Tumgik
#Bilmek ve bilmemek
Text
Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah, selametin kaynağı olup dilerse sebepler perdesinden, dilerse aracı olmadan esenliği bizatihi verendir.
Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah, selametin kaynağı olup dilerse sebepler perdesinden, dilerse aracı olmadan esenliği bizatihi verendir.
Sözlükte selâm (selâmet) “bedenî ve ruhî hastalık, eksiklik ve kusurlardan uzak olma” anlamında kullanılır. Allah’a nisbet edildiğinde “her türlü eksiklik, acz ve kusurdan, yaratılmışlara özgü değişikliklerden ve yok oluştan münezzeh olan, selâmetin kaynağı olup esenlik(kurtuluş-rahatlık) veren” şeklinde açıklanır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “slm” md.; Lisânü’l-ʿArab, “slm” md.; Kāmus…
Tumblr media
View On WordPress
6 notes · View notes
demeterkuasar · 6 months
Text
Önemsediğim şeylerin önemsizliğini fark ediyorum..
20 notes · View notes
femmelunee · 5 months
Text
Hep böyle mi olacak bayım!
Gelmiş gibi yapacaksınız,
Sonra beni yine saymakla geçirdiğim sizsizlik ile bir başıma koyup kaybolacaksınız,
Ben mi fazla mana katıyorum sözlerinize,
Anlamak istediğim kısım,
Yok yere mi fazla hevesim,
Her seferinde elimden tutunuz sanıyorum,
Sonra bir anda kayboluyorsunuz,
Ve ben tekrar sizsizlikte boğulmaya mahkum kalıyorum.
Gelmiyor diyemem size ,
Lakin bendeki şu heves olmasa ,
Kırk yıl geçsin,
Siz yine gelmezsiniz,
Beni sevmek istemiyorsanız lütfen söyleyin,
Bilmek ,bilmemek kadar yakamaz şu canımı,
Acı bayım!
Sol taraftaki mevcudiyeti itinayla sürdürmekte,
Kapanmayacak yaralar bırakıyorsunuz da,
Gözleriniz kör bana ,
Nasıl göreceksiniz,
Bendeki de umut işte,
Belki bir gün seveceksiniz...
Kırılmış bir kadın
75 notes · View notes
Text
Bilmek Ya Da Bilmemek İşte Bütün Mesele Bu
Tumblr media
Tüm sığlımızda boğulurken ne gerçekten iyiye ne de adalete sahip olabiliyoruz. Sokrates’e göre gerçek bir adaletin, iyiliğin ve cesaretin kaynağı yalnızca bilgidir. İyilik, adalet, cesaret vs. tüm bunlar bilgeliğin ürünüdür. Dolaysıyla bilgi olmadan hiç biri gerçekten varsayılmaz. İyi olana ulaşmak, elimizdeki dini, toplumsal kalıpların aşılmasını ve derin bir sorgulamanın yapılmasını gerektirir. İyilik kimsenin tekelinde değil, üretilen ve yaratılan bir süreçtir.
Tumblr media
Sürekli iyilik yaptığımızı sanıp kendimizi iyi olmakla, adil olmakla ya da cesur olmakla etiketliyoruz. Nietzsche “ Ne çok gülmüşümdür, keskin pençeleri olmadığı için kendini iyi zanneden zayıflara” demektedir bu durum için. İyi olan da acıma duygusunu, adil olan da kesen, biçen bir eşitlik ilkesini, cesur olanda da deliliği tahta oturtup yolumuza bakıyoruz. Karşılaştırmalarımız da bir o kadar sığ. Her durumda egomuzu tatmin eden sonuçlara varıyoruz.
Tumblr media
Peki cesaret? Güçlünün kazandığını sandığımız dünyada, gücümüzü kanıtlamakta bir cesaret oyunundan geçiyor. Davranışlarımızın sorumluluğunu almadan, yüksek egomuz ve kontrol edemediğimiz öfkemizle yaratmaya çalıştığımız cesur algısı, bir sanrıdan öteye gidemez. Şüpheli çanta tekmeleme, kasksız motor kullanma, benzin istasyonunda sigara içme, gaz kaçağını çakmakla kontrol etme, tankın altına yatma gibi davranışların hiçbiri cesaret değildir. ‘Bana bir şey olmaz’ sözleri tüm trajikomikliği ile son sözlerimiz olabiliyor. Ölümü göze alma davranışı, bilinçli bir risk olabilir akılcı bir amaç doğrultusunda. Ama sık sık tekrarlanan ölürüm, öldürürüm ifadeleri olsa olsa egosuna yenik düşmüş zayıf bir kişiliğin, kendini yüceltme çabası olabilir. Çünkü biliyoruz ki iyi sorgulanmamış bir tehlike ile karşı karşıya kalındığında, yapılacak tek normal duygu korkmak ve tek tepki ölmemektir yani kaçmak.
Tumblr media
‘Ey’ ile başlayan meydan okuyan cümlelerin sonu, kitlelerce portakal bıçaklamaya vardığında cahilin cesareti de saman alevi misali sönüveriyor. Oysa aklın bir ürünü olarak cesaret, amacına ulaşırken intikamla, kibirle, öfkeyle beslenmez. Cesaret sorumluk dolayısıyla bilgi ister.
