olan merakının üzerine merak eklemiştir. Bir dala konup ateşin hayranlık bırakıcı heybetini ve renklerini izlemeye koyulmuşlardır. Baktıkça bakmışlar ve baktıkça içlerinde ki merak yanan alev gibi içlerinde büyümüştür. Kelebekler daha fazla dayanamamış ve bu güzellikle parlayan şeyin ne olduğunu anlamaya karar vermişlerdir."
"Ve aralarından bir kelebek kanatlarını çırpıp ateşin uzağından şöyle bir geçip gelmiş. Diğerlerine dönüp şöyle demiş; Ateş aydınlatan bir şeydir."
"Ateşin gerçekliği ve sırrı bu değildi. O yüzden ikinci kelebek ateşe biraz daha yaklaşıp gelir ,Ve şöyle der; " Ateş ısı veren bir şeydir."
Eksikti. Sır, bu değildi....
"Üçüncü kelebek diğer ikisinden de daha fazla yaklaşır. O kadar yaklaşır ki hayranlık duyduğu alevler kanatlarını yalayıp geçer. Ve döndüğünde hemen konuşur; " İşte buldum! Ateşin gerçek sırrı yakıcı olmasıdır. "
"Dördüncü kelebek diğerlerinde de olduğu gibi buna da inanmamıştır. Ateş o kadar güzeldi ki sırrının ve gerçekliğinin bu olduğuna inanamıyordu bir türlü. Bu yüzden yavaşça kanatlarını hareket ettirip konduğu daldan havalanmıştır. Diğer kelebekler ne olduğunu anlayamamışlar bile. Sadece izlemeye başlamışlar. 4. kelebeğin ise gözleri ateşten başka bir şey göremiyordu. Kanatlarını heyecanla çırpıp kızılın en koyu tonlarında ki ateşe doğru uçtu. 4. kelebek önce ateşin etrafında bir tur atmış. Sonra bir tur daha ve bir tur daha.... Her seferinde ateşe daha çok yaklaşıyormuş. Artık o kadar çok yaklaşmış ki alevler kanatlarını kavurmaya başlamış. Ateşin etrafında son bir kez daha dönmüş ve sonra.. ateşin içine kendisini bırakmış. Küçük bir parıltı yanıp sönmüş ateşin içinde......"
"O hayranlık duydukları ateşin gerçek sırrının ne olduğunu sadece bu kelebek anlıyor tabi ki. Geri gelip arkadaşlarına ateşin ne olduğunu anlatamıyor, zaten anlatması da gerekmiyor..."
~ "Çünkü; Ateş aşktır ve anlatılmaz, sadece yaşanır....."
"Bizler de hayatımız boyunca bir şeyleri anlamaya çalışırız ve bunu da 3 kelebek gibi yapmaya çalışırız. Yani hepimiz 4.kelebeğin yaşantısını isteriz ama 3 kelebeğin hayatını yaşayıp dururuz....."
"Sadece birkaç gün yaşadı kelebekler ,Ömrünce gerçek aşkı bulunamayan insana inat; Ateşin aşk olduğunu bilerek ve aşk için yanmayı bilerek..."
Tumblr media
~ Save me ~
4 notes · View notes
emretekinresmi · 10 months
Text
Tumblr media
1- Tarihteki tüm büyük şahsiyetler idealist ruhlu insanlardır. Evvela büyük işleri düşleyip sonrasında başarmışlardır.
Bu hayata bir kez geldik. Bir şeyler yapabilmek bizim de hayallerimiz olmalı. Biz de bu dava için taş üstüne taş koymalıyız.
2- Allah, biz insanlara özellikle gençlik çağında çağlayan bir aşk, iştiyak ve heyecan duygusu vermiştir. Bu başka bir yönüyle de imtihandır bizler için.
Çift taraflı bir bıçak gibi.. Hayra da kullanılabilir şerre de.Tüm mesele bunu hayra kullanabilmektir. Başarının sırrı da bu.
3- Gençlik çağımızdaki bu duyguları hayra; öğrenmeye, yetişmeye, davamız için kayda değer bir şeyler yapmaya kullanabilmenin en önemli yolu da büyüklerin hayatını okumaktır.
