Tumgik
#oktay akbal
bilgeyim · 25 days
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bugün Oktay Akbal'ın doğum günü. Lise Edebiyat derslerinde adını ve eserlerini ezberlediğim yazarlardan biriydi. Sahaf gezmenin tadına varırken ilk keşfettiğim kitabı Yalnızlık Bana Yasak oldu. Hem aynı soyadı taşımaktan hem denemelerinin lezzetinden zaman içinde kitaplarını aramak, bulmak, kitaplığıma eklemek en büyük zevkim haline geldi. Şuan kitaplığımda Oktay Akbal'a ait bir raf mevcut. Öyle büyük bir tutku haline geldi ki bulduğum kapağı yırtık kitapları bile satın aldım. Şimdilerde kitap müşterilerimin en absürd isteklerini çok iyi anlıyorum. Sahafları elimde koca bir listeyle ziyaret ettiğimde ben de ilginç bakışlara maruz kalıyordum. Yerlere oturup saatlerce rafları kurcalıyordum. Üniversite yıllarımda henüz kendisini keşfetmemişken aynı şehirde yaşadığımızdan habersizdim. Eviyle okulum arasında 30 dakika mesafe varmış, öğrendiğimde çok üzülmüştüm. Kendimi manevi kızı gibi hissediyorum. İnsanlar "Akraban mı?" Diye sorduklarında "Ah keşke öyle olsaydı" diye yanıtlarım hep. Kim bilir belki bir gün Oktay Akbal Edebiyat Yarışmasına katılacak birikimim olur ve bu cesareti gösteririm.
İyi ki doğdun Oktay Akbal. Sevi'yi, bir yaşam kurmayı, iki kişilik yalnızlığı, temmuz serçelerini, akşam kuşlarını, Piaff'ı, gündelik buhranların içinden küçük, sıradan hazlar keşfetmeyi senden öğrendim.
34 notes · View notes
okuryazarlar · 1 year
Text
Tumblr media
İyi ki doğdun Oktay Akbal!
48 notes · View notes
meecnuunsuzleylaaa · 5 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Oktay Akbal imzalı bir kitap buldum...
7 notes · View notes
yurekbali · 7 months
Text
Tumblr media
Sözü Şiirden Açmak - Oktay Akbal “Şiirde 40 Yıl”, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bir kitabı bu adı taşıyor. 40 yıl!.. Bütün bir yaşam! Hele ortalama insan ömrünün elliye yaklaşmadığı ülkemizde! Şiir, sanat, yazın uğruna verilen bunca zaman! Oğuzcan, ilk şiirlerini 1942’de yayınlamaya başlamış, 1947’de de ilk kitabı “İnsanoğlu” çıkmış. İnsanoğlu’nu anımsarım, kötü baskılı bir kitapçıktı. Oğuzcan sonra, birçok kitap yayınladı, güfteler yazdı, ünlü ve sevilen bir şair oldu. Başından, içlerinde acıları da olan türlü serüvenler geçti. Kendi resmini de şöyle çizmiş: “Nedense bütün resimlerimde ben / Böyle mahzun ve perişan çıkarım / Hep böyle hayata kapalı durur / Gülmesini unutmuş dudaklarım / Artık canından bezmiş kimselerin / Hazin bakışı parlar gözlerimde / İçinden adamlar arabalar geçer / Çizgiler alnımda bir büyük cadde.” Düşündüm de hangi ünlü şairimiz 40 yılı geride bırakmamış ki! 45 yılı, 50 yılı geride bırakan ünlü şairlerimize ne demeli: Oktay Rifat, İlhan Berk, Cahit Külebi, Dağlarca, Anday, Ilgaz, Cumalı, A. Kadir vb... Oktay Rifat’ın ilk şiirleri 1936’da “Varlık”ta çıkmış, İlhan Berk’inkiler ise 1935’te... İki ozanımızın 50’nci şairlik yıl dönümünü 1985’te kutlayacağız demektir. Edip Cansever’in ilk şiiri 1944’te, Can Yücel’inki 1950’de, Özdemir İnce’ninki 