Tumgik
#Samanyolu galaksisi
galaksininucunda0 · 10 months
Text
Bu gün okuduğum bir kitapta Vehbi Koç’un şu sözü dikkatimi çekiyor:
"Hayatı 1 rakamı ile gösterin. Bundan sonra kazanacağız bütün mevkiler, şan ve şöhreti, kazanacağınız bütün maddi ve manevi varlıklar için sağına 0’lar koyun. Binler, milyonlar, trilyonlar elde edebilirsiniz. Fakat bir gün o 1’i kaybettiğinizde, sıfırların hiç bir değeri kalmaz. Mesela, doğdunuz, sağ ve sağlıklısınız:
1!...
Okullar bitti, 10!
Harika bir mesleğiniz var, 100!
Sevdiniz, 1000!
Sevildiniz, 10 000!
Evlendiniz, 100 000!
Harika çocuklarınız oldu, 1 000 000!
İşyerinde zirveye çıktınız, 10 000 000!
Dünya sizi tanıyor, tapıyor, 100 000 000!
İşte mutluluk bu... 1 000 000 000
Sağlık gitti, ölüm geldi:
000 000 000!
Sonunda her insanın hayatı = 0"
Tumblr media
24 notes · View notes
mustince · 2 years
Text
Tumblr media
0 notes
altinovaguncel · 2 years
Text
Samanyolu'ndaki kara delik ilk kez görüntülendi
Samanyolu’ndaki kara delik ilk kez görüntülendi
Uluslararası ortak bir çalışmada görev alan gökbilimciler, Samanyolu Galaksisi’nin merkezinde devasa bir kara deliğin ilk görüntüsünü ortaya çıkarmayı başardı. Dünya çapında sekiz senkronize radyo teleskopundan oluşan Event Horizon Teleskopu‘nu yöneten uluslararası konsorsiyum, Samanyolu’nun göbeğindeki süper kütleli kara deliğin renklendirilmiş görüntüsünü ilk defa paylaştı. Arizona…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
uyumadan · 10 months
Text
Yerleşim yerlerinden uzak bir bölgede göğe baktığınızda göğün bir ucundan diğer ucuna uzanan Samanyolu Galaksisi’nin Orion kolunu göreceksiniz.
Tumblr media
Bu çok doğal, çünkü Orion kolundayız. İçeriden galaksimize baktığımızda çevremizin sarılı olduğu yıldızları görüyoruz. 
Tumblr media
Hayatımda yalnızca bir defa Orion kolunu çıplak gözle görmüştüm. Çocukken ailemle şehirden uzak bir yerde, etrafın büyük tepeler ve tarlalarla çevrili olduğu bir tepede bir şenlik için bulunurken bizi alacak araç oldukça gecikmişti. Biz de tepeden aşağı doğru inmeye başladık. Zirvedeki binanın tepesindeki zayıf lamba dışında tek ışık kaynağı gökyüzüydü ve etrafın zifiri karanlık olmasını engelliyordu. Işık kaynağımız yoktu ve o dönemki telefonum olan Samsung E250′nin ekranıyla yolu aydınlatmaya çalışıyordum. Hatta dayıma kızmıştım “hadi sigarayı bırakıyorsun, çakmağı neden bıraktın” diye lksjdgds. Sonrasında kafamı bir an gökyüzüne çevirdim ve büyülendim diyebilirim. Aynı anda onlarca yıldız kayması görmüştüm. Bunun nedeni yazları sıklıkla gerçekleşen meteor yağmurlarından birine denk gelmemiz olabilir, öyle sanıyorum. Elbette esas önemli olan meteorlar değil, boydan boya uzanan Samanyolu Galaksisi’ydi. Bir daha onu görmem mümkün olmadı, en çok istediğim şeylerden biridir.
Elbette Dünya’nın dönüş hareketinden dolayı galaksinin her zaman aynı yerini, galaksi merkezi gibi önemli noktaları her zaman göremiyoruz. Şu videoda gözlemlenebileceği üzere: https://www.youtube.com/watch?v=1zJ9FnQXmJI
Şehirlerde ise galaksimizi göremememizin nedeni ışık kirliliği olduğu gibi aynı zamanda hava kirliliği. Pandemi döneminde sanayideki yavaşlamanın ve havayı kirleten diğer faktörlerin eve tıkılma sonucunda azalması neticesinde Bursa’daki Uludağ İstanbul’dan görülebilir hale gelmişti, hatırlarsınız.
Tumblr media
Doğal olan da bu. Atmosferde ışığı izole eden çok fazla gaz bulunduğunda, ışık kaynakları da bu izolasyonu daha güçlü hale getirdiğinde ve skyglow adı verilen, Türkçeye de gökyüzü sisi gibi şekillerde çevrilen bir etki ortaya çıkıyor. Bu da bizim ufkumuzu olabildiğince daraltıyor. Bu yüzden aslında yapay ay gibi projelere karşı olmamız gerek. Gökyüzü en azından insanlığın mevcut çağında bizim evrene açılan yegane kapımız ve keşfedecek çok fazla şey var. 
Galaksi’ye dönecek olursak, bugünkü fizik bilgimize göre hiçbir zaman göremeyeceğimiz galaktik bir kör nokta bulunuyor. İçinde aynı zamanda devasa kütleli bir karadelik bulunduğu düşünülen galaksi merkezinin bulunduğu bölgeye baktığımızda arka tarafını asla göremeyeceğiz. Çünkü önünde çok fazla ve yoğun olarak toplanmış yıldız ve kozmik toz bulunuyor. Bunlar bizi resmen o bölgeye karşı kör ediyor. 
Tumblr media
Samanyolu Galaksisi çeşitli kültürler tarafından farklı şekillerde yorumlanmış ve buna göre isimlendirilmiş. Örneğin biz saman yolu diyoruz, Ortadoğu’da yer alan birçok kültürde bu aslında “saman hırsızının yolu”. Bu bölgede yer alan mitolojilerde saman çalan bir hırsızın arabasından dökülen samanlar şekilde düşünülmüş. Biz muhtemelen bunu Perslerden aldık.
Türk ve Altay halklarında ise buna Gökyolu, Kökzol, Gökcol, Orduyolu ve Kuşyolu deniyor. Türk mitolojisinde yer alan kahramanların bu yoldan geçtiği düşünülüyordu. Orduyolu, bu mitolojik karakterlerin ordularının bu yoldan geçtiği düşünüldüğü için konmuş bir isim. Asker olan bir millet için oldukça anlamlı.
Bugün ise önerilen Türkçe kullanım gökada şeklinde ki aslında oldukça doğru bir tabir.
