Tumgik
#sembolik korunma
Text
Üzerlik Nazar için Kullanılır mı?
Üzerlik Nazar için Kullanılır mı?
Tumblr media
#DekoratifBitkiler, #DoğalEnerjiKorunması, #DoğalKorunmaYöntemleri, #EskiInançlar, #EvDekorasyonu, #EvSüsleme, #GelenekselInançlar, #GelenekselKorunmaUygulamaları, #GelenekselTedaviler, #HalkInançları, #KoruyucuBitkiler, #KoruyucuEnerji, #MistikBitkiKullanımı, #MistikBitkiler, #NazaraKarşıDualar, #NazaraKarşıKoruma, #NazaraKarşıRitüeller, #NazardanKorunmaYolları, #NazardanKorunmaYöntemleri, #SembolikKorunma, #SpiritüelUygulamalar, #TıbbiVeAromatikBitkiler, #ÜzerlikOtu, #ÜzerlikOtuKullanımı, #ÜzerlikOtuKurutma https://is.gd/N4YDeU https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/uzerlik-nazar-icin-kullanilir-mi/
Üzerlik Nazar için Kullanılır mı ? sorusunun cevabını vermeden önce üzerlik otu hakkında kısa bir bilgilendirme yapalım;
Üzerlik otu, genellikle Akdeniz iklimine özgü olan, sıklıkla tarım alanlarında ve yol kenarlarında rastlanan bir bitki türüdür. Bilimsel adı “Helianthus annuus” olan bu bitki, yüksekliği ve büyük, sarı çiçekleri ile tanınır. Ayrıca tohumları, içerdikleri yağ nedeniyle özellikle yağ üretimi için ekonomik öneme sahiptir. Üzerlik otunun çiçekleri güneşi takip ederek döner, bu da bitkiye heliotropizm özelliğini kazandırır. Bitki, toprak kalitesine bağlı olarak farklı boylarda büyüyebilir ve genellikle çeşitli kuşların ve böceklerin ilgisini çeker. Hem endüstriyel hem de dekoratif amaçlarla yaygın olarak kullanılan üzerlik otu, aynı zamanda biyoenerji üretimi için de potansiyele sahiptir.
Üzerlikotu, popüler inanışlara göre nazara karşı koruyucu bir özelliğe sahip olduğuna inanılan bitkilerden biridir. Ancak, bu inançlar genellikle geleneksel ve kültürel geçmişe dayalıdır ve bilimsel bir temele dayanmaz. Üzerlik otunun özellikle Nazar Boncuğu olarak bilinen ve Türk kültüründe sıkça kullanılan objelerle ilişkilendirildiği görülür.
Üzerlik otunun nazara karşı kullanılması, eski Türk mitolojisi ve halk kültürüne dayanan bir inanıştır. Nazar, kötü enerjilerin veya kıskançlık nedeniyle kişinin üzerine yönlendirildiğine inanılan bir olgudur. Nazarın koruyucu gücüne sahip olduğuna inanılan üzerlik otu, bu tür enerjileri absorbe etme veya kişiyi koruma amacıyla kullanılabilir.
Ancak, bu tür inançlar bilimsel olarak kanıtlanmamıştır ve üzerlik otunun nazara karşı etkili bir koruma sağladığına dair kesin bir kanıt bulunmamaktadır. Modern bilim, nazara karşı koruma gibi soyut kavramlara dayalı bitkisel çözümlerin bilimsel olmadığını göstermektedir.
Sonuç olarak, üzerlik otu genellikle dekoratif ve tarımsal amaçlarla kullanılan bir bitki olsa da, nazara karşı koruyucu bir özelliğe sahip olduğuna dair inançlar kültürel ve folklorik bir geçmişe dayanmaktadır. Bu tür inançlar kişiden kişiye değişebilir ve bilimsel bir temele dayanmamaktadır.
Nazara karşı koruma amacıyla üzerlik otunu kullanma yöntemleri genellikle geleneksel inançlara dayanır ve kişiden kişiye değişebilir. Ancak, genel olarak, üzerlik otu nazara karşı koruma amacıyla genellikle kurularak veya evde dekoratif amaçlarla kullanılarak tercih edilir. Tavada yakmak veya yakma gibi uygulamalar daha yaygın değildir.
Üzerlik otunu nazara karşı kullanma örnekleri:
Kurutma ve Dekorasyon: Üzerlik otu genellikle çiçekleri ile birlikte kurutularak dekoratif amaçlarla kullanılır. Kurutulmuş bitki demetleri evin çeşitli köşelerine asılabilir veya vazolarda sergilenerek dekoratif bir öğe olarak kullanılabilir.
Evde Asma: Kurutulmuş üzerlik otu, özellikle kapı girişlerinde veya evin belirli bölgelerinde asılarak nazara karşı bir tür koruma amacıyla kullanılabilir. Bu, geleneksel bir uygulamadır ve sembolik bir anlam taşır.
Nazara Karşı Koruma İçin Dualar: Bazı kültürlerde, üzerlik otu nazara karşı koruma amacıyla dualarla birlikte kullanılır. Bu durumda, kişisel inançlar ve ritüeller devreye girebilir.
Unutulmamalıdır ki, nazara karşı koruma amaçlı uygulamalar genellikle semboliktir ve kişinin inançlarına bağlıdır. Bilimsel bir etkinlikleri kanıtlanmamıştır, bu nedenle bu tür uygulamaların kişisel tercihlere dayalı geleneksel uygulamalar olduğunu hatırlamak önemlidir.
0 notes
hanargelisim · 4 years
Photo
Tumblr media
HİYERARŞİNİN GEREKLİLİĞİ ... 075 .... . . KABALIĞI, KÜSTAHLIĞI, İSTİLAYI önlemek hiyerarşisinin gerekliliği için üç basit nedenidir. Paylaşım kavgasında ortaya çıkan bir sistem olsa da paylaşım nedenlerden sadece biridir. Korunma isteği, kontrolsüz istilâ girişimlerine karşı kullanılan bir Kalkan, merkezin çökmesini geciktiren bir stratejidir. Buna TERSTEN bakış, yani üstten bakış ise iki yönlü olur. Adalet ve paylaşım da hakkaniyet, veya haksızlık şeklinde. Haksızlık durumlarında sadece maddi paylaşımın sekteye uğraması değil, insanlığında duruma uygun şekilde düzenlenmesi, aktarılması sekteye uğrar. Yani üstteki alttakine,, sembolik olarak,, kabalık yaparak veya hakaret ederek bunun yanında nezaket olsa bile yükselme koşullarını koşulsuz itaate bağlayarak saygısızlık yapar. Buna göre sonuç, devrimci bir çıkış olur. Adalet konusu ise hakim olduğunda her şey olabilecek en iyi şekilde olur. Çünkü evrene uygunluk vardır. Bazı hiyerarşi tabakaları üst üste basamaklar şeklinde bulunurken, bazıları bazı özellik veya araçların yoğun durumuna göre merkezden çevreye doğru bir yayılım gösterir. Bu düzen merkezde olanın yoğun varlığıyla veya tehlikesinin büyüklüğüyle kurulur. Örneğin BEKA sorunu diyerek merkeze alınan korku, ve tek kurtarıcının Allah, Milletin kendisi, diğer millet veya halklarla kurulan olumlu ittifak yerine bir SİYASİ figürün varlığına bağlanması çalışmaları ile oluşturulan Korku anlamında!, VEYA para kapitalizmda bir merkez oluşturur ve genellikle piramit şeklinde yükselen basamaklardan oluşan hiyerarşik düzene örnek olabilir. Bir dilenci ile ise kurulan hiyerarşik ilişki, şefkat, merhamet, yardımlaşma, sınanmak, karaktere ve prensiplere bağlılık göstermek adına görev bilinci şeklinde ortaya çıkabilir. Bu ilişki temelleri sarsılır ve düzen eşitlik temelinde kurulmaya çalışılırsa yükselen dilenci değil, ancak alçak gönüllülük gösteren veya negatif anlamıyla alçalan kişinin kendisi olabiliyor. . . HaNAR . . #thehanardevelopment #theroad #kişiselanayasadenemeleri #HaNAR #HaNARgelisim https://www.instagram.com/p/B5BeDOwglhE/?igshid=10cnul9ia1ple
0 notes
technosehir · 5 years
Text
Kişisel Korunma İçin Servet Harcadı
Tumblr media
  Henüz 20 yaşında Harvard Üniversitesi’ndeki arkadaşları ile ufak çaplı iletişim kurmak amacı ile oluşturduğu sosyal iletişim araçlarının en güçlüsü olan Facebook ile günümüzde milyarlarca dolarlık servete erişen Mark Zukerberg, sizce servetine layık bir korunma için ne kadar ödemiş olabilir? Daha doğrusu bu korunmanın sadece sanal düşmanlardan korunma olduğunu belirtirsek halen fikriniz değişmiş olabilir mi?   Dünya Liderleri İle Yarışıyor! Dünya liderlerinin kişisel fiziki korunmalarını sağlamak amacı ile onlarca hatta yüzlerce ve hatta binlerce koruma ile gezdiklerine tanıklık ediyoruz. Bu koruma ordusuna harcanan milyonlarca liranın lüzumlu olup olmadığı şöyle dursun, sizce bir kişi hiçbir yakın koruma olmadan sadece sanal tehditlere karşı kendini güvende hissetmek için ne kadar harcayabilir veya harcamalıdır? 5 bin? 10 bin? 100 bin…? Hadi hadi lütfen miktarı biraz daha yükseltin. Mesela 20 milyon dolar, bir diğer deyişle tamı tamına 100 milyon TL ile sadece sanal tehditlerden korunan biri var desek buna tepkiniz ne olur acaba? Evet! Mark Zuckerberg her yıl yaklaşık olarak 100 milyon TL, kripto tehditlere karşı kendini korumak amacı ile harcıyor? Peki bu koruma nasıl ve ne şekilde oluyor?   Mark Zuckerberg’in 20 Milyon Dolarlık Korumaları… Tam olarak kendi ağzından belirtilmemiş olmasına rağmen güçlü duyumlara göre, FBI ve CIA’ye bağlı birimlerin yanı sıra kendi şirketinin bilişim uzmanlarından da koruma sağlayan Zuckerberg, sanal hesaplarının korunmasından çok, başta Borsa ve diğer Finansal işlemler olmak üzere bir dizi yatırımları için teknik korunma almaktadır. Şirketten her ne kadar sadece 1$ gibi sembolik maaş aldığı iddia edilse de aslında Zuckerberg, günümüzde en zenginler listesinde 8.sırada yer almaktadır. Bu paranın çoğunun hisselere ve sanal paralara aktarıldığını belirtmek gerekir. İşte sanal alemde dolaşan bu servetin korunması için de 20 milyon dolar neredeyse denizde bir damla gibi geliyor Zuckerberg’e. Aynı zamanda Zuckerberg’in yakın arkadaşlarından ve mesai arkadaşlarından COO Sheryl Sandberg’nın da 4 milyon dolara yakın bir para ile korunduğunu belirtmek gerekir. Read the full article
0 notes
haberin-varmi · 7 years
Text
DİSK-AR Raporu: BAŞKANLIK İŞÇİYE ZARARLIDIR!