1954’te, Metin Eloğlu’nunki 1943’te yayınlanmış... En gençleri İnce, o bile 27 yıllık bir şiir geçmişine dayanmakta!.. Demek istediğim, şairlerimizin, öykücülerimizin anma günlerini, toplu tanıtılma törenlerini sık sık yapmak zorundayız. Aziz Nesin, yıllığında “Yuvarlak sayı”lara ulaşan sanatçılarımızı tanıtıyor, yaşı kırka, elliye, altmışa, yetmişe, seksene gelenlere özel bölümler ayırıyor. Devlet Tiyatroları’nın, Şehir Tiyatroları’nın, özel tiyatroların da belirli bir sanat geçmişine, birikimine sahip şairleri, yazarları tanıtıcı toplantılar yapması niye düşünülmez ki! Oktay Rifat “Denize Doğru Konuşma”, İlhan Berk “Deniz Eskisi ve Şiirin Gizli Tarihi”, Metin Eloğlu “Hep”, Edip Cansever “Bezik Oynayan Kadınlar”, Can Yücel “Rengâhenk”, Özdemir İnce “Kentler”... Hangi birinden söz etmeli? Doğrusu, en yaşlısından en gencine kadar adı geçen şairlerimizin kitapları ayrı ayrı ele alınıp, değerlendirilecek nitelikte... Bunca sanat ve yazın dergisi çıkıyor, ama ayrıntılı incelemeler, eleştiriler pek görülmüyor nedense! Gerçek eleştiri -hiç değilse yeni çıkan kitapları gereği gibi tanıtan yazılar- hemen hemen hiç yok... Masamın üstünde duruyor bütün bu şiir kitapları. Çoğu yakın arkadaşım olan bu şairlerle daha nice gün ve gecelerim geçecek. Ben, şiir konusunda hızlı yorumlar, değerlendirmeler yapmam. Yanılma payı çoktur böyle çabuklukların... Şiir vardır, ilk okuyuşta kendini verir. Verir ve biter... Böyle şairler de çok. Ama yukarıda adını andığım şairlerin kitapları o türden değil. Birbirine benzemeyen şairler bunlar. Can Yücel’le Oktay Rifat; Cansever’le İnce; Eloğlu’yla Berk arasında büyük ayrımlar var. Ama hepsinin ustalığı, kişilikleri tartışılmaz bir düzeyde... Can Yücel’in kısa şiirleri ilk okuyuşta okuru çarpıyor: “Sana bin kez söyledim be evladım / Dişlerinle tırnaklarını yiyeceğine / Gözlerinle gökyüzünü yesen ya” gibi; Tevfik Fikret’ten esinlenmişe benzeyen “Kanun çalacağız diye çıkıp orta yere / Kanunu çaldılar yere”, “Hıyar diyorum / Yooo, ben, turşuyum diyor” gibi şiirler kısa sürede yaygınlaşır, dilden dile gezer. Ama Oktay Rifat’ın, Eloğlu’nun dizeleri öyle değil. Yoğunluk ağır basıyor. Berk'in, Cansever’in, İnce’ninkiler de öyle... Cansever’in dizeleri ise yer yer düz yazıya yaklaşır, ama birden bakarsınız ki o düzyazı, “şiir” oluvermiş. “Neyi bitiriyoruz, neyi başlatıyoruz / Neyi bekliyoruz, bilmem ki / Kapı mı çalınıyor ne / Gidip açıyorum / Kimse yok / Peki / Nasıl karşılanır yok olan bir şey / Karşılıyorum / Salona geçiyoruz.” Gel de Baudelaire’e inanma: “Sağlıklı insan yirmi dört saat ekmeksiz kalabilir, ama şiirsiz asla”. Çok şükür ki Türkiye’de böyle bir tehlike yok! - Oktay Akbal, Sözü Şiirden Açmak (Geçmişin İçinden) - Görsel: Yazıda ismi geçen şairler...
13 notes · View notes
Text
Oktay Akbal / Ben bir İstanbul yazarıyım
Tumblr media
Oktay Akbal, İstinye Suları, Tarzan Öldü, Karşı Kıyılar ve Yalnızlık Bana Yasak adlı öykü kitaplarının yeni baskıları nedeni ile altmış küsur yıllık birikimine ilişkin soruları yanıtlıyor.
