Tumgik
#tevhid ehli
teneres · 1 month
Text
"Allah için sevmek ve Allah için buğzetmek" imanın olmazsa olmaz gereklerinden ve dinin en büyük esaslarından olduğu halde, Müslümanlardan nesiller ve asırlar boyu sayılamayacak kadar çok kimseler, bu büyük dini esası hep zayi edegelmişlerdir. Böylece ümmet içinde, dinden ve imandan sapan fırkalara türemek için zemin hazırlanmıştır. Hatta ümmet içindeki bütün bid'at ve dalalet yollarının, batıl dinlerin mensupları olan kafir ve müşrikler ile muvalat etmekten dolayı meydana geldiğini söylemek, asla abartılı bir ifade değildir. İslam ümmetinin dini ve imanı ile zinde kalabilmesi, kimliğini ve yapısını koruyabilmesi, izzeti ve zaferi, hatta bu dinin bekası, Müslümanların arasında "Allah için sevgi"yi ve kafirlere/müşriklerle karşı "Allah için buğz ve düşmanlığı" yerleştirmeye bağlıdır.
Bil ki, şeytan ve dostları günümüzde, Allah'a ve dinine karşı "demokrasi", "hümanizm", ve "hoşgörü" gibi isimlerin altında savaşmaktadırlar. Bu isimlerin ardındaki davetlerinin aslı; "İnsanı, din farkı gözetmeksizin insan olduğu için sevmek ve saygı duymak"tır. Kendisini İslam dinine nisbet edenlerden pek çoğu, şeytanın süslediği bu davete aldanmış hatta bunun İslam'ın bir emri olduğunu bile sanmışlardır. Büyük bir acı ile söylüyoruz ki bu batıl davet, İslam beldelerinde bir yangın gibi yayılmış, ümmetten sayısız kimsenin göğüslerini işgal etmiştir. Öyle kötü bir duruma gelinmiştir ki, ümmetin çocukları, gençleri, kadınları ve erkekleri insanları dinlerine göre sınıflandırmaz olmuşlardır. Ben Müslümanım diyen sayısız kimse için artık Müslüman ve Kafir, Müşrik ve Muvahhid, imanlı ve imansız gibi ayrımlar bir anlam taşımamaktadır. Hatta şöyle -veya benzeri- sözleri söyleyenleri bile bulabilirsin; "Ben Müslümanım ama, dinler arasında ya da inançlı inançsız ayrımı yaparak başkalarına düşmanca tavırlar takınmayı doğru bulmuyorum." Bu kimselerin daha da hayret edilecek halleri: "İnsanları dinlerine göre sınıflandırmamayı ve bütün din mensuplarını sevip dost edinmeyi" İslam'ın bir gereği olarak görüp göstermeleridir. Bu demokrasi ve hümanizm çığırtkanlarına, İslam beldelerinin halkları bir tarafa, basiretsiz alimleri bile kulak vermektedirler.
Müslümanlar üzerine, yeni bazı oyunlar oynanmakta; kafirleri, müşrikleri, Yahudileri ve Hristiyanları sevmek, hatta dinlerini geçerli ve makbul saymak, İslam'ın bir gereği olarak gösterilmektedir. Bu batıl "hoşgörü" adı altında, ayet ve hadislerden getirilen deliller (!) ile Müslümanlara telkin edilmektedir. Bu zındıklar, Yahudi ve Hristiyanların cehenneme girmeyeceğini, onların da dinlerinin makbul olduğunu telkin etmektedirler ki, imanı yok edeceği için en tehlikelisi de budur. Hatta birilerinin "hoca" diye itibar ettiği sefih bir zavallı "Ehli Kitab ile Amentüde İttifakımız Var" demek bedbahtlığında dahi bulunmuştur. Kafirleri, müşrikleri ve Müslümanları eşit seviyede kabul eden bir kalbin Müslümanlığından söz edilebilir mi? Kafirleri, müşrikleri ve Müslümanları eşit olarak değerlendiren bir toplum İslam'ın neresindedir? Allah'ın ismine yemin olsun ki bunlar eski Mürcie'den çok daha fazla haddi aşmışlardır. Öyle ya! Onlar: "İman da, küfür de kalbin itikadından ibarettir" diyorlardı, bunlar ise küfre itikad edenleri bile cennet ehli saymak istiyorlar. Allah'tan af ve afiyet dileriz.
