Tumgik
#kök karanlık
seslimeram · 2 years
Text
Katran Karasının Sınırlarında Bir Ülke
Tumblr media
Bir katran karanlığının sınırları boyunca yürüyor iş bu menzil. Her durumda birbirinden beter halleri yeknesak bir uyum içinde çelişmeden, kördüğüm olmadan var edebilen bir biyopolitik deneyselliğin esiri ülke şimdi hakkaniyetimiz kılınıyor. Bütünüyle baş amirle, taban tabana zıt gel gelelim suç ortaklığında yerli ve milli olan / oldurulan çeteleşmiş bir devletli mutabakatının izlerinde / birleşiminde hayatın kendisi çelişkilerin esiri kılınıyor. Dört bir yanı sınama, her günü apayrı kuşatma ve tahakkümle yan yana doğrudan bariz bir biçimde müştereklerimiz yerle bir ediliyor. Bugünün ülkesinin yeni yüzyıl formu ya da tahayyülü ekseninde diri, güçlü kendi kendine yeten bir ülke olduğu sanrısı aralıksız zikredilirken oluşan zımni ile varılan yer kapkaranlık bir sahneyi biçimlendirmektedir. Birbirleriyle örtüşen her eylem, her söz, her karar, her hükümle bu müşterekler talanının var edilmesi kesintisiz kılınır. Covid-19 salgını döneminin paldır küldür sümen altı edilip normalleşme diye çıkılan güzergahta oluşturulan perspektif bu hali hemen her güne içkin kılmaktadır. Görünen köy kılavuzsuz bu bahistedir. Varılan eşiğin sunduğu haleti ruhiye tastamam bir tahakküm cenderesidir. Cehennemden hallice bir toplam yeni ülke olaraktan bildirilir. Bütünüyle, ezen, biçen, sindiren ve sınırları daraltan bir toplamdan, mümkün ola gelen her şartta hizada tutulan panoptikon güncelliği var edilendir.
Bir biçimde gözetleme halinin ortasında denetim / gözetim ve tahakküm üçlemesi birlikte, beraberce o yönergeyi sabiti kılar bu ülkenin. Hayatın ehven kılınan her şeyden ama her bir şeyden alıkonulmasının mizansen değil doğrudan güncelliğidir mesel. Bütünüyle kara, kapkaranlık bir yeri / yurdu bina etmek yolunda yürünürken, müştereklerimizin elimizden çalınmasının hali ne olacaktır sahiden? Üçlü, beşli çetelerden, devlet denilenin orta yerine konumlanmış ne ettikleri / ne yaptıkları meçhul kılınmış sureti temsillere, dört bir yandan pıtrak gibi bitiveren götürelim abicim, ablacım tiplemelerine, devletin malı deniz yemeyi beceremeyen keriz abilerine bir dolusu, binbir türlüsü elinde bir ülkede normalliğin nesi var edilebilir ki? Dönüşümü, mutlak teslimiyeti, rant / çıkar / beka adına sahiplenenlerin var ettiği her şeyle bir biçimde ülke mefhumu yıkılırken, aynı gemiden olunmadığını daha hangi felaket, fecaat nasıl bildirebilir ki sıradana, değil mi? Bütünüyle normatif halini terk etmiş, her şeyiyle, her şekilde o duyurulan / görülen ve bildirilen zorbalık rejiminin sureti devamlılığına koşulan bir yerdeki hayatın esamesi sahiden de neye varacaktır ki afaki bir karanlıktan gayrı? Düzen, ezen konumunu güncellerken, yaralar dört bir yanı kuşatmaya, var edilmeye devam ederken, sorunun, meselenin ta kendisinin o kanun koyucu, şu baş amir, bu baş faşist, bu bilmiyoruz kim, hangi bakan, bürokrattan değil topyekun sistemin ta kendisinden ileri geldiğini anlamak zor mudur, hala uzak mıdır?
Artı Gerçeğe bağlanalım: “Suç örgütü liderliğinden tutuklandıktan sonra MHP lideri Devlet Bahçeli'nin çağrısı üzerine serbest bırakılan Kürşad Yılmaz, gıda pahalılığından zincir marketleri sorumlu tutan hükümete tepki gösterince iktidar tarafından hedef gösterilen Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı ve BİM Marketleri İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç'ı tehdit etti. Yılmaz, Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda, "Kime kimlere hangi güce güveniyorsanız, bütün güvendiğiniz güçlerle birlikte hepinize diyorum tuttuğunuz köşe başları mezarınız olur" dedi.
"Türkiye Yüzyılı vizyon belgesi, bağımsız dış politika hamleleri, yerli ve milli politikalarla KIZILELMA yürüyüşünün içeride ve dışarıda belli çevrelerde oluşturduğu rahatsızlığın farkındayız" iddiasında bulunan Yılmaz, "Türkün bu şanlı yürüyüşünü mümkünse kesmek, değilse geciktirme adına durumdan vazife çıkaranlar da olacaktır" diyerek Aykaç'a şu tehditleri yöneltti:
"Görünen o ki BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç bu göreve talip olmuştur. BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç denen şahıs Liderimizin açıklamalarını üstüne alıp çıkmış haddini aşan bir üslup, tavır ve tarzda açıklamalar yapmıştır. Seni ve senin gibi sıyırtmaları uyarıyorum; Vatandaşı zor durumda bırakacaksınız Liderler uyarınca da çıkıp kabadayılık yaparcasına açıklama yapacaksınız öylemi; kime kimlere hangi güce güveniyorsanız bütün güvendiğiniz güçlerle birlikte hepinize diyorum tuttuğunuz köşe başları mezarınız olur."
Ne Olmuştu?
Aykaç, perakende gıda sektöründen temsilcilerinin katıldığı 7. Private Label Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Zincir marketlerle ilgili kontrolleri sıkılaştıracağız" açıklamalarına "Üretimde maliyet enflasyonu var. Maliyet enflasyonuna eğilmediğimiz sürece bu konuşmalar spekülatif" ifadeleriyle yanıt vermişti.
Aykaç, "Nizamı tanımayan yerel yöneticilere… Ziraattan haberi olmayan ve özellikle İstanbul Ziraat Odası Başkanı'na… FETÖ'ye bizi tehdit eden parti liderlerine söyleyeceklerimiz var. Bu ülkenin insanları sizlerin yalanlarına hiçbir şekilde itibar etmediler" dedi. Aykaç, "Bre ahlaksızlar, densizler, sizlere bundan sonra sizin tonunuzla cevap vereceğim bunu bilesiniz" demiş, "Bizleri farklı yere koyan ve bunları koymaya çalışan ve Müslüman olduğunu iddia eden bu insanlara söyleyeceklerimiz var. Lütfen aynaya baksınlar" ifadelerini kullanmıştı.
Bu sözlere, hem AKP'den hem iktidar ortağı MHP'den tepki gelmişti. Bahçeli de, partisinin grup toplantısında zincir marketlere ilişkin FETÖ soruşturması çağrısı yaparak şunları demişti:
"Zincir marketlerde gün aşırı yapılan zamların toplumsal ve ekonomik huzurumuza tahammülsüzlük olduğu kanaatindeyiz. Ticaret Bakanlığımızın fırsatçıların üzerine kararlılıkla gideceğinden, keyfi ve hatta sinsi bir plan dahilinde fiyat etiketlerini şişirenlerden adli ve idari manada hesap soracağından kuşku duymuyoruz.
Vatandaşlarımızın kesesine dokunan kim olursa olsun karşısındayız. Sürekli zam yapan zincir marketlerin FETÖ’yle irtibat ve ilişkisinin titizlikle araştırılması gerektiğine de inanıyoruz. Milletimizin sırtına zam kamburu yerleştirmek isteyenler her yerde bizi karşılarında bulacaktır. Bu açgözlülere müsamaha gösterilmemelidir. Ekmeğimizden çalan, sofralarımızın tadını kaçıran, mutfaklarımıza karabasan gibi çöken kim varsa iki yakasından tutmak devletin asli vazifesidir.”
Türkiye denilen cerahat sahnesi kılınmış yerde, karanlığın her nasıl biçimsiz bir halde ve hiç aralıksız yinelenen bir mesel olmasına yalın bir örnektir. Burjuva temsilinin karşısında bitiveren kendisi gibi Türk bir temsilin oluşturduğu tehdit döngüsü, var ettiği laflarla bir ve beraberce o katran karanlığının bir soluk mesafesi kadar yakında olduğu ifşa edilir. Bir kere daha tümüyle çürümüş bir düzende sağlam çark olmayacağı kendi elleriyle var edilir. Dönemin suna geldiği imkanlarla tekrardan özgür kılınmış bir mafyanın, doğrudan hedefe koyduğu temsil, bugün yoksulların en çok rağbet ettiği indirimli satış mağazalarından biri olarak bilinendir. Böylesi bir halde dahi, günbegün yıkım şekillendirilip, gündelik kazanç, yaşamak için gereksinim duyulan emtia hiçbir şeye kafi gelmezken, bırakalım geçimi bir tek doğrudan doğruya gıda harcamalarını karşılamaya imkan koymazken, onu dile getire duran bir burjuvanın hedefe konulması, sıradan insanlar için kalıcı bir uyarıdır. Tümden, belirgin bir itirazın söz konusu edilmemesi adına, ah vah ederek yaşamanın mecburi bir deneyim olduğu sanrısına tutunarak, duraksamadan iktidar, bileşenlerine şükran duyarak bir karanlık güncellemesi söz konusu edilir. İtiraz hakkını kullanan burjuva / sermayenin piyonu temsilin eylediği gibi, nedamet ve özürlerle birlikte perakendeci bir konseyin en başat temsilinden istifa etmesi gibi, susun / susun / susun buyrulur. Bundan ala karanlığı bildirecek bir yönetişim / hakimiyet, temsiliyet var mıdır? Görüyorsunuz, anlatmaya hiç gerek yok!
Gazete Duvar’dan aktaralım: “Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun çalışma takviminin belirleneceği toplantıya katılan Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, katıldığı TRT Haber yayınında 'kırmızı çizgi'lerini açıkladı.
Türk-İş'in önceki gün '4 kişilik bir ailenin açlık sınırı' olarak açıkladığı 7 bin 785 TL'yi telaffuz eden Atalay, "Bu rakamın altında bir konuyla ilgili masada olmayız" dedi.
'7 bin 785 liranın altı' için "Bizim adımıza kabul edilmesi mümkün değil" ifadelerini kullanan Türk-İş Başkanı Atalay, özetle şunları söyledi:
- Onun altında bir rakamı kabul etme şansımız sıfır.
- Bir şey yayınlıyoruz. Sonra bize sormazlar mı 'Sen bunu açıklıyorsun. Ondan sonra gidip bunun altına imza atıyorsun.' Öyle, o işin içinde olmayız.
- 7 bin 785 TL kırmızı çizgimiz. Onun üzerine çıkmak gerekiyor.
- Bizim hesabımıza göre gıdada artış yüzde 138. Ben Çalışma Bakanı'nın iyi niyetinden şüphem yok. Ama burada yaşıyoruz. Markete, kasaba, bakkala işçi gidiyor, işsiz gidiyor, emekli gidiyor. Dar ve sabit gelirli gidiyor. Küçük esnaf, köylü gidiyor.
- Neyin ne olduğunu biz biliyoruz. Yani ülkeyi yönetenler yahut işveren sendikası bunu da göz önünde bulundurarak bize bir rakam getirmeli. Ondan sonra biz duracağımız yeri biliyoruz. 7'sinde, 14'ünde rakamı bir görelim. ona göre nasıl hareket edeceksek ederiz. Yani bu rakam kırmızı çizgi, bunun altıyla ilgili masada olmayız.”
