Tumgik
#6 Kasım dünya ne günü
incezekacom · 1 year
Text
Günlük Burç Yorumları 5 Kasım 2022
Günlük Burç Yorumları 5 Kasım 2022 , Günlük Burç Yorumunuzu Okudunuz mu? Akrep, İkizler, Yengeç, Balık, Koç, Başak Erkeği – Kadını günlük Burç Yorumları
Günlük Burç Yorumları 5 Kasım 2022 , Günlük Burç Yorumunuzu Okudunuz mu? Akrep, İkizler, Yengeç, Balık, Koç, Başak Erkeği – Kadını günlük Burç Yorumları 5 Kasım 2022 Günlük Burç Yorumunuzu Okudunuz mu? Günlük Burç Yorumları 6 Kasım 2022; Bugün yıldızlar tarafından aşk, sağlık, para gibi konularda size neler söyleniyor? Koç Burcu, Boğa Burcu, İkizler Burcu, Yengeç Burcu, Aslan Burcu, Başak…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
level999comtr · 4 months
Text
Blox Fruits güncellemesi – Kitsune güncellemesi 21 yayınlanma zamanı
Blox Fruits güncellemesi – Kitsune güncellemesi 21 yayınlanma zamanı ••• ••• Kaynakça: https://level999.com.tr/blog/2023/12/19/blox-fruits-guncellemesi-kitsune-guncellemesi-21-yayinlanma-zamani/ ••• 14 Aralık 2023 Blox Fruits Kitsune güncellemesi 21'in yayınlanma zamanı belirlendi. Yeni Blox Fruit güncellemesi ne zaman? İster başlamak için doğru anı bekliyor olun, ister fethetmek için yeni bir içeriğe acilen ihtiyaç duyuyor olun, bir şeyin ne zaman başladığını anlamak zor olabilir. yeni Blox Fruits yaması ufukta görünüyor. Gayri resmi olarak ünlü One Piece serisine dayanan bu büyük ölçekli Roblox MMORPG, yıllardır hem korsanları hem de denizcileri ağırlıyor ve hiçbir yavaşlama belirtisi göstermiyor. Seanslarınızı güncellemelere göre zamanlayın ve zirveye giden yolda sizi destekleyecek bazı yararlı ücretsiz hediyeler kazanma olasılığınız artar. Ve eğer bir süreliğine yeni bir şey beklenmeden Blox Fruits içeriğinde bir kuraklık yaşarsak, Roblox platformunda oynanacak daha çok şey var. Tanıdık bir deneyim için King Legacy kodları her zaman kullanılabilir. Genel olarak animeyi seviyorsanız, Anime Champions Simulator kodları göz atmaya değer ve Anime Adventures kodları size saatlerce kaybedeceğiniz başka bir ikna edici MMO deneyimi sunabilir. Haydi bakalım. Bir sonraki Blox Fruits güncellemesi ne zaman? Bir sonraki Blox Fruits güncellemesi, Birleşik Krallık ve Avrupa için 14 Aralık Perşembe günü 21:00 EST / 18:00 PT veya 02:00 GMT / 03:00 CET'de 15 Aralık Cuma günü başlayacak. Bundan sonra Noel Blox Meyveleri güncellemesinin yaklaşık iki hafta sonra başlaması planlanıyor. Kesin tarih ve saat henüz açıklanmadı. Bir sonraki Blox Fruits güncellemesinde neler var? Blox Fruits 21. güncellemesi, efsanevi Kitsune meyvesinin tanıtımına odaklanıyor. 9 Aralık'ta gösterime giren yukarıdaki Blox Fruits Kistune fragmanında da bir mini mağaza güncellemesinden bahsediliyor. Noel içeriği, büyük güne daha yakın hale getirmek için birkaç hafta erteleniyor ve aynı zamanda "daha fazla gemi içeriği" de getiriyor. Blox Fruits çıkış tarihlerini güncelledi Geçmiş Blox Fruits yamalarının çıkış tarihleri ​​aşağıdadır. Bir model mevcutsa, yeni bir yamanın ne zaman geleceğini tahmin etmek açısından yararlı olabilir: Başlığı güncelle Yayın tarihi Seviye sınırı Meyve? İlk Güncelleme 16 Ocak 2019 300 Bomba, Spike, Chop, Duman, Kauçuk, Alev, Buz, Karanlık, Işık, Magma, Deprem, Buda Güncelleme 2 16 Haziran 2019 500 Phoenix, Bahar Güncelleme 3 30 Haziran 2019 650 Dize, Rumble 3.5 Güncellemesi 2 Temmuz 2019 650 Hiçbiri Güncelleme 4 7 Temmuz 2019 650 Kum Güncelleme 5 14 Temmuz 2023 750 Yer çekimi Güncelleme 6: PVP/Takımlar 28 Temmuz 2019 750 Alev, Buz, Işık, Magma yenilemeleri Güncelleme 7 11 Ağustos 2019 750 Pati Güncelleme 8: Yeni Dünya 23 Kasım 2019 1000 Bariyer Güncelleme 9: Telif Hakkıyla Mücadele 25 Aralık 2019 1100 Hamur Güncelleme 10 17 Nisan 2020 1250 Kontrol Güncelleme 11: Uyanış 10 Temmuz 2020 1250 Alev, Buz, Deprem Uyandı Güncelleme 12: Cadılar Bayramı 21 Ekim 2020 1350 Işık, Karanlık Uyanmış Güncelleme 13: Noel 23 Aralık 2020 1450 Ejderha, İp (Uyanmış) Güncelleme 14 20 Mart 2021 1525 Rumble Uyandı Güncelleme 15: Üçüncü Deniz 11 Eylül 2021 2000 Zehir, Döndürme, Kapı, Kilo, Elmas, Aşk, Şahin, Magma (Uyanmış), Buda (Uyanmış) Güncelleme 16: Cadılar Bayramı 5 Kasım 2021 2100 Gölge, Canlandır Güncelleme 17: Noel Pt. 1 31 Aralık 2021 2200 Ruh, Kum (Uyanmış) Güncelleme 17: Bölüm 2 12 Mart 2022 2300 Phoenix (Uyanmış) Güncelleme 17: Bölüm 3 10 Eylül 2022 2400 Leopar, Hamur (Uyanmış) Güncelleme 17: Bölüm 3.5 26 Aralık 2022 2450 kar fırtınası Güncelleme 18, Yarış V4 Ocak 2023 2450 Hiçbiri Güncelleme 19 25 Şubat 2023 2450 Aşk (yeniden çalışma) Güncelleme 20 21 Ekim 2023 2550 Mamut, Ses, Roket, Canlandırma (yeniden çalışma) Güncelleme 21 14 Aralık 2023 2550 (?) Kitsune Blox Meyveleri Noel 2023 28 Aralık 2023 (ipucu) ? “daha ​​fazla tekne içeriği” Halen mevcut Blox Fruits seviye sınırına ulaşmak için çalışıyorsanız özel Blox Fruits seviyelendirme kılavuzumuza göz atın. EXP'yi hızlı bir şekilde nerede toplayacağınız konusunda sizi doğru yöne yönlendirecektir. Ve bu yeni meyve için biraz daha Beli'ye ihtiyacınız varsa, aktif Blox Fruits kodlarını da kaçırıp kaçırmadığınızı kontrol edin. Tetiği çekmeden önce Blox Fruits katman listemizi mutlaka okuyun. Kaynak: pcgamesn
0 notes
magazinxhaberler · 7 months
Text
Soprano Hanna-Elisabeth Müller sahneye çıkıyor...
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu, 2023-2024 konser sezonunu muhteşem bir başlangıçla karşılıyor. Sezonun açılış konseri olan "Yürek Isıtan Sanat Işığı", CRR Senfoni Orkestrası'nın ve dünyaca ünlü soprano Hanna-Elisabeth Müller'ün performansıyla 7 Ekim'de sahne alacak.CRR Konser Salonu, geniş yelpazede sunacağı konser seçkisi ve üstün akustiği ile her yaştan müzikseveri bir araya getirme misyonunu sürdürüyor. Yeni konser sezonu boyunca klasik müzikten dünya müziğine, Türk musikisinden caz müziğine, dans gösterilerinden halk müziğine, çocuk etkinliklerinden fuaye sohbetlerine ve "Genç Müzisyenlere Destek Projesi Fuaye Konserleri"ne kadar 112 farklı etkinlik müzik tutkunlarına sunulacak.Açılış konseri olan "Yürek Isıtan Sanat Işığı" başlıklı etkinlikte CRR Senfoni Orkestrası, çağdaş operanın parlayan yıldızı soprano Hanna-Elisabeth Müller'e eşlik edecek. Hanna-Elisabeth Müller, sahnede sergilediği performansla dinleyicileri müziğin duygusal zirvelerine taşımayı vaat ediyor. Konser, orkestra şefi Murat Cem Orhan yönetiminde saat 20.00'de başlayacak.Konser programı, Brahms'ın efsanevi 1. Senfonisi'nden R. Strauss'un duygu yüklü Son Dört Lied’ine ve Ferit Tüzün'ün gurur kaynağımız olan 'Türk Kapriçyosu'na kadar uzanan müzikal bir zaman yolculuğunu içeriyor.Ayrıca, konser öncesinde saat 18.00'de CRR fuayesinde "Girişte Solda" müzik söyleşisi düzenlenecek. Müzikolog Ersin Antep moderatörlüğünde gerçekleşecek bu etkinliğin konuklarından ilki Prof. Dr. İlber Ortaylı olacak. Sohbet, CRR Senfoni Orkestrası'nın konser repertuarıyla paralel olarak "Almanlar ve kültür" başlığıyla gerçekleşecek.Konser biletleri 90 TL ve 40 TL fiyatlarla internet üzerinden ve CRR Konser Salonu gişesinde satışta.CRR Konser Salonu, 2023-2024 konser sezonunda sanatseverleri 112 farklı etkinlikle ağırlayarak müzikseverlere unutulmaz deneyimler sunmaya hazırlanıyor...EKİM AYI PROGRAMI7 Ekim - Hanna - Elisabeth Müller & CRR Senfoni Orkestrası "Yürek Isıtan Sanat Işığı"8 Ekim - Fonikler Köyü - Çocuklar ve Büyükler İçin Senfonik Masal 11 Ekim - Cumhuriyet Âşıkları – İBB Türk Halk Müziği Topluluğu 12 Ekim - Tahir Aydoğdu ve 100. Yıl Cumhuriyet Koroları Konseri 13 Ekim - Jeremy Pelt, Anthony Wonsey, Ozan Musluoğlu 14 Ekim – Helmut Deutsch ve Kartal Karagedik 15 Ekim – Bale Masalları - Çocuk Balesi 15 Ekim – Özgür Aydın - Bach Goldberg Varyasyonları17 Ekim – Yüzyılın Yüzleri “Nükhet Duru”18 Ekim – İnci Çayırlı'ya Saygı Konseri 19-20 Ekim – La Mov Compañıa De Danza 21 Ekim - Chucho Valdes Quartet 22 Ekim - Szymanowski’den Rey’e Polonya - Türkiye İlişkilerinin 100. Yılı Senfonik Konseri25 Ekim – Burhan Öçal & Alexey Botvınov 26 Ekim – Güç Başar Gülle 28 Ekim – Kuva-yi Milliye OratoryosuKASIM AYI PROGRAMI1 Kasım – Anıl Şallıel 2 Kasım – Yüzyılın Yüzleri “Nida Tüfekçi & Yücel Paşmakçı 3 Kasım – The Bad Plus7 Kasım – Necip Celâl Andel Anma Konseri 10 Kasım – Ata'ya Şükran Konseri 15 Kasım – Richard Bona17 Kasım – Steve Coleman & Reflex 18 Kasım – Rembrandt Trio19 Kasım – Bale Masalları - Çocuk Balesi 19 Kasım – Ayşegül Kırmanoğlu & Bozok Quartet20 Kasım - 100. Yıl Çocuk Korosu 22 Kasım – Jo Stromgren Kompani - Made In Oslo 25 Kasım – Can Çakmur & CRR Senfoni Orkestrası 26 Kasım – Fonikler Köyü - Çocuklar ve Büyükler İçin Senfonik Masal 26 Kasım – Biréli Lagrène 28 Kasım – Cumhuriyet Âşıkları “Murat Çobanoğlu & Şeref Taşlıova  29 Kasım - CRR Türk Müziği Topluluğu - Muhlis Sebahattin Ezgi ve Neveser Kökdeş Şarkıları30 Kasım – Sirba Octet & Olten Filarmoni Orkestrası ARALIK AYI PROGRAMI:1 Aralık – China Moses 2 Aralık – Aurélien Pascal & CRR Senfoni Orkestrası "Bakü'den Anadolu'ya" 4 Aralık – Yüzyılın Yüzleri – Yahya Kemal Beyatlı 5 Aralık – Mehveş Emeç "Dünya Kadın Hakları Günü Konseri-Müzikle Dostluk"6 Aralık – Alireza Ghorbani & Coşkun Karademir - Together 8 Aralık – Paolo Fresu – Daniele Di Bonaventura – Leila Shirvani 13 Aralık – Cumhuriyet Âşıkları “Muhlis Akarsu”16 Aralık – Quatuor Modigliani & Alexander Melnikov 17 Aralık – ŞEB-i ARÛS TÖRENİ "Vakt-i Şerif Hayrola"19 Aralık – CRR Türk Müziği Topluluğu - Denizkızı Eftalya ve Sadi Işılay 20 Aralık – Dena DeRose / Piero Odorici Quartet 22 Aralık – Company Mek - Father Politics - Muhammed Kaltuk Koreografi 27 Aralık Yılbaşı Konseri - Joë Christophe CRR Senfoni Orkestrası "Amerika'da Bir Parisli" 28 Aralık – Yeni Yıla Merhaba – İBB Kent Orkestrası 29 Aralık – Yeni Yıl Konseri - Anna Maria Jopek & CRR Caz Orkestrası  Magazin X Haberler : kültür Sanat Read the full article
0 notes
fiyatinedir · 8 months
Text
Bermuda Ülke Rehberi
Tumblr media
Bermuda, turkuaz mavisi suları, bembeyaz kumlu plajları ve büyüleyici doğal güzellikleri ile göz kamaştıran bir cennet adasıdır. Atlas Okyanusu'nun ortasında yer alan ve Birleşik Krallık'ın denizaşırı bir toprağı olan Bermuda Adaları, sıcakkanlı insanları, renkli kültürü ve göz alıcı manzaraları ile ünlüdür. Yedi ana adadan oluşan bu adalar topluluğu, doğal limanları, renkli mercan resifleri ve muhteşem dalış noktaları ile macera ve keşif tutkunlarını cezbetmektedir. Ayrıca, Bermuda'nın tarihi köyleri, dünya çapında ünlü golf sahaları ve zengin deniz ürünleri mutfağı da adaya özgü deneyimler sunar. Bermuda'yı ziyaret ederek, unutulmaz bir tatil deneyimi yaşamaya hazır olun. Ülke Künyesi Ülke: Birleşik Krallık Bilinen İsimleri: Bermuda Adaları Vize: Türk vatandaşları için vize gereklidir. Dil: İngilizce Nüfus: 63,903 Tel Kodu: +1 Zaman Dilimi: UTC/GMT -3 Para Birimi: Bermuda Doları Din: Yok
Genel Bilgiler / Rehber
Tumblr media
Bermuda Genel Bilgiler - Rehber Bermuda, Atlas Okyanusu'nda Birleşik Krallık'ın denizaşırı bir toprağıdır. Bermuda, Kuzey Carolina'nın doğusu ile Karayipler'in kuzeyinde yer almaktadır. Adaların toplam sayısı yedi ana ada ve 150'den fazla küçük ada ve kayalıktan oluşur. Bermuda'nın en tanınmış özelliklerinden biri cam gibi denizi ve bembeyaz kumlu plajlarıdır. Ayrıca dünya genelinde en iyi dalış yerlerinden biri olarak kabul edilir. Bermuda, yıllık olarak 500.000'den fazla turiste ev sahipliği yapar.
Ne Zaman Gidilir?
Bermuda'yı ziyaret etmek için en iyi dönemler, deniz sezonunun açıldığı ve adanın en yoğun olduğu Mayıs ile Ekim ayları arasındadır. Ancak bu dönemde talep yüksektir, bu nedenle fiyatlar artabilir ve oteller önceden rezerve edilmelidir. Daha ekonomik bir seyahat planlıyorsanız Mart ve Nisan ayları da harika bir seçenektir. Kasım ve Aralık ayları da ziyaret için uygun olabilir, ancak bu aylarda hava soğuk ve yağmurlu olabilir.
Nasıl Gidilir?
Türkiye'den Bermuda'ya direkt uçuşlar bulunmamaktadır. Bermuda'ya ulaşmak için Türk Hava Yolları, British Airways, JetBlue, Air France gibi hava yolu şirketlerini kullanarak İngiltere, ABD veya Kanada üzerinden aktarma yapmanız gerekecektir. Bermuda'ya gelen uçuşlar L.F. Wade International Havalimanı'na yapılır. Bu havalimanı başkent Hamilton'a yakın bir konumdadır.
Gece Hayatı
Bermuda'da gece hayatı genellikle otellerde bulunan barlar ve gece kulüplerine dayanır. Bununla birlikte, başkent Hamilton'da daha canlı bir gece hayatı bulunmaktadır. Hamilton'da bulunan Hog Penny Restaurant & Pub ve Swizzle Inn gibi mekanlar gece eğlencesi için popüler yerlerdir. Ayrıca Hubie's Bar gibi caz barlarında canlı müzik dinleme şansınız vardır.
Alışveriş / Ne Alınır?
Bermuda'da alışveriş yapmak için en iyi yerlerden biri başkent Hamilton'dır. Hamilton'da, botanik temalı birçok butik mağaza bulunmaktadır. Ayrıca yerel pazarlar, modern alışveriş merkezleri ve liman yakınındaki sokaklar alışveriş için idealdir. Bermuda'dan alabileceğiniz hediyelikler arasında Bermuda şortları, el yapımı mücevherler ve sanat ürünleri bulunur.