BAŞKANLIK İŞÇİYE ZARARLIDIR! 
Başkanlık ve Parlamenter Rejimlerde  İşçi Hakları ve İnsani Gelişme Raporu 
ÖZET
Başkanlık rejimine sahip ülkelerde temel işçi hakları ve sendikal haklar daha yoğun biçimde ihlal ediliyor.
Sendikal hakların en güvencede olduğu ülkelerin yüzde 84’ü parlamenter rejime sahip ülkeler.
Sendikal hakların en ağır biçimde ihlal edildiği ülkelerin yüzde 71’i başkanlık ve yarı başkanlık rejimine sahip.
Başkanlık rejiminde sendikalaşma ve toplu sözleşme kapsamı parlamenter rejime göre çok daha düşüktür.
Parlamenter rejimlerde ortalama sendikalaşma oranı yüzde 29 iken, başkanlık rejimlerinde yüzde 12 düzeyinde.
Parlamenter rejimlerde toplu sözleşme kapsamı yüzde 48 iken, başkanlık rejimlerinde yüzde 27’dir
Başkanlık rejiminde işçiler daha uzun çalışıyor ve “iş kazaları” sonucu daha çok ölüyor.
Başkanlık rejimlerinde ortalama çalışma süresi 42,5 saat iken, parlamenter rejimlerde 37,6 saattir.
Başkanlık rejimlerinde ölümlü iş kazası oranları parlamenter rejimlerin iki katından fazladır.
Başkanlık rejimlerinde 100 bin işçide ölümlü iş kazası oranı 5,2 iken, parlamentere rejimlerde bu oran 2,4’e düşüyor.
Başkanlık rejimlerinin insani gelişme karnesi zayıf. Çok yüksek insani gelişme grubundaki ülkelerin yüzde 82’si parlamenter rejime sahip.
Düşük insani gelişme grubundaki ülkelerin yüzde 88’inde başkanlık ve yarı başkanlık rejimi var
Başkanlık rejimlerinde ortalama ömür daha kısa. Parlamenter rejimlerde doğuşta ortalama ömür beklentisi 76 iken, başkanlık rejimlerinde 67’dir
Başkanlık rejimleri gelir dağılımı açısından daha eşitsizdir: Başkanlık rejimlerinde en yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasındaki fark 10 kat iken, parlamenter rejimlerde bu fark 6,7 kata düşüyor.
Başkanlık rejimleri toplumsal cinsiyet açısından da daha eşitsizdir. Başkanlık rejimlerinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği endeksi iki kat daha yüksek
GİRİŞ
Bu rapor ülkelerin siyasal rejimlerine göre temel işçi haklarını ve insani gelişme durumunu incelemektedir. Raporun amacı başkanlık ve parlamenter rejimlerde işçi haklarını ve insani gelişme durumunu karşılaştırmalı olarak ele almaktır. Raporda dünyadaki pek çok başkanlık ve parlamenter rejimlere sahip ülke karşılaştırılmaktadır.
Ülkemizin yüz elli yıla yaklaşan parlamenter geleneğine ve uygulamasına son verilmek isteniyor. Meclis’in işlevsiz olacağı, kuvvetler birliğine dayalı bir tek adam rejimi ile yüz yüzeyiz. Ülkemizde başkanlık rejiminin önümüzdeki günlerde referanduma sunulacak olması nedeniyle dünya örneklerini incelemek önem taşıyor. Dünyada uygulanan başkanlık rejimleri nasıl sonuçlar doğurdu? Bu rejimlerde işçi haklarının, sendikal hakların durumu nedir? Başkanlık rejimi mi yoksa parlamenter rejim mi işçi hakları ve sendikal haklar açısından daha yararlıdır? Rapor bu sorulara yanıt aranmaktadır.
Raporda farklı kategorilere göre başkanlık rejimi ve parlamenter rejim karşılaştırılmaktadır. Sendikal hakların korunma düzeyi, sendikalaşma, toplu pazarlık, çalışma süreleri, iş kazaları, gelir eşitsizliği, insani gelişme ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi konularda farklı siyasal rejimler karşılaştırılmaktadır.
Araştırma bulguları ele alınan bütün kategorilerde parlamenter rejimin başkanlık rejiminden üstün olduğunu göstermektedir. İşçi hakları ve sendikal haklar parlamenter rejimlerde daha çok korunmakta, başkanlık rejimlerinde daha çok ihlal edilmektedir. Sendikalaşma ve toplu pazarlık düzeyi parlamenter rejimlerde daha yüksek başkanlık rejimlerinde daha düşüktür. Çalışma süreleri parlamenter rejimlerde daha kısadır. Ölümlü iş kazaları başkanlık rejiminde parlamenter rejimlerin iki katıdır. İnsani gelişme düzeyi parlamenter rejimlerde daha yüksektir.
Parlamenter rejimlerde demokratik katılım kanallarının çok daha fazla olması, işçilerin ve sendikaların seslerini duyurma imkanlarının daha fazla olması nedeniyle parlamenter rejimlerde işçi hakları ve sendikal haklar daha gelişkindir.
Raporda siyasal rejimler başkanlık rejimi, yarı başkanlık rejimi ve parlamenter rejim olarak üçe ayrılmıştır. Mutlak monarşiler ve teokratik rejimler ile tek parti iktidarına dayalı siyasal rejimler raporun kapsamı dışında bırakılmıştır. Anayasal monarşiler (sembolik monarşinin olduğu parlamenter rejim) parlamenter rejim olarak tasnif edilmiştir.  Siyasal rejimlere göre ülkeler listesi raporun ekinde yer almaktadır.
Raporda başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter rejimlerde işçi hakları ve insani gelişme açısından eğilimler ortaya konmaktadır. Hangi siyasal rejimin işçi hakları ve insani gelişme açısından daha üstün olduğu karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır.
Raporda kullanılan veriler çeşitli kaynaklardan sağlanmıştır. Bunlar ITUC (Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu)  Küresel Sendikal Hak İhlalleri Raporu 2016,  Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) İstatistiki Veri Tabanları ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) İnsani Gelişme Endeksi 2015’tir.
ITUC Küresel Sendikal Hak İhlalleri Raporu: ITUC beş kıtada 162 ülkede 180 milyon işçiyi temsil eden küresel bir sendikal örgüttür. Konfederasyona bağlı 333 sendikal örgüt bulunmaktadır.  ITUC sendikal haklara yönelik ihlalleri düzenli olarak tespit etmekte ve bu ihlallere karşı mücadele araçları geliştirmektedir.  ITUC Sendikal Hak İhlalleri Raporunda ülkeler beş grupta  ele alınmaktadır:
1 Grubu: Sendikal hak ihlallerinin az olduğu ülkeler
2 Grubu: Tekrar eden sendikal hak ihlallerinin olduğu ülkeler
3 Grubu: Düzenli hak ihlallerinin yaşandığı ülkeler
4 Grubu: Hak ihlallerinin sistematik olduğu ülkeler
5 Grubu: Sendikal hakların güvende olmadığı ülkeler
5+ Grubu: Hukuk devletin çökmesi nedeniyle sendikal hakların güvende olmadığı ülkeler.
Raporda ITUC verileri ülkelerin siyasal rejimlerine göre yeniden tasnif edilmiştir.
ILO İstatistiki Veri Tabanı: Uluslararası Çalışma Örgütü, çalışma hakları ve işgücü piyasaları konusunda uluslararası karşılaştırılabilir veriler sunmaktadır. ILO İstatistiki Veri Tabanında sendikalaşma oranlarından, çalışma sürelerine, iş kazalarından iş gücüne katılma oranlarına kadar karşılaştırmalı veriler bulunmaktadır. Raporumuzda  yer alan verilerin önemli bir bölümü ILO istatistik veri tabanından alınmıştır. Ancak bazı konularda her ülkeden veri sağlanması veya seri oluşturacak şekilde düzenli veri sağlanması mümkün olmamaktadır. Bu nedenle çalışmada veri sağlanabilen ülkeler esas alınmıştır.
İnsani Gelişme Endeksi (HDI): İnsani Gelişme Endeksi (Human Development Index-HDI), ülkelerin insani gelişme düzeylerini ölçmeyi hedefleyen bir göstergedir. Ülkelerdeki ortalama ömür beklentisi, okur yazarlık oranı, eğitim ve yaşam kalitesi, eşitsizlik gibi değişkenleri esas alan bir ölçümdür. İnsani gelişme endeksi ülkelerin insani gelişiminde ortalama başarının özet ölçüsüdür. Bu ölçüler; uzun ve sağlıklı bir yaşam, bilgili ve iyi bir yaşam standardına sahip olmadır. Araştırma sonucunda ülkeler çok yüksek insani gelişme, yüksek insani gelişme, ortalama insani gelişme ve düşük insani gelişme kategorilerinin birinde yer alır. Endeks 1993 yılından bu yana Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından hazırlanmaktadır. Araştırmada genel insani gelişme endeksi yanında ortalama ömür beklentisi, gelir eşitsizliği endeksi ve toplumsal cinsiyet endekslerine de yer verilmiştir.
Gini Katsayısı: Gini katsayısı gelir eşitsizliğini ölçmekte kullanılan bir yöntemdir.  Gini katsayısı 1 ile 0 arasında değerler almaktadır.  Endeks 0’a yaklaştıkça eşitsizlik azalmakta, 1’e doğru yaklaştıkça eşitsizlik artmaktadır. Endeksin 0 olması gelirin tam olarak eşit dağıtıldığı, endeksin 1 olması 1 kişinin bütün gelire el koyması anlamına gelmektedir. 0 ve 1 değerleri teorik değerler olup Gini katsayısı 0,2 ile 0,6’li değerler almaktadır.
BAŞKANLIKTA SENDİKAL HAKLAR DAHA ÇOK İHLAL EDİLİYOR
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) her yıl Küresel Sendikal Hak İhlalleri Raporu yayınlamaktadır. 2016 yılında 141 ülkede sendikal hak ihlallerinin durumunu ele alan rapor ülkeleri yukarıda ayrıntıları belirtilen 6 gruba ayırmaktadır.
ITUC raporunda yer alan verileri ülkelerin rejimlerine göre yeniden değerlendirdik. Başkanlık, parlamenter ve yarı başkanlık rejimlerine göre oldukça çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı.
ITUC raporuna göre sendikal hakların en az ihlal edildiği 1. Grupta yer alan 13 ülkenin 11’inde parlamenter rejim, diğer iki ülkenin birinde başkanlık ve birinde de yarı başkanlık rejimi uygulanıyor (Tablo 1).