Bir biçimde panoptikon / gözetleme kulesi / cezaevine dönüştürülen menzilde olmaya hal, bir gayret devam olunan şey yıkıcılığın farkına varılmaması halidir. Türk-iş başkanı olan zatın savunabildiği, kerhen değil de doğrudan var ettiği cümlelerle çıkagelen şeyin bizzat yaşam hakkını gasp etmek olduğu gözlerden kaçırılır. Devletin dümen suyunda gidip bir de aralıksız olarak sanki halktan / emekçiden yana tavır alıyor olabilmenin imkansızlığı bir biçimde gözler önüne serilir. Beyefendinin kırmızı çizgi olarak suna geldiği şeyin belli bir kesim, bu ülkenin yüzde seksen kadarının ortak müştereken hayatta var olma istem ve mücadelesi olduğu unutturulmak istenir. Toplu sözleşme masasına oturana kadar sürüp duran bir heyula içerisinde bir öyle, bir böyle, ama illa ki haklının, hakkı olan halkın istediğini savunuyoruz, savunacağız diye bildiren / bunu iddia eden bir temsilin var ettiği hazin surettir mesele. Açlık sınırının tam da üstünde durmayı matah bir şey zanneden, oysa memleket sathında yüzde yüz ellileri, İstanbul özelinde ise yüzde iki yüzlere çoktan ulaşmış olagelen enflasyon / hayat pahalılığına karşı bir direnişi değil, tam tersine hepten teslimiyeti var etmesi bir sendikacının düşündürücü değil midir? Bu paralarla değil bir aile, tek bir ferdin dahi bir ayını geçirmesi, eksiklerini tamamlayabilmesi, hayatını tam ve eksiksiz bir biçimde gıda, giyim, fatura, yol, sağlık harcamaları vs. tamamlayabilmesi söz konusu edilebilir mi? Sahiden bu mümkün müdür, şu varılan raddede. İyi de nereye kadar en kahraman kara murat tiradı! Hem de boş yere, laf ola beri gele!
Düzen, katran karanlığının sınırlarını dönüşüm / devinim olarak yutturma gayretine devam edenlerin. Bütünüyle, yirmi bir koca senede oluşturulan cerahat imi, bayrak, vatan, din, iman satılarak hep aynı tornadan, neresinde aha da hesap verilecek şimdi denilse bir kere daha güncellenerek o katran karanlığına mahkum menzili / yurdu / milleti var ettiler. Bütünüyle karanlık dört bir yanı kuşatırken, her şey yolundaymış türküsünü aralıksız zikredip dururlarken, yol da meram da çıkmazlara çoktan terk edildi. Bugün vardığımız yerin, dünden karanlık, yarın ulaşmaya çalıştıkları zeminin her günkü olandan da fenalık ihtiva ettiğini bilmek / anlamak için allame olmaya gerek yoktur. Kılıfına uydurulmaya hala devam olunan bir yıkım / çökertme, tükeniş sarmalı dahilinde tek bir iyi günün var edilemeyeceği muhakkaktır. Yönelim, yöneten katından sokağa salınan dehşet dolu bir toplam, tevatür değildir, geleceğini o katran karasında biçimlendirmek, kendi iktidarını daimi kılmak isteyen bir temsiliyetin varlığını gösterir. Bunca can kırığının ortasında kim nasıl, ne şekilde hayatı muhafaza edecektir!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel İçin Zorunlu Kaynakça: Elif ÖZTÜRK ÖZGÖNCÜ - Anadolu Ajansı / Getty Images v/BBC Türkçe Servisi
2 notes · View notes
artvango · 11 months
Text
Tumblr media Tumblr media
İnsan ağaca benzer.Ne kadar yükseğe ve aydınlığa çıkmak isterse, o kadar kök salar yere, aşağılara, karanlığa, derinlere, kötülüğe. Bir kez yürünmüş bir yola düşenlerin sayısı çoktur, hedefe ulaşan az.. Açıklanmamış karanlık bir konu apaçık bir konudan daha önemli sanılır.
164 notes · View notes
bunecileapt · 9 months
Text
çocuklar yazmadığım bazı güncellemeler mevcut, bi şeyi o kadar halının altına attım ve sadece psikologla konuştum ki bu mesele biraz yoluna girince bile tüm süreci hatırlayıp hiç bahsedemiyorum ama bu aralar kök salmayı deniyorum denebilir, bir de bu meselenin üzerine kocam da kocam bi kadın oldum ya her şeyin çok yolunda gitmesi bana oyun oynuyormuşum gibi hissettiriyor arada sevgilimi de evcilik mi oynuyoruz diye darlıyorum, her şey nasıl süper olabildi böyle bi anda, yoo diyo ne oyunu yaza evlencez bana kalsa baharda evlencez bu arada ama iyi ki bana kalmıyor, bi anda her şey hafiften düzeliyormuş gibi oldu ya öyle rahatım ki 3. sayfa haberi olacağıma inandıran karanlık biraz geriye gitti, hala çok yüksek bir yerdeyken atlarsam klimanın zımbırtısına takılırım diyorum ama bi yandan da niye atlayayım ki, teşekkürler allahım ya çok zorladın ama demek ki ben de bu kadar zorlanmaya müsait bi yapıya sahipmişim, hayatta kalma becerilerim fena değilmiş
4 notes · View notes
ckardelen · 2 years
Text
Tumblr media
S
yeni sağılmış sütlerin tadına varıyorum göğüslerinin arasındaki o esmer çukurdan akıyor kanım kimsenin girmediği ıssız ormanına dalıyorum senin, bir kaplansın! ben önünde can çekişen hayvan
bir yılanın süzülüşünü duyuyorum karanlık çalılardan gerinen kasıklarında büyüyor bir ipeksi koku elime değen zehir. Dokununca pul pul dağılacak gece gündüze, kılıç kınına kavuşacak
yaprağa düşen ateş nasıl tutuşturursa ormanı ellerin bana uzanınca hayat ve ölüm beni çağırıyor bir dalga bir at oluyor, kişneyen bir at, kayalıkların öfkeyle soluyan bir kalenin burçlarında dağılan. Aşkım sözlerin ve seslerin dişi budaklarında kök salıyor köpüklere ve ölü deniz kabuklarına çarpıyor başım
sen soğuyan taşların rengini alıyorsun bronz heykellerin, deliren çıplaklığın uçsuz bucaksız bir üyke oluyor avuçlarımda terin bir mağara, kuytu… uzun keşiflerden sonra, dinlenmek ve yeniden uyanmak için
Tuğrul Tanyol
13 notes · View notes
panoptik · 2 years
Text
VİKİNG MİTOLOJİSİ - NESIR EDDA
Dünyanın oluşumundan yıllar önce Niflheim vardı ve onun altındaki kuyudan nehirler fışkırmaktaydı. Kutsal Yggdrasil ağacının üç kök altında, evrenin en altında yer alan bu soğuk, karanlık ve sisli bölgede bahar yaşanmaz.
“Ölüler diyarı olan ve ismini Loki’nin çocuğundan alan Hel’in  büyük bir kısmı burada yer almaktadır. Aynı zamanda İngilizce'deki Hell kelimesi burada bahsedilen Ölüler ülkesinin (Hellheim) kısaltması Hel'den gelir.”
Güneyde ise Muspelheim adında bir dünya vardır. Burası dayanılmayacak şekilde aydınlık ve sıcaktır; o kadar parlaktır ki kimse burada yaşayamamaktadır. Bu dünyanın sınırlarını da Surtr adı verilen bir dev-kişi korumaktadır. Buradaki Surtr karakteri aynı zamanda mitin sonunda dünyaya son verecek kişidir.  Mitolojilerde sıklıkla gördüğümüz dualist zıtlık burada da kendine buz ve ateş olarak yer bulmaktadır.
Tumblr media
Başlangıçta hiçbir şey yokken bu iki dünya vardır ve Niflheim’dan fışkıran buz gibi sularla Muspelheim’ın alevleri bir yerde karşılaşmaktadır. Burada oluşan buhar damlalarının canlanmasıyla Ymir(Ymer) isimli dev dünyaya gelmiştir. O bir tanrı değildir, İskandinavlar’a göre tüm kötü devlerin atasıdır. Böylece Kaos oluşmuştur.
Buzlar çözülünce buz kütlelerinin arasından Audhumbla isimli bir inek oluşur. Bu inek memelerinden akan sütle Ymir’i besler. Kendiyse beslenmek için buzla kaplı tuzlu taşları yalamaktadır ve yaladığı taşlardan 3 gün sonucunda bir erkek meydana gelmiştir. Bu adamın adı Bure’dir. Bure’nin Bor isimli bir oğlu olur ve Bor da Bestia isimli bir devin kızıyla evlenir. Nihayetinde Bor ve Bestia’nın da üç erkek çocukları olur, bunlardan ilki de tanrıların tanrısı Odin’dir.
Ymir sucks at the udder of Auðumbla as she licks Búri out of the ice in a painting by Nicolai Abildgaard, 1790.
Bor’un oğulları, yani Odin ve kardeşleri Ymir’i alt ederler. Ymir’in cesedini alıp onun etlerinden yeryüzünü, kanından denizleri, kemiklerinden kayaları, saçlarından ağaçları, kafatasından göğü, kaşlarından ise Midgaard adı verilen yeri yaratmışlardır. Dünyanın 4 köşesine cüceler tayin etmişlerdir ve bu cüceler Austre (Doğu), Vestre (Batı), Nordre(Kuzey) ve Sudre (Güney) olarak anılmaktadır. Bkz: Eski Norsça – Kuzey Cermen Dili
Asgard Kuruluyor - Odin ve güçleri.
Odin'in sadece güneş gibi parlayan tek bir gözü vardır. Diğer gözünü Bilgelik Kuyusundan içebilmek için feda etmiş ve sonsuz bilgi elde etmiştir. Habercileri Valkyrie’ler ölü savaşçıların ruhlarını Valhalla’ya taşırlar. İngilizcedeki Wednesday (Çarşamba) günü Woden's Day (Odin'in Günü) den gelmektedir. Tacitus gibi Romalı yazarlar tarafından Merkür'le özdeşleştirilmiştir. Avrasya Şamanizm'iyle bağlantılı olduğu düşünülmekte ve bir yandan da Truva’dan geldiğine dair araştırmalar yapılmaktadır. Manzum Edda’nın Valhalla’da yaşam kısmında Odin’in yemeğe ihtiyaç duymadığını, onun için şarabın yeterli olduğu ifadesi geçmektedir.
Tumblr media
Odin dünyanın orta yerinde bir şehir kurmuş buraya da Asgard demiştir. Burada 12 yönetici koltuğu barındıracak ve kendi yüksek makamı olacak altın kaplı bir saray inşa ettirmiştir. Buraya Gladsheim adı verilmektedir ve sonrasında tanrıçalar için de Vingolf adında bir saray yaptırılmıştır. Odin, Asgard’daki Hlidskjalf denilen bir tahta oturunca tüm dünyayı ve herkesin ne iş yaptığını görebilmektedir. *burada birçok diğer inanışta olduğu gibi tanrıya her şeyi görme yetisi bahşedildiğini görüyoruz. Odin’in omuzlarında iki kuzgun oturduğuna inanılmaktadır. Bunların adı Hugin ve Munin’dir. Odin bu ikisini şafakla dünyaya salar ve kahvaltıdan önce geri dönerler. Böylece yeryüzünün haberlerini almaktadır.
Tanrı Soyları – Aesir ve Vanirler
İskandinav tanrıları iki grupta toplanır; Aesir ve Vanir tanrıları. Vanir tanrıları daha çok bereketle anılmaktadır. Bu sebeple yerli balıkçılar gibi daha çok üreticiler içinde karşılık bulmuş inanışlardır. Vanirler hakkında çok yazılı kaynak olmadığı için Aesir tanrıları kadar bilgiye ulaşılamamaktadır. Birçok bilim insanına göre Uranos-Gaia nasıl Yunan mitolojisinde Zeus’un öncülleri ise Vanir’ler de burada Aesir’den önceki grubu oluşturmaktadır ve daha çok yeryüzü ile ilgilenmektedirler. Viking panteonunda iki grubun huzur içinde farklı şehirlerde yaşadığı belirtilmektedir ancak geçmişlerinde aralarında çok büyük bir savaş yaşanmış ve bu bazı tanrıların değiş tokuş edilmesiyle son bulmuştur. Vanir grubunun en önemli isimleri baba Njord ve bereket ve refah tanrısı olan Freyr’dir. Alışılageldik şekilde büyük bir penis ile betimlenir. Dişi karşılığı ise erotik tutkusu ve yüksek cinsel vurgusuyla Freyr’in kardeşi Freyja’dır.