Festivaller ve Fuarlar
Bermuda'da her yıl çeşitli festivaller ve etkinlikler düzenlenir. İşte bazıları: - Bermuda Restaurant Weeks (Ocak) - Bermuda Triangle Challenge Marathon Weekend (Ocak) - Bermuda International Film Festival (Mart) - Good Friday (Mart) - Bermuda Sail Grand Prix Presented By Hamilton Princess (Nisan) - Harbour Nights (Nisan) - Antigua Bermuda Race (Mayıs) - Bermuda Day (Mayıs) - The Clipper Round The World Race (Haziran) - Bermuda Carnival (Haziran) - Sandcastle Competition (Eylül) - City Food Festival (Ekim) - World Rugby Classic (Kasım) - Bermuda Goodwill Golf Tournament (Aralık)
Tatiller / Önemli Günler
Bermuda'da kutlanan bazı tatil ve önemli günler: - 1 Ocak - Yeni Yıl - Nisan - Good Friday (Tarih her yıl değişiyor) - Nisan - Easter Monday (Tarih her yıl değişiyor) - 21 Haziran - Ulusal Kahramanlar Günü - 29 Temmuz - Kurtuluş Günü - 30 Temmuz - Mary Prince Günü - 6 Eylül - İşçi Bayramı - 11 Kasım - Anma Günü - 25-26 Aralık - Noel - 26 Aralık - Hediyeleşme Günü - Boxing Day
Dikkat Edilmesi Gerekenler
- Ocak ve Şubat ayları soğuk ve yağışlıdır, bu dönemlerde Bermuda'yı ziyaret etmek için uygun değildir. - Çocuklarla seyahat ediyorsanız, Shelly Bay gibi sığ plajları tercih edebilirsiniz. - Yaz aylarında Bermuda'ya ABD'nin doğu sahilinde bulunan şehirlerden cruise gemileriyle ulaşabilirsiniz. - Dalış yapmak popülerdir, ancak profesyonel bir rehberle dalış yapmanız önemlidir. - Bermuda'da araba kullanmak yasaktır, ancak scooter kiralayabilirsiniz. - Ada keşfetmek için en az 3-4 gün ayırmak tavsiye edilir. - Bermuda'da su sporları da popülerdir, ancak kask kullanımı zorunludur. - Trafik sol taraftan akar, bu nedenle dikkatli olmalısınız. - Ulaşım için otobüs ve vapurlar yaygın olarak kullanılır.
Ulaşım
Bermuda'da ulaşım için otobüsler ve vapurlar yaygın olarak kullanılır. Otobüsler şehir içi ve şehirler arası ulaşımda kullanılırken, vapurlar daha hızlı bir seçenek sunar. Scooter kiralamak da yaygın bir seçenektir, ancak kask takmak zorunludur. Taksiler de kısa mesafeler için kullanılabilir, ancak araba kiralamak mümkün değildir. Trafik sola doğru akar ve toplu taşıma biletlerinden olan Day Pass, vapur ve otobüsleri sınırsızca kullanmanıza izin verir.
Kültür
Bermuda'nın kültürü, Kızılderili, Avrupa ve Afrika kökenli etkileri yansıtır. Ada, İngiliz ve Amerikan kültürünün etkisi altındadır. Trafik soldan akmaktadır, banknotlar Kraliçe II. Elizabeth'i gösterir ve kriket popüler bir spor dalıdır. Bermuda'da para birimi ABD doları ile aynı değere sahiptir. Bermuda halkı son derece kibar olarak bilinir ve insanlar arasındaki nezaket önemlidir. Bermuda kültürünün bir parçası olan giyim tarzı da önemlidir. Bermuda şortları, resmi bir kıyafet olarak kabul edilir ve ceketle birlikte giyilir.
Ekonomi
Bermuda, kişi başına düşen en yüksek gayri safi milli hasılaya sahip ülkelerden biridir. Ekonomisi büyük ölçüde uluslararası finans hizmetlerine ve turizme dayanır. Gıda üretimi sınırlıdır ve büyük ölçüde ithalata dayanır. Turizm ekonomik kazancın önemli bir bölümünü oluştururken, uluslararası ticaret ekonominin büyük bir kısmını oluşturur.
Vize Nasıl Alınır?
Türk vatandaşlarının Bermuda'ya seyahat etmek için vize almaları gerekmektedir. Vize başvurularını Türkiye'deki İngiltere Büyükelçiliği veya İngiltere Başkonsolosluğu'na yapmalıdır. Vize başvurusu için gerekli belgeler arasında başvuru formu, biyometrik fotoğraflar, konaklama bilgileri, maaş bordrosu, banka hesap özeti, çalıştığınız şirketin belgeleri, sağlık sigortası ve gidiş-dönüş uçak bileti bulunmaktadır. Vize türüne göre belge gereksinimleri değişebilir.
Türkiye Temsilcilikleri
Bermuda'ya seyahat edecek Türk vatandaşları, vize başvurularını Türkiye'deki İngiltere Büyükelçiliği veya İstanbul Başkonsolosluğu'na yapmalıdır. İngiltere Ankara Büyükelçiliği İletişim Bilgileri: - Adres: Şehit Ersan Caddesi 46 / A Çankaya ANKARA - Telefon: +90 (312) 455 3344 - Faks: +90 (312) 455 3352 - E-Posta: [email protected]; [email protected]; - Çalışma Saatleri: Pazartesi-Cuma: 08.45 – 17.00 İngiltere İstanbul Başkonsolosluğu İletişim Bilgileri: - Adres: Meşrutiyet Caddesi No 34 Tepebaşı-Beyoğlu İSTANBUL - Telefon: +90 (212) 334 6400 - Çalışma Saatleri: Pazartesi-Cuma: 08.30-13.00 / 14.00-16.45 Diğer Ülke Rehberleri yazılarımızı takip edebilirsiniz. Şu içeriklerimizde dikkatimizi çekebilir; Angola Ülke Rehberi Kıbrıs Ülke Rehberi Bosna-Hersek Ülke Rehberi Endonezya Ülke Rehberi Read the full article
0 notes
Text
Tumblr media
Kürşat Köz: DASK Bilinci için Acil Seferberlik Başlatalım 6 Şubat 2023 Pazartesi günü Kahramanmaraş’ta ve ardından 20 Şubat’ta Hatay’da meydana gelen depremler sebebiyle Sigortambir ülkedeki ve bölgedeki DASK sigortalılık oranı düşüklüğüne dikkat çekerek sigorta sektörüne çağrıda bulundu. Çok büyük bir afetin yaşandığı bölgede DASK sigortalılık oranı yalnızca yüzde 50 seviyesinde. Türkiye geneli için ise bu oran yüzde 56. DASK Bilincini Artırmak, Sektörün Sorumluluğudur Konuyla ilgili “Tarifsiz bir acıyla karşı karşıyayız. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Hepimizin yüreği yandı. Son derece üzgünüz. Ülkemizin başı sağ olsun. Kaybettiğimiz canların telafisi yok. Bir deprem ülkesi olarak, DASK sigortalılık oranını ivedi bir şekilde artırmak adına ciddi bir seferberlik başlatmalıyız.” açıklamasında bulunan Sigortambir Genel Müdürü Kürşat Köz “Ortalama 400-500 TL gibi bir maliyeti olan bu sigortanın olası bir depremde ne gibi imkanlar sağlayacağını tek tek her vatandaşımıza anlatmalıyız. Sigortacılık sektörüne açık çağrıda bulunuyoruz: DASK bilincini artırmak sektörümüz ve ülkemiz için önemle üzerinde durulması gereken bir sosyal sorumluluk hareketi olmalı.” dedi. Kahramanmaraş merkezli deprem felaketi, tüm Türkiye’yi yasa boğdu. Hükümet, küresel çapta kriz alarmı verdi. Elim afet sonrasında bölge halkının yaralarını sarmak adına ülkemiz ve dünya ülkeleri seferber olmaya devam ediyor. Katastrofik bir risk olan deprem felaketi, risk hiyerarşisinde kategori olarak stratejik risklerin dahi üzerinde, yıkım gücü çok yüksek bir risk olarak tanımlanıyor. Yaşanan depremlerin, telafisi mümkün olmayan can kayıpları ve çok büyük boyutta mali kayıplar ile ekonomide de derin hasarlar bırakacağı öngörülüyor. Öyle ki ülke ekonomisinde milyarlarca TL yeniden inşa maliyeti yaratması ve Türkiye'nin gayri safi yurt içi hasılasında yüzde 1’lik daralma öngörülüyor. Yıkıcı deprem felaketi, DASK sigortasının önemini de acı bir şekilde tekrar göstermiş oldu. Bir zorunluluk olmasına rağmen DASK tarafından yapılan Zorunlu Deprem Sigortası’nın sigortalılık oranı ülkemizde yüzde 56,40 olarak açıklanıyor. 20 milyon 32 bin konuttan sadece 11 milyon 302 bin 663 adedinin sigortalı olduğu belirtiliyor. Depremin yaşanmış olduğu illerimizde en yüksek sigortalılık oranının yüzde 64,50 ile Gaziantep’te olduğunu görüyoruz. Diyarbakır ise; maalesef yüzde 34,10 gibi son derece düşük bir oranla en az sigortalılık oranının bulunduğu şehir. Diğer illerimizde ise; Kahramanmaraş’ta yüzde 53,70, Hatay’da yüzde 40,10, Malatya’da 52,20, Adana’da yüzde 46,30, Şanlıurfa’da yüzde 52,90, Osmaniye’de yüzde 42,70 ve Elazığ’da yüzde 57,30 DASK sigortalılık oranı bulunuyor. Beklenen İstanbul Depremi İçin Hazırlıklı Olmalıyız Büyük depremin her geçen gün yaklaştığı Marmara Bölgesi’nde de benzer bir tablo gözleniyor. Toplamda 6 milyon 840 bin konutun 4 milyon 437 bin 453’ü sigortalı. Yüzde 64,90’lık bir sigortalılık oranına sahip bölgede yaklaşık 2,5 milyon sigortasız konut bulunuyor. Marmara Bölgesi için uyarıda bulunan Sigortambir Genel Müdürü Kürşat Köz, “Bir karşılaştırma yapacak olursak; 99 depreminde oluşan hasar 17 milyar dolar seviyesinde. Olası İstanbul depremi demeyeceğim üstüne basa basa vurgulayarak beklenen ve gerçekleşmesi bilimsel verilere göre kesin gözüyle bakılan İstanbul Depremi diyeceğim, İstanbul depreminde ise; çok daha ciddi ekonomik zararlar öngörülüyor’’ dedi. Zorunlu Deprem Sigortası çok uygun maliyetle birçok fayda sağlıyor DASK’ın kişilere sağladığı avantajlara dikkat çeken Köz “Çok ciddi avantajları bulunan bu ürün, devlet otoriteleri tarafından çok uygun fiyatlarla sunulmakta. Ortalama 400- 500 TL gibi maliyetlerle sahip olunabilen bu ürün, deprem sonrası yaraları sarmada birçok fayda sunuyor. Deprem ve deprem kaynaklı afetlerin binaya verebileceği maddi zararlar için teminat veriyor. Dask poliçelerinde 25 Kasım 2022’de yayınlanan genelge sonrasında metrekare başına birim teminatı da 3.
016 TL’ye yükselmiş oldu. Örneğin 100 metrekarelik bir evde, deprem hasarı olması durumunda alınacak teminat 301.600 TL. Metrekare başına 3.016 TL’nin üzerindeki hasar ödemeleri için ise; mutlaka DASK’ın yanında konut sigortasının yaptırılmasının altını da önemle çizmek istiyorum. Böylelikle konut sigortasıyla hasarınızda alacağınız teminatınız artırılabilir ve eşyalarınızı da teminat kapsamına alabilirsiniz.’’ dedi. Tek tek her vatandaşa DASK’ı anlatmalıyız DASK’ın sosyal ve ekonomik yönüne dikkat çekerek tüm sigortacılık sektörüne çağrıda bulunan Köz, konuşmasını sürdürdü: “Tarifsiz bir acıyla karşı karşıyayız. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Hepimizin yüreği yandı. Son derece üzgünüz. Ülkemizin başı sağ olsun. Kaybettiğimiz canların bir telafisi yok. Bir deprem ülkesi olarak, DASK sigortalılık oranını ivedi bir şekilde artırmak adına ciddi bir seferberlik başlatmalıyız. Ortalama 400-500 TL gibi bir maliyeti olan bu sigortanın olası bir depremde ne gibi imkânlar sağlayacağını tek tek her vatandaşımıza anlatmalıyız. Sigortacılık sektörüne açık çağrıda bulunuyoruz: DASK bilincini artırmak ülkemizin önemle üzerinde durması gereken bir sosyal sorumluluk hareketi olmalı.” DASK bilinçlendirmesinde Sıfır Tolerans, depreme dayanıklılığın sorgulanmasını artıracaktır DASK bilincinin artması ve yaygınlaşması, hatta bu konuda sıfır tolerans uygulamasının başlatılması, vatandaşlar ve yerel yönetimler nezdinde önemli bir farkındalık oluşmasını, depreme dayanıklılığının daha fazla sorgulanmasını sağlayacaktır diyen Köz, “sektöre, ulusal ve yerel karar vericilere yaptığımız seferberlik çağrısı, kamuoyunda gerekli karşılığı bulduğu takdirde, zarar ve hasar azaltma hususunda, kayda değer bir fark oluşturacağımıza inanıyorum” açıklamasında bulundu.
0 notes
Text
Tumblr media
Kürşat Köz: DASK Bilinci için Acil Seferberlik Başlatalım 6 Şubat 2023 Pazartesi günü Kahramanmaraş’ta ve ardından 20 Şubat’ta Hatay’da meydana gelen depremler sebebiyle Sigortambir ülkedeki ve bölgedeki DASK sigortalılık oranı düşüklüğüne dikkat çekerek sigorta sektörüne çağrıda bulundu. Çok büyük bir afetin yaşandığı bölgede DASK sigortalılık oranı yalnızca yüzde 50 seviyesinde. Türkiye geneli için ise bu oran yüzde 56. DASK Bilincini Artırmak, Sektörün Sorumluluğudur Konuyla ilgili “Tarifsiz bir acıyla karşı karşıyayız. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Hepimizin yüreği yandı. Son derece üzgünüz. Ülkemizin başı sağ olsun. Kaybettiğimiz canların telafisi yok. Bir deprem ülkesi olarak, DASK sigortalılık oranını ivedi bir şekilde artırmak adına ciddi bir seferberlik başlatmalıyız.” açıklamasında bulunan Sigortambir Genel Müdürü Kürşat Köz “Ortalama 400-500 TL gibi bir maliyeti olan bu sigortanın olası bir depremde ne gibi imkanlar sağlayacağını tek tek her vatandaşımıza anlatmalıyız. Sigortacılık sektörüne açık çağrıda bulunuyoruz: DASK bilincini artırmak sektörümüz ve ülkemiz için önemle üzerinde durulması gereken bir sosyal sorumluluk hareketi olmalı.” dedi. Kahramanmaraş merkezli deprem felaketi, tüm Türkiye’yi yasa boğdu. Hükümet, küresel çapta kriz alarmı verdi. Elim afet sonrasında bölge halkının yaralarını sarmak adına ülkemiz ve dünya ülkeleri seferber olmaya devam ediyor. Katastrofik bir risk olan deprem felaketi, risk hiyerarşisinde kategori olarak stratejik risklerin dahi üzerinde, yıkım gücü çok yüksek bir risk olarak tanımlanıyor. Yaşanan depremlerin, telafisi mümkün olmayan can kayıpları ve çok büyük boyutta mali kayıplar ile ekonomide de derin hasarlar bırakacağı öngörülüyor. Öyle ki ülke ekonomisinde milyarlarca TL yeniden inşa maliyeti yaratması ve Türkiye'nin gayri safi yurt içi hasılasında yüzde 1’lik daralma öngörülüyor. Yıkıcı deprem felaketi, DASK sigortasının önemini de acı bir şekilde tekrar göstermiş oldu. Bir zorunluluk olmasına rağmen DASK tarafından yapılan Zorunlu Deprem Sigortası’nın sigortalılık oranı ülkemizde yüzde 56,40 olarak açıklanıyor. 20 milyon 32 bin konuttan sadece 11 milyon 302 bin 663 adedinin sigortalı olduğu belirtiliyor. Depremin yaşanmış olduğu illerimizde en yüksek sigortalılık oranının yüzde 64,50 ile Gaziantep’te olduğunu görüyoruz. Diyarbakır ise; maalesef yüzde 34,10 gibi son derece düşük bir oranla en az sigortalılık oranının bulunduğu şehir. Diğer illerimizde ise; Kahramanmaraş’ta yüzde 53,70, Hatay’da yüzde 40,10, Malatya’da 52,20, Adana’da yüzde 46,30, Şanlıurfa’da yüzde 52,90, Osmaniye’de yüzde 42,70 ve Elazığ’da yüzde 57,30 DASK sigortalılık oranı bulunuyor. Beklenen İstanbul Depremi İçin Hazırlıklı Olmalıyız Büyük depremin her geçen gün yaklaştığı Marmara Bölgesi’nde de benzer bir tablo gözleniyor. Toplamda 6 milyon 840 bin konutun 4 milyon 437 bin 453’ü sigortalı. Yüzde 64,90’lık bir sigortalılık oranına sahip bölgede yaklaşık 2,5 milyon sigortasız konut bulunuyor. Marmara Bölgesi için uyarıda bulunan Sigortambir Genel Müdürü Kürşat Köz, “Bir karşılaştırma yapacak olursak; 99 depreminde oluşan hasar 17 milyar dolar seviyesinde. Olası İstanbul depremi demeyeceğim üstüne basa basa vurgulayarak beklenen ve gerçekleşmesi bilimsel verilere göre kesin gözüyle bakılan İstanbul Depremi diyeceğim, İstanbul depreminde ise; çok daha ciddi ekonomik zararlar öngörülüyor’’ dedi. Zorunlu Deprem Sigortası çok uygun maliyetle birçok fayda sağlıyor DASK’ın kişilere sağladığı avantajlara dikkat çeken Köz “Çok ciddi avantajları bulunan bu ürün, devlet otoriteleri tarafından çok uygun fiyatlarla sunulmakta. Ortalama 400- 500 TL gibi maliyetlerle sahip olunabilen bu ürün, deprem sonrası yaraları sarmada birçok fayda sunuyor. Deprem ve deprem kaynaklı afetlerin binaya verebileceği maddi zararlar için teminat veriyor. Dask poliçelerinde 25 Kasım 2022’de yayınlanan genelge sonrasında metrekare başına birim teminatı da 3.
