Tumgik
#kırılgan
saireyn · 3 months
Text
"Kimseye acı vermemek için kırk yerinden kırılan inceliğim."
Şükrü Erbaş
237 notes · View notes
huysuzlukabidesi24 · 10 months
Text
Kırılgan, naif biri olduğum kadar serseri ve gözü kara biriyim.
11 notes · View notes
sagirhayat · 1 year
Text
Tumblr media
İnce düşünen insanlar başkaları tarafından çok kırılıyor. Bazı insanların tabiatı " hiç bir canlı zarar görmesin , kimse incimesin " üzerine kurulu olduğundan bu şiardan asla taviz vermezler ...
Kırmayın ! ...
13 notes · View notes
sessizkadinblog · 1 year
Text
Kırılgan
Kırılgan bir çocuğum ben
Yüreğim cam kırığı
Bütün duygulardan önce
Öğrendim ayrılığı
Saldırgan diyorlar bana
Oysa kırılganım ben
Gözyaşlarım mücevher
Saklıyorum herkesten
Ürküyorlar gözümdeki ateşten
Ürküyorlar dilimdeki zehirden
Ürküyorlar o dur durak bilmeyen
gözükara cesaretimden
Diyorlar: Bir yanı sarp bir uçurum,
Bir yanı çılgın dağ doruğu.
Oysa böyle yapmasam ben
Nasıl korurum içimdeki çocuğu?
Bir yanım çılgın nar ağacı
Bir yanım buz sarayı.
- Murathan Mungan
06.03.23
3 notes · View notes
dezi-467 · 2 years
Quote
Kalbi çabucak kırılan insanların böyle olmasının sebebi nedir bilir misin? Çok fazla sevdikleri için kalpleri savunmasız hale gelir. Kalpleri nazik ve kırılgan hale gelir. Umarım böyle insanlardan biri olmam..
Dezi bu sözü mükemmel kopyası için yazdı. Aynada ve kişilik ona en çok benzeyen insan olan kuzeni için ama kafa yapısı değil.
11 notes · View notes
seslimeram · 18 days
Text
Cerahat İçinde Hayat
Tumblr media
Kesintisiz olagelen bir cerahat sarmalı içinde hayatın dönüşümü var ediliyor. Olumlu ya da olumlanabilir bir hayat imgelemini geriye bırakmayan bir devinim var ediliyor. Yirmi bir yıllık iktidar pratiğinin sonuna kadar kesintisiz olagelen cerahati tek istikamet kılması gayretinin ardı ne olacaktır. Biyopolitik bir tahakküm veçhesi içinde güncellenen bir halin ya da yönelimin arasız ve fasılasız sunduğu her şey hayatın dönüşümü ilkesini günceller. Erkanı muktedir, ayrımcı, ötekileştirici, tehdit ede duran, yaftalayan, hedef kılan bir olgu, anlayışın güncelliğinin müsebbibidir. Bitimsiz bir döngüde mahvetme istemi / halinin tam kuşatması altında hayat hedef kılınır. Bir örnek, benzerlerini gördüğümüz çok daha öncesi deneyim sahibi olduğumuz hallerin paralelinde, tıpkı hamlelerle iktidar yıkımı kendisine bir yön tayin eder. Erk, muktedir, iktidar için cerahatin var edeceği kazanım, olumlu halin ya da hamlelerin yerine konumlandırılmış olanın da tüm kapsamını daraltan bir bağnazlık haline içkindir. Biyopolitik bir cerahat kaldığı yerden 31 Mart sonrası devam olunandır. Muktedirin masalının ardılı korkunç bir kabustur. Kötürüm, eksik, harap viran, yarım ve dahi hiç kılınarak, bir düzlemde / demokrasi pratiğinin çürütülmesi bütün dönüşüm halini de imgeler.
Baş efendiden, baş faşiste, son kertede en küçük ortak diye geçinen, evine bir kilogram eti alamayanlara kuzuyu komple almaktan bahisler açabilen bir başka vatan sevdalısı gibi bir istikamette iktidar nimetlerini söğüşleyerek, hamaset nutuklarını biri bitmeden bir başkası üstüne yapışarak / kene gibi kan çekerek, tutunarak var eden bir temsilin sunduğu her şey o demokrasi istemini, şu hayat dengesini altüst edendir. Söylemlerle eylemlerin arasında uçurumlar barındıran bir menzilin hakikatten ne kadar uzağa konumlandığı artık belirgin bir halde 31 Mart yerel seçimleri sonucunda bir kere daha gözler önüne serilir. Mutlak bir itaatin ötesini düşünmeyen / arzu etmeyen / salt / sırf yoksunlaştırma, eksiltme, eksikliğin nedenlerini sormama, ilelebet teslimiyet üstünden güncellenen bedensel / politik tavırların ardında koca bir boşluğa çıkagelen ülke görünür olur. Büyük ülke masalları, bu bizim en son seçimimiz, her şey gençlerimiz için vesair anlamlandırma / atfetme hallerine rağmen dünyanın kalanına dair tepkimeleri lafta kalırken, oluşturulan cerahatin her neyi daimi bir halde sürdürdüğü ortaya çıkar. Evrim Kepenek’in Bianet’teki haberini buraya aktaralım.