7 notes · View notes
dil-figan · 2 years
Note
Merhaba güzel Ablacım ben Mihriban burda yeniyim blogun dikkatimi çekti senin blogun gibi güzel blog varsa önerirmisin tşekkür ettim
Merhaba kardeşcanım tabi severek takip ettiklerimi yazayım sana sende bak hoşuna giderse takip edersin 🙂
@emirkocturk @manoliya @zulalimayn @huzurummaviii @huzunc-e @elfida-eva @elisaa-suu @behisti @eliflamrahu @ahirzamanyolcusu @sunehripapatya @kalbe-dusen-damlalar @kanatsizmelek @furkan-164 @hosgeldinhuzun @61-61-trabzon @aya-meftun @ayse-hatun35 @aysinertrk @aysuuuub @zarifbirhatun @zarifane @can-romans @lalgibi @shoshogbal @nerosable @umut503 @prensesumran @meftunmuvahhide @sibelcapkin @siir-seven-kadin @nurcubiri @nurun-ritmi @faniibirisi @feyyzasblog @fegidee @tevhid-ehli @cem-aranci @cennetbolg @zeyneb-ce @okyanus-kelebek @ozgur-ce @duygu-seli-16-49 @okuyanbiresma @hadimulmuslimin @yolcu-34 @sadebirii @kelebeginyenidusu @kalemin-dili @y-a-p-r-a-k @yasemen @genckalem @h-i-s-world @standarts-world @hayaldeyeri @birzarifhasre-t @gunciuzlet @guelendam @gokyuzunehicretgerek @gelincik-gelincik
şimdilik severek takip ettiğim bloglar bunlar unuttuğum da vardır illaki müsait bir zamanda unuttuklarımı da ekleyecem inşallah
205 notes · View notes
13z8c5 · 2 years
Text
Tumblr media
Faydasız söz sahibine dönük hançerdir.
Kalkar sahibinin böğrüne saplanır.
Tevekkül ehli ol..!
Tevhid ehli ol..!
Faydasız sözlere dilini çevirme..!
Allah yolunda gönüllü ol..!
Gayretli ol..!
Kimsenin senden bir çıkarı yoktur.
Sen kendine menfaatçi kesilmişsin.
134 notes · View notes
rasiha · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
"Müşrikler tevhid-i rububiyete, Cenâb-ı Allah'tan başka Rabb olmadığına inanıyorlardı. Fakat onlar tevhid-i ulûhiyet meselesinde şirke düşmüşlerdi. Tevhid akidesi ise hem tevhid-i ulûhiyette hem de tevhid-i rububiyette Cenâb-ı Hakkın "bir" lenmesi ile gerçekleşir. Tevhid-i ulûhiyette şirke düşenlerin tevhid-i rububiyetteki tevhidi hiçbir işe yaramaz. Ama bir kimse tevhidi ulûhiyeti kavrarsa onun içinde tevhid-i rububiyet de vardır. Dolayısıyla "Allah'tan başka ilah yoktur" cümlesinin mânâsını, maksudunu, mazmununu anlayan kimse aynı zamanda Cenâb-ı Hak'tan başka bir Rabb de olmadığını idrak eder, görür ve bunu da bu şekilde ifade etmiş olur."
(İbn Ebi'l İzz, Şerhul Akideti-t-Tahâviyye)
(Ebubekir Sifil/Ehli Sünnet Akaidi)
21 notes · View notes
muhrib · 1 year
Text
Burada bir kardeşten şunu duymuştum, Tevhid ehli olma yolunda bazı kardeşlerde aşırı ilmin verdiği bir kibir duygusu yatıyor/oluşuyor demişti pek anlamadım ama şuan rast geldiğim o insanlarda gerçekte bunu gördüm ve ne demek istediğini şuan daha iyi anladım.
Evet güzel bir davetçi olun ve insanları o aşırı ilminizle kibirlenip de küçümsemeyin.
49 notes · View notes
tewhid · 1 year
Text
Küfrün, İman diye sunulduğu bir zamanda; Tevhid ehli olmak
Allah'ın verdiği en büyük nimettir.
37 notes · View notes
313-silistrevi · 9 months
Text
"Şüphesiz tevhid, îmânın temelidir. Cennet ehli ile cehennem ehlini ayıran sözdür. Cennetin bedelidir. Tevhid olmayanın İslam'ı doğru olmaz."
7 notes · View notes
umuttherzamanvar · 5 months
Text
#FETHU'R #RABBÂNÎ
KADERE İTİRAZ ETMEMEK Kader başa geldiği zaman gönderene kafa tutmak, inancı öldü­rür, tevhid -Allah’ı birleme- nurunu söndürür, tevekkül ve ihlâsı yok eder.Îman sahibinin kalbi, “niçin ve neden oldu” gibi sözleri bilmez. Belki “şundan veya bundan oldu” gibi yersiz lafları da dile getir­mez. Bildiği tek şey vardır, o da;“Baş üstüne, hoş geldi, sefalar getirdi!” diye karşılamaktır.* * *Nefis, tümüyle muhalefet safında durur. Durmadan niza çıka­rır, daima karışıklık ister. Onun ıslahını dileyen, cihad ehli olsun. Ta şerrinden emin oluncaya kadar. O nefis, şer içinde şerdir. Onun­la cihad edersen emin olabilirsin. Neticede göreceksin ki, hayır için­de hayır oluyor. Cihad devam ettiği müddetçe, onu her iyiliğe uyar bulursun. İbadetleri hoşlukla yapmaya koyulur. Ve bu uyarlık mü­kâfatı olarak şu ilâhî hitap ona gelir:“Ey mutmainne -sakin, Hakk’a uyar- nefis, Rabb’ine dön! O, senden razı; sen de O’ndan hoşnut olarak!” (el-Fecr, 89/27-29)Bu cihad sonunda, nefse itimat caiz olur. Çünkü şerli yönü ıs­lah olmuştur. Nefsi halkın eline bırakma! Ta ki, manevî pederi İb­rahim’e (a.s) nispeti yerinde olsun.O ki, nefsi bir yana atmıştı. Ve herkesten ayrı tutmuştu. Şahsî hevesini söndürmüştü. Boşlukta uçuyordu. Bütün varlığı ile sakin­di. Her şey onu ateşten korumaya geliyordu. Ama onun bunlara al­dırış ettiği yoktu. Allah’tan başka kimseden talebi yoktu.“O’nun hâlimi bilmesi, bana yeter!” diyordu.Çünkü tam teslim olmuştu. Hakkiyle tevekkül etmiş, Rabb’ın za­tına sığınmıştı. İşte bu sığınmadır ki;“Biz ateşe, ‘İbrahim’e yakıcı olma, serin ve selâmet üzere ol!’ dedik.” (el-Enbiyâ, 21/69) mealinde gelen ilâhî fermanın inzaline sebep oldu.Sabırlı kullara, Allah’ın bu dünyada hesapsız yardımı olur. hirette ise sayısız nimetleri… Şu âyet-i kerime sözümüze şahittir:“Sabırlı kulların mükâfatı bol ve hesapsız verilir.” (ez-Zümer, 39/10)Sabırlı kulların bu âlemde çektiği cefa, O’nun gözünden kaçmaz.Siz, bir an olsun O’nun uğruna sabır yolunu tutun; yıllarca ecrini alırsınız. Zaten ömür boyunca “Kahraman” lakabıyla gezen, onu, bir anlık cesaret sonunda almıştır.“Allah sabırlı kişilerle olur.” (el-Bakara, 2/153) Bu oluş, maddî bir terim değildir, manevîdir. Sabırlıyı Allah zafere ulaştırır, yardımını bol eder. Siz sabra devam ettikçe her an yardımcınız O olur. Yeter ki, O’na bağlanmayı ve O’nun varlığına sığınmayı bilesiniz. O’nunla sabredin, O’nunla ayık olun; gaflet uykusundan uyanın.Uyanmayı, ölüm anına bırakmayın; önceden uyanın. Biliniz ki, o anda uyanmanız sizi felâketin kucağından çeviremez. O’nun huzu­runa varmadan uyanın. O’nun şedit emirlerini duymadan gözleri­nizi açın. Sonra pişman olursunuz; ama ne çare ki, faydasız olur.* * *Kalplerinizi ıslâh etmeye çalışın. Çünkü onun salâh bulması, bütün varlığın salâha ermesi sayılır. Bu mevzuda, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in şu hadîs-i şerifini anlatmak yerinde olur:“Ayık olun, insanda bir et parçası vardır. O iyi olunca, bü­tün duygular güzelleşir. O fesada uğrarsa bütün duygular iyiliğini kaybeder. İşte o et parçası ‘kalp’tir.”Kalbin salâhı; takva, tevekkül ve bütün işlerde ihlâs sahibi ol­makla mümkündür. Fesadı ise; bunların yokluğu ile olur.Kalp, şu bünye kafesinde bir kuş gibidir. Ve bir şişe içinde sak­lı inciye benzer; hazinede gizli, muteber bir meta gibidir. Bakıla­cak şey, kafes değil, içindeki kuştur. İçindeki inciye bakılmalıdır, şi­şeye değil. Hazinedeki muteber nesne dururken, duvarına, kerpicine bakmak neye yarar.Allah’ım, duygularımızı itaatinde kullan. Kalplerimizi marifet nurunla doldur. Hayatımız boyunca yolunda kalmak için bizlere ba­şarı ihsan eyle! Bizleri geçmişteki iyilere kat. Onlara verdiğini bi­ze de nasip et. Onlara zatını vermiştin; bize de ver! Amin!
Tumblr media
3 notes · View notes
derdiderun · 8 months
Note
Abi bu arada bu sorduğum şeyden bir korku yaşıyorum ve silah patlamıştı kalbime bir korku yerleşti. Daha sonra Balkonda sokak ışığında namaz kılarken bi ses duydum ve çok korktum namazda korku düşünceleri geldi korkuyordum ve bi anda yukardan seccademe küçük beyaz bi tüy düştü secde yerinde sağ tarafa şok oldum sokak ışığı ama düştüğünü gördüm selam verdim korkarak elime aldım ama çok korktum. Önceden spiritüel olaylarda karşımıza çıkan beyaz tüyün koruma meleği olduğunu okumuştum siz nasıl yorumlarsınız? şimdi korunmak için sureler okudum ama hala garip hissediyorum
Kardeşim, önceden sorduğunuzda da muhtemelen şu an vereceğim aynı cevabı vermişimdir. Kimsenin maneviyatını bozup, onu güzel hayırlardan mahrum etmek istemem. Bu yüzden bu sefer farklı olarak bir hocamıza sordum o da şu cevabı verdi:
-Kemal Savaş Hocamız: "Hadis, evliyanın ve işin ehli kimselerin tavsiyeleri dışında belli sayılarda belli esmayı vird edinmek, musallata sebep olabilir. Bıraksın ve bir mürşitten ders alsın. Ama şimdilik aşağıdaki bu zikirleri yapsın."
MÜRŞİDİNİ BULDURAN GÜNLÜK ZİKİRLER
Bir mürşide intisab etmemiş ama bu güzel maneviyat yollarına girmek isteyen kardeşler için, Üstazım Hasan Burkay kuddise sirruhunun tavsiye ettiği bu günlük zikirleri yapmaya devam eden kimsenin, ALLAH'ın izniyle nasibinin olduğu mürşide intisabına vesile olur.
Bu hususta İmam-ı Rabbani hazretlerinin oğlu ve nakşi meşayihinden Muhammedü'l-Farukî (Masum) kuddise sirruhu da şöyle buyurdu: "Bu yolun büyüklerinden birini buluncaya kadar ibadetleri yaparak, Kur'an-ı Kerim okuyarak ve kıymetli kitaplarda ve Hadis-i şeriflerde bildirilen duaları, tesbihleri çekerek vakitleri ma'mur etmelidir."
-----------
Bu zikirlere ilk başlanacağı zaman bir defaya mahsus gusletmek, temiz çamaşır giymek, güzel koku sürünüp iki rekat sünnet-i salat-ı vudu’ (abdest şükür) namazı kılmak ve duada bulunmak suretiyle başlanır. (Bu kısım sadece bir kere yapılır. Buradan sonrası 24 saat içinde her gün bir kere yapılır)
Bu günlük zikirlere başlarken mümkünse yeni bir abdest alıp, sessiz bir yerde kıbleye karşı, gözlerimiz kapalı, tersi teverrük oturuşu ile (ayaklarımızı sol tarafımızdan çıkarıp kalbe meyilli bir şekilde) oturulur.
BAĞIŞ KISMI:
* 1 Fatiha-i Şerife
* 11 ihlas-ı Şerif
“Sadaka-llahü’l-azim. Subhane Rabbike Rabbi’l-izzeti amma yesifun, ve selamün ale’l-mürselin, ve’l-hamdü lillahi Rabbi’l-alemin. İlâ şerefi’n-nebiyyi’l-Fatiha” denir ve bir Fatiha-i Şerife okunur. (Bağış kısmı buraya kadar)
ZİKİR KISMI:
* 100 Estağfirullah. Yüzüncüde "EI-Azîme'l-Kerîme-llezî lâ ilâhe illâ hû. El-Hayye'l-Kayyûme ve etûbü ileyh. Ve nes'elühü't-tevbete ve'l-mağfirate ve'l-hidâyete lenâ. innehû hüve't-Tevvâbü'r-Rahîm. Tevbete abdin zâlimil li-nefsihî lâ yemlikü li-nefsihî mevtev ve lâ hayâtev ve lâ nüşûrâ." denir.
* 100 Salavat-ı Şerife “Allahümme salli alâ Muhammedin ve ala ali Muhammedin ve sellim”
* 100 İhlas-ı Şerif (Kul huvallahu ahad suresi)
* 500 Kelime-i Tevhid “La ilahe illallah”
* 1000 Lafza-i Celal (yani) “ALLAH” İsm-i Şerif’i kendi kulağı duyacak kadar sesli olarak söylenir.
* 500 Lafza-i Celal, yukarıdakinin aynısı olup hafiyyen (gizli, kalpten) yani dil üst damağa yapışık, ağız kapalı, ses çıkarmadan söylenir.
“Subhane Rabbike Rabbi’l-izzeti amma yesıfun, ve selamün ale’l-mürselin, ve’l-hamdü lillahi Rabbi’l-âlemin. İlâ şerefi’n-nebiyyi’l-Fatiha” denir ve bir Fatiha-i Şerife okunur.
İZAH: Bu günlük zikirlerin hepsi bir oturuşta yapılabileceği gibi ayrı ayrı vakitlerde ve imkanın müsaadesi derecesinde kısım kısım olarak da yapılabilir. Hatta zamanın çok dar olduğu günlerde bağış kısmı seccadede yapılır, sonraki kısım yolda veya meşru bir işle meşgul iken de yapılabilir.
.....
Acizane bizim tavsiyemizde aynı yöndedir.
Selametle kalın.
2 notes · View notes
islamisorucevap · 2 years
Text
بسم الله الرحمن الرحیم
El-Sual: Allah'ın bir ve tek oluşunun delilleri nelerdir?
El-Cevap:
ولا شيء مثله
O'nun hiçbir misli yoktur.
Burada da doğru tercüme "O'nun misli yoktur" olmalıdır. "Misli yoktur" ile "Benzeri yoktur" birbirinden farklıdır.
Bir şey bir şeye benzeyebilir; şekilde benzer, muhtevada benzer, sıfatta benzer, zatta benzer. Bir şey bir şeye birçok bakımdan, birçok vecihten benzeyebilir. Fakat birbirine benzeyen şeyler birbirinin misli midir? Birbirinin yerine geçer mi? Hayır, misli olmak başka bir şeydir.
Misli olmak, tıpa tıp aynısı olmak demektir. Yani şöyle diyelim; insanlara, konuşmak bakımından benzeyebilen birtakım hayvanlar var. Örneğin, papağan gibi birtakım yönlerinden insana benzeyen varlıklar olabilir. Mesela insan ayakları üzerinde yürür. Maymun da yürür. İnsanda da maymunda da el var. Bu hususiyetler noktasında insan ile maymun birbirine benzer ama insan maymunun misli midir? Hayır, değildir.
Özellikle akidede çok hassas davranıp kavramları birbirinin yerine kullanmamak gerekmektedir. Allah ile insan arasında nasıl bir benzerlik olur? Allah Teâlâ da kızar, insan da kızar, O da hoşnut olur, insan da. Ama O'nun kızmasıyla insanın kızması, O'nun hoşnutluğuyla insanın hoşnutluğu bir değildir. Bu anlamda bir misliyyetten söz edilemez. Bundan dolayı İmamlarımız burada “O'nun hiçbir misli yoktur." ifadesini kullanıyor. "O'nun hiçbir dengi yoktur" da diyebiliriz.
"Allah'tan başka ilah yoktur" cümlesinin mânâsını, maksudunu, mazmununu anlayan kimse aynı zamanda Cenâb-ı Hak'tan başka bir Rabb' de olmadığını idrak eder, görür ve bunu da bu şekilde ifade etmiş olur.
Buradan şöyle bir noktaya geliyorlar: Müşriklere "Kâinati kim yaratır, güneşi, ayı kim doğurur, bitirir, mevsimleri kim dön dürür?" diye sorsanız, "Allah" derler. Bu onların tevhid-i rububiyeti ikrarlarıdır. Fakat onlar ulûhiyet vasfını Cenâb-ı Hak'tan başka varlıklara atfediyorlar. Mesela birtakım putların insanlara fayda ya da zarar verebileceğine inanıyorlar. İşte bu inanç tevhid-i ulûhiyeti zedeleyen bir inançtır. Dolayısıyla İslâm dini içinde de Müslüman olduğunu söyleyen insanlar arasında da tevhid-i ulûhiyeti rencide eden, tevhid-i ulûhiyete aykırı inançlara sahip olan insanlar vardır. Bunlar mü'min de görünseler muvahhid de görünseler, müşriktirler.
Bu iki kavramı, yani ulûhiyet ve rububiyet kavramlarını yukarıda ifade etmeye çalıştık. "Âlemi yaratan Allah'tır, kâinatı dön düren Allah'tır, semayı üst üste direksiz bina eden Allah'tır, mevsimleri döndüren, gece gündüzü birbiri ardınca getiren Allah'tır. Bu tevhid-i rububiyettir.
Tevhid-i ulûhiyet ise münhasıran Cenâb-ı Allah'tan istenmesi gereken birtakım şeyleri mahlûkattan isteyen kimselerin tutumunda şirk olarak ortaya çıkıyor. Yani Cenâb-ı Hak'tan istenmesi gereken bir şeyi Cenâb-ı Hak'tan isteyeceksiniz. Bir varlıktan istediğinizde tevhid-i ulûhiyeti zedelemiş olursunuz, çiğnemiş olursunuz, dolayısıyla 'şirke düşersiniz' diyorlar. Özetle böyle söyleyebiliriz.
"Cenâb-ı Vâcibü'l-Vücud", yani "varlığı zorunlu olan varlık" derler. Burada iki durum ortaya çıkıyor.
1. Varlığı zorunlu olan varlık. (Vâcibü'l-Vücud.)
2. Varlığı zorunlu olmayan varlık. (Biz buna mümkin varlık diyoruz. Mümkinü'l-Vücud.)
Cenâb-ı Allah'tan başka Vâcibü'l-Vücud bir varlık yoktur.
Sadece varlığı zorunlu ve kendinden olan tek varlık Cenâb-ı Hakk'tır. O'nun dışındaki diğer bütün varlıklara varlık veren O'dur. Onları var eden O'dur. Onları yokluktan, hiçlikten, varlık sahnesine çıkaran O'dur. Dolayısıyla o varlıkların hiçbirinin zatı Cenâb-ı Hakk'ın zatına benzemez.
Ebubekir Sifil - Ehli Sünnet Akaidi, Muhtasar, Tahâvî Akîdesi Şerhi
youtube
Vahdâniyet, “Allah’ın bir olması” demektir. Allah, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde tektir. Allah’ın zatı cüz ve parçalardan oluşmamıştır, cisim değildir, eşi ve benzeri yoktur.
"Hepinizin ilâhı, tek ilâh olan Allah’tır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân ve Rahîm’dir." (Bakara suresi, 163. ayet)
"Allah ki, O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, ebedî diridir. Varlığı kendinden olup bütün kâinatı yönetendir." (Âl-i İmrân suresi, 2. ayet)
"Allah, adâleti ayakta tutarak, kendisinden başka hiçbir ilâhın olmadığına bizzat şâhittir. Ayrıca bütün melekler ve kendilerine ilim verilmiş olanlar da tam bir doğruluk, adâlet ve hakkâniyet içinde aynı gerçeğe şâhittirler. Evet, O’ndan başka bir ilâh yoktur. O, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olandır." (Âl-i İmrân suresi, 18. ayet)
Daha bir sürü ayette Allah'ın eşi ve benzeri bulunmadığı, O'nun tek olduğu açıkça beyan edilmiştir. (Ayrıca bkz.  (Nisâ suresi, 171. ayet) (Nisâ suresi, 87. ayet) (Bakara suresi, 255. ayet) (Âl-i İmrân suresi, 2. ayet)
Bu mesele hakkında her akıl sahibinin anlayacağı basit bir misal vereceğiz;
Bir okulda bir idareci (müdür) bulunmaktadır. Eğer birden fazla müdür bulunsaydı her biri farklı görüş ve tavsiye ortaya atacağından anlaşmazlık çıkması çok büyük bir ihtimaldir. Bir mektep gibi küçücük bir alanı dahi tek müdür idare ediyor ve düzeni ancak öyle sağlıyorsa şu kocaman kainatın düzenini sağlayacak ancak tek olan Allah'tır. Evrenin bu kadar düzenli ve bu kadar muazzam bir şekilde hareket etmesi Allah'ın tek ve bir olduğunun eşi ve benzeri olmadığının yegane ispatıdır.
17 notes · View notes
selsebil · 2 years
Text
Bir abimiz var elinde bazı kitaplar var kitapçılık yapıyordu ama işi bırakacağı için piyasanın altında satıp gelirini vakıftaki talebe kardeşlerimize yardım olarak vermek istiyor.
📌 5 kitap üzeri alana kendisi de hediye kitap koyacağını söyledi zaten gelir talebelere gideceği için kargo da alıcıya ait bunu da belirteyim.
📌Sadece büyük ciltli tefsirlerde kargoyu kendisi karşılayabilir.
📌Ayrıca henüz açılmamış kolileri de var istediğiniz başka kitaplar varsa sorabilirsiniz.
Şuan ki liste:
Buluğul Meram Selamet Yolları 4 cilt 300₺
Fetavayi Hindiyye (Hanefi Fıkhı) (Akçağ) 550₺El Camiu Li Ahkamil Kur’an Tefsiri (Buruc) 900₺
el İhtiyar Fıkıh (Muallim Neşriyat) 200₺
Makalatul Kevseri (Rıhle kitap) 100₺
Büyük Şafii İlmihali (dua yayıncılık) 65₺
Dinde Deformistler 1-2 (kitapkalbi yayıncılık) 60₺
Kuranı Mübin ve Kelime Manalı Meali Alisi 1-2 (Ahıska yayınevi) 100₺
Ehli Sünnetin Müdafaası (Bedir yayınevi) 100₺
Şifai Şerif (Beyzade yayın) 120₺
Kitabüt Tevhid (arapça) 200₺Ahkam Hadisleri 1-2 (Kayıhan) 150₺
M.Zahid Kotku Hadislerle Nasihatler 1-2 (Server yayınları) 60₺
M.Zahid Kotku Ehli Sünnet Akidesi 40₺
M.Zahid Kotku Tezkiretül Evliya 40₺
Süneni Ebu Davud Kitabul Edeb (Şamil yayıncılık) 110₺
Kadınlara Mahsus Haller (İsmailağa yayın) 50₺
Ehli Sünnet Akaidi (İsmailağa yayın) 50₺Ehli Sünnet İtikadı (Bedir yayınevi) 35₺
7 notes · View notes
teneres · 8 months
Text
"Dediler ki: Ey Mûsâ Onların ilâhları olduğu gibi [sen de] bize bir ilâh yap!" (A'râf, 138)
Bu âyet ile ilgili İmam Ebû Mansûr el-Mâturîdî es-Semerkandî dedi ki:
Tapınacakları bir ilâh istemeleri Rablerine kâfirlik etmelerinden ve O'nun elçisini yalanlamaktan dolayı değildi. Ancak kendilerini Allah'a ibâdet etmeye ve O'na hizmet [kulluk] yapmaya ehil görmedikleri içindi. Çünkü dünyada krallara ancak onun yanında seçkin ve ona yakın olanların hizmet ettiğini, krallardan uzak olanların da seçkinlerine hizmet ettiklerini görmüşlerdi. İşte buna binâen onlar da -kendilerini Allah'a ibâdete ve O'na kulluğa ehil görmedikleri için- Mûsâ'dan ibâdet edecekleri bir ilâh istediler. Tâ ki o putlara ibâdet onları Allah'a yaklaştırsın! Bu [onların bu tutumu] Allah'ı ta'zîm ve tebcîlden kaynaklanıyordu, küfürden ve ibâdeti O'ndan [nefyedip de] başkasına yöneltmekten değil! Arapların âdeti de böyleydi. Onlar -putlara yaptıkları ibâdet, kendilerini Allah'a daha da yaklaştırsın diye-putlara ibâdet ediyorlardı. Bir kıssada Firavn hakkında zikredilen şey de böyledir. O da kavmi için ibâdet edecekleri putlar belirlemişti ta ki bu putlar [onlara yapılan ibâdet] onları Firavn'a daha da yaklaştırsın. Onların Mûsâ'ya: 'Bizim için bir ilâh yap!' şeklindeki istekleri de bu türdedir. Allah en iyi bilendir.
TEVİLATU'L-KURAN: CİLT. 6 // SAYFA. 42-43
7 notes · View notes
yarigar · 2 years
Text
Cennetin Anahtarı, Tevhittir Hiçbir müşrik cennete giremez. Cennete, ancak tevhid ehli olanlar girebilir. Zira Tevhid, cennetin kapısının anahtarıdır. Dolayısıyla anahtarı olmayan kimseye, cennetin kapısı açılmayacaktır. Aynı şekilde eğer kişi, dişleri olmayan bir anahtar getirecek olursa, cennetin kapısının böyle bir anahtarla açılması da mümkün olmayacaktır. İşte cennetin kapısını açacak olan anahtarların dişleri şu amellerde: Namaz, oruç, zekat, hacc, cihad, emri bil maruf (iyiliği emretmek), nehyi anil münker (kötülüğü nehyetmek), doğru sözlü olmak, emaneti yerine getirmek, sila-i rahim yapmak, anne babaya iyilik etmek...