Göreceksiniz ki onların fedakârlıklarla dolu hayatları bizi iyice motive edecek ve hep zinde tutacak.
4- Ne var ki günden güne eriyor bu ruh. Dünyayı bir veba gibi sarmış dünyevileşme hastalığı bizim mahallemizdekileri de uyuşturmuş durumda..
Büyük hayaller kuracak yaşlardaki gençlerimiz sosyal ortamların çiçekli böcekli romantizmlerine kurban gidiyor.
5- Gözleri kan çanağına dönene kadar okuması gereken çağda olanlarımızın o kıymetli günleri, her gün internet mecralarının ucu gelmez kısır döngüleriyle heba oluyor.
En büyük hayali evlenmek olmamalı bir gencin.. Zira bu bir hayal olmaktan öte hayatın bir parçasıdır..
6- O'nu o yapacak, bu dine sahici bir hizmetin vesilesi kılacak, ölüp gittiğinde Rabbinin rızasına kavuşturacak büyük şeyleri hedeflemeli gençlerimiz.
Böyle hedefleri olanları Rabbimiz hiçbir konuda mahrum bırakmayacak ve maksatlarına eriştirecektir inşaallah.
Ömer Faruk Korkmaz
14 notes · View notes
bilgeyim · 6 months
Text
"Semtlerin, renklerin, fiillerin şiirini duyuyorum. Şiir bu işte! Sevilen insanın fiili, sevilen insanın sıfatı! Bu dünyadan aşkla geçenlerin, önceden aşkla geçenlere, sonradan aşkla geçeceklere selamı!
Hayatım gözümün önünden geçiyor. Milyonların arasından, büyüklü küçüklü kentlerden, kasabalardan ona doğru geliyorum. Karıncalar gibi sayısız insanlardan biriydim. Şimdi seven biriyim. Aşkın hayata kattığı ışıkla bin defa güzelleşen yüzüne bakıyorum. Dünyam bu ışıkla nurlanıyor. Aşkın verdiği çalışma gücünü duyuyorum. İyinin, güzelin, zekanın; kötüyle, çirkinle, gaddarla, geriyle çarpışmasında, boyun eğmiyen cesaretinin tükenmiyen kuvvetinin sırrı, bu güçte, bu ışıkta yaşıyor. Yeryüzünde saadetten kaç kişinin nasibi var? Boşuna harcanan milyonlarca hayatın; yenik düşen insanların kara bir kuvvetin elinde kahrolan saadetlerinin acı hikayesini apaçık görüyorum. Otursam kolaylıkla yüzlerce hikaye yazabilirim. İçim burkuluyor. Biliyorum ki onu rahatça sevebilmem, bu saadeti haketmem için bir şeyler yapmam lazım! Hayatımızı güzelleştirmeliyiz!.. Düşünen, duyan hepimiz, saadetimizi korumak için daha güzel bir dünya kurmıya çalışıyoruz. İstiyorum ki onun da benim de bu yapıda birer taşımız bulunsun."
Necati Cumalı
5 notes · View notes
draqe · 1 year
Text
bakın bu hayatın sırrı umursamamak
8 notes · View notes
onderdenizcavuslar · 7 months
Text
Tumblr media
YARAMIZDA KALSIN
Uçsuz bucaksız bir sahilde yosun kokusunun burnumuzun direğini sızlatan bir anlamı var. O his, özgürlük. Hayal kırıklığına uğramak kadar sahici duygulardan geçmiş biri iyi anlar. Unutmuş gibi yapıyoruz. Yetişmesi gereken işler, görülmesi gereken insanlar, görmesi elzem ama imkansız şehirler, onca hengamede nefes almaya çalışmak. İnsan sayısız telaş yumağı. Acı aklından uçacak kadar dağınık bir organizma. Herkesin konuştuğu kimsenin dişe dokunur bir şey anlatamadığı zamanlarda, unutan değil yaşayan ve hatırlamayan olmaya çabası bu yüzden.
El ele şehirler, kıyılar dolaşıp istediği yaşam tarzıyla hür zamanlar düşlemek ve bu anları teneffüs etmek doğası gereği. İçindeki vitrin devrilse de ayağının altından bütün yollar çekilse de, olanları hatırlamasa da kendine yapılanı unutmuyor insan.
