Tumgik
#biri değil birileri hatta
saksibitkisiyim · 2 years
Text
annem sürekli beni darlamaya başladı biri mi var diye
5 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 27 days
Text
NELER OLUYOR?
TÜRKİYE’YE NASIL BİR TUZAK KURULUYOR?
Şuan Türkiye’de;
1-Van DEM Parti adayı Abdullah Zeydan’ın mazbatasının verilmemesinden çok daha öte şeyler yaşanıyor.
2- Van’da başlayıp Siirt, Batman, Diyarbakır, Adana, İstanbul ve daha bir çok il ve ilçelerde başlayan olayların, seçimden sadece iki gün sonra bu kadar yayılmasının başka sebepleri de var. Bence bunların acilen dikkate alınması lazım.
3- PKK’nın direk sokak çağrıları, Kobani olaylarının ilk anlarını andıran protestolar daha da yayılabilir, Çok ciddi güvenlik krizine hatta İstanbul dahil, bir çok yerde sokak terörüne dönüşebilir.
4- 31 Mart yerel seçimlerinde CHP-HDP ortaklığının kazandığı moral üstünlük Türkiye’yi çok ciddi iç bölünmelere, çatışmalara hatta bölgesel krizlere sürükleyebilir. Bunun işaret fişeği ateşlendi. Bu ortaklık sadece demokratik tercihler için kurulmadı.
5- Aslında bu olayların başlayacağını zaten biliniyordu, bekleniyordu. Abartmıyorum, bekleniyordu. Neden? Anlatalım:
6- Türkiye’den Basra Körfezi’ne uzanan, bölge ülkelerini ekonomik, güvenlik hatta siyasi yakınlık olarak birbirine bağlayacak Güney Koridoru inşa ediliyor. Türkiye ve Irak, gecikmeli de olsa, bu konuda anlaştı.
7- Bu Koridor, Çin’den Londra’ya uzanan, Türkiye’yi ana eksenlerden biri yapan Orta Koridor’un benzeri. Sadece ekonomik değil, coğrafya inşasının da önemli bir parçası.
8- Bu kapsamda, Irak’ın Kuzeyi’nde tarihin en büyük operasyonlarından birine hazırlık yapılıyordu. Koridorun güvenliğini tehdit eden ne varsa bölgeden temizlenecek.
9- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu yaz Irak’ın kuzeyinde PKK’nı kalıcı olarak bitireceğiz. Ölümcül darbe indireceğiz” cümlesi bunun açık ilanıydı. O bölgede PKK tamamen temizlenecekti.
10- Türkiye ve Irak yönetimi, Koridor güzergahının güvenliğinin kalıcı olarak çözülmesi için kapsamlı anlaşmaları yaptı. Sadece ne zaman başlayacağı tam tarih olarak bilinmiyor. Ancak Nisan sonu-Mayıs ayı içinde bekleniyor.
11- Seçimlerden sonra, işte bu büyük operasyonun engellenmesi için Türkiye içinde, PKK’nın öncülüğünde, CHP’nin koruması altında çok büyük kitlesel hareketlerin, tepkilerin örgütleneceği hatta şehir terörünün yeniden devreye alınabileceği zaten biliniyordu.
12- PKK bu tepkiyi Van’daki “Mazbata olayı” ile başlatmış oldu. O olmasa da başlayacaktı, belki biraz daha geç başlayacaktı. Aslında bu olayla, güvenlik krizi erkene alınmış oldu.
13- PKK’nın burada iki amacı var: Birincisi; Irak’ın kuzeyinde başlayacak büyük operasyonu içeride büyük krizleri hatta terörü ateşleyerek durdurmak. İkincisi; Güney Koridoru’nun inşasını engellemek.
14- İkinci madde tamamen bölgesel ve küresel güç denklemleri bağlantısını ortaya koyuyor. Hangi ülkelerse (bir çoğunu tahmin edersiniz) bu projeyi baltalamak için harekete geçmiş görünüyor.
15- Bu ülke ve çevreler, PKK’yı en etkin ve en kirli bir şekilde kullanacak. Her şeye hazır olunmalı. Yine bu ülke ve çevreler, CHP’yi en etkin bir şekilde kullanacak, buna da hazır olunmalı. Seçim sonuçları 2 gün içinde güvenlik şantajı olarak Türkiye’nin önüne sürülmüştür!
16- Bu iş, Kobani olaylarının bile ötesine geçebilir. Çok daha yaygın bir krize dönebilir. Türkiye içeride ağır bir bunalıma sokulabilir. Bölgesel etkinlik alanının daraltılması için harekete geçilmiş olabilir.
17- Peki Türkiye tedirgin olup geri adım atar mı? “Terörle terbiye” gibi geleneksel yaptırıma boyun eğer mi? “İçeriden vurup dışarıda durdurma” silahı bu sefer işler mi?
18- Eğer boyun eğerse, “Türkiye’nin bölünebilirliği”, uzun bir aradan sonra yeniden tartışma alanına taşınacak. Bölgesel nüfuz alanındaki genişlemede gerileme dönemi başlatılmış olacak. Bunlar olursa zaten “iç güvenlik” diye bir şey artık bir daha asla mümkün olmayacak.
19- Türkiye boyun eğmemeli. Dışarıda birileri “Türkiye’de iç savaş çıkar” söylemlerini yeniden servis etmeye başladı bile. Bu bile aslında neler olduğunun, olabileceğinin bir göstergesi.
20- Seçim sonuçları ne olursa olsun, “Dirayetli Ülke, Güçlü Devlet” pozisyonu asla terkedilmemeli. İçeride, bunun tam tersi “mantıklı gerekçe” sunanların bu oyunun bir parçası olabileceği asla akıldan çıkarılmamalı. Kim olursa olsun…
21- Önümüzdeki 1, 2, 3 yıl içinde bütün bölge, Doğu Avrupa, Rusya, Pasifik, Doğu Afrika savaş bölgesine dönebilir. Bütün ülkeler buna hazırlık yapıyor ve bu gerçekten de bekleniyor.
22- Böyle bir dönemde her devletin öncelikleri değişmiştir. Bu değişikliği yakında Avrupa ülkelerinde göreceksiniz. Kimse kimsenin gözünün yaşına bakmayacak. Her devlet ayakta kalmak için olağanüstü tedbirlere gidecek.
23- Böyle bir atmosferde Türkiye asla “zayıf ülke, zaaflar devleti” olamaz. Terörle, siyasi şantajlarla, “iyi niyetli nasihatlerle” hizaya sokulursak, küresel bunalımda biz de ayakta kalamayız.
24- Türkiye’nin üstünde hiçbir siyasi önceliğin meşruiyeti yoktur!
İbrahim KARAGÜL
62 notes · View notes
nesrin-c · 11 months
Text
AŞKİTOLAR ZAMANI
Kimi zaman dost meclislerinde ve kalabalık ortamlarda, saatlerce, dip dibe oturan, birbirinin elini bırakmayan ve ille de her fırsatta birbirlerine “aşkım”, “bitanem”, “aşkitom” diyen çiftler görüyorum.
O anda ilk düşündüğüm şey, o ilişkide ciddi sıkıntıların olma ihtimalidir ve aynı durum sosyal medya için de geçerlidir.