✒️ İbn Kayyım,
📚 Zikir ve Zikrin Faziletleri
7 notes · View notes
vel-hasili-kelam · 2 years
Text
Cüzi iradenle kaderin sahibine muhalefet etme.
Mevla teala ''Gönderdiğim belalara sabretmeyen benden başka Rab arasın'' buyuruyor.
Tevhid ehli isyan etmez. Sabreder.
ALLAH teala günahlarına mukabil seni derhal cezalandırmaya muktedir olduğu halde sana karşı ne kadar sabırlı olduğunu hatırla.
17 notes · View notes
belkidebirharfimben · 2 months
Text
Şu bendeki homo ludenslik homo sapiensliği döver
Tumblr media
Anlamda bir sihir var. Nesnelere yüklediğimiz mana onlardan nasıl etkileneceğimizi de şekillendiriyor. Sözgelimi: Dostumun enseme attığı tokatla düşmanımın attığı bir değil. Tamam. Fiil düzeyinde ikisi de aynı. (Tokat nihayetinde tokat yani.) Fakat içimde nasıl bir dalga oluşturacaklarını yine 'anlam' belirliyor. Sevdiğimin tokadını iltifat olarak görebilirim. En sıkkın anında canımın gülümseyebilirim. Düşmanımın attığınaysa böyle bakamam. Olumlayamam. Müsbete yoramam. Dolayısıyla enfüsümdeki yansıması başkadır. Birisi yaralarımdan kurtarır. Ötekisi yaralar. İzleri hep kalır. Karşılığını versem bile zararını uzaklaştıramam. "Nasıl yapar!" itirazı yeşerip durur hatırımda. "Nasıl yapar!" Çünkü yapılamazlığını kesin bir anlam olarak belirlemişimdir. "O adam bana bu tokadı atamaz." Lakin sevdiceğim kulağımı dahi çekebilir. Tıpkı rahmetli babamın defaatle yaptığı gibi... Her hatırlayışımda gülümserim onunla. Özlerim. Acısını dahi özleriz sevdiklerimizin. Çünkü sevdiklerimizdir.
İbrahim sûresinde, kısacık bir mealiyle, şöyle buyruluyor: "Görmedin mi, Allah güzel sözü güzel bir ağaca benzetti ki, kökü sabit, dallarıysa semâdadır. O ağaç, Rabbinin izniyle, her an meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye insanlara Allah böyle misaller veriyor. Kötü sözün haliyse, toprağın üstünden sökülmüş kötü bir ağaca benzer ki, kökü de yoktur..." Müfessirlerimiz, ayette geçen 'tayyib kelime/güzel söz' ifadesinin tevhide, 'habis kelime/kötü söz' ifadesininse şirke dair olduğunu haber veriyorlar. Hakikaten imanımızı hayatta aynen böyle buluyoruz. İman, elhamdülillah, durduğu yerde durmuyor. İnsan toprağına atıldığı anda bütün algılarını etkileyecek şekilde yeşeriyor, dallanıyor, meyveleniyor. Allah'ı nasıl bildiğimizle dünyamız da değişiyor, güzelleşiyor. Herşeyi Rahman'ın yarattığına imanlılar, Yunus Emre Hazretleri gibi "Kahrın da hoş, lütfun da hoş..." diyebiliyorlar. Veya İbrahim Hakkı Hazretleri gibi  "Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler..." söyleyebiliyorlar. Çünkü Onu tanıyınca sevmemek asla mümkün olmuyor. O sevgi de her yaşattığını 'sevgilinin iltifatına' dönüştürüyor. Lezzetlendiriyor.
Mürşidim de bu sadedde diyor: "Kat'iyen bil ki, hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi, iman-ı billâhtır. Ve insaniyetin en âli mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, iman-ı billâh içindeki marifetullahtır. Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki muhabbetullahtır. Ve ruh-u beşer için en hâlis sürur ve kalb-i insan için en sâfi sevinç, o muhabbetullah içindeki lezzet-i ruhaniyedir. Evet, bütün hakikî saadet ve hâlis sürur ve şirin nimet ve sâfi lezzet, elbette marifetullah ve muhabbetullahtadır. Onlar onsuz olamaz. Cenâb-ı Hakkı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara, ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır. Onu hakikî tanımayan, sevmeyen, nihayetsiz şekavete, âlâma ve evhama mânen ve maddeten müptelâ olur..."
Sanki şu dünyaya 'anlamlar yüklemeye' gelmişiz arkadaşım. Yorumlamaya gelmişiz. Okumaya gelmişiz. Ve Hak Teala, yüklediğimiz anlamlara göre, ahiretimizi yaratacak. Yine mürşidimin ifadesiyle: "Burada meyve yersin, orada 'elhamdülillah' yersin." Bu dünyada elhamdülillah diyenler ahirette o elhamdülillahlarını vücudlanmış görecekler demek ki. Buradaki anlamlarıyla orada yeşerecekler. Evet. Cehennem ehli cehenneme layık adem/yokluk anlamları yüklemekte dünyaya. Cennet ehli de cennete yaraşır vücud/varlık anlamları vermektedir yaşadıklarına. Bunlar dünya imtihanımız üzerinden üretilip arşivlenmektedir. Farkındalığımız bir tür kurgu-kayıt hizmeti sunmaktadır. Peki sonrasında ne olacaktır?