Unutuluşun zamandan haberi yok.
Kim hatırlar Çanakkale feribotundan boş vodka şişelerini güverteden denize niçin attığımı? Küçükkuyu'da sabah vakti ziyaret ettiğim köy insanının misafirperverlikle masayı donatmasını! Masada rakı, peynir ve kavun varken sabahken üstelik. Kazdağları tepelerinde villaların olduğu yere çıkarken yolda durup yol ortasındaki kaplumbağayı kenara bırakmanın vicdanı hükmü peki? Bozcaada'da şarap şişelerini günbatarken uçurumun kıyısından aşağı yuvarlamam peki? Bodrum'da pırıl pırıl sulara girerken anlayabilirdiniz derinliğinde kaybolmanın bu hayatın.
Deniz beyaz evlerin tam karşısından daha güzel görünür. Neden diye soran var, neden Ege, neden Bodrum?
Dünya hepimizi ardında bırakarak ilerlese de, rüzgarın üfürdüğü perdeleri aralayınca var olan her şeyin kıyısında durmanın ağırlığını taşımanın ne zor olduğunu anlıyorsun.
Belki insanın başka bir hayatta yaşadığı bütün hayaller benliğine işliyor ve bu evrene sirayet etmekten geçiyor yaşamın sırrı. Yaşanacaktır ölünecek anıların en güzeli.
Yaramızı kimseye göstermemeli tembihiyle büyüyen kuşağın temsilcilerindeniz. Annemiz, babamız, yakınlarımız söyledi. Yaranı belli edersen dediler. Üzülürsün. Ama aramızda kalsın, dikişe muhtaç yaram var kanıyor diye avaz avaz atmalıyız kendimizi insanların içine.
Bilmem bana bu duygular neden gelir?
Yaza gelirken ılık bir Mayıs sonu gecesi. Uzayın boşluğuna fırlatıyorum düşüncelerimdeki belirsizlikleri.
Var olan her şeyin yokluğunun kıyısında biri için normal olmalı. Gülseren Budayıcıoĝlu ne derdi kim bilir bu gelgitlere?
Anılardan öteye gidilmiyor. Bir yanım hayata dönükken bir yanım hep başka diyarlar. Bu garip duygular neden benim aklım, beynim ve hafızamda? Bilmiyorum cevabının dayanılmaz hafifliği bu gece uyutacak belki. Duyulmak ve yaşadığını hatırlamak yaşamın bir kıyağı olurdu. Düzelmeyecek senin rutinini bükecek her şeyi yıkmalı. Yıkar ve yeniden yaparsın ama belki de yapamazsın.
Şimdi bir kadeh rakı koyup bardağın icinde dans eden buzlar kadar umarsızca söylemek gerek. Yaşadın ve ölüyorsun. Sen hayal kırıklığı ile öleceksin belki ama seni bunu düşündüren onu kalbinde nereye koyacağını bilmemendi. Sen bilemediğin için boşuna sevmiş gibisin. Unutmamalı, hayatın boşu boşuna olacak hiçbir şeye zamanı yok.
Üstelik yitirmek her zaman yeniden başlangıç artık hiç var olmayacak birinin yokluğuna alışmaya çalışmak ölümmüş…
Bak, bu yaramızda kalsın.
Çünkü hafızanın kötü anları sildiği ve iyi anıları öncelik aldığını duymuştum bir yerde. Kendini dahi unutuyor insan. Eşin dostların, yakınların, eski sevgililerin, arkadaşların, çalıştığın işlerden tanıdıklar, işvereninden mahalle esnafına her yüz unutuluyor zihninin en ücra köşelerinde. Bu hayatın aklınla sana meydan okuması. Alış diyor, alışacaksın.
Yeryüzünün en acımasız alışkanlıklarından sıyrılıp bu yaşamın yaşayanı olmak elinde insanın, izleyicisi değil. Yüksek sesle şarkı söyleyecek başka dünyalar var, ardında bırakıp seni, ilerleyen dünyaya inat.