Son Osmanlılardan olduğunuz doğru mu? - Son Osmanlı değilim. 'Hele, hiç Osmanlı değilim.' Üstelik Osmanlılık anlayışına öteden beri karşı bir yazar olarak bilinirim. Konaklarda yetişmedim. İstanbul'da Şehzadebaşı'nda doğup büyüdüm. İlkokulu ve takip eden iki yılı Fransız okullarında okudum. Babam avukattı. Öldüğünde annemle beş parasız kaldık. Fransız Lisesi'ni parasızlık yüzüden yarıda bıraktım. İstiklâl Lisesi'nde okudum. Özel bir okuldu ama babam okul sahibinin avukatıydı, benden para almadılar. Büyükbabam emekli bir valiydi. Çocukluğum yoksulluk içinde geçti. Daha lise sıralarında yazılarımla para kazadım. Yani zorluk içinde... Servet-i Fünun Dergisi'nde çalıştığınız dönemi nasıl hatırlarsınız? Derginin dönem edebiyatı için önemi neydi? - 1943-44 arasında Servet-i Fünun-Uyanış Dergisi'nde yöneticilik yaptım. Yirmi yaşındaydım. Elli lira aylıkla. Türkiye Yayınevi'nin dergilerine öykü, çeviri yaparak bir o kadar daha para kazanıyordum. Altın, yedi sekiz liraydı. Yani şimdi kazandığım kadarını daha o yaşlarda alıyormuşum: Yazarlıkla... O dergi, genç yazar ve şairlerin yuvasıydı. Orhan Arıburnu, Cahit Irgat, Sabahattin Kudret, Salah Birsel, Sait Faik ve Özdemir Asaf'ı orada tanıdım. İlk öykülerim orada çıktı. Kısa öykü sizce nasıl bir biçim ve edebiyatınız nasıl bir birikimin ürünü? - Ben bir İstanbul yazarıyım. Kentin en yoksul hem de oldukça zengin semtlerinde yaşadım. Suadiye, Erenköy, Fatih, Şehzadebaşı... Bildim bileli öykü düşünür, yazarım. Öykü yazarı olmak bir rastlantı değil! İçten kopan bir istek. Neredeyse seni zorlayan bir şey; hem kendini, hem çevreni, insanları anlamaya iten! İlk kitabım "Önce Ekmekler Bozuldu" 1946'da çıktı. Birçok baskı yaptı. Altmış yıldan sonra da öykü anlayışım değişmedi: Kısa yazmak, sözü uzatmadan, okuru aldatmadan, içimden geldiği gibi. Kısa öykü, zor bir daldır. Hem şiir, hem roman yükünü taşır. Çok öykü yazan var! Ama kırk-elli yıl sonraya kaçı kalacak? Siz de kendi döneminizde yıldızı erken parlayan bir yıldız oldunuz. Günümüz 'edebiyat yıldızları yarışı'nı nasıl yorumluyorsunuz? - Edebiyat yarış yeri değildir! Herkesin kendi alanı var. Kimse kimseyle yarışamaz. Yazar ancak kendisiyle yarışır. Kendini geçmekle, kendini yenilemeye çalışmakla... Günümüzde öyküye çok heveslenen var. Gençlerden çok iyi öykücüler yetişti. Hanımı, erkeğiyle! 'Hanım yazar' derken korkuyorum. Yazarın hanımı beyi olur mu, diyorlar! Yine de kadın-erkek öykücülerimizi okurken sevinç duyuyorum. Edebiyat karın doyurur mu? - Edebiyat karın doyurmaz. Kaç kişi var roman, öykü, şiir, deneme yazarak geçinen? Hepsinin başka bir mesleği var. Babadan zengin olan var mı, bilmem! Orhan Pamuk bir tüccar ailesinden. Geçim derdi yok. Ama kitapları çok kazandırdı. Ne zaman? Ün kazadıktan sonra!.. Yaşar Kemal yıllarca gazetede çalıştı. Ben, sayısı yetmişe varan kitaplarımdan pek bir şey kazanmıyorum. On yıl önce en az beş bin basarlardı, şimdi bine indi. Genç yaşımdan bu yana gazetecilik yaptım. Sekreter, müdür olarak. 