Tablo 1: Sendikal Hakların En Çok Korunduğu/En Az İhlal Edildiği Ülkeler
Ülke Siyasal Rejim Almanya Parlamenter Avusturya Parlamenter Danimarka Parlamenter Estonya Parlamenter Finlandiya Parlamenter Hollanda Parlamenter İsveç Parlamenter İtalya Parlamenter İzlanda Parlamenter Norveç Parlamenter Slovakya Parlamenter Uruguay Başkanlık Fransa Yarı başkanlık
Kaynak: ITUC 2016’dan yararlanarak hazırlanmıştır
Sendikal hakların en çok korunduğu 11 parlamenter rejim dışındaki iki ülke Fransa ile Uruguay’dır. Sendikal hakların en çok korunduğu ülkelerin yüzde 84’ü parlamenter rejim ile yönetiliyor.   Yarı başkanlık ve başkanlık rejimleri ise sendikal hakların güvence altında olduğu 1’nolu ülkeler grubunda sadece yüzde 8’er paya sahip (Grafik1)
Grafik 1 ITUC 2016’dan yararlanarak hazırlanmıştır
Sendikal hakların en ağır biçimde ihlal edildiği ve güvencelerin olmadığı ülkeler iki gruba ayrılmaktadır 5 grubu ülkeler sendikal hakların güvence altında olmadığı ülkelerdir, 5+ grubu ise hukuk devletinin yokluğu/ortadan kaldırılması nedeniyle sendikal hakların güvence altında olmadığı ülkelerdir.
Sendikal hakların en ağır ihlallerle yüz yüze olduğu 5+ grubundaki 10 ülkenin sekizi başkanlık rejimi ile yönetilmektedir. En ağır hak ihlallerin yaşandığı on ülkenin sadece ikisi ülke parlamenter rejime sahiptir (Irak ve Somali). Başkanlık rejimi ile yönetilen en ağır hak ihllallerinin yaşandığı ülkeler şunlardır: Burundi, Eritre, Güney Kore, Kuzey Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Sudan ve Suriye.
Sendikal hakların en ağır biçimde ihlal edildiği 5 ve 5+ grubu ülkelerin ezici çoğunluğunu başkanlık ve yarı başkanlık rejimine sahip ülkeler oluşturuyor. Sendikal hakların yoğun biçimde ihlal edildiği 18 vahim ülkenin (5 grubu) 12’si başkanlık ve yarı başkanlık rejimine sahip. Sendikal hakların en vahim durumda olduğu 5+ grubuna dahil 10 ülkenin 8’inde başkanlık ve yarı başkanlık rejimi var  (Grafik 2).
Grafik 2  ITUC 2016’dan Yararlanarak Hazırlanmıştır
Başkanlık ve yarı başkanlık rejimine sahip ülkeler sendikal hakların en ağır biçimde ihlal edildiği ülkelerin yüzde 71’ini kapsıyor.  Parlamenter rejime sahip ülkeler ise sendikal hak ihlallerinin ağır biçimde yaşandığı ülkelerin yüzde 29’unu oluşturuyor (Grafik 3).
Sendikal hakların güvence altında olduğu ülkelerin ezici çoğunluğu parlamenter rejime sahip ülkeler iken, sendikal hakların yoğun biçimde ihlal edilen ülkelerin çoğunluğunu ise başkanlık ve yarı başkanlık rejimine sahip ülkeler oluşturuyor.  Dolayısıyla sendikal hakların güvencede olduğu ülkeler arasında başkanlık rejimleri istisna iken, hak ihlallerinin en yoğun olduğu ülkelerin çoğunluğu  başkanlık rejimine sahip ülkelerdir.
Grafik 3 ITUC 2016’dan Yararlanarak Hazırlanmıştır
BAŞKANLIK REJİMLERİNDE SENDİKALAŞMA VE TOPLU SÖZLEŞME ORANLARI DAHA DÜŞÜK
ILO ve OECD veri tabanlarından sendikalaşmaya ilişkin veri elde edilebilen 41 ülkeyi siyasal rejimlerine göre karşılaştırdık.  ILO ve OECD verilerine göre parlamenter rejim ile yönetilen ülkeler sendikalaşma oranları açısından açık ara öndedir. Parlamenter rejime sahip ülkelerde ortalama sendikalaşma oranı yüzde 28,6 iken, başkanlık rejimlerine sahip ülkelerde bu oran yüzde 11,9’a gerilemektedir (Grafik 4). Parlamenter rejimlerde tartışmasız bir biçimde sendikalar daha güçlüdür.
Başkanlık rejimine sahip ülkelerde Arjantin ve Uruguay dışındaki ülkelerde oldukça düşük sendikalaşma oranlarına rastlanmaktadır.  Başkanlık rejimlerinde görülen en düşük sendikalaşma oranı yüzde 1,1 ile Uganda ve yüzde 2,5 ile Guatemala’dır. Başkanlık rejimine sahip ülkelerde en yüksek sendikalaşma oranına sahip ülke yüzde 37,7 ile Arjantin’dir.
ILO ve OECD verilerine göre parlamenter rejime sahip ülkelerde ise en yüksek sendikalaşma oranları yüzde 86 ile İzlanda ve  yüzde 69 ile Finlandiya’dır.  Parlamenter rejimlerde en düşük sendikalaşma oranları yüzde 5,7 ile Estonya ve yüzde 6,3 ile Türkiye’ye ait.
Grafik 4 ILO ve OECD veri tabanlarından yararlanılarak hazırlandı
Sendikalaşma oranları yanında toplu iş sözleşmesi kapsamındaki çalışan oranı da önemli bir göstergedir. Çünkü bazı ülkelerde teşmil mekanizmaları yoluyla sendika üyesi olmayan işçiler de toplu iş sözleşmesinden yararlanabilmektedir.
Sendikalaşmada olduğu gibi toplu iş sözleşmesi kapsamı açısından da parlamenter rejimlere sahip ülkeler ciddi olarak öndedir.  ILO veri tabanına göre 2012-2014 yıllarında veri elde edilebilen 56 ülkeyi siyasal rejimlerine göre değerlendirdik.  Buna göre 56 ülkede toplu pazarlık kapsamı ortalaması yüzde 43,1’dir. Parlamenter rejimlere sahip ülkelerde toplu iş sözleşmelerinin kapsamı yüzde 48’e ulaşırken, başkanlık rejimlerine sahip ülkelerde toplu iş sözleşmesi kapsamı yüzde 27 civarında kalmaktadır. Böylece sendikalaşma oranlarına paralel biçimde başkanlık rejimine sahip ülkeler toplu iş sözleşmesi kapsamı açısından da oldukça düşük oranlara sahiptir (Grafik 5).
Grafik 5 ILO Veritabanı, 2016’dan yararlanarak hazırlandı
Parlamenter rejimlerde sendikalaşma oranı yanında toplu pazarlık kapsamındaki çalışan oranı da başkanlık ve yarı başkanlık rejimlerine göre daha yüksektir. Latin Amerika’daki kimi başkanlık rejimlerine sahip ülkeler (Arjantin ve Uruguay)  ve yarı başkanlık rejimine sahip Fransa dışarıda bırakıldığında başkanlık rejimlerinin sendikalaşma ve toplu pazarlık oranları çok daha vahim hale gelmektedir.
BAŞKANLIKTA İŞÇİLER DAHA ÇOK ÇALIŞIYOR, DAHA ÇOK ÖLÜYOR!
ILO veri tabanından haftalık çalışma süresi konusunda veri elde edilebilen 50 ülkenin haftalık çalışma sürelerini siyasal rejimlere göre analiz ettik. Parlamenter rejime sahip ülkeler başkanlık rejimine göre oldukça düşük çalışma sürelerine sahip. Bu 50 ülkede ortalama haftalık çalışma süresi 39,1 saattir. Parlamenter rejime sahip ülkelerde haftalık ortalama çalışma süresi 37,6 saat iken, başkanlık rejiminde haftalık çalışma süresi 42,5 saate yükselmektedir.  Bir diğer ifadeyle başkanlık rejimine sahip ülkelerde haftalık çalışma süresi 5 saat daha fazladır.
Parlamenter rejimlerde haftalık çalışma süreleri 32-33 saate kadar düşmektedir (Grafik 6). Genellikle 40 saat ve altı çalışma sürelerine sahip parlamenter rejimlerde bu durumun tek istisnasını 47 saat ile Türkiye oluşturmaktadır.
Haftada 48 saatten fazla çalışanların oranı açısından da başkanlık rejimi parlamenter rejim arasında önemli farklar bulunmaktadır. Başkanlık rejimine sahip ülkelerde çalışanların yüzde 26’sı haftada 48 saatten fazla çalışırken parlamenter rejimlere sahip ülkelerde bu oran yüzde 8’e düşmektedir (Grafik 7).
Grafik 6 ILO Veri Tabanı 2016’dan yararlanarak hazırlandı
Böylece hem haftalık çalışma süreleri hem de haftada 48 saatten fazla çalışma ölçütü açısından başkanlık rejimi çalışanlar açısından daha olumsuz koşullara sahiptir. Çalışma sürelerine ilişkin iki veri de başkanlık rejiminde daha uzun ve yoğun çalışma süreleri olduğunu ortaya koymaktadır. Başkanlık rejimlerinde işçiler daha uzun süre çalıştırılmaktadır.
Grafik 7 ILO Veritabanı 2016’dan yararlanarak hazırlanmıştır
BAŞKANLIK REJİMLERİNDE İŞÇİ ÖLÜMLERİ DAHA YÜKSEK
Başkanlık rejimi ile parlamenter rejimi ölümlü iş kazaları açısından karşılaştırdığımızda da büyük farklar görüyoruz. ILO veri tabanına göre 2014-2015 yıllarında ölümlü iş kazaları konusunda veri toplanabilen ülke sayısı 37’dir. Bu ülkeleri siyasal rejimlere göre tasnif ettiğimizde başkanlık rejimlerde ölümlü iş kazalarının çok daha yoğun olduğu görülmektedir.
ILO’nun 100.000 işçi başına ölümlü iş kazası istatistiklerine göre veri alınabilen 37 ülkenin ortalaması yüzde 3,3’tür. Başkanlık rejimine sahip ülkelerde 100.000 işçi başına 5,2 işçi ölürken parlamenter rejimlere sahip ülkelerde bu oran yüzde 2.4’tür (Grafik 8). Bu tablo başkanlık rejimlerinin işçiler için daha güvensiz olduğunu net bir biçimde ortaya koymaktadır.
BAŞKANLIKTA İNSANİ GELİŞME ZAYIF
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından hazırlanan İnsani Gelişme Endeksi bir dizi ölçüte göre ülkelerin insani gelişmişlik sıralamasını ortaya koyan bir araştırmadır. İnsani Gelişme Endeksi başkanlık rejimi açısından da oldukça çarpıcı sonuçlar ortaya koymaktadır.