Dolunayda yürüdüğün, güneşi iliklerine dek hissettiğin, denize karışan kulaçların, kumsalda ayağını yakan kum taneleri, yağmurlarda sokak sokak dolaştığın zamanlar veya gülüşünü mıh gibi tarihe damgalayan bir fotoğraf. Senin kanıtın, mutlu olduğun ve gerçekten yaşadığını hatırlatan yegâne anlar.
Var olan her şey bir simülasyon değilse hayat bir çağrışımlar hatıralar merkezi. Şimdide olmak hissi ruhuna verilmiş bir armağan. Yoksa neden geçmişine dönmek isteyesin? Anılar. Hep düne ait olmak düşüncesinin ağırlığını bilir misiniz?
Mutluluk iki kişi acıda tek başına. Özlem, bir nehrin sonuna vardığında bitecek.
Ve yolu yarıladık…
2 notes · View notes
mahus · 2 years
Text
Artık yorgun bu beden. Bıkmış herşeyden, neredeyse herkesten. Kimse anlamaz olmuş onu. Kimse değerini bilmemiş... ama o biliyor kendi değerini, ona neyin ve kimin iyi geleceğini. Pes etmemesi gerektiğini... şehrin gıriliği de, yorulmuş bedeni de onu etkilemez olmuş. Çünkü o kendini iyileştirmeyi bilen, kendine yetebilen bir kızmış. Ben kimseyi umursamayacak seviyeye de geçtim kendime yetebilmeyi de öğrendim. Hayat o kadar da kötü değil. Sadece içindekiler kötü. Hayatın sırrını çözebilirsen, o zaman hiçbirşeyin zor olmadığını, hayatın o kadar da berbat olmadığını anlarsın. Yorgun bedenini öldürmek te diriltmek te sana kalmış aslında. Şu ufak sırrı çöz yeter ki.
27 notes · View notes
monsiesr · 11 months
Text
"Bu garip bir hikaye. Kimse fazla bilmez. Bilenler anlarlar zaten ne demek olduğunu. Aşkın öyle kolay ulaşılamayacağını ve kıymet bilmek gerektiğini. Ve uğruna attığı cesaret adımlarının ne kadar değerli olduğunu.. Aslında hep özenmişimdir kelebeklere. Daha küçük bir tırtılken sürünmeye başlamışlardır. Ve daha ilk anda 1-0 başlamışlardır hayatın zorluklarına. Ama pes etmeden uçacakları zamanın hayalini kurmuşlardır. Ve zamanı geldiğinde.. kendilerini kozaya kapatıp karanlığın en zifirisinden, kanatlarını cennettin ve yeryüzünün en güzel renklerine bulamışlardır. Ve işte bekledikleri an; İnsanların kıymet bilmediği, birbirlerini kandırdıkları dünyaya ilk adım. 4 kelebek hikayesi ise.. Ateşe merak duyan 4 kelebekle başlamıştır. 4 arkadaş, çıktıkları karalığın daha koyusunun içinde bir parıltı görmüşlerdir. Ve merak edip oraya doğru kanat çırpmışlardır yavaşça. Yaklaştıkça göz alıcı hale gelen kızılımsı ışık kelebeklerin olan merakının üzerine merak eklemiştir. Bir dala konup ateşin hayranlık bırakıcı heybetini ve renklerini izlemeye koyulmuşlardır. Baktıkça bakmışlar ve baktıkça içlerinde ki merak yanan alev gibi içlerinde büyümüştür. Kelebekler daha fazla dayanamamış ve bu güzellikle parlayan şeyin ne olduğunu anlamaya karar vermişlerdir.
Ve aralarından bir kelebek kanatlarını çırpıp ateşin uzağından şöyle bir geçip gelmiş. Diğerlerine dönüp şöyle demiş; "Ateş aydınlatan bir şeydir."
Ateşin gerçekliği ve sırrı bu değildi. O yüzden ikinci kelebek ateşe biraz daha yaklaşıp gelir. Ve şöyle der; "Ateş ısı veren bir şeydir."
Eksikti. Sır, bu değildi.
