Tumgik
#yorgunluklara
yorgunluklara · 3 days
Text
Tumblr media Tumblr media
37 notes · View notes
cninzihni · 1 month
Text
Evet uzun zamandır bu podcast ölmüştü, farkındayım. Bu ara bölümde biraz bundan bahsedeyim, biraz da genel saçmalayayım istedim. Tamamıyla doğaçlama gittiğim bu kaydı mümkün mertebe kırpmamaya çalıştım, Mehmet Ali Birand'ı kıskandıracak kadar sık "ıııladım" ve artık karşınızda, sizinle. Bir sonraki bölümü soranlar Sarı Çizmeli Mehmet Ağa'ya sorabilir, elbet yanıt gelir. Çokça sevgileer
(podcasters yazan link Spotify kullanmayanlar için)
38 notes · View notes
bunudaburayayazdim · 2 months
Text
Bazı yorgunluklar diye başlamak geldi bir an içimden bu yazıya. Yine nereye varacağını düşünmeden kelimeleri sıraladığım birkaç cümlelik bir şeymişcesine. Biraz da öyle aslında, sadece birkaç cümlede bırakmak istemiyorum.
Bazı yorgunluklar demiştim, yorulduğuna değen cinsten, insana gerçekten o huzuru, mutluluğu veren yorgunluklar. İçsel tatminin yaşandığı, sunulandan ziyade içten gelen bir mutluluğun dışa yansımasıyla ortaya çıkan yorgunluklar. Bir dostla içilen bir kahve, uzun süredir beklenen bir filmin vizyona girmesi, kendine ödül tadında gittiğin bir tiyatro oyunu, belki sadece birkaç sayfa kitap okumak.. Her biri tek başına ufak olan ama ulaşmak için aslında planlama gerektiren, çaba sarf ettiren ve en nihayetinde o doygunlukla değdiğini hisseden bazı yorgunluklar. Bugün de o türden bazı yorgunluklar var üstümde. Ruhumun yorgunlukları da bazı bazı, ancak onları ayrıştırabileceğimi sanmıyorum. Özellikle şu sıralarda..
Bazı yorgunluklar var bunu okuyan sevgili arkadaşım. Her saniyesinde ömrünü bir kez daha çalıyor. Geçmesi için kendinle kavgalar ettiğin ve her kavgayı bir kez daha kaybettiğin yorgunluklar bunlar, biliyorsun. Geceler tam da bu kavgaların saatleri, bu kavgayı ayıracak hiçbir şey yok. Last Man Standing tadında kavgalar ve çoğu zaman tek yumrukta nakavt, şanslıysan iyi geceler, değilsen bol şans, yiyeceğin daha çok yumruk var demektir.
Edebiyat parçalarken çok mu saçmalıyorum diye düşünüyorum bazen. Olabilir. Gel gelelim bunları bir anlam ifade etmesi için de yazmıyorum. İçimden geldiğinde yazabilmem için açtığım bir yere döküyorum zihnimi. Çünkü canım öyle istedi. Bazı yorgunluklar diye bitirelim güzel arkadaşım, değecek bazı yorgunluklara :)
14 notes · View notes
hamiraa · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Zaman akar, insan yorulurdu ve elbette hiçbir yorgunluk sonsuza değin sürmezdi. Buna karşı öyle istirahatler vardır ki; onlar yorgunluklara inat, sonsuza uzanan, mutlak bir sonsuzluktu.
