Serbest Dalış Outdoor Open Türkiye Şampiyonası - KAŞ
01-04 Eylül tarihlerinde Kaş’da yapılan Serbest Dalış Outdoor Open Türkiye Şampiyonası’nın fotoğraflarını çekmek amacıyla görevliydim.
31 Ağustos akşamüstü düzenlenen Serbest Dalış Teknik Kurulu Toplantısı, TSSF Federasyon Başkanı Oğuz Aydın, As Başkan Levent Ucuzal ve Teknik Kurul Başkanı Orhan Ölçücüoğlu'nun açılış konuşmaları ile başladı.
Toplantıya Teknik Kurul Üyeleri, Hakemler, Kulüplerin Yöneticileri ve sporcular katıldı.
4 günde, 4 farklı kategoride yapılan yarışmalara, yabancılar dahil toplam 36 sporcu katıldı.
Dünya Kupası öncesi son yarışma olması sebebiyle sporcuların en iyi performanslarını gösterdikleri yarışmaların TSSF sonuç bilgileri aşağıda.
Ankara’da yapılan Havuz Etabı’ndan sonra Antalya Kaş’ta Deniz Etabı’nın da tamamlanması ile Türkiye Sıralaması belli oldu. Toplamda Büyükler Kategorisi’nde 4 Kadın, 7 Erkek Takımının katıldığı müsabakaların 2 etabında oluşan toplam puanlara göre Büyükler Kategorisinde Kupa alan kulüplerimizin sıralaması aşağıdaki şekilde gerçekleşmiştir.
Büyük Kadınlar
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Spor Kulübü
Ilgaz Yıldıztepe Spor Kulübü
Türközü Spor Kulübü
Büyük Erkekler
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Spor Kulübü
Neptune Sualtı Sporları Spor Kulübü
Mersin Dalış Merkezi Spor Kulübü ve Okyanus Su Sporları Kulübü ( Aynı Puanla 2 Kulüp Türkiye 3.’lüğünü paylaştılar.)
1 Eylül tarihinde yapılan Paletli Sabit Ağırlık CWT Kategorisi’nde;
Genç Kadınlar’da 1. Toprak Toprak,
Genç Erkekler’de 1. Can Yurteri,
Büyük Kadınlar’da 1. Şahika Ercümen,
Büyük Erkekler’de 1. Rüstem Derin,
Master Kadınlar’da 1. Birgül Erken,
Master Erkekler’de 1. Birol Özbek
2 Eylül tarihinde yapılan İp Destekli Sabit Ağırlık FIM Kategorisi’nde;
Genç Kadınlar’da 1. Toprak Toprak,
Genç Erkekler’de 1. Doruk Dizdar,
Büyük Kadınlar’da 1. Şahika Ercümen,
Büyük Erkekler’de 1. Rüstem Derin,
Master Kadınlar’da 1. Birgül Erken,
Master Erkekler’de 1 Birol Özbek
3 Eylül tarihinde yapılan Çift Paletli Sabit Ağırlık CWT-BF Kategorisi’nde;
Genç Kadınlar’da 1. Berivan Şevval Toprak,
Genç Erkekler’de 1. Can Yurteri,
Büyük Kadınlar’da 1. Şahika Ercümen,
Büyük Erkekler’de 1. Rüstem Derin,
Master Kadınlar’da 1. Birgül Erken,
Master Erkekler’de 1. Birol Özbek
4 Eylül tarihinde yapılan Paletsiz Sabit Ağırlık-CNF Kategorisi’nde;
Genç Kadınlar’da 1. Toprak Toprak,
Genç Erkekler’de 1. Eren Umut Koçak,
Büyük Kadınlar’da 1. Şahika Ercümen,
Büyük Erkekler’de 1. Mete Mordağ,
Master Kadınlar’da 1. Birgül Erken,
Master Erkekler’de 1. Birol Özbek
birincilik kürsüsüne çıkmışlardır.
Tüm yarışmacıları kutlar, Dünya Şampiyonası’nda başarılar dilerim.
Bu Güzel organizasyon için,
TSSF Başkanı Oğuz Aydın’ı,
TSSF As Başkanı Levent Ucuzal’ı,
TSSF Serbest Dalış Teknik Kurul Başkanı Orhan Ölçücüoğlu’nu,
Teknik Kurul Üyelerini, Hakemleri, Güvenlik Dalıcılarını, Oceanids Dalış Merkezi Kadrosunu tebrik ederim.
Restorasyonu 4 yıl süren, 1500 yıllık Yerebatan Sarnıcı, 22 Temmuz 2022 tarihinde ‘Daha Derine’ isimli sergi ile birlikte ziyarete açıldı.
