Tumgik
#ekonomik durum
hurdapiyasasi · 3 months
Text
Madeni paraları hurdacıya satmak yasal mıdır?
Madeni paraların hurdacıya satılması yasal mıdır? Madeni paraların hurda değeri, enflasyon etkisiyle kendi reel değerinden daha yüksek olabilir, bu da kilo ile hurdacıya satmanın daha kazançlı olabileceği anlamına gelir. Ancak, Türk parasının değerini koruma kanunları nedeniyle Türkiye’de bu tür işlemler yasa dışıdır. Türk parasının kullanıldığı ülkelerde, madeni paraların kilo ile hurdacıya…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
imarpanosu · 6 months
Link
#Fiba Commercial Properties #CEO’su ve Yönetim Kurulu Üyesi #YurdaerKahraman'ın önemli açıklaması ile #detay #haber için tıklayın...
0 notes
woquinnn · 11 months
Text
Asgari Ücret Nedir? Önemi, Hesaplama Yöntemleri ve Güncel Durumu
Asgari ücret, bir ülkede çalışanların alması gereken en düşük yasal ücret miktarını ifade eder. Hem işçilerin hem de işverenlerin dikkate alması gereken bir konudur. Bu makalede asgari ücretin ne olduğunu, önemini, hesaplama yöntemlerini ve güncel durumunu ele alacağız. Asgari ücretin önemi oldukça büyük ve sosyal bir adalet aracıdır. Temel bir çalışma hakkı olan asgari ücret, işçilerin yaşam…
View On WordPress
0 notes
seslimeram · 1 year
Text
Katran Karasının Sınırlarında Bir Ülke
Tumblr media
Bir katran karanlığının sınırları boyunca yürüyor iş bu menzil. Her durumda birbirinden beter halleri yeknesak bir uyum içinde çelişmeden, kördüğüm olmadan var edebilen bir biyopolitik deneyselliğin esiri ülke şimdi hakkaniyetimiz kılınıyor. Bütünüyle baş amirle, taban tabana zıt gel gelelim suç ortaklığında yerli ve milli olan / oldurulan çeteleşmiş bir devletli mutabakatının izlerinde / birleşiminde hayatın kendisi çelişkilerin esiri kılınıyor. Dört bir yanı sınama, her günü apayrı kuşatma ve tahakkümle yan yana doğrudan bariz bir biçimde müştereklerimiz yerle bir ediliyor. Bugünün ülkesinin yeni yüzyıl formu ya da tahayyülü ekseninde diri, güçlü kendi kendine yeten bir ülke olduğu sanrısı aralıksız zikredilirken oluşan zımni ile varılan yer kapkaranlık bir sahneyi biçimlendirmektedir. Birbirleriyle örtüşen her eylem, her söz, her karar, her hükümle bu müşterekler talanının var edilmesi kesintisiz kılınır. Covid-19 salgını döneminin paldır küldür sümen altı edilip normalleşme diye çıkılan güzergahta oluşturulan perspektif bu hali hemen her güne içkin kılmaktadır. Görünen köy kılavuzsuz bu bahistedir. Varılan eşiğin sunduğu haleti ruhiye tastamam bir tahakküm cenderesidir. Cehennemden hallice bir toplam yeni ülke olaraktan bildirilir. Bütünüyle, ezen, biçen, sindiren ve sınırları daraltan bir toplamdan, mümkün ola gelen her şartta hizada tutulan panoptikon güncelliği var edilendir.
Bir biçimde gözetleme halinin ortasında denetim / gözetim ve tahakküm üçlemesi birlikte, beraberce o yönergeyi sabiti kılar bu ülkenin. Hayatın ehven kılınan her şeyden ama her bir şeyden alıkonulmasının mizansen değil doğrudan güncelliğidir mesel. Bütünüyle kara, kapkaranlık bir yeri / yurdu bina etmek yolunda yürünürken, müştereklerimizin elimizden çalınmasının hali ne olacaktır sahiden? Üçlü, beşli çetelerden, devlet denilenin orta yerine konumlanmış ne ettikleri / ne yaptıkları meçhul kılınmış sureti temsillere, dört bir yandan pıtrak gibi bitiveren götürelim abicim, ablacım tiplemelerine, devletin malı deniz yemeyi beceremeyen keriz abilerine bir dolusu, binbir türlüsü elinde bir ülkede normalliğin nesi var edilebilir ki? Dönüşümü, mutlak teslimiyeti, rant / çıkar / beka adına sahiplenenlerin var ettiği her şeyle bir biçimde ülke mefhumu yıkılırken, aynı gemiden olunmadığını daha hangi felaket, fecaat nasıl bildirebilir ki sıradana, değil mi? Bütünüyle normatif halini terk etmiş, her şeyiyle, her şekilde o duyurulan / görülen ve bildirilen zorbalık rejiminin sureti devamlılığına koşulan bir yerdeki hayatın esamesi sahiden de neye varacaktır ki afaki bir karanlıktan gayrı? Düzen, ezen konumunu güncellerken, yaralar dört bir yanı kuşatmaya, var edilmeye devam ederken, sorunun, meselenin ta kendisinin o kanun koyucu, şu baş amir, bu baş faşist, bu bilmiyoruz kim, hangi bakan, bürokrattan değil topyekun sistemin ta kendisinden ileri geldiğini anlamak zor mudur, hala uzak mıdır?
Artı Gerçeğe bağlanalım: “Suç örgütü liderliğinden tutuklandıktan sonra MHP lideri Devlet Bahçeli'nin çağrısı üzerine serbest bırakılan Kürşad Yılmaz, gıda pahalılığından zincir marketleri sorumlu tutan hükümete tepki gösterince iktidar tarafından hedef gösterilen Gıda Perakendecileri Derneği Başkanı ve BİM Marketleri İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç'ı tehdit etti. Yılmaz, Twitter hesabından yaptığı paylaşımlarda, "Kime kimlere hangi güce güveniyorsanız, bütün güvendiğiniz güçlerle birlikte hepinize diyorum tuttuğunuz köşe başları mezarınız olur" dedi.
"Türkiye Yüzyılı vizyon belgesi, bağımsız dış politika hamleleri, yerli ve milli politikalarla KIZILELMA yürüyüşünün içeride ve dışarıda belli çevrelerde oluşturduğu rahatsızlığın farkındayız" iddiasında bulunan Yılmaz, "Türkün bu şanlı yürüyüşünü mümkünse kesmek, değilse geciktirme adına durumdan vazife çıkaranlar da olacaktır" diyerek Aykaç'a şu tehditleri yöneltti:
"Görünen o ki BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç bu göreve talip olmuştur. BİM İcra Kurulu Üyesi Galip Aykaç denen şahıs Liderimizin açıklamalarını üstüne alıp çıkmış haddini aşan bir üslup, tavır ve tarzda açıklamalar yapmıştır. Seni ve senin gibi sıyırtmaları uyarıyorum; Vatandaşı zor durumda bırakacaksınız Liderler uyarınca da çıkıp kabadayılık yaparcasına açıklama yapacaksınız öylemi; kime kimlere hangi güce güveniyorsanız bütün güvendiğiniz güçlerle birlikte hepinize diyorum tuttuğunuz köşe başları mezarınız olur."
Ne Olmuştu?
Aykaç, perakende gıda sektöründen temsilcilerinin katıldığı 7. Private Label Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "Zincir marketlerle ilgili kontrolleri sıkılaştıracağız" açıklamalarına "Üretimde maliyet enflasyonu var. Maliyet enflasyonuna eğilmediğimiz sürece bu konuşmalar spekülatif" ifadeleriyle yanıt vermişti.
Aykaç, "Nizamı tanımayan yerel yöneticilere… Ziraattan haberi olmayan ve özellikle İstanbul Ziraat Odası Başkanı'na… FETÖ'ye bizi tehdit eden parti liderlerine söyleyeceklerimiz var. Bu ülkenin insanları sizlerin yalanlarına hiçbir şekilde itibar etmediler" dedi. Aykaç, "Bre ahlaksızlar, densizler, sizlere bundan sonra sizin tonunuzla cevap vereceğim bunu bilesiniz" demiş, "Bizleri farklı yere koyan ve bunları koymaya çalışan ve Müslüman olduğunu iddia eden bu insanlara söyleyeceklerimiz var. Lütfen aynaya baksınlar" ifadelerini kullanmıştı.
Bu sözlere, hem AKP'den hem iktidar ortağı MHP'den tepki gelmişti. Bahçeli de, partisinin grup toplantısında zincir marketlere ilişkin FETÖ soruşturması çağrısı yaparak şunları demişti:
"Zincir marketlerde gün aşırı yapılan zamların toplumsal ve ekonomik huzurumuza tahammülsüzlük olduğu kanaatindeyiz. Ticaret Bakanlığımızın fırsatçıların üzerine kararlılıkla gideceğinden, keyfi ve hatta sinsi bir plan dahilinde fiyat etiketlerini şişirenlerden adli ve idari manada hesap soracağından kuşku duymuyoruz.
Vatandaşlarımızın kesesine dokunan kim olursa olsun karşısındayız. Sürekli zam yapan zincir marketlerin FETÖ’yle irtibat ve ilişkisinin titizlikle araştırılması gerektiğine de inanıyoruz. Milletimizin sırtına zam kamburu yerleştirmek isteyenler her yerde bizi karşılarında bulacaktır. Bu açgözlülere müsamaha gösterilmemelidir. Ekmeğimizden çalan, sofralarımızın tadını kaçıran, mutfaklarımıza karabasan gibi çöken kim varsa iki yakasından tutmak devletin asli vazifesidir.”