111 notes · View notes
gaiptenbirsess · 1 year
Text
Hiç çocuk olmamış gibi yüzün. Birisi uzun süre gözlerine bakacak diye korkuyorsun çünkü bakarlarsa ağlarsın, anlarlar içindeki eksikliği, biliyorsun. Kandırmışlar masum duygularını. Büyüdükçe ulaşacaksın çocukluğuna demişler sanki. İçten içe inanmışsın, umutlarla doldurmuşsun kendini. Kaç yaşına gelirsen gel yalan olduğunu söyleyememişsin kendine, hala bekliyorsun. Sana ne küçükken ne büyüyünce vermedikleri çocukluğunu kendin yaratmaya çalışıyorsun. Anlarlar diye korkuyorsun sanki. Tekrar kırılmaktan korkuyorsun çünkü. Eğer anlarlarsa paramparça ederler, biliyorsun. Her parkın önünden geçtiğinde, kendine gelmen uzun sürüyor. Yağmurluysa eğer gün oturuyorsun salıncağın tam karşısındaki banka. Kimse gelmez o gün biliyorsun. Küçükken de kaçabilirsen gelip otururdun o salıncağa dimi? Yağmurlu olurdu gün. Kimse gelmezdi. Ağlardın, yağmurdan belli olmazdı, bilirdin. İçinde hep korku olurdu. Bir kez bile olsa korkusuzca gökyüzüne uçmak için o salıncakta her şeyini verirdin, bilirim. Şimdi hiç ağlamaz gözlerin. Çok mu ağladın küçükken yoksa? Bana hep öyle derdin, 'Ağlama. Yaş kalmayacak gözlerinde, istesen de ağlayamayacaksın sonra.' Küçükken, çocukken kelimesinden nefret edersin sen, çok mu ağlattılar seni? O yüzden mi ağlayamayışın? Yaş kalmadı mı yoksa gözlerinde? Çok derin bakarsın sen çevrene. Derinlerinde korku yatar bakışlarının, bilirim. Neden bu kadar korkuttular seni? Tek başına korkudan ağlayarak yaptığın yolculuklardan mı kalma bu korkmuş bakışların? Küçüklüğünü her anlattığında buruk çıkar sesin. Annene sarılarak uyumak istediğin ama yastığa sarılı ağlayarak uyuduğun gecelerde mi burkuldu o güzel yüreğin? Nasıl dayandı o küçük bedenin tüm bu yorgunluklara? Hep kahramanımdın ya sen, o günlerden mi kalma bitmek bilmez gücün? İçine kapanıksın sen, tıpkı bir kutu gibi. Ne yaparsam yapayım açamayacağım bir kutu. Kapatırken kendini etrafa karşı çok mu acıyla bağladın ağzını? O günlerde de mi şarkılar eşlik ederdi sana? Hani her dinlediğinde uzaklara bakarak mırıldandığın şarkılar. Onlar mıydı tek dostun?
53 notes · View notes
aynodndr · 2 months
Text
Tumblr media
8 Mart Dünya Kadınlar Günü gelirken...
Ne yazık, kadını yalnızca yaratılmış bir ikinci cinsten ibaret sayanlara! Oysa kadın...
Eline çocukluk yıllarında sadece ona ait bir aksesuar gibi verilmiş çalı süpürgesini kendisini hayallerine uçuran bir makineye çevirmiştir de siz bilmemişsinizdir!🤦🏻‍♀️
Daha evlendiği ilk hafta eline tutuşturulan “pazar harçlığı “ adında tüm ekonomistlerce de bir “terim” olarak bilinen ve koca adındaki patron tarafından kılı kılına yetecek kadar verilen parayla pazardan mutfağa “mucizeler” getirmiş arttırdığıyla da sene sonu koluna bir dal “bilezik” takmış ve nasıl bir başarıya imza attığını eşe dosta gururla gösterirken “pazar harçlıklarımdan arttırdım” diye çocuk gibi sevinmiş ama en ufacık bir geçim sıkıntısında yine büyük bir gururla o bilezikle “kocasının yardımına” ilk koşan olmuştur da siz bilmemişsinizdir!
Tüm yorgunluklara tüm kırgınlıklara rağmen koluna girdiği kocasıyla bir kraliyet ailesinin “kraliçesiymiş” gibi dost meclislerinde salınmıştır da içindeki “gözyaşlarını” siz görmemişsinizdir!
Yemek sofralarında kendisi tarafından geliştirilmiş, kaş göz işaretlerinden oluşan ve sadece çocuklarının anlayacağı bir dil kurmayı başararak evin erkeğini çok defa günlük sıkıntılardan uzak tutmayı başarmıştır da siz o “dili” anlamamışsınızdır mesela!