Tumblr media
Bilmemenin yarattığı korku, kirli savaşların en büyük nedenidir Bilgisizliğin ya da bildiğini zannetmenin yarattığı bir girdapta, tüm değerlerle birlikte yutulmak üzereyiz.
Tumblr media
Bilgiye dair korku, bizi koruduğunu zannettiğimiz gücün esiri etti. Kahve masasında yapılan zeminsiz, boyutsuz değerlendirmelere toplumca yenik düşmek üzereyiz. Unutmanın (kestirme kaçışın) hüküm sürdüğü zamanlardayız.
Tumblr media
Bilgiye yeniden tutunup tüm değerleri yeniden değerlendirmeliyiz. Bilmeye ya da bilmediklerimize dair arınmış bir sorgulama, bizim için tek fırsat gibi.
Tumblr media
Hediye Çınar Ekinci
116 notes · View notes
kyliengothej · 2 years
Text
burda biraz resmi ve elbet edebi, biraz da üstüne uğraşılmış bir yazı yazabilirdim ama sanırım ihtiyacım olan şey içimi dökmek. içim herkes kadar dolu, kimseden fazlası yok dilerim eksiği olmasın. geçen gün gençliğe hitabeden alıntı yapıyordum nabzım bozuldu rengim attı, içimde bir utanç duyuyorum, içimde öfke duyuyorum, içimde kin duyuyorum. cumhuriyetin kurduğu okullarda onun sağladığı imkanlarla aynı sıraya oturduğum aynı yemekhaneden aynı yemeği yediğim insanların hain oluşunu ona düşman oluşunu sindiremiyorum. hükümetler geçer, seçimler yapılır, dışardaki dışarda kalır, dış kapının mandalları nasıl geldilerse öyle giderler elbet ama içerdeki bunca orospu çocuğuna inanamıyorum. o kadar çok inanıyordum ki kardeş olduğumuza. o kadar ben sanmıştım ki bazı şeyler sadece siyasilerin ağzında, mecliste yani kavga, öyle sanmıştım. 21 yaşlarımda bunu düşünmek ve bilmek, görmek istemezdim. ağzını açıp diyorlar ki açabiliyorlar var ağızları, cumhuriyetin kurduğu okullarda cumhuriyetin verdiği bursla hatta, açıp ağzını cumhuriyeti istemediklerini bile söylüyorlar. söylemeyeni çok ya söyleyeni de var. e ırmak ne elinden gelen derseniz, girdiğim ortamda bunların yüksek sesle konuşamaması. bu kadar. onların cesaretlendirilmesi, bizim itibarsızlaştırılmamız, bunlar beni verem ediyor. bazen kaçıp gitmek istediğim bile oluyor ama namusuma yediremiyorum ki benim yeşil kart başvurusu yapmama bile gerek yokken buradayım patlamaya teşne bi silah gibi. içim içimi yiyor her an. ben çok güzel şiir yazarım, burda hep yıllardır farklı hesaplarda öyle yazı paylaşıyorum ama ben aslında iyi de şiir yazarım, hikaye de masalda hatta ve hatta girdiğim online oyunlarda bile bu tür insanlarla bile savaş verdim. yazardım yani, bir zamanlar yazıyordum, öyle çalakalem de değil, heceyle aruzla yazmaya çalışıyordum, divan edebiyatı, osmanlıca da katıp öyle incelikli sanatseverdik, sanat sanat içindir diye keskin bir sınır çiziyorduk, işte dost meclisinde; ben hep sanat sanat içindir derdim, e biri de insan içindir derdi, dövüşür dururduk. sanat ne insan ne sanat için değilmiş. sanat sanat da değilmiş zaten. sanat siyasetin bir oyuncağıymış uzunca müddettir hatta belki özünde de öyleymiş. biz bilememişiz. bilmemişiz ya da. çünkü çok öğretenim vardı benim ama ben pek laftan anlamam, kristallerim dengede değil ya ondan. öyle. şiir de yokmuş. o şairler o şiirleri bu bayrağın altında o sanatçı bozuntuları o türküleri bu toprağın üstünde bu memleketin aleyhine çalıp söylüyorlarmış biz de çok acıklı çocuklarmışız hemen ağlarmışız. bunu da yutamıyorum. ne müzik ne acı hiçbir şey evrensel değilmiş. artık aşka dair yazılan bir mısranın satır arasında aşkı bulamıyorum. barış türkülerini savaş yanlıları söylüyor. insan haklarını katliamcılar savunuyorlar. bizim bir incelik sayıp onlara onların dilinle selam verelim dediğimiz insanlar kendi dilimizde bize sövüyorlar. ayıp mı bunu söylemek. yo. herkes her siki öğrenmek zorunda değil da işte bunu anlamak için gerçi kimse ben kadar aptal değildir kimse anlamak için bu kadar uzun yol gitmeye gerek duymaz. benim algım kırık bir kalple hoyrat bir hilkatın pençesinde biraz daralmış vaktiyle yahut genişlemeye fırsat bulamamış belki o zamanlar. şimdi bilmek de korkunç, şimdi bilmemek daha korkunç. tanrımıza hamd olsun, cumhuriyet bize verilen en büyük doğrudur. dilerim ki onu karalamak isteyen yeşillerin kızılların kana bulandığı günler görelim. türkün cumhuriyet bayramı kutlu olsun. ona dost olanın, onla bir olanın, onu atasından emanet alanın bayramı kutlu olsun. atasının resmine bakarken özlemden öfkeden gözü dolan her çocuğu kanımdan kardeş bilip, kalbimle sarılıyorum. emaneti bazen bir gözyaşı, bazen bir yumruk sıkışla, günü de gelir kanıyla taşıyan her kardeşimin bayramını kutluyorum. şerefine layık bir şekilde kutlayalım, bizim elimizden ve kalbimizden bu bayramın gururunu neşesini sökmelerine izin vermeyelim. esenlikler dilerim.