Türkiye denilen cerahat sahnesi kılınmış yerde, karanlığın her nasıl biçimsiz bir halde ve hiç aralıksız yinelenen bir mesel olmasına yalın bir örnektir. Burjuva temsilinin karşısında bitiveren kendisi gibi Türk bir temsilin oluşturduğu tehdit döngüsü, var ettiği laflarla bir ve beraberce o katran karanlığının bir soluk mesafesi kadar yakında olduğu ifşa edilir. Bir kere daha tümüyle çürümüş bir düzende sağlam çark olmayacağı kendi elleriyle var edilir. Dönemin suna geldiği imkanlarla tekrardan özgür kılınmış bir mafyanın, doğrudan hedefe koyduğu temsil, bugün yoksulların en çok rağbet ettiği indirimli satış mağazalarından biri olarak bilinendir. Böylesi bir halde dahi, günbegün yıkım şekillendirilip, gündelik kazanç, yaşamak için gereksinim duyulan emtia hiçbir şeye kafi gelmezken, bırakalım geçimi bir tek doğrudan doğruya gıda harcamalarını karşılamaya imkan koymazken, onu dile getire duran bir burjuvanın hedefe konulması, sıradan insanlar için kalıcı bir uyarıdır. Tümden, belirgin bir itirazın söz konusu edilmemesi adına, ah vah ederek yaşamanın mecburi bir deneyim olduğu sanrısına tutunarak, duraksamadan iktidar, bileşenlerine şükran duyarak bir karanlık güncellemesi söz konusu edilir. İtiraz hakkını kullanan burjuva / sermayenin piyonu temsilin eylediği gibi, nedamet ve özürlerle birlikte perakendeci bir konseyin en başat temsilinden istifa etmesi gibi, susun / susun / susun buyrulur. Bundan ala karanlığı bildirecek bir yönetişim / hakimiyet, temsiliyet var mıdır? Görüyorsunuz, anlatmaya hiç gerek yok!
Gazete Duvar’dan aktaralım: “Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun çalışma takviminin belirleneceği toplantıya katılan Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, katıldığı TRT Haber yayınında 'kırmızı çizgi'lerini açıkladı.
Türk-İş'in önceki gün '4 kişilik bir ailenin açlık sınırı' olarak açıkladığı 7 bin 785 TL'yi telaffuz eden Atalay, "Bu rakamın altında bir konuyla ilgili masada olmayız" dedi.
'7 bin 785 liranın altı' için "Bizim adımıza kabul edilmesi mümkün değil" ifadelerini kullanan Türk-İş Başkanı Atalay, özetle şunları söyledi:
- Onun altında bir rakamı kabul etme şansımız sıfır.
- Bir şey yayınlıyoruz. Sonra bize sormazlar mı 'Sen bunu açıklıyorsun. Ondan sonra gidip bunun altına imza atıyorsun.' Öyle, o işin içinde olmayız.
- 7 bin 785 TL kırmızı çizgimiz. Onun üzerine çıkmak gerekiyor.
- Bizim hesabımıza göre gıdada artış yüzde 138. Ben Çalışma Bakanı'nın iyi niyetinden şüphem yok. Ama burada yaşıyoruz. Markete, kasaba, bakkala işçi gidiyor, işsiz gidiyor, emekli gidiyor. Dar ve sabit gelirli gidiyor. Küçük esnaf, köylü gidiyor.
- Neyin ne olduğunu biz biliyoruz. Yani ülkeyi yönetenler yahut işveren sendikası bunu da göz önünde bulundurarak bize bir rakam getirmeli. Ondan sonra biz duracağımız yeri biliyoruz. 7'sinde, 14'ünde rakamı bir görelim. ona göre nasıl hareket edeceksek ederiz. Yani bu rakam kırmızı çizgi, bunun altıyla ilgili masada olmayız.”
Bir biçimde panoptikon / gözetleme kulesi / cezaevine dönüştürülen menzilde olmaya hal, bir gayret devam olunan şey yıkıcılığın farkına varılmaması halidir. Türk-iş başkanı olan zatın savunabildiği, kerhen değil de doğrudan var ettiği cümlelerle çıkagelen şeyin bizzat yaşam hakkını gasp etmek olduğu gözlerden kaçırılır. Devletin dümen suyunda gidip bir de aralıksız olarak sanki halktan / emekçiden yana tavır alıyor olabilmenin imkansızlığı bir biçimde gözler önüne serilir. Beyefendinin kırmızı çizgi olarak suna geldiği şeyin belli bir kesim, bu ülkenin yüzde seksen kadarının ortak müştereken hayatta var olma istem ve mücadelesi olduğu unutturulmak istenir. Toplu sözleşme masasına oturana kadar sürüp duran bir heyula içerisinde bir öyle, bir böyle, ama illa ki haklının, hakkı olan halkın istediğini savunuyoruz, savunacağız diye bildiren / bunu iddia eden bir temsilin var ettiği hazin surettir mesele. Açlık sınırının tam da üstünde durmayı matah bir şey zanneden, oysa memleket sathında yüzde yüz ellileri, İstanbul özelinde ise yüzde iki yüzlere çoktan ulaşmış olagelen enflasyon / hayat pahalılığına karşı bir direnişi değil, tam tersine hepten teslimiyeti var etmesi bir sendikacının düşündürücü değil midir? Bu paralarla değil bir aile, tek bir ferdin dahi bir ayını geçirmesi, eksiklerini tamamlayabilmesi, hayatını tam ve eksiksiz bir biçimde gıda, giyim, fatura, yol, sağlık harcamaları vs. tamamlayabilmesi söz konusu edilebilir mi? Sahiden bu mümkün müdür, şu varılan raddede. İyi de nereye kadar en kahraman kara murat tiradı! Hem de boş yere, laf ola beri gele!
Düzen, katran karanlığının sınırlarını dönüşüm / devinim olarak yutturma gayretine devam edenlerin. Bütünüyle, yirmi bir koca senede oluşturulan cerahat imi, bayrak, vatan, din, iman satılarak hep aynı tornadan, neresinde aha da hesap verilecek şimdi denilse bir kere daha güncellenerek o katran karanlığına mahkum menzili / yurdu / milleti var ettiler. Bütünüyle karanlık dört bir yanı kuşatırken, her şey yolundaymış türküsünü aralıksız zikredip dururlarken, yol da meram da çıkmazlara çoktan terk edildi. Bugün vardığımız yerin, dünden karanlık, yarın ulaşmaya çalıştıkları zeminin her günkü olandan da fenalık ihtiva ettiğini bilmek / anlamak için allame olmaya gerek yoktur. Kılıfına uydurulmaya hala devam olunan bir yıkım / çökertme, tükeniş sarmalı dahilinde tek bir iyi günün var edilemeyeceği muhakkaktır. Yönelim, yöneten katından sokağa salınan dehşet dolu bir toplam, tevatür değildir, geleceğini o katran karasında biçimlendirmek, kendi iktidarını daimi kılmak isteyen bir temsiliyetin varlığını gösterir. Bunca can kırığının ortasında kim nasıl, ne şekilde hayatı muhafaza edecektir!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2022
Görsel İçin Zorunlu Kaynakça: Elif ÖZTÜRK ÖZGÖNCÜ - Anadolu Ajansı / Getty Images v/BBC Türkçe Servisi
2 notes · View notes
bildigimhersey · 17 days
Text
Japonya Asgari Ücret 2024 — Japonya’da Asgari Ücret Ne Kadar?
Japonya asgari ücret, bu ülkeye taşınarak kazanç elde etmek ve yeni bir hayata başlamak isteyen pek çok kişi tarafından merak ediliyor. Güneydoğu Asya’nın açıklarında yer alan Japonya, bir adalar ülkesidir. Binlerce adadan oluşan bir takım ada olarak değerlendirilebilecek Japonya, doğal kaynaklar açısından pek zengin olmasa da sanayi konusunda önemli olanaklara sahiptir. Bu sebeple dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olarak değerlendirilir. Bu durum yeni bir ülkede meslek edinmek ve para kazanmak isteyen pek çok kişinin tercihi olmasını sağlar.
Bu yazımıza benzer diğer yazılarımızı incelemek için asgari ücret kategorimizde ki yazılarımızı inceleyebilirsiniz.
Tumblr media
Japonya Asgari Ücret Ne Kadar?
Japonya asgari ücret 2024 yılında yapılan zamla birlikte dünya çapında en çok merak edilen ve araştırılan konulardan biri haline geldi. Dünyanın en kalabalık ülkelerinden biri olan ve ekonomik açıdan önemli bir kalkınma yaşayan Japonya, çeşitli sektörlerde dünyanın önde gelen isimlerinden biri olmayı başarıyor. İhracat açısından da aktif bir yapıda olan bu ülke, asgari ücret konusunda vatandaşlarına çok çeşitli olanaklar sunuyor.
103 notes · View notes
sizenebayim · 1 month
Note
Merhaba herkes bir şey sormus. Bende bir kapınızı çalayım belki bir faydası olur dedim. Olmazsa da içimi döker bir hayır duası almış olurum belki. 😇
Evlenmek isteyen ama tam da bu konuda harekete geçemeyen birine ne tavsiyede bulunursunuz ?
Helale harama dikkat etmeye çalışan 4 yıldır da iyi rahat bir işe sahip olan bir kadınım. Ekonomik özgürlüğüm var bu nedenle bu detayı verdim. Huyum suyum da kötü değildir. Bolca okuyan ve kibar biriyim de. Evlilik için gücü yetenlerdenim ama nasip faktörü var tabi.
Velhasıl evlenmek istememe rağmen oldum olası bu evlilik görüşmelerine sıcak bakmıyordum. Ta geçen seneye kadar. Şu an 29 yaşındayım. Bu yaşımda sadece 2 evlilik görüşmesinde bulundum. Hata ettim galiba. Ama bu durumlara hep romantik ruhum izin vermedi. Şimdi de sanki doğru insanı bulamayacakmisim gibi hissediyorum.