İngilizcedeki Milky Way ismi ise Yunan mitolojisinden geliyor. Zamparalıklarıyla, ırz düşmanlığıyla meşhur tanrı Zeus yine bir gece gidiyor ve ölümlü bir kadından çocuk yapıyor. Yanında çocukla birlikte eve gelen hayırsız aile babası Zeus, çocuk emsin diye uyumakta olan eşi Hera’nın göğsüne koyuyor. İsmi Herakles olan bu çocuk meme emerken Hera uyandığında “n’oluyo’ lan” diye Heraklesi fırlatıyor ve memesinden fışkıran süt de gökyüzündeki bu izi oluşturuyor. Hadi eyvallah.
Zaten Galaksi kelimesinin kökü olan gala (γαλα) süt demek. Sütün içinde bulunan şekerlerden biri olan galaktozun ismi de buradan geliyor. O dönemler tek galaksinin bizimki olduğu sanılıyordu. Daha doğrusu galaksi terimi tek bir varlık için icat edilmişti. Latincede de lac- kökü süt anlamına gelir. Laktoz da buradan geliyor fakat Galaktoz ve laktoz çok kafiyeli dursa da aralarında etimoljoik bir bağlantı yok. Monosakkaritlere gelen eklerden dolayı isimleri benzer duruyor.
Devam edelim, Azerbaycanlılar Süd Yolu diyor. Onlara Ruslardan geldiğini düşünüyorum. Şöyle açıklamışlar:
“Qədim yunanlar bu işıqlı zolağı Süd yolu, "gaxies" adını vermişlər. Azərbaycanda buna Ağ yol, Süd yolu, Məkkə yolu adlandırmışlar. Türk qardaşlarımız Saman yolu, ingilislər "Milky Way" və ruslar "Mleçnıy put" adlandırırlar. İndi bütün dünyada qəbul olunmuş və astronomya elmində əsas termin kimi işlədilən qalaktika ifadəsi də həmin "gaxies" sözündən götürülmüşdür.“
Wikipedia’da madde yazarken bile qardaşlarımız diyorlar, çok tatlı.
Maddenin başka bir yerinde de şöyle diyor:
“Ağ Yol isə dünyanın şimal qütbündən cənub qütbünə doğru yönəldiyindən, insanlar gecə vaxtı yolu azmasınlar deyə həmin istiqaməti tutub müqəddəs həcc ziyarətinə gedərmişlər. Məkkə Yolu ifadəsi bu anlamın nəticəsində yaranmışdır. Bu həmdə Məkkəni göstərən yol anlamına gəlir.”
Beyaz yol kuzeyden güneye doğru yöneldiğinden hacca giden müslümanlar gece vakti kaybolmamak için bu Orion kolunu takip ediyorlarmış. Azerbaycanca hoş bir dil. Azerbaycanlıların Türkçeye hakim olması gibi Türklerin de Azerbaycan diline hakim olmasını isterim açıkçası. Ondan dolayı bu kısımları yalnızca aktarmak yerine ekleyeyim dedim.
Japonlar 天の川 (ama no gawa) diyor, Cennet Nehri anlamında. 天 kanjisi gök ve cennet anlamlarına gelirken 川 kanjisi nehir anlamına geliyor. Aradaki の (no) ifadesi ise bir edat, İngilizcedeki “of” edatı (tabii kelimelerin yeri değişmeli) veya Türkçedeki “-nın/-nin” eki gibi düşünebilirsiniz. Japoncada üçüncü alfabe olarak kabul edilen Kanji ifadelerinin her birini farklı bir kelime, farklı bir anlam olarak düşünmek gerek. Okunuşları da duruma göre değişiklik gösteriyor. Onyomi ve kunyomi şeklinde iki tür okunma şekilleri var ve bunlar birbirlerinden oldukça farklı. Kanji Çin’den Japoncaya geçen bir alfabe olduğundan dolayı (bir sistemi bulunmadığından yazı sistemi demek istemiyorum) onyomi isimli telaffuz yapısı da Çin kökenli telaffuzları içeriyor ve Japoncada oldukça yoğun bir şekilde kullanılıyor. Kanjilerin kimileri aslında görselleştirmelere dayanıyor.
Tumblr media
Kürtler direkt saman hırsızı anlamında kadiz demişler.
Çinliler gümüş nehir anlamında 銀河 (Yínhé) demişler. Ayrıca nehir kökenli başka isimler takmışlar. 
Koreliler Çinlilerden aldıkları gümüş nehir ifadesini 은하수 (eunhasu) olarak çevirip kullanmışlar. Aynı şekilde ejder nehri anlamında 미리내 (mirinae) ve “galaksimiz” anlamında 우리은하 (uri eunha) ifadelerini kullanmışlar.
İspanyolca konuşanlar yine süt yolu anlamında Via láctea, aynı zamanda yıldız alanı anlamında Compostela ve Santiago’ya giden yol anlamında Camino de Santiago demişler.
Bu böyle gidiyor. Daha fazlasına bakmak isterseniz şu adresi bırakıyorum: https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_names_for_the_Milky_Way
Anlattığım anıda rakım olarak yüksek bir yerde bulunduğumuzu yazmıştım. Astronomi gözlem yaparken bu da önemli aslına bakarsanız. Tabii kim siker oranın yüksekliğini ama Hawaii’de bulunan Mauna Kea gibi gözlemevleri oldukça yüksek bir yerde bulunarak en ideal gözlemleri yapmayı sağlıyor. Gözlemi engelleyen ağır gazların üstünde, kapalı gökyüzünün üstünde yer alan sönmüş bir volkanın tepesindeki teleskoplar.
Tumblr media
Bu arada benim en anlamadığım şeylerden biri, hava ve ışık kirliliğinin olmadığı yerlerde yaşayan insanların neden bu Samanyolu Galaksisini anlattığını duymuyoruz. Göğe baktığında yaylada yaşayan biri şehirde yaşayan birinden oldukça farklı şeyler görüyor ve öyle böyle farklı değil.
Tabii şu da var. İnsan gözünün algılayacağı ışık belli. Ancak yine de bana yetmişti tabii görebildiğim kadarı. İnternette yer alan bu astrofotoğraflar uzun pozlamalar ile çekiliyor. Lens çok fazla ışık toplayabiliyor böylece.
Tumblr media
Son olarak, Dünya’dan yakalanan ışık ve elektromanyetik spektrumda yer alan diğer dalgalarla çekilmiş olan, Samanyolu Galaksisi’nin çeşitli dalga boylarında görülebildiği bir web adresi bırakıyorum. Burada ilgili kaydırma çubuğuyla oynayarak farklı dalga boylarında Samanyolu’nun görüntüsünü kıyaslayabilirsiniz: http://www.chromoscope.net/
Belki ileride elektromanyetik spektrum ve o sitede de yer alan diğer gözlem yöntemleriyle ilgili de bir şeyler yazarım. Gittim
20 notes · View notes
ayvadisi74 · 8 months
Text
Bu fotoğrafta yaklaşık 140.000 adet noktacık bulunuyor. Bunların her biri, tıpkı Samanyolu Galaksisi gibi birer galaksi..
