Müslüman Dr. Aidin Salih hanım;
-Kuran okunan yere erzak koyun !
derdi.
Su'ya
şifa ayetleri okuyun,
Kuran okuyun
alın size doğal antibiyotik,
canlı hücreli,
Anne nefesi değmiş gibi
Çünkü kişi,
iman gücünü yükselttikce
Manevi mizacı tüm hücrelerine
galip olmaya başlar .
Manevi haliniz güçlendikçe;
,geçmişiniz, sıkıntılarınız, bunalımlarınız , siliniyor demektir..
Kaygılarımıza,
vesveselerimize takılıp kaldıkça
yada
o niye öyle dedi
bu niye böyle yaptı
diye
düşündükçe
biz farkında olmasakta
önce Ruhumuz
Sonrasında bedenimiz ve beynimiz hasta oluyor.
Bu sebebledir ki
biz davamızda yol alamıyoruz,
bırakalım davayı
Ailemizde dahi huzuru bulamıyoruz.
Herkes şeker gibi~
Antidepresan tüketir hale gelmiş
neden?
Mevlamız ile aramızı açtığımızdan,
Dua etmeyi unuttuğumuzdan,
Sadece ama sadece,
bir Besmele'nin manevi gücünü yazsak sayfalar yeter mi?
Hangimiz avuçlarımızın içine dualar,
Felak-Nas okuyup bedenimizi Mesh ediyoruz ?
çocuklarımıza bunu yapıyormuyuz?
Biz manevi huzurumuzu kaybettiğimiz AN beden sağlığımızıda kaybetmeye başladık kardeşler.
Bakın bunu misallendirmek istiyorum.
Yakub Aleyhisselam Yusuf'unu kayıb ettiğinde ne yaptı?
•Kaygılandı, vesveselendi ,
•buhranlara düçar oldu..
Streslendi
düşüne düşüne
ağlaya ağlaya sonunda bu haller onu hasta etti,
Gözleri görmez oldu!
Ama ne zaman:ki vazgeçti,
manevi unsurunu kuvvetlendirdi,
tamamen TESLİM oldu.
işte o zaman
ALLAH c.c.
Yusuf'unu ona geri verdi..
Kaygısı çokken, evinin yakınındaki
Kenan kuyusundaki Yusuf'unu görmüyor, hiss etmiyordu.
Kaygılarını atınca
10 günlük mesafeden Yusuf'unun kokusunu almaya BAŞLAdı.
SubhanALLAH..
Bizde bu misalden çok nasihat çıkarmalıyız kardeşlerim..
İçine düştüğümüz buhranlardan sağlıklı düşünemiyor ,neticesinde sağlıklı kararlar alamıyor ve son olarak beden sağlığımızı da kaybediyoruz.
Sonrasında, Antidepresan Ağına düşüyor kendi ellerimizle kendimizi delirtiyoruz.
Oysa ALLAH c.c bize bir susam tanesini bile şifa olsun diye göndermedi mi ?
N E D E N Yahudi' nin
KORTiZON ilacına inandıkta
İSLAM'ın
her derde deva çörekotunu şifadan saymadık?
Biz iyileşmek için şifayı temiz yollardan aramadık ki.
Keyfimize göre zarurettir zaruret dedik ve her türlü şeyi nefsimize helal saydık.
Oysa
ALLAH c,c
Haram kıldığı hiçbirşeyin içine şifa koymamıştır!
Gelin evvela manevi olarak ISLAM mizacımızı kuvvetlendirelim.
Size en tatlı reçeteyi yazıyorum;
Vaktinde kılınan namaz,
Allaha yalvarırcasına okunan bir cüz Kur'an,
içine dua okunup içilen bir bardak su,
gözyaşlarıyla ıslanmış bir elbise;
Emiin olun ki Ruh ve Beden sağlığınız için en şifalısıdır.
Hemde hiç yan etkisi
ve komplikasyonu yok.
Allahümme salli alâ Seyyidinâ ve Nebiyyinâ Muhammed
İlah kelimesi “أَلَهَ/e-le-he” veya “أَلِهَ/e-li-he” fiilinden türetilmiştir. Kulluk edilen, kendisine yönelinen, tapınılan, azameti karşısında hayrete düşülen, gönülden bağlanılan ve sığınılan, gibi anlamlara gelmektedir.