Oysa o kadar ihtiyacım var ki helal dairede sevmeye sevilmeye. Bunu söylerken hep utanıyorum aslında ama durum bu. Ama beceriksizim galiba ben nasıl bu işler olur doğru nasıl bulunur hiç bilmiyorum. Yaşım da küçük değil ama sınav degil ki çalışayım moduna geldim. Bolca dua da ediyorum ama acaba bi şeyleri eksik mi yapıyorum diye düşünmekten de geri duramıyorum. Bana bir tavsiyeniz var mıdır acaba?
Selâmünaleyküm, Bayramınız mübarek olsun 🕊️
Bunlar ne güzel dertler, Allah haram peşinde koşanlardan değil de rızası için helal ile rızıklanmayı bekleyen kullarını biiznillah en güzelleriyle rızıklandırır. Bu tertemiz zümreden olmak da çok güzel.
Evlilik babında aracılık müessesini çok önemsiyorum. Bu işler biraz da boşlanmış gibi ama harama bulaşmak istemeyen, sağda solda aranmadan edeple bekleyip çekindiği için isteğini dile getiremeyen o kadar çok kaliteli insan var ki. Evlilik hususunda aracı olmak Rabbimizin ayetinde buyurduğu önerisi ve efendimiz aleyhisselam’ın sünnetlerindendir. Ama çoğumuz faziletinden habersisiz. Oysa buyruluyor ki ; “En üstün sadaka-i câriye, evliliğe vesîle olmaktır. Zîrâ onların neslinden gelen kimselerin yaptıkları her iyilikten, vesîle olana da bir ecir vardır.”
En fazîletli şefaatlerden (teşvik edilen amellerden) biri, evlilik husûsunda iki kişiye aracı ve yardımcı olmaktır.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 49)
Bu yüzden öncelikle yakın çevrenizi bu isteğinizden haberdar etmeniz de mühim. Anneniz ablanız arkadaşınız vesilesiyle de söyleyebilirsiniz. Bu asla utanılacak bir durum değil Allahın fıtratımıza koyduğu bir ihtiyaç bunu dillendirirken utanmayın bir ibadeti ister gibi isteyin söyleyin. Çünkü duanın yanında fiili destek olarak bunları da işlemek gerekiyor.
Mesele çok kişiyle görüşmek de değil bence, ben de evliliklikle ilgili her istek, durum ve talibi direk reddeden biriydim sonra kararımı değiştirdiğim anda evlilik niyetli ilk görüştüğüm kişiyle evlenmiş biriyim. Çünkü duamda andığım nerdeyse tüm detayların somut hali gibiydi 🙊
Her dua nasibe, her nasip de vaktine esirdir denildiği gibi bir de nasibin vakti vardır. Allah hayırla o vakte eriştirsin.
Dua için önerim ise kendim de ediyordum evlendikten sonra da hala devam ediyorum namazlardan sonra okumaya. Furkan suresi 74.ayet ve İbrahim suresi 40,41.ayet bunları ezberleyip düzenli olarak okursanız çok faydasını görürsünüz. Bir de her akşam cuma suresi okuyabilirseniz bu da çok güzel olur.
Bir diğer önerim de 21 taha suresi okumak. Bunun dışında bu maksatla ve niyetle sadakalar verip evlenenlere yardımcı olun. Hususen bu konuda anne duası da alın.
Sabır ve dua ile de beklemeye devam edin. Çünkü evlilik çok mühim ve sonraki hayatınızı şekillendiren bir mesele acele edip yanlış bir evlilik yapıp sıkıntısını çekeceğinize hayırlı bir evliliğin yolunu gözlemek çok daha hayırlı bir durumdur zannımca.
Olmazken hiç olmayacakmış gibi geliyor ama vakti geldiğinde de sular seller gibi kolaycacık akıp oluveriyor önceki beklemek sıkıntıları unutuluyor yaş yahut başka meseleler sizi korkutmasın hiçbir yere grç kaldığınız yok :) Allah tez vakitte hayır ve bereketle nasibinize kavuştursun sizi ve bu durumdaki tüm kardeşlerimizi. Yine bu durumdaki kardeşlerimizin evliliği için dualar edin devamlı ki melekler de aynını sizin için etsin ✨🌙🕊️
21 notes · View notes
felsefebilim · 5 months
Text
Kalvinizm Mezhebi ve Kapitalizme Etkileri
Tumblr media
John Calvin, Papa'nın otoritesini red ederek, kul ve Tanrı arasında hiçbir aracının bulunamayacağına inanmıştır. Ona göre kanunları koyan ve anlatan tek bir kaynak vardır; o da İncil'dir.
John Calvin'in bu temelle ortaya çıkan görüşleri, detayları ile Kalvinizm adı altında bir mezhep haline gelmiş; tüm Avrupa'ya yayılmış hatta farklı toplumsal-ekonomik süreçleri de etkilemiştir.
Peki Bu detaylar Nelerdir ?
Kalvinizm, tek kaynak olarak İncil'i aldığı için Hristiyanlığın özüne dönmeyi ve özündeki kural ve dogmaları benimsemeyi amaçlar. Toplumsal ve ahlaki açıdan insanların dürüst ve çalışkan olmasına çok önem verir. John Calvin, çalışkan ve dürüst insanların Tanrı'nın gözünde bir din adamı kadar değerli olduğunu söyler. Aynı zamanda bu dünyada mütevazi bir hayat sürmek gerekir der. Çünkü lüks mallar, lüks hayat, eğlence ve sarhoşluk insanı amacından saptırır ayrıca tembelleştirir. Tembellik de başlı başına bir günahtır.
Kalvinizm, ayrıca insanları ikiye ayırır. Seçilmişler ve seçilmemişler... Seçilmiş olanlar, yaşamlarında doğru kararlar alırlar, başarı olurlar. Bir diğer deyişle seçilmiş ya da seçilmemiş olduklarını hayatlarındaki başarılarına göre anlayabilirler. Seçilmiş olan insanlar hem dünyadaki yaşamlarında hem de ahlaki yönden sürekli gelişirler. Çünkü aynı zamanda çalışkan ve dürüst insanlardır. Seçilmemiş olanlar ise doğuştan lanetlenmiş, tembelliğe düşkün kişilerdir. (Özellikle inançsızlardan ve kutsal kitaba inanmayanlardan oluşurlardı.) Kalvinizm'e göre seçilmiş ya da seçilmemiş olmak doğuştan gelir çünkü Tanrı, var etmeden önce bazı insanları kurtulmak bazılarını da cezaya çarptırılmak üzere (Adem'in işlediği büyük günah için) seçmiştir. Bu durum zamanla değiştirilebilecek bir şey değildir... Yani bu insanın kaderidir ve kader de Tanrı tarafından belirlenmiştir, özgür iradeden bağımsızdır...
Kalvinizm Diğer Alanları Nasıl Etkilemiştir?
Max Weber'e göre Kalvinizm, iktisat ve ekonomi tarihini etkilemiş ve özellikle kapitalizmin doğuşunda önemli bir rol oynamıştır. Çünkü söylemleriyle; insanları son derece disiplinli ve tutarlı bir şekilde çalışmaya teşvik eder, zenginliği, eğlenceyi, lüksü neredeyse yasaklar ve günah olarak belirler. Bu durum da sömürü modelini güçlendirir; fakirlerin, dürüst ve çalışkanlıkla övünüp, zenginliği arzulamamasına neden olur. Hatta bu kişiler, dürüst ve çalışkanlıkları nedeniyle gerçek seçilmişlerin kendileri olduğuna inanır...
21 notes · View notes
aynodndr · 5 months
Text
Tumblr media
Mekke Allah'ın evi değildir.
Allah kişi değildir ki evi olsun.
O ev Hz. İbrahim'in Hacer ile ondan doğan İsmail için yaptığı evdir.
Hiçbir kutsallığı yoktur.
Peki, Hacer kimdir?
Kuran'da ismi geçen Mısırlı kadındır.
Çocuğu olmayan Sare tarafından İbrahim'e sunulduğunda henüz genç yaştaydı, İsmail'i doğurdu. Arapların devamı buradan gelir.
Hacer İslam kaynaklarına göre, Mısır firavunlarından Senan bin Ulvan'ın İbrahim'in karısı Sare'ye hediye ettiği bir köledir. İbrahim, çocuğu olmayan Sare'nin izniyle Hacer'le evlenir. Sare'nin yıllar sonra İbrahim'den İshak adında çocuğu olur. Yahudilerin devamı buradan gelir.
Peki, İbrahim kimdir?
Aramidir. Mezapotamya'da, Sümer topraklarında, Ur şehrinde doğmuştur. (Şimdiki Irak). Hz. İbrahim'in babasının adı Târahdır (Azer).
👉Hz İbrahim Hz. Muhammed'den 2500 yıl önce yaşamış Yahudilerin atası, İsrail'in kök kurucusudur.
O dönemde İslamiyet yok ki Müslüman olsun.
Putperestti.
Peki, herkesin ona tapmasını istediği putunun adı neydi?
El-ilah(Allah).
Peki, Erkeklerde sünneti çıkaran kimdi?
İbrahim.
Peki, Sünnet olmayan kişi kimdi?
İbrahim? (Abraham)
Peki! Sünnet ne anlama gelir?
Ben de İbrahim'in putuna inanıyorum demektir.
Peki, Biz kimiz?
Türk.
Neden sadece Yahudi ve Müslüman erkekleri sünnetlidir?
Hani namaza dururken 'döndüm kıbleye' diyorsun ya kardeş, İşte o aslında döndüm, Kibele 'ye demektir.