Örneğin Samanyolu Galaksisi içinde 200-400 milyar adet yıldız bulunuyor.
Güneş, bunlardan sadece bir tanesi..
Bende markete gittikten sonra evin yolunu zor buluyom bazen🤔😊
Tumblr media
6 notes · View notes
uzaydanhaberler · 1 month
Text
Saç Galaksi Kümesi
Günün Astronomi Görseli 27 Mart 2024 Görsel & Telif: Joe Hua Bu fotoğraftaki cisimlerin neredeyse hepsi birer galaksi. Burada görülen Coma (Saç) Galaksi Kümesi bilinen en yoğun kümelerden birisi, içerisinde binlerce galaksi bulunuyor. Bu galaksilerin hepsi, aynı Samanyolu Galaksisi gibi milyarlarca yıldıza ev sahipliği yapıyor. Diğer kümelerle karşılaştırıldığında çoğuna göre yakın olsa da Coma…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
astrologcigdemakkaya · 5 months
Text
Tumblr media
Yaralı Yolcular Galaksisi ve Yay Burcu
Yaralı şifacı Kiron gibi bir sentör olan Yay Burcunun dönemindeyiz..Yay ‘ın 26,27 ve 28. dereceleri Samanyolu Galaksi’sinin merkezine denk gelir dolayısıyla Galaktik Merkez olarak adlandırılır ve ironik bir biçimde Samanyolu’nun kendisi gökyüzünde açılmış bir yarayı anımsatır bana…
Çok sevdiğim dostum geçenlerde “ ee biz ne yapıyoruz o zaman burada” dediğinde , “sanki hepimiz varoluşsal bir yarayı iyileştirmeye çalışıyoruz” demiştim . Varoluş bir kelâm’la “Ol” kelâmıyla zuhur etti ve kelâm kökeninde kûl yani yara demek… Hepimiz “düştüğümüz” bu boyutta varoluşsal bir acının “ayrılık acısının” ortak paylaşımcılarıyız.içimizdeki töz sonsuz, koşulsuz ve muhteşem bir aşkın ev sahibi aslında ve biz uzaklıklar, gayrılıklar dolayısıyla ona hasretiz, hep aradığımız “O” ve tuhaf bir biçimde “O”bize şah damarımızdan daha yakın.
Yay Burcu uzaklıkların, mesafenin, ayrı kalınanın burcu aynı zamanda. Ayrılığın bilgisi yarı hayvan yarı insan olan onda, kavuşmanın bilgisi ise ruh’ta…
Hepimizin şifalanması dileğiyle🙏🏻
1 note · View note
bilinmeyen-heqiqetler · 5 months
Video
youtube
603 Samanyolu Galaksisi 4k
0 notes
pateralba · 6 months
Text
Tumblr media
EVRENDEN EVRİME
Evreni anlamak için birçok bilimden yararlanırız ama bu işin odağında fizik var. Evrende fizik olmadan açıklanması mümkün olmayan temel kuvvvetlerin varlığı, çekim kuvvetlerinin harekete etkisi ve ışığın yayılması gibi şeyler var. Elektromanyetik dalgaları keşfetmeden önce ise evreni yeterince açıklayamıyorduk. O zamanlar alanımız mekanik, elektrik ve manyetik alan olarak sınırlıydı. Şimdi işler değişti, dalgaların varlığı kanıtlandı. Bu sayede milyonlarca yılda yanına gidip gelerek açıklayabileceğimiz şeyleri, ışığı, yani bize gelen elektromanyetik radyasyonu inceleyerek ve maddelerle iletişimde tanecik gibi davrandıkları için açıklayabiliyoruz.
“Kozmoloji ve astronomi” dediğimiz bilim dalları sırasıyla evrenin yapısı ve kökeni, gök cisimlerinin konum ve hareketleri ile ilgilenir. Ama bunu fizik olmadan ya da fizik çalışmaları için üretilen aygıtlar olmadan inceleyemez. Ayrıca kozmolojinin birden çok astronomi dallarından yalnızca biri olduğunu belirtmekte de yarar var. Konunun kafalarda düzenli bir taslak oluşturmasını istediğimden ve yararı olacağını düşündüğümden önce astronominin, daha sonra ise modern astronominin dallarını sıralamak istiyorum.
Astronomi, konularına göre yıldızların oluşumu, gözlemsel astronomi, güneş sistemi, galaksi dışı gök bilimi, kozmoloji ve galaktik gök bilim gibi alt dallara ayrılırken, gözlem dallarına göre ise ışık, nötrino (ışık hızına yakın hıza sahip olan, elektriksel yükü sıfır olan ve maddelerin içinden neredeyse hiç etkileşmeden geçebilen temel parçacıklardandır), radyo dalgaları, gözle görünen ışık, y ışınları, x ışınları, mor ötesi ışınlar ve kızıl ötesi ışınlar gibi alt dallara ayrılır. Başka dalları da vardır; örneğin arkeoastronomi (gök bilimi araştırmalarının nasıl yapıldığını inceler), astromatematik (yörüngelere dair hesaplamalar yapar), astrokimya (gök cisimi ortamlarının kimyasal yapılarını inceler), astrobiyoloji (gök cisimlerindeki yaşam olasılığını ve ortamlarını inceler), astrojeoloji (erendeki cisimlerin yapı ve oluşumunu inceler), astrofizik (gök cisimleri arasındaki elektromanyetik dalgaları inceler), gök mekaniği (gök cisimlerinin hareketlerinden doğan olayları inceler), astronometri (gök cisimlerinin poziyonlarını ortaya koymakla ilgilenir), spektroskopi (gök cisimlerinden radyasyon çıkışını inceler), fotometri (tam spektroskopi denilir ve uzaydan gelen radyasyonun yoğunluğunu ölçer.). Sanırım bu örneklerden sonra astronominin tam olarak nelerle ilgilendiği açıkça ortada.
Bu arada astrolojinin tüm bunlarla ilgisi olmadığını, daha doğrusu bilimle ilgisi olmadığını belirtmekte de yarar var. Astrologlar, gök cisimleriyle ilgili bir takım hesaplarla mistisizmi, dini vb. ilişkilendirerek insan ilişkilerini yorumlamaya çalışır ve onlara göre evren değişmez bir statiktir. Oysa bilim insanları evrenin merkezsiz ve dinamik olduğunu buldular.
Bunlardan söz etmişken önce “Nedir bu evren?”, “Evrenin uzaydan farkı var mı?”, “Nasıl oluştu?” ya da “Başlangıcı var mı?” diye sorup, sonuyla ilgili merakımızın cevaplarını tümden dünyamıza gelerek açıkladıktan sonra vereceğiz.
Evrenin ne olduğunun cevabı tek olsa da uzay hakkında birden çok yorum karşımıza çıkıyor. Kozmolojik ilke evrenin homojen ve izotropik (her doğrultuda aynı) olduğunu ortaya koyar. Evrenin neresine bakarsak bakalım aynı genişlemeyi görürüz. Bütün anlamına gelen kozmos-düzen-bütün ile kozmoloji evren bilimi anlamına gelir. Yani evren doğadır desek yeridir ve uzaydaki her şey ile uzayın kendisinden oluşur. En mantıklı yorum olarak uzaya ise yalnızca “keşfedilmiş evren” diyenler var ve bu gözlemlenebilir evren şimdilik 93 milyar ışık yılı genişliğinde. Işığın 1 senede aldığı yol ise 9.460.700.000.000 km (yaklaşık 9.46 milyar km) uzunluğundadır. Işık yılına “ly” denir ve saniyede 299.792 km’dir ve kısaca 1 Iy Samanyolu galaksisi 100.000 Iy çapındadır. Ayrıca uzayın büküldüğünü, dalgalandığını ve genişlediğini gözlemledik. Bunu uzayı kütle çekimi olan maddelerden oluşan sıvı bir yapışkanla dolu gibi düşünürseniz daha kolay algılayabilirsiniz. Kimi bilim insanları dünya ile uzay arasındaki sınırı tanımlarken ise 30 km gibi alçak bir irtifaya veya 1,6 milyon km gibi devasa bir uzaklığa işaret edebiliyor. Buna yaklaşık yarım yüzyıldır “Kármán Hattı” diyorlar. 1900'lerde fizikçi Theodore von Kármán sınırın deniz seviyesinden yaklaşık 80 km yukarıda olduğunu belirledi. Bu uzay sınırı bugün Kármán hattı olarak biliniyor. Uluslararası Havacılık Federasyonu (FAI) ise uzayın 100 kilometre yukarıdan başladığını tanımlar. "Uzay" ile “uzay olmayan yer" arasında kolay bir ayrım yok ve dünyanın atmosferi birden yok olmuyor, yaklaşık 1000 km boyunca inceliyor. Eğer uzayı atmosferin yok olduğu yer olarak tanımlarsanız ortalama 380 km yükseklikteki yörüngede dönen ”Uluslararası Uzay İstasyonu” uzayda olmaz.
Evrenin çoğu canlıyı, maddeyi vb. meydana getiren baryonik maddeden oluştuğu düşünülürken şu an belirlenemeyen bir madde; elektron, proton, nötronlardan farklı, başka bir madde ile dolu olduğu biliniyor. Ayrıca evrenin “düzen” anlamına gelmesine bakmayın, evren kusursuz değildir. Evren genişledikçe galaksiler bizden uzaklaşır, her galaksi bir diğerinden uzaklaşır, soğuyor gibi göründüğünü biliyoruz ve sonunda donabilir, her şey aynı elementlerden oluşur ve dünya gezegeni yaşam olduğu bilinen tek yerdir. Bildiğimiz her şeyden daha yaşlı olan evrende keşfedebildiğimiz kadarı ile evrende 400 milyardan fazla galaksi ve 300 sekstilyon (3 × 1023 (10 üzeri 23)) yıldız olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca evren ışık hızından daha hızlı genişler. Oysa biz insanlar olarak ışık hızını limit olarak belirleriz. Ve eğer büyük patlamayla evren oluştu ve sonsuzsa, evren kendi içinde genişlemektedir. Bir anlığına durup, Güney Kutbu’ndaki aynı noktada kesişen boylamları ve onları yol boyunca kesen enlemleri düşünün. Fiziğe göre zaman ve mekan yani dolasıyla evren, bu enlemler gibi Güney Kutbu’ndan (varsayımsal başlangıçtan, büyük patlamadan) uzaklaştıkça genişliyorlar. Ancak kesiştikleri noktanın daha güneyinde hiçbir şey yok.
Bu arada açıklamada yarar var, büyük patlama terimi tam olarak karşılığını vermiyor. Aslında bu terim 1949 yılında BBC'de yayınlanan "Eşyanın Tabiatı" isimli bir radyo programına katılan İngiliz Fizikçi Fred Hoyle'un konuşmasından geliyor. Büyük patlama aslında "tekillik noktası" denilen bir noktadan genişlemeyi açıklayan kozmolojik bir model. Hepsi bu.
Ayrıca büyük patlama yaratılış anı değildir. Büyük patlama yaşadığımız gözlemlenebilir evreni oluşturdu, ama her şey büyük patlamayla oluşmadı; çünkü büyük patlamadan önce kozmik enflasyon vardı ve büyük patlamayı da kozmik enflasyon oluşturdu.
Uzay ve zaman büyük patlamayla oluşmadı: Kuantum fiziğindeki belirsizlik ilkesinin getirdiği sınırlamalar sebebiyle ölçebildiğimiz ilk an 5,39 × 10 üzeri −44 saniyedir. Kozmik enflasyon bile daha sonra başlamıştır. Oysa büyük patlama kozmik enflasyon bittikten sonra 10 üzeri -32. saniyede gerçekleşti; yani büyük patlamadan önce de zaman vardı. Sadece bizim zamanımız değildi.
Ayrıca kozmik enflasyon teorisine göre iki büyük patlama var. Planck anında başlayan kozmik enflasyon (soğuk büyük patlama) ve kozmik enflasyonun gözlemlenebilir evrende sona ermesiyle oluşan sıcak büyük patlama (okulda öğretilen ve belgesellerde gösterilen bildiğimiz büyük patlama).
Büyük patlama’dan çok daha önce ne olup bittiği hakkında pek bir şey bilmesek de, Büyük patlama’nın kendisinin evrensel fizik yasalarına ve maddeyi oluşturan kimyasal elementlere yol açan bir dizi olayı başlattığını biliyoruz. En basit haliyle büyük patlama, evrenin küçük bir tekillik ile başladığını söyler ve sonrasında da bugün bilebildiğimiz kadarıyla yaklaşık 13.8 milyar yıldır da şiştiğini ileri sürer. Evrenin yalnızca %5’lik bir kısmı gezegenler, yıldızlar ve gökadalar gibi "karanlık olmayan maddeden” oluşmuştur. Bu da şu anlama geliyor: Zaman geçtikçe artık kimse Dünya'dan ya da gökadamız içerisindeki herhangi bir yerden diğer gökadaları saptayamayacak. Büyük patlamayı doğrudan göremediğimiz için günümüz teknolojisindeki büyük süper bilgisayarlarla, evrenin 4000 versiyonunu simüle ederek büyük patlamadan sonraki aşamalar modellenmeye çalışılıyor.
İlk andan itibaren evren bu tekil yoğunluktan genişlemeye başlamış, hızla devam eden genişleme sürecinde zamanla atom çekirdeklerinin (hidrojen, helyum ve çok az lityum) oluşabileceği kadar düşük yoğunluk ve sıcaklığa ulaşmış, yeterince genişledikten sonra ise bu hidrojen ve helyum gazlarının kütleçekimsel etkilerle kendi üzerlerine çökmeye başlaması sonucu ilk yıldızlar ve galaksiler oluşmuştur. Aradan geçen milyarlarca yıl içinde bu ilk (ve büyük kütleli) yıldızlar patlayarak çekirdeklerinde oluşan karbon, oksijen, azot, silisyum ve demir gibi bugün periyodik tabloda gördüğümüz ağır elementleri uzay boşluğuna saçtı. Sonraki kuşak yıldızlar, yıldızlararası boşluğa saçılan bu ağır elementleri de içerdiği için kayalık yüzeye sahip ve yaşamı destekleyebilecek gezegenler de içeren yıldızların oluşması mümkün oldu.
Uzak galaksi kümelerinden gelen ışığın kırmızıya kaymasının, “doppler etkisi” nedeniyle gerçekleştiği varsayımına dayanılarak evrenin genişlediğini söylüyoruz. Doppler etkisi, ışığın veya sesin, yani bir “dalganın uzaklaştıkça dalga boyunun” büyümesi, yakınlaştıkça küçülmesidir. Şöyle ki, bir ışık kaynağı sizden uzaklaşıyorsa, ışığın giderek kırmızılaştığını, yaklaşıyorsa mavileştiğini görürsünüz. Tıpkı sesin uzaklaştıkça pesleşmesi, yakınlaştıkça tizleşmesi gibi. Bu da şu demek oluyor; uzak galaksi kümelerinin ışıkları hafifçe kırmızıya doğru kayıyorsa, bizden uzaklaşıyor olmalılar. Eğer gökyüzünün her yanındaki uzak galaksi kümeleri bizden uzaklaşıyorsa, aslında evrenin genişlediğini düşünebiliriz.
Yaklaşık 13,8 milyar yıl önceki büyük patlamadan, bir müddet sonra mevcut sis dağıldı ve ışık da serbest kalarak evrenin her yanına dağıldı. Bu ışımanın izinin bulunması 1964’te gökyüzünü dinlemek için yapılan bir antendeki parazitin varlığı ile ortaya çıktı. Sıkı durun evrenin oluştuğu zamanlardan gelen bu ışığa hepiniz rastladınız. TV’de kanal değiştirirken ekranın karıncalanmasının yüzde 1’lik sebebi bu parazit. Tam başlangıç anını ise en gelişmiş teleskoplarımız bile inceleyemiyor çünkü başlangıç ile 380.000 sene sonrası arasından gelen bir ışık yok. Sisli havada su zerreciklerinin ışığı saçtığı gibi, boşta gezen elektrik yüklü protonlar (+) ve elektronlar (-) da ışığı saçıyor.
1x10 üzeri -43. saniyede, evren inanılmaz ölçüde küçük, yoğun ve sıcaktı. Kuantumca konuşmaya başlıyoruz dikkatinizi çekerim. Kuantum fiziği atomaltını inceleyen fizik dalı. Bu evrede kuantum teorisi ile yerçekimi teorisinin birleştiği düşünülüyor ki bu modern fiziğin ulaşmaya çalıştığı "her şeyin teorisine" işaret ediyor. Yalnız henüz kanıtlanmadığını söyleyelim. Evren ışık hızından hızlı bir şekilde 80 kez ikiye katlanarak genişledi. Buna enflasyon teorisi deniyor. Enflasyon devresi büyük patlamanın “patlama” kısmı. Evren, genişledikçe de soğuyor.
Peki büyük patlamadan önce bir şey var mıydı?
Burada iki seçenek göze çarpıyor: - Hiçbir şey yoktu, evet hiçbir şey yoktu. Biz maddeleri atomların formasyonu dolayısıyla kavrar ve bilinç düzeyine ulaştırırız. Büyük patlamadan önce bu kadar çeşitli formasyonların olmadığı bir ortamda mutlak sıfır derece sıcaklıkta sonsuz boşluk var olduğu düşünülüyor. Ve bu evrende zaman ve mekan kavramı yok. Yani bizim bildiğimiz anlamda bir "ortam" bir "akış hali" yok. Çünkü bizim varoluş dediğimiz kelimenin o evrende karşılığı yok.
- Büyük patlamadan önce yine evren var olabilir. Muhtemelen şu an içinde var olduğumuz görünür evreni oluşturan maddeyle bire bir aynı özelliklerde olmayan fakat zorunlu ve nitel olarak belirli bir ilişki içinde olan "eski" evren.
Peki evrendeki ilk atom nasıl oluştu?
- Bu boşluklu evrenin enerjisi tekil bir noktada toplandı. Yani günümüzdeki evreni oluşturacak, sizi ve bizleri oluşturan her bir atom o tekil noktanın üzerinde idi. Binlerce teli alıp elinizle sıkıştırdığınızı ve avucunuzun içinde tutup aniden bıraktığınızı düşünün. İşte evrendeki atomlarda aynen böyle tek bir noktadan patlayarak etrafa doğru yayılmaya başladı. Evrenimiz bu sebeple sürekli genişleyen, giderek soğuyan bir yapıya sahip oldu.
Peki evrendeki ilk hücre nasıl oluştu?
Dünya tarihi hakkında elimizdeki bilgilere dayanarak bundan yaklaşık 4 milyar yıl önce yaşamın ilk tohumlarının atıldığı söylenebilir ancak yaşamın ilk tohumlarının karşılığının birkaç yüz milyon yıl sonra alındığı düşünülüyor. Bu, ilk tek hücreli organizmaların ortaya çıktığı zamanı içinde bulundurabilecek kadar son derece geniş bir zaman dilimi gibi görünüyor.
- Dünyanın ilk halleri: Dünya inanılmaz sıcaklıklara sahipti. Su yoktu. Uzun yıllar asteroid yağışına maruz kalan dünya asteroidlerin içindeki suların asteroidlerle beraber eriyerek birleşmesi ile büyük okyanuslara sahip oldu. Daha sonraları buzul dönemine giren dünyada yaşam çok uzun zaman boyunca imkansızdı.
- Dünya canlılığa başlarken: Dünyanın etrafındaki buz kabuğu nedeniyle dünyanın çekirdeği tıpkı bir düdüklü tencere gibi giderek ısındı, basıncı arttı ve en sonunda buzları kırarak volkanlarla lav püskürtmeye başladı. İklimimizin dengelenerek, bildiğimiz anlamda su ve kara formasyonu oluştuğunda hala denizlerin içinden yüzeye doğru sıcak hava püskürten "su bacaları" diye tabir edebileceğimiz yapılar vardı. Yani denizin dibinden yüzeye doğru, dünyanın ısısını ileten bir baca.
- Su bacalarında neler oluyor: Denizin en dibinde yer alan bacaların yanında artan sıcaklık nedeniyle suyun içindeki atomlar rastgele çarpışıyor, yağ asitleri başta olmak üzere keton, aldehit gibi organik moleküller oluşturuyordu. Oluşan moleküller sıcaklığın etkisiyle bacaların yanından ayrılarak yüzeye doğru biraz yükseliyordu. Fakat kimyasal ortam fazlasıyla karışıktı. Bu yüzden anlamlı bir hücre formasyonu oluşamıyordu.
- Yağ asitleri: Kimyasal evrim tasviri burada doğuyor. Oluşan moleküllerden sadece yağ asitleri suda yükselerek, yerçekimine karşı gelebiliyor, diğer moleküllerin bir çoğu oluştuktan sonra yüzeye tekrar batıyordu. Dolayısıyla yağ asitleri görece olarak diğer moleküllerden kendini soyutlamıştı. Yağ asitleri uygun konsantrasyonlarda top diye tabir edebileceğimiz formasyonlar oluştururlar. Çünkü bir suyu seven bir de suyu sevmeyen uçları vardır. Dolayısıyla suyu seven ucu dışa suyu sevmeyen ucu içe gelecek şekilde yağ asitlerini bağlayabilir ve suyu sevmeyen kısmını sudan soyutlayabilirsiniz. Yani yağ asitlerinin hidrofobik (su sevmeyen) ucu dolayısıyla yağ asitleri bir top formu alarak bugün bildiğimiz plazma membranlarını oluşturdu. Dikkat edin hala canlı değil.
- Canlılığın ilk adımları: Plazma membranları (içi boş topcuklar) rastgele oluşuyordu. Hatta bazı plazma membranları oluşurken içinde başka molekülleri hapsediyordu. Böylece içine hapsettikleri molekülleri dış kimyasal ortamdan da soyutluyordu. Bizim canlılığımıza köken verecek molekülleri hapsedene kadar bu biyolojik seçim yıllarca devam etti. Hatta o süreçte başka hücrelerin de oluştuğu fakat günümüze köken verecek kadar dayanıklı formasyonda olmadığı düşünülüyor.
- İlk canlı hücrenin özellikleri: Çekirdeği yoktu. Esasında hiçbir organeli yoktu. Sadece kendini eşleyebilen bir RNA'sı (DNA değil) vardı. Bütün canlılık bu hücreden sürüklenerek geldi. Yani canlı olan herkes her şey akraba.
Peki ya dünyanın tıpkı evren gibi doğal holistik yapısına ne diyeceksiniz?
- Pangaea ya da Pangea, Paleozoik sonları ile Mezozoik başlarında var olmuş dördüncü ve son süperkıtadır. Yaklaşık 335 milyon yıl önce daha önceki erken kıta parçalarından toplanarak bir araya geldi ve yaklaşık 200 milyon yıl önce ayrılmaya başladı. Günümüzdeki yeryüzünün aksine, bu süperkıtanın daha fazla bir kısmı güney yarımkürede bulunuyordu ve etrafı süper okyanus Panthalassa ile çevriliydi. Pangea magma tabakasındaki konveksiyonel hareketler sonucunda güneyde Gondvana ve kuzeyde Laurasia (Lavrasya) olarak ikiye bölünmüştür. İlerleyen evrelerde bu 2 kıta daha fazla parçaya ayrılarak günümüzdeki kıtalara dönüşmüştür. Pangea, günümüze kadar var olan süperkıtaların sonuncusu ve jeologlarca biçimi ortaya çıkarılanların ilkidir.
Peki ya insanın evren yapılı olması?
İnsanın evrimi, insanların kuyruksuz büyük maymunsu (İng: ape) atalardan türeyip değişim gösterdiği uzun bir süreçtir. Bilimsel kanıtlar, tüm insanlar tarafından paylaşılan fiziksel ve davranışsal özelliklerin kuyruksuz büyük maymunsu atalarından kaynaklandığını ve yaklaşık altı milyon yıllık bir dönem boyunca geliştiğini göstermektedir.
İnsanları oluşturan atomların en az 5 milyar yıl önce süpernova halinde patlayarak içindekileri uzaya döken eski yıldızların çekirdeğinde oluştuğu biliniyor. Bu da bizi evrene bağlıyor. İnsanların ortaya çıkışını düşündüğümüzde ilk olarak, hemen hemen her canlının evrim süreci boyunca başka bir şeyden evrimleştiğini bilmemiz gerek. Örnek verecek olursak, dünyada bilinen ilk yaşam örneği yaklaşık 3,5 milyar yıl öncesine dayanıyor. Üzerinden geçecek olursak bu erken yaşam, bugünden çok farklı bir dünyada, gözle görülemeyecek kadar küçük, su altında yaşayan minik mikroplar şeklinde başlamıştı. O sırada kıtalar henüz yeni oluşuyor, havada oksijen bulunmuyordu. O zamandan beri, dünyadaki yaşam inanılmaz bir şekilde değişti ve birçok şekil aldı. Oysa dünya tarihinin ortasında (1,8 milyar ila 800 milyon yıl önce) yaklaşık bir milyar yıl boyunca, dünyadaki yaşam büyük cıvık bir tabakadan başka bir şey değildi. Günümüzde yaşayan tüm insanlar, Homo sapiens türüne ait. Bununla birlikte, eski insan akrabamız olan Neandertaller (Homo neanderthalensis) de dahil olmak üzere, bizden önce gelen hominin adında uzun bir soy hattına sahip bir aile üyemiz var. Homo sapiens, bugün yaşayan tek hominin. Homininler ilk olarak milyonlarca yıl önce ortaya çıktı, uzun bir süre içinde evrim yoluyla genel olarak çok az değişti. Kulağa saçma gelebilir çünkü sokakta birinin yanından geçerken onun köpek ya da kedi değil de insan olduğunu hemen anlayabiliyoruz. Fakat 100.000’den fazla nesil önce yaşamış, ilk atamız Lucy (aşağıda onun hakkında daha fazlasını bulabilirsiniz) ile aranızdaki fark, bir insan ile köpek arasındaki farktan çok daha az. Bu yüzden sorunun cevabı biraz daha karmaşık. Bu nedenle iki cevap verilebilir, doğru olduğunu düşündüğünüz cevaba siz karar verin. İlk cevap, ilk “insanın” türümüzün ilk üyesi olan Homo sapiens olduğunu varsaymak. Bu kişi tıpkı sizin ve benim gibiydi. Türümüz Homo sapiens’in şimdiye kadarki bilinen en eski iskeleti Fas’ta bulundu ve yaklaşık 300.000 yıllık. Bu atamızın, Neandertaller ve Denisovalılar da dahil olmak üzere insan ailesinin diğer üyeleriyle aynı zamanda yaşamış olması muhtemel. Arkeologlar, bizi bu diğer eski insan türlerinden neyin farklı kıldığını uzun bir süredir tartışıyor. Cevap muhtemelen beynimiz ile alakalı. Homo sapiens’in sanat ve dil gibi uğraşları olan tek tür olduğunu düşünüyoruz ancak son keşifler Neandertallerin de birer sanatçı olduğunu öne sürüyor. Homo sapiens’in neden hayatta kaldığını ve hominin ailemizin geri kalanının neden hayatta kalmadığını kesin olarak bilmemiz zor. Ancak Fransa ve Endonezya’da bulunan bazı harika erken mağara resimlerine yol açan yaratıcılığın, son 100.000 yılda başarılı olmamıza yardımcı olmuş olabileceği ihtimali yüksek. Soruya verilebilecek bir başka cevap ise ilk “insanın”, şempanze ve gorilleri de kapsayan geniş ailemizin geri kalanından ayrılan ilk hominin olduğunu varsaymak olur. İlk atamızın kim olduğundan tam olarak emin olamayız ancak birçok bilim insanı Australopithecus afarensis’in iyi bir ihtimal olduğunu düşünüyor. Bu tür, bakınca bize farklıymış görünebilir ancak yine de dik yürüyebiliyor ve taştan aletler kullanabiliyordu. Buna en güzel örnek, ünlü bir fosil iskeleti olan Lucy verilebilir. Lucy’nin iskeleti Afrika’da bulundu ve diğer eski hominin iskeletlerine kıyasla elimizde daha fazla iskeleti bulunsa da, iskeleti eksiksiz değil. Bu durum, ilk “insanın” kim olduğunu anlamamızı zorlaştırıyor. Lucy, yaklaşık 3,18 milyon yıl önce hayattayken vücudu kıllarla kaplıydı. Kemikleri, yetişkin olduğunu gösterse de muhtemelen öldüğünde şu anda sizinle aynı boydaydı. Lucy’nin zamanında yaşamış fosillerin çoğu eksik olduğundan, geriye inceleyebileceğimiz soyu tükenmiş her türden bir avuç kemik kalıyor. Bu nedenle arkeolojideki her yeni keşif çok heyecan verici. Her yeni fosil, soy ağacımızın bulmacasını çözebilmemiz için bize yeni bir şans veriyor.
Aşağıdaki dört bileşen, vücudun protein, karbonhidrat ve yağ mimarisinin temel parçalarıdır.
65% Oksijen: Yiyeceklerin enerjiye dönüştürülmesi için kritik öneme sahiptir. 18.5% Karbon: Vücudun yapı taşları olarak adlandırılan omurga, testosteron ve östrojen gibi diğer önemli bileşiklerin önemli bir parçasıdır. 9.5% Hidrojen: Besinlerin taşınmasına, atıkların atılmasına ve vücut ısısının düzenlenmesine yardımcı olur. Enerji üretiminde de önemli bir rol oynar. 3.3% Nitrojen: Proteinlerin yapı taşı olan amino asitlerde bulunan; DNA'yı oluşturan nükleik asitlerin önemli bir parçasıdır.
Diğer Anahtar Unsurlar
%1,5 Kalsiyum: Kemiklere ve dişlere sertlik ve güç verir; sinirlerin ve kasların çalışması ve kanın pıhtılaşması için de önemlidir. %1 Fosfor: Gövde ve dişlerin yapımı ve bakımı için gereklidir; ayrıca hücrelerde kimyasal reaksiyonları yönlendiren enerjiyi sağlayan ATP molekülünde (adenozin trifosfat) bulunur. %0,4 Potasyum: Sinirlerdeki elektriksel sinyaller ve vücuttaki su dengesinin korunması için önemlidir. %0,3 Kükürt: Kıkırdak, insülin (vücudun şekeri kullanmasını sağlayan hormon), anne sütü, bağışıklık sisteminde rol oynayan proteinler, deri, saç ve tırnaklarda bir madde olan keratinde bulunur. %0,2 Klor: Sinirlerin düzgün çalışması için gereklidir; ayrıca mide sularının üretilmesine yardımcı olur. %0,2 Sodyum: Sinirlerin elektrik sinyallerinde kritik bir rol oynar; ayrıca vücuttaki su miktarının düzenlenmesine yardımcı olur. %0,1 Magnezyum: İskelet ve kasların yapısında önemli rol oynar; ayrıca enzimlerin hücrelerdeki kimyasal reaksiyonlar için enerji sağlamak üzere ATP kullanmasına yardımcı olan moleküllerde bulunur. İyot (Eser Miktar): Tiroid bezi tarafından üretilen temel bir hormonun parçası; metabolizmayı düzenler. Demir (İz Miktar): Kırmızı kan hücrelerinde oksijen taşıyan hemoglobinin bir parçasıdır. Çinko (Eser Miktar): Sindirimde görev alan bazı enzimlerin bir parçasını oluşturur.
Peki ya gelişim sürecine ne diyeceksiniz?
- 4-3,5 milyar yıl önce prokaryotlar (çekirdeksiz tek hücreliler), - 3 milyar yıl önce fotosentetik bakteriler, - 2.8-1.8 milyar yıl önce çekirdekli tek hücreliler (ökaryotlar), - 1.8 milyar yıl önce ilk bitkiler, - 1 milyar yıl önce ilk çok hücreli yaşamlar, - 665 milyon yıl önce ilk olası hayvan kalıntıları, - 570 milyon yıl önce ilk hayvanlar (dickinsonia vb.; bkz. ediyakaran faunası), - 550-530 milyon yıl önce ilk iskeletli ve kabuklu hayvanlar (brachiopoda vb.), - 530 milyon yıl önce balıklar, - 475 milyon yıl önce kara bitkileri, - 420 milyon yıl önce et yüzgeçli balıklar, - 400 milyon yıl önce böcekler, tohumlu bitkiler ve ammonitler, - 360 milyon yıl önce iki yaşamlılar (amfibiler), - 300 milyon yıl önce sürüngenler, - 200 milyon yıl önce memeliler, - 150 milyon yıl önce kuşlar, - 130 milyon yıl önce çiçekli bitkiler ortaya çıktı, - 65 milyon yıl önce kuş olmayan dinozorlar, ammonitler, birçok sürüngen ve memeli yok oldu, - 2,5-2.8 milyon yıl önce Homo cinsi göründü, - 300.000 yıl önce anatomik olarak modern insanlar (homo sapiens) görünmeye başladılar, - 40.000-30.000 yıl önce son homininler (neandarteller ve flores insanları) yok oldu.
Peki evrenin sonu var mı?
The Big Rip: Bu senaryoya göre, karanlık enerji, evrendeki her şey (bireysel atomlar dahil) kendini parçalayana kadar evreni giderek artan bir hızla ayırmaya devam ediyor. Büyük Donma: Benzer şekilde, evrenin genişlemesi devam ederse, gezegenler, yıldızlar ve galaksiler birbirinden o kadar uzaklaşacak ki, yıldızların yıldız oluşumu için hammaddeye erişimi olmayacak ve böylece ışıklar kaçınılmaz olarak sonsuza dek sönecek. The Big Crunch: İyi haber şu ki, evren onu parçalamakla tehdit eden genişlemeyi sonunda durdurabiliyor. Kötü haber şu ki, potansiyel olarak başka bir büyük patlamayı tetikleyerek kendi üzerine çökmeye başlayacak. Büyük Slurp: Higgs bulgularının ima ettiği gibi, evren muhtemelen özünde kararsızdır ve bu da bir vakum metastabilite olayının meydana gelmesine yol açabilir.
Ama her neresinden bakarsanız bakın evren holistiktir.
0 notes
hetesiya · 7 months
Text
Var Olmaması Gereken Samanyolu Benzeri Galaksi Tespit Edildi
0 notes
eerie7-blog · 11 months
Photo
Tumblr media
Samanyolu Galaksisi Haritası
0 notes
astrafizik · 11 months
Text
0 notes
cep59com · 11 months
Text
TORIMA Astronot Işıklı Galaksi Samanyolu Projeksiyon Gece Lambası
????‍????【En İyi Uyku Arkadaşı】- Astronot galaksisi gece lambası projektörü, çocuk odasındaki duvarda ve tavanda fantastik bir bulutsu ve yıldızlı gökyüzü yansıtır, geceleri rahat bir uyku ve rahatlama hissi yaratır, bu da olası çocukları sakinleştirir. karanlıktan korkun ve sizin veya bebeklerin daha iyi uyumasına yardımcı olun. ????【Benzersiz Tasarım】- Projeksiyon açısını ayarlamanız için…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
stranditin · 1 year
Text
Samanyolu Galaksisi: Yıldızlar, Gezegenler ve Daha Fazlası
Samanyolu Galaksisi: Yıldızlar, Gezegenler ve Daha Fazlası Samanyolu galaksisi, Dünya’mızın bulunduğu yer olan evrenimizin büyük bir parçasıdır. İnsanlar binlerce yıldır gökyüzüne bakarak Samanyolu galaksisini izlemişlerdir ve bu galaksi hakkında birçok efsane ve hikaye anlatmışlardır. Ancak modern astronomi teknolojisi sayesinde, Samanyolu galaksisi hakkında daha çok bilgiye sahip olduk. İşte…
View On WordPress
0 notes
aylakbilgin · 1 year
Text
İnsandan ince bir zaman vardı ki insanın ismi hiç zikredilmemisti ama insanın yaratılışının yanaştıgi o dönemde , Rabbimiz meleklere demişti ki -ben yeryüzünde bir halife kilacagim.
Melekler dediler ki - orada kan döküp fesat çıkaracak topluluğu mu halife kılacaksin? Biz seni hamd ile tespih edip yüceltiyoruz .
İnsanın aklına şu soru gelebiliyor. Meleklere sorasın geliyor. Ey sevgili melekler , dünya etrafında dokuz tane gezegen ile güneşin etrafında dönüyor. Güneşten uzaklaştığında güneş bir yıldız gibi görünüyor. Bu yıldızdan uzaklaştığında yanında 300 milyar kadar yıldız , bunlar da bir kadradeligin etrafında toplanmışlar. Güneş gibi 300 milyar yıldız toplu halde sadece Samanyolu galaksisini oluşturuyor . Bu Samanyolu galaksisi gibi 200 milyardan fazla galaksi var.
Bir tane galaksi seçilmiş o galaksinin içinde 300 milyardan fazla yıldız var. O yıldızlardan biri secilmis. Yıldız'ın etrafında dokuz tane gezegen var ki bunlardan birkactanesi dünyadan bin defa , beşyüz defa büyük. O dokuz gezegen içerisinde dünyada bırak Allah kimi halife kiliyorsa kılsın ? Neden böyle bir soru soruyorsun ? Koskoca kainat var. Dünya koca kainatın icerisinde çöldeki bir kum tanesi kadar. Neden o kum tanesi ?
Ayrıca o dünyanın da yzude yetmisi su ile dolu. Geri kalan yüzde 30 Luk kısımda yaşayacak bu halife .
Neden orada kan döküp fesat çıkaracak bir topluluğu mu halife kılacaksin diyorlar .
Dünyanın kıyameti ne zaman kopacak ? Lailahe ilallah diyen insan kalmayınca. Peki dünyanın kıyameti koptugunda bu sadece dünyada mi gerçekleşecek?
Güneş katlanıp dürüldüğünde yıldızlar düştüğünde..
Kıyamet sadece dünyada olmayacak . Yildizlarda da olacak . Sadece dünyada kıyamet kopacak , Mars'a git kurtulursun . Böyle birşey yok. Bize en yakın yıldız dört ışık yılı uzaklıkta
Güneş sisteminin içinde yıldız yok. Yıldızlar düşecek denildiğinde göre kıyametin kopması sadece dünya ile alakalı değil . Uzay da kopacak . Kainatın sigortasi neresi ? Dünya
0 notes
bestisaturns · 1 year
Text
Hayatınızı samanyolu galaksisi olarak düşünün o galaksinin sadece bir gezegeninde yaşam var. Bazı insanlar vardır hayatınızda yaşam faktörünüzü etkiler. Galaksinizin tek hayat belirtileri onda vardır. O anlamı ona siz yüklemişsinizdir. Kısaca hayatınızın merkezi olmuştur. O hem cennetiniz hem cehenneminiz olmuştur. Bunu zaten en başta göze alırsınız ama dengedeki terazi artık kontrolü kaybetmiştir. Elden kaybettiğiniz kontrolü sağlayamamaya başlamışsınızdır. Ama inatla düzeltmeye çalışırsınız. Peki bu düzeltme inadı ne içindi, hırs mı yoksa merkezinizi kaybetmemek için miydi?
Teraziye müdahele etmeyi bıraktığınızda zamanla yavaş yavaş yeniden eski dengesine döner. Gereken tek faktör sabırdır. Hayatımızdaki yeri fazlasıyla önem kazanmış kişilerle olan ilişkimiz içinde aslında bu aynıdır. Biz o kişiyi istemediği halde - belki de istemiştir ama bu yine de sizin elinizde- galaksinizin dünyası hatta o dünyanın çekirdeği yaptınız ve sürekli müdahale etmeye başladınız ve aklınız karışmaya başladı dengeniz şaşmaya başladı. Akışına bıraktığımızda ise olaylar ya iyiye akacaktır ya da uçak pisti gibi gelip giden insanlar oluşucak hayatınızda. Biri için çabalamak en büyük deliliktir. Bu deliliği göze alan herkesi takdir ediyorum. Bunların başına da kendimi adıyorum hoş ile kalınn
1 note · View note