“Filistin İçin Bin Genç’in, Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin kesilmesi talebiyle İstanbul Ticaret İl Müdürlüğü önünde yapmak istediği eyleme polis müdahale etti.
Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelen gençler, “Hükümet ve sermaye el ele işgalciyi besliyor - İsrail'le ticareti kes, Filistin'e ihanetten vazgeç” pankartı açarak İstiklal Caddesi üzerinden Odakule’ye yürümek istedi.
“Nehirden denize özgür Filistin”, “Soykırımcı İsrail, işbirlikçi sermaye”, “Kınama yetmez, ilişkiyi kes” sloganlarıyla yapılan yürüyüşün önünü kesen polis, kitleyi abluka altına aldı.
Basın mensuplarının görüntü almasını engellemeye çalışan polis, çok sayıda eylemciyi darp ederek ve ters kelepçe takarak gözaltına alındı.
“İsrail nihai olarak yalnızlaştırılmalı”
Polis müdahalesine rağmen eylemcilerin bir kısmı, İstanbul Ticaret İl Müdürlüğü’nün bulunduğu Odakule önünde basın açıklaması yaptı.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını ‘soykırım harekatı’ olarak nitelendiren Filistin İçin Bin Genç, on binlerce Filistinlinin hiçbir ayrım gözetmeksizin öldürüldüğünü hatırlattı.
Açıklamada, “Tüm dünya halklarının bir numaralı düşmanı İsrail’i nasıl durduracağız?” sorusuna cevabın, “İsrail’in nihai olarak yalnızlaştırılması” olduğu vurgulandı.
“İsrail, Gazze halkını gıda, su, ilaç ve yakıttan mahrum bırakırken devletler İsrail’e ambargo uygulamayı hayal bile edememektedirler” diyen Filistin İçin Bin Genç, İsrail’e karşı siyasi, ticari, diplomatik ve kültürel boykota dikkat çekti.
İsrail'in birçok ihtiyacı Türkiye'den karşılanıyor
Filistin İçin Bin Genç, AKP hükümeti ve sermayesinin İsrail’in ‘en önemli ortaklarından olduğunu’ belirterek şunları sıraladı:
İsrail ordusunun yürüdüğünü gördük, Müsiad üyesi YDS şirketinin postal ve üniforma tedarik ettiğini öğrendik.
İsrail ordusunun üşüdüğünü gördük, yerli işbirlikçisi bir şirketin termal tayt sattığını öğrendik.
İsrail ordusunun kablo ihtiyacı, makine ihtiyacı, elektronik parça ihtiyacı, meyve sebze ihtiyacı olduğunu gördük, yine Türkiye sermayesinin sağladığını öğrendik.
İsrail ordusunun duvar örmek istediğini gördük, Limak şirketinin, Koç’un ve Sabancı’nın çimento sattığını öğrendik.
İsrail ordusunun bombasının yetmediğini gördük, Müsiad üyesi İçdaş’ın İsrail’in çelik ihtiyacının %65’ini karşıladığını öğrendik.
İsrail ordusunun kışlasına döndüğünü gördük, elektriğinin Tüsiad üyesi Zorlu tarafından karşılandığını öğrendik.
İsrail ordusunun istihbarata ihtiyaç duyduğunu gördük; Kürecik ve İncirlik üslerinin onun emrine amade edildiğini öğrendik; işgal rejimine bombalar ve roketler sağlayan ABD ile ilişkilerin bu süreçte hiçbir zaman gerilmediğini öğrendik.
İsrail hükümetinin gözetlemek istediğini gördük, Türkiye sermayesinin yüz tanıma ve anti-drone silahların satışını yaptığını öğrendik.
İsrail ordusunun yakıtının azaldığını gördük, Azerbaycan petrolünün vanasının Türkiye tarafından hiç kısılmadığını öğrendik.