Küratörlüğünü Mahir Polat’ın yaptığı ‘Daha Derine’ isimli serginin danışmanlığını Zeynep Çulha ile Derya Yücel üstlenmiş. Küratör Polat, sergiye ilişkin olarak hazırlanan özel metinde, yazar Mircea Eliade’nin 'Demirciler ve Simyacılar' isimli kitabına göndermede bulunarak
"Dogonlara göre, bölgenin ilk mitsel sakinleri, yeraltında kaybolmuş olan Negrillolardır. Yorulmak bilmez demirciler olan bu kişilerin çekiç sesleri hâlâ duyulabilmektedir.”
Sergide Ali Abayoğlu, Yasemin Aslan Bakiri, Berkay Buğdan, Malik Bulut, Aslı İrhan, Jennifer Steinkamp, Güneş Terkol, Muzaffer Tuncer ve Ozan Ünal’ın yapıtlarını izleyebilirsiniz.
Bizans İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından yaptırılan bu büyük yeraltı sarnıcı, suyun içinden yükselen ve sayısız gibi görülen mermer sütunlar sebebiyle halk arasında “Yerebatan Sarayı” olarak isimlendirilmiştir. Sarnıcın bulunduğu yerde daha önce bir Bazilika bulunduğundan, Bazilika Sarnıcı olarak da anılır.
Sarnıç, uzunluğu 140 metre, genişliği 70 metre olan dikdörtgen biçiminde bir alanı kaplayan, dev bir yapıdır. Toplam 9.800 m2 alanı kaplayan bu sarnıç, yaklaşık 100.000 ton su depolama kapasitesine sahiptir. Sarnıcın içerisinde her biri 9 metre yüksekliğinde 336 sütun bulunmaktadır. Birbirine 4.80 metre aralıklarla dikilen bu sütunlar, her biri 28 sütun içeren 12 sıra meydana getirirler.
Çoğunluğu daha eski yapılardan toplandığı anlaşılan ve çeşitli mermer cinslerinden yontulmuş sütunların büyük bir kısmı tek parçadan, bir kısmı da iki parçadan oluşmaktadır. Bu sütunların başlıkları, yer yer farklı özellikler taşır. Bunlardan 98 adedi Corint üslûbu yansıtırken bir bölümü de Dor üslûbunu yansıtmaktadır.
Sarnıcın kuzeybatı köşesindeki iki sütunun altında kaide olarak kullanılan iki Medusa Başı, Roma Dönemi heykel sanatının şaheserlerinden sayılıyor. Sarnıcı ziyaret eden insanların en çok ilgisini çeken Medusa başlarının hangi yapılardan alınıp Sarnıç’a getirildiği bilinmiyor.
Araştırmacılar, bu unsurların genellikle sarnıcın inşası sırasında salt sütun kaidesi olarak kullanılması amacıyla getirildiğini düşünüyor. Bu görüşe rağmen, Medusa başı hakkında birtakım efsaneler yine de oluşmuş bulunuyor. Bir efsaneye göre Medusa, Yunan mitolojisinde yeraltı dünyasının dişi canavarı olan üç Gorgona'dan biri... Bu üç kız kardeşten yılan başlı Medusa, kendisine bakanları taşa çevirme gücüne sahip olarak varsayılıyor.
Bir diğer görüşe göre ise o dönemde büyük yapılar ve özel yerleri korumak için Gorgona resim ve heykelleri kullanılırdı. Sarnıca Medusa başının konulması da buna dayanıyor. Başka bir rivayete göre de Medusa, siyah gözleri, uzun saçları ve güzel vücudu ile övünen bir kız olarak tanınıyor.
Geçmiş’de birkaç defa gittiğim Yerebatan Sarnıcı Müzesi’ni restorasyon sonrasında 2 defa ziyaret ettim. Her zaman çok etkileyici bir atmosfere sahip olan Yerebatan Sarnıcı yeni Restorasyonu, ‘Daha Derine’ adını taşıyan heykel sergisinin katkısı, ses ve ışık gösterileri ile gezenleri yeraltının mistik dünyasına taşıyor.
Saat başlarında yapılan ve çok başarılı bulduğum projeksiyon gösterisi esnasında bazı bölgeler uzun süreli karanlıkta kalıyor, ışıkların senkronizasyonundaki gecikmeler sebebiyle ziyaretçiler yürürken önlerini görebilmek için cep telefonlarının ışığını kullanmak zorunda kalıyorlar. Bu konuda yazışma yaptım, kısa süre içinde çözüleceğine inanıyorum.