40 notes · View notes
srdnm · 1 year
Text
Dost Seçme Sanatı
İnsan ancak dostları kadar büyür, dostları kadar gelişir. İnsanın çapı, dostlarının çapı kadardır. Bir insanla dost olmak, geleceğinizi o insana emanet etmektir. Dostlarımızın, boyasıyla boyanır, ahlakı ile ahlaklanırız. Kişinin kalitesini, dostları belirler. Kim olduğunu bilmek isterse, kimlerle dost olduğuna bakmalı insan. Adaletin önderi Hz. Ömer’in dediği gibi; “Kişinin dostu; aklının kılavuzudur.” Herkes, kendi “ayarına”, aklına göre dost edinir. Her kuş, kendi cinsiyle uçar. Kartallar kartallarla… Kargalar kargalarla. Hayallerini, umutlarını, hedeflerini gerçekleştirmene destek veren, seni yüreklendiren, sana omuz veren, seninle aynı yöne bakan, aynı değerlere sahip insanla dost olmalı. Akıllı insan, kime akıl danışacağını bilen insandır. Akıl danışacağın insanla dost ol. İnsanın hayatında, mutlaka kendine öğüt veren gerçek dostları olmalı. Çünkü gerçek dostlar, insanın “hayat sigortasıdır.” Nasıl bir insan olmak istiyorsan, öyle insanlarla dost ol. Hayat, yanlış insanlarla harcanacak kadar ucuz değildir. Bir kişi, ilişkilerinde, hep sosyal statüsüne sığınıyorsa, “karakter kıtlığı” yaşıyor demektir. Yüreği temiz insanla dost ol. Edindiğin dostlarının fikirleri kirliyse, senin “kalbin ve fikirlerin” ne kadar temiz olursa olsun, er ya da geç senin de kalbin ve fikirlerin kirlenir. Duygular gibi, değerler ve inançlar da kişiden kişiye sirayet eder. Doğru yolu yanlış insanla yürürsen, yolunu da doğrunu da kaybedersin. Bir dostta, neyi aradığını bilmiyorsan, kiminle dost olduğunun ne önemi var. Niçin sevdiğini bilmiyorsan, kimi ve neyi sevdiğinin ne anlamı var. Bir insana yaptığın fedakarlık, sevgisini değil de “istismarını” artırıyorsa; bu, onun sadece fedakarlığa layık olmadığını göstermez; aynı zamanda, onun ne kadar “ahmak” olduğunun da göstergesidir. Fedakarlığı, iyiliği, merhameti, sevgiyi istismar eden kişi, “ahmağın” ta kendisidir.!!!!! Vefa, sadece “asil ruhlu” insanlarda bulunan bir özelliktir. Vefası olmayan, duygularını istismar eden ahmak adamdan uzak dur. Kendisine yapılan bir iyilik karşısında, teşekkür etmeyen ve kendisinin yaptığı hatadan dolayı, özür dilemeyen insanlardan uzak dur…!!!! Çünkü teşekkür etmemek ve hatalarından dolayı özür dilememek, “iflah olmaz bir kibrin” göstergesidir… Asla dikene de güle de aynı değeri verme. Bu senin gülü de dikeni de tanımadığını gösterir. Usta şair İsmet Özel’in deyimiyle; “Karlı bir gece vakti uyandıracağın” dostlar bul kendine. Bir insanla birlikte olduğunda, mutlu hissetmen ve zevk alman seni aldatmasın.!!! Gerçek dostlukta, bundan daha fazlası gerekir. Yanında bulunduğunda, “iç huzursuzluğu hissettiğin” insandan uzak dur.!!! İç huzuru, gerçek dostla sahte dostu ayırabileceğin en sağlam duygudur. Çünkü “iç huzursuzluğu” duyguların “sigortasıdır.” Gerçek dostlar insana, mutluluğun yanında, iç huzuru verir.!!! Dost seçmesini bilmeyenin, “keşkesi, ah vahı” bol olur. Kimi arkadaş vardır; kişiyi ölümün eşiğinden kurtarır; kimisi de ölümün eşiğine bırakır. Ulu bilge Tebrizli Şems ne güzel söylemiş; “Biri gelir seni sen eder, biri gelir seni senden eder.!!!!! Unutma; güvenine layık olmayan, sevgine de layık değildir. Güven, sevgiden önce gelir… Güvenmeden sevmek, dost olmak; üç günlüktür. Güvenerek sevmek, dost olmak; ömürlük… Güvenmeden sevmek, pişmanlıktır. Kimi seveceğini, kime güveneceğini bilmemek de ahmaklık. Çünkü bütün büyük hataların başı, budur. İnsan; yolunu, kendini, kimliğini ve