İsrail ordusunun silahının tutukluk yaptığını gördük; Ordu Savunma A.Ş.’nin, İsrail ordu taşeronu Emtan şirketine tüfek parçası yolladığını öğrendik.
İsrail ordusunun katletmeye devam ettiğini gördük; İsrail ordusu taşeronuna borik asit kimyasal maddesinin satıldığını öğrendik.
İsrail ordusunun hiç pişman olmadığını gördük; Türkiye şirketlerinin karadan denizden her türlü desteği karşıladığını öğrendik; gümrük vergisi alınmadığını öğrendik, 1996 tarihli serbest ticaret anlaşmasının feshedilmediğini öğrendik.
“Soykırıma ortak olmaktan vazgeçin”
“Ticaret Bakanlığı nezdinde, ülkemiz iktidarına nedamet getirin, soykırıma ortak olmaktan vazgeçin diyoruz. Aksi takdirde bir gün iktidardan düşecek, yargılanacak ve hesap vereceksiniz” diyen Filistin İçin Bin Genç, İsrail’e karşı boykot çağrısı yineledi.
Açıklama, “İsrail’le ilişkiler kesilsin. Filistin halkının yok olmaması için bu iğrenç ticarete son verilsin. Vanalar kapatılsın, gemiler yürümesin, sevkiyat yapılmasın, emperyalist üsler kapatılsın. Filistin’de işgale ve soykırıma son” sözleriyle son buldu.
Filistin İçin Bin Genç Hareketi; İsrail’in 7 Ekim 2023’te Gazze’ye başlattığı saldırıların ardından, Filistin’e destek eylemlerinde tanışan gençlerin bir araya gelişiyle Aralık 2023’te kuruldu. Hareket kendini, ‘anti-siyonist, anti-emperyalist ve anti-kapitalist bir topluluk’ olarak tanımlıyor.”
Yok edicilik üstünden güncellenen, bir halkın katastrofunu kendi bekaları adına engeller görünürken kapalı kapılar ardında çıkarları doğrultusunda eskisi gibi devam eden bir devlet aklına hesap sorar, gençler. Kesintisiz olagelen bir cerahat sarmalı içerisinde hayat mefhumunun derdest edilmesi var edilirken, içte edilen fecaatler kafi görülmediğinden bir de sınırın ötesinde var edilen yıkımlara, kötücül bir yok etme tablosunda devletin parmağı sorgulanır. Tümüyle hamasi nutukların Filistin halkının sıkışmışlığını, kendi hayatlarının o gölgelenmesi bahsinde en ufak bir yaraya merhem olmadığı aşikar kılınır. Dahası da var edilir. Onu da Sol haber sitesinden aktaralım: “Sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamalarda İsrail'i kınayan ve Filistin'e destek mesajları paylaşan MHP Antalya Milletvekili Hilmi Durgun'un, İsrail ekonomisine katkısıyla bilinen tarım şirketi Haifa Group'un Türkiye distribütörlüğünü yapan şirketin genel müdürü olduğu ortaya çıktı.
Gazeteci Metin Cihan'ın sosyal medya üzerinden aktardığına göre MHP'li Durgun, şirketin Türkiye ayağındaki faaliyetlerini yürüten Agrosel firmasının sahibi.
Cihan konuya dair paylaşımında "Bildiğiniz gibi yerli tohumu yok edip çiftçiyi israil ve diğer yabancı tohumlara mecbur bıraktılar. Peki, İsrail'in dev tarım şirketi Haifa'nın Türkiye ayağı Agrosel firmasının sahibi kim? Milletvekili Hilmi Durgun. Yanlışım varsa düzeltin lütfen" ifadelerini kullanarak, Durgun'un sosyal medya hesabını etiketledi.
Cihan'ın paylaşımı sonrasında sosyal medya üzerinden çeşitli paylaşımlarda bulunan Durgun ise konuya dair herhangi bir açıklamada bulunmadı.
Agrosel'in internet sitesinde yer alan bilgilere göre Hilmi Durgun'un şirketin genel müdürü olduğu gözüküyor. Antalya merkezli şirketin resmi sosyal medya hesabının takipçileri arasında ise Antalya Milletvekili Hilmi Durgun yer alıyor. Durgun’un milletvekili olmadan önce sosyal medya üzerinden Agrosel’in reklamlarını yaptığı da görülüyor.
'İnsanlık mevziisine girmek için yola revan olmazsam namerdim' demişti..