Görülmesi gereken bir Müze, haftasonlarında ve Karaköy’e Cruise yanaştığı günlerde çok kalabalık oluyor, ziyaretçilerin çoğunluğu turist. Müze sabah saat 09:00’da açılıyor, saat 08:30’da sıra oluşmaya başlıyor. Sabah erken gitmenizi mümkünse hafta içi gitmenizi öneririm. Günün ilerleyen saatlerinde hem Müze içerisi hem de dışarıdaki kuyruk çok kalabalık oluyor.
“Kızıldeniz’e dalış amacı ile farklı yıllarda toplam 8 defa gittim.
Kuzeyinden güneyine kadar farklı dalış lokasyonlarında yaklaşık 200 dalış yaptım. ‘’Sihirli Küre’’ Kızıldeniz mercanlarına yaptığım dalışlarda çektiğim fotoğraflardan oluştu.’’
Neden ‘’Sihirli Küre’’
Hidrosfer; Yunanca’da Hydör (su) ve Sphaira (küre) kelimelerinden oluşmuştur ve SU KÜRE anlamına gelir.
Su Küre Dünyamızdaki tüm su kaynaklarını kapsar, benim ilgi alanım Denizler ve Okyanuslar.
İnsan formundaki ilk Homininlerden beri 4,5 milyar yıldır 1 atmosfer basınç altında yaşamaya alışkınız. Anatomimiz bu basınç altında yaşamaya uygun yaratılmış.
Su altına daldığımız zaman oluşan basınç değişikliği bizi zorlamaya başlıyor.
Daldığımız her 10 metre derinlik +1 atm basınç artarak vücudumuza etki ediyor.
Basitçe; 30 metre derinliğe indiğimizde 1atm hava basıncına + 3 atm su basıncı ekleniyor ve vücudumuz üzerindeki basınç 4 kat artıyor.
Bu ise nitrojen narkozuna, genel bilinen adı ile Derinlik Sarhoşluğuna sebep oluyor.
Yani dalışa başladığımız ilk metrelerden itibaren soluduğumuz havanın içindeki nitrojenin parsiyel basıncının artması ile narkozun etkisine girmeye başlıyoruz. 30 metre ve daha derin dalışlarda ise, beyin fonksiyonlarımız üzerinde narkozun etkisini hissedilmeye başlıyor.
Yüksek basınç altında sonunan havanın içindeki nitrojen karar verme ve algılama yeteneğimize etki edebilir. Dalış sayısının çok olması bu etkilenlemeyi azaltabilir, soğuk, yorgunluk ve karanlık etkilenmeyi artırabilir.
Kısaca Nitrojen Narkozu gördüklerimizi farklı yorumlamamıza halüsinasyonlara ve alışkanlığa sebep olabilir.
Biz dalıcıların yerkürenin en gizemli alanı olan su altına dalış sebeplerimiz içinde olan spor ve az bilinene olan merakımızın yanısıra, basınca bağımlılığımız da söz konusu.
İzleyeceğiniz fotoğraflar görsel yorumum ve bağımlılığım.
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hattı müdafaa yoktur; sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Yurdun her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça düşmana bırakılamaz” emrini verdiği ve Kurtuluş Savaşı için bir dönüm noktası olan Sakarya Meydan Muharebesi 100 yaşında.
Dünya tarihinin en uzun meydan muharebesinde (22 gün), Türk ordusunun taarruzu sonucu Yunan ordusu 13 Eylül’de Sakarya Nehri’nin doğusunda Eskişehir- Afyon hattına kadar geri çekildi. Aynı gün Türk ordusu stratejik bir nokta olan Çal Dağı’nı geri aldı. 20 Eylül’de Sivrihisar, 22 Eylül’de Aziziye ve 24 Eylül’de Bolvadin ve Çay, düşman işgalinden kurtuldu.
Sakarya Zaferi, Büyük Taarruz (26 Ağustos 1922) ve Başkomutanlık Muharebesi (30 Ağustos 1922) için gerekli olan hazırlıkların yapılmasına zaman kazandırdı.
ATATÜRK de bu muharebe için "Sakarya Melhame-i Kübrası" yani kan gölü, kan deryası demiştir
Sakarya Meydan Muharebesi, çok fazla subay kaybı olduğu için “Subay Muharebesi” olarak da anıldı. Kurtuluş Savaşı’nın son savunma savaşı olan Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra Mustafa Kemal Atatürk’e 19 Eylül 1921’de mareşallik rütbesi ve Gazi unvanı verildi.
Sakarya Zaferi’nden kısa bir süre sonra, 13 Ekim 1921 günü Sovyetlerin aracılığıyla Ankara Hükümeti ile Güney Kafkas Cumhuriyetleri arasında Kars Antlaşması imzalanmıştır. Böylece Türkiye’nin doğu sınırı kesinlikle güvenlik altına alınmıştır.