016 TL’ye yükselmiş oldu. Örneğin 100 metrekarelik bir evde, deprem hasarı olması durumunda alınacak teminat 301.600 TL. Metrekare başına 3.016 TL’nin üzerindeki hasar ödemeleri için ise; mutlaka DASK’ın yanında konut sigortasının yaptırılmasının altını da önemle çizmek istiyorum. Böylelikle konut sigortasıyla hasarınızda alacağınız teminatınız artırılabilir ve eşyalarınızı da teminat kapsamına alabilirsiniz.’’ dedi. Tek tek her vatandaşa DASK’ı anlatmalıyız DASK’ın sosyal ve ekonomik yönüne dikkat çekerek tüm sigortacılık sektörüne çağrıda bulunan Köz, konuşmasını sürdürdü: “Tarifsiz bir acıyla karşı karşıyayız. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Hepimizin yüreği yandı. Son derece üzgünüz. Ülkemizin başı sağ olsun. Kaybettiğimiz canların bir telafisi yok. Bir deprem ülkesi olarak, DASK sigortalılık oranını ivedi bir şekilde artırmak adına ciddi bir seferberlik başlatmalıyız. Ortalama 400-500 TL gibi bir maliyeti olan bu sigortanın olası bir depremde ne gibi imkânlar sağlayacağını tek tek her vatandaşımıza anlatmalıyız. Sigortacılık sektörüne açık çağrıda bulunuyoruz: DASK bilincini artırmak ülkemizin önemle üzerinde durması gereken bir sosyal sorumluluk hareketi olmalı.” DASK bilinçlendirmesinde Sıfır Tolerans, depreme dayanıklılığın sorgulanmasını artıracaktır DASK bilincinin artması ve yaygınlaşması, hatta bu konuda sıfır tolerans uygulamasının başlatılması, vatandaşlar ve yerel yönetimler nezdinde önemli bir farkındalık oluşmasını, depreme dayanıklılığının daha fazla sorgulanmasını sağlayacaktır diyen Köz, “sektöre, ulusal ve yerel karar vericilere yaptığımız seferberlik çağrısı, kamuoyunda gerekli karşılığı bulduğu takdirde, zarar ve hasar azaltma hususunda, kayda değer bir fark oluşturacağımıza inanıyorum” açıklamasında bulundu.
0 notes
sigorta-sektoru · 1 year
Text
Tumblr media
Kürşat Köz: DASK Bilinci için Acil Seferberlik Başlatalım 6 Şubat 2023 Pazartesi günü Kahramanmaraş’ta ve ardından 20 Şubat’ta Hatay’da meydana gelen depremler sebebiyle Sigortambir ülkedeki ve bölgedeki DASK sigortalılık oranı düşüklüğüne dikkat çekerek sigorta sektörüne çağrıda bulundu. Çok büyük bir afetin yaşandığı bölgede DASK sigortalılık oranı yalnızca yüzde 50 seviyesinde. Türkiye geneli için ise bu oran yüzde 56. DASK Bilincini Artırmak, Sektörün Sorumluluğudur Konuyla ilgili “Tarifsiz bir acıyla karşı karşıyayız. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Hepimizin yüreği yandı. Son derece üzgünüz. Ülkemizin başı sağ olsun. Kaybettiğimiz canların telafisi yok. Bir deprem ülkesi olarak, DASK sigortalılık oranını ivedi bir şekilde artırmak adına ciddi bir seferberlik başlatmalıyız.” açıklamasında bulunan Sigortambir Genel Müdürü Kürşat Köz “Ortalama 400-500 TL gibi bir maliyeti olan bu sigortanın olası bir depremde ne gibi imkanlar sağlayacağını tek tek her vatandaşımıza anlatmalıyız. Sigortacılık sektörüne açık çağrıda bulunuyoruz: DASK bilincini artırmak sektörümüz ve ülkemiz için önemle üzerinde durulması gereken bir sosyal sorumluluk hareketi olmalı.” dedi. Kahramanmaraş merkezli deprem felaketi, tüm Türkiye’yi yasa boğdu. Hükümet, küresel çapta kriz alarmı verdi. Elim afet sonrasında bölge halkının yaralarını sarmak adına ülkemiz ve dünya ülkeleri seferber olmaya devam ediyor. Katastrofik bir risk olan deprem felaketi, risk hiyerarşisinde kategori olarak stratejik risklerin dahi üzerinde, yıkım gücü çok yüksek bir risk olarak tanımlanıyor. Yaşanan depremlerin, telafisi mümkün olmayan can kayıpları ve çok büyük boyutta mali kayıplar ile ekonomide de derin hasarlar bırakacağı öngörülüyor. Öyle ki ülke ekonomisinde milyarlarca TL yeniden inşa maliyeti yaratması ve Türkiye'nin gayri safi yurt içi hasılasında yüzde 1’lik daralma öngörülüyor. Yıkıcı deprem felaketi, DASK sigortasının önemini de acı bir şekilde tekrar göstermiş oldu. Bir zorunluluk olmasına rağmen DASK tarafından yapılan Zorunlu Deprem Sigortası’nın sigortalılık oranı ülkemizde yüzde 56,40 olarak açıklanıyor. 20 milyon 32 bin konuttan sadece 11 milyon 302 bin 663 adedinin sigortalı olduğu belirtiliyor. Depremin yaşanmış olduğu illerimizde en yüksek sigortalılık oranının yüzde 64,50 ile Gaziantep’te olduğunu görüyoruz. Diyarbakır ise; maalesef yüzde 34,10 gibi son derece düşük bir oranla en az sigortalılık oranının bulunduğu şehir. Diğer illerimizde ise; Kahramanmaraş’ta yüzde 53,70, Hatay’da yüzde 40,10, Malatya’da 52,20, Adana’da yüzde 46,30, Şanlıurfa’da yüzde 52,90, Osmaniye’de yüzde 42,70 ve Elazığ’da yüzde 57,30 DASK sigortalılık oranı bulunuyor. Beklenen İstanbul Depremi İçin Hazırlıklı Olmalıyız Büyük depremin her geçen gün yaklaştığı Marmara Bölgesi’nde de benzer bir tablo gözleniyor. Toplamda 6 milyon 840 bin konutun 4 milyon 437 bin 453’ü sigortalı. Yüzde 64,90’lık bir sigortalılık oranına sahip bölgede yaklaşık 2,5 milyon sigortasız konut bulunuyor. Marmara Bölgesi için uyarıda bulunan Sigortambir Genel Müdürü Kürşat Köz, “Bir karşılaştırma yapacak olursak; 99 depreminde oluşan hasar 17 milyar dolar seviyesinde. Olası İstanbul depremi demeyeceğim üstüne basa basa vurgulayarak beklenen ve gerçekleşmesi bilimsel verilere göre kesin gözüyle bakılan İstanbul Depremi diyeceğim, İstanbul depreminde ise; çok daha ciddi ekonomik zararlar öngörülüyor’’ dedi. Zorunlu Deprem Sigortası çok uygun maliyetle birçok fayda sağlıyor DASK’ın kişilere sağladığı avantajlara dikkat çeken Köz “Çok ciddi avantajları bulunan bu ürün, devlet otoriteleri tarafından çok uygun fiyatlarla sunulmakta. Ortalama 400- 500 TL gibi maliyetlerle sahip olunabilen bu ürün, deprem sonrası yaraları sarmada birçok fayda sunuyor. Deprem ve deprem kaynaklı afetlerin binaya verebileceği maddi zararlar için teminat veriyor. Dask poliçelerinde 25 Kasım 2022’de yayınlanan genelge sonrasında metrekare başına birim teminatı da 3.
016 TL’ye yükselmiş oldu. Örneğin 100 metrekarelik bir evde, deprem hasarı olması durumunda alınacak teminat 301.600 TL. Metrekare başına 3.016 TL’nin üzerindeki hasar ödemeleri için ise; mutlaka DASK’ın yanında konut sigortasının yaptırılmasının altını da önemle çizmek istiyorum. Böylelikle konut sigortasıyla hasarınızda alacağınız teminatınız artırılabilir ve eşyalarınızı da teminat kapsamına alabilirsiniz.’’ dedi. Tek tek her vatandaşa DASK’ı anlatmalıyız DASK’ın sosyal ve ekonomik yönüne dikkat çekerek tüm sigortacılık sektörüne çağrıda bulunan Köz, konuşmasını sürdürdü: “Tarifsiz bir acıyla karşı karşıyayız. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Hepimizin yüreği yandı. Son derece üzgünüz. Ülkemizin başı sağ olsun. Kaybettiğimiz canların bir telafisi yok. Bir deprem ülkesi olarak, DASK sigortalılık oranını ivedi bir şekilde artırmak adına ciddi bir seferberlik başlatmalıyız. Ortalama 400-500 TL gibi bir maliyeti olan bu sigortanın olası bir depremde ne gibi imkânlar sağlayacağını tek tek her vatandaşımıza anlatmalıyız. Sigortacılık sektörüne açık çağrıda bulunuyoruz: DASK bilincini artırmak ülkemizin önemle üzerinde durması gereken bir sosyal sorumluluk hareketi olmalı.” DASK bilinçlendirmesinde Sıfır Tolerans, depreme dayanıklılığın sorgulanmasını artıracaktır DASK bilincinin artması ve yaygınlaşması, hatta bu konuda sıfır tolerans uygulamasının başlatılması, vatandaşlar ve yerel yönetimler nezdinde önemli bir farkındalık oluşmasını, depreme dayanıklılığının daha fazla sorgulanmasını sağlayacaktır diyen Köz, “sektöre, ulusal ve yerel karar vericilere yaptığımız seferberlik çağrısı, kamuoyunda gerekli karşılığı bulduğu takdirde, zarar ve hasar azaltma hususunda, kayda değer bir fark oluşturacağımıza inanıyorum” açıklamasında bulundu.
0 notes
sigorta-haberleri · 1 year
Text
Tumblr media
Kürşat Köz: DASK Bilinci için Acil Seferberlik Başlatalım 6 Şubat 2023 Pazartesi günü Kahramanmaraş’ta ve ardından 20 Şubat’ta Hatay’da meydana gelen depremler sebebiyle Sigortambir ülkedeki ve bölgedeki DASK sigortalılık oranı düşüklüğüne dikkat çekerek sigorta sektörüne çağrıda bulundu. Çok büyük bir afetin yaşandığı bölgede DASK sigortalılık oranı yalnızca yüzde 50 seviyesinde. Türkiye geneli için ise bu oran yüzde 56. DASK Bilincini Artırmak, Sektörün Sorumluluğudur Konuyla ilgili “Tarifsiz bir acıyla karşı karşıyayız. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Hepimizin yüreği yandı. Son derece üzgünüz. Ülkemizin başı sağ olsun. Kaybettiğimiz canların telafisi yok. Bir deprem ülkesi olarak, DASK sigortalılık oranını ivedi bir şekilde artırmak adına ciddi bir seferberlik başlatmalıyız.” açıklamasında bulunan Sigortambir Genel Müdürü Kürşat Köz “Ortalama 400-500 TL gibi bir maliyeti olan bu sigortanın olası bir depremde ne gibi imkanlar sağlayacağını tek tek her vatandaşımıza anlatmalıyız. Sigortacılık sektörüne açık çağrıda bulunuyoruz: DASK bilincini artırmak sektörümüz ve ülkemiz için önemle üzerinde durulması gereken bir sosyal sorumluluk hareketi olmalı.” dedi. Kahramanmaraş merkezli deprem felaketi, tüm Türkiye’yi yasa boğdu. Hükümet, küresel çapta kriz alarmı verdi. Elim afet sonrasında bölge halkının yaralarını sarmak adına ülkemiz ve dünya ülkeleri seferber olmaya devam ediyor. Katastrofik bir risk olan deprem felaketi, risk hiyerarşisinde kategori olarak stratejik risklerin dahi üzerinde, yıkım gücü çok yüksek bir risk olarak tanımlanıyor. Yaşanan depremlerin, telafisi mümkün olmayan can kayıpları ve çok büyük boyutta mali kayıplar ile ekonomide de derin hasarlar bırakacağı öngörülüyor. Öyle ki ülke ekonomisinde milyarlarca TL yeniden inşa maliyeti yaratması ve Türkiye'nin gayri safi yurt içi hasılasında yüzde 1’lik daralma öngörülüyor. Yıkıcı deprem felaketi, DASK sigortasının önemini de acı bir şekilde tekrar göstermiş oldu. Bir zorunluluk olmasına rağmen DASK tarafından yapılan Zorunlu Deprem Sigortası’nın sigortalılık oranı ülkemizde yüzde 56,40 olarak açıklanıyor. 20 milyon 32 bin konuttan sadece 11 milyon 302 bin 663 adedinin sigortalı olduğu belirtiliyor. Depremin yaşanmış olduğu illerimizde en yüksek sigortalılık oranının yüzde 64,50 ile Gaziantep’te olduğunu görüyoruz. Diyarbakır ise; maalesef yüzde 34,10 gibi son derece düşük bir oranla en az sigortalılık oranının bulunduğu şehir. Diğer illerimizde ise; Kahramanmaraş’ta yüzde 53,70, Hatay’da yüzde 40,10, Malatya’da 52,20, Adana’da yüzde 46,30, Şanlıurfa’da yüzde 52,90, Osmaniye’de yüzde 42,70 ve Elazığ’da yüzde 57,30 DASK sigortalılık oranı bulunuyor. Beklenen İstanbul Depremi İçin Hazırlıklı Olmalıyız Büyük depremin her geçen gün yaklaştığı Marmara Bölgesi’nde de benzer bir tablo gözleniyor. Toplamda 6 milyon 840 bin konutun 4 milyon 437 bin 453’ü sigortalı. Yüzde 64,90’lık bir sigortalılık oranına sahip bölgede yaklaşık 2,5 milyon sigortasız konut bulunuyor. Marmara Bölgesi için uyarıda bulunan Sigortambir Genel Müdürü Kürşat Köz, “Bir karşılaştırma yapacak olursak; 99 depreminde oluşan hasar 17 milyar dolar seviyesinde. Olası İstanbul depremi demeyeceğim üstüne basa basa vurgulayarak beklenen ve gerçekleşmesi bilimsel verilere göre kesin gözüyle bakılan İstanbul Depremi diyeceğim, İstanbul depreminde ise; çok daha ciddi ekonomik zararlar öngörülüyor’’ dedi. Zorunlu Deprem Sigortası çok uygun maliyetle birçok fayda sağlıyor DASK’ın kişilere sağladığı avantajlara dikkat çeken Köz “Çok ciddi avantajları bulunan bu ürün, devlet otoriteleri tarafından çok uygun fiyatlarla sunulmakta. Ortalama 400- 500 TL gibi maliyetlerle sahip olunabilen bu ürün, deprem sonrası yaraları sarmada birçok fayda sunuyor. Deprem ve deprem kaynaklı afetlerin binaya verebileceği maddi zararlar için teminat veriyor. Dask poliçelerinde 25 Kasım 2022’de yayınlanan genelge sonrasında metrekare başına birim teminatı da 3.
016 TL’ye yükselmiş oldu. Örneğin 100 metrekarelik bir evde, deprem hasarı olması durumunda alınacak teminat 301.600 TL. Metrekare başına 3.016 TL’nin üzerindeki hasar ödemeleri için ise; mutlaka DASK’ın yanında konut sigortasının yaptırılmasının altını da önemle çizmek istiyorum. Böylelikle konut sigortasıyla hasarınızda alacağınız teminatınız artırılabilir ve eşyalarınızı da teminat kapsamına alabilirsiniz.’’ dedi. Tek tek her vatandaşa DASK’ı anlatmalıyız DASK’ın sosyal ve ekonomik yönüne dikkat çekerek tüm sigortacılık sektörüne çağrıda bulunan Köz, konuşmasını sürdürdü: “Tarifsiz bir acıyla karşı karşıyayız. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Hepimizin yüreği yandı. Son derece üzgünüz. Ülkemizin başı sağ olsun. Kaybettiğimiz canların bir telafisi yok. Bir deprem ülkesi olarak, DASK sigortalılık oranını ivedi bir şekilde artırmak adına ciddi bir seferberlik başlatmalıyız. Ortalama 400-500 TL gibi bir maliyeti olan bu sigortanın olası bir depremde ne gibi imkânlar sağlayacağını tek tek her vatandaşımıza anlatmalıyız. Sigortacılık sektörüne açık çağrıda bulunuyoruz: DASK bilincini artırmak ülkemizin önemle üzerinde durması gereken bir sosyal sorumluluk hareketi olmalı.” DASK bilinçlendirmesinde Sıfır Tolerans, depreme dayanıklılığın sorgulanmasını artıracaktır DASK bilincinin artması ve yaygınlaşması, hatta bu konuda sıfır tolerans uygulamasının başlatılması, vatandaşlar ve yerel yönetimler nezdinde önemli bir farkındalık oluşmasını, depreme dayanıklılığının daha fazla sorgulanmasını sağlayacaktır diyen Köz, “sektöre, ulusal ve yerel karar vericilere yaptığımız seferberlik çağrısı, kamuoyunda gerekli karşılığı bulduğu takdirde, zarar ve hasar azaltma hususunda, kayda değer bir fark oluşturacağımıza inanıyorum” açıklamasında bulundu.