Ayrıca Durgun'un, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları hakkında yaptığı paylaşımlar da dikkat çekiyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin İsrail'i kınadığı birçok açıklamayı sosyal medya hesabı üzerinden paylaşan Durgun, bir paylaşımında ise “Devletim istesin, milletim destek versin, şartlar da öyle gerektirsin, şayet Gazze'deki çocuklara kol kanat germek, güzeye karşı sapan taşıyla insanlık mevziisine girmek için yola revan olmazsam namerdim” ifadelerini kullanıyor.
İsrail'le ticari ilişkiler aralıksız sürüyor
İktidarın dilinde, yandaş medyanın manşetinde her gün Filistin var. Saldırı altındaki Filistin'e destek söylem düzeyinde kalırken, İsrail'le ticari ilişkileri aralıksız sürüyor.
BOTAŞ'ın en önemli müşterilerinden biri İsrail. Zorlu Enerji sahibi olduğu dört doğalgaz çevrim santrali İsrail enerji piyasasına elektrik üretiyor. En büyük çimento ve demir üreticileri İsrail'e ihracatı sürdürüyor. 7 Ekim'den bu yana yüzlerce gemi Türkiye ile İsrail arasında mal taşıdı ve taşımaya devam ediyor.
İsrail'den Türkiye'ye yapılan ithalatın 2023 yılı içindeki dalgalı seyri savaş süresince değişmedi. Ayrıca İsrail Tarım Bakanlığı'nın ihracat verileri, Türkiye İsrail'e en fazla sebze ve meyve ihracatı yapan ülkelerin başında yer aldığını ortaya koydu. İsrail sebze meyve ihtiyacının yüzde 55'ini Türkiye'den karşılıyor.
"İsrail’in uluslararası hukuka dönmesi ve işgale son vermesi için başta ticari ilişkilerin tümden kesilmesi olmak üzere gerekli adımların atılması ve çözüm yolları" hakkında genel görüşme önergesi de geçtiğimiz ay TBMM'de AKP ve MHP'i vekillerin oylarıyla reddedilmişti.”
Kesintisiz bir cerahat sarmalı var edilirken oluşturulan yeni ülke gamında hayatın ezilen bir mefhuma dönüşümü bariz kılınır. Cerahat öylesine kalıcı bir halde şekillendirilir ki, bunların hepsinin halkın hanesine olumlanabilir olduğu iddiası zikredilirken cürüm, çürüme ve tehditlerin paralelinde kurumsallaştırılan paraları iç etme, yağmadan pay kapma mücadelesi ol Filistin’de / Gazze’de cereyan eden etnik temizlik faaliyetlerine bir biçimde dolaylı katkıyı sunar. Bir halkın aralıksız yok edilme gayretine karşı sessizlik ve ezber edilmiş birkaç lakırdı dışında hiçbir varlık göstermeyen iktidar cenahının var ettiği kötülüğün hesabının ne zaman sorulabileceği mühimdir. Osmanlı İmparatorluğunun yüz yıl başında var ettiği kötülüğün, yok etme diskuru ve eylemselliğinin nasıl inkarla birleşip bir memleketi çorak bir sahaya dönüştürdüğü muhakkak iken ortaya çıkan irinin, bir hali, bir şekliyle tıpatıp geçmişin yok etme istemini bugün elindeki güçle yeniden imal eden ol İsrail devletinin soykırım pratiklerinde bir pay sahibi olmanın / kalmanın utancı ne yana düşer sahiden?
Bu gelişmelerin paralelinde Ticaret Bakanlığı, bazı ürünlerin İsrail'e ihracatını kısıtlama kararı alır. Bakanlık kısıtlama kararına gerekçe olarak Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'nın İsrail aleyhinde soykırım sözleşmesini ihlal ettiği gerekçesiyle açılan dava kapsamında alınan ihtiyati tedbir kararlarını öne sürdü. Kararların hukuken bağlayıcı olduğu belirtilen açıklamada, "Bu doğrultuda, Türkiye, 9 Nisan 2024 tarihinden itibaren, ilk aşamada Ek'te belirtilen ürün grupları altında yer alan ürünlerin İsrail'e ihracatını kısıtlama kararı almış bulunmaktadır. Bu kararın gerekleri Ticaret Bakanlığı tarafından derhal yürütülecektir. Bu karar, İsrail, uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülükleri çerçevesinde, Gazze'de derhal ateşkes ilan edene ve Gazze Şeridi'ne yeterli miktarda ve kesintisiz insani yardım akışına izin verinceye kadar yürürlükte kalacaktır. Esasen, çok önceden bu yana, İsrail'e askeri amaçla kullanılabilecek herhangi bir ürün veya hizmetin satışına ülkemizce izin verilmemiştir ve verilmemektedir." denildi.