Hiç bizi bulaştırmadan, içindeki duyguları, söylemek istediklerini, yanı başındaki insana söyleme durumu mevcutken, sosyal medya üzerinden gönderilen çiçekli böcekli “Seni çok seviyorum evimin erkeği” ya da “Hayatımın kadınısın.” paylaşımları, bana hep itici gelmiştir.
Hatta dostlarım arasından da bana “Hocam hayırdır, eşinizden ayrı mısınız? Hiç ona dair aşklı maşklı paylaşımlar göremiyoruz." diyenler oluyor.
Onlara verdiğim cevap standarttır.
“Genellikle eşime söylemek istediklerimi direkt iletmeyi tercih ediyorum.”
Biriyle beraber olmuşum.
Birinden ayrılmışım.
Biriyle küsmüşün.
Ya da
Biriyle barışmışım.
Kime ne!
***
Geçenlerde inanılmaz bir paylaşıma denk geldim.
Listemden biri, etine batan ayak baş parmağı tırnağını çekmiş koparmış ve kanlı fotoğrafını da “Nihayet kurtuldum.” üst yazısıyla paylaşmıştı.
Bundan bir süre önce de, bir ablanın, ameliyat sonrası, safra kesesi taşını paylaştığına şahit olmuştum.
Aynı şekilde, bu kanlı parmak operasyonu fotoğrafı g��rdüğümde de, midem bulandı.
Kanlı bir ayak baş parmağı ve yanında koparılmış bir adet kuru tırnak!
Sonra kalkıp bir sigara yakıp balkona geçtim.
Derin derin düşündüm.
Bir insan neden böyle bir paylaşıma gerek duyar?
Altında yatan şey kesinlikle “ilgi açlığı”dır.
Özellikle pandemi dönemiyle birlikte, insanlar iyice yalnızlaşmaya başladı.
Kimsenin gelip gideni, arayanı soranı yok.
Durumumuz berbattı. Şimdi tamamen boktan oldu.
Hepimizin ilgiye, alakaya, sevgiye ihtiyacı var.
Birileri bizi görsün istiyoruz.
Birileri bizi görsün, önemsesin, yaşadığımızı farkına varsın, bizi insan yerine koysun istiyoruz.
İşte o aşkitom’ların ve kanlı parmak ve safra kesesi taşı fotoğraflarının tek mesajı var.
“Beni görün.”
Bir kıçı kırık “geçmiş olsun”a hasret kalan insanlar bir yandan,
Kötü giden ilişkilerini, süsleyip püsleyip, sosyal medya üzerinden bizimle paylaşanlar diğer yandan.
***
Hatta ezikler var mesela.
Hayatları hep yenilgilerle geçmiş.
Ne bir baltaya sap, ne de bir sapa balta olabilmişler.
Tumblr media
Kulaklarında kıllar ağarmış ama elde avuçta bir bok yok.
Aile yok.
Para yok.
İş yok.
Meslek yok.
Seven yok.
Saygı duyan yok.
Geçmiş yok.
Gelecek yok.
Yok baba yok!
Bunların işleri güçleri yok. Gidip gelip bize sarıyorlar.
Böylelikle bizden ilgi alaka bekliyor.
Hatta küfür etsek, "Amca beni sevdi" diyerek mutlu oluyorlar.
***
Sizler de yaşamışsınızdır.
Bir mekâna girdiğinizde, bazen karşılanma biçiminiz sizi huzursuz eder.
Çünkü o karşılama, o kadar abartılıdır ki, ister istemez rahatsızlık hissedersiniz.
Ben de öyleyim.
“Vayyy abim benimmmm….Kralsın sen krallll….Seni sevmeyen ölsün…Yer açın abimeeee….Kalkın kalkın ayağa kalkın….” naralarıyla karşılaştığım anda, içimden, anından oradan kaçıp gitmek isterim.
Neden insanlar biz geldik diye ayaklansınlar, neden bize yer versinler, neden biz özel olalım?
Hayat kafama vura vura bana şunu öğretti.
“Bir yerde abartı varsa, orada kesin sıkıntı vardır.”
Bu yüzden, mümkün olduğu kadar ilişkilerimi “düz” yaşamaya gayret ediyorum.
Sulandırmadan, çürütmeden, çirkinleştirmeden ve bokunu çıkartmadan!
***
İki gün önce TVde tanınmış bir manken ablanın haberi vardı.
Abla sevgilisinden ayrılmış. İkisi basın açıklaması yapıyorlardı.
Açıklamanın özü anlaşarak ayrıldıkları ve bundan böyle dost kalacakları üzerineydi. Hatta basın açıklaması bittiğinde de dudak dudağa öpüştüler falan.
Tamam da ablacım, şimdi siz zaten dost olabilseydiniz ayrılmazdınız ki. Bu bir.
İkincisi, siz beraberliğe karar verdiğiniz zaman bize açıklama yapmadınız ki. Neden ayrılırken böyle bir şeye gerek duydunuz? Sanki biz size “ayrılmayın n’olur.” desek, ayrılmayacak mısınız?
Üçüncüsü ve en önemlisi, ikiniz arasında yaşananlar, sizin özeliniz değil mi? Bize ne!
Şairin şiiriyle, ressamın resmiyle, mankenin işiyle ilgilenelim.
Bizim sizin yatak odanızda ne işimiz var?
***
Bir de listemde Almanya'dan bir abla var, sabah akşam paso kek, pasta, börek, kısır, altın günlerini ve basenli teyzeler falan paylaşıyor.
Bugün de tutmuş duvarında ''Arkadaşlar dikkat edelim, Türkiye'ye girişlerde cep telefonlarına bakılıyormuş. gözaltına alınabiliriz.'' diye yazmış.
Ah güzel ablam benim, iyi hoş da, sen neden tırsıyorsun ki?
Kısırın mı devrimci, böreğin mi yasadışı yoksa basenler mi baş kaldırdı, nedir yani.
***
Kimi zaman dost meclislerinde ve kalabalık ortamlarda, saatlerce, dip dibe oturan, birbirinin elini bırakmayan ve ille de her fırsatta birbirlerine “aşkım”, “bitanem”, “aşkitom” diyen çiftler görüyorum.
O anda ilk düşündüğüm şey, o ilişkide ciddi sıkıntıların olma ihtimalidir.
Doğal köy yumurtası yemeye özen gösterenler, biraz da “doğal” sevmeye özen gösterseler, ne güzel olur!
t a m e r d u r s u n
#tamerdursun
108 notes · View notes
baybaykus · 7 days
Text
ALINTIDIR.
Tiyatro oyuncusu;
Emrah Akgün'e yürekten bir alkış
👏❤👏
EMRAH AKGÜNDEN CUMHURBAŞKANI’NA MEKTUP!
Sayın Cumhurbaşkanım!
“Karınlarını biz doyuruyoruz, oy vermiyorlar" diyorsunuz da; siz kaç yıldır elektrik faturası ödemiyorsunuz?
Doğalgaz mesela, hiç böyle bir fatura gördünüz mü?
Peki, hiç arabanızı benzin istasyonuna çekip, kendi benzininizi aldınız mı? Hem de kendi paranızla ama...
Mesela siz, çocuğun bu sene yurt masrafı ne olacak diye düşündünüz mü? Sınava giriş ücretini ödeyemediğiniz için, sınava sokamadığınız evladınız oldu mu?
Doğru söyleyin lütfen, Emine hanım, pazarda peynirin kilosunun kaç tl olduğunu bilmeyeli kaç sene oldu?
İlk evinizi nasıl aldınız?
Kaç senedir kira ödemiyorsunuz?
Sıfırdan gelip, kaç mülkünüz oldu?
O milyonluk araçlara sahip olmadan önce, onları ilk ve ancak rüyada görebiliyor olmanızın üstünden kaç sene geçti?
Adına kesilmiş tek bir fatura görmeden 30 yılı aşkın bir zaman yaşamak nasıl bir duygu?
Tatile ya da doğduğun yerlere giderken bütçe planlaması yapmak zorunda olmadan kaç yıl geçirdiniz?
"Elbette ki en lüks uçak bana ait olmalı" diyecek ruh haline ve imkânlara sahip olalı kaç sene oldu?
Bunların hiç biri artık sizin sorununuz değil, neden mi? Çünkü o faturaların hepsini biz ödüyoruz.
Boğazınızdan geçen her bir lokmanın ücretini biz ödüyoruz. Size saraylar yaptırıyoruz. Dünyanın en pahalı makam uçaklarını alıyoruz size. Dünyanın en pahalı arabalarını alıyoruz size ve çocuklarınıza. Çocuklarınızın hepsini yurtdışında, en pahalı okullarda okuttuk mesela, hem de bizimkiler sınava girecek parayı bulamazken. Siz her gün bu milletin çocuklarının geleceğini tehlikeye sokarken, biz sizin çocuklarınızın hepsinin geleceğini garantiye aldık. Başka devletlere itibarınız olsun diye, eşiniz hanımefendi alışverişini rahat yapsın diye, Belçika gavur ellerinde cadde kapattık. Sizin yedikleriniz içtiklerinizin adını bile bilmediğimiz, telaffuz edemediğimiz halde hepsinin bi tamam paralarını biz ödedik. Siz son otuz senede hiç fatura görmeyip, herhangi bir ödeme yapmadığınız için hepsini biz ödedik. Ee, bunları birileri ödeyecekti elbet, biz ödedik. Hatta siz alınmayın diye birçok şeyi de "örtülü ödenek" den ödedik.
Biz kim miyiz?
Mesela aramızda yerin 500 m altında asgari ücretle çalışan madenciler de var. Berber, kasap, mobilyacı, mimar, doktor da var. Artık ürün ekemeyen çiftçiler, hayvan yetiştiremeyen köylüler de var, iş adamları da var aramızda.
Meselâ iş çıkışı biraz gezeyim derken tecavüze uğrayan, sonra da size yakın kişiler tarafından "o saatte sokakta ne işi vardı" denilen kadın var ya, o da çok faturanızı ödedi sizin.
Şehit aileleri bile, içtiğiniz o ejderha meyvesi suyunun parasını ödedi. Millet yani yahu, millet. Yani bizler. 30 senedir biz bakıyoruz size. Yemedik yedirdik, giymedik giydirdik. O iş öyle sizin dediğiniz gibi değil, siz bizim karnımızı doyurmadınız, biz sizin karnınızı doyurduk. Hatta görülüyor ki başka bir insan olmanızı da sağlamışız. Sizin bu söyleminiz dünya siyasi tarihi için yabancı değil, 'sizi ben yarattım' deme noktasına gelmenize sanırım az kaldı.
EMRAH AKGÜN
"Ben Kara Fatma'yı yazan.
Tiyatro oyuncusu, Yönetmen ve Ressam.
2 notes · View notes
onderkaracay · 13 days
Text
Tarih Geçmişin Hasar Tespit Raporudur
Seçmenin de, seçmen olmanın da bir ahlakı var.
Seçmen üst akıl olmayı başarırsa ahlakını da yaşatır.
Sömürgeyi kendine üst akıl olarak seçen toplumlarda bir ahlak yoktur.
Sömürge lehine her çabanın kusursuz işlediği bir çağda yaşamak bıktırdı bizi.
Oysa yaşam kusursuz olmama çabası içinde huzur ve mutluluk üretir.
Yoğurt kaplarına çiçeklerin ekildiği çağ çok daha güzeldi.
Kapları ve çiçekleri bile yapay satmaya başladılar.
En yüce değer emek en ucuza satılmaya başlandığı günden bu yana bize ait olan her şeyi bize yeniden sattılar.
Oyunuzu bile kendi paranız ile satın alıyorlar. Haklarınızı bana oy verirseniz alırsınız pazarlıkları gözlerinizin önünde yaşanıyor.
İktidar olursak on beşbin lira bayram ikramiyesi vereceğiz rüşveti ile bana oy verirseniz sizi emekli ederiz arasında hiçbir fark yoktur.
Çeşmemizin suyunu paketleyip satma hakkını elde etti şirketler.
Nasıl? Bizim verdiğimiz yetkiler ile!
Kan ile kazandığımız topraklarımızı, maden ruhsatlarını yabancılara satıyorlar. Nasıl? Bizim verdiğimiz yetkiler ile!
Bugün bu sömürgeyi durdurmak, tersine çevirmek yerine daha ileriye taşımak isteyen ve sürdürülebilir hale getirmek isteyenleri seçiyoruz hala.
Tefecilerin temiz parası ile yatırım yapacağım diye aldatanlara aldanacak kadar mükemmel davranıyoruz.
Daha düne kadar bu ülke tefecilerin parası ile talan edildiğini, birilerinin cukkayı doldurduklarını unutuyor hatta bu pastadan pay kapma yarışı içine girerek başkalarının hakkına giriyoruz.
Doğruyu söyleyenlere her zaman olduğu gibi bizim ile aynı düşüncelere sahip değiller diye kızıyoruz.
Felaketin biri bitmeden biri devreye giriyor. Ders almıyoruz.
Yarayı beton ve rant ile saranlara adeta tapıyoruz.
Topraklarımız ve onu vatan yapan yurttaşlık bile satışa çıktı. Susuyor ve seyrediyoruz.
Tarihte demografik yapı değişikliği ile yıkılmayan tek bir devlet yoktur. Bunu hiç düşünmüyoruz.
Biz kendi ihanetini meşrulaştıran bir toplum olduğumuz için kaybediyoruz.
Darbe yapmaya kalkan bir tarikat ve cemaat terör örgütünün siyasi temsilcileri siyasi partiler kurmuş her siyasi partide sizi temsil etmek için seçilme garantisi olan listelerde yer almaları için yer verilerek size bunları seçeceksiniz dedikleri halde oy vererek destek veriyorsunuz.
Ülke tüm yetkileri tek bir kişiye verdikten sonra meclis bize ait bir meclis olmaktan çıktı.
Hazine yardımı ile fonlanan siyasi partiler hiçbir zaman bizim lehimize faaliyet gösteren siyasi partiler olmadılar.
Oy vererek destek olanların eseri olarak tarihe bir karanlık dönemin kararı olarak geçecek.
Sömürge bunu onaylattırmayı başardığı için liberal çöplüğün oyuncuları ile yine demokrasi kazandı diye bunu size satacaklar. Ve siz bir kez daha aldatıldığınızı bir müddet sonra anlamış olsanız bile geri dönüşü olmayan bir yıkımın mimarları olarak yok olup tarih sahnesinden silinecek duruma düşeceksiniz.
Tarih geçmişin hasar tespit raporudur.
O gün birileri çıkar bizim yaptığımız bu uyarıları yazar.