Odin ve soyundan gelen kişiler Asa/Aesir adıyla anılmaya başlamışlardır ve Odin’e baş tanrı anlamında Alfather denilmektedir.  Thor, Odin’in ilk oğludur. Thor tüm tanrıların ve insanların en güçlüsü olarak anılır ve Yunan mitolojisindeki Zeus ile özdeşleştirilir. İkinci oğlu ise Balder’dir.  Balder yakışıklılığı, zekiliği ve iyi huyluluğuyla çok iyi anılan bir asadır. Diğer aesir soyunu uzatarak yazmıyorum ancak aşağıda asaları ve tanrıçaları listeledim. Buradaki her ismin kendine ait bir hikayesi var diyebiliriz. Detaylandırmak istenirse raflardaki birçok Viking mitolojisi eserinde detaylı şekilde anlatılıyor. Bu yazıda ana gidişe bağlı kalacak olsam da bundan sonraki gönderilerde bazı özel ve güzel bulduğum hikayeleri de anlatıyor olacağım.
Tumblr media
Dipnot: Edda’larda her zaman kutsanan on iki tanrı olduğu belirtilmektedir.  Ancak Brage, Vale gibi isimlerle bu liste yukarda olduğu gibi yaklaşık 20 kişiyle anılmaktadır. Tanrıçaların sayısınınsa genel olarak 26 olduğu düşünülmektedir .
İnsanın Ortaya Çıkışı
İnsanların ortaya çıkışı ise Bor’un oğulları Odin ve kardeşlerinin deniz kıyısında yürürken iki ağaca rastlamasıyla açıklanmaktadır. Bu ağaçları alıp insana dönüştürürler. Birinciye ruh ve can verirler, ikincisine mantık ve hareket yeteneği, üçüncüye ise konuşma, işitme ve görme yeteneği bahşetmişlerdir. Erkeğe Askr, kadına ise Embla demişlerdir.  Bu insanlara Midgaard adında bir şehir kurulmuştur. Dünyadan tanrıların katına giden bir yol bulunmaktadır. Mitolojide buraya da Bifrost adı verilmiştir. Oldukça sağlam olduğuna inanılan bu yapı gökkuşağı tasvirindedir ve üç renklidir. Bu gökkuşağındaki kırmızı rengin ateş olduğuna inanılır. Bu ateşin cenneti, buz ve dağ devlerinin kötülüklerinden koruduğuna inanılmaktadır. Ulu dişbudak ağacı Yggdrasil’in bir kökü bu cennettedir. İskandinav mitolojisinde dişbudak ağacı Yddragasil çok önemli bir yer tutmaktadır. Daha sonraki Türk mitolojisi yazılarımda da değineceğim üzere birçok mitte olduğu gibi kutsal ağaç imgesi burada da güçlü şekilde bulunmaktadır.  Bu dişbudak ağacın dalında, altında, üstünde yaşadığı düşünülen birçok hayvan anlatısı bulunmaktadır.
Dünyanın Sonuna Hazırlık: Loki ve Çocukları
Loki çok yakışıklı bir tanrıdır ancak birçoklarına göre kötü ve tutarsız bir karaktere sahiptir. Sürekli dolandırıcılık yaptığı anlatılır. Çoğu kez Aesirleri birbirine düşürüp sözde aralarını bulur. Karısının adı Sygin, oğullarının adı ise Vali ve Narfi’dir. Loki’nin başka çocukları da vardır ve mitolojide asıl yer tutan bunlardır. Jotunheim’da Angerboda isimli bir dev anasından üç çocuğu olur. Bunlardan ilki onunla özdeşleşen ve mitlerde çok önemli yer tutan Fenrir-Kurt, ikincisi yine onunla özdeşlenen  Jormungard- yılan ve üçüncüsü de cehenneme ismini veren Hel’dir.
Tanrılar esasında bu çocukların anne ve babalarından aldıkları özelliklerle ileride büyük felaketlere yol açacaklarını öngörmüşlerdir. Odin tanrıları görevlendirir ve çocuklar ona getirtilir. Odin, yılan Jormungard’ı denizin dibine atar, buna içerleyen yılan oknayusun altında tüm dünyayı kuşatır ve kendi kuyruğunu ısırmaktadır. Odin, Hel’i Niflheim’a atar ve ona dokuz dünyayı yönetme yetkisi verir. Kurt Fenrir ise Aesir’ler tarafından büyütülür. Onu drome adı verdikleri zincir ile bağlı tutarlar. İlerde Tyr bu uğurda elinden bile olacaktır. Ragnarok’a kadar kurt Fenrir bağlı kalacaktır ancak daha sonra kurtulup dünyanın sonunun gelmesinde etkin bir rol üstlenecektir.
Fenrir’in bu denli tehlikeli olmasına rağmen tanrıların onu öldürmemesi, “Tanrıların kutsal yerlere ve ibadethanelere karşı son derece saygılı olduklarından, kahinlerin onun Odin’in başına bela olacağına söylemesine karşın buraları kurdun kanı ile kirletmek istemediler” şeklinde açıklanmaktadır.
Tumblr media
The Punishment of Loki by Louis Huard (1813-1874)
Loki ise kurnazlıklarıyla daha sonra Baldr’ın ölümüne sebep olacaktır, bu hikayeyi ayrıca gönderi olarak oluşturacağım ancak bahsetmek gerektiği için birkaç satır değinmek gerekiyor. Loki’nin bu günahı sonrası tanrılar ona çok kızar. Loki göreceği tepkiyi bildiği için somon balığına dönüşür ve saklanmaya başlar ancak her şeyi gören Odin bir şekilde onu denizde yakalatır. Onu bir mağaraya getirirler. Daha sonra Loki’nin oğulları Vali ve Nare getirilir ve Vali kurda dönüştürülür ve Nare bu kurda parçalatılır. Tanrılar onun bağırsakları ile Loki’yi bağlarlar ve bu bağırsaklar zamanla demir zincir gibi sertleşir. Üstüne yılan asılır ve bunun zehri yıllarca yüzüne akıtılacaktır. Depremlerin Loki’nin bu acı dolu kıvranmalarından çıktığına inanılmaktadır. Loki Ragnarok’a kadar böyle kalacaktır.
Ragnarok – Dünyanın Sonu
Ragnarok dünyanın sonunu ifade etmektedir. Ancak bundan önce hiç yaz olmadan uzunca bir süre kış Fimbul diye uzun bir kışın yaşandığı düşünülür. Dünyanın dört bir yanında savaşlar yaşanmış, kardeşler çıkarları uğruna birbirlerini öldürmüş, yasadışı ilişkiler yaşanmıştır. Görüyoruz ki ahlaksal yapının çöküşü ve uzun kıtlık dünyanın sonunun habercisi olarak algılanmaktadır.
Daha sonra büyük ve şaşırtıcı bir olay yaşanacaktır. Kurt Skoll güneşi, kardeşi Hati ise ayı yutup tüketeceklerdir. Böylece dünyada sıkıntılar doğacak ve nihayetinde Fenrir zincirlerinden kurtulacaktır.  Kurt fenrir düşmanlarını yok etmek için üst çenesini cennete, alt çenesi ise yeryüzüne değecek kadar açmıştır. Denizin dibinde kızgınlıkla bekleyen Midgard yılanı ise dünyayı ele geçirmek için karalara saldıracak böylelikle denizler karaları kaplayacaktır.  Yılan savurduğu zehriyle tüm hava ve denizi kirletmektedir. Loki de kurtulmuş ve Hel’in tüm dostları ile birlikte saldırıya hazırlanmaktadır. Tüm bu olan biten sırasında cennet ikiye bölünmüş, Bifrost isimli köprü ise parçalanmıştır. Bunlar yaşanırken Heimdal ayağa kalkar ve tüm gücüyle Gjallar adındaki borusunu üfleyerek tanrıları toplantıya çağırır. Tanrılar savaşa gider. Odin kurt Fenrir’le, Thor ise yılan Midgard ile savaşmaktadır.  Thor yılanı öldürür ancak henüz 9 dokuz adım atmadan kendi de onun zehriyle ölecektir. Kurt Odin’i alt edip onu yutar. Daha sonra Odin’in oğlu Vidar kurdu öldürecek bile olsa sonunda Alfather gitmiştir. Loki ile Heimdal ile savaşa tutuşmuştur ve bu kavgada her ikisi de can verecektir.
Tüm bunların üzerine Surt dünyayı ateşe verir ve her şeyi yakıp kül eder. Fakat antik Hindistan’da çağlar geçince Ragnarok sonrası yeni bir dünya doğacaktır.
Yeniden Yaratılış
İnanışa göre Surt’un yangını sürerken Lif ve Lifthraser adlarındaki iki kişi Hodmimir korusu adında bir yerde gizlenmektedir. Sabah yağan çiğle beslenirler ve bunlardan türeyen çok sayıda ırk dünyaya yayılır.  Bir mucize olarak kurt tarafından yutulan güneşin en güzel bir kız doğurmuş olmasıdır. Yeniden doğacağına inanılan nazik Baldr’ın liderliğindeki tanrılar Asgard’a geri döneceklerdir.
KAYNAKÇA:
Gezgin, D. (2021). Bitki mitosları. Pinhan yayıncılık. Gezgin, D. (2007). Hayvan mitosları. Sel Yayıncılık. ***Leeming, D. A. (2017). A’dan Z’ye dünya mitolojisi. (N. Soysal, çev.) Say Yayınları. Öztürk, Ö. (2016). Dünya mitolojisi. Nika Yayınevi. Sproul, B. C. (2018). Yaratılış mitleri. (A. Bucak, çev.) Hil Yayın. ***Sturluson, S. (2019). Viking mitleri Nesir Edda. (E. Duru, çev.) Say Yayınları.
5 notes · View notes
mistikyol · 1 year
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
NEYE İHTİYACIN VAR? AŞAĞIDAKİ DOĞAL TAŞLARDAN BİRİNİ SEÇ!
1- PEMBE KUVARS: Daha çok sevgiye ve anlayışa ihtiyacın var. İlk adım olarak kendini sevme ve onaylama olumlamasını her sabah 3 kere söyleyerek yataktan kalk: KENDİMİ OLDUĞUM HALİMLE SEVİYORUM VE KABUL EDİYORUM. Sevgiyi en güzel ve en saf haliyle yaşayacağına inan. Geçmişte yaşadığın hayal kırıklıklarını bu güne düşüncelerinle ve konuşmalarınla taşımamaya özen göster. Fiziksel görüntünü değiştirmek için çabalamak yerine enerjini yükseltecek ve kalp çakrana iyi gelecek huzurlu müzikler ve meditasyonlar dinle. Kalbindeki değeri görecek insanları kendine çekeceksin.
2- AMETİST: Enerji alanını temizlemeye ve kendi ruhsal gücünü hissetmeye ihtiyacın var. Dikkat çeken auran sebebiyle ağır enerjileri kendine çekmişsin. Bu yüzden şu olumlamayı her sabah 3 kere söyleyerek yataktan kalk: KENDİMİ BİR KORUNMA ÇEMBERİNE ALIYORUM VE GÜVENDEYİM. İçine doğan hislerin gerçekleşmesi, düşüncelerinin karşına çıkması ve konuştuklarını hızla kendine çekmen ruhsal gücünün ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Dünyaya görevli gelmiş ışık işçilerindensin. Yorulsan da muhteşem ışığını saçmaya devam etmelisin.
3- SİTRİN: Daha fazla maddi rahatlamaya ve başarının takdir edilmesine ihtiyacın var. İçinde güneş gibi parlayan ama dış dünyada bazen göstermediğin sıcacık bir enerjin var. Bunun daha görünür olması için şu olumlamayı her sabah 3 kere söyleyerek yataktan kalk: IŞILTIMI DÜNYAYA SAÇIYORUM VE PARA VE BAŞARIYI KENDİME ÇEKİYORUM. Kendi varlığın doğal olarak bereketli ve çekici ama bazı yanlış kök inançlar yüzünden yokluk bilincine saplanmışsın. Bundan kurtulacağın ve kendini maddi anlamda rahat hissedeceğin günler çok yakın. Sen ışıltını söndürmeden devam et.