değerlerini bundan dolayı kaybeder. Akıllı insan; sevgisini, değerini ve güvenini ancak bunlara layık olana verir. Bir insana güvenmek için, o insanın “gerçek değerlerini” bilmelisin… Çünkü insanların, bir gerçek değerleri, bir de “sözde, sahte değerleri” vardır. Sözde; herkes dürüsttür, adildir, anlayışlıdır, cömerttir, yardımseverdir, tutarlıdır, ahlaklıdır. İnsanın gerçek değerlerini; sözü değil, davranışı gösterir. Çaplı dostlarla birlikte olmak, insanı çoğaltır, artırır, geliştirir ve yeni ufuklar açar… Huzur bulursun onlarla… Çapsız insanlarla birlikte olmak da, insanı zihinsel olarak çoraklaştırır, ufkunu daraltır, O insanların ilgi alanları, basitleşir, düşünceleri, sığlaşır, gündemi, magazinleşir; konuşmaları, dedikodu seviyesine iner, duyguları Harap olur eskir ve hayatının anlam düzeyi düşer… Onun için, bizi soylu ve onurlu duygu ve düşüncelerle tanıştıracak, çaplı dostlar arayıp bulmalı.!!!!! Seni ihtiyacı kadar seven kimsenin dostluğundan sakın. Çünkü onun ihtiyacı bitince, egosunu tatmin edince; sevgisi de, dostluğu da biter. Yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değişen karakter yoksunları işte bunlardır. Nasıl bir insan olmak istiyorsan, o kalitede ve özellikte insanla dost ol. Çünkü arifle oturan, arif kalkar. Cahille oturan, cahil kalkar Son söz; “Bazı insanlar, bazı insanlara şifadır.
19 notes · View notes
etaali · 2 months
Text
İdrâk bilmek ve bilmemek değildir.!!
İdrâk beş duyu ötesidir.
3 notes · View notes
musfika-hanim · 3 months
Text
dernek çalışmaları için kalifiye bir elemanmışım bunu bilmek, gönüllü ve çok içten yaptığım her işin karşılığını böyle almak iyi hissettirdi. her birime uygun görülmek ve önüme hangi birim sunulsa baş eğmek ve kabul etmek de gönlümün onayı tatminidir. şükür sebebidir. elhamdülillah
*kürtçe bilmemek yetim birimi sorumluluğunu kaybettirdi :(
6 notes · View notes
keemlenyekun · 5 months
Text
İki gözüm seneler geçiyor
Kendime iki gözüm şeklinde sesleniyorum. Lan serco, iki gözüm, seneler geçiyor oğlummm.
Evet, sevgili defter, bugün yolun yarısına eriştik. 35. yılımıza adım attık.
Eski nüshalarının birisinde bir gelecek tahayyülü yazmıştım. 35 yaşımda bir anadolu kasabasında hakim savcı olarak görev yapmaktayken, toplumdan bir o kadar uzak bir yaşam sürüyordum, kot pantolonu giymeden. Sonra değişti o tahayyül, yine yananların arasında vardı. İdari hakim olunca bir anadolu kasabası hayali kuramazdım tabi ki.
Kimya-i Saadeti okuduğumda üniversite sondaydım. Saadeti bulmanın yollarından birisi de ölümü hatırlamak ve netice olarak kısa emel sahibi olmaktı. Tul-i emelden uzak durmalıydı yani. Koca Gazali güzel açıklamıştı olayı: Tul-i emelin iki sebebi vardı: 1-cahillik, 2- dünya sevgisi. İmam Gazali şöyle anlatmış tul-i emelden kurtulmanın çaresini: "...dünyayı tanıyan onu sevmez. Çünkü lezzetlerinin birkaç günlük olduğunu, ölümle elden çıkacağını bilir. İçinde yaşadığı zamana bakınca, bulanık ve sıkıntılı olduğunu, hiç kimsenin bunlardan kurtulamadığını anlar. Ahiretin uzunluğunu, ömrünün kısalığını düşünen kimse, ahireti verip dünyayı satın almanın, rüyadaki bir gümüşü, uyanıklıktaki bir altına tercih etmek olduğunu bilir. Çünkü Dünya rüya gibidir. Hadis-i Şerifte, İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar. buyuruldu. Cahilliği gidermenin çaresi, saf bir tefekkür ve hakiki bir marifetle olur. Bu da ölümün kendi elinde olmadığını bilmek, ne zaman geleceğini bilmemek, gençliğe ve diğer şeylere güvenmemekle elde edilir." Sayfa 804.