] Önder KARAÇAY [
3 notes · View notes
turqlands · 8 months
Text
Vatan'sızlar... Vatan Satar; Vatanseverler Vatanına Siper Olur ! Aradaki Fark, Biri İnsan... Birileri İnsancık ! Dünya Kardeştir, Topraklarda... Ama Amerika, Ama İsrail Kalleştir ! Neden Filistinli'leri Kendi Toprağına Sokmuyor, Hatta Zülmediyor, Bir Düşünün... Türkiye Cumhuriyeti Topraklarına Gelincemi Paylaşılacak ! Atatürk Neden Amerika'ya Rest Çekti; Erdoğan'ıda Kullanan Amerika, İsrail... Erdoğan'ın Sözleri İle Her Türlü Irkçılığı Ayaklarımın Altına Dedirtterek; Türkiye Cumhuriyetini Savaşa Sokmaya Çalışıyor ! 2. Hasta Osmanlı Devleti'nin Rolünü Oynatıyor 🤔 ! Madem Öyle İsrail Neden Irkçılık Yapıyor, Neden Amerika Türkiye Cumhuriyeti Toprakları Üzerinden Çıkmıyor! Kim Irkçılık Yapıyor ? Türkiye Cumhuriyeti'nin Üzerinden Elini Çekmiyor, Şerefsiz Yahudi Bozması 2 Şerefsiz Ülke ?🤔 Ekonomik Problemler, BOP Eşbaşkanlığı Altında Yatan Gerçekler Nedir ? Neden Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı Susturuluyor ? Neden Tek Adam Devri Oluşturuldu ?🤔 Bu Ülke Şehit Kanıyla Sullandı, Ne Erdoğan, Nede Herhangi Biri Bu Ülkenin Sahibi Değil...Bu Ülke Sahipsiz Hiç Değildir ! Ülke Şehitlerin, Bu Ülke Fatih Sultan Mehmet'in, Yavuz Selim'in, Bu Ülke Abdülhamid'in, Bu Ülke Gerçek Vatanseverlerin... Atatürk'ün, Mevlana'nın, Şems'in, Hüdai Hazretlerinin, Karabekirlerin, Kuvâ-î Milliyecilerinin Akşemsettinlerinin, Osmangazilerin, Peygamber Efendimizin Torunu Emir Sultanındır ! Ve İsmini Sayamadığım Milyonlarca Evliyanın, Şehitlerimizin Topraklarıdır ! Erdoğan Fatih Sultan Mehmet'in Bedduasını Almamalıdır...🤔 Bu Ülke Boş Değildir !
Nasip PAMUK ✍🏻
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
7 notes · View notes
sairceketli · 5 months
Text
Aslında bazen hiç aklım almıyor, diyorum nasıl olur da bir insan hiç tanımadığı insanları kendinden daha çok düşünür? Sonuçta insan dediğin kendinden başka bir şey bilmez ki, düşünsün ötekini. Varsa yoksa kendi derdi, kendi acısı, kendi zevki. Hadi bilemedin, bir de anası babası, çoluğu çocuğu, eşi. Ama daha adını bile bilmediği bir başkasını ya da kendinden binlerce kilometre uzakta yaşayanı. Dip dibe yaşasa bile, kendinden olmayanı niye düşünür ki insan? Niye kıymet verir ki hiç bilmediği birine? Ona ne ki? Değil mi? Sana ne elalemden? Ama bazısı işte bir tuhaf oluyor. Diyor ki: ne kadar insan varsa bu dünyada, hepsinin derdi benim derdim. Hatta bilse de kimsenin onu düşündüğü yok, o yine de inatla hepsini düşünüyor. Sonra da ne oluyor? Bir gece, hiç tanımadığı birileri kapısına dayanıp çekiyor tetiği. Halbuki bu dünyada çoğu cinayette katil kurbanı şahsen tanıyordur, değil mi? Ama işte ne zaman ki insan hiç tanımadığı birilerini düşünmeye başlıyor, katili de hiç tanımadığı biri oluyor. Boşuna demiyorlar faili meçhul diye. Çünkü kurban tanımıyor ki katili. Katil desen o da kurbanı tanımıyor. Al buyur bir meçhul daha. Yüklersen koca gemiyi bu kadar meçhulle, nereye gidecek başka? Sen, ben, hepimiz içinde anca gideriz meçhulün dibine.
Şahsiyet / Hakan Günday
6 notes · View notes
kalbimdeciceklr · 1 year
Text
Sevgili Milena,
Sana bu mektubu ruhlar aleminden yazıyorum. Ya da kulağına hatta yüreğine fısıldıyorum diyelim.
Bildiğin gibi ben öleli 3 sene oldu, neden bu kadar beklediğimi soracak olursan sebebi basit. Burada işler pek dünyadaki gibi değil, önce her fani gibi verilmesi gereken hesaplarımla meşguldüm. Asıl hesap kıyametten sonra görülecek olsa da bazılarımız için ölünce başlıyor. Bu süreç bizim gibi okuyan yazan kişilerde biraz uzun sürüyor, kalem deyip geçme... Sorumluluğu olduğunu bilirdim ama ölünce daha iyi anladım.
İlk bir yılım böyle geçti. İkinci yılım ise benden önce ölen bütün akrabalarımla tanışma konuşma, muhabbet faslıydı. Bir görsen herkes nasıl yolumu gözlemiş, bizim çocuk ne güzel ne vicdanlı adam diye hep övünmüşler buradan. Dünyaya bakıp bakıp.
Üçüncü yılım ise benim için bambaşkaydı. Gelmiş geçmiş büyük yazarlarla tanıştım, tabi hep dünyadan konuştuk. Meğer bizim burun kıvırdığımız dünya hayatı, kısacık oluşuyla ve tam da bu nedenle biricikliğiyle ne de kıymetliymiş. İnsan bazı şeyleri ölmeden anlayamıyor.
Kimlerle tanışmadım ki, Dostoyevski başta olmak üzere beş bin yıllık filozoflara kadar. Detaylara giremiyorum üzgünüm, katı kurallar var. Sen henüz dünyada olduğun için fazla bir şey anlatamam, gelince kendin görürsün. Sanırım seni ölene dek yeni acılar bekliyor olacak, sabretmekten başka çaren yok.
Bütün bu söylediklerim asıl söylemem gereken şey için bir giriş. Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum, söylemesi bir ölüye bile öyle ağır geliyor ki, hele de sen henüz hayattayken. Yani ölmüş olsan belki işim daha kolay olurdu, beni anlayabilirdin.
Milena! Aramızdaki her şey çok büyük bir yalandı. Aslında ben bunu dünyadayken de seziyordum ama burada apaçık anladım, anlamak ifadesi hafif kalır gerçi. Bana bildirildi, sözsüz ve kelimesiz üstelik.
Elim kırılsaydı da sana o mektupları yazmasaydım diyecek oluyorum ama yazmışım işte ne fayda. Bizden sonraki nesilleri zehirlemekten başka bir işe yaramayacak. Yalnızlığımın beyhude haykırışlarıydı onlar. Yok yere senin de kafanı karıştırdım, üzdüm, hırpaladım.
Bunları sana ulaşmanın tek yolu olan rüyanda anlatıyorum. Milena lütfen beni bağışla, hakikati sadece Tanrı bilir ve izin verdiği kadarıyla da ikimiz. Senin ne zaman bu tarafa yani gerçek hayata adım atacağını bilmiyorum. Sağlığında olmasa da ölünce o mektupları birileri okuyacaktır. Belki de kitap haline dönüşür de milyonlarca kişi okur, ne kadar da ızdırap verici ah.