4- AKUAMARİN: Daha fazla iyi şansa ve kendini rahatlatmaya ihtiyacın var. Aşırı hassas yapın yüzünden bozulan moralini de yükseltmek için şu olumlamayı her sabah 3 kere söyleyerek yataktan kalk: ŞANSIMIN İYİYE GİTTİĞİNİ VE HUZURLU BİR HAYATI HAK ETTİĞİMİ BİLİYORUM. Üst üste gelen bazı talihsizlikler yüzünden duygusal olarak yıpranmış olabilirsin. Konuşulmayanı da hissedebilen aşırı hassas bir yapın var. Bu hassasiyeti dengelemek için kendini rahatlatacak yürüyüşler ve fiziksel aktiviteler yapmalısın. Harekete geçmek sana iyi gelecektir.
5- KRİSTAL KUVARS: Bilinçaltı olumsuz inançlarını dönüştürmeye ve şifalanmaya ihtiyacın var. Bu çok değerli taşı seçmiş olman tesadüf değil. Her sabah 3 kere şu olumlamayı söyleyerek yataktan kalk: İLAHİ PLANDAN GELEN YÜKSEK ENERJİLERE KENDİMİ AÇIYORUM VE ŞİFALANIYORUM. Çevreni saran ve ruhsal dünyadan gelen desteği zaman zaman hissedebilirsin. Bu dönem senin için karanlık gibi görünse de sonunda muhteşem bir aydınlanmanın yolunu açıyor. Her yönden şifalanıyorsun ve artık çok daha net bir şekilde görüyorsun ki bilinçaltı blokajlarını temizlemen lazım.
6- ZÜMRÜT: Hayatının her alanında uyum, denge ve sağlamlığa ihtiyacın var. Kendini topraklayacağın ve güvende hissedeceğin bir ortamda bulunmak için her sabah 3 kere şu olumlamayı söyleyerek yataktan kalk: KÖKLERİMLE DÜNYAYA BAĞLIĞIM VE UYUM VE DENGE İÇİNDEYİM. Çevrendeki herkesi besleyen ve rahat ettiren enerjin tükenme aşamasına gelmesin diye dengelenmeye ihtiyacın var. Doğayla irtibata geçmeli ve sakinlik veren meditasyonlar yapmalısın. Kalbinin çok yakında baharda açan çiçekler gibi hafiflediğini göreceksin.
7- YAKUT Enerjini geri kazanmaya ve özgüvenini yüksek tutmaya ihtiyacın var. Hayatına neşe, hareket ve değişiklik gelmesini istiyorsan her sabah 3 kere şu olumlamayı söyleyerek yataktan kalk: HAYATI SEVGİYLE KUCAKLIYORUM VE MUTLULUĞU YAKALAYACAK GÜCE SAHİP OLDUĞUMU BİLİYORUM. Sende doğuştan var olan farklı ve yüksek enerjinin son zamanlarda sönmeye yüz tutmasına aldırma. Sen aslında bitmeyen bir enerjiye sahipsin.  Her niyetine ulaşacak güçtesin. Bu sadece geçici bir duraklama. Seni muhteşem değişimler bekliyor. İçindeki heyecanı asla kaybetme.
#mistikyolyoutube #mistikyol #doğaltaşlar #doğaltaşlardanbiriniseç #kişiliktesti #kristalkuvars #pembekuvars #ametist #akuamarin #zümrüt #yakut #sitrin #kişiselgelişim #didemçiloğlu #cemçiloğlu
4 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 53 minutes
Text
Tumblr media
AKŞAM ERKEN İNER MAHPUSHANEYE
Akşam erken iner mahpushaneye.
Ejderha olsan kar etmez.
Ne kavgada ustalığın,
Ne de çatal yürek civan oluşun.
Kar etmez, inceden içine dolan,
Alıp götüren hasrete.
Akşam erken iner mahpushaneye.
İner, yedi kol demiri,
Yedi kapıya.
Birden, ağlamaklı olur bahçe.
Karşıda, duvar dibinde,
Üç dal gece sefası,
Üç kök hercai menekşe…
Aynı korkunç sevdadadır
Gökte bulut, dalda kaysı.
Başlar koymağa hapislik.
Karanlık can sıkıntısı…
“Kürdün Gelini”ni söyler maltada biri,
Bense volta’dayım ranza dibinde
Ve hep olmayacak şeyler kurarım,
Gülünç, acemi, çocuksu…
Vurulsam kaybolsam derim,
Çırılçıplak, bir kavgada,
Erkekçe olsun isterim,
Dostluk da, düşmanlık da.
Hiçbiri olmaz halbuki,
Geçer süngüler namluya.
Başlar gece devriyesi jandarmaların…
Hırsla çakarım kibriti,
İlk nefeste yarılanır cıgaram,
Bir duman alırım, dolu,
Bir duman, kendimi öldüresiye,
Biliyorum, “sen de mi?” diyeceksin,
Ama akşam erken iniyor mahpushaneye.
Ve dışarda delikanlı bir bahar,
Seviyorum seni,
Çıldırasıya…
Ahmed Arif
1 note · View note
seslimeram · 2 years
Text
Söz Neye Yarar...
Tumblr media
Her yer alabildiğine simsiyah, kapkaranlık! Her gün bir öncesini aşan, bir öncesinden çok daha açık bir biçimde o mahvın sembolleriyle donatılıyor. “Cerahat”, gökten değil yerden hiç değil doğrudan ekranlardan, sokağa düşen gölgelerden, baş amirinden, rezil faşistine hep bir biçimde süreğen kılınarak güncelleniyor. İstem dışı, yok yere değil dosdoğru tümü birden yıkıcılık ekseni güncellenirken simsiyah, kapkaranlık bir yerin istikameti de açıkça belirleniyor, dipsiz bir dehliz. Ezber edilmiş cümlelerin, hep aynı yerden çıkagelen alenen akla seza demeçlerin, eylem ve kanun hamlelerinin paralelinde yeni ülke nam sahnenin her nasıl bir istimlak işlemine tabi olunduğu artık giz değildir. Cerahat yüceltildikçe erkan için iktidar makamının öncelikleri sıralanarak, duraksamak nedir bilinmeksizin karanlığın tonları arasında dolaşıma çıkılır. Laf olsun diye değildir hiçbir şey, her şey tastamam belli bir hesap kitap döngüsü içinde, sadece çok daha fazla eza ve daha derin, kalıcı bir siyahın imali içindir, zifiri karanlık.
Yirmi bir yıllı iktidar pratiğinin suna geldiği her şey benzerini daha öncesinde görmemiş ola gelenler için acı bir tecrübenin ta kendisidir. Bütünüyle dünü sırtlanarak, yepyeni bir ülkeyi var ediyoruz / edeceğiz bak bu seçimde ettiğimizi kanıtlayacağız derken baş amir ile avenesi olmakta olan o kapkaranlık hallerin yekununda bir ülkenin demirbaş kılınma halidir. Bütün, derli toplu bir biçimde var edilmiş olan şey kapkaranlık bir temsilyetin ta kendisidir, budur artık ülke. Bunca doğrudan var edilmiş müdahalelerle bir biçimde tüm o hayat imgesinin zayi edildiği yerdir yeni ülke. Her şeyin, hemen her yerin simsiyah, zifiri kapkaranlığa rehin olunmasının köşe bentleri sürekli güncel kılınan yerdir işte yeni, yeni, yepyeni ülke. Bir bahis açalım şurada, Bianet’ten aktaralım. “Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin haftalık Meclis grup toplantısında gündemi değerlendirdi.
Amasra’daki iş cinayetine değinen Buldan şunları söyledi:
“41 yaşam hikâyesini kaybettik”
“Ölümün adı kara. Amasra’da 41 canı, 41 yaşam hikâyesini kaybettik. Acımız gerçekten çok büyük, üzüntümüz derin. Kaybettiğimiz canlara Allah’tan rahmet, ailelerine ve sevenlerine başsağlığı, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Evet, tarifsiz bir acı yaşıyoruz. Bu kesinlikle bir kaza değildir, göz göre göre gelen bir cinayettir.
“Amasra Soma’nın, Ermenek’in, Zonguldak’ın, Elbistan’ın, Siirt ve Şırnak’ın devamıdır. Hayatların yok olup gitmesinin nedeni denetimsizliktir, cezasızlıktır, kâr hırsıdır, üretim baskısıdır. Kâr azalmasın diye gerekli önlemlerin alınmamasıdır.
“Bir yılda 1359 işçi hayatını kaybetti”
“AKP-MHP iktidarının yönetim zihniyetinin bu ülkeyi nasıl işçi mezarlığına çevirdiğine hepimiz tanığız. Sadece bir yıl içerisinde 1359 işçi hayatını kaybetti.
“AKP Genel Başkanı bir de çıkmış bütün boyutlarıyla soruşturulacağını söylüyor. Buna nasıl inanalım? Hemen ardından da “kader planı” diyerek tedbirsizliği ve katliamı meşrulaştırma çabası içerisine girdi.
“Kesinlikle kader planı değildir. İşçilerin canı ve kanı üzerinden yapılan kâr ve sömürü planıdır asıl sebep. Emekçinin canı üzerine kurulan zenginler sofrasıdır asıl sebep.
“Cezasızlık şirketleri cesaretlendiriyor”
“İktidarınızın bu konudaki sicilini Soma’dan çok iyi biliyoruz. Tam 8 yıl oldu ve ortada adalet yok. 301 madencinin katledilmesinin sorumluları iktidar tarafından korundu, kollanmaya da devam ediyor. Üstelik işçilerin kafasına tekme atan özel kalem müdürünüzü de ekonomi ataşesi yaparak ödüllendirdiniz.
“Soma için hukuk mücadelesi veren Sevgili Selçuk Kozağaçlı ve Can Atalay tutukludur. Buradan kendilerine selamlarımızı ve saygılarımızı gönderiyorum. İşte tam da bu cezasızlık politikasıdır maden şirketlerini asıl cesaretlendiren.
“Sayıştay uyardı, gereği yapılmadı”
“Sayıştay'ın denetimlerinde tespit ettiği risklerle ilgili olarak Türkiye Taş Kömürü İşletmesine ciddi uyarılarda bulunulmuş. Ama kimse dinlememiş. Bu uyarıların gereği yapılmadı. İşçinin canı azalabilir ama kâr asla azalmasın! İşte bu iktidarın zihniyeti tam da budur.
“HDP olarak, bu davanın sonuna kadar takipçisi olacağız ve kapatılmasına asla izin vermeyeceğiz. Yaşamını yitiren bir madencinin eşi “Üzerini örtmeyin, bu bir cinayettir” diye haykırdı. Biz de buradan söz veriyoruz. Evet, Amasra’yı unutmayacağız, unutturmayacağız. Üzerinin örtülmesine asla izin vermeyeceğiz.
“Parti olarak elbette ki heyetimiz ilk günden Bartın’a gitti, gerekli incelemelerde bulundu. İşçilerle ve sendikayla görüşmeler gerçekleştirdi. Raporumuzu da en kısa sürede kamuoyuyla paylaşacağız.
“Türkiye’nin en büyük işletmesi AKP”
“Ülke olarak yaşadığımız yoksulluğun, sefaletin, ölümlerin ve adaletsizliklerin nedeni AKP-MHP iktidarının oluşturduğu büyük rant ve talan düzenidir. Rant düzenleri her yerinden patlamaktadır. Kirlilik, artık halının altına sığmayacak boyutlara varmıştır. Sayıştay raporları çürümenin boyutlarını çok net ortaya koymaktadır. Bartın’da iş sağlığı ve güvenliğine gelince kaynak yok ama başka yerlere gelince kaynak çok.