UNDP ülkeleri çok yüksek insani gelişme endeksi, yüksek insani gelişme endeksi, orta insani gelişme endeksi ve düşük insani gelişme endeksi olarak dört grupta ele almaktadır.  Çok yüksek insanı gelişme endeksine sahip 39 ülkenin 32’sinde parlamenter rejim geçerli iken, dördünde başkanlık, üçünde ise yarı başkanlık rejimi söz konusudur. Çok yüksek insani gelişmişlik grubunda yer alan ülkelerin yüzde 82’si parlamenter rejim ile yönetilmektedir (Grafik 9).
Grafik 9 UNDP HDI, 2015’den yararlanarak hazırlandı    
Düşük insani gelişme seviyesindeki 34 ülkenin 22’sinde başkanlık rejimi, 8’inde ise yarı başkanlık rejimi yürürlüktedir (Grafik 10). Düşük insani gelişme düzeyindeki 34 ülkenin sadece 4’ünde parlamenter rejim söz konusu.
Düşük insani gelişime sahip ülkelerin yüzde 65’inde başkanlık, yüzde 23’ünde ise yarı başkanlık rejimi uygulanmaktadır. Düşük insanı gelişim düzeyindeki ülkelerin sadece yüzde 12’si parlamenter rejim yürürlüktedir.
BAŞKANLIKTA ORTALAMA ÖMÜR DAHA KISA
UNDP İnsani Gelişme Endeksine göre doğuşta ortalama ömür beklentisi siyasal rejimlere göre önemli ölçüde farklılık göstermektedir. Başkanlık ve yarı başkanlık rejimine sahip ülkelerde doğuşta ortalama ömür beklentisi 67 iken, parlamenter rejimlere sahip ülkelerde ortalama ömür beklentisi yüzde 76 olmaktadır (Grafik 11).
Grafik 11 UNDP HDI 2015’ten yararlanarak hazırlanmıştır
BAŞKANLIK REJİMİ DAHA EŞİTSİZ!
Parlamenter rejimlere sahip ülkelerin gelir dağılımı açısından daha iyi durumda olduğunu söylemek mümkün. Gelir eşitsizliği göstergelerinden biri olan Gini katsayısı açısından başkanlık rejimine sahip ülkeler daha kötü durumda.
Başkanlık rejimi ile yönetilen ülkelerde Gini katsayısı 0,43 ile yüksek bir düzeyde iken, Parlamenter rejimle yönetilen ülkelerde Gini katsayısı 0,35 seviyesine gerilemektedir (Grafik 12).
Grafik 12 UNDP HDI, 2015’ten yararlanarak hazırlanmıştır
  Bir başka eşitsizlik göstergesi ise yüzde 20’lik dilimler arasındaki gelir eşitsizliğidir. Bu endeks nüfusun en yoksul yüzde 20’si ile en zengin yüzde 20’si arasında kaç kat fark olduğunu ölçmektedir.
Grafik 13 UNDP HDI, 2015’ten yararlanarak hazırlanmıştır
Başkanlık rejimine sahip ülkelerde en yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasında 10 kat fark varken, parlamenter rejimlerde bu fark 6,7’ye gerilemektedir (Grafik 13). Gerek Gini katsayısı gerekse gelir dilimlerine eşitsizlik ölçütü benzer sonuçlar vermektedir. Başkanlık rejimleri daha büyük gelir eşitsizliği anlamına gelmektedir.
BAŞKANLIK REJİMLERİNDE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTİSİZLİĞİ DAHA YÜKSEK
UNDP İnsani Gelişme Endeksi diğer eşitsizlik türleri yanında toplumsal cinsiyet eşitsizliğini de ölçmektedir. UNDP ülkelerin toplumsal cinsiyet eşitsizliği ölçerken doğuma bağlı ölüm oranı, genç doğum kadın (15-19) doğum oranı, parlamento da kadın milletvekili sayısı, orta öğrenime sahip kadın nüfus ve kadınların işgücüne katılım oranını esas alarak toplumsal cinsiyet eşitsizliğini hesaplamaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği endeksi 0’a yaklaştıkça eşitsizlik azalmakta  1’e yaklaştıkça eşitsizlik artmaktadır.
İnsani Gelişme Endeksinin önemli kategorilerinden biri cinsiyet eşitsizliğidir. Cinsiyet eşitsizliği açısından da siyasal rejimler arasında büyük fark söz konusudur. Parlamenter rejimlere sahip ülkelerde toplumsal cinsiyet eşitsizliği göstergesi 0,218 iken, başkanlık rejimlerinde 0,441’e yükselmektedir. Bir diğer ifadeyle başkanlık rejimlerinde parlamenter rejimlere göre iki kat daha fazla toplumsal cinsiyet eşitsizliğine rastlanmaktadır (Grafik 14).
SONUÇ: BU KADAR TESADÜF OLAMAZ!
BAŞKANLIK İŞÇİYE ve İNSANİ GELİŞMEYE ZARARLIDIR!
İşçi hakları, sendikal haklar ve insani gelişme açısından başkanlık ve parlamenter rejimleri karşılaştırdığımızda parlamenter rejimlerin açık bir üstünlüğe sahip olduğu görülmektedir. Başkanlık rejimleri net bir biçimde işçi hakları, sendikal haklar ve insani gelişme açısından parlamenter rejimlerin gerisinde kalmaktadır.
Bu kadar tesadüf olamaz! Başkanlık rejiminde sendikal haklar daha çok ihlal edilirken, sendikalaşma oranları ve toplu pazarlık düzeyi çok daha düşük seyrederken, çalışma saatleri daha uzun ve işçi ölümleri daha yüksektir. Başkanlık rejimlerinde gelir eşitsizliği daha yüksek insani gelişme ise daha düşüktür. Bütün bunlar tesadüf olamaz.
Başkanlık rejimleri işçi haklarının, sosyal haklarının korunması ve geliştirilmesi açısından dezavantajlıdır. Parlamenter rejimlerin çoğulcu, çok sesli karakteri, başta işçi sınıfı olmak üzere farklı toplumsal çıkarlara sahip sınıf ve kategorilerinin örgütlenmesini kolaylaştırmakta, seslerini duyurulmalarını ve haklarını savunmalarını kolaylaştırmaktadır.
Türkiye’de sendikal hakların ve işçi haklarının en geliştiği dönem parlamenter rejimin en güçlü olduğu 1960-80 dönemidir. Bu dönemde işçiler parlamento yoluyla da seslerini duyurabilmiş, etkili olabilmişlerdir.
Bir dizi eksik ve aksayan yanına rağmen parlamenter rejim, başkanlık sistemine göre daha demokratik ve işçi hakları açısından daha elverişli bir sistemdir.
Bu nedenle parlamenter sistem demokratikleştirilerek güçlendirilmelidir.
Başkanlık rejimi Türkiye’de işçi hakları ve sendikal hakların daha da kötüleşmesine yol açacaktır.
Ülkemizde parlamenter rejimde dahi ciddi sınırlamalar ve ihlallerle karşılaşan işçi hakları tek adama ve güçler birliğine dayalı başkanlık sisteminde çok daha ciddi ihlallerle yüz yüze gelecektir.
Dünya örnekleri bize başkanlık sisteminin işçi haklarına, sendikal haklara, insani gelişmeye zararlı olduğunu gösteriyor.
İşçi hakları için, sendikal haklar için, insani gelişme için başkanlığa hayır!
Ek: Başkanlık, Yarı Başkanlık ve Parlamenter Rejimlere Göre Ülkeler Listesi
Ülke Siyasi Rejim Bölge Ülke Siyasi Rejim Bölge Gana Başkanlık Afrika Güney Afrika Parlamenter rejim Afrika Mozambik Başkanlık Afrika Botsvana Parlamenter rejim Afrika Namibya Başkanlık Afrika Etiyopya Parlamenter rejim Afrika Togo Başkanlık Afrika Fas Parlamenter rejim Afrika Angola Başkanlık Afrika Lesotho Parlamenter rejim Afrika Burkina Faso Başkanlık Afrika Mauritus Parlamenter rejim Afrika Çad Başkanlık Afrika Tunus Parlamenter rejim Afrika Ekvator Başkanlık Afrika Somali Parlamenter rejim Afrika Ruanda Başkanlık Afrika Japonya Parlamenter rejim Asya Senegal Başkanlık Afrika İsrail Parlamenter rejim Asya Tanzanya Başkanlık Afrika Myanmar Parlamenter rejim Asya Uganda Başkanlık Afrika Nepal Parlamenter rejim Asya Benin Başkanlık Afrika Singapur Parlamenter rejim Asya Kamerun Başkanlık Afrika Fiji Parlamenter rejim Asya Kenya Başkanlık Afrika Lübnan Parlamenter rejim Asya Moritanya Başkanlık Afrika Malezya Parlamenter rejim Asya Nijerya Başkanlık Afrika Tayland Parlamenter rejim Asya Sierra Leone Başkanlık Afrika Bangladeş Parlamenter rejim Asya Cezayir Başkanlık Afrika Hindistan Parlamenter rejim Asya Mısır Başkanlık Afrika Kamboçya Parlamenter rejim Asya Zambiya Başkanlık Afrika Pakistan Parlamenter rejim Asya Zimbabwe Başkanlık Afrika Irak Parlamenter rejim Asya Burundi Başkanlık Afrika Almanya Parlamenter rejim Avrupa Eritre Başkanlık Afrika Avusturya Parlamenter rejim Avrupa Kuzey Sudan Başkanlık Afrika Danimarka Parlamenter rejim Avrupa Orta Afrika Başkanlık Afrika Estonya Parlamenter rejim Avrupa Sudan Başkanlık Afrika Finlandiya Parlamenter rejim Avrupa Kazakistan Başkanlık Asya Hollanda Parlamenter rejim Avrupa Sri Lanka Başkanlık Asya İsveç Parlamenter rejim Avrupa Endonezya Başkanlık Asya İtalya Parlamenter rejim Avrupa Filipinler Başkanlık Asya İzlanda Parlamenter rejim Avrupa Hong Kong Başkanlık Asya Norveç Parlamenter rejim Avrupa Güney Kore Başkanlık Asya Slovakya Parlamenter rejim Avrupa Suriye Başkanlık Asya Belçika Parlamenter rejim Avrupa Belarus Başkanlık Avrupa Çekya Parlamenter rejim Avrupa ABD Başkanlık K. Amerika İrlanda Parlamenter rejim Avrupa Uruguay Başkanlık L. Amerika İsviçre Parlamenter rejim Avrupa Brezilya Başkanlık L. Amerika Letonya Parlamenter rejim Avrupa Dominik Başkanlık L. Amerika Moldova Parlamenter rejim Avrupa Kosta Rika Başkanlık L. Amerika Arnavutluk Parlamenter rejim Avrupa Arjantin Başkanlık L. Amerika Bosna Hersek Parlamenter rejim Avrupa Bolivya Başkanlık L. Amerika Bulgaristan Parlamenter rejim Avrupa El Salvador Başkanlık L. Amerika Hırvatistan Parlamenter rejim Avrupa Peru Başkanlık L. Amerika İngiltere Parlamenter rejim Avrupa Şili Başkanlık L. Amerika İspanya Parlamenter rejim Avrupa Venezuela Başkanlık L. Amerika Karadağ Parlamenter rejim Avrupa Honduras Başkanlık L. Amerika Macaristan Parlamenter rejim Avrupa Meksika Başkanlık L. Amerika Polonya Parlamenter rejim Avrupa Panama Başkanlık L. Amerika Sırbistan Parlamenter rejim Avrupa Paraguay Başkanlık L. Amerika Türkiye Parlamenter rejim Avrupa Guatemala Başkanlık L. Amerika Yunanistan Parlamenter rejim Avrupa Kolombiya Başkanlık L. Amerika Kanada Parlamenter rejim K. Amerika Kongo Yarı başkanlık Afrika Barbados Parlamenter rejim L. Amerika Madagaskar Yarı başkanlık Afrika Bahamalar Parlamenter rejim L. Amerika Cibuti Yarı başkanlık Afrika Belize Parlamenter rejim L. Amerika Mali Yarı başkanlık Afrika Jamaika Parlamenter rejim L. Amerika Nijer Yarı başkanlık Afrika Trinidad ve Tobago Parlamenter rejim L. Amerika Gürcistan Yarı başkanlık Asya Yeni Zelanda Parlamenter rejim Okyanusya Tayvan Yarı başkanlık Asya Avustralya Parlamenter rejim Okyanusya Filistin Yarı başkanlık Asya Rusya Yarı başkanlık Avrasya Fransa Yarı başkanlık Avrupa Litvanya Yarı başkanlık Avrupa Portekiz Yarı başkanlık Avrupa Romanya Yarı başkanlık Avrupa Ukrayna Yarı başkanlık Avrupa Haiti Yarı başkanlık L. Amerika
  KAYNAKÇA
UNDP, Human Development Report, 2015
http://ift.tt/1OqLwzl
ILO, İstatistik Veri Tabanı, 2016
https://goo.gl/vLlCny
ITUC, Global Rights Index, 2016
http://ift.tt/2ljRJG8
The World Fact Book, 2016,
http://ift.tt/KtLA1f
http://ift.tt/2ljE7ee
2 notes · View notes
kocaalihaber · 4 years
Text
Normalleşme dönemi çocuklara nasıl anlatılmalı?