Meslek hayatında yarattığı başarıları evinin dış kapısında çıkarttığı “topuklu” ayakkabısının yanına bırakıp yalnız ve ancak ona ait olan terliğiyle yeniden “evinin kadını” olmuştur da siz sadece ayakkabının “topuk sesini!” duymuşsunuzdur belki de!👠
Sevmiştir...❤️
Bir ana nasıl sevmelerin en üstün olanını yaşarsa ana olsun ya da olmasın öyle sevmiştir de bir “seveni olmadan” sessizce ömrünü tamamlamıştır da siz onun “sessizliğini” hiç duymamışsınızdır belki de!🙋🏼‍♀️
Tüm dünyada sadece bir “istatistik” olmuş, cinayetlere “kurban” gitmiştir de bir “Vah vah!Tüh tüh!”ten öteye gitmemiştir tepkiniz!
Evladının tırnağı acısa ortalığı ayağa kaldırmıştır da şehadetine “Vatan sağ olsun!” 😔diyebilecek kadar yücelik göstermiştir de siz duymamışsınızdır!
Tüm Türk tarihi boyunca 🇹🇷ülke yönetiminde ve meclislerde söz sahibi olmuş ve “hürmet” görmüştür de siz kıymetini bilmemişsinizdir!
Bir “Mimoza” çiçeği olmuştur da en ufak rüzgarla çiçeklerini yapraklarını uçururken bile köklerinden hiçbir güçle ayıramayacağınızı fark etmemişsinizdir!
Ve dahası Mimozanın sarısıyla özgün düşüncenin, yaratıcılığın, yeni şeyler yapmanın ve yeni yollar bulmanın “anahtarı” 🗝olduğunu anlatmıştır da siz ülkemizde Mimoza'ya “küstüm çiçeği” diyerek yine onu bambaşka bir yere koymuşsunuzdur belki de!..🤔
Her şeye ve herkese rağmen kadının gücünün, sevgisindeki sonsuzluğunun, merhametinin, güzelliğinin ve ona “el kaldırdığında” değil, onun “elinden tuttuğunda” güçlü olacağının farkında olan herkese selam olsun! 🌹
Ve kendisinin, yaratılmışlığındaki muhteşemliğin farkında olan tüm kadınların KADINLAR GÜNÜ kutlu olsun...🌺
N.Pınar Aksu...
7 notes · View notes
ssaayye · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
"Göğüs kafesimin en ücra köşesinde birikmiş ağlamalara, halledememelere, elimde olsa düzelteceğim ama asla elimde olmayan yanılgılara, yenilmiş olmanın çaresizliğine, yorgunluklara bir yumruk atıp tuz buz etmek istedim. Olmadı. Şimdi, yenilgisini ev yapmış herkes kadar yalnızım."
267 notes · View notes
visalebeskal-a · 1 year
Text
dinlenince geçen yorgunluklara hasret bırakan dinlenince geçmeyen yorgunluklar
13 notes · View notes
yhmian · 2 years
Text
Kendi kendine yapılan telkinler, sen bunlara çok takılmazdın replikleri, nefes egzersizleri, sigaralar, falanlar ve filanlar...
Sonrasında anlamsız eylemsizliklere, hareket eden gözlemcilere, ağır yorgunluklara, paniklere, susmayan seslere, üzüncelere, kırık ve çıkıklara, kesiklere neden olabiliyor.
7 notes · View notes
bulutbey79 · 1 year
Text
GÜNÜN TARİHİ...