1956'dan beri köşe yazarlığı... Vatan, Barış, Cumhuriyet, Milliyet gibi gazetelerde. Okurlarım istedikçe yazmak zorundayım. Ekmek parası... Edebiyatçı gazeteci olarak temel ilkeleriniz neler oldu? - Yazar olarak ilkelerim, gazete yazarı olarak da aynı. İçtenlik, dürüstlük, insan sevgisi. Toplumda bir uyanışın, bilinçlenmenin yaşanmasına katkı... Öyküde fotoğraftakine benzer bir belirleniş anı meselesi var. - Öykü bir anın fotoğrafını çekmektir derler ama değildir. Fotoğraf yüzeysel bir görüntü verir. Öyküde bir anı anlatırsınız ama derinine inerek, bir tek anı çoğaltarak, ileriye geriye doğru... Sait Faik ölümsüz anları yakalamayı başarmıştır. Geçmiş bir an değildir! Artık o, yaşamın içinde yakalanmış, ama zamana meydan okumuş bir zaman parçasıdır. Can Yayınları'nın yeniden bastığı öykü kitaplarınızı birbirinden ayırabilir miyiz? - Ben ayırmam. Bu incelemecilerin işi. Onlar bakar, bulur. Zaman farkları var aralarında tabii, ama bunu teşhis etmek uzmanların işi. Şimdi ne yazıyorsunuz? - Yeni öyküler yazdım. Bazıları Öykü Dergisi'nde yayımlandı. Yarım kalmışlar var. Onları bitiriyorum. Bunlar "Son Öyküler" olacak. Zamanımız olursa "En Son Öyküler"i de yazarız! Ben bir kez yazmıştım. Benden sonra öykü, roman ve denemelerimi, güncelliğini korumuş tüm yazılarımı biraraya toplamak isterlerse, ona "Yazılar" başlığını koysunlar. Roman, öykü, anı, deneme birdir yazar için. Birbirini bütünleştirir. Kişilik sorunudur bir yazarın çağını aşması, dün de bugün de okunması, sevilmesi... Sait Faik okunur, Memduh Şevket, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Sabahattin Ali, Yakup Kadri vb. okunuyor. Sanırım yazmasını, anlatmasını bildiklerinden... (lgın Sönmez / 5 Eylül 2002 / Milliyet Kültür Sanat)
0 notes
sevgineydicom · 1 year
Text
0 notes
maho0326 · 7 months
Text
youtube
“Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey... Çünkü yeryüzünde savaş vardı. İnsanlar sebebini bilmeden, düşünmeden ölüyor, öldürüyorlardı. Savaş kelimesi dünyanın her yerinde en çok kullanılan söz olmuştu. Radyolarda marşlar, nutuklar şaşkın insan sürülerinin üzerine savruluyor, gazeteler korkuyla okunuyordu...” 
Oktay Akbal
12 notes · View notes
kecaperi · 2 years
Text
"Biz ne kadar kopmamaya, bağlı kalmaya çalışsak, didinsek de, kopuyor her şey bizden, uzaklaşıyor, başını alıp gidiyor her şey...Yaşamın ilkesi bu mu?
Geçmişin Kuşları / Oktay Akbal
48 notes · View notes
operasyon · 3 months
Text
Tumblr media
Oktay Akbal - Günlükler
0 notes
1970-fa-re · 9 months
Text
Oktay Akbal
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
a-y-i-s-i-g-i · 1 year
Text
“Bir insanı sevmekle başlar her şey.”
Bu Sait Faik’in bir cümlesi. Yalın bir gerçeği belirtiyor. Yalınlığı kadar derin, anlamlı. Bir insanı sevmekle başlar her şey. Evet, ama bir de gerisi var. “Bir insanı sevmekle başlar her şey, ama burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.”