Koronavirüs salgını sonrası başlayan normalleşme döneminin çocuklara uygun şekilde anlatılmasının önemine işaret eden uzmanlar, ebeveynlerin bu dönemde de kaygılarını çocuklarına yansıtmamaları uyarısında bulunuyor. Uzmanlara göre bu dönemde çocukla iyi iletişim kurmak ve süreçle ilgili bilgilendirme yapmak gerekiyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Nuran Günana, pandemi sonrası normalleşme dönemine çocukların uyum sağlayabilmesi için yapılması gerekenler konusunda tavsiyelerde bulundu.
Nuran Günana, “Ülkemizde koronavirüs salgınının başladığı günden bu yana çevremizdeki çoğu kişinin korku, kaygı, öfke, çaresizlik, güvensizlik, kontrol kaybı, geleceğe karşı ümitsizlik duyguları içinde olduklarını gördük ve bu duyguları kimi zaman tecrübe ettik” dedi.
Uzun bir süredir 65 yaş üstü ve 18 yaş altı çocuk ve gençlerin de evlerinde olduklarını hatırlatan Nuran Günana, “Bu süreçte aileler ve çocuklar da çok zor bir süreçten geçti. Ebeveynler çocukları ile belki de hayatlarında ilk defa bu kadar uzun bir süre birlikte vakit geçirdiler. Bu zorlu süreç tam anlamıyla atlatılamasa da normalleşme süreci için bazı adımlar atılmaya başlandı” diye konuştu.
Normalleşme sürecinde çocuklara nasıl yaklaşılmalı?
Nuran Günana, bu dönemin daha uyumlu geçirilmesi için tavsiyelerini şöyle sıraladı:
Çocuklarla sağlıklı bir iletişim kurulmalı: Her şeyin başı iletişimden geçer. Bu sebeple, ilk olarak ebeveynler ve çocuklar arasında iletişim kuvvetli olsun ki çocuklar yaşadıkları sorunların daha etkili bir şekilde üstesinden gelebilsinler. Sağlıklı iletişim birbirlerini dinleyen, anlayan ve çözüm getiren aile üyeleri içinde başlar. Sağlıklı iletişim kurabilmek için, iyi bir dinleyici olmak, çocukların ne söylediklerine önem vermek ve konuyu birlikte tartışmak, konuşurken göz teması kurmak ve dokunmak, çocukların duygularına önem vermek ve onu anladığınızı gösterebilmek, başarıları üzerine konuşmak ve güven vermek, çocukla iş birliği yapmak önemli faktörlerdir. Tüm bu faktörlerin ebeveynler tarafından gözden geçirilip yerine getirilmesi çocuğun her türlü zorlukla daha kolay şekilde başa çıkmasını sağlar, problem çözme becerilerini geliştirir.
Çocuklar bilgilendirilmeli: Bugüne kadar çocuklara virüsten korunma yolları defalarca anlatılmış olabilir. Ancak, bu yeni düzenleme ile çocukların farkındalıklarının artması açısından tekrar bilgilendirilmesinde fayda var. Çünkü, kendi yaş grubu arkadaşlarını veya yakınlarını görebilirler ve temas etmek isteyebilirler. Bu sebeple, tekrar virüs ve korunma yollarının gündeme getirilmesinde fayda olacaktır. Örneğin, ‘Virüs çok küçük olduğundan bizler onu göremiyoruz. Evimiz temiz ve güvendeyiz. Virüs ile başa çıkmak bizim elimizde ve çok kolay. Eğer ellerimizi güzelce yıkarsak, maskelerimizi takarsak, insanlarla öpüşmezsek ve sarılmazsak ve ayrıca ellerimizi ağzımıza, yüzümüze sürmezsek o zaman önlem almış oluruz ve bu virüs bize asla yaklaşamaz’ gibi söylemlerde bulunabiliriz. İşe gidemeyen ebeveynler, dışarıdan gelmedikleri için evde hiç maske ve eldiven kullanılmamış olabilir. Bu durumda çocuklar bu tür malzemelere alışık olmayacaklarından dolayı onlara güzel bir dille açıklama yapılması ve üzerine karşılıklı konuşulması gerekir. Bu konuda öncesinde evde birlikte birkaç gün oyun içinde prova yapılmasında fayda olabilir.
Çocukla sohbet edilmeli: O gün nasıl hissettiğini sormak, kısacası duygu ve düşüncelerini ifade etmesi için alan yaratmak önemli bir adım olacaktır. İyi bir dinleyici olmanın en önemli özelliklerinden biri, çocuğun hislerine ayna olabilme ve duygu ve düşüncelerini anlamak için onunla empati kurabilmektir. Bu sebeple, bu yeni durum ile ilgili ne ve nasıl hissettiği hakkında karşılıklı konuşulmasında fayda var. Ortada başa çıkılamaz bir tehlike olmadığına dair inançları kendilerini güvende hissetmelerine neden olacağından bu sürece daha kolay adapte olacaklardır.
Rol model olmak önemli: Bazı çocuklar yaşamlarında meydana gelen değişiklere hemen ayak uydurabilirken, bazı çocuklar ise değişimlere çok zor adapte olurlar. Bunun sebebi, ailelerin çocuklarına bu süreçte nasıl rol model olduklarına ve stres faktörleri ile etkili bir şekilde nasıl başa çıkabildiklerine bağlıdır. Ebeveynler bu süreçte çocuklarının dışarı çıkmalarıyla ilgili kaygılı ve stresli olurlarsa çocuk da aynı tutum içine girecektir. Bu sebeple, sakin kalmak ve yaşlarına uygun bir şekilde doğru önlemleri alarak dışarı çıkmanın o kadar da kötü bir fikir olmadığını açıklamak önemli bir adım olacaktır. Çocuğa ‘biz iyiyiz, güvendeyiz ve iyi olacağız’ gibi söylemlerle çocuğun rahatlatılması sağlanmalıdır. Eğer ki çocuk küçük yaşlarda ise ve normalleşme dönemi ile ilgili çok kaygılı, endişeli ve stresli ise o zaman oyuncaklar üzerinden sembolik oyunlar vasıtasıyla bu durum çocuğa anlatılmaya çalışılmalıdır.
source https://saglik.kocaali.com/normallesme-donemi-cocuklara-nasil-anlatilmali/
0 notes
keremulusoy · 4 years
Text
Metrolar, Metropoller ve ‘Yer Altından’ Notlar İnsanlık tarihi göçebe yaşam stillerinden tarım, üretim ve endüstri gibi aşamalar kaydederek yerleşik yaşama adapte olmuştur. Merkezlerde kökleşip katmanlaşan toplumsal düzen, çeşitli konfor alanlarına dönüşen sosyokültürel bir ilerleme sağlar. Metropol kavramı bu bir arada yaşamak mecburiyetinden doğan demografik bir obezite alanı olarak tarif edilir. Sanayi Devrimi, nüfus bakımından şişmanlayan kentlerin temel sebebi olarak düşünülürken modernleşme sürecine de bir o kadar hız katmıştır. Yerüstünde konforlu kentler oluşturmak akabinde teknolojik ilerlemelerle uzay çalışmalarına odaklanmak modern zaman çabaları olarak değerlendirilebilir. Hâlbuki ayağımızı bastığımız yeryüzünün bir de altı olduğu düşüncesi; dünyamızın güvenlik ve ulaşım rahatlığı açısından korunaklı bir konumu olan yerin derinliklerine inme fikri hayata geçirilebilirdi.
Bu düşüncenin sağlamasını yaparken ulaşım ihtiyacından bağımsız olarak hâlihazırda yer altına inme çabalarının insanlık tarihi kadar eski olduğunun da hakkını vermek gerekir. İlk olarak yer altına inme çalışmalarının barınma ve korunma amaçlı ortaya çıktığı görülmekte. Bireysel yerleşim alanlarından komün hayatına, lokal yer altı depolama faaliyetlerinden devasa yer altı şehirlerine kadar insanlık tarihinin arkaik süreçlerinden itibaren ‘arzın merkezine’ ilerleme çabalarının her daim var olduğunu görmekteyiz.