ENVER ÖREN
Rahmetullahi Aleyh
Enver Ören, 10 Şubat 1939’da Denizli’nin Honaz ilçesinde dünyaya geldi. Babası Nazif efendi, annesi ise Melike hanımdı. 22 Şubat 2013’de İstanbul’da vefât etti. Kabri, Eyüp Sultan Mezarlığındaki aile kabristanındadır. İlk ve orta tahsilini Denizli’de tamamlayan Enver Ören’in hayatını değiştiren dönüm noktası, Kuleli Askerî Lisesi’ne gelmesiyle başladı. Seyyid Abdülhakîm Arvasî hazretlerinin (Kuddise sirruh) talebesi kimya öğretmeni Albay Hüseyin Hilmi Işık efendi ile burada tanıştı. Lise eğitimini tamamladıktan sonra, ileride kayınpederi olacak Hüseyin Hilmi Işık efendinin tavsiyesi ile İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne giren Enver Ören, 1961 yılında lisans öğrenimini başarıyla tamamladıktan sonra, bir buçuk yıllığına meslekî çalışmalar yapmak üzere İtalya’ya gitti. Dönüşünde bir müddet İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Anarşi ve terör olaylarının üniversitelere sıçraması ve ilmî çalışma yapmanın âdeta imkânsız hâle gelmesi üzerine, 1970 yılında üniversiteden ve akademik hayattan ayrılmak zorunda kaldı. Birkaç idealist arkadaşı ile birlikte, ülke şartlarının kendilerine yüklediği misyonun gereği olarak, gazeteciliğe başladı. 22 Nisan 1970 tarihinde “Hakikat” gazetesi ile başlayıp, isim değiştirilerek Türkiye Gazetesi ile devam eden bu süreci “ikinci doğumum” diye niteleyen Enver Ören, Japonya’da katıldığı bir kongrede edindiği fikirle, 1978 yılında Türkiye’de ilk defa elden kapıya gazete dağıtım sistemini başlattı.Enver Ören, hayatının bundan sonraki bölümünü, bütün yorgunluklara ve meşakkatli yıllara rağmen dînine, vatanına, milletine ve bütün insanlığa hizmet etmeye harcadı.İnternet ve özel televizyonların olmadığı yıllarda, “orta sayfa”daki bilgilerle Türk milletinin dînini doğru öğrenmesine vesile olan Türkiye Gazetesi, 1990’da, bir daha kimsenin ulaşamadığı tiraj rekorunu kırarak, günlük 1.361.553 satış sayısına çıktı.Bu bilgilerin kaynağını meydana getiren ehl-i sünnet âlimlerinin kitapları, neredeyse bütün dillere çevrilerek, dünyaya yayılmaya başladı.Birkaç kişi ile başlayıp, halka halka milyonlara ulaşan hizmet yarışı, 1993 yılında, bünyesinde onlarca şirketi barındıran “İhlas Holding” adı ile taçlandı.
https://www.turktakvim.com/index.php?page=arkayuz
2 notes · View notes
yorgunluklara · 1 month
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
"fazla sürmez hatanı fark edişin, hüzün eken, hüsran biçer sevdiğim..."
127 notes · View notes
oyleydi · 2 years
Text
Göğüs kafesimin en ücra köşelerinde birikmiş ağlamalara, halledememelere, elimde olsa düzelteceğim ama asla elimde olmayan yanılgılara, yenilmiş olmanın çaresizliğine, yorgunluklara bir yumruk atıp tuz buz etmek istedim.. Olmadı, şimdi yenilgisini ev yapmış herkes kadar yalnızım…
18 notes · View notes
Text
Hayat heycandoludur ,
heycan yorunca peki?
Ruhun nasıl dinlenir.
Demek hayatı adamak gerek bazı ruhlara, hayatı bırakmak gerek bazı yorgunluklara .
Keşke bunların icinden birde kendimi bulup cıkarabilsem..
2 notes · View notes
otadam · 21 days
Text
(4) Sevilemeyecek Kadın:
Uzak geçmişin içine girersek çıkamayacağımız için hikayeye yakın geçmişten, bu ömürlük kısmından devam ediyoruz.
'Acı kaybımız yok, acı hiçbir zaman kaybolmaz' diyen şair misali uzak geçmişin yankılarıyla oluşan bugün bize zaten yeteri kadar bilgi verecek diye umuyorum. O ise seçimi her zamanki gibi bana bırakıyor.
Hikayemizin göz atacağımız bölümü diğer birçok kıyamet alameti gibi MS 21. Yüzyılın içinde gerçekleşti:
Önce rüyaları geldi. Ah o rüyalar.
Böyle büyük bir doğal afetin önce kan ter içinde geceleri gelir, ağzınızdan çıkan bir takım sözleri, hisleri, göz yaşartan haftalarca etkisinden çıkamadığınız rüyaları.
Hayır kabus değillerdi, çünkü bir silüet halinde de olsa birlikte olduğumuz ve ortak gördüğümüz şeylerdi.
