Sevgili, hayat; bugüne kadar devamsızlıktan kalmış gibiydim hep, sana; seni, mutlu, huzurlu, güvende yaşamaya... Kendi özümü tutup da aynaya, yansıma cennetlerin kapısını aralamaya... Bugüne kadarki densizliklerimi, ben olamamak savaşlarımı, hak etmeyenlere kendimden çok değer vermek yanlışlığımı bağışla. Beni, yeniden yaz okuluna. Gerekirse en baştan, birinci sınıftan başlat, razıyım, kabulüm. Çok yanlış yaptık birbirimize. Hakkın, bunu bana ceza olarak vermek. Yeniden başlayalım, tazecikten; en başından. Bir kadının, kadın olabilmek savaşı da böyle başlamaz mı zaten? Her gün sayfalarca dolusu yazar, yırtar, ezberini bozar, yenilir ama sağlam kalkarsın. Öyle olsun, bu kez; otuzlu yaşlarımın ortalarında. Yeniden yaz beni, okuluna. Derslerini mümkün mertebe geciktirmeden ve sınavlarından geçerek vereceğime adım kadar emin olabilirsin. Dilara, ne zaman istedi de yapmadı? Geçmişimi, geçmişimin diyetlerini ve geçmişimin her yanlışlığını misliyle ödedim, ödettim kendime. Bu kadarı yeterli. Sen beni, o her dersine mutlu al; ben seni, her sınavından yüz alarak mutlandırayım. Ne dersin, sevgili hayat; sevgilim hayat? Geçmiş, geçmişteki insanlar, geçmişin haksızlıkları ve geçmişin kalp kırıklıkları bize ne kazandırdı harabe bir kalbe yol açmaktan başka? Bırakalım, gitsin. Bırakalım, gitsinler. Hiçbir yol ve hiçbir hak ediş, acıya dem vuranlardan sahte değil. Dün, sadece vardım; bugün, hem var olacak, hem yaşayacağım. Giden, gitsin. Dün gibi, dün gece denize vuran yakamoz gibi, dün gece ve dün, gündüz; imdadıma yetişmeye çalışan yarı bulutsu güneş gibi... Madem bir kere geldik, yaşamadan ölmeyeceğiz. Beni anladığını ve umar köprülerinde bana sevinçle bağrını açan intihar vazgeçişlerini önüme serdiğini biliyorum. Bütün insanlar gözümde benden daha değerli değil şimdi, insan öncelikle ve sadece kendine güvenmeyi öğrenmeli. Seni Seviyorum hayat; zerre kaldıysa geçmiş ve ötelenmiş geçmişteki insanlar; sınıfta bırak, kalbimde, kalbimce, her zerremce. Bir daha aynı okulun ve aynı hayat dolu yazgının öğrencisi dahi olmak istemem onlarla. Öğrendim, bitti. Şimdi, yaşamak vakti...
‘Beğenilme kaygısı’ makyaja itiyor: ‘İnfluencer’ olma çocuk yaşa düştü
‘CİDDİ BİR SORUN’
Türk Dermatoloji Derneği üyesi dermatolog Prof. Dr. Başak Yalçın, küçük yaştaki çocukların ciltlerine ihtiyaç olmadığı halde uygulama yapmaması gerektiğini vurguladı. Çocuğun bir sağlık problemi varsa dermatologların önerisiyle ürün kullanılması gerektiğini belirten Yalçın, “Önceden 10 yaşındaki bir çocuğun cilt bakımı yapması öngörülmezdi. Fakat şimdi öyle değil. Dudak…
Elimde eski bir albüm, bir fotoğraf karesi var . Bir süre bakışıyoruz , ben ona dayanamıyorum , o bana . Dayanamadığım fotoğraf karesinde ,büyük bir gülümseme ile yer alan , arkasında yaşanan hiçbir şeyin farkında olmayan bir kız çocuğu var ve ben bu fotoğrafa baktığımda fark ediyorum onun edemediklerini . Geçmiş bir kere daha yüzüme vuruyor gerçekleri . Yaşananlar ve yaşadıkça anlaşılanlar .