Büyük ülke masalları zikredilirken, mazlumdan yana tavır alındığına dair tarafgirlik söz konusu olduğunda atıldı mı mangalda kül bırakılmazken her şeyin çorap söküğü gibi bir hal içerisinde sökün ettiği rezillikler sarmalıyla bir başına konulur memleket. Sahadaki o iş birlikteliğine devam diyerek sermayenin önünü açarak nasıl bir fasit döngünün imal edile geldiğini tekrarlamaya hacet yoktur. Birleşik, bütünleşik her daim kötüden, kötülük temsilinden yana durup, inkar edip, yıkıcılığa oynayarak nasıl bir mazlum liderliği, yara sarma gayretine düşüldüğü de muallakta kalır her zamanki gibi. Hayatın dönüşümünü var ettikleri tahakküm / tehdit / taciz ataklarıyla birlikte kurumsallaştıran bir yapının eylediği her şey her günü fecaatin kollarına terk ediyor. Bugün bu raddede onca zaman sonra geri adımın, İsrail devleti ile ticari hamleleri askıya almanın İstiklal Caddesinde gözaltılar sonrasında mümkün olabildiği bir zeminde müşterek hayat tahayyül ve pratiklerinin hepsini koruyabilmek, kayıpları telafi etmek için daha kaç küçük kıyamet, kaç sınama, kaç gözaltı, kaç yeter artık çığlığına ihtiyaç vardır. Kötürüm, eksik, harap viran, yarım ve dahi hiç kılınarak, bir düzlemde / demokrasi pratiğinin çürütülmesi bütün dönüşüm halini de imgeler iken kaybı görmeye daha çok var mıdır?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Umut TAŞTAN via Evrensel Gazetesi
0 notes
sinekkapan · 5 months
Text
çok saçma bir şey yaşadım
14 notes · View notes
kalopcia · 2 months
Text
birisinden sıkıldığınızda ya da o kişi size fazla gelmeye başlayınca ne yapıyorsunuz?????
5 notes · View notes
saksibitkisiyim · 10 months
Text
dallanıp budaklanıyorum
8 notes · View notes
ahbeazra · 3 months
Text
ben aşık olacağım adamı biliyorum ama öyle biriyle hiç karşılaşmadım
2 notes · View notes
lancelotsir · 1 year
Text
Tumblr media
Evet herkesin merakla beklediği o anket
A) gayet başarılı bir çalışma olmuş
B) güzelim sebzeye işkence etmişsin
C) o kadar sosu bana döksen ben bile yenebilir olurum
Ben başlıyorum; C
24 notes · View notes
mel-inoe · 8 months
Text
arada muhabbet kuşu besleme perileri geliyor sonra bu kuşların minicik bişey olduğu ve sürekli sahip çıkılması gerektiği geliyo aklıma. çok kırılgan oldukları için cesaret edemiyorum hiç.
4 notes · View notes
lotusaurent · 9 months
Text
Ben böyle bir insan değildim. En ufak bir şeye kırılıp üzülmezdim. Hangi ara bu kadar kırılgan oldum.
6 notes · View notes
yorgunherakles · 2 years
Quote
ölüm çıktı karşıma bugün: hasta bir adamın ayağa kalkması gibi, hastalıktan sonra bir bahçeye çıkmak gibi.
neil gaiman - prelüdler, noktürnler
14 notes · View notes
mmartineden · 10 months
Text
allah belasını versin mi bu duyguların
3 notes · View notes
seslimeram · 9 months
Text
Sahiden Böyle Olur Mu!
Tumblr media
Düzen sahiplerinin inisiyatifinde bir menzilin giderek karabasan bir sarmal kılınması var ediliyor. Anbean, yakalanan her fırsatta biraz daha zor, biraz daha deneyip, sınır zorlayan gel gelelim salt bununla yetinmeyip yaşamda var olma ihtimallerini de derdest ede duran bir akımın etkisinde karabasan bir sarmal gerçekliği herkese pay ediliyor. Noksansız, hani neredeyse eksiksiz bir mahvetme retoriği içerisinde her şekilde bir cürmün pençesinde yol arayan bir iktidar o fasit karabasan sarmalı güncelliyor. Hak mı aramak istiyorsunuz, iş bu yer kürede en doğrudan kesintisiz verili hakların var edildiği bildirilen bir zeminde öyle ya da böyle değil maçanız yetiyorsa bir itirazda bulunun. Bir kerecik olsun bir şeylerin bu sahadaki herhangi bir şeyin yetersiz / eksik / yarım konulmasından bahis açın, bir cüret edin hele, az sonra o karabasan sarmalın zebanileri sizi susturmaya gelecektir. Hakkınız için birkaç satır da olsa bildiklerinizle kendinizi mi savunmak istersiniz. Hukuk devletidir diye koca koca bildirimler var edilen, adaletin, Thales’in terazisinin dahi yağmalandığı bir coğrafyada iyi kötü bir adalet vardır dersiniz. Siz daha savunmanızı var ederken artık iş işten geçmiş, hükmünüz dahi verilmiştir. Birkaç satır da size kalır, sessizliğin geniş en geniş tabanlı konsolidasyonunda verilen cezayı hak ettik deyip sıranızda kalmanız salık verilir.