Sabah uyandığında bütün ayrıntıları hatırlıyor olacaksın, senden ricam kimseyle bu konu hakkında konuşmaman. Ne kadar tedirginim farkında mısın? Bu huyumu ölüm bile değiştiremedi.
Ama her şeye rağmen dostluğumuz gerçekti Milena! Dostluk ki aşk, arzu, hayal gibi kavramların ne kadar beyhude olduğunu gösteren yegane yakınlık biçimidir. İşte bunu dünyadayken de anlamaya başlamıştım.
Hatırlar mısın bir zamanlar sana, "En çok seni seviyorum diyorum; ama gerçek sevgi bu değil sanırım, sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki... " diye yazmıştım.
Aslında insan yalnızlığına bir tanık, hatalarına da bir suç ortağı arar hepsi bu. Yalnızlığından ayrılmak istemeyen ve hatalarını tekrar etmekten vazgeçmeyen benim gibi birisi de hayatını boş yere tüketir işte böyle. Tek tesellim düşünen, okuyan ve yazan biri olmuşluğum. Böylece gelecekte benimle gönül bağı kuran pek çok dostum olacak. Ölüler aleminde gördüğüm saygıyı ve değeri de buna bağlıyorum.
Milena, Şimdilik araftayım ve gelişin cennetim olacak.
16 notes · View notes
shipperisi · 7 months
Note
Merhaba Peri, yine ben. Bu gece buraya belki biraz olsun rahatlarım diye geldim. İki gündür yansıtmamaya çalışsam da kötüyüm sanırım. Cuma günü okul çıkışında arkadaşım henüz duraktayken bir video attı. İlk önce dikkat etmedim çok fazla, sonra sanırım 4. izleyişimde yanında biri olduğunu fark ettim. Yani bu uzun bir hikâye ama kısaca şöyle söyleyeyim; sadece 1 defa konuştuk aradan iki gün geçti ve çıkma teklifi etti, reddettim. Sonrasında, yani geçen yıldan beri azalmalar yaşayarak bakıştığımız, gözlerimizin denk düştüğü oluyor. Çok aşırı iyi biri değil ama bana öyle geliyor, geliyordu. İllaki hayatına biz konuştuktan sonra defalarca kez birileri girdi, birileri çıktı; bunun farkındayım ve biliyorum da. Hatta şöyle söyleyeyim; aramızı yapmaya çalışan arkadaşımla sewgili olduklarını bile öğrendim ben, gerçi o gün baya bildiğin yıkılmıştım. Neys işte. Şimdi onu atlatmaya çalışıyorum Peri. İllaki olacak, bunu biliyorum ama zaman yok, zamanı yok. Kötü hissediyorum Peri, kırılmış hissediyorum. Ve her şeye rağmen sabah hiçbir şey yokmuş gibi gülerek okula gideceğim. En kötüsü de bu işte. Neys. Belki ergence diyeceksin ama yapabileceğim bir şey gerçekten yok. Keşke olsa da atlatsam ama maalesef. Deniyorum işte. Neys, öyle yani. Zati son zamanlarda sıfır psikoloji ile ayakta durmaya çalışıyorum, üstüne bir şeyler daha eklenince çökecek gibi oluyorum. Biraz dağınığız bu aralar, toparlanmaya ihtiyacım var. Öyle işte...
-HÇ
Ergence mi? Değil asla.. Bu hisler kaç yaşında olursan ol, hissedebileceğin pek tabii hisler. Bunları ne yadırgar, ne de kınarım. Hatta hissettiklerini öyle güzel yazmışsın ki, ekranın ardından aynı seyleri hissettim..
Bir gün tüm hepsini atlatacaksın diye bugün bu acıları yaşıyor olman hata değil. Bir gün tüm hepsini unutacaksın belki evet ama bugün hiçbirini bir köşeye itemezsin. Bunlar çok tabii şeyler. Sana sıkma canını derim elbette fakat işe yaramayabilir. Bana kalırsa bu duyguları bastırma, erteleme ki yarın daha büyük sorunlar olarak çıkmasınlar karşına.. Dilerim ki en kısa zamanda atlatırsın.. Dağılırız fakat toparlarız:) buna inanıyorum, sen de inanmalısın;)
3 notes · View notes
ardor-mohr · 7 months
Text
“Kimseye minnet etmem.” Bazılarının bunu neredeyse gururla söylediğini, sanki özsaygılarının bir ifadesi gibi dile getirdiğini görüyoruz. Oysa minnettarlık bir erdemdir, minnet kişinin bir başkasına karşı duyduğu şükran veya borçluluk duygusudur.
Hiç kimseye hiçbir şey borçlu olmadığını düşünmek, Tarkovski’nin dediği gibi, korkunç ve onursuz bir şeydir. Çünkü insan doğumundan ölümüne dek borçlu bir varlıktır, hatta borçluluğun onun ayırıcı özelliklerinden biri olduğu dahi söylenebilir, her şeyden önce hayatını borçludur başkalarına (doğduğunda kendi başına olsaydı hayatta kalabilir miydi?). Biri diyor ki “hayatımın en mutlu anı okuyabildiğimi fark ettiğim andı.” Peki birileri öğretmeseydi, okuyabilir miydi? Dolayısıyla, hayatının en mutlu anını başkalarına borçlu değil midir? Konuştuğu dil (veya o dili konuşabilmesi, yani düşünebilmesi, çünkü düşünme daima bir dilde olur) başkalarından aldığı bir şey değil midir ve dahası, bu borç ödenebilir türden bir borç mudur?
2 notes · View notes
se-a-ser · 9 months
Text
her şey kafamda otursun istiyorum. bir şeyi benimseyeceksem soru işareti kalmamalı. eğer içime sinmiyorsa o konunun kendisi değil de soru işareti benliğimde yer etmeli. bazen doğruyu bulduğumda iş işten geçmiş oluyor ama olsun. gençlere, çocuklara nasihat ederken bile bu soru işaretlerinin cevap bulması önemli
çok sevdiğim ve abi bildiğim bir akrabamız var. yumuşak huylu, sakin, samimi, kalabalıkları pek sevmeyen ama sohbeti pek bir güzel olan. fikirlerini karşısındakini kırmadan söyleyen, hatta üzeceğini dü��ünürse söylemeyen bir abimiz
inanç, amel, ibadet konularında eksikleri olsa da doğruluğuyla, dürüstlüğüyle, ahlakıyla bana göre iyi müslüman kriterlerinin büyük çoğunluğunu karşılayan biri
bizim kişiliğimizin şekillenmesinde de etkisi olan bu abimizin daha yakın olduğu yeğenleri vs. onun sayesinde tertemiz, mükemmel insanlar oldular. keşke öğretmen olsaydı, keşke bolca çocukları ve torunları olsaydı da bu iyilik akımı daha da genişleseydi
işte tam da kafamda oturmayan konu bu... bu abimiz maalesef evlenmedi. kendisinin çok bir gönül macerası olmadığını biliyoruz. olanlar da herkesin olduğu gibi neticelenmemiş. sonra yaşı ilerledikçe başkaları devreye girerek birileriyle görüşmesine vesile oldu ama maalesef onlar da olmadı
aslında olmaması bile kendisinin bu sorumluluğu almasıyla ilgili çekingeleriydi muhtemelen. hem evleneceği kadının hem çocukların hakkını verebilme kaygıları... büyüğümüz olduğu için bu konuları direkt konuşmayız ama duyduklarımızdan vardığımız sonuç yine fazlasıyla dürüst ve naif olmasına çıkıyordu
işte bu abimle geçenlerde bir cenazede bir araya geldik. saç sakal bembeyaz olmuştu. ürkek ama güleç yüzüne çok da yakışmıştı. ayak üstü sohbet ettik sonra ikram edilen yemek sofrasına oturduk
o sağımda oturuyordu, karşımda ve solumda da birileri olduğu için bi ara onlara döndüm. sonra tekrar ona dönecekken göz ucuyla elini gördüm. yemek kaşığı elindeydi ve titriyordu, bu sahneyi görmemi istemeyeceğini düşünerek görmezden geldim ve yine göz ucuyla bakmaya devam ettim. maalesef o sahne uzun süre değişmedi eli titreyerek sessizce karşıya doğru bakıyordu. sanki o da bu titremenin geçmesini bekliyordu
eski şenlikli ev ortamının olmadığını, herkesin bir tarafa gittiğini, annesinin yaşlılığını, kendisinin bu durumunu görünce içim burkuldu
üzüntünün ötesinde öfkelendim. neden, niçin böyle güzel bir insan bu durumda olsun? sınav dünyası elbet ama neden bu mükemmel baba profili böyle yalnızlığa mahkum olsun?
olmuyor işte oturmuyor, muhtemelen bu abim evlenmeden göçüp gidecek ve kısmet konusuyla ilgili bu soru işareti hep bende kalacak
4 notes · View notes
sensussinyor · 1 year
Text
Bugün iki ayrı sayfada iki kez uzun yorum yazdım, etkileşime giren biri değilim; ancak mevzu hayvanlarsa öncelikle "konuşmazsann sana da yazıklar olsun" der her hücrem. Tek tek ortalama altı insana anlatır gibi yazdığıma inanıyorum. Duvarlara çarpıp düşecek biliyorum ama konuşmazsam-san-sak... yazıklar olur.
İşte o yorumlarımdan birini buraya bırakıyorum.
Aşağıdaki yorumlarda yine nefret söylemleri yayan hesaplar görmek korkutucu ve kahredici. Medya sunduğu haberlerle nefret suçlarının artmasına ve haklı sebep sayılmasına yol açtı. Çözüm canlıları, dünyanın tek sahibiymişcesine toplatmak, bir yerlere hapsetmek, öldürmek değil. Şu zamana kadar tarihte insana insandan daha çok hangi canlı zarar vermiştir... Bu büyük tehlikesine rağmen insanları bir yerlere toplayıp, vahşice katletmeyi savunabilir miyiz? Üstelik derdi sadece yaşamak için yemek ve barınmak olmayan düşünebilen bir varlık olan insan niçin içgüdülerince hayatta kalmaya çalışan herhangi bir canlıyı katletme hakkına sahip olsun. Malesef yine bazı malum narsist şahıslar çıkarcı, bencil tavırları ile bu canlıların yararı yok niye yaşıyor, niye kaynak akıtılıyor söylemleriyle birleşecek kadar ileriye gidebiliyorlar. Şunun da altını çizelim, aklı başında hiçbir hayvan dostu, hayvanların zarar görmesini istemediği gibi insanların zarar görmesini de istemiyor. Kimsenin canı yanmaması için insanlık olarak yeterli güce sahip olduğumuzu ve kullanmak yerine bencil, düşmanca, nefret dolu, dolayısıyla birileri için en kolay olan yolun seçildiğini düşünüyoruz. Hedef gösterilen yalnızca hayvanlar değil bizlere de yansıtılan bir kin, saldırgan davranış, hakaret söz konusu. Niçin, vahşeti kabullenmedigimiz için mi ya? Neredeyse bize de saldiracaklar aynı şekilde, şiddet şiddeti doğuruyor. Bizlerin hayvanlar gibi sebeplerimiz yok, bizim sebeplerimiz kötülük.
Not: "sen de yaşa gör" gibi argümanımsı düşmanlığa ithafen ben çocukken daha ilkokulda köpeklerin saldırısına uğramış bir insanım. Bir adamcağız kurtarmıştı sopasını yere vurarak. Çok korktum, canım da yandı he, hatta birçok kez de kedilerle ilgilenirken ellerim çizildi, kesildi, ısırıldım. Hiçbir zaman hayvanları suçlu görmedim, elbette benim gibi olmak zorunda değil kimse. Fakat söylemek istediğim açık, korkabiliriz, uzakta yaşamak isteyebiliriz, bizden uzakta olsunlar isteyebiliriz, hatta hiç sevmeyebiliriz. Ama katliam, eziyet, ölüm emri hayır. Öyleyse birçok insan da sıraya girmeli bu soykırımda.
Bu arada cidden köpekler beni görür görmez alanlarına işemişim gibi saldırdılar topyekûn ndkdnd canım burnumda bağırarak koşturmuş en nihayetinde felllfenaaa yakalanmıştım. Sabah sabah hardcore sevgi gösterisi eşliğinde yeni bir okul gününe ayıldık diyelim biz ona.
Yıkıcı kibrin hiçbir canlıya tahammülü yoktur.
9 notes · View notes
ellialti · 1 year
Text
14 Şubat 2023'ü 15 Şubat 2023'e bağlayan bir gece saat 00:55. Bir hastane odasındayız. Annem ve ben.
Yazmayı tasarlarken aklımdan bir çok şey geçti ama şuanda ilk kurduğum cümle neydi diyorum kendime. Aslında her şey 18 Ekim 2022'de başladı. O gün babamı kaybettim. Aslında bir anda kendimi kaybettim. Çocukluk gençlik anılarım, hayatımda önemli olan her şey bir anda tüm anlamını yitirdi. Kocaman ve asla dolmayacak bir boşluk. Ve sürekli aklımda kardeşimin onların babaları var bizimki neden gitti sorusu...
Benim için babamı kaybetmek demek; kanatlarından biri kopması demek. Artık uçamazsın. Çünkü senin dayandığın, ya ne olur ki arkamda babam var dediğin kocaman yürekli adam bir anda yok. Bunun tarifini yapmakta çok zorlanıyorum ama yaşayanların anladığını biliyorum. Birde lütfen kimseyi teselli etmeyin, böyle bir yaşanmışlığın tesellisi yok.Şuanda aklımdan sadece anılar geçiyor ve odaklanmak gittikçe zorlaşıyor. Ve sürekli sanki bir yerlere gitmiş ve gelecekmiş hissi hiç geçmiyor.
İşte böyle başladı 34 yaşındaki büyüme hikayem. İlk bu cümleyi eşim kurdu bana çok klişe ama gerçek. İşte şimdi büyüdün demişti. Çünkü öncesinde de her ailemin yanına gittiğimizde 18 yaşında ergen gibi davranıyorsun derdi. Bir anda sanki 34 oldum.
Ve bu gece hatta önceki 1 hafta boyunca kendimi tanımak ve doğru tanımlamak üzerine düşünmeye başladım. Bu süreçte tabi ülke olarak çok yıkıcı bir dönemdeyiz. Kahramanmaraş depremini yaşamadık 71 il olarak ama acısını hep birlikte çektik, çekiyoruz. Ben nedendir bilmiyorum hayatım duraklatılmış gibi tepki verdim ve böyle tepki vermeyen hayatına devam eden insanlara kızdım. 1 hafta evden çıkmadım, uyku düzenim alt üst oldu yani hayat benim için devam etmedi. Ve sonra sokağa çıktım hayat akıyor sanki sadece benim duraklatılma tuşuma basılmış.
Sokağa çıkma sebebim ikinci kurduğum cümle ile ilgili: Bir hastane odasındayız. Annem 16 Şubat günü ameliyat olacak ve ben onun yanına gelmek için 1 hafta duraklattığım hayatıma devam etmek zorunda kaldım.
Bu aslında kendimden kaçmak için çok derinlerimde ne yattığını bulma yolculuğum. Tabi bundan kime ne.
Anlatmak istediğiniz olayı çok güzel ifade eden bir cümle kurup, dur şunu bir not alıyım dediğinizde unutanlardansanız tasarlayıp yazmak bir sorun haline dönüşebiliyor. Yazmaya başlamadan 2 dakika önce kurduğum cümleleri hatırlamamam şuanda da sürekli neydi diye düşünmekten konudan konuya atlama sebebim.
Artık olmuyor. Sürekli birileri beni dürtsün ve çalışmaktan, uyumaktan, dizi izlemekten, ev işleri yapmaktan başka bir şeyler yapayım diye bekledim. Spor yapmak için, plan yapmak için, hayatıma renk katmak için bekledim. Farketmediğim aslında kabullenmek istemediğim şuydu; bu durum benim de işime geliyor. Çünkü ben üşengeç bir insanım. Kafamda kurduğum bir sürü hayalim var ama birilerini beni adım atmam için dürtmesini bekliyorum. Hayır bu böyle bir şey değil(miş). Sen ne veriyorsun ki eşinden, ailenden, dostlarından seni teşvik etmesini bekliyorsun. Yani diyorum ki tüm ilişkilerin senin kadar, senin istediklerin ve yaptıkların kadar. İlişkileri şekillendiren tek taraf olamaz. Sen ne kadarsın ilişkilerinde o kadar olur. Bu bir yarışta değil. Ben bunu yaptım sıra onda... Kendin olamadığın, kendine sınırlar koyduğun, sadece bekleyen tarafsan eğer sadece günü kurtarırılsın. Bir hikaye yazamazsın. Sen başla; uyan seninle devam etsin. Sen uydurmaya çalışma, mış gibi.
Çok alakasız konudan konuya değil mi işte tam olarak kafamın içi böyle. Duygularımı tanımlamak hep çok zordu benim için çünkü altında yatanları keşfetmek korktum hep. Yüzleştiğimde altında kalmaktan korktum ve kaç(ıyorum)tım. Ben çok sıradan hayatı olan herkesten biriyim sadece. Öyle özel bir yeteneğim, çok iyi yaptığım herhangi bir şey yok. Uyumak dışında. Ama çok uyumak değil burada durum istediğim zaman uyuyup istediğim zaman uyanmak. Bazen uyumamak bazen de uyanmamak ama anlatamadım kimseye. O zaman uyuyalım çünkü saat 01:44. Sabah muhtemelen 06.00' da uyandıracaklar. Uyumadan önce kitap dinleyin ya da okuyun. Bitti. Ama kendimi bulma yolculuğum değil, bu part bitti.
4 notes · View notes
akilfikirgezegeni · 13 hours
Text
Tumblr media
Kırağıdan nem kapan bir hava var dışarda. "Bu havada şort giyilmez, kalk da uzun bacaklı bir şeyler giy oğlum" diyerek öğleden beri yapıştığım koltuktan kalkarak üzeri sigara yanığı bir eşofman altı giydim. "Bana ne lan senin giydiğin heşofmenden" diyebilirsiniz. Tabi hakkınız, diyin anasını satayım. Zaten alt katımdan kulağımın duyma eşiğini çoktan geçmiş sesleri işitmekten ne söylediğinizin de bir önemi yok. Bir zamanlar çocukluğunu bahçe içinde müstakil tek ya da iki katlı evlerde geçirmiş insanlardan biri olduğum için çıkardığımız gürültü de pek önemli değildi. Lâkin apartman işgaliyesi altında yaşayan bugünün insanı "Komşuda pişer bize de düşer" atasözünü tamamen yanlış anlamışa benziyor. Hu komşu komşu; senin külüne de gürültüne de.... muhtaçlık vermesin Allah 😇🙏👼 Fekat bir ses olsun yeter diyen yalnız şair halt etmiş. Gelsin de, kakafoni nasıl yapılır hatta kakafonik kreşento diye bir şey varsa nedir gelsin de öğrensin 🤨 Gürültüyü oldum olası sevmem. Aşırı yüksek sesten de haz etmem. Bence insanların toplu yaşadığı yerlere de ses ölçüm cihazı koymalı, sonuçta birileri yüksek seksten rahatsız olabilir değil mi? Ups! I did again! Yani yüksek ses diyecektim. Sağlıklı olsun da cinsi ne olursa olsun diye dua ve temenni ile yapılan çocuklar özellikle sınır koymayı beceremeyen ebeveynlerin de katkıları sayesinde sınırsız ve sinirli çocuklara dönüşüyor. Tıpkı bir ülkenin milli misak-ı nasıl önemli ise çocukların bilmesi gereken sınırları da en az ülkelerin sınırları kadar değerli ve önemlidir. Heyyyyyss beee, hohoyytıssszz diye sesler duyuyorum şuan ve sınırsızlığın verdiği sinirliliğe geçiş yapıyorum. Her kafadan ayrı bir senfoni işittiğim dakikaları yaşıyorum sayın seyirciler. Vuaarraahhhh, gubarrahhh gibi bir takım anlamsız nidalar ortalığı inletiyor. İnsan evladı ortalama 20 ile 20.000 hertz arası sesleri duyabiliyor. Yani mesela nefes alış veriş sesi, sakın bir denizin dalga sesi yaklaşık 20 hertz sese örnektir bir camın kırılması, bir hırsız alarmı da 20.000 hertze örnek verilebilir. Fakat kulağınızın dibinde çalışan bir matkap sesi, çok yanınızdan geçen bir jet uçağının sesi bu eşiğin biraz üstünde olduğu için duyma kaybına sebep olabilir.
Nihayetinde alt ya da üst komşunuz bu ses eşiklerini geçer gibi olursa kulaklarınız o kadar da etkilenmez ama devamlı gürültü hali sizi sinir ederek aynı komşulara karşı öfkeyle dolmanızı neden olabilir. Yani komşu komşunun hiç bir şeyine muhtaç olmamaya başlar. Hatta mümkünse hiç yüzünü bile görmek istemez. Zira seslerini yeterince duymuştur artık. Bu seslerle o yüzleri bir daha eşleştirmek istemeyebilir. Neyse bir yol kalkayım da uzun kollu bi'şeyler giyeyim, neme lazım hasta filan olurum maazallah 🤔 gürültü insanı grip yapmaz amma serinti adamı döne döne vuru değil mi kuşçu? Beri bah! Kime diyyom? İçaforiz
0 notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Seçmenin de Bir Ahlakı Vardı
Seçmen üst akıl olmayı başarırsa ahlakını da yaşatır.
Sömürgeyi kendine üst akıl olarak seçen toplumlarda bir ahlak yoktur.
Sömürge lehine her çabanın kusursuz işlediği bir çağda yaşamak bıktırdı bizi.
Oysa yaşam kusursuz olmama çabası içinde huzur ve mutluluk üretir.
Yoğurt kaplarına çiçeklerin ekildiği çağ çok daha güzeldi.
Kapları ve çiçekleri bile yapay satmaya başladılar.
En yüce değer emek en ucuza satılmaya başlandığı günden bu yana bize ait olan her şeyi bize yeniden sattılar.
Oyunuzu bile kendi paranız ile satın alıyorlar. Haklarınızı bana oy verirseniz alırsınız pazarlıkları gözlerinizin önünde yaşanıyor.
İktidar olursak on beşbin lira bayram ikramiyesi vereceğiz rüşveti ile bana oy verirseniz sizi emekli ederiz arasında hiçbir fark yoktur.
Çeşmemizin suyunu paketleyip satma hakkını elde etti şirketler.
Nasıl? Bizim verdiğimiz yetkiler ile!
Kan ile kazandığımız topraklarımızı, maden ruhsatlarını yabancılara satıyorlar. Nasıl? Bizim verdiğimiz yetkiler ile!
Bugün bu sömürgeyi durdurmak, tersine çevirmek yerine daha ileriye taşımak isteyen ve sürdürülebilir hale getirmek isteyenleri seçiyoruz hala.
Tefecilerin temiz parası ile yatırım yapacağım diye aldatanlara aldanacak kadar mükemmel davranıyoruz.
Daha düne kadar bu ülke tefecilerin parası ile talan edildiğini, birilerinin cukkayı doldurduklarını unutuyor hatta bu pastadan pay kapma yarışı içine girerek başkalarının hakkına giriyoruz.
Doğruyu söyleyenlere her zaman olduğu gibi bizim ile aynı düşüncelere sahip değiller diye kızıyoruz.
Felaketin biri bitmeden biri devreye giriyor. Ders almıyoruz.
Yarayı beton ve rant ile saranlara adeta tapıyoruz.
Topraklarımız ve onu vatan yapan yurttaşlık bile satışa çıktı. Susuyor ve seyrediyoruz.
Tarihte demografik yapı değişikliği ile yıkılmayan tek bir devlet yoktur. Bunu hiç düşünmüyoruz.
Biz kendi ihanetini meşrulaştıran bir toplum olduğumuz için kaybediyoruz.
Darbe yapmaya kalkan bir tarikat ve cemaat terör örgütünün siyasi temsilcileri siyasi partiler kurmuş her siyasi partide sizi temsil etmek için seçilme garantisi olan listelerde yer almaları için yer verilerek size bunları seçeceksiniz dedikleri halde oy vererek destek veriyorsunuz.
14 Mayıs sonrası meclis bize ait bir meclis olmayacak.
Oy vererek destek olanların eseri olarak tarihe bir karanlık dönemin kararı olarak geçecek.
Sömürge bunu onaylattırmayı başardığı için liberal çöplüğün oyuncuları ile yine demokrasi kazandı diye bunu size satacaklar. Ve siz bir kez daha aldatıldığınızı bir müddet sonra anlamış olsanız bile geri dönüşü olmayan bir yıkımın mimarları olarak yok olup tarih sahnesinden silinecek duruma düşeceksiniz.
Tarih geçmişin hasar tespit raporudur.
O gün birileri çıkar bizim yaptığımız bu uyarıları yazar.
] Önder KARAÇAY [
14 notes · View notes
kafasisiricem · 22 days
Text
08.04.2024 02:02
Selammm ben döndüm. Burası benim günlüğüm gibi bir şeydi. Ben burda ilk aşkımı yaşamıştım, kazanovalıklarımdan bahsetmiştim, depresyon atlattım falan falan… ama aslında burası kafamın içi daha çok çünkü günlük olabilecek kadar bile bir paylaşımda bulunmamışım böyle biriyim çünkü yani kafamda yaşıyorum duygularımı kendimce özetlesem bu bile yetiyor bana. Ama sanırım muhtacım gene buraya baya yoktum ve bir anda bi dürtü geldi yazmam için
Genelde bu dürtünün kaynağı bir adet kişi oluyor, çünkü hayatımda onu zirveye taşımıştım ve de sonra onu 0.noktaya getirdim. Bazen geçmişe olan özlemimden midir bilmiyorum, onun o zamanlar hayatımda olmasını istediğim noktada olsaydıdaki duygusal tatminime olan geçmiş umudumdan mıdır ya da…
Ben aramızdaki o safi iletişim kurabildiğimiz anlardaki sohbeti muhabbeti konuşmanın gidişatını çok seviyorum mesela hala… sohbet dalgamın onun dalgası ile eşleşmesi olayı….
Bu arada mesela bu eximde de böyleydi, ben onunla yılbaşı partisinde tanışmıştım ve filmlerdeki gibi sabaha kadar konuşmuştuk felsefeden hayattan. derin sohbetlere aşığım cidden ben sanırım, benim duygusal ilişki beklentim bu. hatta daha doğrusu hayattan beklentim bu olabilir.
Neyse işte sanırım mesele şu ki, ben bu derin sohbet olayını şu an hayatımdaki insanla çok iyi götürebildiğimi düşünmüyorum. Bu düşünceye sahip olmak bile beni gerçekten üzüyor, ilişkime olan bir ihanet gibi geliyor bunun düşüncesi bile. Ama böyle bir şey var dimi yani bunu uyduruyor olamam. Mesela konuşamıyoruz biz saatlerce oturup hayattan sohbet edemiyoruz. Belki de ben edemiyorum bunun günah keçisi yok şu an. Ama sohbet akıcı olmuyor çoğu zaman. Ben mücadelecinin tekiyim ona göre hep karşıyım onun fikirlerine… o da bana göre kendisinin fikirlerinin sürekli benimsenmesini isteyen biri gibi geliyor bana… yani mesela şöyle çat çat fikirlerimizi savunsak masaya yatırıp, hayır öyle değil böyle diyebilsek. Ben mesela neden senin fikrin de olabilir dedikten sonra kendi fikrimi beyan etmeye başlamalıyım ki… olamaz işte senin fikrin bana göre olamaz. Sana göre olabilir ben ona karışmıyorum ki? Sen kendi fikrini düşünmeye devam edebilirsin ben bunu değiştirmeye çalışmıyorum esasında. Sadece farklı şeyleri düşünebilmeliyiz ve ben senin fikrini benimsemiyorum bu kadar basit.
Ay neyse aslında başka şey konuşacaktım. Neden böyle oldu anlamadım.
Neyse o kişiyle bu arada içimde duygusal bir şey kalmadı. O oluşturmamıştı zaten hiç de ben kendi kendime mi gelin güvey olmuştum. Orası da baya karışıktı. Bilmiyorum burdan da biraz çekiniyorum, bu yazdıklarımın beni tanıyan birileri tarafından okunması konusunda yani. Çünkü burda yazdığım şeyler de yanlış anlaşılabiliyor çünkü duygular bence var olan kelimelerle doğru ifade edilebilir şeyler değiller. Başka bir boyutta gibiler. 2D 3D farkı gibi..
1 note · View note