Kitabı okuduğumda gençtim, bu satırları anlamam mümkün değildi. Cahildim ve dünya sevgim had safhadaydı ki ben uzun uzun hayaller peşinde koşturmuşum. Ne hayaller ne hayaller. Sağ olsun Rabbim yüzüme vurdu. Kaç defa hem de. Her umduğum anda dur hele dünyaya kanma diye hatırlattı. Rabbime küsmek mümkün değil, hüküm onun.
Rabbim küslüğümü affet.
Doğum günümde ölümü hatırlamak gerekiyor bence. Tul-i emel sahibi olmayalı o kadar uzun süre oldu ki. Misal mesleğe iade edilmeyi istemekle birlikte hayal kurmuyorum. Açmam gereken davalar var. Akşama çocuk uyuyacak mı diye dertleniyorum. Yeni dolap aldık onu nasıl yerleştirmeli diye düşünüyorum. Hanım artık bu yaz tatile gidelim diyor. Plan yok diyorum. Hayırlısı diye dua et. İnşallah.
Ciddiyet bana yakışmıyor. Ama ciddi bir insan olmalıyım. Değil mi iki gözüm canım serco?
Sahi Sercocum nasıl bir his 35 olmak? Lan dün gibiydi daha kurtuluş parkının köşesinde badem yediğim günler. Milli kütüphanede sıra beklediğim ve iğrenç bir masanın geldiği gün daha dündü. Adada sevdiğimle otururken aşıklar tepesinde daha dün yağmura yakalanmıştık. Oğlum bile dün doğdu pespembe, şimdi 21 aylık oldu nerdeyse.
Yolun ilk yarısı biraz dalgalıydı. İkinci yarısı nasıl olacak bakalım.
Vesselam.
5 notes · View notes
sarjimaz · 9 months
Text
Güven ancak bilmek ve bilmemek arasındaki bir durumda mümkündür. Güven, hakkındaki bilgisizliğime rağmen 'öteki' ile olumlu ilişki kurmak demektir. Her şeyi önceden bilmem durumunda güven gereksizdir.
4 notes · View notes
Text
"Bilmek" işte bütün mesele bu!
“Bilmek” işte bütün mesele bu!
Bütün insanlar doğaları gereği bilmek isterler. Bütün insanların düşüneceği bir aklı vardır ve kullanmasını bilmek gerekir. Nasıl düşüneceğini bilmek, sadece ne düşüneceğini bilenlerin çok daha ötesinde olmanı sağlayacaktır. “Merhaba” ne demek?  Bolluk, rahatlık, huzur ve âfiyet temennisi içeren bir selâmlama sözü. Sözlükte; genişlik, bolluk anlamına gelen ruhb kökünden masdar olup mecazi olarak…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
06chrome06 · 8 months
Text
DÜNYADA / TURGUT UYAR
Kent sabahıdır, bilmemek olmaz,çıkardı
Kendisiyle bir uğultuyu çıkarırdı sokaklara
Yıkanmış o ağız kokularından,çoğalmalardan
Sen bir susun, bağırmak benim işim
Ağırım, isyanlara doğruyum, yataklardanım
Üstüme sinmişliğin var
İşe yaramaz şeylerin güzelleştirdiği dünyada
Sen bakma ey, mutlaka seslenmeliyim
Aşka hiç benzemeyen o yalnızlıktan
Üstüme sinmişliğin var
Bir eve girmek, orada yatmak, büyütmek bir bakışmayı
Dağınık dağınık dağınık eviçlerinde
Toplandıkça dağılan eviçlerinde
Ben bir içkiydim herkesi geçerdim
Toplandıkça dağılan eviçlerinde
Direne direne gelen en diri ortaçağdan
Üstüme sinmişliğin var
Her sabah bir intihardır çıkışlarım, dünyada
Üstüme sinmişliğin var
Sürekli denizler, sürekli olmalar, sanki öyle birşey
En güzel kalan yastıkta bozulmuş saçlardan
Bir şeyi bırakmak, bir şeyi almaya gelmek sonra
Sonra yasak balkonları göz ucuyla ölçmek
Çini kaseler akşamı ve bardaklar akşamı
Dünya kapıyor gözlerini bir gece çağır, ben burdayım
Ben burdayım
Gece gece gece gece gece gece gece en sonsuz gece
Ben burdayım
Üstüme sinmişliğin var
Ben uzun zamanlardayım aslında
Vazolar, ufak masalar, taşlar zamanında
Bir nehir çoğalır giderdi sıkıntımızdan
Bir kent bu yüzden büyürdü, dünyada
Bir ihtilal ölüverirdi birden bizde
O sokaklardan
Üstüme sinmişliğin var
Sanki bin yıllık sinmişliğin var
Sonuna vardıkça artan o konuşmalardan
Güncelerin kestiği, ekmeklerin aşındırdığı
Dünyada
Sen bir şeydin, bakılır sevilirdin
Tozların alınırdı, ürpertilirdin
Konuşmak bizi çıkılmaz bir sokağa götürürdü
Bir yalnızlığa böyle
Kim varsa bir yalnızlığa giderdi,dünyada
Bütün çiçekler,bütün kelimeler bir isyandı