Günümüze gelindiğinde yer altı ulaşımının kilit noktaları olan metro istasyonlarının birer kamusal merkez olmalarına, insan sirkülasyonu bakımından kalabalık noktalara evrilmelerine, yapılarını soğuk ve tekinsiz atmosferlerden modern ve eğlenceli birer merkeze dönüştürmelerine şahit olmaktayız. Kimi tarihi bakımdan zengin olan, kimi modern olanaklar açısından kıymetli bulunan dünyanın dört bir köşesinden metro istasyonlarını derlediğimiz yolculuğumuza başlayalım.
Işık, Gölge ve Renk: Toledo Metro İstasyonu Işık illüzyonları, sanatın büyüsü ve gündelik hayatla bütünleşme… Napoli kenti Metro Sanat İstasyonları’ndan biri olan Toledo İstasyonu’nu en iyi anlatan ifadeler bunlar olsa gerek. Kent yönetimi, şehri saran yer altı arterlerini belirli bir bütünlük esasına göre tasarlama fikriyle yola çıktığında bu projenin tutkalı elbette sanat olmuş.  Yeryüzü, ışık, su ve gökyüzü sembolleri etrafında tasarlanan istasyon, metro kullanıcılarının gündelik hayatlarının tekdüzeliği ile tezat oluşturacak biçimde spiritüel vurgularıyla baş döndürüyor. Avrupa’nın en derin metro istasyonlarından olan Toledo (50 m.) bu imkandan yararlanarak üç derinlik seviyesine göre dizayn edilmiş. Bin yıl önce Avrupa’da kurulmuş olan Aragon Krallığı’na ait duvar kalıntıları istasyonun yer altı temasını süslüyor. Yeryüzünü temsil eden bir üst katmanda ise Akdeniz güneşinin parlak sarı renkleri hâkim. Cam seramik üzerindeki ışık illüzyonları ve duvarlardaki dalga motifleri ile yaratılmış deniz manzarası formu ise mavi tonlarının büyüleyici efektleri sayesinde deniz seviyesini oluşturuyor.
Rus Tarihine Göndermeler: Kievskaya Metro İstasyonu Şehir planlaması ve mimarisi denince akla ilk gelen ekollerden olan Rus kent tasarımının yansıdığı ve en az Kızıl Meydan veya Kremlin Sarayı kadar şehrin simgelerinden sayılan istasyon, ülkenin en popüler yer altı ulaşım noktalarından biri. Dünyanın en estetik metro istasyonları listelerinde her daim kendine üst sıralarda yer bulan Kievskaya’nın bulunduğu metro ağının yapımı 1914-1918 arasını kapsıyor. Mimari tasarımın sahibi olan Vladimir Shukhov ve İvan Rerberg, Rus saraylarının mimari aurasını metro istasyonuna taşımayı başarmış. Kompozisyon vitraylar, mozaikler, mermer ve avizeler ile parlak zeminlerin ışığı yayması, yer altı mekânın izbe ve loş atmosferinden uzaklaşması esasına göre dizayn edilmiş. Heykeller, duvar resimleri ve rölyefleri ise bir sanat galerisi ya da müze etkisi yaratıyor.
Rus tarihinin sanat, felsefe, edebiyat, bilim ve siyaset çerçevesinde önemli ekollerden biri olduğu, Moskova Metrosu’nun her bir istasyonuna Sovyet döneminin önemli isimlerinin verilmesinden anlaşılmakta. Chekhovskaya, Dostoevskaya, Mayakovskaya, Pushkinskaya, Leninskaya tıpkı Kievskaya gibi bu arteri her gün kullanmak zorunda olan yerli halka ve şehri ziyarete gelen turistlere kısa bir Rus sanat ve siyaset tarihi sunumu yapıyor.
Sovyet Rusya’nın yakın tarihinde önemli bir periyot olan Soğuk Savaş yıllarında olası bir nükleer taarruza karşı güvenli bir yer altı sığınağı olabilecek biçimde çok amaçlı tasarlanan istasyon, bugün artık militarist paranoyadan uzak, gerçek bir sanat galerisi ambiyansına kavuşmuş durumda. Modernizmin moda ve dekorasyona sızmış hali olan art deco formunun hâkim olduğu Kievskaya empire, gotik ve Rus halk desenleri sayesinde geleneksel ile modernin birlikteliğini sergiliyor.
Gizemli ve Egzotik: Pyongyang Metro Sistemi Kapalı bir yönetim şekli olan Kuzey Kore’nin her alanda olduğu gibi esrarengiz yapılarından biri olan Pyongyang Metrosu, yaklaşık elli yıllık bir kullanım mazisine sahip. Bugünkü liderleri Kim Jong-Un’un büyükbabası tarafından başlatılan metro faaliyetleri dönemin (aslında hâlen geçerli) güvenlik paranoyalarından hareketle 110 metreden fazla bir derinliğe indirilmiş. Sosyalist yönetimlerin pek çoğunda görülen propaganda-sanat anlayışı Pyongyang Metrosu’nda en bariz uygulamalarını hayata geçirmiş. İstasyonda bulunan geleneksel resimler ve heykeller, mozaik bezemeleri göreceli bir süs ve ahenk yakalasa da modernizmden uzak ve arkaik formlarıyla kapalı siyasi atmosferin tipik yansıması şeklinde yorumlanmakta. Sovyet sosyalist gerçekçi sanat ekolünün ruhuna sahip tasarımlar tıpkı istasyonu kullanan Kuzey Koreliler gibi dünyaya monoton bir pencereden bakıyor. Dörder ton ağırlığında olduğu rivayet edilen gösterişli aydınlatma armatürleri ise istasyonun tasarım yeknesaklığını ters yüz etme çabası olarak göreceli bir hareket sunuyor.
İlk Metro Çalışması: Thames Tüneli
Toledo Metro istasyonu Napoli-İtalya
Sembolizmden Mimariye
Kievskaya Metro İstasyonu Moskova-Rusya
Formosa Bulvarı İstasyonu Kaohsiung – Tayvan
Kuzeyli ve Estetik: Stockholm Metrosu
İmgenin Cama Yansıması: Formosa Bulvarı İstasyonu Tayvan’ın Kaohsiung şehri dünyanın en ilginç tasarımlı metro istasyonlarından birine sahip. Formosa İstasyonu şehrin iki metro arterinin kesişim noktasında, insan aksiyonunun bir an duraksamadığı oldukça hareketli bir konumda. Onu diğer metro istasyonlarından ayıran özelliği ise bu yolcu trafiği değil. Çeşitli büyüklüklerde vitraylarla tasarlanmış “Işık Kubbesi” ismi verilen devasa tavanı… İtalyan sanatçı Narcissus Quagliata imzalı tasarım 4500 cam panelin yaklaşık 2180 metrekarelik bir alanı kapatacak şekilde birbirine eklemlenmesiyle oluşuyor. Yer altında dolayısıyla güneşten mahrum bir mimari tasarımın vitraylı tavana sahip olması fikri başlı başına ironik iken bir de buna sembolik anlamlar yüklemek tasarımcının işini bir kat daha zorlaştırmış. Tavan, tarih boyunca insanoğlunun sürdürdüğü yaşam macerasını imgeliyor. Toprak, su, ışık ve ateşin vitraylara metaforik bir anlatımla yansıması metro istasyonunu ışık illüzyonlarıyla donatıyor.
Kuzeyli ve Estetik: Stockholm Metrosu Kuzey Avrupa ülkeleri sakinliği, kaos ve keşmekeşten uzak kent yapıları ile meşhurdurlar. Güneşin yılın belli dönemleri haricinde ketum davrandığı bu coğrafyanın insanları, hayatı kolay yaşama alışkanlığıyla abartısız ve minimal olanın tercih edildiği gündelik alışkanlıklara sahiptirler. Ulaşım bir Stockholmlü için ya bisiklet ya da metro kullanmak demektir. Hâl böyle olunca İsveç’in en büyük şehri aynı zamanda başkenti olan Stockholm’ün zengin bir metro ağına sahip olması kaçınılmaz olmuş. Kenti baştan sona dolaşan üç ayrı metro hattı (mavi, yeşil ve kırmızı olarak adlandırılmış) toplam 105 istasyonuyla günlük bir buçuk milyona yakın yolcuyu şehrin bir köşesinden diğerine taşımakla meşgul. Refah seviyesinin yüksekliği, yerel halkın gündem bakımından sanata yatkın bir aktüel hayatı tercih etmesine vesile olmuş. Bu durumun yansımalarını ise metro istasyonlarına bakarak kolayca görebilmek mümkün.
1950’lilerden itibaren yerel sanatçılar, özellikle Vera Nilsson ve Siri Derkert tarafından başlatılan metro istasyonlarının sanat eserleriyle donatılması akımı, bugün Stockholm Metrosu’nu sıradan birer istasyon yapısından kurtarıp modern sanat galerilerine dönüştürmüş. 70’lerden sonra ise bu akım daha sistemli hatta çeşitli sanat tasarımcısı ve küratörler tarafından organize edilen bir formata yönelip kent ve sanat ilişkisinin iç içe geçtiği Stockholm’ü dünyanın en iyi kamusal alan dönüşüm örneklerinden biri haline getirmiştir.
Terk Edilmiş Bir Tasarım Harikası: Cıty Hall Metro İstasyonu Metro ağları ve kentleşme arasındaki doğrusal bağın en bariz görüldüğü metropollerden biri kuşkusuz New York. City Hall Metro İstasyonu, yapımı yüzyıllık bir maziye dayansa da aktif kullanım bakımından talihsiz bir durak. Yapıldığı dönemin ilerisinde gusto sahibi bir tasarımı olan City Hall İstasyonu seramik kemerleri, pirinç armatürleri ve kıvrımlı formuyla uzun yıllar toprak altına gömülü bir hazine misali güzelliğini insanlardan esirgemiş.
İstasyonun kötü kaderi yetkililerin onu tekrar insanlarla buluşturma fikriyle değişecekken 11 Eylül karmaşası buna engel olmuş. İlginç kemerleri ve tavan pencereleriyle Hollywood setlerini aratmayan ‘değişik’ atmosferi sayesinde bir grup New Yorklu sanatçının ilgisini çeken istasyon, The Underbelly Project ile yeniden gündeme gelmiş. New Yorklu grafitti sanatçılarından oluşan PAC and Workhorse oluşumu, metronun duvarlarını yüzlerce resimle donatırken diğer sokak sanatçılarını da bu çılgın enstalasyona davet etmekte.