Üçüncü kelebek diğer ikisinden de daha fazla yaklaşır. O kadar yaklaşır ki hayranlık duyduğu alevler kanatlarını yalayıp geçer. Ve döndüğünde hemen konuşur; "İşte buldum! Ateşin gerçek sırrı yakıcı olmasıdır. "
Dördüncü kelebek diğerlerinde de olduğu gibi buna da inanmamıştır. Ateş o kadar güzeldi ki sırrının ve gerçekliğinin bu olduğuna inanamıyordu bir türlü. Bu yüzden yavaşça kanatlarını hareket ettirip konduğu daldan havalanmıştır. Diğer kelebekler ne olduğunu anlayamamışlar bile. Sadece izlemeye başlamışlar. 4. kelebeğin ise gözleri ateşten başka bir şey göremiyordu. Kanatlarını heyecanla çırpıp kızılın en koyu tonlarında ki ateşe doğru uçtu. 4. kelebek önce ateşin etrafında bir tur atmış. Sonra bir tur daha ve bir tur daha.. Her seferinde ateşe daha çok yaklaşıyormuş. Artık o kadar çok yaklaşmış ki alevler kanatlarını kavurmaya başlamış. Ateşin etrafında son bir kez daha dönmüş ve sonra.. ateşin içine kendisini bırakmış. Küçük bir parıltı yanıp sönmüş ateşin içinde...
O hayranlık duydukları ateşin gerçek sırrının ne olduğunu sadece bu kelebek anlıyor tabi ki. Geri gelip arkadaşlarına ateşin ne olduğunu anlatamıyor, zaten anlatması da gerekmiyor...
Çünkü; ateş aşktır ve anlatılmaz, sadece yaşanır...
Bizler de hayatımız boyunca bir şeyleri anlamaya çalışırız ve bunu da 3 kelebek gibi yapmaya çalışırız. Yani hepimiz 4.kelebeğin yaşantısını isteriz ama 3 kelebeğin hayatını yaşayıp dururuz.
Sadece birkaç gün yaşadı kelebekler. Ömrünce gerçek aşkı bulunamayan insana inat; ateşin aşk olduğunu bilerek ve aşk için yanmayı bilerek..."
-Save Me
4 notes · View notes
kayiipevrenatlasii · 1 year
Text
İnsan soyu zayıf, kırılgan, ölümlü, her türlü hastalığa, kazaya, acıya açık ama kendini avutarak yaşıyor, bunları unutuyor. İşte anahtar kelime bu; hayatın özlü, büyük sırrı; olmazsa olmazı: Unutmak. Eğer unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşam da olmazdı.
5 notes · View notes
azellll · 2 years
Text
Hayatın sırrı en acı şekilde yoksun olduğumuz şeye sahipmişiz gibi davranmaktır.
Tumblr media
12 notes · View notes
Text
İncinsen de incitme” sözü karşısında bir yutkunuyor insan… Kalp kırıklığının kulakları sağır eden sesine tercüman olmaktır belki de beklenen. Elini kalbine götürüp “Her şey yolunda.” diyebilmenin gücüdür belki de sahip olduğumuz güç. Kendin olarak, kendi renginle, kendi sesinle, hayatın ritmine eşlik ettiğin sürece devam edecek bu tatlı dans. Tıpkı tahterevalli gibi, biraz göğe doğru bir yükseliş, biraz toprağa dokunuş, nadir de olsa evrenle uyumlandığın denge.
İncinmek acıtır acıtmasına da unutmak ve yeniden başlayacak gücü kendinde bulmaktır işin sırrı. Sertab Erener’in “İncelikler Yüzünden” isimli şarkısı nasıl da nahif anlatır bunu:
Artık beni asla, yaralayamaz hayat, eğer istemezsem
Yıllar beni kolay, yakalayamaz ben, durup beklemezsem
Siz yine de
İncelikli davranın
Benim kadar değilse de…
Dipnot: alıntıdır.
4 notes · View notes
Text
Bak
“Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca Akar can özümde sel gizli gizli..” Diye açıklamış aslında bozkırın tezenesi. Ben de bilmiyordum, Hafif pudra rengi bir Vaniköy sabahında Orhan abi söylemişti. (Adı var mıydı bilmiyorum Ama varsa Orhan olmalıydı.)