Ey bakın, ey bakın bakın bakın
Dünyada
Ne zaman
Ben seni uyuttum, seni karıştırdım,seni şaşırdım
Birşeyler akıp akıp giderdi, dünyada
Başvurduğum bir şeydin, yalnızlığım gibi
Yanında sonsuz durduğum
Ağlamaktı en uzun neşesi kızların bir zaman
Olsun olsun, güneş olsun güneş olsun,olsun
Büyüsün o şeyler,büyüsün bu sarılan şey
Birisinin birşeylerin olduğunu bilmek var,dünyada
Sakın kapanma,dur,ey şuramdaki beni boşaltan delik
Ey büyüyen birşey sakın durma, dünyada
Üstüme sinmişliğin var
Tumblr media
6 notes · View notes
doriangray1789 · 8 months
Text
HARNAME
Haberleri seyrederken aklıma “ üzerine yüklenen yükten şikayet edip anıran eşek gördüm mü” sorusu geldi… ayaklarının üzerine çöksede cefakar eşek anırmaz… Divan edebiyatında bir eser var ismi: HARNAME…Yazarı: Şeyhi… 126 beyitten oluşur türk edebiyatındaki ilk fabl, bir eşeğin öküzlere özenişidir…alegorik mesnevi…”eşek mektubu” Türkçe meali ise şöyle:”eşeğin boynuzu ciliz, geberik bir eşek vardi, yük çekmekten anasi aglardi. bazan odun çeker, bazan su tasirdi. gece-gündüz angaryadan, anası ağlardı…o kadar agirdi ki yükler, kalmamisti teninde tüyler. tüy de ne ki, kalmamisti et ve deri, kana belenmisti bütün teri. onu böyle görenler; derme çatma bir iskelet yürüyor derler. dudak sarkmis, çenesi düsmüs, kiçina sinek konsa sanki ölürmüs. gözü bir avuç saman görünceye dek, teni kiyim kiyim saçilirdi tek tek.” be devam eder 126 beyiti burada yazacak değilim konuyu şu atasözü ile özet geçsem nasıl olurdu “sen eşek olursan semer vuran çok olur” (veya - ben eşeğim diyene semer vuran çok olur söz TDK atasözleri arasında da yok ancak Aksoy, Ömer Asım (1995). Atasözleri ve Deyimler Sözlüğünde geçer ) özü kavrayamayan eşek ile altın semeri harmanlar halbuki ilkinde anlatılmak istenen konu nire semerli hikaye deki konu nire…  kulluğu kabullenirsen başına bir sürü tanrılar çöreklenir, bin zavallı bir kahraman yaratır, sömüren yoktur sömürülen vardır ve benzeri..asıl olması gereken söz: "ben eşeğim diyene semer vuran çok olur" olan söz 1789 Fransız ihtilalinin hatta 1848 Alman devriminin hatta ve hatta 1905 St Petersburg devrimi son olarak 1917 devrimini. temel İdeolojisidir… düşünsenize yüzyıl evvel divan edebiyatında sorun bulunmuş frankfurt okulunda şeyhi okutulsa devrim 100 yıl evvel olurmuş… iş hayatında resmen altın kural gibi birşeydir. hiç bilmemek değildir, asıl mesele, tecahül-i arif takılmaktır. işin altından girip üstünde çıkacak kadar ciğerini bilmek ve marjinal faydası size 0 ise hiç ses çıkarmayıp oralı olmamaktır. koşullar zalimdir... 
Tumblr media
3 notes · View notes
anagapesister · 2 years
Text
bilmek cehennemdir ve ben çok şeyi bilmemek istiyorum. benim düşüncelerimin temelleri sağlam değil,gerçi hoş,sağlam olsa ne farkeder ki?
2 notes · View notes
oyasumifiratat · 2 years
Text
davranışsal bozukluk
Tumblr media
Kaldırdığımız gibi indiririz koçum.
Ona sorsan hiç hesapta olmayan şeyler yaşandı bu son haftada. Bana sorsan ben zaten başından bildiğimi söylerdim. Korkutucu olan bilmek ya da bilmemek değildi tabii, o günleri yaşamaktı. İşte o günleri belirleyen hisler gerçekten hesaplanamaz.
Karanlık ve kuru hayatım daha kara gölgelerin rengiyle ıslanıyor. Daha karanlık ve çok çamurlu, her yerime bulaştı. Köprüyü beraber geçtiğim ayı da hala peşimde kokumu takip ediyor. Koynuna girmediğim sürece dayı demeye razıyım.
En çok hislerime kapılmaktan korkuyorum.
Tumblr media
Kılıcımın parıltısı havada keskin bir yay çizer.
Mis sokaktaki kaderimi kabul etmeye başladım. Borcumu ödeyene kadar buraya mahkum kalacağım gerçeği ile yüzleşmeyi başardım sonunda.
Artık Cihangir'de yaşayan bir barmenim. İş çıkışlarında sevgilimle uyumaya gidiyorum, sabah uyanıp yemek yiyoruz ve sonra yine iş.