Gerçi namaz da İslamiyetten bin yıllar önce pagan (putperest) dinlerinde yapılan bir tür tapınma ayinidir de o konuya hiç girmeyeceğim şimdilik.
Kibele ise Friglerin bereket tanrısının adıdır.
Cennetten gelmiş diye ağlayarak kafanı içine soktuğun, Hacerul Esved isimli taş da, Kibele'nin vajinasını {doğurganlığı} temsil eder.
Şekline bakarsan anlaman zor olmayacaktır.
■Sonra cehennem diye bir yerin varlığına inanıyorsun.
Yok öyle birşey..
Senin cehennem dediğin şey, bugünkü İsrail topraklarında bulunan ve tabanından petrol ve metan gazları çıktığı için sürekli yanan G-hinnom isimli vadinin adıdır, ve 'azap verici yer' anlamına gelir.
Sümerler döneminde ağır suçluları oraya atıp yakarlarmış.
Sonra bu vadinin ismi Sümerlerden Tevrat'a ordan da senin inandığın kitaba kopyalanmış
👉Zaten inandığın dinin tamamı Sümer, Mısır ve Yunan mitolojilerinden kopyalanmış.
Azıcık okusan, merak etsen anlayacaksın ama işte. Neyse..
Bir de Allah var tabi İslamiyet öncesi arapların çok tanrılı dinlerindeki en kudretli tanrısı olan El-ilah. Namıdiğer ay tanrısı.
Yani bugün senin Allah diye inandığın şey aslında Ay tanrısı El-ilah'tan başkası değildir.
Hani şu minarelerin tepesindeki ay var ya... Hah işte o ay tanrısını temsil eder...
Muhammed çok tanrılı dinlere son verdi ve kabedeki en kudretli put olan El-ilah'ı tek tanrı olarak kabul ettirdi yaşadığı topluma.
Allah diye bir yaratıcının olduğu Muhammed'e ayetlerle bildirilen yeni bir durum olsa babasının adı "Abdullah' olmazdı.
👉Aynı şeyi zamanında, Mısır firavunu, Akheneton da yapmak istedi.
Çok tanrılı dinleri ve firavunların kutsiyetini yok etmeye kalkıştı ama sarayın ileri gelen rahipleri ve yobaz halkı tarafından linç edildi maalesef..
Tüm firavunların ihtişamlı mezarları varken, Akheneton'un mezarı dahi yoktur.
Ha bir de Yahudilerden nefret ediyorsun, kullandığın isimler bile onların isimleri
Josef - Yusuf
Jackop - Yakup
Abraham - İbrahim
Tothmoses- musa
Elyesa - İlyas
Daha liste uzar gider...
Ne Arap, ne de Yahudi soyuyla hiçbir ilgimiz yoktur.
Peki, neden onların efsanelerine uyup bu tür tapınım işlerini yapıyoruz?
Bir Arap ile Yahudi inancı ki Cumhuriyetimizi batırıyor.
Biz halen gerçekleri göremiyoruz.
Yerin dibine batsın kör cehalet.
Bir dinin ayakta kalabilmesi, onun ekonomik olarak da güçlü olmasına bağlıdır.
■Çorak bir arazide olan Mekke’nin gelir kaynağı da, kutsal olan Kâbenin tavaf edilmek için dünyanın her yerinden gelen müslümanların ziyaretiyle sağlanıyor.
Velhasıl, bir şeye inanıyorsun ama neye inandığını bile bilmiyorsun.
Merak edip araştıranlar da fikrini söylediği zaman kuduz gibi saldırıyorsun.
Çünkü verecek mantıklı bir cevabın yok.
Sen, gerçekler yerine bağnazlığı tercih ediyorsun.
İnancın başkalarının haklarına, özgürlüklerine ve yaşamına müdahale ediyor.
İşte sorun da burda başlıyor
Yoksa kimse senin dinine, inancına düşman felan değil.
Neye inanırsan inan, nasıl ibadet edersen et, beni ilgilendirmez.
👉Yeterki inancını başkalarına diretme.
Kendin gibi düşünmeyenlerin fikirlerine ve yaşamlarına saygı duy..
İyi ve ahlaklı bir insan olmanın senin inandığın din kitap ile bir ilgisi olmadığını idrak et artık.
Unutma, sahip olduğun din yaşadığın topluma zarar vermediği sürece saygıyı hak eder...
Muazzez İlmiye Çığ
ERTUĞRUL GÜÇLÜNÜN BU GÜNKİ PAYLAŞİMİ
Yorumunuza görüşünüze açık..!!
8 notes · View notes
epifizz · 7 months
Note
Netenyahunun 2001 yılında sızdırılan bi videosu var onu izledin mi? Kasıtlı olarak halka nasıl zarar vereceğini anlatıyor. Direkt olarak halkı hedef alıyor ve hatta biri “dünya bizim saldırgan olduğumuzu düşünmeyecek mi “diyor ve buna karşılık netenyahu , dünya bizim kendimizi savunduğumuzu söyleyecek diyor. Bu noktada beni düşündüren haması ya da israili desteklemek noktası yani bir tarafı seçmek noktası değil. Dünyayla ilgili bir derdim var. Kaç tane ünlü marka milyonlarca dolar yardım ediyor israile ve bu söyledikleri tüm dünya tarafından bilinmesine rağmen. kaç tane marka kaç tane insan çocuk hakları, çocuk hayatları vb diye konuşurken şimdi hiçbirinin filistinli çocuklardan söz etmiyor oluşu beni çok rahatsız ediyor. Bu rahatsız edici bir durum değil mi senin için de? Hamas ya da israil destekçiliğinden bahsetmiyorum ama şimdi türkiyede hiç bir ünlünün bu savaştaki mağdur çocuklar hakkında konuşmaması adaletsiz değil mi, ırkçı değil mi
Yaptığın birkaç mantıksal ve bir büyük bilgi hatası var bunları düzeltmek istiyorum sadece. Dediğin videoyu söylemen üzerine bulup izledim. Videoda dünya bizim kendimizi savunduğumuzu söyleyecek falan demiyor. Kendisi (bence kesinlikle yanlış bir şekilde) bunun bir mevcudiyet mücadelesi olduğuna inandığı için, diğerleri ne söylerlerse söylesin diyor. Bunları söylerken kendisi siyaset dışı biriydi, videoda çok gizli saklı bir şeye benzemiyor zaten isteyenler buradan bakabilir. Kendi fanatik görüşlerini ifade etmiş, vadedilmiş toprakları için yaptığı saldırıyı hak gören bir ideolojik bakışa sahip bir insanın saldırı özlemiyle kişisel bir konuşma yapması çok da şaşırtıcı değil, ne mal olduğunu zaten bildiğimiz biri Netanyahu. Videoda Amerika'dan da korkmadığını söylüyor, Amerika desteğini de vurgulamaktan ve aksi durumda doğru yola sokulabileceğinden de bahsetmeyi es geçmiyor. Videoda bahsi geçen bu beyanlar ortalama bir nasyonalist sağcı insanın dünya görüşünü ifade ediyor esasında. Bunu düzeltmeye özen gösterdim çünkü senin dediğin haliyle öyle bir resim ortaya çıkıyor ki sanki Netanyahu derin bir komploya girişmiş ve kurduğu düzenek şimdi çalışırken, dünya desteğini de dediğin gibi alarak ilerliyor. Yani dediklerin dolaylı olarak Hamas'ı İsrail güdümlü bir yapı haline getiriyor. Ama bu pek doğru gözükmüyor çünkü Gazze'deki gerginliğe bakarsak Hamas gerçekten İsrail hükümeti için bir komplodan fazlası olacak kadar güçlü saldırılar düzenliyor, rehineler alarak counter-atackları bastırıyor, demir kubbeye ucuz füzelerle yoğun saldırı düzenleyerek %90lık bu pahalı savunma sistemini aşmak bir yana ekonomik zararlar da veriyor. Bunun yanında sınır güvenliğindeki zaafiyetlerin önceden rapor edildiğini ancak iktidar güçlerinin bunu bir zayıflık eleştirisi olarak algılayarak duygusal yaptırımlar uyguladığı eleştirisi de İsrail muhalifleri tarafından beyan ediliyor. Ortada derin bir komplo aramaya gerek yok. İsrail'in sivil zaiyatları kendi vatandaşları değilse umursamamasının kötü olduğunu söylemek için bir komploya ihtiyaç da yok zaten.
Mantıksal hatana gelirsek içten içe onu kast etmesen bile ölen bir masum insanı diğeriyle kıyas etme hatasına düşmüş olman. Bir insanın ölümüne tepki gösterilip diğerine gösterilmemesi dilsel olarak böyle bir kıyasla eleştirilmemeli, eleştirilecek şey ölen masum insanların ortak insan olmaklığı ile eleştirilmesi gerektiği yani İsrailli masum insanların ölümüne insanların üzülmesi ya da tepki göstermesi kızılacak ya da kıskanılacak bir şey değil, yalnızca sınırın öteki tarafında acı çekenlere tepki gösterilmemesini eleştirecek olsaydın mantıklı bir tavır olurdu. İkinci mantıksal ve bilgi hatan ünlülerin İsrailli sivil zaiyatları destekleyip de Filistinlileri desteklemediğin beyanın ki bu doğru değil, Türkiye'de bu kadar problematik olan bir konuda böyle kötü bir marketing hatasını kimse yapmaz. Yapan olursa da piyasadan silinir pek tabii. Bu insanlar kendi marka değerlerini düşünerek stratejik olarak susmayı tercih ediyorlar ki bu sektörde bir şeye destek ya da taziyede bulunmak da aynı motivasyonla olduğu için pek de umrumda olmuyor onların neye odaklandığı, herhangi bir destek beyanı yaptıklarında bunun içten olduğunu düşünecek kadar saf olmadığınızı düşünüyorum. İki taraf hakkında da konuşmadıklarına göre ortada bir ırkçılık da olmamış oluyor zaten yani sorunuzun cevabı açık bir şekilde hayır, bu ırkçılık olmuyor.