Bir yanda tasarruf yapın, biz üretim ekonomisi olacağız, herkesin refah payını sahiden de bak iki gözüm önüme aksın ki yükselteceğiz, eksikleri giderecek, yıl sonuna kadar sağlam bir ücret ayarlaması var edeceğiz bak Allah’ın adını andım diye coşa dururken muktedirle avenesi saray beslemesi medya, sıkıyorsa bir tek günün nasıl zor şartlarda geçtiğine dair bir bahis açmaya kalkın. Başta kendilerine buldukları yontulmamış, zümreler, daha sonra o Avrupa’nın kalbinde yaşayıp zerre demokrasi deneyiminden, yaşamda tutunma hali ve mücadelesinden nemalanmamış Almanya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Avusturya gibi ülkelerin vatandaşı gel gelelim Türkiye ile de bağları bulunanların “nankörler”, “vatan hainleri”, “mihraklar”, “teröristler” şakımaları derdin ne olduğunu da unutturur bir anda. Böylesine afaki bir biçimde yolundan alıkonulmuş, her günü sınamalarla eksiltilen ve bundan şikayetçi olmayıp, dahası ellerine geçen üç kuruşla da tasarruf etmeleri salık verilen insanların dertlerinin görünmediği menzildir fasit sarmal, yekten kapkaranlık ola gelen ülke. Düzen sahiplerinin suna geldiği her etmenle, olmaz bahisleriyle en ufak bir teşebbüs, düzeltmek için bunca ekonomik buhranı var edilen şaklabanlıklar hayatı sahi ama sahiden mi kurtarır mı diye sual etmek imkansızdır, budur o karanlık sarmal, böyle bir toplamdır misal yeni ülke!
Mezopotamya Ajansına bağlanalım: “Akbelen Ormanı'nda ağaçların kesildiği bölgeye gitmek isteyen kitleye 2'nci kez saldıran jandarma, HDP eşbaşkanlarını gözaltına aldı.
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Eşsözcüsü İbrahim Akın ve Milletvekili Perihan Koca, Milas Akbelen Ormanı'na Yeniköy-Kemerköy Enerji tarafından açılmak istenen kömür ocağına karşı bölge halkının direnişine destek vermek için Akbelen'e geldi. Akın ve beraberindekiler ile yurttaşlar, jandarmanın tazyikli su ve biber gazlı saldırısına maruz kaldı.
Saldırıda, Akın ve Koca ile çok sayıda yurttaş etkilenerek, fenalaştı. Saldırı sonrası Akın ve Koca halkla birlikte asker barikatı önünde oturma eylemi başlattı. Oturma eylemine CHP Milletvekili Orhan Sarıbal ile Cumhur Uzun da katıldı. Yaklaşık 2 saattir süren oturma eyleminin ardından kitlenin kesim alanına doğru yürüyüşe geçmesiyle jandarma 2'nci kez cop ve biber gazlarıyla saldırdı. Jandarma, aynı zamanda yakın mesafeden halkın gözüne gaz sıkarak, ormanlık alana gaz fişekleri attı.
Yapılan saldırıda HDP İzmir İl Eşbaşkanı Çınar Altan ile HDP Marmaris İlçe Eşbaşkanı Güven Göknar gözaltına alındı. MUÇEP Menteşe Meclisi Üyesi Ferah Gümüş ve fotoğrafçı Selahattin Kaya da gözaltına alındı.
Öte yandan sabah saatlerinde yapılan müdahalede gözaltına alınan ekolojist Deniz Gümüşel emniyet ifadesinin ardından serbest bırakıldı.”
Tolga Güney’in Mezopotamya Ajansındaki haberini de iliştirelim: “Akbelen Ormanı'nı korumak için desteğe gelen yurttaşlar, ülkenin her yerinde başlatılan doğa talanına karşı topyekun mücadele çağrısı yaptı.
Muğla'nın Milas ilçesinin İkizköy Mahallesi'nde bulunan Akbelen Ormanı'na Yeniköy-Kemerköy (YK) Enerji tarafından açılmak istenen kömür ocağı için 24 Temmuz’da ağaç kesimi başlatıldı. İkizköylüler ve ekolojistler ise ağaç kesimini durdurmak için eyleme geçerken, kesim alanına her gitmek istediklerinde askerin sert saldırısıyla karşılaştı. Biber gazı ve coplarla köylülere saldıran askerler, yurttaşların yaralanmasına neden olurken çok sayıda kişiyi de gözaltına aldı.
Yaşanan saldırı ve ağaç kesimlerinin devam etmesi sonucu Muğla'nın ilçelerinin yanı sıra İstanbul, İzmir, Aydın, Balıkesir gibi birçok kentten yurttaşlar İkizköylülere destek olmak için Akbelen'e geldi. Burada direnişe destek olan yurttaşlar, köylüleri yalnız bırakmazken, hafta sonu da yine İstanbul ve Çanakkale gibi kentlerden yurttaşlar Akbelen ile dayanışmak için yola çıktı. İkizköylüler ile dayanışmaya gelen yurttaşlar ile konuştuk.
'Doğa İçin Geldik'
Doğayı korumak için Aydın Kuşadası'ndan desteğe gelen Mehmet Güntekin, "Yurdumuzda canlıların yaşadığı her alanda olmaya hazırız. Bu talanın sonu yok. 70 yaşındayım ve son 20 senedir gözle görülür bir şekilde yasaya, yönetmeliğe, kanuna uyulmadan bütün canlılara zarar veriliyor. Bunun için de cırcır böceğinden karıncaya, kuşlardan ağaçlara kadar bütün canlılara zarar veriliyor. Bu talanı dayanışma ile bitirmemiz gerekiyor" dedi.
'İşgale Karşı Savaşacağız'
Aydın Söke'den gelen Hatice Çevik, Akbelen'e oksijeni, havayı, suyu işgal edenlere karşı savaşmak için geldiklerini söyledi.
Çevik, "Bu ormanlar köylülerin geçim kaynağı. Biz de onlara destek olmak için buraya geldik. Gelirken kesilen alanı gördüğümüzde içimiz yandı. Ağaçlar kesilirken benim boğazım kesiliyor sandım. Ağaçlarla birlikte ormanda yaşayan bütün canlılar da can veriyor. Tüm Türkiye'ye Akbelen Ormanı’nı savunmaları çağrısında bulunuyorum" diye konuştu.
'Köyler Yok Edildi'
Aydın Söke'den gelen Nimet Öncedal da köy enstitülerinin kapatılmasının ardından köylerde yaşamın son bulduğunu belirten İncedal, şöyle devam etti: "Şimdi de madenlerle köyler yok oluyor. Söke Karakaya'da da maden ocakları ile bölgeyi yok ettiler. Yeşil alanlarımız yok oldu, betonlaştı. Nefes alamıyoruz. Herkes hasta, kanser oldu. Yeter artık ormanlarımız yok edilmesin, insanlara yaşam şansı verilsin."
İzmir'den dayanışmaya gelen Büşra Yeşilbaş, ağaç kesimine karşı Akbelen'in bir direniş alanına dönüştüğünü vurgulayarak, "İkizköy halkı yalnız değil. Bu ağaçların her biri bizim için çok kıymetli. Herkesin bu direnişi sahiplenmesi ve bu mücadeleyi büyütmesi için yan yana gelmesi gerekiyor" ifadelerini kullandı.
'Topyekun Mücadele Zamanı'
Muğla Datça ilçesinden gelen Haluk Koşar da, Datça'da da çok fazla doğa talanı olduğunu ve orada da mücadele olduğuna dikkati çekti. Datça'yı savunmak için Akbelen'i savunmak gerektiğini ifade eden Koşar, Akbelen'in kazanılamaması durumunda tüm bölgenin hatta ülkenin kaybedileceğini vurguladı. Özellikle seçimden sonra iktidarın doğaya karşı büyük bir saldırı başlattığını kaydeden Koşar, "Ülkenin her yerinde bir talan harekatı başlatıldı. Saray koalisyonunun rant ve talan siyaseti bu duruma neden oldu. Bu rantı her karış topraktan her ağaçtan çıkarmaya çalışıyorlar. Buna karşı duranları da ezmeye çalışıyorlar. Onun için şimdi topyekun bir mücadele zamanı" diye konuştu.