Bunu beni rahatsız etmeyecek bi düzene uydurmaya çalışıyorum. Aynı pandemide yaptığım gibi dünyamı evim ve iş yerim arasındaki alana sığdırdım. Beni mutlu eden şeyler de, üzen şeylerde sadece bu alandakiler olacak. Sokakları izleyerek, gece bir iki bir şey içerek, yeni yemekler türeterek günlerim geçecek. Ayrıca geçinmek için yapmak zorunda olduğum işimi de yeni mesleğim olarak kabul ettim. Sadece günü geçirmek için çalışmak dışında biraz da mesleğim dahilinde yeni şeyler keşfedeceğim.
Tumblr media
İnsan her fırsatta umutsuzluğa düşer.
Kabul edemediğim tek şey gençliğimle olan ilişkimin hali. Onlu yaşlarımı hatırlıyorum da biraz garip hissettiriyor. Yirmibeş yaşında birini çoktan ölmüş varsayıyordum. O kadar radikalliğin peşinde eninde sonunda yirmibeş yaşına girince işler iyice karıştı. Odamda yatarken bir his dalgası yüzüme çarptı boğulur gibi oldum.
Hala bir ergen gibi yaşıyor ve hissediyorum.
Aynaya baktığımda bir yetişkin görmüyorum, ilişkilerimde bile hala genç ve toy hissediyorum. Bu da saçma bir dengesizlik yaratıyor benim için. Çünkü eski örnekleri hatırlıyorum da, bazı adamlar vardı, yirmibeş yaş onların tabutuydu. Yetişkinliğin içinde derinlerde tabut kapağını güçsüz pençeleriyle tırmalıyorlardı.
"Seni on yedi falan sanıyordum." internette insanlardan duyduğum en sık yorum. Bazen ergen kızları baitleyen görüntüm rahatsız hissettirmiyor değil. Hatta her yaşımı açıkladığımda önce şaşırsalar da konuşmanın tonu aynı kalıyor. Komik iş, zaten ergen kızlar yirmilerindeki erkeklere ayrı bi çekiliyorlar.
Eskiden garipsemiyordum namlunun diğer ucunda olunca kendinden büyük biriyle beraber olmanın bir sürü pozitif yönü olabiliyor. Yaşıtlarıma göre özgürdüm ergenken mesela, hesap vermeden uzun süreler evden uzaklaşırdım. Tek bir şartı vardı, sakat kalmamak.
Kendi evi olan, ekonomik bağımsız, seksi sadece seks olarak gören ablalarla ilişkiler annesinden izin almadan diğer semte geçemeyen ergen kızlarla olanlardan daha tatlıydı.
Bunu anlayabiliyorum ama şimdi düşününce, bu büyüklerin derdi ne peki? Neden kendi yaşıtlarıyla takılmıyor da veledin tekiyle vaktini harcıyor?
İlişkilerde yaş farkı çok belirgin değilse beni çok rahatsız etmiyor, benzer yaşlarda gözüken ve benzer davranan insanlar istediklerini yapsınlar. Ama gidip de veletlerle aşk oyunu oynayan kimseyi anlayışla karşılayamam. Çünkü iddaa edilen ne olursa olsun genelde büyük olan manipulatif ve yaşıtlarına gücü yetmeyen bir ezik, küçük olan da kandırılmış ukala bir çocuk benim gözümde.
Tumblr media
Siz siz olun. Başka bir şey olmayın.
Şu an halimden memnunum. Sadece keşke bi on yaş geriye gitsem diyorum arada. Benim ergenliğimde bir avuç insanın dahil olduğu o internet altkültürü şu an bu kadar yaygınken ve normalleşmişken ergen olmayı tatmak isterdim. Durum zaten öyle bir hal almış ki, artık o kendi içine kapanık izole gruplar varolamıyor bile. Resmen sosyal bir cennete doğmuş şu anki nesil. O zamanlar sırf sohbet edebiliyoruz diye ne tür gerizekalılara katlanmak zorunda kalıyorduk.
Şimdi ruhu kırılmış yaşıtlarım düz insanlara dönüşüp ortadan kayboluyor. Kaybolmayanlar da zaten zamanında da ilginizi çekmeyecek türden insanlar. Anlaşabildiğim kesim de ergenlerden oluşunca iyice kopuyorum meseleden. Hayat böyle böyle zorlaşıyor.
Yanlış anlaşılmadın ergenlerle iletişim kurmaktan haz almıyorum ama henüz yaşam şartlarının çarklarında ezilip şekillenmemiş beyinleri ilginç konulara sebep oluyor. Fakat bi o kadar da salakça dertleri ve hiçbir şey hakkında fikirleri olmayışı durumu çirkinleştiriyor. Zaten kısa hayatlarında edinebildikleri birikim çok çabuk tükeniyor, bir yerden sonra sadece ilişkileri hakkında konuşup kafa ütülüyorlar.
Yani bunun pek yaşla alakası yok gerçi ama ergenlerin kendini tüketmesi daha hızlı oluyor. Yaşama biçimleri neredeyse beyaz yaka bi yetişkine benzediği için olsa gerek. Ama en azından yetişkin beyaz yakalının sadece lise anıları değil, üniversite ve ofis anıları da var. Neyse, eşit derecede ilgimi çekmiyorlar.
Blogumu sıkılmadan okuduğunuz için teşekkür ederim.