Fransa, Sakarya Zaferi’nden sonra bekle-gör tutumunu bırakarak İtilaf Devletleri’nden kopmuş ve TBMM Hükümeti ile 20 Ekim 1921'de Ankara Antlaşması’nı imzalamıştır. Bu antlaşma ile Fransa tarafından TBMM Hükümeti ve Hatay-İskenderun dışında bugünkü güney sınırımız tanınmıştır. Güney Cephesi güvenlik altına alındığından oradaki Türk birlikleri de Batı Cephesi’ne kaydırılmıştır.
Batı Anadolu’daki Yunan egemenliğini hiç bir zaman kabullenemeyen İtalyanlar ise, Sakarya Zaferi’nden sonra Güney Ege ve Akdeniz bölgelerinde tutunamayacaklarını anlamışlar ve 1921 yılı sonuna kadar işgal ettikleri yerleri boşaltmışlardır.
Sakarya Zaferi İngiltere’yi de Ankara’yı tanımaya zorlamış ve 23 Ekim 1921 günü "Tutsakların Serbest Bırakılması Antlaşması" yapılmıştır.
İtilaf Devletleri ile yapılan bu siyasi anlaşmalar Sevr Antlaşması'nın geçerliliğini yitirmesi sonucunu doğurmuştur.
1683’de Viyana önlerinde başlayan Türk bozgunu, Haçlı düşüncesini ve gücünü Sakarya’da kırmıştır. Türk ordusunun Sakarya Meydan Muharebesi’ni kazanması, Yunan dış politikalarında da köklü değişikliklere neden olmuştur. Sakarya’dan sonra, Yunanlıların “Ankara'nın alınması" ve "Büyük Bizansın kurulması" gibi düşleri Sakarya’nın bulanık sularına gömülmüştür.
Türkiye Cumhuriyetimizin kurucu önderi Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını minnet ve saygı ile anıyoruz.
17 Ağustos 1999, sabaha karşı Gölcük merkezli 7.4 büyüklüğünde ve 45 saniye süren deprem, Kocaeli, Adapazarı, Yalova, Bursa ve İstanbul'da 18.000’den fazla insanımızın canını aldı. Yıkılan evler, yollar, köprüler yeniden yapıldı, yerleşim bölgelerinde depremin yıkıntıları ortadan kaldırıldı ama, Değirmendere’nin denizaltına çöken kısmı depremin izlerini olduğu gibi koruyor. Travmaları ise halen o dönemi yaşayan insanlarımızın belleklerinde yaşamaya devam ediyor.
Depremden 6 yıl sonra 2005 yılında kurulan Değirmendere Spor Sualtı Topluluğu (DESSAT)’ın kuruluşundan beri düzenli olarak o bölgede dalışlar yapıyorum.
17 Ağustos’u anmak amacıyla bu hafta Dessat’ın kurucusu kadim dostum Murat Kulakaç hocam ile yaptığımız dalışlardan bir kaç fotoğrafı paylaşıyorum. 36 yıldır yurtiçi ve yurtdışında binlerce dalış yaptım ama, Değirmendere’de yaptığım dalışlarda gördüklerim hiç bir dalışıma benzemiyor.
Fay hattının üzerinde bulunan ve doğal olarak en çok etkilenen Gölcük - Değirmendere’de sahil olduğu gibi denize çöktü.
Çökmenin etkisi ile Çınarlık Meydanı, Park, Sahil Yolu, Vapur iskelesi, çay bahçesi, üç katlı Çınar Oteli, Avcılar Kulübü, Restaurant, Arabalar, Evler, ev eşyaları, mutfak malzemeleri, çocuk oyuncakları, 20 ila 55 metre derinlikler arasında denizin dibine dağılmış durumdalar.
Artık denizin derinliklerinde olan çınarlar, çoğu devrilmiş ve kökleri dışarı çıkmış durumda zeminde yatarlarken, 2 çınar ağacı 30 metre derinlikte yapraklarını ve ince dallarını yıllar evvel kaybetseler de köklerinin üzerinde heybetli gövdeleri ve ana dalları ile depreme ve yıllara meydan okurcasına su altında dimdik durmaya devam ediyorlar.
Her dalış anılarla ve düşüncelerle dolu, yaşananların hüznü, yaşanacakların endişe ve korkusu tüm benliğimizi kaplıyor.
Evet 17 Ağustos depremi sonrası görünen yaralar sarılmış gibi. Ama beklenen Marmara Depremi kapıda. Yaşananlardan ders aldık mı? İstanbul Depremine hazır mıyız?