“Merkez Bankası bürokratları için hukuka aykırı bir biçimde yapılan 45 milyon liralık özel sağlık sigortası harcamasına bolca para var, TMSF bürokratlarının 18 milyon liralık özel sağlık giderine para var ama işçinin can güvenliği için bu ülkede kaynak ne yazık ki yok!
“Bartın’da ve diğer maden işletmelerinde iş güvenliği için gerekli ekipman ve teçhizata kaynak yok ama günlük mal ve hizmet giderine 5 milyon TL harcayan Saray için sınırsız kaynak var. Türkiye’nin en büyük işletmesi de AKP’dir, Saray’dır. Türkiye’yi resmen işletiyorlar.”
Bütünüyle simsiyah nedir, neye tekabül eder bugün bu raddede, Pervin Buldan’ın anlaşılır kılmaya çalıştığı imgelemden görünendir. Yaşamın çarçur edilmesinin, her durumda dini bir siyasi angajman haline dönüştürüp, onunla insanları bir iş cinayetinde dahi hizada tam ve eksiksiz tutma gayretinin hazin suretini işler bütün konuşması boyunca. Şirketleşmiş ol büyük şirketlerin var ettiği kötülüğe hami, bunu kılavuz bilen, gören ve belleyen bir aklın her nasıl büyük bir kötülüğe devam ettiği Bartın, Amasra Maden cinayeti sonrasında da en kestirmeden bilinendir, görünen köye kılavuza hacet yoktur. Malum yirmi dört saatlik sürede çıkartılan naaşlardan kıvanç, her şeyi, hemen her türden olduğu gibi kötülüğü, akla seza yıkımı, bildiğiniz cinayetin ta kendisini kader diye geçiştirmekten kaçınmayanların karşısında hayat ne alemdedir? Medeniyetini yok ederek, çürüterek, katlederek, kesintisiz bir biçimde zapturapt altına almak için dayatmaları var ederek, aralıksız terörü sahiplenip, can yakarak var edenlerin elinde Amasra’da, Ermenek, Şırnak, Soma gibi unutturulacak bir mesele mi kalacaktır? Simsiyah dediğimiz vakit çıkagelen bu cerahat halinin sunduğu her şey kötülük dolu bir ülkeyi bildirirken, bu cinayet silsilesi karşısında kim / kimler, her nasıl hesap verecektir!
Ayça Söylemez’in Bianet’teki haberidir: Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), Barın, Amasra’daki iş cinayetine dair savcılığa başvuru yaptı.
Başvuruda, olayın meydana geldiği ocakta, işçi eksikliği, metan sorunu, kömür tozu sorunu başta olmak üzere çok ciddi ve ağır ihlallerin söz konusu olduğunu belirttiler.
Bartın Cumhuriyet Başsavcılığına dün iletilen dilekçede, iş cinayetinin meydana geldiği ocağın, 14 Ekim 2022 saat 18:15 itibarı ile “suç mahalli” olmasına rağmen, şüphelilerin halen etkin şekilde tasarrufta bulunduğu bir alan olduğu ifade edildi:
“Şüpheli sıfatını taşıyacak kişilerin buraya müdahalesi engellenmeli. Halen kamu gücünü kullanabilen kişiler olmaları, idari ve diğer yetkilerini kullanarak delil karartma ihtimallerinin yüksek olması, gerçekleşen işçi katliamının toplumda çok büyük infial yaratması nedeniyle tutuklanmaları, aynı gerekçelerle haklarında gerekli diğer emniyet tedbirlerinin alınması gerekmektedir.”
Savcılık dün ocakta inceleme yaptı, bugün de keşif için maden ocağına gidecek.
“TTK yetkilileri suç mahallinden uzaklaştırılmalı”
Dilekçede, madenlerde daha önce meydana gelen iş cinayetlerine dair soruşturma süreçleri hatırlatıldı:
“Soruşturmada şüpheli sıfatında olma olasılığı olan kişilerin etkin bir şekilde ocak içerisinde bulundukları ve tüm sürece müdahale ettiklerini gözlemledik. Soma, Ermenek ve Karadon'da yaşanan maden katliamlarına ilişkin soruşturma/kovuşturma süreçleri göz önüne alındığında;
“Sulh Ceza Hakimi ve bağımsız bilirkişi heyetleri vasıtası ile keşif yapılması, bu süre boyunca başta Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) ve Amasra Taş Kömürü İşletme (TİM) Müessesesi müdürlüğünde yetkili pozisyonda bulunanların tamamının suç mahallinden uzaklaştırılması; idari görevlilerin soruşturma yapmasına izin verilmemesi ve delillerin kaybolmaması için soruşturma makamı tarafından önlem alması gereklidir.”
“Bağımsız bilirkişi” talebi
Savcılığa yapılan başvuruda, soruşturmada bağımsız uzmanların görev alması gerektiği ifade edildi:
“Keşif sırasında bağımsız bilirkişiler (maden havalandırması konusunda uzman, maden iş sağlığı güvenliği konusunda uzman, elektrik konusunda uzman, maden jeolojisi konusunda uzman) bulundurulması;
“Bilirkişilerin gerek bu işletme gerekse başka işletmeler ile bağlantısının olmamasının sağlanması;
“Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ile irtibata geçilerek bağımsız bilirkişilerce olay yerinde keşif sırasında gözlem yapılmasına, uzman mütalaası alınmasına imkan tanınması gereklidir.”
Riskler biliniyordu, önlem alınmadı
Dilekçede, iş cinayetiyle ilgili şu değerlendirme yer aldı:
“İşçi sayısındaki eksiklikler, metan sorunu, kömür tozu sorunu başta olmak üzere Sayıştay, TKK faaliyet raporlarında ve birçok kurum ve kuruluş tarafından çeşitli yıllarda defalarca tespit edilmiş ve raporlanmıştır. Bu eksikliklerin yaratacağı riskler bilinmesine rağmen uzun yıllar boyunca giderilmemesi özellikle şüphelilerden üst düzey yönetim kadrosunda bulunanların kusur ve sorumluluklarını arttırmaktadır.
Yeraltı maden işletmeciliği yüksek risk barındıran bir çalışma alanıdır. Risklerin yüksek olması, ortaya çıkması muhtemel risklerin çok daha özenli bir şekilde planlanması, riskleri gözönünde bulundurarak üretim faaliyetinin yürütülmesi, güncel teknolojik olanaklardan yararlanma ile bu alandaki riskler çok rahatlıkla minimize edilebilir ve ortadan kaldırılabilir.
Dünyanın birçok ülkesinde yeraltı maden işletmeleri faaliyetlerine devam etmekte, fakat ülkemizde olduğu gibi işçi ölümleri olmamakta ve benzer nitelikte maden katliamları yaşanmamaktadır. Bu durum, Enerji Bakanlığı, TTK, TKİ başta olmak üzere kamu kurumlarının, işçi sağlığı ve iş güvenliğini merkeze almayan, güncel bilimsel ve teknolojik gelişmelerden faydalanmayan sadece daha fazla üretim ve kar amaçlı hareket ettiklerini, olası riskleri ve işçi ölümlerini umursamadıklarını göstermektedir.
TTK, SGK ve Çalışma Bakanlığı İş Teftiş Kurumu'nda bölgenin denetiminden sorumlu görevlilerin sorumluluklarını yerine getirmemiş olması da bu katliamın nedenlerinden biridir. Gerekli denetimler ve alınması gerekenler tedbirler yapılmış olsa 41 maden işçisi yaşamını yitirmemiş olacaktı.
Şüphelilerin, az sayıda işçiyle çok daha fazla üretim yapmak ve kar hırsı nedeniyle göz göre gelen bu işçi katliamını umursamadıkları, hiçbir önlem almadıkları açıkça görülmektedir.”
Şüphelilerin tutuklanması istendi
ÇHD’nin Savcılıktan talepleri şöyle:
“Belirlenecek şüpheliler ve soruşturma sırasında ortaya çıkacak faillerin tespiti ile tutuklanmalarına;
Delillerin toplanabilmesi ve delillere erişim yetkileri bulunan şüphelilerin delil karartmasının engellenmesi için şüphelilerin maden sahasına girişinin yasaklanmasına;
Teknik inceleme için gerekli olan bilgi ve belgelerin öncelikle maden işletmesine ait idari bina içerisindeki örneklerine vakit kaybetmeksizin el konulmasına, aynı zamanda TTK ve ilgili kurumlardan onaylı örneklerinin temin edilmesine karar verilmesini talep ederiz.”
Gerek Ayça Söylemez’in Bianet’te aktardığı gibi, gerekse de mecliste Özgür Özel’den ol Erkan Baş’a kadar bir elin parmaklarını geçmeyen bir temsilin / vekilin ısrarla bildirdiği bir ihmal silsilesi kırk bir insanın hayatına mal olmasıdır. Devletlinin kendisini kanunların yerine konumlandırdığı bir sahnede, ihmal, örtbas etme, sorunları çözmeme nihai anlamda o yıkımı da beraberinde getirir. Sağır sultanın duyduğu, sayıştay raporunda aleni bir biçimde devlet kurumu / ilgili bakanlık ve işletmenin sorgulandığı, çözüm yollarına dair önerilerin var edildiği bir zeminde, kulağın üstüne yatılarak kapatılan şeyin bugün bir kırıma dönüştüğü gerçekliği değilse nedir ki simsiyah! Yetkili nam temsilin, cinayetin ta kendisi var edildikten sonra, o cinayet mahallinde halen bulunabilmelerinin hesabını kim, kimler nasıl verecektir? Öncesi ve sonrasında çıkagelen her detayla, Soma, Ermenek, ol Şırnak gibi pek çok başka yerde, yüzlerce insanın canını çalan bir kara düzen temsilinin, kömür için verilen mücadelede yaşam hakları ellerinden alınanlar unutturulduğu gibi bu hal, şu şartlarla o Bartın da mı unutturulmak istenmektedir, nedir yani? Gerisi haberin sınırları içerisindeki yetkilileri, yetkilerini kullanıp inisiyatif almaya çağıran metindedir, sahiden görüyor musunuz?
Her yer simsiyah, alabildiğine kapkaranlık kılınıyor. Cerahat öylesine, laf ola beri gele bir mesel olmaktan öte, elle tutulabilir, gözle görülebilir, hayatın tam da merkezine odaklanıp durulurken ortaya çıkan imge simsiyah bir hali bildiriyor. Grup toplantılarında sallana sallana, mangalda kül bırakılmadan var edilen nutuklardaki dozajın tersinde bambaşka bir yarayı var eden, dönüştüren bir akım var artık. Hayatın enerjisini sömüren, gündelik halin ortasında yükseltilen yıkım, sınırlandırma, yok etme hallerini yutmaya devam diyen bir akıl / akım / eylem toplamı var ediliyor. Biyolojik politikanın ekseni, düzen diye çıkagelen akım / mekanizmanın suna geldiği her şey çok daha kalıcı / derin yıkımlara çıka geliyor. Birinci haftasını geride bırakan bir yaranın, mevzu, mesel olunmasının ister adına dezenformasyon yasası deyin, isterseniz iktidar / muhalefeti şehit / kurban diye durulsun o halle örtülmesinin utancında hangi gün aydınlık kalabilir ki? Simsiyah, kapkaranlık bir hal dört bir yanı kuşatmaya devam ederken, sözün, esirgenen her şeyi geri kazanabilmek adına bir eylem olduğunu kim fark edecektir? Ne zaman anlamına varılacaktır ki! Onca afaki, o kadar değersizleştirilen yaşam idesini bir seçim / sandık, gündelik laf ebelikleri, sonsuz bir gümbürtü daha örtbas ettirebilecek midir, etsin midir? Ya sonrası, ya ötesi, ya bir sonraki küçük kıyamet...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel: Amasra Madeninde Bekleyiş – AP – New York Post
2 notes · View notes
dipolar7 · 9 months
Text
Kış geçti
Yaz da geçiyor
Sohbetler kuşların ötüşleri kahveler acı
Acı sensiz
Zaman akıyor
Günler seneler
Soluğundan uzak
Bir soluk uzaktayken
Mevsimler evler sahiller çiçekler
Soluk
Dönülmez bir akşamın ufku muydu bu?