4 notes · View notes
Text
🕊 Bir martıyım ben... ༊*·˚ೄྀ࿐ ˊˎ-
Tumblr media
Buraya yazdığım şeyleri kimse okumayacak biliyorum. Fakat burası benim dijital günlüğüm artık. Hissettiklerimi ama söyleyemediklerimi buraya yazacağım. İnsan hep içine attıklarından hasta olurmuş diyor annem. Ne varsa dökeceksin, saklamayacaksın, esirgemeyeceksin dünyadan... Bunlar bazen üzüntülerim, bazen hayallerim oluyor. Dünyayla paylaşmak istediğim öyle çok şey var ki... Hep bu öğrenme isteğimden. Ne varsa öğrenmek istiyorum. Hayata dair, sevgiye dair ve yaşamaya dair. Cahillik mutluluktur demiş ya filozof. Yanıldığı anlardan birinde söylemiş olsa gerek. Bilmemek mutluluk değildir. Her şeyden kendine pay çıkarır insan. Her yaşantısı bir şeyler katar ona. Bir kitap okursun, bir film izlersin ya da bir insan gelir yanına... Hayatın birden değişiverir. Değişim korkutur ama insanı. Farklı şeylerden hep kaçmamış mıyızdır? Bilinmezliğin getirebileceği muhtemel kötülükler huzursuz eder bizi. İyiyi düşünmeyi pek sevmeyiz çünkü. Bilmek... Bir şeyler gerçekten bilmek. Bu dünyadaki en değerli şeylerden biridir. Sadece kitaplardan okuyarak bilmez insan. Yaşaması, görmesi gerekir.
Tumblr media
Hayaller kurup duruyoruz. Planlar yapıyoruz. En güzel halimizle, o şirin evlerde oturacağız bir gün. Bahçesi kocaman, içi sıcacık insanlarla dolu. Elde etmek istediğimiz bu hayat için ne kadar fedakarlık yapabiliriz peki? Yağmurda ıslanmaya hazır mıyız? Yolda karşımıza çıkacak zorluklar yıldırır mı bizi? Yoksa her sıkıştığımızda canımızı acıtan şarkılar mı dinleyeceğiz? Hayaller kurup durur insan. Gerçeklerden kaçmak için. Peki o gerçekler götürmeyecek mi bizi düşlediğimiz yerlere? Bazen en içinden çıkılmaz anlarda her şeyi bırakıp gitmek istediği oluyor insanın. Fakat ne kadar uzağa giderse gitsin kendinden kaçamaz insan. Ruhunu beslemiş insanlar böyle anlarda yaratıcısına sığınır. Ona inandığı sürece ve çok çabaladığı sürece her şeyin yoluna gireceğine olan inancı tamdır. En süslü sözlerin bile etki etmediği böyle karanlık anlarda ağlayınca her şeyin geçeceğini sandığımız çocuk halimize döneriz. Kendimizi üzdükten sonra acının geçip gideceğini düşünürüz. Fakat o hep bizimledir. Tıpkı küçükken takılıp düştüğümüz taşlar gibi. Bize bir şeyler öğretmiştir ve hayatımızdan öyle hızlıca çekip gitmek istemez. Diğer taşlarımızın yanına koyarız onu. Hayaller kurup dururken takılıp düştüğümüz diğerlerinin yanına.
Tumblr media
Hayat pek çok inişler ve çıkışlarla dolu ve rotamızın hangi yöne saptığı, bu anları nasıl yönettiğimize bağlı. Çoğunlukla tatsız ama bazen güzel şeyler geliyor insanın başına hayatında. Çocukken başka tabii. O zamanlar bizim için her şey güzel. En küçük şeylerden bile mutlu olmayı bildiğimiz zamanlar. Dünya, ne çok uğraşıyor bizimle, şu yetimizi kaybedelim diye. Öyle ki en küçük şeylerden bile mutsuz oluyoruz büyüyünce. Adına büyümek diyorlar. Ruhumuz aksine küçülüyor aslında. Küçükken sahip olduğumuz mutluluğu kaybeder ve olgunlaşırız zamanla. Buna da büyümek derler. Sahip olduğu o büyük hayalleri bile unutur insan. Belki dünyanın en ünlü ressamı olmak istemiştir ya da astronot olup uzaya çıkmak Bunların ne olduğundan habersiz, sadece istemiştir o küçücük kalbiyle.
Tumblr media
Yorgun kalbim ve karmakarışık zihnimden akan düşüncelerle dolu yazımı, yıllar önce izlemiş olduğum bir dizinin çok anlamlı bir sahnesini ile bitireceğim. Bir hayalinin olması ve onu gerçekten hissetmekle ilgili, bir martı olmakla ilgili aslında hayat. Her anını dolu dolu geçirmeli insan. En önemlisi de kaderini ve kendini gerçekleştirmek için çok çalışmalı. Hayat, hayallerini gerçekleştirsin diye verilmiş insana. Bir köşeden film gibi izlesin diye değil. Başkası değil, o yaşasın diye...
"Kaderine katlanmasını bil ve inançlı ol. İnanıyorum ben ve acı çekmiyorum şimdi. Bir görevim, bir amacım olduğunu bildikçe, hayattan korkmuyorum artık."
0 notes