0 notes
if-haber · 1 year
Text
Tumblr media
Kürşat Köz: DASK Bilinci için Acil Seferberlik Başlatalım 6 Şubat 2023 Pazartesi günü Kahramanmaraş’ta ve ardından 20 Şubat’ta Hatay’da meydana gelen depremler sebebiyle Sigortambir ülkedeki ve bölgedeki DASK sigortalılık oranı düşüklüğüne dikkat çekerek sigorta sektörüne çağrıda bulundu. Çok büyük bir afetin yaşandığı bölgede DASK sigortalılık oranı yalnızca yüzde 50 seviyesinde. Türkiye geneli için ise bu oran yüzde 56. DASK Bilincini Artırmak, Sektörün Sorumluluğudur Konuyla ilgili “Tarifsiz bir acıyla karşı karşıyayız. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Hepimizin yüreği yandı. Son derece üzgünüz. Ülkemizin başı sağ olsun. Kaybettiğimiz canların telafisi yok. Bir deprem ülkesi olarak, DASK sigortalılık oranını ivedi bir şekilde artırmak adına ciddi bir seferberlik başlatmalıyız.” açıklamasında bulunan Sigortambir Genel Müdürü Kürşat Köz “Ortalama 400-500 TL gibi bir maliyeti olan bu sigortanın olası bir depremde ne gibi imkanlar sağlayacağını tek tek her vatandaşımıza anlatmalıyız. Sigortacılık sektörüne açık çağrıda bulunuyoruz: DASK bilincini artırmak sektörümüz ve ülkemiz için önemle üzerinde durulması gereken bir sosyal sorumluluk hareketi olmalı.” dedi. Kahramanmaraş merkezli deprem felaketi, tüm Türkiye’yi yasa boğdu. Hükümet, küresel çapta kriz alarmı verdi. Elim afet sonrasında bölge halkının yaralarını sarmak adına ülkemiz ve dünya ülkeleri seferber olmaya devam ediyor. Katastrofik bir risk olan deprem felaketi, risk hiyerarşisinde kategori olarak stratejik risklerin dahi üzerinde, yıkım gücü çok yüksek bir risk olarak tanımlanıyor. Yaşanan depremlerin, telafisi mümkün olmayan can kayıpları ve çok büyük boyutta mali kayıplar ile ekonomide de derin hasarlar bırakacağı öngörülüyor. Öyle ki ülke ekonomisinde milyarlarca TL yeniden inşa maliyeti yaratması ve Türkiye'nin gayri safi yurt içi hasılasında yüzde 1’lik daralma öngörülüyor. Yıkıcı deprem felaketi, DASK sigortasının önemini de acı bir şekilde tekrar göstermiş oldu. Bir zorunluluk olmasına rağmen DASK tarafından yapılan Zorunlu Deprem Sigortası’nın sigortalılık oranı ülkemizde yüzde 56,40 olarak açıklanıyor. 20 milyon 32 bin konuttan sadece 11 milyon 302 bin 663 adedinin sigortalı olduğu belirtiliyor. Depremin yaşanmış olduğu illerimizde en yüksek sigortalılık oranının yüzde 64,50 ile Gaziantep’te olduğunu görüyoruz. Diyarbakır ise; maalesef yüzde 34,10 gibi son derece düşük bir oranla en az sigortalılık oranının bulunduğu şehir. Diğer illerimizde ise; Kahramanmaraş’ta yüzde 53,70, Hatay’da yüzde 40,10, Malatya’da 52,20, Adana’da yüzde 46,30, Şanlıurfa’da yüzde 52,90, Osmaniye’de yüzde 42,70 ve Elazığ’da yüzde 57,30 DASK sigortalılık oranı bulunuyor. Beklenen İstanbul Depremi İçin Hazırlıklı Olmalıyız Büyük depremin her geçen gün yaklaştığı Marmara Bölgesi’nde de benzer bir tablo gözleniyor. Toplamda 6 milyon 840 bin konutun 4 milyon 437 bin 453’ü sigortalı. Yüzde 64,90’lık bir sigortalılık oranına sahip bölgede yaklaşık 2,5 milyon sigortasız konut bulunuyor. Marmara Bölgesi için uyarıda bulunan Sigortambir Genel Müdürü Kürşat Köz, “Bir karşılaştırma yapacak olursak; 99 depreminde oluşan hasar 17 milyar dolar seviyesinde. Olası İstanbul depremi demeyeceğim üstüne basa basa vurgulayarak beklenen ve gerçekleşmesi bilimsel verilere göre kesin gözüyle bakılan İstanbul Depremi diyeceğim, İstanbul depreminde ise; çok daha ciddi ekonomik zararlar öngörülüyor’’ dedi. Zorunlu Deprem Sigortası çok uygun maliyetle birçok fayda sağlıyor DASK’ın kişilere sağladığı avantajlara dikkat çeken Köz “Çok ciddi avantajları bulunan bu ürün, devlet otoriteleri tarafından çok uygun fiyatlarla sunulmakta. Ortalama 400- 500 TL gibi maliyetlerle sahip olunabilen bu ürün, deprem sonrası yaraları sarmada birçok fayda sunuyor. Deprem ve deprem kaynaklı afetlerin binaya verebileceği maddi zararlar için teminat veriyor. Dask poliçelerinde 25 Kasım 2022’de yayınlanan genelge sonrasında metrekare başına birim teminatı da 3.
016 TL’ye yükselmiş oldu. Örneğin 100 metrekarelik bir evde, deprem hasarı olması durumunda alınacak teminat 301.600 TL. Metrekare başına 3.016 TL’nin üzerindeki hasar ödemeleri için ise; mutlaka DASK’ın yanında konut sigortasının yaptırılmasının altını da önemle çizmek istiyorum. Böylelikle konut sigortasıyla hasarınızda alacağınız teminatınız artırılabilir ve eşyalarınızı da teminat kapsamına alabilirsiniz.’’ dedi. Tek tek her vatandaşa DASK’ı anlatmalıyız DASK’ın sosyal ve ekonomik yönüne dikkat çekerek tüm sigortacılık sektörüne çağrıda bulunan Köz, konuşmasını sürdürdü: “Tarifsiz bir acıyla karşı karşıyayız. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz. Hepimizin yüreği yandı. Son derece üzgünüz. Ülkemizin başı sağ olsun. Kaybettiğimiz canların bir telafisi yok. Bir deprem ülkesi olarak, DASK sigortalılık oranını ivedi bir şekilde artırmak adına ciddi bir seferberlik başlatmalıyız. Ortalama 400-500 TL gibi bir maliyeti olan bu sigortanın olası bir depremde ne gibi imkânlar sağlayacağını tek tek her vatandaşımıza anlatmalıyız. Sigortacılık sektörüne açık çağrıda bulunuyoruz: DASK bilincini artırmak ülkemizin önemle üzerinde durması gereken bir sosyal sorumluluk hareketi olmalı.” DASK bilinçlendirmesinde Sıfır Tolerans, depreme dayanıklılığın sorgulanmasını artıracaktır DASK bilincinin artması ve yaygınlaşması, hatta bu konuda sıfır tolerans uygulamasının başlatılması, vatandaşlar ve yerel yönetimler nezdinde önemli bir farkındalık oluşmasını, depreme dayanıklılığının daha fazla sorgulanmasını sağlayacaktır diyen Köz, “sektöre, ulusal ve yerel karar vericilere yaptığımız seferberlik çağrısı, kamuoyunda gerekli karşılığı bulduğu takdirde, zarar ve hasar azaltma hususunda, kayda değer bir fark oluşturacağımıza inanıyorum” açıklamasında bulundu.
0 notes
sybllll · 3 years
Text
Tumblr media
🇹🇷🇹🇷🇹🇷
‘Hakkını Haksızlıklara Anlat’
1900’lü yılların başında Türkiye’de ilk kez bir kadın tarafından yazılan “1 MAYIS” şiiri ve Şairinin trajik hikâyesi...
Yaşar Nezihe Bükülmez Hanım
(1882 –1971)
İstanbul’un Şehremini semtinde 5 çocuklu yoksul bir ailenin 3. çocuğu olarak dünyaya gelir. Kendisinin dışındaki tüm kardeşleri henüz bebekken ölür. 6 yaşına geldiğinde annesini de veremden kaybeder. Artık eve hiç uğramayan babasının “teyze” dediği yaşlı bir hanım tarafından Anadolu’nun bilindik aşk hikâyeleri anlatılarak büyütülür. Bu manzum hikâyeler, genç Yaşar’ın şiire ilgi duymasına neden olur.
Okula başlama çağı geldiğinde, hiç kimseden destek göremez ve kendi başına gidip okula kaydolur. Zira içinde çok güçlü bir okuma isteği vardır… Bir süre sonra babası okula gittiğini duyar ve Yaşar’ı evden kovar. Okula gidebilmek için küçücük yaşta çalışmaya başlar, çevreden topladığı otları satar geçim yapar kendisine. Ancak bu duruma 1 yıl dayanabilir ve tekrar evine döner. Bu kez evde kendi kendine okuma yazma öğrenir. Ve bu yüzden babasını asla affetmez.
Yaşar, yaşadığı çağının çok ötesinde bir genç kızdır artık. 14 yaşında âşık olur ama sevgilisine kavuşamaz. Böylece kalbinin acılarını, hayal kırıklıklarını şiir ile ifade etmeye başlar… Yazdığı şiirlerden birini, ‘Mazlume’ takma adıyla Malumat Dergisine gönderir. Biraz bıyık altı, biraz alaycı bir üslupla da olsa, şiiri kabul edilir.
Genç Yaşar, bütün bu alaycı ve ikiyüzlü çevrenin üstü örtülü baskılarına boyun eğmez ve yazdığı şiirlerle; cinsiyet ayrımcılığına, her türlü yoksulluk ve yoksunluklara kafa tutar.
Şiir okumak, şiir yazmak kanına girmiştir bir kere. Buldukça, ‘Malumat Dergisi’ndeki şiirleri okur. Sonra bir gün, o dergilerin birinde Leyla Feride ismiyle yayımlanan bir şiir görür ve çok etkilenir. Onu toplumsal içerikli şiirle tanıştıran ve sonrasında kendi şiirlerini de aynı tema üzerine biçimlendirmesine neden olan Leyla Feride’nin, aslında Ahmet Rasim olduğunu çok sonraları öğrenecektir...
16 ‘sında nişanlanır ama 2 yılın sonunda babası bu nişanı bozup, 18 yaşında ki Yaşar’ı kendinden 27 yaş büyük bir adamla evlendirir. Bir süre sonra, çocuğu olmadığı gerekçesiyle aşırı şiddete maruz kalır ve kocası tarafından boşanır.
İşte bu sırada ilk kez intihar girişiminde bulunur ancak kurtarılır.
Daha sonra yine çevresi tarafından yeniden evlendirilir. Üç oğlu olur fakat Yaşar, 2. Eşiyle de mutlu değildir ve bu evlilik de kocasının evi terk etmesiyle son bulur. Üç çocuğu ile beş parasız ortada kalır. Bir başına hayata tutunmaya ve çocuklarını doyurmaya çalışırken, kısa bir süre sonra üç oğlundan ikisini verem den dolayı kaybeder. Ve yeniden intihar girişiminde bulunur. Tekrar kurtarılır.
Artık onu hayata bağlayan iki şeyden biri evladı, diğeri de şiir yazma tutkusudur.
Şiirler yazar ve dergilere gönderir.
Yıllar sonra, 16 yaşındayken nişanlandığı adam ile karşılaşır ve bir süre görüşmeleri devam eder. 1912 yılında evlenirler ve eşinin görev yaptığı Cidde’ye giderler.
Orada Yaşar Nezihe’yi başka bir sürpriz beklemektedir. Kocasının Cidde’de iki karısı daha vardır. Yeniden yıkıma uğrar ve sadece 50 gün süren evliliğini bitirip İstanbul’a döner.
1913 yılından itibaren şiirin yanı sıra düz yazılar da yazmaya başlar. Yazıları dönemin kadın dergilerinde ilgiyle izlenir. Hatta bu yazılarını yayınladığı dergide Peçesiz biçimde resmi yayınlanan ilk Müslüman Türk kadınları arasında o da yerini alır.
Yazdığı makalelerde; kadının toplumdaki değeri, devletin ve erkeğin karşısındaki yeri gibi daha cüretkâr, daha protest tavır ve içreriklere yer vermeye başlar.
Bu çıkarsamayı belli bir ideolojiye bağlamak ne kadar doğru olur bilinmez ancak, kendi hayatının yoksullukları ve eşitlik talepleri, onun bilerek ya da tam bilmeyerek kendi sosyalist bakış açısını oluşturmasına neden olur.
Ekim 1917 devriminin de etkisiyle artık bütün şiirlerini ve yazılarını bu eksende yazmaya başlar ve ayrıca ‘Amele Cemiyeti’ne üye olur. 1920’li yıllara gelindiğinde birbiri ardına kurulan sosyalist nitelikli her türlü siyasal yapılanmada yer almaya gayret eder.
Bu arada Türkiye’nin ilk “1 Mayıs” şiirini yazar ve bu şiir o yılların ‘Aydınlık’ dergisinde yayımlanır.
Bu ve benzeri şiirleri bir süre daha devan eden Yaşar Nezihe 1925 yılı Haziranında ‘Komünistlik’ suçlamasıyla gözaltına alınır ve bir süre sonra serbest bırakılır.
Bu olay sonrasında biricik oğlu ile yaşadığı sorunlar giderek çoğalır. Eskisi kadar sık olmamakla birlikte yine yazmayı sürdürür ve nihayet,
Çok büyük sıkıntılarla, acılarla geçirdiği 89 yıllık onurlu yaşamı 6 Kasım 1971 günü sona erer.
Yıldızlar Yoldaşın Olsun Proleter Kadın…
Erkek egemenliği ile erkekçi düzen arasına sıkışıp kalmış onurlu hayatının, azminin ve haklı mücadelenin
Anısına Saygıyla…
Kemalin Oğlu..
1 MAYIS
“Ey işçi…
Bugün hür yaşamak hakkı seninken
Patronlar o hakkı senin almışlar elinden.
Sa’yınla edersin de “tufeyli”leri zengin
Kalbinde niçin yok ona karşı yine bir kin?
Rahat yaşıyor, işçi onun emrine münkâd;
Lakin seni fakr etmede günden güne berbâd.
Zenginlere pay verme, yazıktır emeğinden.
Azm et de esaret bağı kopsun bileğinden.
Sen boynunu kaldır ki onun boynu bükülsün.
Bir parça da evlatlarının çehresi gülsün.
Ey işçi…
Mayıs birde bu birleşme gününde
Bîşüphe bugün kalmadı bir mani önünde…
Baştanbaşa işte koca dünya hareketsiz;
Yıllarca bu birlikte devam eyleyiniz siz.
Patron da fakir işçilerin kadrini bilsin
Ta’zim ile hürmetle sana başlar eğilsin.
Dün sen çalışırken bu cihan böyle değildi.
Bak fabrikalar uykuya dalmış gibi şimdi.
Herkes yaya kaldı, ne tren var, ne tramvay
Sen bunları hep kendin için şan-ü şeref say…
Bir gün bırakınca işi halk şaşkına döndü.
Ses kalmadı, her velvele bir mum gibi söndü.
Sayende saadetlere mazhar beşeriyet;
Sen olmasan etmezdi teali medeniyet.
Boynundan esaret bağını parçala, kes, at!
Kuvvetedir hak, hakkını haksızlara anlat.”
Yaşar Nezihe Bükülmez..
17 notes · View notes
beniunutmaa · 4 years
Text
Benim Hikayem
Burayı hep günlüğümmüş gibi kullandım. Kimsenin okumasına gerek yoktu sadece içimi dökmek isteyipte konuşacak kimse bulamayınca buraya yazıp rahatlamaktı amacım. Şimdi de içimden uzun zamandır söküp atamadığım o koca ağırlık belki biraz olsun hafifler diye yazmak istiyorum kendi hikayemi. Belki de sıradan bir aşk hikayesi. Ama beni yerle bir etmeye yetti. 
11. sınıfım daha. Her şey toz pembe. Klasik lise aşklarından birini yaşayıp şerefsizin birinden ayrılmışım. Ergenlik çağları tabi dünyanın sonu  sanıyorum. Neyse atlattık bitti gitti. 11. sınıfta sınıflar değişmiş.Sınıfta yeni bir arkadaş grubu edinmişim ama ortam nasıl güzel. Böyle başladı zaten onunla hikayemiz. Wp grubumuzu kurmuşuz 5 6 kişi. Geç saatlere kadar mesajlaşıyoruz. Bir kaç ay sonra özelden yazmaya başladı bana. Anlıyorum tabi ben de hoşuma da gidiyor. Bir gün kafeye gittik çay kahve içiyoruz ben  Zeynepin yanına oturucam dedi oturdu yanıma. Sohbet muhabbet derken tabi şarkı da çalıyor bir yandan. 3 4 şarkı sonra Gülayın Cesaretin var mı aşka şarkısı çalmaya başladı. Döndü baktı bana. Sonra kulağıma eğildi ‘’Cesaretin var mı aşka ? ‘’ dedi. Sustum cevap veremedim. Nefesim kesildi o an sadece gülümsemekle yetindim. Neyse bir gün yine böyle gruptan ayrı mesajlaşıyoruz Zeynep dedi benim içimde çok kötü bir his var sonra konuşuruz. İki saat boyunca  girmedi. Kafayı yedim meraktan dua ediyorum. Ama ne yaptığımı da bilmez bir haldeyim. Bildiğim ne kadar dua varsa yazdım bir kağıda muska dikiyorum kendi ellerimle. Düşünemiyorum da tabi bu ne işe yarayacakki diye aklıma sadece o gelmiş onu korusun istemişim. 2 saatin sonunda geldiğinde o kadar etkilenmişiz ki ikimizde. Zeynep dedi hani kendini hiçbir yere ait hissetmediğini söylemiştin ya. Bana ait hisset çünkü ben öyle hissediyorum. O geceyi hiç unutamadım. Unutamadım çünkü kalbim öyle yerinden çıkarcasına atıyordu ki. Ertesi sabah okul var biz sevgiliyiz ama öyle utangacız ki ikimizde birbirimizden kaçıyoruz. Ama aynı sınıftasın nereye kadar kaçabilirsin ki. Neyse bir hafta sürdü bu tatlı kovalamaca. Bir haftanın sonunda yapamıyorum dedi. Ulan neyi yapamıyorsun hiçbir şey yaşanmadıki. Ayrıldık ama arkadaş ortamımızda bozulsun istemedi. Arkadaş kaldık. Bir insana nasıl 1 haftada bağlanılabilirdi ki ? Ama ben salağım bağlanmışım. Farklı geldi bana, herkesten farklı. Bir defter aldım elime her gün onu yazdım o deftere. Bana verdiği ilk çiçekten sakız çöpüne kadar her şeyini sakladım. 12. sınıfın 2. dönemine kadar her gün katlanarak artan sevgimi yazdım. Bu sırada o beni arkadaşı olarak görmekle yetindi sadece hatta şansını başkalarıyla bile denemek istedi ama ben bekledim. Tek dert ortağım günlüğümdü. Adını kullanmak istemediğim için bir isim de taktım ona. ‘’Abis’’ dedim. Anlamı deniz ve okyanuslarda ışığın ulaşamadığı kör nokta demek. Ben de ona ulaşamıyordum ki. Biliyordu, hiç saklamadım duygularımı, herkese karşı lanet bir gururum vardı ama ona bir kez bile gurur yapmadım çünkü dedim ya farklıydı herkesten ya da bendim ona bu kadar anlam yükleyen. Ama o hiç görmek istemedi. Kasım ayı geldi. Okulumuzda üniversite için yapılacak bir 10 kasım gösterisi için hummalı bir hazırlık var o da zeybek oynamak için seçilmiş. Ama o kadar güzel oynuyor ki. Geniş omuzlarıyla her kollarını kaldırışında o kadar heybetli duruyorduki. Gösteri günü geldi. İzlemeye gidicez arkadaşlarla. Özenle hazırlanmışım. Gittik salona oturduk. Sahnede bir şeyler oluyor ama benim umrumda değil ben onu bekliyorum heyecanla. Anons yapıldı o girdi sahneye. Yöresel kıyafetlerle öyle güzel zeybek oynadı ki orda bir kez daha  aşık oldum ben ona. Gösteri bitiminde sinemaya gittik hep beraber. Yanındaki koltuğa oturttu beni. Müslüm yeni girmişti vizyona. Kolu koluma yapışık nefesini hissede hissede içim yerinden çıkarcasına izledim filmi. Bir ara dayanamadım başımı omzuna yaslayabilir miyim dedim. Önce duymamazlıktan geldi sonra fikrini değiştirmiş olmalı ki tamam dedi. 1 yıldan sonra ilk kez  o kadar mutlu olduğumu hissetmiştim. Kanatlanıp uçacaktım sanki. Filmin sonunda yüzüme bile bakmadan gitti. Rahatsız olmuş gibiydi. Sonraki 2 gün okulda benimle hiç konuşmadı. ‘ günün sonunda karşıma geçip ben seni kardeşim gibi görüyorum sana umut vermek istemiyorum bunun için ne yapmalıyım dedi. Gözlerimi diktim gözlerine bağıra bağıra ben seni seviyorum dedim. Beklermiyordu bu ani çıkışımı tabi. İlk defa o an gururuma yenik düşüp bundan sonra konuşmayalım dedim. Ardından geçen 4 gün boyunca ne yüzüne baktım ne de bulunduğu ortama girdim. Ama benim küçük dünyamı ilk başıma yıkışıydı. Dengesizdi ne istediğini bilmezdi ve hep ikinci plana attı beni. Öncelikleri vardı ve bu öncelikler arasında ben yoktum. 4 günün sonunda karşıma geçti seni bu kadar sevdiğimi bilmiyordum, yüzüme bile bakmadığın her an seni ne kadar sevdiğimi anladım dedi. İlk defa  orda bana sevdiğim dedi ben de bir yıl boyunca beni görmezden gelişini, onu daha çok sevmeme ona daha çok bağlanmama sebep olan sözlerine hareketlerine rağmen beni reddedişini unuttum. Aptallıktı ama yaptım işte. 7 ay sürdü beraberliğimiz. Bu 7 ayda  o kadar yordu ki beni. Çok mutlu ettiği zamanlarda oldu. Zaten çok seviyordum ve yaptığı ufacık bir şey bile beni dünyalar kadar mutlu etmeye yetiyordu. Günlüğümü okuttum ona. Çok şaşırdı yazdıklarımı okuyunca. Bu sevgi değil bu başka bir şey ben seni bu kadar çok sevemem dedi. Olsun dedim çok sevme sadece sev. Ben benim sevgim ikimize de  yeter sandım. Yetmezmiş, yetmedi. Sınav senemizdi. Çalışıyorum derdi sürekli. Anlayışla karşılıyordum. Ama sadece bana ayıracak vakti yoktu yada bana gelince sınava çalışıyordu. Dedim ya öncelikleri arasında ben yoktum. Normal sevgililer gibi hiç vakit geçirmedik biz onunla. Tenefüste yanyana yürüyüp bahçeyi turlamaktan öteye gitmedi yani. Oysa ne çok isterdim saatlerce el ele yürüyüp kahkahalarla sohbet etmeyi. Ne çok isterdim dizlerine uzanmayı, saçımı okşamasını. Yaşayamadığım bir çok şey gibi buda içimde ukdedir. Mezuniyet törenimiz oldu. Alakalı alakasız herkesle fotoğraf çekmiştir de bir sevgilisiyle fotoğrafı yoktur. O kadar üzgünümki yaşama ihtimalimiz olup da yaşayamadığımız her şey için, o kadar kırgınım ki. Okul bitti sınava girdik, çalışmamıştım mezundum biliyordum. Onunla zaten olmayan sohbetlerimiz mesajlaşmalarımız günde iki üç cümleye kadar indi ve ben en sonunda kafayı yiyecek duruma geldim. Sanki çok değersizdim onun için ve bu beni  okadar yaraladıki. Kendi düşüncelerimle kendime zarar veriyordum ve bir gün dayanamayacak noktaya gelip ayrılmak istediğimi söyledim. Ama o kadar aptalım ki kafamdaki düşünce bir  kaç gün sonra beni özleyip barışacağımız yönündeydi. O ne yaptı peki. Ertesi gün beni her yerden engelledi. İstediği mesleği kazandı ve üniversiteye gitti. Dünyamın bu kez daha sarsıcı 2. kez başıma yıkılışıydı. Derslerime odaklandım. Silemedim fotoğraflarımızı ama girip bakmadım da hiç. Ama öyle bir his vardı ki içimde sanki bir gün karşıma çıkacaktı. Sanki yeniden dahil olacaktı hayatıma. 8 ay gibi bir süre boyunca kalbimdeki yerine hiç ihanet etmedim. 8 ay sonra bir kış günü bir film sahnesi gibi bir şey yaşandı. Arkadaşla yemek yiyecektik ama o kadar aksilik oldu ki sanki evren başka bir yerde yememi istiyordu gitiğim 2 3 yerde bir sürü aksilik yaşadım. En son girdiğimiz yerde  yemeğimizi yedik  kapıdan çıktık kafamı kaldırmamla göz göze geldik. Dünya dönmeyi bıraktı benim için desem yeridir. Arkadaşım bir şeyler söylüyordu ama ben duymuyordum. Sadece ona odaklanmıştım o da bana. Biz sustuk gözlerimiz konuştu sadece. 5 saniye sürdü bu bakışma ama benim için sonsuzlukla eşdeğerdi. 8 ay sonra kaldırdı engelimi ama yazamadım. O kadar kırgındım ki ona. Sonra bir gün tumblra girdim anonim olmuş biri ilk defa olan bir şey ve sadece bir soru işareti. Anladım o olduğunu ya da hissettim diyelim. Benim için tumblr açması o kadar şaşırtmıştı ki beni. Böyle şeyler yapmazdı hiç. Yani hiç uğraşmamıştı. Buruk bir sevinçti o an yaşadığım. Sonra takibe aldı beni. Girdim bloğuna. İlk postu şuydu; ‘’Hayat durdu, kalbim durdu, nefesim kesildi, o durmadı.’’ altında da beni gördüğü tarih. Yine o tanıdık kalp çarpmasını hissettim. O günden sonra 3 kez daha karşılaştık ve her karşılaşmamızda başka bir post paylaştı. Hiçbirine cevap vermedim. O mesaj attı. Adres saat ve cep telefonu numarası. Buluşalım dedi ben de sorgusuz sualsiz gittim. Gittim ve sarıldım ona. Özlemim ağır bastı kırgınlığıma. Afettim  onu bilmem kaçıncı kez. Seviyordum hem de çok. Bir gül, bir ayıcık bıraktı üniversiteye dönmeden önce bana. Johny koydum ayıcığın adını çünkü lisede onu Johny Bravoya benzetmiştim. Komik. Her gece Johny ye sarılıp uyudum. onunla konuştum. Değişti sandım ve iki ay konuştuktan sonra yeniden hayatıma aldım onu. Bu sefer farklı olur sandım. Öyle hissettirdi bana ben de yine yeniden kabul ettim onu. Sadece 2 ay sürdü. 2 ayın sonunda yine konuşmalarımız azaldı yine yabancılaştık ve yine koptuk birbirimizden hem de elle tutulur hiçbir sebep yokken. Bu kez daha çok değersizleştim daha çok önemsizleştim. Ama beni yaralamasına izin vermedim. Ve farkettim sonunda. İhmal edilen, öenmsenmeyen her şey ölürmüş. Onu sonsuza kadar seveceğimi zannederdim. Hİçbir şey sonsuza kadar sürmüyormuş.Ona ait olan her şeyi bir kutuya koydum ve zamanı geldiğinde yakacağım hepsini. Onu özlemiyorum artık. Johnyyi özlüyorum biraz ama alışırım. Onu unutacağım belki evet ama onu nasıl sevdiğimi asla.
6 notes · View notes
yusufserkan · 4 years
Text
Dünyada tıp/sağlık konusunda uzmanlaşmış gazeteciler var:
Erin White… Melchior Meijer… Ray Moynilhan… Elizabeth Wurtzel… Daniel Taylor… Maryn McKenna… Stephen Fried…
Gazeteci Gary Taubes, “Science” adlı bilim dergisine, “Besinsel Yağın Sosyal Bilimi” başlıklı makale yazdı. Tereyağının kötülenmesinin hiçbir bilimsel temele dayanmadığını; bu konuda onlarca-yüzlerce araştırma yapıldığı söyleminin kampanyaların-reklamların politik yalanları olduğunu belirtti.
Amerikan Kalp Derneği Başkanı Prof. Scott M. Grundy, dergiye protesto yazısı gönderdi:
-“Uzmanlık gerektiren bir konuda yetkisiz ve bilgisiz yazı yazdırarak kamuoyunu yanıltıyorsunuz. Bulgular çok önemli bilimsel araştırmalara dayanırken siz bir gazeteciye nasıl makale yazdırırsınız?”
Gazeteci Taubes da yanıt yazdı: “Açıkla bu bilimsel araştırmaları!”
ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü- (National Institutes of Health – NIH) ile birlikte “ulusal kolesterol eğitim programı” çalışması yapan ve kolesterol ilaçlarının acilen daha çok kullanılması çağrısında bulunan Prof. Scott M. Grundy şu cevabı verdi:
-“Bir gazeteciyle muhatap olmayacağım!”
Kısa bir zaman sonra devlet adına kolesterol araştırmasını yapan dokuz “bilim insanından” sekizinin, kolesterol ilaçları üreten küresel şirketlerle para ilişkisi olduğu ortaya çıktı!
Bu girişi yapmamın sebebi var kuşkusuz…
MESELENİN ASLI
Türkiye'de tıp/sağlık alanında uzmanlaşmış gazeteci bırakmadılar.
Bu sebeple…
Erdoğan meydanı bol buldu atıp tutuyor. 6. Türk Tıp Dünyası Kurultayı'nda neler demedi ki:
-“Göreve gelmemizin ardından dünyada örnek alınan bir sağlık reformunu kısa sürede hayata geçirdik…”
Doğrusu şu: Neoliberalizmin iki “vurucu gücü” IMF ve Dünya Bankası, Türkiye gibi ülkelerin “sağlıkta yapısal uyum programı” gerçekleştirmeleri için paralar verdi.
Ve hatta… Bu kurumların Dünya Sağlık Örgütü eliyle her ülkeye benzer sağlık politikaları dayatmaları, bir doktorun bütün hastalara aynı teşhisi koyup, aynı reçeteyi yazmasına benzetildi.
Çok ülkede olduğu gibi Dünya Bankası'nın belirlediği “yol haritasına” Erdoğan da aynen uydu!
Keza konuşmasında, Başkan Obama'nın, Türkiye'deki sağlık reformunun küçük bir modelini ülkesinde geliştirmeye çalıştığını ancak başarılı olmadığını belirtti!
Doğrusu şu: Küresel ilaç şirketleri daha fazla “hap yutturmak” istiyor. Ama –en çok ilaç kullanan- yoksulların ödeme gücü olmadığı için parayı “sağlık sigortası” formülüyle devlete yüklüyorlar! “Sağlıkta yapısal dönüşüm” dedikleri işte bu! Bu yalanla Türkiye, dünyada en hızlı büyüyen ikinci ilaç pazarı oldu…
İlaç şirketleri Obama'ya da bunu yaptırmak istedi; ABD'nin diğer zenginleri Trump öncülüğünde “kimin parasını kime veriyorsun” diye buna izin vermedi! Yani… Mesele küresel ilaç şirketlerinin “kasalarını” doldurma mevzusu!
Erdoğan, “avuç avuç ilaç kullanmayı-kullandırmayı önledik” diyebiliyor mu? Diyemez.
DİLİNDE NE VAR
Bir değil, iki değil…
Erdoğan hastalar için “müşteri” diyor!
“Müşteri” kapitalist sistemde, “parası kadar alışveriş yapabilme özelliğine sahip” kişi anlamına geliyor.
“Müşteri” varsa, ticaret vardır, kâr vardır…
Kârlılığı artırmak amacıyla kısa sürede çok hasta bakmak, gereksiz tetkikler istemek, ameliyat yapmak, bol bol ilaç yutturmak olağanlaşır. Çünkü: Kâr düşünülen yerde sağlığın her yönü maliyet hesabına göre belirlenir.
Erdoğan, para merkezli “tıp-müşteri” arasına sıkıştırılan bu piyasacı sağlık anlayışının savunucusu.
Bu yapısal dönüşüm insan sağlığını yalnızca teşhis-tedavi çerçevesiyle sınırladı. Tek suçlu beden yapıldı; itibarıyla tek kurtuluş ilaç yutulmasıydı! Fakat. Vücudun neresi ağrıyorsa orasının ilaçla tedavi edilmesi bedenin sahip olduğu normal denge durumunu darmadağın etti! Peki. Bu “endüstriyel tıp” anlayışını dünyaya kim dayattı: Rockefeller!
Hastalığın “sosyal bağlamı” tümüyle ihmal edilip, “ilaç” ve “hastane merkezli” çözüm insanoğluna dayatıldı.
Kolesterol, şeker, tansiyon, depresyon, vitamin gibi insanlara hayatlarının sonuna kadar ilaç yutturacak sistem yaratıldı.
Erdoğan, insanı kronik hastalıkların pençesine atan ilaç merkezli sağlık anlayışının dünyadaki temsilcilerinden biri. Meydanı boş buldu konuşuyor!
NOT: Rockefeller'ın, Türkiye'de kimler eliyle “endüstriyel tıp” anlayışı inşa ederek, insanları nasıl
ilaç bağımlısı yaptığını yazdığım “KARA KUTU-Yüzleşme Vakti” kitabımı, İstanbul TÜYAP Kitap Fuarı'nda 10 Kasım Pazar günü, Saat 15.00'te imzalayacağım…
2 notes · View notes
wozwaldllik · 5 years
Text
İsrail’in Kuruluşu (14 Mayıs 1948)
Tumblr media
İsrail'in kuruluşu, Yahudi lider David Ben Gurion tarafından 14 Mayıs 1948'de ilan edildi, ama İngiliz manda yönetiminin gece yarısı bittiği 15 Mayıs'ta resmiyet kazanmıştı.
    Birçoklarının zihninde İsrail'in doğuşu, Nazi terörü ve uyguladıkları soykırımla birlikte tanımlanıyordu ama gerçekte bir Yahudi devleti kurma düşüncesi, Birleşmiş Milletler'in Filistin'i paylaşım kararından tam yarım yüzyıl öncesine dayanıyordu. 1897 Şubat'ında Siyonizm'in babası olarak kabul edilen Avusturyalı bir Yahudi olan Theeodor Herzl önderliğinde, İsviçre'nin Basel kentinde, Dünya Siyonist Örgütü ilk kongresini yaptı. Kongrenin amacı Yahudi halkı için bir yurt kurulması yönünde karar almaktı. O tarihlerde bu yurdun Filistin toprakları üzerinde gerçekleşeceği düşünülmemişti bile.
 Birinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkan İngiltere ve Fransa 1916 Sykes-Picot Anlaşması ile Ortadoğu'yu aralarında pay ettiler. Sömürgeci İngiltere ile çok sıkı ilişkiler içinde bulunan Yahudi sermayesi, İngiltere’nin savaştan galip ayrılacağını düşünerek olumlu fırsatları değerlendirmeye çalıştı. Artık Siyonistler gözlerini Filistin'e dikmişti…
 16. yüzyıldan bu yana Yahudilerin vaat edilen topraklara dönmeleri düşüncesi, püriten din anlayışlarının ayrılmaz bir parçasıydı. 19. yüzyıl ortalarında İngiliz politikacılar bir şeyi fark etmişti; İngiliz İmparatorluğu, Ortadoğu'da bir Yahudi devletinin varlığına sempatiyle bakıyordu. Yahudilerin uzun zamandır güttükleri dönme amacı ve iki olgu bunun gerçekleşmesini sağlayacaktı. Birincisi, o dönem Yahudilerin kendilerini dışlanmış hissetmelerini sağlayan Avrupa'nın büyüyen milliyetçiliği, ikincisi ise, Çarlık Rusyası'nın kendi ülkesinde yaşayan ve Avrupa'daki en büyük Yahudi nüfusuna uyguladığı katliam ve soykırım neticesinde Ukrayna ve Polonya'ya yayılmış olan 6 milyon dolayındaki Yahudi'nin kendilere vatan arayışı.
  1880'li yıllarda Rus ve Doğu Avrupa Yahudileri Osmanlı İmparatorluğu'nun kontrolündeki Filistin topraklarında yaşıyordu.
 Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'nda yenildi ve İngiltere 1917'den 1922'ye kadar Filistin'i yönetti. Ardından Milletler Cemiyeti, halkın kendi yönetimini eline almasına kadar bölgeyi İngiliz mandasına bırakma kararı aldı. O andan itibaren Siyonistlerin, Balfour'un açıklamasını Yahudi vatanına dönük bir yeşil ışık olarak algılamasıyla birlikte, Avrupa'dan Filistin'e olağan üstü bir Yahudi göçü başladı. 1930'larda Arap nüfusunun yer değiştirmesi başladı.
 Halklar arasındaki çatışmalar 1920'lerden itibaren patlak vermişti. Durum 1930'larda Nazizm’in Avrupa'yı esir almasıyla daha da şiddetlendi ve zulmün artması Yahudilerin Filistin konusunda daha da kararlı olmasını sağladı. Araplar öfkeliydi. 1936 yılında bu kötü durumdan sorumlu tuttukları İngilizlere karşı ayaklandılar ama organize değillerdi.  Teçhizat bakımından da çok zayıftılar. 1939 yılında İngilizler, manda yönetimine ve Siyonistlere karşı etkili direnişi bitirdi ve arkada parçalı bir Filistin-Arap topluluğu bırakarak, ayaklanmayı ezip geçtiler. Arapların hoşnutsuzluğu önce İngilizlerin, Filistin'i Yahudi ve Arap bölgelerine ayırma planından vazgeçirdi, ardından da kritik dönemde Filistin'e Yahudi göçünü yasaklattı. 1939 ve 1940'ta Hitler, Avrupa'yı ezmiş, Yahudilere karşı imha harekâtını başlatmıştı. İngilizlerin fikri Filistin'i Arapların yönetmesi, bunun yanında Filistin'de sınırlı da olsa bir Yahudi varlığının kurulmasıydı.
 1948 yılında Filistin'deki Yahudiler kendi devletlerini kurmayı başardılar ve İsrail doğmuş oldu. Karşılığı ise onlarca yıl sürecek savaş ve şiddet olacaktı. 1917'de 600 binlik Arap nüfusunun kabaca üçte ikisi köylerde ve kırsal alanda yaşıyordu. Kabile liderliği hüküm sürüyordu ve büyük şehirlerle pek az ilişkileri vardı. Çok az bir ulusal kimlik olmasına rağmen, ulusal Arap liderliği şehirlerde bulunuyordu. Birkaç rakip aile Filistin politikasına yön veriyordu. Filistin'e gelen Yahudilerin çoğunluğu ise çok iyi yetişmi��, iyi motive ve organize olmuş kimselerdi. 1920'lerin başlarında 'Haganah' ve 'Defence' isimli silahlı direniş örgütleri kurdular. Toplumun tüm katmanlarıyla; eğitim, ticaret, tarım, adalet ve siyasetle ilgilenen gölge bir hükümet bile kuruldu.
 İkinci Dünya Savaşı sırasında Haganah savaşçıları İngiliz ordusuna katılıp beceri ve tecrübe kazandılar. Ama Araplar bu becerilerden yoksundu. Aynı zamanda radikal Yahudi gruplarından lrgun, Zwei Leumi, Lehi ve Stem hem İngilizlere hem de Araplara karşı suikast, bombalama, adam kaçırma, yıldırma ve sabotajlara başladı. Nihai amaç İngilizleri bölgeden kaçırmak ve Yahudi devletini kurmaktı.
   1945'ten sonra, Hitlerin ölüm kamplarının açık seçik ortaya çıkmasının sonuçları olarak, Yahudi yeraltı grupları, Arap sempatizanı olarak gördükleri İngiltere'yi dışarı atmak için terör eylemlerini yoğunlaştırdı. Yahudi kuruluşları sınırsız göçü tekrar başlatmaya çalıştı. Siyonistlere en büyük duygusal ve politik destek Amerika'dan geldi. Savaş sonrası İngilizlerin artık ne Filistin'i kontrol etmeye ne de Yahudileri ve Arapları bir orta yolda buluşturmaya takati vardı.
 İngiltere, sorunu Birleşmiş Milletler'e taşıdı. 29 Kasım 1947'de BM, Filistin'in Yahudi ve Arap olmak üzere ikiye ayrılmasını oylamaya sundu. Şiddetli Arap muhalefetine karşılık olağanüstü bir Yahudi gürültüsü vardı. Birden bire savaş patlak verdi. Manda yönetimi sona ermeden önce Yahudi savaşçılar yeni Yahudi devletini korumak, pekiştirmek ve topraklarını genişletmek için harekete geçmişlerdi. Genellikle Araplar için ayrılan bölgelere saldırdılar ve ön görülen Yahudi bölgelerinde kalan Arapların nüfusunu azaltmaya çalıştılar.
 9 Nisan' da, Yahudi savaşçılar, Filistinlilerin ülke boyunca panik içinde kaçışmalarına sebep olan olaya imza atarak, Kudüs'ün batısında bulunan Deir Yasin köyünde; çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden 200'den fazla insanı katletti. Yahudi yetkililerin tahmin ettiği gibi, Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan'dan gelen Arap orduları, İngiliz kuvvetlerinin Filistin'den ayrılmasıyla Filistin'i işgal etmeyi denediler. Fakat Arap seferberliği İsrail kuvvetleri ve Haganah'la karşılaştırılamayacak kadar zayıf, tecrübesiz ve kötü organize olmuş bir güçtü. Filistinli ve diğer Arap savaşçılar kolayca yenilgiye uğratıldılar. 1949 yılının ortalarına doğru 900 bin Filistinli Arap vatandaşı, savaş, panik, terör, yetersiz liderlik ve bazı toprak sahiplerinin topraklarını Yahudilere satması gibi sebeplerden dolayı, bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştı. O tarihten itibaren de sürekli bir Filistinli mülteci sorunu, gündemden inmeyecekti.
  Filistin'e göç, Ürdün ve Mısır'la yapılan barış antlaşmalarına rağmen devam etti. 1917'de Filistin'de 50 bin Yahudi vardı. 1948'de ise bu rakam 650 bine ulaştı. Aynı zamanda Filistinli Araplar İsrail'i terk etmeye başladı. Sadece yağmaya ve savaşa dayanabilen 200 bin kadarı İsrail'de kaldı. İsrail, 15 Mayıs 1948'de devlet oldu ve aynı gün Amerika ve Rusya tarafından tanındı. Böylece Birleşmiş Milletler, tarihinde ilk ve belki de son kez üçte iki çoğunluk oyuyla bir devlet yaratıyor ya da başka bir deyimle dünya tarihinde ilk kez bir uluslararası kuruluşun oylarıyla bir devlet kuruluyordu. Filistinliler, 15 Mayıs'ı 'El Nakba' diye anarlar, yani 'Felaket' günü.
 İsrail'in Arap komşuları, o tarihten itibaren sayısız defa güçlerini birleştirip, İsrail'i ortadan kaldırmaya çalışsa da, başarılı olamadılar. Batının da desteğini alan ve nükleer bir teknoloji devletine dönüşen İsrail, halen Filistin'in büyük bir bölümünü işgal altında tutarak, dünyadaki birçok sorunun temeli olarak gösterilen 'Filistin Sorunu'nun aktörlerinden biri olmaya devam ediyor.
   İsrail'in doğuşuyla ortaya, İsrail ve Filistinliler arasında, dünyadaki en uzun süreli ve şiddetli anlaşmazlıklardan biri çıktı. Akdeniz sahiliyle Şeria Nehri arasındaki bölgede hak iddiasına dayanan bu anlaşmazlık, son yüzyılda Filistinlilere sömürgecilik, sürgün, askeri işgal ve onu izleyen kendi kaderini tayin etme hakkı mücadelesi getirdi. İsrail'in Yahudileri içinse dünyanın her yanında yüzyıllar süren zulüm ardından atalarının topraklarına geri dönmeleri, kendilerine barış ve güvenlik getirebilmiş değil.
                  Ali Çimen, Tarihi Değiştiren Olaylar
13 notes · View notes
gzmtt · 5 years
Text
“I’m sorry mr Prime Minister. We are unable to comply.”
Tumblr media
“İklim değişikliği konusunu ilk kez sekiz yaşındayken duydum. Öğrendim ki bu, insanların yarattığı bir şeymiş. İsveç’te yetişmiş olan ailem çevre bilincine sahipti. Bana enerjiden tasarruf etmemi, kaynakları korumak için kâğıdı geri dönüşümlü kullanmamı söylediler.
Yeryüzünün ve onu evimiz yapan ince atmosfer tabakasının bütün çehresini değiştirebilecek kapasitede olmamızın ne kadar tuhaf bir şey olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum.
Tuhaftı çünkü biz eğer bunu yapabiliyor idiysek, neden her yerde bundan bahsedilmiyordu? Televizyonu açtığın anda neden ilk duyduğun şey iklim krizi değildi? Manşetlerde, radyo programlarında başka hiçbir şey duymuyor olmalıydık – bir dünya savaşı devam ediyormuş gibi.
Gelin görün ki, liderlerimiz bundan asla söz etmiyorlardı.
Eğer fosil yakıtlar tüm varlığımızı tehdit altına sokuyor idiyse nasıl oluyordu da onları yakmaya devam ediyorduk ki biz? Neden hiçbir kısıtlama yoktu? Bunu yapmak neden illegal faaliyet sayılmıyordu? Kendimizi içine hapsettiğimiz tehlikeli iklim değişikliğinden neden kimse söz etmiyordu? Ya, her allahın günü 200 türün soyunun tükenmesine ne demeli?
Bende Asperger sendromu var, o yüzden pek çok şey benim için ya aktır ya kara. İktidarı elinde tutanlara bakıyorum ve her şeyi nasıl bu kadar karmaşık hale getirdiklerine şaşıp kalıyorum. İklim değişikliğinin varoluşumuza bir tehdit oluşturduğunu söyleyen insanları işitiyorum, ne var ki insanların sanki hiçbir şey olmuyormuşçasına gündelik hayatlarını sürdürdüklerini şaşkınlıkla seyrediyorum.
Yüz yaşıma kadar yaşarsam, 2103 yılında da hayatta olacağım. Erişkinler genellikle 2050’den ötesini düşünmüyor. Ama o tarihte ben, en iyi senaryoya göre bile ömrümün yarısını tamamlamış olmayacağım. Şu anda yaptıklarımız ya da yapmadıklarımız benim bütün hayatımı, arkadaşlarımın, çocuklarımızın ve çocuklarımızın torunlarının hayatlarını etkileyecek.
Bu sene ağustosta okul açıldığında, canıma yetti artık dedim. İsveç, gelmiş geçmiş en sıcak yazını geçirmişti. Seçimler yaklaşıyordu. Kimsecikler de iklim değişikliğinden bir kriz olarak söz etmiyordu.
O zaman ben de greve gitmeye karar verdim: İsveç parlamentosunun önünde yere oturup, politikacılarımızdan iklim değişikliği neyse onu öyle kabul etmelerini, yani yüzyüze geldiğimiz en büyük mesele olarak ele almalarını talep edecektim.
Çünkü iklim değişikliği durdurulacaksa eğer, onu biz durduracaktık. Bu, akla kara kadar açık. İş hayatta kalma konusuna gelince gri alan diye bir şey yoktur. Ya bir medeniyet olarak varlığımızı sürdürürüz, ya da sürdürmeyiz. Öyle ya da böyle, değişmek zorundayız. Eğer eşitliğe ve iklim adaletine inanıyorsak, İsveç ya da Avustralya gibi ülkeler, karbon salımlarımızı dramatik biçimde azaltmaya başlamalıyız.
Ama ne oluyor? Bu azaltmadan bahsetmek yerine politikacılarımızın tek yaptığı, durmadan ekonomik büyümeden, enerji fiyatlarından ve hisse senedi değerlerinden söz edip durmaktan ibaret. Yüz milyonlarca insanın ıstırap çektiği bir geleceğin ne değeri olabilir ki?
İsveç ve Avustralya gibi zengin ülkeler 6 ilâ 12 yıl içinde sıfır karbon salımı hedefine ulaşmak mecburiyetindeler ki daha yoksul ülkelerin halkları da doğru dürüst bir geleceğe sahip olabilsinler ve bizim tadını çıkarmakta olduğumuz altyapı hizmetlerinin bir kısmını kurabilsinler. Her şeye sahip olan bizler yükümlülüklerimize uygun şekilde davranmazken Hindistan ya da Nijerya gibi ülkelerin iklim krizini önemsemelerini nasıl bekleyebiliriz ki?
Avustralya dünyanın en büyük kömür ihracatçısı, kömür de iklim değişikliğinin en önde gelen sebeplerinden biri. Politikacılarınız Adani şirketine dünyanın en büyük kömür madenlerinden birini inşa etmekte yardımcı olmak peşinde. Şu anda, bu durumu değiştirecek politikalar yok. Kömürü yerin altında bırakmak üzere konmuş kurallar da yok. Dünyayı kurallara uygun davranarak kurtaramayız artık, çünkü kuralların değişmesi gerek.
Ve bu değişikliğin bugünden tezi yok başlaması lazım. Benim bir öğrenci olarak, acil değişim için bastırmamın bir yolu okulu kırmak. Benim ülkem Paris anlaşmasının gereklerini yerine getirene kadar ben bundan böyle her cuma İsveç parlamentosunun önünde oturuyor olacağım.
Diğer öğrencileri de bana katılmaya çağırıyorum: Nerede olursanız olun Parlamentonuzun ya da yerel hükümet binanızın önünde oturun ve temsilcilerinizin dünyayı 1.5 derecenin altında tutmak için uğraşmalarını talep edin.
Bazıları benim okulda olmam gerektiğini söylüyor. Ama, geleceği kurtarmak için kimse yeterli gayret göstermiyorsa, genç bir insan neden gelecek konusunda ders çalışsın ki? En parlak bilimcilerin ortaya koyduğu en önemli olguları politikacılarımız hiçe sayıyorsa olguları öğrenmenin ne anlamı var?
Zamanımız kalmadı. Başarısızlık, felaket demek. Yapılması gereken değişiklikler muazzam boyutta ve çözümler için hepimiz elimizi taşın altına sokmalıyız – özellikle Avustralya gibi zengin ülkelerdeki bizler.
Erişkinler bizi yaya bıraktı. Üstelik, basın ve politikacılar da dahil olmak üzere erişkinlerin çoğu durumu görmezden gelmeye devam ediyor; o halde biz harekete geçmek zorundayız – hem de şu andan itibaren.”
- Greta Thunberg, 15 yaşında ve İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşıyor.
(İngilizce orijinalinden çeviren: Mütercim Vakanüvis ÖM) Orjinal metin: Guardian (26 Kasım 2018)
20 notes · View notes
samosanborucu · 5 years
Text
Kanayan yara Doğu Türkistan
https://samosan.com/kanayan-yara-dogu-turkistan/ adresinde yayınlandı
Kanayan yara Doğu Türkistan
Tumblr media Tumblr media
1932’DE KURULUP ÇİN-RUS İTTİFAKIYLA 1934’DE YIKILAN DOĞU TÜRKİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ KURUCULARI
Tumblr media
Doğu Türkistan, makûs kaderinden asırlardır kurtulamamış, bir taraftan Rusya diğer taraftan Çin’in kıskacı arasında sıkışarak hayat mücadelesi vermeye çalışmaktadır.
Doğu Türkistan yüzölçümü itibariyle 1.828.418 kilometrekaredir. Doğu Türkistan; Tibet,  İç Moğolistan ve Mançurya gibi Kızıl Çin müstemlekeleri dâhil, bütün Çin topraklarının beşte birini teşkil etmektedir. Fakat zengin petrol yataklarına sahip olması ve son dönemlerde Çin-Rusya arasındaki enerji yakınlaşmalarının kesiştiği bölge olması hasebiyle bölgenin önemi daha da artmıştır.
Doğu Türkistan, Türklerin eski yerleşme alanlarından biridir. Bölgeye ilk hâkim olan Türk Devleti, Hunlardır. M.Ö. 300 yıllarından itibaren Türk birliğini kurma çabalarına giren Hun Devleti, Doğu Türkistan’ı kendisine bağlamıştır. Doğu Türkistan coğrafyası bu tarihten sonra sırasıyla; Hun (M.Ö. 220-M.S. 386), Tabgaç (386–534) ve Göktürk (550–840) hâkimiyetinde kalmıştır. Uygur Türkleri 840 yılında bölgeye yerleşmiştir.
840 yılında Kırgızların Uygur başkentine girmesinden sonra Uygurlar kendilerini toparlayamamışlardır. Bir kısmı Kuzey Çin tarafına (Kansu bölgesine), bir kısmı da bugünkü Doğu Türkistan (Turfan ve Kaşgar) tarafına göç etmişlerdir. Bu bölgede kurulan Uygur Devleti Cengiz istilasına kadar varlığını devam ettirmiştir.
Doğu Türkistan’a göç eden Uygur Türklerinin başında Vu-hi Tegin’in kardeşi Ngo-nie Tegin bulunuyordu. Bunlar, 840’ta Kara-balasagun’da istilacılar tarafından öldürülen Uygur kağanının yeğeni Mengli’yi kağan seçerek 856’da Doğu Türkistan toprakları içinde 3. Uygur Devleti’ni kurmuşlardır. Uygur Devleti, Karahanlı Devleti ile X. yüzyılın sonlarına doğru birleşinceye kadar hüküm sürmüştür.
Yedisu tarafına göç eden Uygurlar, kendilerinden evvel buraya kadar gelerek yerleşik hayata geçen ve Tibetlilerle olan savaş sırasında Doğu Türkistan’ın güney taraflarına kadar gelen (Kaşgar, Yarkent, Hoten) Uygur Türkleriyle kaynaşmışlardır. Uygurlar, Karluk Türkleriyle birleşerek 880’de Karahanlı Devletini kurmuşlardır.  Doğu Türkistan daha sonra Kara Hoca Uygur Hanlığı (846–1218) ve Türk-Moğol İmparatorlu hâkimiyeti altında kalmıştır(1218–1759).
1750’de Çin işgali başlamış ve 1862 tarihine kadar sürmüştür. Bu süre içinde Doğu Türkistan’da 42 isyan hareketi olmuştur. 1863’te Mehmed Yakup Bey, Kaşgar merkez olmak üzere devlet kurmayı başarmıştır. Bu devlet Abdülaziz’den istedikleri yardımı almışlardır. Mehmed Yakup Bey, en büyük desteği ise II. Abdulhamid tarafından görmüştür.
Desteğe rağmen kurulan devlet uzun ömürlü olamamıştır. Yakup Bey’in 1877 yılında vefat etmesi üzerine Çin hemen Doğu Türkistan’a saldırmıştır. 18 Mayıs 1878’de Doğu Türkistan’ın tamamını işgal etmiştir. 18 Kasım 1884’te Çin imparatorunun emriyle 19. eyalet olarak Şin-cang (Xin Jian  “Yeni Toprak”) adıyla doğrudan İmparatorluğa bağlanmıştır.
Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı HOCA NİYAZ HACI (1932-1934)
1931 yılında Kumul kentinde bağımsızlık mücadelesi neticesinde bölgedeki Çinlilere karşı zafer kazanılmış ve 12 Kasım 1933 günü. Kaşgar’da Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti Kaşgar şehrinin Könci (Göncü) mahallesinde halkın ve milli askerlerin coşkulu gösterileri ve tekbir sesleri arasında Ayyıldızlı Gökbayrak göndere çekilerek ilan edildi. Bu merasimde Hükümet üyeleri ilan edilerek halka tanıtıldı. Anayasa ilan edildi ve devlet marşı okundu. Milli Meclis kuruldu. Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ‘nin ilk ve son cumhurbaşkanı Hoca Niyaz Hacı oldu.
Devlet Başkanı : Hoca Niyaz Hacı, Başbakan : Sabit Damolla Başbakan Yrd: Canabek Devlet Bakanı Alem Ahun Milli Savunma Bakanı: Orazbek Genel Kurmay Başkanı: Gn. Mahmut Muhiti İç işleri Bakanı Saidzade Yunus Bek Dış İşleri Bakanı: Kasım Can Hacı Eğitim Bakanı : Abdülkerimhan Mahdum Vakıflar Bakanı Şemsettin Turdı Hacı Adalet Bakanı : Zari f Kan Hacı Tarı Bakanı : Ebulhasan Hacı Maliye Bakanı: Ali Ahunbay Sağlık Bakanı : Übeydullah Bey Cumhuriyet Ambleminde de yer aldığı gibi devletin temeli şu dön esas üzerinde kurulmuştu, İslâmiyet, bağımsızlık (Azadiyet), adalet ve uhuvvet ( Kardeşlik )Cumhuriyet’in dış ilişkileri Cumhuriyet dış ilişkilere çok önem vermiş ve bu hususu anayasaya da koymuştur. Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti ilan edildikten sonra Dış İşleri Bakanı Kasımcan Hacı ilk iş olarak Doğu Türkistan Cumhuriyetin kurulduğunu Peşaver’den Ankara’ya çektiği bir telgrafla Türkiye Cumhuriyeti’ne müjdeliyor ve Gökbayrak’tan Albayrak’a selam gönderiyordu.
Hükümet Türkiye, Hindistan, Afganistan ve bazı Avrupa ülkelerine gönderdiği temsilcileri kanalı ile devletin tanınması, kalkınması için maddi yardım en önemlisi istiklalinin güçlü ve saldırgan komşularına karşı korunmasını talep ediyordu. Devletin başından beri en büyük komşusu Sovyet Rusya ile ilişkisi olmamıştır. Her iki taraf birbirlerine soğuk bakmıştır. Esasında Sovyetler yanı başında bir Türk devletinin varlığını tehlikeli görüyordu.
İngiltere İse Ona Asya’da müstakil bir Türk İslam Devlet’inin kendi egemenliğindeki Hindistan İçin kötü örnek teşkil edeceği gerekçesi ile bir türlü kabule yanaşmadı, Fakat olayları çok yakından takip etmekten de geri durmuyordu. Türkiye’ye gönderilen İzmirli Dr. Mustafa Kenüi’ye zamanın Dış işleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras şöyle diyordu;  “Sovyetler Birliği ile komşu olan devletler, her şeyden önce bu devletle iyi geçinmesi gerekir”
Afganistan Hükümet yeni kurulan bu devleti samimiyet ile tebrik ediyor ve iyi dileklerini bildiriyordu. Dünya siyasetinde belirleyici bir rol oynayan zamanın süper gücü İngiltere imparatorluğunun etkisindeki Ceraiyet-i Akvam başta olmak üzere Avrupa ülkeleri gereken ilgiyi göstermediler.
Rus-Çin rekabetinden dolayı isyana destek veren Rusya daha sonra kendi egemenliğindeki Türklere (Batı Türkistan) kötü örnek olacağı korkusuyla isyan sonrasında Çin’e destek vererek kurulan devletin yıkılmasına yardımcı olmuştur. 
Mücadele devam etmiş, 12 Ekim 1944 yılında Gulca’da Çinlilere karşı yine galip gelinmiştir. Ayaklanmaya destekleyen Rusya, Gulca’da 1944 yılı Ekim ayında Şarkî(Doğu) Türkistan Cumhuriyeti’nin kurulmasına yardımcı olmuştur. Gulca, Tarbagatay ve İli şehirlerini içine alan bu cumhuriyet bölgedeki Çin kuvvetlerini yenmiştir.
İkinci defa istiklâline kavuşan Doğu Türkistan Türklerinin kurduğu bu devletin kurucuları ve hükûmet üyeleri şu değerli kimselerden ibaret idi.
ALİ HAN TÖRE (1944-1949) Doğu Türkistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
1- Cumhurbaşkan……………… Ali Han Töre
2- Cumhurbaşkan Yardımcısı. Hekim Han Hoca Beğ
3- Genel Sekreter………………… Abdürrauf
4- Maliye Nazırı…………….. .…..Enver Musabay
5- Maarif Nazırı.. …………………Seyfeddin Azizi
6- Adliye Nazırı……………… …….Mehmed Can Mahdum
Ancak Rusya bu hızlı gelişmelerden korkup bu Cumhuriyetin yöneticilerini Çinliler ile anlaşmaya zorlamışlardır. 1946 yılında iki hükümet arasında 11 maddelik bir metin imzalanıp birleşik hükümet kurulmuştur. Böylece bu devlet de Rusya’nın olumsuz tutumu neticesinde 20 Ekim 1949 yılında ortadan kalkmıştır. 
Bu arada Mao Çin’e hâkim olmayı başarmıştır. Eylül’ünde Doğu Türkistan’daki Çin birliklerinin komünist Çin hükümetine bağlılıklarını bildirmelerine üzerine Çin hiçbir askeri güç kullanmadan Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir. O günden beri Doğu Türkistan Halkı Çinlilere karşı direnişleri dönem dönem devam etmektedir.
Uygur Türklerine reva görülen bu zülüm günümüzde maalesef en vahşi şekilde sürmektedir. Şimdi ki gençlik bu tarihi fazla bilmediğinden duyarsız kalmaktadır.  Ancak bütün suç bu gençliğin değildir. Yeterince anlatmasını bilmeyen biz aydınlar onlardan daha fazla sorumluyuz. Ne yazık ki dünya devletlerinin dikkatlerini bu coğrafya ya çevirmesini ülke olarak beceremedik. En üzücü durumda bu olsa gerek.
Doğu Türkistan Milli Kahramanı Osman Batur
Doğu Türkistan’ın Özgürlük Savaşçısı Osman Batur “Bir gün biz kâfirleri yine çöllerin öbür tarafına atacağız. Sayıları Taklamakan Çölü’ndeki kum taneleri kadar olsa bile.” O gün hala gelmedi. Doğu Türkistan hâlâ Çin baskısı altında. Fakat bundan 75 yıl önce Türkler bu baskıya baş kaldırdı. Başlarında ise Asya’nın Kartalı Osman Batur vardı. Asıl adı Osman İslamoğlu’dur. Kahraman anlamına gelen Batur ünvanı kendisine halkı tarafından sonradan verilmiştir. 1899 yılında çiftçi bir ailenin oğlu olarak Altay’ın Köktogay bölgesinde dünyaya geldi. Çocukluğunu at üzerinde göçebe Kazak hayatı yaşayarak geçirdi. Henüz 10 yaşına geldiğinde mükemmel bir binici, ayrıca iyi bir avcı olmuştu. Yaşıtlarına göre oldukça iri yapılı ve güçlüydü. 12 yaşında Çin’e karşı direnen Böke Batur’un ilgisini çekti ve Böke Batur bu çocuğu yanına aldı. Osman Batur burada savaş tekniklerini ve özellikle gerilla savaş taktiğini öğrendi.
Böke Batur’un Çinliler tarafından yakalanıp şehit edilmesinin ardından direniş yine başsız kaldı ve dağıldı. Bu olaydan sonra Osman Batur doğduğu topraklarda 40 yaşına kadar çiftçilikle uğraştı. Bu süre içinde Çin’in Türkler üzerindeki baskısı artarak devam etti. II. Dünya Savaşı’nın yaşandığı 1940’lı yıllarda bu baskı inanılmaz boyutlara ulaştı. Çinliler Türklerin içindeki önderleri ve büyük alimleri halkı örgütlememesi için katlediyorlardı. Bununla da yetinmeyip camileri bile yakıp, yıkmaya başlamışlardı. Çinliler yaptıkları zulme direnememesi için çıkarılan kanunla Türklerin elindeki tüm silahların toplatılmasına karar verdi. Osman Batur için bıçak kemiğe dayanmıştı. “Bugün silahımızı alanlar, yarın canımızı da alırlar. Ben silahımı Çinlilere vermem. İstiyorlarsa ve güçleri yetiyorsa gelip alsınlar” diyerek dağlara çıktı.
Türklerin artık bir lideri vardı. Osman Batur’u dağlarda yalnız bırakmadılar. Tek başına başladığı bu mücadelede kısa sürede yanında 30.000 silahlı askeri oldu. 1941 yılında Çinlilere ve Ruslara karşı mücadeleye başlayan Osman Batur, bütün Altay topraklarını Doğu Türkistan’ın kurtarılmasını amaç edinmişti. 2 yıl sonra Osman Batur tüm Altay topraklarını Çinlilerden temizledi. 1943’de yapılan törenle Altay Kazakları’nın Han’ı ilan edildi. 1945 yılına gelindiğinde ise neredeyse bütün Doğu Türkistan Türklerin kontrolüne geçmişti. Çinliler bu işin viddiyetini görünce Osman Batur’un üzerine tanklarla, uçaklarla ve kendisinden 10 kat daha büyük bir orduyla saldırdı. 1949 yılında Osman Batur’un yanında artık sadece 3-4 bin kişi kalmıştı. Çinliler yaptıkları baskınlarla gruptaki bütün kadın ve kızları esir aldılar. Bu esirlerin içinde Osman Batur’un kızı Aspay’da vardı. Osman Batur, kendisinden kat kat büyük olan Çin ordusuna karşı hücuma geçti ve esir düştü.
Çeşitli işkenceler gördükten sonra at üzerinde dolaştırılarak teşhir edildi. Çin sokaklarında at üzerinde, elleri bağlıyken bile “ben ölebilirim ama dünya durdukça benim milletim mücadeleye devam edecek” diye haykırıyordu. Urumçi’de düzenlenen mahkeme ile Osman Batur’un önce kulaklarının, sonra ellerinin kesilmesine, ardından kurşuna dizilerek idam edilmesine karar verildi. Doğu Türkistan’lı yazar Abdurrahman Hacımelek, Osman Batur’un hayatını anlattığı makalesinde yakalandıktan sonra şehit edilişini şöyle anlatıyor: “Çinliler nişan almış bekliyorlardı. Osman Batur, “Allahuekber” dedi ve ardından kurşun sesleri geldi. Sanki namaz kılıyordu. Önce diz üstü düştü, sonra alnı secdeye vardı. Bir rütbe daha kazanmıştı: şehitlik!”
DOĞU TÜRKİSTANIN KRONOLOJİK TARİHİ
552-745: Göktürk Hakanlığı batıda Aral Denizi’nden doğuda Baykal Gölü’ne tüm Orta Asya’ya hâkim oldu.
Göktürk Devleti’nin Sınırları (552–744)
732-734: Orhun Irmağı yakınlarında bugün Orhun Yazıtları ya da Göktürk Kitabeleri olarak bilinen Kül Tigin ve Bilge Kağan adına taş yazıtlar dikildi.
744-840: Göktürklerin dağılmasıyla birlikte Uygurlar Kutluk Bilge Kül Kağan önderliğinde Uygur Hakanlığı’nı kurdular. Karabalsagun merkezli Uygur Hakanlığı Altaylar’dan Gobi Çölü’ne kadar hâkim oldu.
751: Talas Savaşı ile Türk boyları, Arap-İslam ordularının yardımıyla Çin kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Çinliler Orta Asya’dan tamamen çekilerek kendi anavatanlarına kapandı.
850-1250: Turpan ve çevresinde Uygur İdikut (Koço) Devleti hâkim oldu.
850-1212: Karahanlı Devleti Orta Asya ve Maveraünnehir üzerinde hâkim oldu.
944: Karahanlı Hakanı Satuk Buğra Han İslamiyet’i kabul etti.
1069: Balasagun Uygurlarından Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig adlı eserini Doğu Karahanlı kağanının naibi Tabgaç Buğrahan’a takdim etti.
1074: Kaşgarlı Mahmut Dîvânü Lugâti’t Türk adlı eserini Bağdat halifesi Muktedir’e sundu.
1212: Karahanlı Devleti Karahitayların saldırılarıyla dağıldı.
1219: Bugünkü Doğu Türkistan topraklarının tamamı Cengiz Han’ın önderliğindeki Büyük Moğol İmparatorluğu’na ilhak edildi.
Moğol İmparatorluğu topraklarının tarihlere göre genişlemesi (GIF)
1227-1370: Cengiz Han’ın oğullarından Çağatay Han’ın adını taşıyan Türkleşmiş Çağatay Hanlığı Maveraünnehir ve Altışehir çevresinde egemen oldu.
1271-1368: Cengiz Han’ın torunu Kubilay Han önderliğinde Moğol Yuan Hanedanlığı Çin topraklarını kontrol altına aldı.
1514-1678: Türkleşmiş son Çağatay hanlığı olan Seidiye Hanlığı Altışehir çevresinde egemen oldu.
1552: Rus Çarlığı Altın Orda Devleti’nden ayrılarak müstakil bir devlet hâline gelen Kazan Hanlığı’nı ele geçirdi.
1556: Rus Çarlığı 1466’dan itibaren müstakil olarak varlığını sürdüren Astrahan Hanlığı’nı ele geçirdi.
1556-1582: Rus Çarlığı Volga ve Ural nehirlerini ele geçirerek Hazar Denizi’ne ulaştı. Doğuya yayılması devam etti ve Sibirya’yı istila etti.
1678-1755: Altışehir’de Hocalar dönemi yaşandı.
1680: Mançu İmparatorluğu Tibet, Moğolistan ve tüm Çin kıtasına hâkim oldu.
1758-1760: Mançu İmparatorluğu Cungarya ve Altışehir’in tamamını işgal etti.
1760-1863: Doğu Türkistan Mançu İmparatorluğu’na bağlı bir müstemleke olarak kaldı.
1839-1842: Birinci Afyon Savaşı yaşandı. Mançu İmparatorluğu İngiltere karşısında büyük bir mağlubiyete uğradı. Savaş sonrasında yapılan anlaşmalar sonucunda da Batı’nın üstünlüğünü kabul etmek zorunda kaldı.
1853: Rus Çarlığı Tatar Kırım Hanlığı’nın başkenti Akmescit’i işgal etti.
1853-1876: Ruslar Fergana Havzası’nda Hokand Hanlığı’nı ortadan kaldırdı, Altay bölgesi ile Tanrı Dağları Havzası’nın batı kısımlarına kadar nüfuz etti.
1867: Rus Çarlığı’na bağlı olarak Türkistan Valiliği ihdas edildi.
1865-1877: Yakup Han Tarım ve İli havzalarında Çin ordusunu yenilgiye uğrattı ve geri çekilmeye zorladı. Çin asıllı Müslümanları kendisine tabi kıldı. Merkezîleşmeyi sağladı. Kaşgar’da hükümdarlığını ilan etti.
1873: Yakup Han’ı temsilen Seyyid Yakup Han Töre İstanbul’da Sultan Abdülaziz’e beyatını sunarak Rusya, Çin ve İngiltere’ye karşı himaye ve yardım talebinde bulundu.
Yakup Han ile ilgili önemli bir bilgi: 
Yakup Han ülkede istikrarı sağladıktan sonra tarihi ve kültürel bağları olan ve İslam dünyasının hamisi konumunda bulunan Osmanlı İmparatorluğu nezdine elçi göndermiş Sultan Abdulaziz Han’dan yardım ve himaye talebinde bulunmuş; devletinin Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olarak kabul edilmesini dilemiş ve kendisine biat ettiğini bildirmiştir.
1877:  Aralık 1877’de Yakup Han vefat etti.
1878: Mançu ordusu batı sınırlarından girerek tüm Doğu Türkistan’a hâkim oldu ve Yakup Han Devleti’ne son verdi.
Yakup Han Devleti Sınırları
1884: Doğu Türkistan “müstemleke” statüsü kaldırılarak Sinjang adıyla Mançu İmparatorluğu’nun 19. eyaleti ilan edildi.
1911-1912: Çin’de 2000 yıl süren imparatorluk devri kapandı. Mançu İmparatorluğu dağıldı ve Nanking’de Sun YatSen’in başkanlığında Çin Cumhuriyeti’nin kuruluşu ilan edildi. Yeni cumhuriyet hem savaş beyleriyle hem de kuzey şehirlerinde güçlenen Komünist Parti’yle mücadele etti.
1911-1928: Doğu Türkistan’da Yang Zengxin’in valiliği dönemi yaşandı.
1917: Çin Almanya’ya savaş ilan ederek I. Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri safında savaşa dâhil oldu.
1921: Çin’de aralarında Mao Zedong’un da bulunduğu tüm komünist grupların temsilcileri Şangay’da ulusal kongre düzenleyerek Çin Komünist Partisi’ni kurdular.
1928-1933: Doğu Türkistan’da Jin Shuren’in valiliği dönemi yaşandı.
1931-1945: Japonya Çin’i işgal etti.
1931: Kumul’da başlayan ayaklanmalar Turpan, Hoten, Altay ve Tarabagatay’a yayıldı.
Kasım 1933-Ocak 1934: Kaşgar’da kuruluşu ilan edilen Şarki Türkistan İslam Cumhuriyeti ancak üç ay dayanabildi.