Bana mı söylüyordu gümüş balıklarına mı ondan da emin değilim.  Gerçi o gün bir şansım olsa gümüş balığı olmayı dilerdim. Kovanın içinde, Günün ilk ışıklarının pullarını parlattığı, Aklı sonsuz sandığı denizde, Gözü pudra rengi gökyüzünde. Yine de hemen her şeyi unutan.  Hatırlamadığı için balıkçı kovasında mutlu olan. 
Sen de bilmediğin bir dilde söylenmiş şarkılar arasında bile bulabilirsin sırrını. Benim önemsizliğime gölge düşürmez bu. Yanıldığımız şeyler oluyor zaten. Ama bunları tek tek anlatmamı bekleme. Benim de yapabileceklerimin sınırı var. Yani birkaç bardak bira içebilir ve ağzımın kenarıyla süpermencilik oynayabilirim. Ve sen benim dünyayı kurtardığımı falan düşünebilirsin. Çünkü böyle düşünmeni isterim. Çünkü böyle düşünürsen kendimi iyi hissederim. Bu halim bir süre devam eder. Ama sonra sıkılabilirim iyi hissetmekten.
Hemen her şeyden sıkılma cüretim, senin yokluğunda verilmiş bir armağan. Hatırlıyorum; Ağustos’tu, Hava çocukluğumdaki gibi Ama sokaktan ses gelmiyordu. Çünkü gece yarısıydı, Deniz durgun, Görünebilmek gibi bir telaşı yoktu yakamozların, Eskihisar'daydım ve feribottan suya bakıyordum. Anlamlar sularda gizliymiş. Bir mucizeye inanmak istiyorsan suya bakabilirsin. Su, bütün kudretiyle ihtiyacın olanı verecektir sana. Ben bunu bildiğimden, o gece gözümü kırpmadan baktım suya.  Sonra ona baktığımı gördü su. Ve kabararak yarılan heybesinden perisini gönderdi yanıma. Benim elimde sigara, onun elinde istiridye vardı. Su perisi yavaşça açtı istiridyeyi. Sonra uzun uzun bana baktı. Zamanı durdurarak baktı. Nasıl tasvir edersin bilmiyorum ama kulağıma bir şeyler fısıldadı bütün bunların sonunda. O bir şeylerden de bahsedemem. Eğer bir su perisi sana hayatın anlamını değiştirecek bir sır veriyorsa, bu sırrı sonsuza kadar saklamalı ve kimseye söylememelisin. Çünkü suyun kanunu bunu gerektirir. Aramızdaki bu hukukun ağırlığından belki de, O günden beri hemen her şeyden sıkılırım ben. Konuşmaktan, Yemek yemekten, Uyumaktan, Uyanmaktan Hatta sevişmekten bile. Sıkılganlığım sınırı bilinmeyen ve denize kıyısı olmayan bir kara parçası sanki. Çünkü bir kere duymuşsan o sırrı, bir daha hiçbir şey seni gereğinden fazla meşgul edemez.
Delirdiğimi mi düşünüyorsun? O hakkımı henüz kullanmadım, Saklı tutuyorum hep bir sonrası için. Eğer delireceksem bir sabah ya da bir akşamüstü,  Bunun kusursuz olmasını isterim. Geçerli sebeplerle kazanılmış haklı bir delilik yani. Anlıyor musun? Anlamalısın. Çünkü sadece sen anla diye biriktirdiğim söyleyeceklerim var. Ve beni dinlemen için birkaç kupa kazandım, Üç-beş de insan öldürdüm. O yüzden haksızlık etme. Artık omuzlarımdaki bağı çözmelisin. 
-Ki zaten;
Bir soytarı asmış kendini, O büyük taşlı otelin kral dairesinde.
Yani hepimiz biliyoruz aslında,  O gün ne olduğunu cennet bahçesinde. 
Bak sonra mavilikler lekelenmiş gördün mü? Ve ay aslında camdan falan değilmiş.
Yukarı bak,  Gördün mü?
Ama bak yine sana geldim ben.
Ayağımda terlikler, Ellerimde sümbülteber.
Sahiden gördün mü?
Görmelisin, Bak.
Ekim 2010 ' Kuzguncuk
0 notes