Bir insanı sevmek bir evreni sevmektir. Her insan bir evrendir çünkü. Bunu böyle kabul etmezsen insan olamazsın. Nedir sevi dediğimiz? Hiçbir önyargı, hiçbir gizli hesap, hiçbir özel düşünce olmadan, hiçbir yanımızı saklamadan, apaçık, bütün saydamlığımızla kendimizi bir “başka” insana vermektir, bağlamaktır. Bir insanı sevmek bencillik gibi görünür önce. Öyle ya, tek bir insanı seçmişsiniz, onunla bir dünya kurmuşsunuz, herkesten gizli ama herkese açık. Bir mutluluk yaratmışsınız ikiniz bu mutsuz dünyada . Mutlu bir çift, bütün insanların da mutlu olmasını ister. Bunu yaratmak için de bir çaba harcar. Kendi bencil dünyasında yitip gitmez.
Tek başımıza mutluluk yoktur bence. Ben sevdiğim insanla mutlu olamam tek başıma. Sevi, bir başlangıçtır yeryüzüne açılmaya, kendini bir yeryüzü insanı olarak duymaya. Sait Faik’in “bir insanı sevmekle başlar her şey” sözüne bunun için inanıyorum. Her şey böyle başlar. Sevgiyle, ilgiyle.. Bir insanın yaşamına ilgi duymak, bir yerde bütün insanlığa ilgi duymak olur. Seven insan anlar birçok şeyi, o güne dek anlamadığı, kavramadığı, bilmediği, duymadığı, tatmadığı yığınlarla duyguyu, anlamı, gerçeği. Açıktır o etkilere, duyarlıklara. Kaba değildir, katı değildir, anlayışsız değildir, yalnız değildir. Burası en önemli yanı, yalnız değildir o. Yeryüzünde ikili bir beraberlik, bir dostluk kurulacağını duymuştur. Bir insana bağlanmak, bir insana inanmak, bir insana dayanmak nasıl güçlü kılar kişiyi, anlamıştır. Bir topluma, ya bir insanlığa bağlanmak, dayanmak, inanmak nasıl güç verir kişiye, bunun gerçeğine de ulaşmıştır birden. Bu bilince ermiştir birden. Kendi olmaktan, yalnız kendini yaşamaktan, düşünmekten çıkmıştır. Sevmiştir, sevilmiştir. İkili bir mutluluğu yaşamıştır. Sonra bu mutluluğu bütün insanların duymasını özlemiştir. “Bir insanı sevmekle başlar her şey” demek, budur, işte.
Fakat ne demek “burda bir insanı sevmekle bitiyor her şey”. “Burda”, yani bizim toplumumuzda… Bizim toplumumuzda sevi iyi karşılanmaz nedense. Alışmamışız sevmeye, sevilmeye ondan mı? Sevenin güçsüz olduğuna inandığımızdan mı? Seven açıktır her türlü yumruğa, darbeye. Karşı koymaz da ondan. Hele yakınları, sözde dostları, sözde onu sevenler, sevdiklerini iddia edenler böyle bir seviye katlanamazlar hiç! Neden sevmiştir o dost? Öyle, birdenbire bir sevinin tutkusuna kaptırmıştır kendini! Bir insana, tek bir insana döndürmüştür yönünü, her şeyini! Her şeyi onda bulmuştur. Bunu anlamazlar işte! İlle de kendilerine benzeyecek o seven kişi bir yere gelmişse, tükenmiş olmalı. Bir yaşa, bir noktaya varmışsa, yeni bir aşamaya girişmemeli. Yeni bir atılım yapmamalı. Görevler, ödevler, bağlar, kayıtlar, kuşkular, toplum baskıları hepsi hepsi o sevenin karşısına dikilmeli.
Ama her şey bir insanı sevmekle başlar… Buna inanmalıyız, “Burda her şey bir insanı sevmekle bitmez, bitmeyecek” demeliyiz, bunu gerçekleştirmeliyiz. Yenmeliyiz umutsuzlukları.. Sevi, insanoğluna doğanın en büyük armağanıdır, en güçlü yanıdır, ölmezliğe ulaştıran niteliğidir. Öyleyse her şeye, herkese karşın, seviden yana olacağız. Bir insanı sevmekle başlar, hiçbir şey bitmez, diyeceğiz. Her zaman.