"Gitmek mümkün olsa da gitsem uzaklara..." demiş Ümit Yaşar Oğuzcan, İki Kişiye Bir Dünya adlı kitabında. Ne acı bir tebessüm. Tıpkı, karanlığın içinden geçen zavallı bir mazlum gibi...
Aşka, her zaman mutlulukla sahip olmalı... Hayat çok zorken bile aklına gelen tek şey, aşkı sevmek olmalı. Hayatını ışıkla dolduran, sana huzur veren, karşı koyamadığın bir kalp; her daim olmalı hayatında...
İnsan bir kez sevdi mi, ne olursa olsun sevmeyi bırakamaz, sadece sevmeye ara verir. Zaman, sevmeyi unutturmaya yetmez. Yeniden sevme, yeniden sevebilme umudu insanı hep diri tutar. Aşk, biraz da unutulması imkansız anlardır...
Şu an aşkı düşünmeye başladığında aşkı besleyen duyguların öne çıkıyor. İnsan bir kez sevmeye başladığında, bütün bir hayatını veriyor. Sonsuz sevgi, alıp götürüyor insanın bütün bir benliğini.
Kimi zaman güvensiz ve üzgün hissetsen bile, eğer aşıksan, mutlu olmak için hep bir nedenin oluyor. Gündüzü geceyle karıştırır, ayı güneş zannedersin kimi zaman. Dalar gider bir yarın hep uzaklara. Kalbini çalan bir kalbin varlığı, hayatına durmaksızın umut aşılar. Acıların sevince dönüşür önce, sonra muazzam bir acı kalır en sonunda. Hayatına durmaksızın umut aşılayan o kalp, gün gelir sana nefes alma fırsatı bile sunmaz.
Aşk, yinede her şeye rağmen mutlu kılar insanı. Her şeye rağmen seversin, her şeye rağmen sevmeye devam edersin. Bir gün her şeyden vazgeçsen bile, günün birinde, yeniden aşkı kovalarken bulursun kendini. Aşk, aşkı kovalayan insanları sever biraz da...
Aşk, aşktan kör olan insanları sever. Aşk, bir köşede oturan, yalnız insanları sever. Aşk, aşkı bir türlü bırakamayan insanları sever. Aşk, en çok aşkı bulamayan insanları sever. Aşk, en çok mutsuz insanları sever. Aşk, en çok sevdikçe solan insanları sever...
Aşk kimi zamanda sadece romantikleri sever... Peki nedir romantik olmak? Küçük ve anlamlı incelikler yapmak mı? Hayır. Bence romantik olmak, birisini tanımak istemektir, en baştan, ara vermeden, soluksuz... Adını, sanını, duygularını, hayallerini, hayal kırıklıklarını, umutlarını, ailesini, günlük yaşamını, sosyal ilişkilerini, korkularını, hobilerini ve daha nicesini... "Ben seni tanımak istiyorum, ben seni bir kitap gibi okumak istiyorum..." demektir biraz da aşk. Her bir satırını atlamadan, yargılamadan okumak ve anlamaya çalışmaktır aşk.
Aşk, aslında sonsuza dek bizimle. Aşk, hayatın her noktasında. Aşk, kalbinin ritmine doğru giden bir lütuf kimi zaman. Aşk, boğulmayı isteyeceğin derin bir nehir kimi zaman... Aşk, bazen de ruhunda taşıdığın, kalbini yakan bir tutku kimi zaman...
Aşk varsa yedi günden fazladır bir hafta. Günler sonsuzdur, geceler uzun. Yalnızlığının derinliklerinde yaşanılan anlar kadar saf ve temizdir, gizli ya da sihirli bir formülü yoktur. Çok geç gelir bazısına, çok geç rastlar insan hayalini kurduğu; bir bakışın, bir tebessümün, bir öpücüğün büyüsüne...