Varoluşçuluk felsefesinin en büyük temsilcilerinden Fransız düşünür Jean-Paul Sartre'ı aramızdan ayrılışının 44. yılında saygıyla anıyoruz.
81 notes
·
View notes
Atatürk ’e saldırmak; daha kaliteli bir dindar olduğunuz değil,
daha kaliteli bir #şerefsiz olduğunuz anlamına gelir."
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk
45 notes
·
View notes
"Tüm varoluş gayelerimiz bir yok oluşla sonuçlanmıyor mu halbuki"
11 notes
·
View notes
Kierkegaard ve Tinsel Korku Kavramı
Tinsel korku, Kierkegaard felsefesindeki problemlerden birisidir. Tinsel korku, kaygı düzeyinin üstünde bir durumdur. Nihilist bir filozof olarak da bilinen düşünür, Korku Kavramı adlı kitabında belirli bir nesneye karşı duyulan korkudan değil bunun tam tersi belirsizliğe karşı duyulan korkudan bahseder. Bu korku (Angst), objelere karşı duyulan korkudan daha büyük ve kapsamlı bir duygudur, kendisi bizzat düzenin içinde yer alır, salt varoluştan gelir... Kierkegard, bahsettiği bu korkuyu şu şekilde de tanımlar. “Henüz gerçekleşmemiş bir deneyimi tahmin ederek, algıyı, düşünceyi ve eylemi engelleyerek zihni muhtemelen bulanıklaştıracak şekilde bir kişinin üzerinde asılı kalan endişe üstü durum”
Kierkegaard, bu varoluşsal gelen, anlamlandırmada zorlanılan korkunun; insanın dünyaya amaçsız, nedensellikten uzak gelmesine adeta dünyaya fırlatılmasına, varoluşsal olarak defolar bulundurmasına bağlar çünkü bahsettiği tinsel korkunun nedeni belirsizdir...
62 notes
·
View notes
"O yüzden yazarsın."
"Derin bir nefes alıp kalbine saplanan tüm hisleri kelimelere dökmek özgürleştiricidir çünkü. Bir nevi itiraftır, bir nevi günah çıkartmadır. Burada olduğunu evrene haykırmaktır. Bir iz bırakmaktır belki de. Ya da şöyle bak, yazı yazmak seni sen yapan şeyleri kendine itiraf etmektir. Kendini keşfetmektir. 'Tanrı olmam -ya da sıradan bir kadın veya erkek- ya da aslında herhangi bir şey olmam mümkün değil. Ben hissettiğim, düşündüğüm ve yaptığım şeyim. Varlığımı yapabildiğim ölçüde etraflıca ifade etmek istiyorum çünkü varlığımı ancak bu şekilde canlı tutabileceğim fikrine kapıldım,' demiş Sylvia Plath. Sen düşündüğün şeysin, bunları sözcüklere dökmeden kendini canlı tutamazsın."
- Yağmur Sevinç
https://geekyapar.com/sanat/edebiyat/sylvia-plath-yine-hakli-cikti-neden-yaziyorsun/
19 notes
·
View notes
Chateaubriand Atala'da söyle der: Varolduğumu ancak sıkıldığım zaman fark ediyordum.
8 notes
·
View notes
her şey ve herkes anlamını yitirmeye mahkum. kitaplar, şiirler, şarkılar, insanlar... geçirilen her güzel zaman, yaşanan her güzel an sonunda tüm anlamını yitiriyor. zaman, hayata yüklenen tüm anlamı ziyan ediyor, buna sahip çıkmıyor, korumuyor, kollamıyor! zaman, ona emanet ettiğimiz hiçbir şeye sahip çıkmıyor. tıpkı hisler gibi. hissedilen her şey değersizleşiyor. hisler de eskiyor. zaman eskitiyor.
sonra bir gün öyle bir şey çıkıyor ki karşımıza, zamanın bunu benden almasına izin vermeyeceğim, bunun anlamını yitirmesine izin vermeyeceğim, diyoruz. ama zaman denen şey öylesine güçlü ve öylesine acımasız ki bize yüzünü çevirmekten hiç çekinmiyor. içinden çıktığımızı sandığımız çukura geri itmeyi de ihmal etmiyor. oysa bu çukurdan hiç çıkamadık ki sadece çıktığımızı sandık. tüm anlamsızlığımızla kendimize geri döndük.
12 notes
·
View notes
Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği eseriyle dünya çapında tanınan, yazarlığın yanında müzik ve sinemayla profesyonel olarak uğraşmış, çağımızın en başarılı düşünsel roman yazarı ve varoluşçuların sonuncusu olarak nitelendirilen Milan Kundera, 94 yıl evvel bugün dünyaya gelmişti.