Küçüktüm ama hiç ufacık olamadığım bir hayatın içinde karanlıkta parmaklarıma sinen demirimsi kokuyu arındırmaya çalışıyordum. O ise hiç küçük olmaya izni olmadığı bir karanlıkta benimkinden çok farklı kaynaklardan gelen demir, pas, kimyasal kokuları içinde sigarayla nefes almaya çalışıyordu.
Bir Ağustos günü bir tutam kıvırcık saç arasına düşen gün ışığıyla sokak lambası üstünde bekleyen Kuzgun ile aynı zamanda geldi, ne kadar ben onu bulduğumu söylesem de -onunla bir kere bile konuşan herkesin tahmin edebileceği gibi- o önce bulandı, bekleyendi, buyur edendi.
Ona davetsiz gelemezdiniz.
Otadam - Not: Ne zaman Hatun kişinin, Er kişinin ayağına gittiği görülmüş. Her seferinde tüm yorgunluklara, imkansızlıklara, belalara rağmen koşarak geldim sana…
1 note · View note
gaiptenbirsess · 2 years
Text
Hiç çocuk olamamış gibi yüzün. Birisi uzun süre gözlerine bakacak diye korkuyorsun çünkü bakarlarsa ağlarsın, anlarlar içindeki eksikliği, biliyorsun. Kandırmışlar masum duygularını. Büyüdükçe ulaşacaksın çocukluğuna demişler sanki. İçten içe inanmışsın, umutlarla doldurmuşsun kendini. Kaç yaşına gelirsen gel yalan olduğunu söyleyememişsin kendine, hala bekliyorsun. Sana ne küçükken ne büyüyünce vermedikleri çocukluğunu kendin yaratmaya çalışıyorsun. Anlarlar diye korkuyorsun sanki. Tekrar kırılmaktan korkuyorsun çünkü. Eğer anlarlarsa paramparça ederler, biliyorsun. Her parkın önünden geçtiğinde, kendine gelmen uzun sürüyor. Yağmurluysa eğer gün oturuyorsun salıncağın tam karşısındaki banka. Kimse gelmez o gün biliyorsun. Küçükken de kaçabilirsen gelip otururdun o salıncağa dimi? Yağmurlu olurdu gün. Kimse gelmezdi. Ağlardın, yağmurdan belli olmazdı, bilirdin. İçinde hep korku olurdu. Bir kez bile olsa korkusuzca gökyüzüne uçmak için o salıncakta her şeyini verirdin, bilirim. Şimdi hiç ağlamaz gözlerin. Çok mu ağladın küçükken yoksa? Bana hep öyle derdin, 'Ağlama. Yaş kalmayacak gözlerinde, istesen de ağlayamayacaksın sonra.' Küçükken, çocukken kelimesinden nefret edersin sen, çok mu ağlattılar seni? O yüzden mi ağlayamayışın? Yaş kalmadı mı yoksa gözlerinde? Çok derin bakarsın sen çevrene. Derinlerinde korku yatar bakışlarının, bilirim. Neden bu kadar korkuttular seni? Tek başına korkudan ağlayarak yaptığın yolculuklardan mı kalma bu korkmuş bakışların? Küçüklüğünü her anlattığında buruk çıkar sesin. Annene sarılarak uyumak istediğin ama yastığa sarılı ağlayarak uyuduğun gecelerde mi burkuldu o güzel yüreğin? Nasıl dayandı o küçük bedenin tüm bu yorgunluklara? Hep kahramanımdın ya sen, o günlerden mi kalma bitmek bilmez gücün? İçine kapanıksın sen, tıpkı bir kutu gibi. Ne yaparsam yapayım açamayacağım bir kutu. Kapatırken kendini etrafa karşı çok mu acıyla bağladın ağzını? O günlerde de mi şarkılar eşlik ederdi sana? Hani her dinlediğinde uzaklara bakarak mırıldandığın şarkılar. Onlar mıydı tek dostun...?
11 notes · View notes
birrrsaye · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media
"Göğüs kafesimin en ücra köşesinde birikmiş ağlamalara, halledememelere, elimde olsa düzelteceğim ama asla elimde olmayan yanılgılara, yenilmiş olmanın çaresizliğine, yorgunluklara bir yumruk atıp tuz buz etmek istedim. Olmadı. Şimdi, yenilgisini ev yapmış herkes kadar yalnızım."
0 notes