Göz Alıcı ve Zengin: Burjuman Metro İstasyonu Bir turizm destinasyonu olarak son yıllarda özellikle Batılı zenginlerin ilgisini çeken Dubai’nin modern kent tasarımı çizgilerine uyumlu metro istasyonu olan BurJuman’ın yaklaşık on yıllık bir geçmişi var. Dubai’nin en büyük alışveriş merkezlerinden biri olan BurJuman Center’a gelmek isteyenlerin kullandığı istasyon en az Dubaili turizm merkezleri kadar gösterişli bir tasarıma sahip. Mavi renklerin hâkim olduğu ambiyansı, devasa avizeleri ve hiçbir lüksten kaçınılmadan uygulanmış tasarım objeleriyle bir metro istasyonundan çok, bol yıldızlı bir otel lobisini andıran BurJuman, ülkenin genel ‘zenginliğinin’ görünür kılındığı mekânlardan biri olarak göz alıyor. Her ne kadar alışveriş merkezi odak alınarak yolcu sirkülasyonu planlanmışsa da Dubai Müzesi’ne oldukça yakın lokasyonu sayesinde sadece lüks bir tatile gelmeyip ülkenin tarih ve kültürüne de göz atmak isteyen ziyaretçilerin ulaşımını üstleniyor. Kamusal mekân kavramının turizm ve ekonomi odaklı bir yan anlama dönüştüğü metro istasyonu bu bakımdan ülkenin genel ekonomik vizyonunun da bariz bir yansıması konumunda.
Galata’dan Pera’ya Zamanda Yolculuk: Tünel Metrosu Bulunduğu meydana adını da veren Tünel Metrosu, hizmet tarihinin hiçbir döneminde sadece nostaljik bir işlevde kalmamış, savaş ya da teknik sorunlar haricinde ulaşım fonksiyonunu her daim yerine getirmiştir. Karaköy’e deniz yoluyla ulaşan oradan da Beyoğlu’na (Pera’ya) gitmek isteyen yolcuları düşünerek tasarlanmış. Bu iki kadim İstanbul semtini birleştiren tarihi metro hattı, toplu taşıma tasarımcılığı ve teknikleri açısından ‘entegre toplu ulaşımın’ ilk örneklerinden biri olarak biliniyor. 1863’te Londra’da hayata geçirilen metro taşımacılığından sonra dünyanın en eski ikinci toplu taşıma sistemi olarak anılmakta.
İstanbul’a turistik bir gezi için gelen Fransız mühendis Eugene Henri Gavand’ın Galata ile dönemin en önemli cemiyet mekânı olan Pera’yı birbirine demir yolu ile bağlama fikriyle projelendirilmiştir. Sultan Abdülaziz Han’a sunulan çalışma derhal hayata geçirilmiş, işletme süresi 42 yıl olarak tasarlanan Tünel metro sistemi süre tamamlandığında kamu malı olmak şartı ile 1875 yılında çalışmaya başlamıştır. Aynı yılın 17 Ocak günü yapılan açılış töreninde işletme şirketi müdürü Albert’in yaptığı konuşmada İstanbul’un coğrafik yazgısından kaynaklanan Doğulu ile Batılı unsurları birleştirmek görevinin işlevsel yansımasının bu metro hattı üzerinde hayat bulacağı vurgulanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sürecinde teknik olanaksızlıklar ve malzeme eksikliği gibi nedenlerden bir süre hizmet veremeyen metro, konvansiyonel işlerliğini 1971 yılında elektrik gücüne bırakmıştır.  Böylece Karaköy-Beyoğlu arasındaki 573 metrelik mesafe elektrik gücüyle bir buçuk dakikada kat edilirken günde ortalama iki yüz sefer üzerinden yaklaşık 12 bin yolcu taşıyan önemli bir toplu ulaşım aracına dönüşmüştür. Yine aynı süreçte Fransız bir firmaya verilen görevle tamamen yenilenip orijinalliği korunarak çağa adapte edilmiştir.
Yaşamın Hızından Mekânın Büyüsüne Metro İstasyonları Modern kentleşme tarihi ‘kamusal alan’ tanımını da süreç içinde çoğu kez revize etmiştir. Ekonomik ve siyasi gelişmelerin organik bir değişim refleksiyle derhal müdahale ettiği temel konuların başında gelen sosyokültürel meselelerin kamusal alanları da modernize ettiğini görüyoruz. Metro istasyonları da bahsi geçen modern zaman kentlilerini müzmin bir sıklıkla bir araya getiren kamusal mekânlar olarak değerlendiriliyor. Gündelik yaşamın hızı her geçen gün artarken rutin pratiklerin buna ayak uydurmaması elbette düşünülemez. Kentlilerin dünyanın hangi köşesinde olursa olsun benzerlikler gösteren ‘aceleci yaşam alışkanlıkları’ kamusal alanlar ile sosyalleşme mekânlarının iç içe geçmesine neden olmakta. Ortalama bir metropolde bulunan metro istasyonları günde yüz binlerce kentlinin kendini oraya ait hissetmesini ve kalabalıkların oluşturduğu göreceli ‘güven duygusunu’ tetikliyor olsa gerek. Dünyanın çeşitli metropollerinden metro istasyonlarının tarihi, sahip oldukları kamusal değerleri, estetik tasarımları, sanat eserleri, ışık, renk ve süslemeleriyle ele aldık. Bu aceleci ulaşım araçlarının bekleme mekânlarını yazarken akılda hep var olan iki temel konuyu son söze saklamak yerinde oldu. Zamanın hızlı akışı ve mekânın büyüsü ilişkisi… Tıpkı Fransız filozof Gaston Bachelard’ın Mekânın Poetikası eserinde yaptığı tespit gibi. Hızla geçip gitmek isteyen varlığın geçmişte yitirilen zamanın peşine düştüğü; önünde bir ırmak gibi kıvrılan aceleci zamanı her an durdurmak istediği aşikâr.  Mekân, hafızamızın peteklerinde zamanı sıkıştırılmış olarak tutar. Mekân, yaşanmışlıkların hafıza depolarıdır.
City Hall Metro İstasyonu New York – ABD
Bir Unutuluş Hikayesi
Burjuman İstasyonunda Bulunan Devasa Boyuttaki Avizeler
Burjuman Metro İstasyonu Dubai
Dünyanın en güzel metro istasyonları istanbul tünel metro istasyonu Turkiye
Ploshchad Revolyutsii Metro istasyonu Moskova
KomsomolskayaMetro İstasyonu-Moskova
NOTLAR
İlk Metro Çalışması: Thames Tüneli Dünyanın ilk tüneli olan Thames Tüneli, aynı adlı nehrin altında inşa edilerek yaya ulaşımı ve yük taşımacılığı hizmeti amacıyla tasarlandığında yıl 1843’tü. Bu aynı zamanda ulaşım mimarisinin en önemli türü olan metro tarihinin de başlangıcı kabul ediliyor. Konvansiyonelden moderniteye evriliş, 1860 yılından itibaren kıta Avrupasında ulaşım ihtiyacı çerçevesinde kendini belli eder. Kaya matkabını kullanan Almanlar ve yer altı metro ağlarını dinamit yardımıyla açmaya başlayan İngilizler, Batılı metropollerde art arda yer altı ulaşım ağlarını kurmayı başarırlar.
Napoli’nin Yer Altındaki Güneşi Napoli kent tarihinin önemli figürlerinden biri olan istasyon, İspanyol mimar Oscar Tusquets Blanca’nın tasarımıyla elden geçirilip yenilenen görselliğiyle beğeni topluyor. Nopali’nin insan sirkülasyonunun yoğun olduğu caddelerinden biri olan Via Toledo’nun hemen yanında yer alan istasyonun görsel havası yer altını olduğu kadar üstünü de etkilemiş durumda.
Sembolizmden Mimariye Rus ve Ukrayna halkları arasındaki asırları aşan dostluğu ve iyi niyeti göstermek adına sembolik değerler yüklenen istasyon, dairesel olarak tasarlanmış olan Moskova metro ağının bir parçasını oluşturmakta. Bir müze ya da modern sanat galerisini andıran Kievskaya kristal aydınlatmaları, estetik ve renkli sanatsal objeleriyle Moskova’nın kent belleğinde önemli bir yer tutmakta.
Pyongyang Metro Müzesi Metro sisteminin çalışmalarının, inşaat faaliyetlerinin, araç gereç ve dokümanların hatta çalışmalar boyu fotoğraflanan arşivlik kayıtların ve teknik planların sergilendiği müze, âdeta bir yapı-bellek özelliğinde. Halkına çalışmayı ve üretmeyi örnek göstermek isteyen Kuzey Kore yönetimi, böylesine önemli bir mimari yapının nasıl ortaya çıkarıldığını Pyongyang Metro Müzesi uygulamasıyla her an hatırlatmakta.
Işık Kubbesi Antropolojik bir pencereden insanlık tarihine bakan tasarımcı, âdemin yeryüzünde ihtiyaç duyduğu temel maddelerin yaşam için önemini vurguladığı “Işık Kubbesi”  Tayvan metro ağının en ilgi çekici noktasını oluşturuyor.
Kungsträdgården Metro İstasyonu “Kral Bahçesi” anlamına gelen Kungsträdgården, beton bir yer altı mağarasına benzeyen mimari formuyla dikkat çekiyor. Bu tasarım 1970’lerden sonra inşa edilen Stockholm Metrosu’nun birçok istasyonunun ortak özelliği. 17. yüzyılda banliyönün bugünkü konumunda bulunan ancak sonradan yaşanan yangın nedeniyle yok olan Malakös Sarayı’nın andacı özelliğinde.
Bir Unutuluş Hikâyesi New York’un kaderine terk edilmiş metro istasyonu City Hall bugün sokak sanatçılarının uğrak mekânı olmuş durumda. Uzun yıllar görsel zarafetinden mahrum kalan New Yorklular da artık adı konulmasa da bir sanat galerisine dönüşmüş istasyonu doyasıya keşfedebilmekte.
Osmanlı ve Cumhuriyet Arasında Bir ‘Tünel’ Tünel Metrosu ile Karaköy’den Pera’ya ulaşanlar için bu güzergâh tarih içinde bir yolculuk demektir. İstasyonun duvarlarını süsleyen çiniler insanı bir eski zaman hikâyesinin kahramanı gibi hissettirir. Osmanlı Dönemi ve Cumhuriyet’in ilk yıllarından günümüze kadar İstanbul severlerin her gün yakından tanık olduğu, yaşayan bir tarih olan Tünel Metrosu nostaljik görünümünün yanı sıra işlevini de hâlen sürdürmekte.
Yazan: Necati Bulut *Bu yazı Marmara Life 2019 / Kasım-Aralık sayısında yayımlanmıştır.
Zamanın Belleğinden Mekânın Büyüsüne Dünyanın Metro İstasyonları Metrolar, Metropoller ve ‘Yer Altından’ Notlar İnsanlık tarihi göçebe yaşam stillerinden tarım, üretim ve endüstri gibi aşamalar kaydederek yerleşik yaşama adapte olmuştur.