Oktay Akbal - İSTİNYE SULARI (1973)
Tumblr media
0 notes
bilgeyim · 1 year
Text
Galiba dost kim düşman kim, insanlardan daha iyi hayvanlar biliyor. Duyuyorlar bunu, bir içgüdüyle. İnsanoğlu bu tür duyumlarını yitirmiş, dost sanıyorsun düşman çıkıyor, hem de en azılı türden!..
Oktay Akbal
6 notes · View notes
hasanakbal19 · 2 years
Text
3. OKTAY AKBAL EDEBİYAT ÖDÜLÜ'NÜ KAZANAN YAZARA 10.000, İKİNCİSİNE 7.500. ÜÇÜNCÜSÜNE 5.000 LİRA ÖDENECEK.(SON BAŞVURU TARİHİ.07 OCAK 2923)...
3. OKTAY AKBAL EDEBİYAT ÖDÜLÜ’NÜ KAZANAN YAZARA 10.000, İKİNCİSİNE 7.500. ÜÇÜNCÜSÜNE 5.000 LİRA ÖDENECEK.(SON BAŞVURU TARİHİ.07 OCAK 2923)…
Muğla Büyükşehir Belediyesi 3. Oktay Akbal Edebiyat Ödülü düzenledi, buna göre katılım koşulları aşağıda ki şekildedir. -Ödüle başvuracak kişinin, ”Cumhuriyetin 100. Yılı” konulu bilgisayarda yazılmış deneme-köşe yazısı yazılarının her birinin 7 adedini, kişinin özgeçmiş yazısıyla birlikte dosya halinde teslimi ya da gönderilmesi gerekir. -Adaylık başvurusu, yayımlanmış-yayımlanmamış en az 3,…
View On WordPress
0 notes
kunyekultursanat · 2 years
Text
3. OKTAY AKBAL EDEBİYAT ÖDÜLÜ'NÜ KAZANAN YAZARA 10.000, İKİNCİSİNE 7.500. ÜÇÜNCÜSÜNE 5.000 LİRA ÖDENECEK.(SON BAŞVURU TARİHİ.07 OCAK 2923)...
3. OKTAY AKBAL EDEBİYAT ÖDÜLÜ’NÜ KAZANAN YAZARA 10.000, İKİNCİSİNE 7.500. ÜÇÜNCÜSÜNE 5.000 LİRA ÖDENECEK.(SON BAŞVURU TARİHİ.07 OCAK 2923)…
Muğla Büyükşehir Belediyesi 3. Oktay Akbal Edebiyat Ödülü düzenledi, buna göre katılım koşulları aşağıda ki şekildedir. -Ödüle başvuracak kişinin, ”Cumhuriyetin 100. Yılı” konulu bilgisayarda yazılmış deneme-köşe yazısı yazılarının her birinin 7 adedini, kişinin özgeçmiş yazısıyla birlikte dosya halinde teslimi ya da gönderilmesi gerekir. -Adaylık başvurusu, yayımlanmış-yayımlanmamış en az 3,…
View On WordPress
0 notes
ulkunun · 2 years
Text
"Hayata sıfır noktasından yeniden başlamak... İki hayata birden... İki hayata da sıfır noktasından..."
manhattan'da üç oda, georges simenon (çev. oktay akbal, everest)
1 note · View note
listemakale · 2 years
Text
Oktay Akbal Edebiyat Ödülü başvuruları başladı
Oktay Akbal Edebiyat Ödülü başvuruları başladı
Muğla Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen Oktay Akbal Edebiyat Ödülü, Cumhuriyet’in 100. Yılının kutlanacağı 2023 yılında, ‘Cumhuriyetin 100. Yılı’ konu başlığıyla deneme/köşe yazısı dalında yazılmış eserlere verilecek.     Muğla Büyükşehir Belediyesi, Oktay Akbal’ın adını yaşatmak, Türk Edebiyatını desteklemek, yaygınlaştırmak ve başarılı yazarları ödüllendirmek amacıyla ‘Oktay…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes