"Birbirimizi bitirmeden bu sevgi bitmeliydi....ve o görevi ben üstlendim sevgilim seni bitirmemek için, seni tüketmemek için ben kendimi bitirdim üstelik bu bedel ömür boyu vicdanımla ödeyeceğim bir bedeldi🍷"
Bir söz var ki onun silinişinde sıkıştım. Anlatmak nasıl yokluğa temas olur anlayamadım. Ben ki geceyle gündüz arasında kaldım. Karanlık ve aydınlık terk etti beni!
üç ileri. beş geri. kafamın içinde bir film seyretisi. ismim dokuz. sekizi zikredemez oldum. sesime tahammülüm yok. geceden başlayıp keza yine geceyle bitiyorum. gördüklerim gözlerimi oyuyor. gözün gözüme bile değmedi.
sol tarafımdaki ağrıları, içimde çıkardığın yangına iliştiriyorum. taşa taş değen her ten canımı yakıyor. çok sık nefes nefese kalıyorum. baş ağrılarım artıyor. göğsümün ortasında genelleme bir kanat sızısı hissediyorum. bahsi geçen kelebek bu olmamalı. gözümün önünü karartıyor.
gece kırpmadığım kirpiklerime inat olur olmadık yerlerde uykuya dalıyorum. birisi geliyor. niye öyle bakıyorsun diyor. nasıl diye sorduğumda yorgun ve mutsuz diye cevaplıyor. sarsılıyorum. gülerken aniden duruyorsun, hiçbir şey yokmuş gibi yoluna bakıyorsun. gülüp geçiyoruz ama içimde harlanan ateşi durduramıyorum.
biliyor musun. kendimi sevmeye çalışıyorum. kirpiklerime bakıyorum; gözlerime, dudaklarıma, tokat yediğinde sızısı dinmeyen yanaklarıma. kollarımda sırf stresten açtığım yaralara. bacağımda izleri kalmış kabuklara. elimi saçıma atıyorum. kendimce okşamaya çalışıyorum. onların zalimce çekildiği aklıma geliyor sonra. bedenimin arsızca yerde sürüklenmesine sebep olduğu. hoyratça makası geçiriyorum onlara.
çok kızıyorlar bana ama kulakta küpe durmayınca dillerinin kemiği önemsiz kalıyor. ki varlığınla sınamasaydın beni yokluğun kırmıyor olurdu. biliyoruz ya, allı turna bi' bana vurmadı. üç ileri. beş geri. başım ağrıyor.
Sisli bir günün ardından kaybolmuş buldum ruhumu, oralarda bir yerlerde diye düşündüm bazı zamanlar. Doğrusu; oralarda bir yerlerde değildi... Kaybolmuş bir ruhu geri getirmenin zahmeti var üzerimde, ondan bu yorgunluk. Adeta bir salıncak gibi bir hayat sürdüm, başlarda sakin, sonrasında mükemmel bir yükseliş, ki genelde acı çektiren türdendir ve son. Sonların güzel olmadığını savunanlar var hâlâ, böylesine bir hayatın ölümlü olması en güzel sondur bana kalsa. Uzunca bir ömür sürmek isteyen kaç kişi var şunun şurasında? Nefeslenmek niyetiyle duraksıyorum bazı zamanlar, sonra devam etmek isteyince kaybediyorum kurduğum cümleleri. Unutkan birisi değildim aslında, hatta her şeyi keskin bir biçimde hatırlardım her seferinde... Sonrası malum, hatırlamanın zahmetinde boğulmamak için unutmak ilacımdı. Bir keresinde bir çift göz görmüştüm rüyamda, uyandığımda bulamadığım o gözlerin zahmetinden bu hale geldim. Aradığın şeyi bile bilmezken bir yola çıkma gafleti büyük bir risktir. Aranızdan beni çekip çıkaran hiçbir şey yok aslını isterseniz, hatta, hepinizden daha demode bir insanım ben. Olağanüstü kaygılar taşıdığım zamanlar oldu, kaygının zahmetinden iğrendiğim için bıraktım olduğu gibi. Geriye bıraktığım her şey gibiydi tadı, başlarda oldukça ekşi sonlara doğru ise olgunlaşmış bir acı hissiyatı... Uzak mesafeler hakkında düşünüyordum dostlar, ulaşılması herkesçe imkansız olan mesafeler. Sizin, beni anlamanızı engelleyen mesafeler, bütün tarihi eserlerin yapılış amacını ezbere bilmek kadar zor bir başarı olurdu muhtemelen. Sahi, var mı öyle biri? Aranızdan çıkıp da tamı tamına anladığını söyleyebilecek kimse var mı? Sanmıyorum... Dinlenecek bir yer bulan insanlara imrendim her zaman için. Ben, en son dinlendiğim tarihi bile hatırlamıyorum. Şöyle; başını herhangi bir mevcudiyet içeren bir insanın omzuna koyarak uzay seyahati edercesine sakinleşen insanlar! Nasıl başarıyorlar? Nasıl ulaşıyorlar bu denli ermişlige? Şahsen, başımı omzuna koyacağım insanın tedirginliğinin zahmetinden çekinirdim... Velhasıl, sisli bir günün ardından kaybolmuş buldum ruhumu. Bulduğum şeyin ruhum olmasını umuyordum, kayboluş nasibim oldu. Şimdiyse, ancak sisli bir geceyle bulmayı temenni ediyorum. Kaybettiğiniz bütün ruhlara saygı duyar, harcadığınız sevgilerin ellerinden tutarım...
Küçüklüğümden beri geceyi oldum olası hep sevdim, en güzel uyku gece alınırdı çünkü, en güzel zamanlar gece olurdu çünkü. Güldüğüm ve sessizliğin olduğu tek zamanlar gece olurdu. Fakat sonra bir şeyler oldu. Değişti bir şeyler. Gecenin iki yüzü varmış. Bi iyi tarafı bi de kötü tarafı. Kötü tarafına geçince anladım bazı şeyleri ve o gece çok kötüydü; uykusuz kalmaya başladım mesela, beklemeye başladım, korkumla en yüzleştiğim zamanlar, kaybetme korkusu, bilinmezlik, çaresizlik, şaşkınlık. Korkunun her zerresini geceyle tattım. Gece kötüleri örtermiş ve bunu bizzat kendi gözlerimle görerek anladım. Bilmiyorum benim masum sandığım gecem, gökyüzüne bakınca yüzümde tebessüm oluşturan sahiplendiğim o karanlık... Yoksa insanların karanlık taraflarını örtmek için miydi?
kaç gecenin çölüdür bu ayrılık, kaç şiirin dölüdür üstüme örttüğün bu ince sessizlik? kalbim alış artık, kır kendini. kendi duvarında, sesini kendi duvarına haykır. tesadüfen birbirine rastlamış başka başka aşklarsınız siz artık. geceyle gündüz gibi birbirine ayrılmış. o ki rüzgar, bir zaman senin çölünde kumlar uçurmuş, o ki gece ve esmer, görmüyor sahrayı, sesi içinde karışmış. her ayrılıkta kendine saplanan bir hançer, kendi sabrını deneyen taş, kendi uykusuzluğunda yatak oldun. kül koy şimdi yanına korunun, seni kavuran onu da yakmasın. aşkla besle kendini, gül yetiştir, sardunya çoğalt. ki, sen aşktan ve ayrılıktan başka ne anlıyorsun?