34 notes
·
View notes
Giysi bizimle hiçlik arasına girer. Vücudunuza bir aynada bakın: Ölümlü olduğunuzu anlayacaksınız. Parmaklarınızı kaburga kemiklerinizin üzerinde bir mandoline dokunur gibi gezdirin: Mezara ne kadar yakın olduğunuzu göreceksiniz. Giyimli olduğumuz içindir ki ölümsüzlükle böbürleniriz: Bir kravat takıldığında nasıl ölünebilir? Giyinip süslenen ceset kendini iyi tanımamaktadır ve ebediyeti hayal ederek bunun yanılsamasını sahiplenmektedir. Et iskeleti örter, giysi eti örter: Tabiatın ve insanın ince kaçamakları, içgüdüsel ve itibarî aldatmacalar: Bir beyefendi çamurdan ve tozdan yoğrulmuş olamazdı... İtibar, saygıdeğerlik, kibarlık -çaresizlik karşısında bir sürü kaçış yolu. Bir şapka taktığınızda, ana kamında günler geçirdiğiniz ya da solucanların yağlarınızı tıka basa yiyecekleri kimin aklına gelir?
6 notes
·
View notes
Kemanını çalıyorum hayatın
Yalnız olma tutkum bastırıyor
Beni yataklara
Düşünce polisi kelepçeliyor diyaframımı
Suçüstü yakalanmışım
Müziğimi enjekte ederken beynime
Kara senaryolar sahnesine atıyor
Dost bildiğim rüyalar
İzliyorum yıkılışını, yıkımın
Zihnimin ateş geçirmez duvarları
Kan akıtıyor kulaklarımdan
Kibritsiz bir dinamitim sadece
Ben gülümsedikçe fitilim uzuyor
Kanlar hâlâ fışkırıyor
3 notes
·
View notes
8 notes
·
View notes
Simone de Beauvoir ve Feminist Bir Varoluşculuk
Feminist karakteriyle öne çıkan Fransız Simone de Beauvoir önemli bir yazar olmasının yanında önemli bir düşünürdür. Kendine varoluşçu bir filozof da diyebiliriz. Belki de aynı tedrisattan geçmiş olmaları ve Sorbonne’da Sartre ile tanışıp arkadaş olmaları da onun görüşlerini etkilemiştir. Hatta varoluşçuluk felsefesine değindiği ilk kitabında Sartre’ın varoluşculuğu üzerine de yazmıştır.
Onu feminist olarak tanımlanmasına ön ayak olan eser Kadın: Efsane ve Gerçek adlı denemesidir. Beauvoir bu eserinde, kadınların diğer-öteki olarak görülmesi, toplumsal klişeler nedeniyle kadınların haklarının sınırlandırılması gibi konulara değinir. Bu eseri bir nevi sonraki eseri İkinci Cins için altyapı oluşturur...
Yazar, İkinci Cins adlı sonraki eserinde ise varoluşçu düşüncelerini feminist düşünceleriyle birleştirir. Feminist bir varoluşculuk yolunda ilerler. Eserinde varoluşculuk özden önce gelir, kadın doğurmaz kadın olunur (On ne nait pas femme on le devient) der. Kadının toplumlarda sınırlandırılmış, baskı gören varlıklar olarak önünün kesildiğine, ötekileştirildiğine değinir. Erkeklik tarihsel düşünceye dayanır, kadınlık ise toplumsal bir durumdur der. Oysa kadınlara bir nesne rolü biçilmiş, nesne olarak görülmektedir. Toplumsal yaşam, aileden erkeği avantajlı bir konuma yerleştirirken, kadını kurban haline getirmektedir. Ona göre kadınlar da erkekler kadar sorumluluk alabilir, kendi hayatlarını kurabilirler. Bu durumu da aşağıdaki sözü en iyi açıklar.
”Kadını götürüp mutfağa ya da süslenme odasına kapatıyor, sonra da ufkunun darlığına şaşırıyoruz; kanatlarını kesiyoruz, sonra da uçamıyor diye yakınıyoruz.”
Not: Simone de Beauvoir’in öldükten sonra arkadaşı ve düşüncelerinden etkilendiği J.P. Sartre’in hemen yanına gömülür.
48 notes
·
View notes
"Korkunun ve bencilliğin cumhuriyetinde kalabalığın kırıcı saltanatıydı yaşadığım. Herkes büyük bir ikiyüzlülükle bir erdem, bir zorunluluk gibi yaşamı öne sürerek ölümü kutsuyordu. Kimsenin yağmuru seyretmediği bir dünyada yıldızları sevmenin yalnızlığı ile her gün biraz daha geri çekildim. Üstüme örttüğüm yorgan yüreğimdeki serçenin küçücük ürkek kanatlarıydı."
- Şükrü Erbaş
14 notes
·
View notes
Üstadın sekertattan önceki son şiiri...
4 notes
·
View notes