Vakit çok mu geç oldu?
Eskimiyor ama herşey eksik eksiliyor...
Silmiyor izlerini taşıyan hatıraları
Parçam kangren elim kolum
Kesilmesin...
Ağrısada da acıtsa da...
Kal benimle.
Parçam.
Parçalanışlarım
İçten derinden
Sessiz haykırışlarım.
Arıyorum
Arıyor gözlerim mona lisa gülüşlerini...
Aynaya karşı dur
Seyret sendeki seyrimi...
İsa çarmıhta
Elleri ayakları gerili
Bekliyor göğe yükselerek uçacağı ölümü...
Kanatların mı kırıldı?
Ev neden ev?
Yastıklar neden yastık?
Geceler neden uzun?
Neden karanlık?
Bu saçma sapan kalabalık.
Şarkılar ağlıyor mu?
Beni duymuyor mu?
Parçam
Parçalanışlarım
Kayıp kayboluşlarım
İstridyedeki inci
Denizler çok büyük
Denizler çok derin
Yüzmeyi bilmiyorum ki ama ben...
Ordasın biliyorum
Kabuğunun içinde
Dalgaların önünde bekleyişlerim
Ya başka bir kıyıya vurursan
Yarim Yaram Yarenim
Dön
Bir yolunu bulursan
Mezardaki sahipsiz bir ölü kadar
Özlemliyim
Bir fatiha serinliğim
Dön
Bilmiyorsun ki
Ben de bir ölümlüyüm
Çiçeğim
Beton binalar arasından sızmıyor güneşler
Göğe dön yüzünü
Solmayı da açmayı da inkar edemem
Ben ektim ellerimle
Umut ettim
Avucumla su verdim
Sevmeyi arzularken mi ağuladım bilmeden
Çok ağladım
Ne çok ağladın.
Kök doldu toprağın sıkıştın
Saksını deştireyim
Güneş alan pencerenin önüne alayım Seni...
Aç aç aç
Mis kokularını yine saç.
Kendinden
Herşeyden
Herkezden kaç
Bilmiyorum kaç mil uzaktasın?
Kaç km?
Hangi gezegen hangi iklim?
Bilmiyorum orada saat kaç?
Milyonlarca ışık yılı oldu yoksun...
Yoksunluğum...
Yoksulum
Her mili saniye.
Bu bekleyişin içinde
Bu bekleyiş benim içimde.
Her mili saniye.
Parçam.
Parçalandım.
9 Aralık 2003 günü
Sancılarımdan doğurdum seni
Kopardım içimden
O günden beri bu hasret...
Dön
Bir yolunu bulursan
Bir yolunu bulursam
Karnımın içine sokayım seni.
Parçam kanım canım dişim tırnağım...
Hücrelerim...
Mitokondrilerim
Sende...
Ben çok eksiğim...
Bir makasla hoyratça kesilmiyor bu... Bağ...
Göbek bağı değil.
Ruhumun kordonuna sürtülen kör paslı bir bıçak...
Dön...
Yaşıyorum henüz...
Ve karnım
Hala sıcak ❤️🌼
1 note · View note
lunavitaastroloji · 1 year
Text
Kalp çakrasının tamamen açılması demek, yaşamı ruhsal ve fiziksel boyutu ile aynı anda algılayabilmek; ruhsal, zihinsel ve fiziksel formun hizalanması demektir.
Kalp çakrası, ruhsal bilgiyi temsil eden üst çakralarımız ile fiziksel bilgiyi temsil eden alt çakralar arasında bir köprüdür.
Kalp çakra dengesine ulaşmak ruhsal uyanış aşamalarından biridir. Enerji bedenimizdeki ilk üç çakra dünyevi ve fiziksel olan somut enerjiyi temsil ederken kalp çakrası ve üstündeki diğer çakralar spiritüel bilgiyi temsil eder.
1. çakramız kök çakra, 2. çakramız sakral çakra, 3. çakramız mide çakrası dünyevi algımıza ait olan enerji bedenimiz; 4. çakramız kalp çakra soyut ve somut enerjiyi hizaladığımız merkez; 5. çakra boğaz, 6. çakra üçüncü göz ve 7. tepe çakra ise ruhsal bilgiyi bedenimize kabul, idrak ve uyumladığımız alanlarımızdır.
Kalp çakrası somut ve soyut olanı birbirine bağlayan merkezi çakramızdır. Bu yüzden kalp çakra dengesi, hayatı somut ve soyut enerjileri dengeli deneyimleyerek yaşamamazı sağlar.
Kalbin uyanışı, kalp gözünün açılması yaşadığımız boyutu algılayışımızı aşama aşama değiştiren bir süreçle gerçekleşir.
Daha önce karşılaşmadığınız bu hissin bir süre öncesinde muhtemelen zorlu bir yaşam kesiti atlatmış veya uzun süre iç sesinizle kaldığınız bir dönem geçirmiş olabilirsiniz.
O dönemde “dark night of the soul”(ruhun karanlık gecesi) diye tanımlanan, dibe vurduğunuz anlar geçirmişsinizdir. Bu süreç farkındalık düzeyine göre uzun ya da kısa ama kesinlikle öğreticidir. Kalbinizle ve en içten gerçeğinizle bağlantıya geçmenize yol açan bir demlenme sürecidir aslında.
Ruhen inceldiğinizi hissedersiniz keskin ve incitici duygulardan uzaklaştığınızı ve kalbinizin sesini daha çok duymaya başladığınızı. Kalple bağlantınız arttıkça kalbiniz uyanmaya başlar. Doğayla daha ruhsal bir temas kurduğunuzu hissedersiniz. Gökyüzü ve hayvanlar buna dahil. İnsana özgü davranışları daha az yargılarsınız ve kabul başlar.
Yargısızlık hali, kabul boyutu yükselip, anda kaldığınız süre uzadıkça kalbinizde saf sevgiyi hissetmeye başlarsınız. Herkese ve yaratılmış her şeye sevgi hissiniz büyür; bazen sevginin kalbinizden taştığını taşıyamayacağınız kadar yükseldiğini, dünyasal tanımların yetmediği bir eşiği geçtiğini hissedersiniz ve zaten, bir tanımı olmaksızın bu histe kalmak istersiniz. Bu anlar sıklaşır bazen de tek ve uzun süren tek bir andır. Bu anlarda, enerji farkındalığı olan veya meditasyon pratiği olan biri gözünü kapadığında, kalp çakrası ve üstü çakralardan birinin ya da bir kaçının renklerinin ışık olarak aktığını görebilir. (Yeşil, macenta, koyu mor-mavi)
Şaşırtıcı ve teslimiyet isteyen anlardır. Bu “bliss”; saf sevgi içindeki yüksek mutluluk halidir. Bu aydınlanma ânı hep kalmak istediğiz enerjidir ama enerji değişkendir. Bu enerjiye bir kez geçtiğinizde onu kaybetmekten korkmayın sadece değişen ve dönüşen enerjilere izin verin ve yargısız olun.
Yaydığınız enerji yani auranız değişmiştir. İhtiyaç duyduklarınız ve size ihtiyaç duyanlarla buluşacağınız bir frekansa geçersiniz. Doğadan, gördüklerinizden, duyduklarınızdan, yaşadıklarınızdan aldığınız mesajlar sıklaşır. Eş zamanlılıklar başlar. Tekrarlayan sayılar sıkça, saatler veya görseller aracılığıyla farkedilir düzeyde sıklıkla karşınıza çıkmaya başlar ( en çok 1111; 2222) Bu evrenin sizinle iletişim şeklidir. Yaratıcılığınız ve aklınızdan geçenlerin karşınıza çıktığı deneyimler çoğalır.
Somut veriye alışmış zihnin soruları artar, anlam aramaya başlarsınız. Burada egoya kapılmamak yani zihinsel telaşlardan arınıp nötr duyumsama haline alışmak zamanla olur çünkü yaşamı kalp boyutunda algılama seviyesiyle yeni tanışıyorsunuz.
Sadece akışta kalın. Sonuç, sıfat, tanım aramayın.
Zaten devamında, merak ettiğiniz ve ihtiyacınız olan bilgiler; türlü yollardan; iletişim araçları, insanlar, sözler, görseller, tanışıklıklar, fırsatlar, olaylar aracılığıyla size ulaşır.
Kısacası sizin yaşam stilinizde size hangi kanaldan ulaşabilirse oradan karşınıza çıkarak öğrenmeniz gerekenler ve almaya hazır olduğunuz bilgi farkındalığınızda mutlaka serpilir.
Daha önce farketmediğiniz yetenekleriniz, yeni ilgi alanlarınız ortaya çıkar, dünyevi hayattaki alışkanlıklarınızı sorgulamaya başlarsınız, yüzeysel sohbetler eskisi kadar ilginizi çekmez, ilişkilerinizi yeniden ele alır hayatınızdan çıkması gereken kişi ve enerjilere yol verebilirsiniz ve bunu sevgiyle yaparsınız.
Bu, kendinize ve ruhunuzun isteklerine daha çok zaman ve enerji vermeye ihtiyaç duyduğunuzdan dolayıdır. Somut yaşamınızda fiziksel, mekansal, statüsel değişiklikler gerçekleşebilir. Zaman algınız değişebilir, empati gücünüz, sezgileriniz, rüyalarınız artar. Yapıcı bir bencillik oluşabilir.
Aynı zamanda sezgisel empati kuracağınız yeni ilişkiler kurarsınız. Yaşamda size yol arkadaşlığı yapacak ve ruhun isteklerini destekleyecek yeni kişilerle daha doyurucu ilişkiler hayatınıza katılmaya başlar.
Arınmanız gereken bilinç dışı blokaj ve kayıtlarınızla yüzleşip temizlemeniz için, sizi zorlayacak deneyimler hiç yoktan ortaya çıkabilir ancak sorun olarak gördüğünüz konuları çözme şekliniz farkındalığınız arttığı için daha kolay ve ders niteliğinde olacaktır.
Herkesin kalp uyanış süreci kendine özeldir. Bu geri dönüşü olmayan farkındalıkla evrilen bir hayat felsefesi yaratımıdır.
Kıyas, bilgelik taslama, sorgu ve diğer tüm egosal dürtüler süreci yavaşlatabilir.
Kalp gözüyle bakmak kalp gözünden algılamak her şeyden önce kendimize şefkat ve kendimizi kabul ile başlar; enerjisi ise çabasızca kolektife etki ederek evrensel frekansı yükseltir.
Tumblr media
1 note · View note
ildeniztufanboy · 5 years
Text
İnce bir sızı
Boş odanın penceresinden yan bahçedeki sabah güneşinden ışıl ışıl gözüken çam ağacına bakan gözlerim arada bir dönüp masada, son bir hatıra olsun diye yanıma aldığım resmine takılıyor. İçimde bir ses artık geriye hiç mi hiç dönemeyeceğimi, bu durumda yapılacak tek şeyin kapıyı kapatıp, koltuğa oturup, başımı ellerimin arasına alıp, güzel kokunu duyduğum resmine bakarak ağlaya ağlaya uyumak olduğunu söylüyor.
Zamanı geriye döndürememenin acısı içerisindeki bu ben, tükenmenin eşiğinde şimdi.
Ölüm oyunu bu oynadığım kendimle. Yüreğimde ince bir sızı var. Sana duyduğum özlem her güneşin doğuşunda daha yeşeriyor, daha büyüyor, daha da kök salıyor damarlarıma…
Ölümün hayattan daha şefkatli olduğunu keşfettim şimdi.
Hava soğuk. Ayaklarım üşüyor. Uzaklardan silah sesleri geliyor. Etraf buz gibi sessiz. Ruhsuz bedenlerin ayak sesleri var koridorda. Bakışlar ölüme davetiye. Güneşin damarlarında dolaşıyorum. 
Gözlerim kör. Göremiyorum ışığı. Karanlık her şey. Masada bir kağıt. Sağ elimde kalem. Sol elimde küllenen sigara. Ucunda yüreğim. İsyanın çığlıkları beynimde. Kalemin dansını seyrediyorum beyaz kağıdın yanaklarında. 