Ne yazmıştık; düzen sahiplerinin inisiyatifinde bir menzilin giderek karabasan bir sarmal kılınması var ediliyor. Akbelen’de aralıksız ortaya çıkan imgelem bütünüyle tahrip edilip, yok edilmenin kıyısına taşınan orman kırımıyla birlikte o karabasan sarmal yerleşik, sabit bir mefhuma dönüştürülüyor bir kere daha. Nihat Özdemir (Limak) ve İbrahim Çeçen (IC Holding). Akbelen’deki bütün ol orman katliamının arkasında bu isimler vardır. Kamudan aldıkları ihalelerle ihya olan holdingler, doğa düşmanı projeleriyle ülkeyi adeta kuşatmış durumda. Bütünüyle karabasan haline dönüştürülen şeyin sureti temsili olarak her iki yapı onlarca farklı projeyle bir ülkenin talan edilmesinde ön ayak olurlar. Muktedirin olur verir addettiği her çalışmalarında bu düzen sahiplerinin onamasıyla birlikte daha da zorbalaşan, hiç ketum kalmadan yıkımla, yok ederek bir ülkenin müşterek mirasını dönüştürme halini süreğen kılar iki şirket, iki kan emici, iki zorba. Tümüyle nefretle bilfiil yenilenme ya da ilerleme lafzını kullana gelirken erk eliyle aslında tümden kuşatma hali güncellenir. Devlet kademesinin onaması, yol vermesi, büyük suçlarının örtbas edilmesi, büyük vergi tahsilatlarının hiç edilmesiyle, o beşli çete nam kurgunun da bileşenleri arasında rahatlıkla anılabilecek iki yapı, en başında bu yana zikredilmiş olan dönüşümü kesintisiz bir cehennemi halle var eder. Budur en büyük marifetleri, saraydan aldıkları şak şakları, teşvikleri, bostana dalar gibi yurt denilen ötesinde berisinde delik deşik etmeleri, hep indir, tam sömür, sonuna kadar çürüt bahsiyle kuşatıp, zayi ederek, yok ettiklerini de bir biçimde örtbas edip, meydanda, medyada şirin sirk şaklabanlarına dönüşerek / bütünleşerek birlikte bir ülkeyi imal ettiklerini zikrederler. Her şey yalandır, hemen her durumda olduğu gibi. Dikkat Devletin gölgesi çıkabilir!
Karabasan bir sarmalın güncelliği yedinci gününe girmiş Akbelen Ormanlarından, halen yakılmaya kolluk kuvveti eliyle devam olunan Cudi Dağlarından, Besler Dereler’den ya da kendi hallerinde bir yaşam mücadelesini var etmek isteyen yaralı Antakya’nın Dikmece köyünde istimlak edilmek istenen tarım arazilerinden çıkagelir bütün bütün tahakküm ve kırım. Evleri yok ederek insanları, doğayı katlederek mutlak mavi kürenin yegane kiracıları hayvanat ve nebatinin hayatına gözünü diken oburluk, beri yanda arasız, fasılasız bir cürüm halini sürekli güncelleyen bir akımla o cehennemi karabasan sarmalın varlığı ayrışmaz kılınır. Hakimiyet kayıtsız şartsız zulmündür, zulmü reva görenlerindir. O geçmişte sunulmuş olagelen halkın / haklının hakkının mesel olunduğu hakimiyet hak ve hukuku, evrensel insan haklarının suna geldiği her şey koca bir laf kalabalığında iğdiş edilmiştir. Yüzüncü yılında koşar adım ilerlerken sözüm ona cumhuriyet, onu var eden cumhuru tırpanlamaya, bir asır önce bünyesinden atmaya çalıştığı öteki sanılan halkların tamamına reva görülenleri bugün elenmiş / seçilmiş / fişlenmiş olagelen Türk’e de reva görür. Bu kadar ağır bir sınama, böyle bir halde mülhem ülke, bu tahakkümle birlikte bir yaşam mı söz konusu olur, sahiden olur mu? Kesintisiz kılınan şiddetle, aralıksız zorbalığı sahiplenen bir anlayışla, bırakalım bir yarını eldeki demokrasi pratiklerinin de kökü kazınır, sahiden böyle olur mu? Dün Cudi’de, Dikmece’de, Akbelen’de yaşatılanlar da mı hiçbir şeyi izaha yetmiyor, sahiden bu kadar kötülüğü sahiplenerek hangi iyi gün olur, sahiden böyle olur mu? Nedir yani...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Bülent KILIÇ – AFP Photo
1 note · View note