İbn Receb el-Hanbelî (rahimehullah) şöyle der:
“İlah, kendisinden korkulan, çekinilen umut beklenilen, talepte bulunulan, yüceltilen, sevilen, tevekkül edilen, dua yapılan, dolayısıyla kendisine itaat edip isyan edilmeyendir. Bu sayılanların tamamı Allah’a yapılır. Bunlardan bir tanesini yaratılmışa yapan kimse, Allah’a ibadette ortak koşmuş ve “Lâ İlâhe İllallâh” sözündeki ihlâsını bozmuş olur. Bu söylenilenlerden ne kadarı Allah’tan başkasına yapılırsa, o kadar Allah’tan gayrisine ibadet edilmiş olur.”[1]
Bu ve ilah kavramı etrafında yapılan diğer tariflerden anlaşıldığına göre ilah; kendisine ibadet ve itaat edilen varlıktır. Bu varlık Allah olabileceği gibi, Allah’tan başkaları da olabilir. Ama Allah’ın dışındaki diğer ilahlar sahtelik ve batıllıkla muttasıftırlar. Yani, Allah hak ve gerçek ilah iken, O’nun dışındaki ilahlar batıl ve sahtedirler.
Allah Teâlâ’nın ilah olmasından kaynaklanan bir takım hususiyet ve özellikleri vardır. İslam âlimleri Kur’an ve Sünnet çerçevesinde bu özellikleri şu şekilde açıklamışlardır:
HÜKÜM VERMEK
Bu Allah Teâlâ’nın ulûhiyetinin (ilahlığının) en belirgin özelliklerindendir. Rabbimiz şöyle buyurur:
“İyi bilin ki, yaratmakta emretmekte yalnız O’na aittir.” (A’raf/54)
“Hüküm ancak Allah’ındır.” (En’am/57)
“Hüküm yalnız Allah’ındır.” (Yusuf/40)
“Bilin ki hüküm ancak O’nundur.” (En’am/62)
“O (Allah) hükmüne hiç bir kimseyi ortak etmez.” (Kehf /26)
TEŞRİDE BULUNMAK (KANUN KOYMAK)
İlahlığın (ulûhiyetin) en belirgin özelliklerinden biriside; hiç şüphesiz ki teşri (yasa, kanun ve nizam) yapmaktır. Yaratmak nasıl ki Allah’a ait bir şeyse, yarattıklarına yasa ve kanunlar koyarak onları yönetmekte aynı şekilde Allah’a özgü bir şeydir. Haram ve helal sınırlarını sadece O belirler. Bir şeyin yapılıp yapılmayacağına ancak o karar verir. Bir şeyin iyi veya kötü olduğuna dair nihâi noktayı koyacak sadece O’dur. Birbirlerinin kalkıp bu yetkileri Allah’tan alarak kendi tekellerine geçirmeleri, Allah’ın en belirgin özelliklerinden birisi olan teşri vasfında O’na ortak olmaları demektir ve ilahlık iddiasıdır. Kimilerinin de bu meselede onlara destek vermesi, onları ilah olarak kabul etmeleridir ve şirktir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden teşri yapan (kanun koyan) ortakları mı vardır?” (Şura/21)
Bu noktada müminlere düşen, Allah’ın ve Rasulü’nün haram ve helal dediklerine içtenlikle bağlanmaları ve onlara karşı gelmemeleridir. Allah ve Rasulü bir işi helal veya haram demek sureti ile kanuna bağlandıktan sonra iman eden insanlar için seçim ve tercih hakkı ortadan kalkmış demektir.
“Allah ve Rasulü bir işi hükme bağladığında hiç bir mümin erkek ve hiç bir mümin kadına o işlerinde istediklerini yapma hakkı yoktur.” (Ahzab/36)
YAPTIĞINDAN DOLAYI HESAP SORULMAMAK
Ulûhiyetin diğer bir özelliği de yaptığı işlerden ve verdiği kararlardan dolayı hesaba çekilmemektir. Hiç kimsenin Allah’a hesap sorma yetkisi yoktur. Ama herkes ona hesap vermek zorundadır. Yüce Allah bu hususta şöyle buyurur:
“O, yaptıklarından (asla) hesap sorulmaz. Hâlbuki onlara (yaptıkları) sorulacaktır.” (Enbiya/23)
Her kim bu özelliğin kendisinde bulunduğunu iddia eder ve “kimse bana hesap soramaz” derse (dili ile söylemese bile) ilahlık iddia etmiş olur. Kimde bu özelliği ona verir ve onun bu iddiasını onaylarsa (dili ile söylemese bile) o kimseyi ilah edinmiş olur.
ZATI İÇİN SEVİLMEK
Bu da ilah olmanın kaçınılmaz niteliklerindendir. Zatı için sevilen yalnız Allah’tır. O’nun dışındakiler (kim olursa olsun) sadece Allah için sevilir. Her kim bu özelliği kendi nefsi için iddia eder ve kendisinin zatından dolayı sevilmesi, itaat edilmesi, sevgi ve düşmanlık gösterilmesi gerektiğini söylerse, ilahlık iddiasında bulunmuş olur. Böylesi birisinin ortaya attığı bu iddiaya olumlu yanıt veren kimse de onu Allah’tan başka bir ilah kabul etmiş sayılır.
İnsanlardan öylesi vardır ki; Allah’ın dışında birtakım varlıkları Allah’a denkler/ortaklar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgisi ise çok daha kuvvetlidir. (Bakara 165)
De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En'âm, 162)
ZATI İÇİN İTAAT EDİLMEK
Allah Teâlâ’nın ulûhiyetine has olan özelliklerden birisi de budur. Zatı için itaat edilecek yegâne varlık Allah’tır. O’nun dışındakiler O’ndan dolayı itaati hak ederler. Eğer Allah’a isyan varsa yaratılmışlara itaat yoktur. Allah’ın dışındaki varlıklara itaat edebilmemizin temel kuralı, O’na isyanın olmamasıdır.
ZARAR VE FAYDA VERMEK
Bu özellikte, Allah’a has olan diğer nitelikler gibidir. Zarar vermek veya fayda dokundurmak sadece Allah’ın elindedir. O’ndan başkalarının bu noktada hiç bir söz hakkı yoktur. Aksini iddia eden, kendisini ilahlaştırmış olur. Kimde onun fayda ve zarar verdiğine inanırsa, onu kendisine ilah edinmiş sayılır. Yüce Allah şöyle buyurur:
“Eğer Allah sana bir sıkıntı dokundurursa, O’ndan başkası onu kaldıramaz. Şayet sana bir hayır (iyilik) dilerse, O’nun fazlını geri çevirebilecek hiç kimse yoktur. O,fazlını dilediğine verir. O, bağışlayandır, rahmet edendir.” (Yunus/107)
Sayılan bu maddeler ulûhiyetin en bariz ve en belirgin özelliklerindendir. Bazı âlimler bu özelliklerin sayısını artırmışlarsa da, maksad hâsıl olduğundan dolayı bu sayılanlarla iktifa etmek uygun olanıdır. Daha fazla malumat isteyen, konu ile alakalı mustakil kitaplara müracaat edebilirler.
sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” (Tirmizî, Kıyamet 1)
Kıyamet günü insan, kendi amel defterinde hayatının bütün teferruatını görünce hayret edecek ve Kur`an`in tabiriyle şöyle diyecek “Eyvah bize, bu deftere ne olmuş, küçük büyük bırakmayıp hepsini toplamış kaydetmiş “ (el-Kehf, 18/49).
Rabbim bizi amel defteri sağ tarafından verilenlerden eylesin âmin.
هرتز. قال نبينا (ص):
«لن يكون عبد يوم القيامة؛
- حيث قضى حياته،
- ما نوع الأشياء التي فعلها بعلمه،
- ومن أين كسب ماله؟
- أين تقضيها،
- حيث ترهق جسدك
"لا يستطيع أن يتحرك من مكانه إلا إذا طلب منه ذلك". (الترمذي، يوم القيامة ١)
إن الإنسان ليدهش يوم القيامة عندما يرى تفاصيل حياته كلها في دفتر أعماله، فيقول بكلمات القرآن: "يا إلهي ما حدث لهذا الدفتر" ولم يترك التفاصيل صغيرة ولا كبيرة، بل سجلها كلها» (الكهف 18/ 49).
جعلنا الله من الذين يؤتون الكتاب باليمين، آمين.
Hz. Our Prophet (pbuh) said:
“No servant will be on the Day of Judgment;
- where he spent his life,
- What kind of things he did with his knowledge,
- Where did he earn his money?
- where you spend it,
- where you wear out your body
"He cannot move from where he is unless asked." (Tirmidhi, Doomsday 1)
On the Day of Judgment, a person will be amazed when he sees all the details of his life in his notebook of deeds and, in the words of the Qur'an, he will say: "Oh my God, what happened to this notebook, he did not leave out all the details, small or large, but recorded them all together" (al-Kahf, 18/49).
May God make us among those who are given the book of deeds from the right hand, amen.