Önümde boş çay bardağı. Yanında kaşık. Dudaklarımda kırık bir tebessüm. Parmaklarımda geçmişin soluk resimleri… 
Seni düşünüyorum..
0 notes
Text
Sebzeler ve Meyveler nasıl saklanmalı?
Sebzeler ve Meyveler nasıl saklanmalı?
Tumblr media
#MeyveSaklama, #Meyveler, #MeyvelerNasılSaklanmalı, #MeyveleriUzunSüreNasılSaklanır, #SebzeSaklama, #SebzeVeMeyvelerNasılSaklanmalı, #Sebzeler, #SebzelerNasılSaklanmalı, #SebzelerUzunSüreNasılSaklanır https://is.gd/AMJW9h https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/sebzeler-ve-meyveler-nasil-saklanmali/
Sebzeler ve Meyveler nasıl saklanacağı, nasıl uzun süre saklanabileceğinin yanında Maydanoz, Roka, Nane gibi yeşil yapraklı sebzeler nasıl saklanmalı? Sorularının cevapları sizi bekliyor.
En etkili yöntem: Sebzelerin sapları koparılır, iyice yıkanır ve bir kağıt havlu yada bir bez üzerine serilerek kuruması sağlanır. Ardından bir kağıt havluya gevşek bir biçimde sarılır ve rulo haline getirilir. Herhangi bir poşet yada buzdolabı poşeti içerisine konur. Aynı anda bir iki çeşit sebze de aynı ruloya sarılabilir. Denenmiş en etkili yöntemdir ve buzdolabında 10 gün geçse bile sebzeler diriliklerini ve yeşil rengini korumaktadır.
Lahana, karalahana, brüksel lahanası gibi çeşitler ise dayanıklı sebzelerdir. Dışarıda veya buzdolabında günlerce tazeliklerini korurlar.
Kök Sebzeler Nasıl Saklanmalı?
Kök sebzeleri uzun süre saklamak için buzdolabına koymanıza gerek yoktur. Patates, soğan, yer elması ve sarımsak gibi sebzeleri oda sıcaklığında, karanlık bir yerde hava alacak bir şekilde muhafaza edebilirsiniz. Bu sebzeleri önceden yıkamak doğru değildir, sadece kullanacağınız zaman yıkamalısınız. Özellikle nişastalı sebzeler buzdolabında saklandığında tatları değişeceğinden, oda sıcaklığında ve ışık almayan bir yerde korunmaları doğru olacaktır. Turp, havuç, pancar gibi kök sebzeler yıkanarak satıldıkları için buzdolabında kese kağıdında veya havlu peçeteye sarılarak bir kap içerisinde saklanmalıdır.
Sebzeler ve Meyveler Nasıl Saklanmalı?
Sebzeler Nasıl Saklanmalı?
Yeşil yapraklı ve kök sebzelerin dışında kalan sebzeleri buzdolabında mümkünse hava alan bir poşet içinde saklayabilirsiniz. Mısırı saklamanız gerekiyorsa kabuğuyla bırakmanız daha uzun süre dayanmasını sağlayacaktır.
Meyveler Nasıl Muhafaza Edilmeli?
Meyvelerin çoğu buzdolabında en az 4 gün dayanabilir. Elma, armut, ayva, portakal, limon ve mandalina gibi meyveler daha uzun sürede dayanabilirler. Karpuz, kavun gibi meyveleri kesmediğiniz sürece dışarıda bekletebilirsiniz. Ancak kestikten sonra mutlaka buzdolabına koymanız gerekmektedir. Şeftali, kayısı, kiraz, erik gibi meyveleri diğerlerine göre daha hızlı çürüyebilecekleri için dolabın üst raflarına koymanız doğru olacaktır. Çürüme olduğu zaman gözünüze daha kolay çarpacak ve bozulan meyveyi diğerlerinden rahatça ayırabileceksiniz. Elma, nektar, kayısı, armut, domates, erik kavun gibi meyve ve sebzeleri diğer sebze ve meyvelerin yakınına koymamanızda fayda vardır. Saldıkları etilen gazı başka ürünlerin çürümelerini hızlandıracaktır.
Yumuşak Meyveler Ve Mantar Nasıl Saklanır?
İnce kabuklu, kabuksuz ve yumuşak meyveler ve mantarları saklamak biraz zordur. Kolayca çürüyebildiklerinden bu ürünleri kese kağıdı içinde tek sıra halinde ya da aralarına havlu kağıt koyarak birkaç kat şeklinde saklayabilirsiniz. Örneğin çilek ve yaban mersini 5-6 gün dayanabilir. Ancak ahududu ve böğürtlen gibi meyveler en fazla 2-3 gün saklanabilir. Mantarı da aynı şekilde uzun süre muhafaza etmek zordur, en fazla 2-3 gün dolapta tutabilirsiniz. Bu tür meyveleri ve mantarları buzdolabına kaldırmadan önce kesinlikle yıkamamalısınız.
0 notes
nesrin-c · 3 years
Text
Tumblr media
.....
Bir yıldız vardır hani
Bütün yıldızlar içinde der Homeros
Ne kopmuştur hiç bir zaman
Kök saldığı kutsal yerinden
Ne de boyun eğmiştir
Ölüm kuşan hiç bir karanlık önünde
Nasıl susulursa
Bin yıllık zamana karşı okyanus dilinde
Aynen öyle parlamıştır
Tüm gecelerin gökyüzünde
Aynen öyle.
.....
Adnan Yücel'in şiiridir Fatih'in mezar taşında yazan...
86 notes · View notes
mistikyol · 8 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
BEYAZ GÜVERCİNLERDEN BİRİNİ SEÇ! Beyaz güvercin huzur, barış, saflık ve kutsal değerleri temsil eder. Hangi güvercin ruhundan izler taşıyor?
BİRİNCİ GÜVERCİN: MADDİ ŞANS VE BOLLUK Altın parıltılarla uçan bu güvercin sana maddi şans müjdeliyor. Paraya odaklı endişeler ve biriken ödemeler canını sıkıyor. Bu nedenle bu güvercini seçmen tesadüf değil. Bu şansının sana göz kırpışı… Bir anda karşına çıkan bir fırsat durumunu değiştiriyor. Artık hayatın maddi değil daha keyifli noktalarına odaklanabileceksin. Maddi sorunlar kök çakra ve baba ile ilgili sorunlara işaret eder. Bu iki konuya şifa vermelisin. MADDİ KONULARDA ŞANSIMIN YÜKSELİYOR VE RAHATLIYORUM.
İKİNCİ GÜVERCİN: SAĞLIKLA PARLAYAN BEDEN VE ZİHİN Beyazın en parlak tonuyla göze çarpan bu güvercin sana şifa müjdesi getiriyor. Zihinsel ve bedensel olarak yorgunluklarla dolu bir dönemin sonuna geliyorsun. Oldukça zorlayıcı geçen bu dönem sağlığın en büyük değer olduğu dersiyle geldi. Zihninde takıntı haline getirdiğin bazı konulardan özgürleşiyorsun. Bununla birlikte bedeninde kronik hale gelen bazı sıkıntılar da sona eriyor. Yepyeni bir enerji seni sarmalıyor ve kendinde daha önce fark etmediğin yetenekler açığa çıkıyor. SAĞLIKLA PARLAYAN ZİHNİM VE BEDENİM İÇİN ŞÜKÜRLER OLSUN.
ÜÇÜNCÜ GÜVERCİN: MUTLULUK GETİREN AÇILIMLAR Beyaz bir gül tutarak uçan bu güvercin sana mutlu bir dönemin başlangıcını müjdeliyor. Uzun süredir devam eden sıkıntılar ve bazı kayıpların getirdiği iç sıkıntısı günlerini karartmış. Şimdiden başlayarak bu durum sona eriyor. Kayıp gibi görünenler ruhunun ihtiyacı olan derslerdi. Şimdi çok daha güçlenerek farklı bir bakış açısıyla hayatı kucaklıyorsun. Değerin takdir ediliyor ve güzel kalbin fark ediliyor. Derin bir nefes al ve rahatla. HAYAT FARKLI AÇILIMLARLA BANA GÜZELLİKLER SUNUYOR.
DÖRDÜNCÜ GÜVERCİN: HAREKETE GEÇME VE BAŞARI Farklı bir rota seçerek ve hedefine odaklanarak uçan bu güvercin sana niyetlerine ulaşacağını müjdeliyor. Monoton bir hale gelen ve değişimden uzak görünen yolunda seni harekete geçirecek ve heyecanlandıracak tesadüfler karşına çıkıyor. Kendini ruhsal olarak geliştirmeyi seçtiğin için olan bu fırsatlar sana adeta bir ödül gibi geliyor. Emeklerini karşılığını alıyorsun ve başarılı olmanın güzelliğini yaşıyorsun. Sana destek olacak insanları hayatına çekiyorsun. Tam harekete geçme ve doğru adımlarla yükselme zamanı. NİYETLERİME HIZLA ULAŞMANIN MUTLULUĞUNU DOYASIYA YAŞIYORUM.
BEŞİNCİ GÜVERCİN: İLİŞKİLERLE GELEN RUHSAL TATMİN Zeytin dalına konmak üzere olan bu güvercin sana karşılıklı sevgi ve anlayışa dayalı ilişkiler müjdesiyle geliyor. İyi niyetini sömüren, kalbinde karanlık taşıyan ve çıkara dayalı paylaşımlarda bulunan insanlarla olan mücadelen sona eriyor. Yaşadığın bu hayal kırıklıklarının etkisini kalbinden atıyorsun. Ruhsal tatmin yaşadığın ve seni zihinsel olarak da besleyen ilişkiler kurabileceğin insanlar hayatına giriyor. Sosyal çevrendeki bu güzel enerjiler sendeki değişimin bir yansıması. Titreşiminin yükselmesi düşük enerjili insanların senden doğal olarak uzaklaşmasına neden oluyor. SEVGİ DİLİNİ KONUŞTUĞUM İNSANLARLA MUTLU İLİŞKİLER KURUYORUM.
ALTINCI GÜVERCİN: RUHSAL DÜNYANIN HEDİYELERİ Gagasında kırmızı bir gül tutan ve huzurla bakan bu güvercin sana ruhsal dünyanın hediyelerini getiriyor. Kendini çaresiz ve yalnız hissettiğin zamanlarda bu dünyaya ait miyim diye sorgulamış olabilirsin. Ruhunun özel ışıltısıyla yaşarken maddi gerçeklik zaman zaman sana zor gelmiş olabilir. Oysa melekler ve tüm yüksek ruhsal güçler hep senin yanında. Sen de artık onların varlığını daha net hissediyorsun. Her anın içinde mucizeler yakalayacak ruhsal olgunluğa doğru ilerliyorsun. Korunduğunun farkındasın ve gerçek huzuru yakaladın. Geriye sadece bunun keyfini çıkartmak kalıyor. RUHSAL DÜNYADAN GELEN HEDİYELERİ TÜM KALBİMLE KABUL EDİYORUM.