Sonra bunlar vücud âlemine tekrar çıkarılacak. Maneviyatlar maddiyata dönüşecek. İlimler hakikate kalbolacak. Herkes odununu kendisi götürecek cehennemine. (Allah bizi onlardan olmaktan korusun.) Herkes nurunu elleriyle taşıyacak cennetine. (Allah bize onlardan olmayı nasip eylesin.) Tıpkı Pir Sultan Abdal'ın dediği gibi: "Cehennem dediğin dal-odun yoktur./Herkes ateşini kendin götürür."
İşte, arkadaşım, bu zaviyeden bakıldığında 'dünya hayat' bir 'oyun ve oyalanmaya' dönüşür gerçekten. Çünkü oyunlar böyle oynanır. Onlar bile-isteye kandırmacalardır. Çocuklar 'yalnız oyuncular için geçerli' anlamlar verebilirler nesnelere. Mesela: Bazen, tıpkı yeğenim Salih'in yaptığı gibi, toplar gezegenlere dönüşebilir. Bazen oyuncak ayı küçük kardeş olabilir. Bazense içinde hiçbirşey olmayan tencerelerde yemekler pişirebilirler. Hayalleri hem gerçektir hem değildir. Gerçektir, zira oyuncuları aksine inandıramazsınız. Değildir, zira hakikate vâkıf olanlar için gülünçtür. Sırr-ı imtihan da bizi böylesi bir 'çoklu gerçeklik dünyasına' uğratmıştır. Bin türlü şirk sanrısına bedel tevhidin de billurdan binbir türlü mertebesi vardır. Herkes mertebesince bir gerçeklikle muhatap olur. Herkes makamınca ağırlanır. Çocuklar da, şimdinin hakkını verebilirlerse eğer, büyüdüklerinde arzuladıkları rolleri oynayabilirler.
Johan Huizinga, Homo Ludens (Oyun İnsanı) isimli meşhur eserinde der ki: "Oyunu kabul etmek, ister istemez, ruhu da kabul etmek demektir. Çünkü özü ne olursa olsun, oyun, madde değildir. Hayvanlar âleminde bile oyun fiziksel varoluşun sınırlarını aşmaktadır. Dünyanın bütünüyle kör güçler tarafından yönetildiğini savunan bir dünya görüşünün perspektifinden baktığımızda oyun tamamen gereksizdir. Ancak ve ancak ruhun içeriye akışının 'evrenin mutlak determinizmini parçalamasıyla' oyun mümkün, tasavvur edilebilir ve anlaşılabilir olur. Oyunun varlığı evren içindeki konumumuzun mantıküstü doğasını sürekli doğrular. Hayvanlar oyun oynayabildiği için salt mekanik varlıklar olmanın ötesindedirler. Biz de oynuyoruz. Ve oynadığımızın bilincindeyiz. Öyleyse biz de salt akıllı varlıklar olmanın ötesindeyiz. Çünkü oyun irrasyoneldir." Kitabın sonlarına doğruysa şöyle güzel bir pencereye çevirir yüzümüzü: "İnsan zihni oyunun büyülü çemberinden ancak gözlerini yüce varlığa çevirerek kurtulabilir. Mantıksal düşünce pek uzağa gidemez. İnsan zihninin bütün hazinelerine ve tüm o parlak başarılarına baktığımızda şunu görüyoruz: Her ciddi akıl yürütmenin dibinde sorunlu bir tortu kalmaktadır. Yargılarımızın hiçbirinin nihai nitelikte olmadığını içten içe biliyoruz. Yargımızın sendelemeye başladığı bu noktada dünyanın ciddi olduğu hissi de sarsılmaya başlar. 'Herşey gelip geçici...' diyen eskilerin sözünün yerine daha olumlu 'Herşey oyun!' sözü kendini bize dayatır..."
"Dünya hayat bir oyun ve oyalanmadan başka birşey değildir..." buyuran En'am sûresi 'oyunun mahiyeti' üzerine düşünmeye sevkediyor bizleri. Dikkat kesilelim. Hem de çok dikkat. Kur'an-ı Mucizü'l-Beyan seçtiği kelimelerle daha nice sırlara işaret ediyor olabilir. O sırları aydınlatmaksa ancak ameliyat-ı tefekküriye ile mümkündür. Tefekkür de temel anlamları doğru yüklemekle ancak bağışlanan bir yoldur. Daha önce okuyanları okumalıyız ki okuyacaklarımızı da okuyabilelim. Daha önce okuyanları okumadan okuyacaklarımızı okuyamayız. Çünkü okumayı öğrenemeyiz. Bizden evvel okuyanların en büyüğüyse "Oku!" emrine muhatap olmuş Aleyhissalatuvesselamdır. O miraçta dahi gözü şaşmayandır. Gördüğünü karıştırmayandır. Hüda kendini bildirmek lütfûndan bizleri esirgemesin. Âmin. Âmin. Âmin.
0 notes
tewhid · 8 months
Note
tevhid ehli sayfaları görünce mutlu oluyorum .’)
Teşekkür ederim 🙂
3 notes · View notes