0 notes
Photo
Tumblr media
40 Sayısının Gizemi
Hemen hemen bütün kültürler sayılarla ilgilenmiş, hatta sayıların yaşamdaki rollerini biraz da abartmışlardır. Filozoflar da her şeyi sayı ile açıklamaya çalışmışlar, sayıların gizli, ahlaki ve sembolik güçleri olduğunu, alemin bile belirli sayısal ilişkilere göre yaratıldığını ileri sürmüşlerdir.
‘1’ sayısı tekliği ve yaratanı simgelediği için bütün inanç sistemlerinde kutsaldır. Günümüzde pek bilinmese de tarih boyunca çeşitli toplumlarda '3’ mükemmelliğin, '5’ yaşam ve sevginin, '72’ bolluğun sembolü olmuşlardır.
'7’ sayıların en kutsalıdır. İlk çağlarda bilinen beş gezegen ile Güneş ve Ay'ın toplam sayısının yedi oluşu, Tevrat'ta Tanrının evreni altı günde yaratıp yedinci gün de dinlendiğinin belirtilmesi '7’ sayısına gizemli ve uğurlu bir sayı olarak bakılmasına sebep olmuştur. Göklerin yedi kat oluşuna olan inanış, müzikteki ana nota ve ana renklerin, haftanın günlerinin yedi tane oluşu, Roma'nın, İstanbul'un yedi tepe üzerinde kurulmuş olmaları, bu sayının gizemini iyice arttırmıştır.
'12’ sayısının gizemi gökyüzündeki on iki yıldız grubundan (burcundan) geliyor ama bu sayının asıl özelliği 2, 3, 4, ve 6 ile bölünebilmesi ve eski çağlarda en çok kullanılan sayı birimi olmasıdır. '12’ sayısı bugün bile düzine adıyla sayı birimi olarak kullanılırken katları 24, 60 ve 360 da zaman ve açı birimleri olarak kullanılıyorlar.
'40’ sayısı ise daha ziyade İslam toplumunun günlük yaşamında en çok kullanılan sayıdır. İçinde kırk sayısı geçen isim ve deyimlerin bazıları şunlardır: Kırkpınar, kırk haramiler, kırk-ikindi yağmurları, kırk dereden su getirmek, kırk bir kere maşallah, kırk ev kedisi, kırk para, kırk yılın başı, kırk yılda bir, kırk yıllık dost. kırk katır mı-kırk satır mı, bir fincan kahvenin kırk yıl hatırının olması… Kırk sayısının özel ve uğurlu bir sayı olduğuna, bazı tabiat varlıklarını temsil ettiğine çok eski çağlardan beri inanılır. Dinde, matematikte, astronomide, astrolojide, edebiyat ve tasavvufta ayrı ayrı anlamlan vardır.
Kırk sayısı eski Mısırlılarda gök varlıklarının kendi yörüngeleri üzerindeki dönüm sürelerini gösterir. Tevrat'ta da insanın yaş dönemlerini belirtir. Muhtemelen 'kırkından sonra azmak’ veya 'kırkından sonra saz çalmak’ deyimleri de buradan kaynaklanır.
Eski doğu ülkelerinde, Hindistan'da ve Türklerde büyük önem taşıyan kırk sayısı sonradan İslam inançları içersine girdi. Kırk sayısı Kuran'da ve onun hükümlerine dayanan hadislerde de geçer. Bunların biri de insanın 40 yaşında olgunlaşması ile ilgilidir. Hz. Muhammed'e 40 yaşında peygamberlik verilmesi, İslam dininin doğuşu sırasında ona ilk bağlananların kırk kişi olması, kadınlarda hamileliğin 40 hafta sürmesi de bu sayının kutsallığına olan inancı geliştirdi. İnsanın malının kırkta birini zekat olarak vermesi de bununla ilgilidir.
Ayrıca, insanlar tarafından Nuh tufanının 40 gün süren yağmurlardan sonra oluştuğuna, Tanrının Hz. Adem'in çamurunu 40 gün yoğurduğuna, dünyanın sonu yaklaştığında Mehdi'nin kıyametten önce 40 yaşında ortaya çıkacağına ve kırk yıl yeryüzünde kalacağına inanılır.
Doğum yapmış kadınların çocukları ve ölüler için doğumdan ve ölümden sonra, 40 gün geçmesi daha sonra şerbet ve lokma dağıtılması ile 'kırkı çıkmak’ deyiminin kullanılması da 40 sayısının özelliğine olan inançla ilgilidir.
Sevgili okurlar 40 sayısı özellikle Yahudilikte ve İslamiyette çok önemli bir sayı. 40 sayısının gizemi bir yana tarihte çeşitli olayların anlatılmasında kullanılmış bir sayıdır. Kırk sayısı Kuranda da yer almakta ve bu yönüyle İslamiyette önemli bir sayı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle burclar.net olarak 40 sayısının sırrını sizlere sunmak istiyoruz. İşte 40 gün 40 gecenin kırk sayısının anlamı: Mezopotamyada 40 sayısı 40 sayısı, sayılar arasında en büyüleyici sayı olarak karşımıza çıkmaktadır. Babil Tanrısı Ea ve Sümer Tanrısı Enki’nin sayısı olarak kabul edilmekteydi. Eski Babil’de gözlemlendiği gibi Ülker’in (Süreyya burcu) 40 gün boyunca gözden kaybolmasıyla ilişkiliydi. Bu aynı zamanda yağmurlu mevsimlerin süresidir ki bilindiği gibi Nuh Tufanı’na neden olan yağmurlar da 40 gün sürmüştü. Ülker sürgününden döndüğünde Babilliler Yeni Yıl Şenliği yaparlardı. Bugün bile bu kurala göre 40 günlük tahmini yapılır. Bu inanca göre: Eğer belli bir gün yağmur yağıyorsa, ondan sonraki 40 gün de yağmurlu olacak demektir. Yahudilikte 40 sayısı Yahudi geleneğinde 40 sayısı büyük önem arz etmektedir. Eski Ahit Tufan’ın 40 gün ve 40 gece sürdüğüne İsrailoğullarının çölde 40 yıl dolaştığına Musa’nın ve Elyasa’nın inzivaları 40 gün sürdüğüne işaret etmektedir. 40 sayısı, başlangıçtan beri kaderle ilgili bir sayı olmuştur. Eski Ahit, insan hayatının ideal uzunluğunun 3×40 (120) yıl olduğunu ileri sürer ve İsrailoğulları krallarının çoğunun, Hz. Süleyman ve Hz. Davud da dahil 40 yıl hükümdarlık yaptığı söylenir. Mısır’dan çıkış ile mabet yapımı inşası arasında her biri 40’ar yıllık tan 12 kuşak geçtiği söylenir.(480 yıl) İslami gelenekte olduğu gibi Yahudi geleneğinde de 40 gün arınma dönemine işaret eder. Doğumdan sonra kadınlar 40 gün yataktan çıkmazlar. İslam ve Hristiyan geleneğinde olduğu gibi Yahudi geleneğinde de bu sayı yas vaktiyle ya da sabırla beklemeyle bağlantılıdır. Örneğin tasavvufi gelenekler Tanrı’nın Âdem’in çamurunu 40 günde yoğurduğunu ileri sürerler. Dünyanın sonu yaklaştığında Mehdi’nin 40 yıl yeryüzünde kalacağı, yeniden dirilişte göklerin 40 gün dumanla kaplanacağı ve ayrıca dirilişin 40 yıl süreceği düşünülür. İslamiyette 40 sayısı İslami gelenekte 40 sayısı önemli bir rakam olarak karşımıza çıkmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de kırk sayısı dört yerde geçmektedir. Hz. Musa’nın Sina Dağı’nda kırk gün tutulduğu, yoldan çıkmış bir kavme mukaddes yerlere girmelerinin kırk yıl haram kılındığı,  Hz. Musa’ya Sina dağında verilen kırk günlük süreye değinilir ve kişinin kırk yaşına geldiğinde olgunlaşacağından bahsedilir. Yahudi – Hristiyan geleneğinde olduğu gibi bu sayı yas vaktiyle ya da sabırla beklemeyle bağlantılıdır. İslam geleneğinde, Tanrı’nın Âdem’in çamurunu 40 gün yoğurduğu, dünyanın sonu yaklaştığında Mehdi’nin 40 yıl yeryüzünde kalacağı, yeniden dirilişte göklerin 40 gün boyunca dumanla kaplanacağı ve ayrıca dirilişin 40 yıl süreceği ne inanılır. İslam mistisizmine göre; Hz. Muhammed’in isminin (Arap harfleriyle yazılışında) başında ve ortasında bulunan ‘Mim’ harfininin sayısal değeri 40’dır. İslam mistisizminde yine sufinin 40 günlük inzivaya katlanması şarttır. Bektaşilik’te 40’lar vardır. Bunların kim oldukları adlarıyla kesin olarak söylenemez ya da pek bilinmez. Ancak varlıklarına ve kutsallıklarına inanılır. Kutlu kişiler arasındaki bu dereceli kümelerden halkın geleneğinde en çok anılan Kırklar’dır. Herkese nasip olmayan, bir mutluluğa erişen kimi insanların ölmediğine, Kırklar’a karıştığına inanılır. Birçok sözlü anlatımlara göre ünlü hikaye kahramanı Köroğlu ölmemiş, Kırklara karışmıştır. 40 sayısı ayrıca kırklama; lohusanın kırkı; kırk gün beklemeyi gerektiren, hastalıkların bulaşmamasını sağlayan korunma tedbirler (karantina), vb. hallerde de önem taşır. Halk hekimliğinde ot, baharat gibi kırk çeşit nesneden yapılan ilaçlar; kimi törenlerde kırk çeşit yiyeceğin bulunması şartı; debdebeli düğünlerin, şenliklerin anlatılmasında (özellikle masallarda) kullanılan “kırk gün, kırk gece” değimi de bu sayının önemini belirten örneklerdendir. Halk arasında çeşitli amaçlarla ziyaret edilen türbe, ziyaret gibi kutsal sayılan yerlerin etrafında tutulan dileğin gerçekleşmesi için kırk defa dönme ya da bir şeyin kırk defa söylendiğinde gerçekleşeceğine dair inanışlar vardır. Yağmurun yağması ve fazla yağan yağmurun kesilmesi için yapılan ritüellerde kırk sayısı kullanılmaktadır. Kuru bir dereden kırk adet taş toplanır, toplanan taşlar okunarak torbaya konur. Bu torba dere veya çayda suya atılırsa yağmur yağar. Yağmur çok yağarsa, çakıl taşı torbasının sudan çıkarılması ile yağmur kesilir. Başka bir törende uzunca bir iplik alınır, her defasında bir kelin adı söylenerek bir düğüm atılır. Düğümler atılırken dua okunur. Kırk kelin adı sayıldıktan yani kırk düğüm atıldıktan sonra iplik saklanmak üzere sandığa konursa yağmur kesilir.(
0 notes