Ben açıkçası senin tarafsız olduğunu da düşünmüyorum, olmak zorunda da değilsin bence. Öyleymiş gibi yapman bence daha can sıkıcı. Ölen bir masumun taziyesini öbüründen kıskanman bence pek etik değil çünkü. Dev markaların desteğine de gelirsek yine ortada senin baktığın gibi bakmayan bir ortam buluruz. İsrail kimsenin babasının oğlu değil, kazanç getirecek söylem o olduğu için ona yöneliniyor. Yahudi lobileşmesi üst bir güç olmasa da var olduğu da aşikar bir şey. Destek açıklamaları aleni bir lobi desteği sağlamaz ama aksi durumda boykot risklerini kimse almak istemez. Markalar Gazze'ye destek açıklasalardı da bu sadece bir marketing olurdu, çünkü Gazze de kimsenin babasının oğlu değil. Bu sektör olay ve durumlara duygusal ya da etik yaklaşmıyor, bunu biz normal insanlar yapıyoruz. Tabi Amerikan desteğinde Yahudi lobisinden fazlası olduğunu da söyleyebiliriz, en nihayetinde İsrail'in ideolojik bir anlamı var İkinci Dünya Savaşından kalan ve bir Ortadoğu karakolu olma özelliği var. Batı medyasının İsrail odaklı olduğu doğru ancak bunun dışında habercilik yapılmadığını söylemek doğru değil. İsrail'in kendi içinde dahi bu savaşın İsrail kanadını eleştiren habercilik örnekleri var çünkü.
Toparlayıp kapatacak olursam markalara ya da celebritylere iki yüzlü demenin lüzumu yok çünkü onlar benim hoşuma giden açıklamalar yapsa dahi benimle aynı hisleri paylaştıkları anlamına gelmezdi. Sadece o zaman zarfında benim hoşuma giden fikirleri dile getirilmesinin daha kazançlı olduğu anlamına gelirdi. Bu kurum ve kişilerin tek ideolojisi reklam nezdinde yalnızca popülizmdir, anlıktır ve o an esen rüzgarın şeklini alırlar. KK Hamas'ı Filistin'in özgürlük mücadelesine dahil ederek destek açıkladığında mutlu olup, KK'nın gerçekten Filistin halkına sempati beslediğini düşünmek ne kadar yanlışsa, burada özel bir düşmanlık olduğunu düşünmek de bence o kadar yanlış. Çünkü aslında burada olan da popülist bir marketing örneğidir yalnızca. Tek sorun derin düşünülmemiş ve yakın geçmişe odaklı olarak hızlı planlanmış ve biraz suratına patlamış bir stratejidir, o sebeple bu konuda suskunlaştılar sonrasında zaten. Şunu unutmamak gerek aslında yıkım kapına gelmedikçe kimse kimin öldüğünü gerçekten umursamıyor. Bana burada yakındığın tüm o "onlar" da aslında sana satılan bir ideoloji yalnızca, seni ötekilerden ayrıksılaşan bir "bizdenlik" ürününü tüketerek bir kazanç sağlıyorsun birilerine yalnızca.
İyi akşamlar.
8 notes · View notes
sensussinyor · 8 months
Text
Politik ve sistemsel söylenme içeriyor aşağıdaki yazı.
Babaannem TRT1 izlerken trtnin kamu spotu gibi insanları protestoya davet ettiğini gördüm. Saraçhanede lgbti karşıtı slogan atmak için toplanacaklarmış. Açıklama da şu; lgbti propagandası yüzünden gençler ve çocuklar "ailelerine rağmen" daha fazla eğilim gösteriyormuş. Takım tutar gibi sapkinca lgbti "üyesi" oluyormuş. Ama bakın en komik yeri geliyor, bu yüzden ileride 23 Nisan, 19 Mayıs kutlanacak çocuk ve gençler kalmayacakmış AHSJDKDJSJSJSKDJLEJDLSNSKSNSK
Aile yapısını bozuyorya artık heteroseksüel ilişkiler tükenecek ve insan neslinin Türkiye sınırlarında sonuna gelinecek, böyle yorumladım ama ne düşündükleri biraz karışık olabiliyor yalnızca politik mantığı olduğu için. Mesela şey de olabilir lgbti ise kültürel ve milli değerleri de otomatik olarak siliniyor veya yozlaşıyor. Hayır bunu savunanlar da ülkesindeki genç nüfusu nasıl yönetecegini, nasıl yatırıma çevireceğini bilemediği(?!), beceremedigi(?) için hala beyin göçü veren, ekonomik kriz yaşayan, üretimde geri kalmış hatta yine bu nedenle gençleri oyalama tasarımları geliştiren akıl. Ya sana bol bol hetero çocuk genç fırlatsak ne olur SHKSSNSK
Küresel bir cinsiyetsizleşme veya cinsel yönelimde farklı bulunan tercihlerin normallestirilmesine dair propaganda olduğu doğru. Bu durum küçük çocukların ve ergenlik dönemindeki gençlerin etkilenebilecegi bir durum, bu da doğru. Cinsiyetini ve cinselliğini keşif döneminde, karışık hormonal ve zihinsel bir süreçte ilerideki hayatını ciddi şekilde etkileyecek uçlardan daha izole olmalı veya bilinçlenme adımları profesyonel olmalı. Fakat kimseyi sonsuza dek bir cinsel yönelime propaganda ile zorlayamazsiniz veya manipüle ederek elde edebileceginiz bir sonuç değil, çünkü bu zaten sosyalizasyonla edinilen, sonradan aktarılan bir tercih veya kültürleme ürünü değil. Biz bunu anlayamıyoruz, yönetmeyi beceremiyoruz ya da işimize gelmiyor zorla istediğimiz tipolojide ürünler olacaksiniz anlamına geliyor karşıt propaganda. Toplum her halükarda egemen güçlerin standart yakaladığı ürünleridir, farkında olduğunuzu sandığınız tercihler, beğeniler zart zurt ne varsa bir düzeyde kontrol ve yönlendirme gücü barındırıyor (küresel ve bölgesel düzeyde). Ancak artık insanların cinsel yönelimlerini de bir salsalar ya. Cinsel yönelim etkeninden bağımsızca, kamusal alanlarda erotik yakınlaşmayı, dozu kaçan koklaşmalari uzun öpücükleri uygunsuz buluyorum (hem çocuklar için hem de yersiz olması nedeniyle saygısızca, bardaysaniz afiyet olsun)
Mecliste, yandaşlarda vs 50-60 yaşındaki dayıların görüntüleri, haberleri zaman zaman gündem oluyorken bunun bir dayatma meselesi olmadığı ihtimali hiç akliniza gelmez mi? 60 yaşındaki adam cinselliğini kesfetmeye Netflix izlerken karar vererek homoseksuel olmamıştır değil mi veya grup fantezisini küresel yönlendirmeler ile kesfetmemistir umarım ndkxj He bir de kırsal kesimlerde dönen olaylar var gündüz kuşağında hiç eksik kalmayan. Şimdi bunları görmezden geleceksek çok ilginç bir mevzu var.
Biraz daha geçmişe gidelim, bu insanlar Evrim teorisi gibi dev bir teoriyi müfredattan çocukların aklı karışıyor diye çıkarmadı mı? Çocuklara siz mi anlatamiyorsunuz, (olurya çoğu öğretmenin kendisi bile yanlış biliyor çok denk geldim, öğretmenlerimiz bile cahil kalmış veya anlama zorluğu yaşıyor lol) yoksa çocukların sorgulayıp kendi inanç ve görüşlerini oluşturan bireyler olmasını mı istemiyorsunuz?
Bu ülkede düşünen, sorgulayan, kaderini yönetmek isteyen, hak arayan insana tahammül yok. En büyük düşman düşünen insandır. Oysa İslam ne güzel alet ediliyor, üstelik bu dinde öğrenmemenin, okumamanin, atalarının yanlışını körü körüne devam ettirmenin kötülüğünden bahsedilmesine rağmen.
Çelişkilerle doluyuz. Biz homo sapien sapiens olamamışız ki kardeşim maks homo erectus aşaması bu.
12 notes · View notes
harfzen · 19 days
Text
3 notes · View notes
hakkarihaber · 2 months
Text
Hakkari Haber
Hakkari Haber: Doğunun Kalbinden En Önemli Gelişmeler!
Hakkari'nin sıcak coğrafyasında, kültürel çeşitliliğin ve tarihi derinliklerin bir araya geldiği bir şehirdeyiz. Hakkari Haber olarak, bu büyüleyici bölgenin en güncel ve önemli haberlerini sizlere sunuyoruz.
Güvenlik ve Kamu Düzeni: Hakkari’nin güvenliği ve kamu düzeni, bölgenin önemli gündem maddelerinden biridir. Son yaşanan olaylar, alınan tedbirler ve güvenlik güçlerinin faaliyetleri hakkında detaylı haberler sunuyoruz.
İktisadi ve Sosyal Gelişmeler: Hakkari’nin ekonomik ve sosyal dinamikleri, şehrin geleceğini belirleyen unsurlardır. Yeni yatırım projeleri, iş olanakları, sosyal hizmetler ve kültürel etkinlikler hakkındaki haberleri takip ederek, şehrin gelişimine katkıda bulunabilirsiniz.
Eğitim ve Sağlık Sektöründe Son Durum: Eğitim ve sağlık, her toplumun en temel ihtiyaçlarından biridir. Hakkari’deki eğitim kurumlarının ve sağlık tesislerinin durumu, yapılan çalışmalar ve yaşanan gelişmeler hakkındaki haberleri sizlerle paylaşıyoruz.
Doğal Güzellikler ve Turistik Alanlar: Hakkari’nin eşsiz doğal güzellikleri ve tarihi dokusu, ziyaretçilerini büyüleyen bir atmosfere sahiptir. Bölgenin turistik alanları, doğal güzellikleri ve turizm faaliyetleri hakkındaki haberlerimizle, Hakkari’nin turizm potansiyelini keşfetmeye davet ediyoruz.
Spor Haberleri ve Etkinlikler: Sporun birleştirici gücü, Hakkari’de de hissedilmektedir. Spor kulüplerinin faaliyetleri, yerel turnuvalar ve spor etkinlikleri hakkındaki haberleri takip ederek, sporun şehirdeki önemini daha yakından tanıyabilirsiniz.
Hakkari Haber olarak amacımız, şehrin gelişmelerini, kültürel mirasını ve insanlarını en doğru ve tarafsız şekilde yansıtmak ve okuyucularımıza en güncel bilgileri sunmaktır. Doğunun incisi Hakkari’nin nabzını tutmak ve yaşananları anbean aktarmak için bizi takip etmeye devam edin!
Tumblr media
2 notes · View notes
seslimeram · 2 days
Text
Yolunuz Her Nereye!
Tumblr media
Bir kutuplaşma meselidir almış başını gidiyor. Türkiye nam sahnenin hemen hemen daim her gününe içkin kılınmış bir cerahat halinin üzerine boca edilenlerle, insanlar kamplara ayrıştırılıyor. Halihazırda sürgit yinelenen elemeler, eksiltmeler, dört yanı ve her günü çitleme hamlesiyle ve nicesiyle o kutuplaşma menzili gerçeğin kendisi olarak var ediliyor. Gündelik bir döngünün ortasında her ana içkin kılınmış olagelen hamlelerle birlikte bir şekil / şemail çiziliyor. O tablonun / verili alanın, dışında kalakalan ya da sesini ve sözünü oralardan / iktidar lehine, yanında kurmayanlar için zorlukların var edildiği bir sahneleme güncelleniyor. Tümüyle bir girdap halini muhafaza eden, muktedirin dediğim dedik halini yansıtan bir zorbalık mefhumu her yerde güncelleniyor. Bir kutuplaşma hamlesi siyasetin o birbirine vurdu / kırdı hallerinde duraksamadan arka fonu oluştururken, 31 Mart seçimi sonrasında oluşan ılımlılık / yumuşama / normalleşme evresi denilen aralıkta daim bir hal ve istemle şekillendirilmeye itinayla devam olunandır.
İttihat ve Terakki’nin temelini attığı bir yapı ile bugün şu ülkenin sahibi olagelen / böyle bir tahayyülle çıkagelen Siyasal İslamcı / Yeni Liberal partinin var ettiği ikilemler, afaki bir haldeki kutuplaşmanın sonuna kadar gerilip, sonra çat diye terk edildiğinden bahisler açılıp dururken olmaya devam eden bir hadisedir. Gündelik yaşamın zehir edilmesi için kafi görülen bir seçim bahsinin ortasındayken, sonuçlar açıklandıktan sonra, o yerel seçim pratiğinden bunca gün sonra var edilenlerde bütün bu ayrıştırma / kutuplaştırma halinin ol yalın sureti temsil olunur. Unutturma, sineye çektirme, ezme hamlelerinin birbiri peşi sıra var edildiği bir zeminde baş efendinin uzlaşmayı / izanı değil mutlak biat etme halini yine yeniden imal ettiğinin detayları, var edilen anayasa düzenlemesi hamlesinden, yargıdaki en kestirmeden reformların bilmiyoruz kaçıncısı ola gelecek tahayyülün katara eklendiği bir zeminde nedir ki normalleşen? Kapitalizmin dehşete odaklanmış / kilitlenmiş bir hali suretine mahkum edilmiş yerde olagelen tüm o hamleler silsilesinin hayatı daha da içinden çıkılamaz kıldığı bir menzilde var edilenler de eklendiğinde normalleşmekten her neyi anladığı muktedirin / onun değirmenine su taşırken, yerel seçim zaferini hala idrak edip kutlamaya çaba sarf eden ana muhalefet nam çatının birlikteliği geleceğin umutsuz halini de bildirecektir, kesintisiz, öyle!
Birkaç yazarın meramından kısaca aktaralım. Türkiye’nin genel ahvaline dair belki de en çok tartışılması gereken mefhumların nasıl kabaca kenarda tutulup, bir yönelim / ihtimal olarak normalleşmenin yeniden işlendiğine dair bir okuma listesidir:
İhsan Dağı – Diken.com.tr: “İktidar partisi ‘yumuşama’dan sözediyor, çünkü ‘sertlik’ politikasının ‘karşı’yı kenetlediği, büyüttüğü ve motive ettiği ortada. AKP, CHP’ye kaybettiği neredeyse bütün belediye başkanlıklarını kutuplaşma nedeniyle kaybetti: AKP karşıtı seçmen CHP’de birleşti. AKP kutuplaşma siyasetiyle kazanamaz artık, çünkü en büyük kutup ‘AKP karşıtları.’ İktidar partisi, CHP ile diyalog yoluyla kendi aleyhine işleyen bu kutuplaşma iklimini aşmaya çalışıyor.”
Yetvart Danzikyan – Agos “AKP’nin şimdilik ‘yumuşama’ya meyilli olduğunu söylemek mümkün. Öncelikle, önümüzde uzun bir süre seçim yok. Ve MHP ile ittifakın artık eskisi kadar yarar getirmediğini düşünüyor olabilirler.
Osman Kavala’nın serbest bırakılması ihtimalinin AKP’ye yakın yazarlardan ve bazı milletvekillerinden gelmeye başlaması, bir gösterge örneğin. Beri yandan MHP de bilhassa Kavala konusunda aynı sert tutumu sürdürüyor; bu da ayrı bir gösterge.
Burada bir varsayım yapılabilir. AKP bundan sonrası için yola MHP ile devam ederse ne olur, etmezse ne olur? Belli ki AKP içindeki bir grup bunun egzersizini yapıyor. MHP de kendi oyununu kurmaya çalışıyor.”
Nurcan GÖKDEMİR – BirGün Gazetesi: “Özgür Özel’in ziyaretinden sonra da Erdoğan için “sorun çözümü için başvurulan makam, kucaklayan lider” imajı yansımadı kamuoyuna… Yumuşama söylemi kurnaz siyasetinin bir yansıması, kucaklayıcılığı da geçmişteki sayısız örnekte olduğu gibi söylemine küfürle yansıyan öfkesi, tahammülsüzlüğü, kibri nedeniyle samimi bulunmadı.
Ancak “yumuşama” söyleminde ısrarcı olacağı görünüyor. Şu an elinde daha güçlü bir enstrüman yok, en azından kamuoyuna “Ben istedim onlar istemedi” diyebilecek kadar malzeme toplama peşinde.”
Dicle Anter – Yeni Yaşam Gazetesi “Ulusal ve uluslararası sermaye grupları Türkiye’yi desteklemeye başladılar. Mehmet Şimşek kendi programını uygulamaya başladı. Bakalım ne kadar başarılı olacak, onu da zaman gösterecek. Bu programın desteklenmesi için bazı önkoşullar da gündemde. Ekonominin iyi gitmesi için istikrar ve hukuk devleti itibarının korunması şart. ABD’nin IMF parası için şartı belli; Can Atalay, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın serbest kalması. Bu şartlar altında her an için daha kötü günleri yaşayabiliriz. Adaletin olmadığı yerde yaşam koşulları da risk altındadır. Yabancı sermaye tedirgin olduğu müddetçe yatırımlar da temkinli olacaktır. “Taşıma suyla değirmen dönmez” diye bir söz vardır. Dünya bankasından, IMF’den alınan paraların geri dönüşümü nasıl olacak? 2026’ya kadar enflasyonun tek hanelere düşeceğini söylüyorlar. Bana pek inandırıcı gelmiyor. Herhalde dört yıl seçim olmayacak durumundan faydalanılmak isteniyor. İki sene sonra seçim olabilir belki. Baktınız bir gün Erdoğan uyandı ve Mehmet Şimşek’i görevden aldı, ne olacak o zaman?
Erdoğan ülkeyi ötekileştirmeye devam ediyor. Milletvekilliği seçimlerinde mülakatın kaldırılacağını söyledi ama bu haftaki açıklama iddiaları tam tersi yöndeydi. Erdoğan’ın “Mülakat neden önemli? Mülakat olmazsa devlette başka kişiler yuvalanır. Devletin bekası için işe alımlarda dikkat edilmeli. İşe girecek kişilerin yarın devlete ihanet etmeyeceğini nereden bileceğiz” diye belirttiği iddia edildi. “Benden değilsen vatan hainisin” uygulamalarına devamın göstergesi.”
A. Cihan SOYLU – Evrensel Gazetesi “On milyonlarca işçi ve emekçi, “Kemer sıkma” politikasıyla sağlanan zenginleştirme-büyüme ve ihracat artışının belirli bir azınlığın çıkarına olduğunu yukarıdaki iki-üç veriyi gözeterek dahi görebilir-görmelidir. 2015-2022 döneminde 230 grev, erteleme adı altında yasaklandı. 2024 1 Mayıs’ına kurulan polis barikatı ve gerçekleştirilen saldırılar kemer sıkma politikasıyla dipçik, kelepçe ve zindan arasındaki bağı bir kez daha gösterdi. Yumuşama söylem ve beklentisi saldırılara karşı gelişecek mücadeleyi “yumuşatma”yı hedefliyor.
Erdoğan’ın sürdürülmesinde kararlılık göstereceklerini ilan ettiği bu ekonomi politika bütün işçileri, emekçi ailelerini, şehir küçük burjuvazisi ve küçük esnafı önceki ekonomik durumunun gerisine püskürtüp daha fazla yoksullaştırma pahasına uygulanıyor. Bu politika ile holdingler; bankalar ve büyük sanayi şirketleri devasa kâr ve rant vurgununu büyütürken, büyük müteahhitler ve taşeron şirketler, kendilerine verilmiş devlet güvencesiyle toplamında trilyonları bulan paralara el koyabiliyor. Kutuplaştırıcı dilden uzak durma, uzlaşı ve yumuşama çağrı ve söylemi bu durumu örtme işleviyle yüklüdür. İleri işçi ve emekçiler, ilerici demokrat aydınlar, halktan yana politika yaptığını söyleyen parti ve örgütler, bu karartmanın geniş halk kitleleri tarafından anlaşılması için çaba göstereceklerdir.”
Düzeni yirmi bir yıldır elinde tutan, yeniden biçimlendiren bir temsilin yerel seçimlerde aldığı yenilgi sonrasında demokrasi katarına yeniden dönüş yapmayacağı artık muhakkak kılınan bir mesel olur. Baş efendinin şablonunda yenilenmenin, ezip geçmekten tümüyle, tahakküm ve tehdit döngüsüne esaretten başkası olmadığı daha önce de teyit edilmiş bir hal ve mefhumdur. Bugün ulaşılan, sosyal çökertmenin, ekonomik yıkım halinin, günlük, gündelik yaralara dair çözümleri değil tam tersi çözümsüzlüğün naklen yinelendiği bir yerde o kutuplaşma faktörünü etkin bir biçimde kullanan iktidarın geri dönüşü mümkün müdür? Hiçbir biçimde sorguyu kabul etmeyen, sual olunana yanıtı hep bambaşka yer ve hallerden bildiren bir iktidar pratiğinin gerçeklikte, o durumda olsa aynısına yakın olacak bir muhalif çatıyla hemhal olup, ülkenin istikametini doğrudan hakkaniyete çevirmesi hiç söz konusu olabilecek midir?
Ekonomik darboğazın ortasında ekmeğin on lira, bir gazetenin on iki lira, bir kitabın yüz elli lira, bir tek dal sigaranın üç buçuk lira, kalanının vergi olarak devlete olduğu gibi teslim edildiği altmış yedi lira, bir ayakkabının birkaç bin, bir pantolonun yeniden birkaç bin olduğu bir zeminde, markette her gün etiket yinelenirken, yeniden var edilirken hayatı o sıradan insanın hayatına dair bir tahayyül / pratik var edilecek midir? Kamuda tasarrufa dair bir masal nakledilirken, bir yandan hamuduyla har vurup harman savrulan diyanet işleri başkanlığı gibi kamunun yararına değil (hiçbir zaman olmadı ki) zararına çalışılan bir yapının araba sevdasından ne zaman vazgeçeceği meçhuldür. Kaynakları israf etmekte hızlıca davranan belediyelerin geriye bıraktıkları borç enkazlarının altından kim nasıl kalkacaktır, o hesaplı kitaplı ince ince işlenmiş yağmaların akıbetini / külfetini kim ama sahi kim ödeyecektir, sıradan halktan gayrı. Baş efendinin kendisine çalışma ofisi kurduğu bilgisinin düştüğü internette, yeni masa, sandalyenin bile özel tasarım olmasının külfetli rakamlarına dair bir açıklama, şeffaf bir yönetim söz konusu olmayacaksa, bunca fecaat, bu kadar yoksunluk herkesin paydası kılınırken masallarla kervan yürür mü? Bir kez olsun demokrasicilik değil sahici bir demokrasinin inşası söz konusu olur mu, nedir ki!
Gündelik yaşamın siyasetin pragmatik tahayyülünde, belirgin bir tahakküme resmen esir kılındığı bir zeminde günü kurtarmak kolaydır. Normalleşmeyi, Covid-19’un sessizce hayatımızda bir sabit kılınacağının bilinmediği o salgın dönemi sonrasından bu yana seslendirmeye devam eden muktedirin, hangi kalıcı yaraya çözümü, muhalefetin bütün bu seslenişlere rağmen hangi odakta işbirliğine haiz olduğunun yanıtsızlığı arasında şimdilerde esen bahar rüzgarı yeniden güzümüz olmasın diye sorgulanmalıdır. Ilımlılık, yumuşama derken, Taksim’in 1 Mayıs’ta yeniden kapatılmasından, asgari ücretin un ufak haline rağmen halen Temmuz ayında en ufak bir iyileştirmenin dahi söz konusu edilmeyecek ilan edilmesinden, tantana arasında hazır paketlerden birisine iliştirilmiş herhangi bir durumda fikrini beyan edeni, sözünü savunanı “mihrak”, “ajan” ilan edebilecek bir cüretin tezgah altında pişirildiği bir zeminde doğru nereden başlar. Bir yer, bir zeminde hakikate ne ara sıra gelir? Tümüyle eğitimdeki müfredatın sil baştan yeniden yapılandırılmasından, eğitimcinin karşılaştığı şiddetin, sokakta gördüğümüzden çok daha feci bir kırım / katliamın da yönünü açabilecek olduğu bir yıkıcılığa evrimine daha pek çok yerde, herhangi bir konudaki eksiklikler silsilesi içerisinde hayata hiçbir zaman ehven için bir müdahale söz konusu edilecek midir? Normunu kaybetmiş, geleceğinden umutsuz, biçare kılınmış bir yerde kutuplaşma kök salmışken, birkaç görüşme iki satır meramla işler tekrar hal yoluna konulur mu? Bu kadar basit midir, o muktedirin ülkesinde çekilen acı, var edilen elem, yaşanan sıkıntıların çözümü... Düşünüyor musunuz, yolunuz her nereye?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Tree Of Hope – Nancy ATAKAN – via Contemporary İstanbul – CI Bloom
Tumblr media
0 notes
keemlenyekun · 2 months
Text
herc ü merc
sevgili defter, yazmayalı bir ay oldu. uğrayamıyoruz. yoğun bir dönemdeyiz.
yaklaşık iki aydır annemin sağlığıyla ilgileniyorduk. sonuç istemediğimiz ama beklediğimiz gibi çıktı ne yazık ki. sevindirici olan tek bir durum vardı: başka bir organa metastaz oluşmamış. sevinmeye sebep arıyorduk. bu da sebep oldu. başladık lanet kemoterapiyi almaya. allah şifa versin. çokça amin allahım.
aslında uzun bir yazı düşlemiştim. ancak kafamı toparlayamıyorum. astrolojik olarak bir retro tutulma falan mı var. lan hani 2024 yay yılı olacaktı dinçeeeerrr. öhöm öhöm. ciddiyetimizi muhafaza edelim.
kafamı toparlayamıyorum. zaten uyku problemi olan birisiydim, annemin hastalığından sonra uykuya dalmakta daha da zorlanmaya başladım. sabah işim olsun ya da olmasın fark etmiyor gece üçten önce uyuyamıyorum.
annem tedaviye başladığından dolayı iki yaşına yeni giren oğluma ben bakıyorum. çünkü avukatlık serbest meslek. hele bir de iş azsa tamamen serbest meslek. sesimi de çıkartamıyorum. oysa ki avukatlık 24 saatlik bir meslek. davalarını halletsen illa ki güncel kalmak için durmadan okuman gerekiyor. ama oğlana kim bakacak? hanım çalışıyor. Annem hasta. ekonomik durum ortada. evden çalışıyorum. bakıcı nasıl tutayım.
pes etmeyi seven birisi değilim. yavaşımdır belki. ama hallederim. halletmek zorundayım. şimdi işin aslı, yaklaşık 17 senedir defter tutan birisi olarak, çoğu planımı defterde yaptım, çoğu sorunumu defterde çözdüm. benim sevgili defterim. seviyorum lan seni. neler yaşadık be. cezaevinde kareli defterde, düz kağıtta ne saçmalıklar dinledin lan benden. :DD
toparlayamıyorum işte kafayı. konu dağılıyor. ama dur önce sorunu bir belirleyelim. sonra çözüm. sorunum günün ta kendisi.
şimdi bir günümü anlatmak istiyorum.
gece 3 ya da 4 gibi uyuyorum. sahursuz çoğu defa. bazen sahurlu. sabah oğlan 9 buçuk 10 gibi babiş diye gülerek uyanıyor. ee mutlu uyanmamak elde değil. romalı saçlarıyla gülen şişmiş iki minik göz. kalkıyoruz. evi topluyoruz. ona ufak görevler veriyorum. şunu taşı. şuraya gel. çişşş diyor. bez değiştiriyoruz. eskiden direnirdi. bu aralar direnmiyor. sonra hemen mama diyor. babası gibi yemeyi seviyor. kahvaltıyı ayaklarıma dolanırken hazırlıyorum. pekmezli çayıyla birlikte. yumurta peynir. sonra mutfağı topluyorum. bulaşık. sıkılıyor. babiş diye yere oturup oynamamı istiyor. oynuyoruz. sıkılıyorum. oynar gibi yapıyorum. kusura bakma oğlum. dışarı çıkarıyorum. babannesini görüp geliyoruz bazen. ufak bir meyve atıştırması sonunda babi bebi diyor. yani beşikte salla beni diyor. tam onu ninni eşliğinde sallarken ben birden avukatlığa dönüyorum. bin tane şey var aklımda. bin az. yapılacaklar birikmiş. dur uyusun da yazarız. uyuyor. bilgisayarı açıp başlıyorum. icraya bakayım önce. f. abi ücreti ödemedi. o kadar koşturduk. icra dosyasını açıyorum. uyap takılıyor. dosya açılırken diyorum ki şu müvekkilin vatandaş uyabına gireyim. yine dava açılmış çocuğa. ne demiş iddianamede. kara para aklama. dolandırıcı. cart curt. o değil de diyorum icardi ne oynadı paşaya karşı. dur lan bir daha seyredeyim şu maçı. maç özetindeyim. soruşturma dosyaları vardı. onu ne ara göndereceğim. yargıtay vekalet ile ilgili karar vermiş diye yazmış birisi xte. hakimleri ikna edemedik. lan benim danıştay dosyası noldu, iade olmuş olmayalım, şimdi bir ton taşınma falan. taşınmak dünyanın en zor işi. açıyorum. son evrak 2022. beklemeye devam. şu açılmayan icra dosyası açılmış. bakarken çocuk uyanıyor. sallayıp geliyorum. o sıra aklıma geliyor. holle oda kirlenmiş, robot çalışmalı. mutfak da kirlenmiş. ne yesek ya bu akşam? rumeysamutfaktaya bak. yok sevmedim. tavuklu bir şey olsun. ankara tava. biricike yaz bakalım. aşkım ankara tava mı yapsak bu akşam? refikanın tarifi biraz uyarlıyorum. refikanın her kuruyemişi yemeğe katmasını sevmiyorum. susam kızartıp koyuyor. yemekte yüzde yüz sadelikten yanayım. tavukları haşlamam lazım. onları koyayım da öyle oturayım işin başına. tavukları haşlıyorum. kilerden şehriye alalım. yanına ne yapacağız? domates çorbası ideal. yanına da salata. yeter bence. haşlanırken çocuk uyanıyor. saat 17 olmuş bile. babişşş.. babiii. babaaağğğ. mama mama. gel oğlum hadi. yemeğini yediriyorum. ayranı çok seviyor. tavuk haşlandı. hanım geldi. tavuğu az kızartalım. tam haşlama değil. kızarsın az. iftar oldu bak. iftarı yap. çayı iç. çocuk annesine bağırıp ağlıyor kafa bir milyon. uykusuzum. baş ağrım var. lan o icra dosyasına dilekçe yazacaktım. çocuk uyudu bak. 00.30. ben pert. hadi yatayım uyuyayım. uyuyamıyorum ki amk. satranç oynayayım. ya da dizi izleyeyim. yok izleyemiyorum ki. kafam herc ü merc.
işte sorunum bu.
üniversitede final zamanı kendime plan yapıp hiç tutturamazdım o planı. revize plan yapardım sonra. misal son sene deniz hukukuna çalışacak zaman kalmamıştı. dedim bütünlemeye bırakıyorum. çıkıp kurtuluş parkında mal mal oturmuştum.
şimdi şöyle bir başlamalıyım. dur bakalım.
serco çözer. bak gece 2 oldu yine.
yarın ne yemek yapacağız ya? balık var. bulaşığı çok. s.ktir et. ıspanak mı? yıkaması eziyet. yarın pazar da var. çocuğun gözü kaşınıyor. bi aile hekimi ziyareti de yaz oraya defterciğim. buzluğa köfte atmıştık geçen onu yapayım. evet evet. cuma köfte günü cumartesi balık.
lan yine kafa dağıldı.
çözüm bulduk mu?
bulduk.
başlamak.
hadi başlayalım.
vesselam.
5 notes · View notes
dramatik-buluntular · 9 months
Text
Sokakların, caddelerin, kafelerin ve pazar yerlerinin dolu olduğuna bakıp "hani ekonomik kriz nerede?" diyen zavallılar, herkes hayat standartlarını düşürdü, zombi gibi dipte dolaşıyor ve bir şekilde uzatmaları oynuyor. Herkeste birden fazla kredi kartı var ve her biri yakında ayrı ayrı patlayacak. Hiper enflasyona doğru gidiyoruz, belki de o girdabın içindeyiz. Bu durum bankaların umurunda bile değil, onlar bütün krizlerden avantajlı çıkmayı bilir. Yaşanan trajedilerin, toplumsal çürümenin, kokuşmuş siyasetin, ahlaksızlığın, utanmazlığın kuşatmasında boğulmuş bir ülkede yaşamak... İşte bizim gerçekliğimiz bu. İstedikleri kadar fışkıran petrollerden, Gabar'dan, gazdan bahsetsinler. Yalanlar, körlük sözleşmesi imzalamış büyük çoğunluğun en sevdiği oyuncağı olmuştur her zaman. Bu çürümeden herkes payını alacak. Özellikle kendini ezene sonsuz sadakatiyle, itaatiyle ülkeyi uçurumun kenarına getiren ezilmişler sınıfı. Bu iğrençliğin yükselmesinin en büyük nedeni sizsiniz.
8 notes · View notes
doriangray1789 · 10 months
Text
Toplumun çürümesi
toplumun değerlerinin, kurumlarının ve sosyal ilişkilerinin bozulduğu veya zarar gördüğü bir durumu ifade eder.  
çatışmalar, adaletsizlikler ve ahlaki çöküntüler. 
Toplumun çürümesi genellikle uzun bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkar ve birçok faktörün etkileşimiyle gerçekleşir.
-Değerlerin erozyonu: Toplumun ortak değerlerinin zayıflaması veya kaybolması, insanların doğru ve yanlış arasındaki ayrımı yapma yeteneklerinin azalmasi. Bu durum, ahlaki çöküntüye, bencillik ve bireyciliğe, empati eksikliğine ve sorumsuz davranışlara yol açar.
-İletişim eksikliği: Sağlıklı bir toplumda etkili iletişim önemlidir. İletişim eksikliği, insanlar arasında anlayışsızlık, güvensizlik ve çatışmaların artmasına neden olur. İnsanların birbirleriyle etkileşime geçme yerine sanal ortamlarda izole olmaları ve sadece kendi düşüncesine yakin kisilerle iletişim kurma çabası ve ayrışma
-Eşitsizlik ve adaletsizlik: Toplumda yaygın adaletsizlik ve eşitsizlik hissi,moral bozukluğuö toplumsal huzursuzluğa ve hoşgörüsüzlüğe yol açar. Gelir eşitsizliği, fırsat eşitsizliği, cinsiyet ve etnik köken temelinde ayrımcılık gibi faktörler, toplumsal dengenin bozulmasına ve güvensizliğin artmasına katkıda bulunur.
-Kurumsal güvensizlik: Toplumda güçlü ve işlevsel kurumların olmaması, hukukun üstünlüğünün zedelenmesi veya yozlaşması, yönetimde şeffaflık eksikliği ve yolsuzluk gibi faktörler, toplumun çürümesine yol açar. Kurumsal güvensizlik, toplumun temel işleyişine ve sosyal düzenine olan güveni sarsar.
-Değişen demografik yapı: Toplumun nüfus demografik yapısında meydana gelen değişiklikler, kültürel çatışmalara ve toplumsal uyumsuzluklara neden olur. Göç, etnik gruplar arasında gerilimlere yol açar ve aidiyet duygularını zayıflatir.
Bu faktörlerin yanı sıra, eğitim sistemi, medya, siyasi liderlik, aile yapısı ve kültürel dinamikler gibi diğer unsurlar da toplumun çürümesine etki eder. Toplumun çürümesinin önlenmesi veya tersine çevrilmesi için, insanların değerlerine ve etik değerlere sahip çıkması, eşitlik ve adaletin sağlanması, iletişim ve dayanışmanın güçlendirilmesi gibi çeşitli önlemler alınması gerekir.
Genellikle bu önlemleri alma görevi genellikle MUHALEFETE düşer.. 
Emile Durkheim: toplumun çürümesini "anomi" olarak adlandırdığı kavramla açıklamıştır. Ona göre, toplumda ortak değerlerin zayıflaması veya yok olması durumunda bireyler arasında bir normatif boşluk oluşur. Bu da bireylerin istikrarsızlık, anlamsızlık ve düşük toplumsal bağlılık hissi yaşamasına neden olur.
Max Weber: Max Weber, modern toplumun çürümesini "rasyonalizasyon" süreciyle ilişkilendirir. Ona göre, modernleşme ve endüstrileşme ile birlikte toplumda ahlaki değerlerin yerini rasyonel hesaplamalar alır. Bu durum, insanların kendi çıkarlarını ön plana çıkarmasına, bireycilik ve materyalizmin yaygınlaşmasına yol açar.
Karl Marx: Karl Marx, kapitalist toplumun çürümesini sınıf çatışmaları ve ekonomik eşitsizliklerle ilişkilendirir. Marx'a göre, kapitalizmde sınıf ayrımları ve sömürü toplumsal dengenin bozulmasına ve birçok soruna neden olur. Toplumun çürümesini ancak sınıf mücadelesi sonucunda sosyalizm ve adil bir toplum düzeniyle engellenebilir, der.
Michel Foucault: Michel Foucault, toplumun çürümesini "disiplin ve kontrol" mekanizmalarının aşırı kullanımıyla ilişkilendirir. Ona göre, modern toplumda hapishaneler, okullar, hastaneler gibi kurumlar bireylerin üzerinde disiplin ve kontrol uygular. Bu durum, bireylerin özgürlüklerini kısıtlar, normlara uyma baskısı yaratır ve insanların özne olmaktan çıkmasına yol açar.
Jean-Jacques Rousseau: Rousseau, toplumun çürümesini özel mülkiyetin ortaya çıkışına bağlar. Ona göre, insanların özel mülkiyet edinme arzusuyla başlayan rekabet, kıskançlık ve hoşgörüsüzlük gibi olumsuz duyguları tetikler. Rousseau, insanların doğal durumlarına geri dönerek, toplumsal düzenin sadeleştirilmesi gerektiğini savunur.
Bu sadece birkaç örnek 
11 notes · View notes