mistikyolyoutube #mistikyol #güvercinlerdenbiriniseç #ruhsalmesaj #mistikyolruhsalmesaj #ruhsalgelişim #kişiselgelişim #olumlama #meditasyon #çekimyasası #motivasyon #pozitifdüşünce #didemçiloğlu #cemçiloğlu
0 notes
kadimdenuyanisa · 2 years
Text
Lemuryalıların ve Atlantislilerin Dini
Tumblr media
Üçüncü ve Dördüncü Irkların dini neydi? Terimin ortak kabulüne göre, ne Lemuryalılar, ne de onların soyu olan Lemuro-Atlantisliler, hiçbir dogma bilmedikleri gibi, inanca da inanmak zorunda değillerdi. İnsanın zihinsel gözü anlayışa açılır açılmaz, Üçüncü Irk kendisini her zaman bilinmeyen ve görünmez TÜM, Tek Evrensel İlah olarak her zaman mevcut olanla bir hissetti. İlahi güçlerle donatılmış ve kendi iç Tanrısını hisseden her biri, fiziksel Benliğinde bir hayvan olsa da, doğasında bir İnsan-Tanrı olduğunu hissetti. İkisi arasındaki mücadele, Bilgelik Ağacı'nın meyvesini tattıkları günden itibaren başladı; ruhsal ve psişik, psişik ve fiziksel arasında bir yaşam mücadelesi. Beden üzerinde hakimiyet elde ederek alt ilkeleri fethedenler, “Işık Oğulları”na katıldılar. Alt tabiatlarına kurban gidenler, Maddenin kölesi oldular. “Işığın ve Bilgeliğin Oğulları”ndan “Karanlığın Oğulları” olarak sona erdiler. Ölümsüz Yaşam ile ölümlü yaşam savaşında düşmüşlerdi ve bu şekilde düşenlerin tümü gelecek nesil Atlantislilerin tohumu oldular.*
Bilincinin şafağında, Üçüncü Kök Irk'ın adamı, bu nedenle, din olarak adlandırılabilecek hiçbir inanca sahip değildi. Yani, herhangi bir inanç sistemi veya zahiri tapınma sistemi gibi, “şatafatlı ve altınla dolu eşcinsel dinleri”nden de aynı derecede habersizdi. Ancak bu terim, kitleleri, kendimizden daha yüksek hissettiğimiz kişilere duyduğumuz hürmet ve dindarlığın bir biçiminde -bir çocuğun sevilen bir ebeveyne karşı ifade ettiği bir duygu olarak- birbirine bağlaması olarak tanımlanacaksa, o zaman en eski Lemuryalılar bile bir din - ve en güzeli - entelektüel yaşamlarının en başından itibaren. Çevrelerindeki ve hatta kendi içlerindeki elementlerin parlak tanrıları değil miydi?** Çocuklukları, onlara yaşam veren ve onları akıllı, bilinçli yaşama çağıranlar tarafından geçmiyor, büyütülmüyor ve şefkatle bakılmıyor muydu? Öyle olduğundan eminiz ve buna inanıyoruz. Çünkü Ruh'un maddeye tekamülü asla elde edilemezdi; parlak Ruhlar, kilden insanı canlandırmak için kendi içsel ilkelerinin her birine o özün bir parçası ya da daha doğrusu bir yansıması vererek kendi ilgili eterik özlerini feda etmemiş olsaydı, ilk dürtüsünü de alamazdı. Yedi Cennetin Dhyanileri (varlığın yedi katı), mevcut ve gelecekteki Elementlerin NOUMENOI'leridir, tıpkı doğanın Yedi Gücünün Melekleri gibi - bilimin memnuniyet duyduğu şeyde daha büyük etkileri tarafımızca algılanır. "hareket tarzları" olarak adlandırılanlar - ölçülemeyen kuvvetler ve olmayanlar - daha da yüksek Hiyerarşilerin daha da yüksek numenleridir.
Madde tanrısı için ilk “Kurban Edenler” olan, cinsiyetlere ayrıldıktan sonra yarı-tanrısal insanın ilk soyu olan Atlantisliler – bu nedenle ilk doğan ve insan olarak doğmuş ölümlüler – oldu. Onlar, biçim ve maddeye tapan ilk insanbiçimciler olarak, Kabil'in büyük sembolünün üzerine inşa edildiği prototip olarak, tarihöncesinden çok daha eski çağlarda, çok uzak, karanlık bir geçmişte duruyorlar. Bu tapınma çok kısa sürede yozlaşarak kendine tapınmaya dönüştü, böylece fallikliğe ya da ritüel, dogma ve formun her egzoterik dininin sembolizmlerinde bugüne kadar egemen olan şeye yol açtı. Adem ve Havva madde oldular ya da toprağı döşediler, Kabil ve Habil - ikincisi hayat taşıyan toprak, ilki "o toprağın ya da tarlanın ekicisi".
Böylece, Lemurya Kıtasında doğan ilk Atlantis ırkları, ilk kabilelerinden erdemli ve adaletsiz olarak ayrıldılar; Işını insanın kendi içinde hissettiği, görünmeyen Doğa Ruhu'na tapanlara - ya da Panteistlere ve Dünya'nın Ruhlarına, onların ittifak yaptıkları karanlık Kozmik, antropomorfik Güçlere fanatik tapınma sunanlara. Bunlar en eski Gibborim'di, “o günlerde ünlü olan güçlü adamlar” (Gen. vi.); Beşinci Irk ile birlikte Kabirim olan: Mısırlılar ve Fenikeliler ile Kabiri, Yunanlılar ile Titanlar ve Hint ırkları ile Rakshasas ve Daityas.
Tüm sonraki ve modern dinlerin, özellikle sonraki İbranilerin kabile tanrılarına tapınmanın gizli ve gizemli kökeni buydu. Aynı zamanda bu cinsel din, astronomik fenomenlerle yakından ilişkiliydi, bunlara dayalıydı ve deyim yerindeyse bunlarla harmanlanmıştı. Lemuryalılar Kuzey Kutbu'na ya da Atalarının Cennetine (Hiperborean Kıtası) doğru çekildiler; Atlantisliler, Güney Kutbu'na doğru, çukura, kozmik ve karasal olarak - buradan, meskeni olan kozmik Elementaller tarafından kasırgalara üflenen sıcak tutkular solunur. İki kutba, eskiler tarafından, Ejderhalar ve Yılanlar, yani iyi ve kötü Ejderhalar ve Yılanlar ve ayrıca “Tanrı'nın Oğulları”na (Ruh ve Maddenin Oğulları) verilen isimler adı verildi: iyi ve kötü Büyücüler. İnsandaki bu ikili ve üçlü doğanın kökeni budur. Ezoterik anlamı içinde “Düşmüş Melekler” efsanesi, insan karakterinin çeşitli çelişkilerinin anahtarını içerir; insanın öz-bilincinin sırrına işaret eder; tüm yaşam döngüsünün bağlı olduğu köşebenttir; - evriminin ve büyümesinin tarihi.
Ezoterik antropojenezin doğru anlaşılması, bu doktrinin sağlam bir şekilde kavranmasına bağlıdır. Kötülüğün Kökeni ile ilgili can sıkıcı soruya bir ipucu verir; ve insanın kendisinin, BİR'i çeşitli zıt yönlere nasıl ayırdığını gösterir.
Bu nedenle, bu zor ve anlaşılmaz konuyu aydınlatma girişimine her durumda bu kadar çok yer ayrılırsa, okuyucu şaşırmayacaktır. Sembolik yönü hakkında mutlaka çok şey söylenmelidir; çünkü bu şekilde, düşünceli öğrenciye kendi araştırmaları için ipuçları verilir ve böylece daha resmi, felsefi bir açıklamanın teknik ifadelerinde iletilmesinin mümkün olduğundan daha fazla ışık önerilebilir. “Düşmüş Melekler” denilenler, İnsanlığın kendisidir. Gurur, Şehvet, İsyan ve Nefret Şeytanı, fiziksel bilinçli insanın ortaya çıkmasından önce hiçbir varlığa sahip olmamıştır. İblisi doğuran, besleyen ve kalbinde gelişmesine izin veren insandır; yine, saf ruhu maddenin saf olmayan iblisi ile ilişkilendirerek, kendi içinde ikamet eden tanrıyı kirleten kişidir. Ve eğer Kabalistik deyişi, “Demon est Deus inversus” metafizik ve teorik doğrulamasını ikili tezahürlü doğada bulursa, pratik uygulaması yalnızca İnsanoğlunda bulunur.
* İsim burada “büyücüler” anlamında ve eş anlamlısı olarak kullanılmıştır. Atlantis ırkları çoktu ve evrimlerinde milyonlarca yıl sürdüler: hepsi kötü değildi. Biz (beşinci) şimdi hızla olduğumuz gibi, sonlarına doğru öyle oldular.
** "Elementlerin Tanrıları" hiçbir şekilde Elementaller değildir. İkincisi, onlar tarafından en iyi ihtimalle, kendilerini giyecekleri araç ve malzeme olarak kullanılır. ….
*** İlk başta bölümde gösterildiği gibi, Kabil kurban eden kişiydi. iv. Yaratılış'tan, ilk yetiştiricisi olduğu "toprağın meyvesinden", Habil ise "sürüsünün ilk doğanlarından" Rab'be getirdi. Kabil, ilk erkeğin, ilk kadın insanlığın Habil'in, Adem ve Havva'nın üçüncü ırkın türleridir. (Bkz. “Kabil ve Habil'in Sırrı”) “Öldürme” kan dökmektir, ama can almak değildir.
3 notes · View notes
umudunhayali · 2 years
Text
Onlar ölmediler yok, 
Ateş fitiller gibi: 
Dimdik ayakta, 
Barut ortasındalar! 
Karıştı, bakır tenli 
Çayır  çimene, 
Karıştı, 
O canım hayalleri: 
Zırhlı bir rüzgar, 
Perdesi gibi; 
Bir set gibi: 
Kızgın çehreli, 
Göğüs gibi: 
Göğün görünmez göğsü gibi! 
Analar, onlar ayakta 
Buğday içindeler, onlar, 
Yücelerden yüce dururlar: 
Dünyayı doruktan seyreden, 
Bir öğle güneşi gibi. 
Bir çan darbeleri gibi, 
Onlar. 
Ölmüş gövdeler arasında, 
Zaferi çekiçleyen bir ses gibi 
Onlar, 
Kara bir ses gibi. 
Ey canevinden vurulmuş, 
Toz duman olmuş bacılar! 
İnanın oğullarınıza. 
Kök oldu onlar, 
Sade kök: 
Kan suratlı, 
Taşlar altında. 
Karışmadı toprağa, 
Dağılmış kemikçikleri. 
Ağızları ısırır hala, 
Kuru barutu; 
Ve demir bir okyanus gibi, 
Titreşirler hala. 
Ben ölmedim der, 
Yumrukları; 
Yukarı kalkık yumrukları, 
Daha. 
Bunca yere düşmüşlerden, 
Yenilmez bir hayat doğar: 
Bir tek beden olur, 
Analar, bayraklar, çocuklar, 
Hayat gibi canlı tek bir beden; 
Bir yüz bekler karanlıkları, 
Ölü gözleriyle, 
Kılıcı dopdolu, 
Dünya ümitlerinden. 
Dursun, 
Dursun yas esvaplarınız. 
Yığın derleyin, 
Gözyaşlarınızı; 
Bir metal oluncaya kadar: 
Bununla vuracağız, 
Gündüz gece; 
Bununla çiğneyeceğiz, 
Gündüz gece; 
Bununla tüküreceğiz 
Gündüz gece 
Kin kapılarını, 
Kırıncaya kadar. 
Oğullarınızı bilirdim, 
Unutmadım acılarınızı. 
Ölümleriyle nasıl kıvandıysam, 
Hayatlarıyla da öyleyimdir. 
Onların gülüşleridir: 
Karanlık atölyeleri ışıtan. 
Her gün metroda, yanıbaşımda: 
Onların ayak sesleridir, 
Çın çın. 
Akdeniz portakallarında, 
Güney ağları içinde; 
Yapılarda, 
Basımevi mürekkeplerinde; 
Kalplerini tutuşur gördüm onların, 
Güçle, yangınla. 
Ben de sizler gibiyim, analar . 
Benim kalbim de yas dolu, ölüm dolu. 
Gülüşlerinizi öldüren kanla, 
Serpilip gelişmiş; 
Bir orman gibidir kalbim. 
Günlerin kahredici yalnızlığı, 
Uyanışın sisli öfkeleri 
Girmiştir içine. 
Susamış sırtlanları, 
Bitip tükenmez ürmeleriyle 
Afrikadan gürleyen hayvan sesini; 
Öfkeyi, iniltileri, hoşgörmeleri, 
Bırakın, bir yana bırakın. 
Ölümün ve tasanın 
Çemberinden geçmiş analar, 
Doğan ulu günün ortasına bakın: 
Bu topraktan güler ölüleriniz. 
Kalkık yumrukları titrer, 
Buğdayın üstünde, 
Bilesiniz. 
 
Tumblr media
3 notes · View notes