1933-1943: Doğu Türkistan’da Sheng Shicai’in valiliği dönemi yaşandı. Bu dönemde bölge fiilen Rusya’nın etki alanına girdi.
12 Kasım 1944: Sovyet sınırına yakın İli, Altay ve Tarabagatay’da tarihe Üç Vilayet İnkılabı olarak geçen isyanlar sonucunda Ali Han Töre’nin liderliğinde Şarki Türkistan Cumhuriyeti ilan edildi.
Ağustos 1949: Şarki Türkistan hareketinin önde gelen siyasi liderleri ve ordu mensupları Ahmetcan Kasımi, Abdurreşit Eminov, Gani Kerimov, Osmancan Nasıri, İshakbey Mononov ve Abdülkerim Abbasov’u Pekin’e götüren uçağın Moskova’da düştüğü iddia edildi.
1949 Eylül: Komünist Parti ordusu Doğu Türkistan’a girdi.
1949 Ekim: Mao Zedong Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunu resmen ilan etti. Milliyetçi Cephe Tayvan’a çekildi ve kendi hükûmetini kurdu.
1952: Türkiye; Hindistan ve Pakistan’a göç eden yaklaşık 2.000 Uygur ve Kazak’ın sığınma başvurusunu kabul etti.
1953: Türkiye; Pakistan ve Keşmir’e sığınan 900 Doğu Türkistanlıya sığınma hakkı tanıdı.
1954: Mao’nun talimatıyla yarı askerî Sinjang Üretim ve İnşa Birlikleri/Bingtuan kuruldu.
Ekim 1955: Doğu Türkistan eyalet statüsünden çıkarılarak Moğol, Kırgız, Kazak ve Hui alt idari birimleriyle birlikte Sinjang Uygur Özerk Bölgesi adı altında doğrudan merkezî hükûmete bağlandı.
Sincan Uygur Özerk Bölgesi Başkenti Urumçi (Doğu Türkistan)
1958-1961: Mao’nun Büyük Atılım ekonomik planı ile tarım kolektifleştirildi, endüstriyel üretime ağırlık verildi. Yürürlükten kaldırıldığında 20 ila 30 milyon insan açlık ve kıtlık sebebiyle hayatını kaybetmiş bulunuyordu.
1959: Sovyet uzmanların yardımıyla Doğu Türkistan toprakları içerisinde bulunan Lop Nur’da nükleer deneme üssü kuruldu.
1959-1962: Binlerce Uygur, Kazak ve Kırgız, kitleler hâlinde başta Kazakistan olmak üzere Sovyet cumhuriyetlerine iltica etti.
29 Nisan 1965: Doğu Türkistan bağımsızlık hareketinin önde gelen isimlerinden Mehmet Emin Buğra Ankara’da vefat etti.
Mayıs 1966-Ekim 1976: Mao’nun mimarı olduğu Kültür Devrimi ile komünist rejime muhalif unsurlar siyasi, kültürel ve ekonomik bir tasfiye kampanyasıyla toplama kamplarına gönderildi.
Ağustos 1971: Diplomatik İlişki Kurulmasına Dair Ortak Bildiri anlaşmasının imzalanmasıyla Türkiye Çin’i resmen tanıdı.
1976: Mao Zedong öldü.
1979: Çin, reformist Deng Xiaoping’in başkanlığında ekonomik reformlarla başlayan süreçle birlikte izolasyonist politikasından vazgeçerek dış dünyaya açılmaya başladı. ABD ile ilk diplomatik ilişkiler kuruldu. Tek çocuk politikasını öngören nüfus planlaması yürürlüğe kondu.
Nisan-Haziran 1989: Komünist Parti’den tasfiye edilen reformist Hu Yaobang’a iade-i itibar isteyen binlerce işçi ve üniversite öğrencisinin Pekin’de Tiananmen Meydanı’nda yaptığı protestolar Çin ordusu tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. Yaklaşık iki ay süren ve 4 Haziran’da ordunun müdahale ettiği gösterilerde 1.000’i aşkın insanın öldürüldüğü tahmin ediliyor.
5 Nisan 1990: Barın katliamı: Kaşgar’ın güneyinde yaklaşık 20.000 nüfuslu Barın’da yaşanan ayaklanmaya karşı Çin ordusunun müdahale etmesiyle çok sayıda Uygur hayatını kaybetti.
Kasım 1991: Dönemin başbakanı Süleyman Demirel, Doğu Türkistan’ın en önemli siyasetçi ve yazarı olan İsa Yusuf Alptekin’le bir araya geldi. Görüşmede Demirel, “Çinlilerin Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizi asimile etmesine izin vermeyeceği”ni belirterek konuyu BM gündemine getireceğini söyledi.
Tumblr media
İsa Yusuf Alptekin; Süleyman Demirel, Erdal İnönü, Turgut Özal ve Alparslan Türkeş ile.
Mart 1992: İsa Yusuf Alptekin’i kabul eden dönemin cumhurbaşkanı Turgut Özal bağımsızlıklarını ilan eden Orta Asya’daki Türki cumhuriyetlerden sonra sıranın Doğu Türkistan’da olduğunu söyledi.
Mart 1992: Uluslararası Para Fonu (IMF) Çin ekonomisinin ABD ve Japonya’dan sonra en büyük üçüncü ekonomi olduğunu açıkladı.
17 Aralık 1995: İsa Yusuf Alptekin İstanbul’da vefat etti.
Nisan 1996: Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan Şangay’da Şangay Beşlisi Örgütü’nün kuruluş belgesine imza attı.
5 Şubat 1997: Gulca katliamı: Uygurların kültürel kimlikleri ve dinî yaşantıları üzerinde artan baskılar neticesinde 15.000-20.000 civarı Uygur ayaklandı. Dünya Uygur Kurultayı’na göre en az 100 Uygur öldürüldü, yüzlercesi yaralandı ve gösterilerin akabinde 4.000’e yakın Uygur gözaltına alındı.
19 Şubat 1997: Deng Xiaoping öldü.
Aralık 1998: Dönemin başbakanı Mesut Yılmaz’ın imzasıyla Türk devletinin tüm birimlerine gönderilen gizli genelge ile Doğu Türkistan’la ilişikli dernek ve vakıfların faaliyetlerine hiçbir bakan ya da devlet görevlisinin katılmaması istendi.
Nisan 2000: Çin Cumhurbaşkanı Jiang Zemin Türkiye’ye resmî bir ziyaret gerçekleştirdi. Üç gün süren ziyaret sırasında ekonomi, enerji, siyasi nitelikli anlaşmalar imzalandı. Jiang Zemin’e Türkiye Cumhuriyeti Devlet Liyakat Nişanı verildi.
Haziran 2001: Özbekistan Şangay Beşlisi Örgütü’ne katıldı. Örgütün ismi Şangay İşbirliği Örgütü olarak değiştirildi.
11 Eylül 2001: ABD’de sivil ve askerî binalar hedef alınarak bir dizi saldırı gerçekleşti.
Ağustos-Eylül 2002: ABD ve BM Doğu Türkistan İslami Hareketi’ni uluslararası terörle ilişkili gruplar listesine aldı.
Mart 2003: Hu Jintao 10 yıldır devlet başkanlığını sürdüren Jiang Zemin’den görevi devraldı.
Nisan 2004: Doğu Türkistan Millî Kurultayı ile Dünya Uygur Gençlik Kurultayı tek bir organizasyon altında birleşti ve Dünya Uygur Kurultayı kuruldu.
Mart 2008: 20 yıl aradan sonra Tibet’te en şiddetli Çin karşıtı gösteriler yaşandı. Pekin Olimpiyatlarına beş ay kala farklı ülkelerdeki Tibetli aktivistler dünyanın dikkatini bölgeye çekmek için çeşitli eylemlere imza attı.
Ağustos 2008: Pekin Olimpiyat Oyunları düzenlendi.
2009: Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 60. yılı törenlerle kutlandı.
24 Haziran 2009: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül beraberinde bakanlar, iş adamları ve bürokratlardan oluşan bir heyetle Çin’e resmî bir ziyaret gerçekleştirdi.
5 Temmuz 2009: Guangdong eyaletinde bir oyuncak fabrikasında çıkan kavgada Uygur işçilerin öldürülmesini protesto eden ve olayla ilgili bağımsız bir soruşturma açılmasını talep eden binlerce Uygur Urumçi’de sokaklara döküldü.
Mart 2010: İnternet arama motoru Google, sansür ve siber saldırılar sebebiyle Çin’den çekildi. Google, ocak ayında Çin’in önde gelen insan hakları aktivisitlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının Gmail hesaplarına siber saldırılar yapıldığını açıklamıştı.
Kasım 2010: Nobel Barış Ödülü Çinli muhalif Liu Xiabao’ya verildi. Çin’in katılmasına müsaade etmediği törende Liu Xiabao’nun ödülünü sözcüsü Yang Jianli aldı.
Şubat 2011: Çin Japonya’yı geride bırakarak ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci ekonomisi oldu.
Mayıs 2011: İç Moğolistan’da iki Moğol’un Han Çinliler ta rafından öldürülmesinin ardından yüzlerce Moğol sokaklara döküldü.
18 Temmuz 2011: Hoten’de bir polis karakoluna saldırı düzenlendi. Öldürülen iki polis dışında olayı gerçekleşti renler dâhil kimsenin kimliği açıklanmadı.
30 Temmuz 2011: Kaşgar’da gece işlek caddelerden birinde bir kamyonu ele geçiren iki kişinin, aracı yolda yürüyen insanların üzerine sürdüğü ve 6 kişinin ölümüne, 28 kişinin yaralanmasına sebep olduğu açıklandı. Olaylar Sinjang Hükûmeti Basın Bürosu tarafından “terör saldırıları” olarak tanımlandı.
20-22 Şubat 2012: Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkan Yar dımcısı Xi Jinping, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetlisi olarak Türkiye’ye resmî bir ziyaret gerçekleştirdi. Yedi yeni anlaşmanın imzalandığı görüşmelerde 2012’nin Türkiye’de “Çin Kültür Yılı”, 2013’ün ise Çin’de “Türk Kültür Yılı” olarak kutlanacağı açıklandı.
7-11 Nisan 2012: T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, be raberinde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nunda aralarında bulunduğu bakanlar, milletvekilleri, bürokratlar, iş adamları, akademisyenler ve basın mensuplarından oluşan kalabalık bir heyetle Çin’e resmî bir ziyaret gerçekleştirdi. Çin Başbakanı Wen Jiabao’nun daveti üzerine gerçekleşen ziyaret 27 yıl aradan sonra başbakanlık düzeyinde yapılan ilk resmî ziyaret oldu.
19 Nisan 2012: Sichuan eyaletinin Ngaba bölgesine bağlı Barma kasabasında iki Tibetli rahip bir kamu binası ya kınlarında protesto amacıyla kendilerini ateşe verdi. 16 Mart 2011-19 Nisan 2012 tarihleri arasında kendini ateşe veren Tibetli rahip sayısı 35’e ulaştı.
2 notes · View notes
kriswuturkey · 5 years
Text
181113 - BILLBOARD | Kris Wu 'Antares,'  Louis Vuitton'nun marka elçisi olması ve  Hip-Hop'ta Ruh Sağlığı hakkında konuşuyor.
Tumblr media
Salı (6 Kasım), Kris Wu, 28. doğum gününü Manhattan'ın Meatpacking bölgesinde özel bir yerde davet üzeri olan bir albüm yayınlanma partisine ev sahipliği yaparak kutladı. Interscope Records ve Beats tarafından bir araya getirilen, çoğunlukla kız hayranlarının doldurduğu bir mekanda , Çinli-Kanadalı yıldızın ilk albümü Antares'in şarkılarını sergileyişini görme fırsatları oldu.
Wu, asansör ile geldi ve maiyetiyle hızlı bir giriş yaptı. Ona destek olmak için gelen hayranları, arkadaşları ve medyayı selamlamak için durdu. Asya’nın en büyük yıldızlarından biri olan Kris, daha önce Koreli bir grup olan Exo’nun bir üyesiydi ve Doğu ile Batı arasındaki uçurumu kapatmak isteyen bir sanatçı olarak ismini inşa ederken oyunculuğa ve model olmaya başladı. Onun adı, daha çok tanınırlık kazanmaya devam ediyor,  lüks markaların elçisi olsun, oyunculuk olsun veya müzik merkezli olsun hayranların her türlü seviyorlar onu. Hepsi bir araya geldiğinde, bu delice.
Saat 11 civarında, Wu “November Rain” (tesadüf eseri, o gün New York'ta yağmur yağıyordu), “Deserve” ve Çince versiyon “Tough Pill” ile bir cappelladan oluşan hızlı bir performans sergilemek için sahneye çıktı. Hayranlarının çoğu kelimeleri zaten biliyorlardı. DJ Wizz Kidd ve DJ Whoo Kid'nin desteğiyle, Wu sadece hayranlarıyla takılmak ve birkaç içki içmek için performans sergilemek istedi. “Like That” ile sahneden ayrılmadan önce herkese bu akşam geldikleri için teşekkür etti.
“Bu benim doğum günümü ilk kez Amerika'da geçirişim. Ve genellikle doğum günümde büyük doğum günü konseri düzenlerim. Bu yıl sizlerle birlikteyim ve herkes özel” dedi. Daha sonra, Antares kapağı ile süslenmiş bir doğum günü pastası geldi ve mumları bir alkışlarla üfledi.
【...】
Aşağıdaki konuşmamızda Wu, Antares, popüler Amerikalı prodüktörlerle çalışması, hip hoptaki ruh sağlığı ve daha fazlası hakkında konuşuyor.
• Albüm adınız “Antares’in” arkasında yatan anlam nedir?
Antares en parlak yıldızlardan biri. Güneşten 1000 kat daha parlak.
• Bu isime nasıl vardınız ?
Sadece çocukluğumdan beri uzay ve galaksiyi çok seviyorum. Instagram'ıma baksanız bile, “Galaxy Fanfan” yazıyor. Bu yüzden tüm hayranlarım, uzatı keşfetme konusunda süper olduğumu biliyorlar. Albüm için bir isim düşünürken, rasgele yıldızlara bakmaya başlamıştım. Süper ya da özel isimleri olsun, özel anlamları - benimle ilgili herhangi bir yıldız olabilirdi. Bu birden karşıma çıktı.
Anlamı da harika. Birincisi, Batıda, Akrep'in Kalbi anlamına geliyor. Çin'de, ejderhanın kalbi anlamına geliyor. Bu çok delice çünkü burcum, ben Akrep'im ve Çin'de Çinliler kendilerini ejderhanın merkezi olarak adlandırırlar. Süper güçlü bir sembol. Bu yıldızda, Doğu ve Batı bağlantı varmış gibi hissediyorum. İşte bu yüzden Antares olarak adlandırmaya karar verdim. Aynı zamanda merak duygusu yaratıyormuş gibi hissediyorum. İnsanlar, Google'a veya başka bir şeye bakana kadar ne olduğunu bilmezler.
• Nisan ayında, Billboard Universal Music Group ile özel bir uluslararası kayıt imzaladığınızı bildirdi. Anlaşma hakkında ve bir Çinli sanatçı için bu ne anlama geliyor biraz anlatır mısınız?
Benim için artık arkamda bir şirketin olması iyiydi. Bundan önce , her zaman bağımsızdım. Abd’de yayınladığım şarkıları  bile yayımlarken bağımsızdım. Travis [Scott] ile olan - “Deserve” şarkısı - [oldukça] bağımsızdı. Sonunda bir şirket ile anlaşma imzalamam bu albüme kadardı. Universal ve Interscope, her zaman ABD'de görünen uluslararası bir sanatçıya sahip olmak istediler. Onlara nasıl hissettiğimi, Doğu'yu ve Batı'yı müziğimle nasıl birleştirmek istediğimi söyledim. Ve sonra, onlar bunu beğendi ve bunun üzerinde benimle beraberlerdi. Aynı hedefi paylaşıyoruz: Beni küresel bir sanatçı olarak yetiştirmek.
• Ayrıca Louis Vuitton için bir marka elçisi oldunuz ve Off-White’ın S/S 2019 Koleksiyonunu için modellik yaptınız.
Hiçbir zaman küresel bir büyükelçiler olmadı ve Louis Vuitton'un ilk büyükelçisi olmak kesinlikle bir onur. Onlarla kesinlikle bağlantı kurdum. Açıkçası, Virgil [Abloh] şimdi Louis Vuitton ile birlikte. Zaten üç, dört yıldır onunla arkadaşım.
İlk kez Off-White'la çıktığı zaman, Asya'daki ilk destekçilerinden biriydim. İlk başta Instagram arkadaşı olduk. O “Oh, bunları giyiyorsun? Bunlar harika.” dedi. Biz DM yoluyla konuşuyorduk ve şimdi konserime özel parçalar yapmak istediğini söyledi. Bunlar öncedendi, bu yüzden her zaman bir bağlantımız vardı. Ve Louis Vuitton'a geçtiğini duyduğumda, bunun gerçekten mükemmel olduğunu düşündüm.
• Kendinizi onlarla bir seri oluştururken görüyor musunuz?
Evet muhtemelen. Hatta Off-White ile bir şeyler yapmak için düşünüyorduk. Virgil ve ben daha önce konuşuyorduk, sadece sınırlı bir çalışma hakkında . Ben çok meşguldüm ve bunu yapamadım. Bence Louis Vuitton'la şimdi daha derin bir bağlantımız var. Sanırım bir şeyler yapabiliriz. Louis Vuitton x Kris Wu ya da Off-White x Kris Wu olabilir.
• Off-White'ın şu anda en popüler marka olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Evet, özellikle Çinde. Bu sadece çok popüler. Herkes giyiyor.
• Haydi albümdeki işbirliklerinden bahsedelim. Travis Scott, Rich the Kid, ve Jhené Aiko var.
Rich the Kid ile olan, gerçekten eğlenceli bir şarkı. Arabalar hakkında bir şarkı yazmak istedim çünkü arabaları seviyorum. Araba kullanırken dinleyebileceğim bir şarkı istedim. İşte bu yüzden “Coupe” şarkısını yaptım. Adından bir araba türü şarkısı olduğunu söyleyebilirsiniz.
Ve Rich the Kid, kaydı sevdi ve hemenatladı. Müzik Videoyu çekmek çok eğlenceliydi.  10 araba falan çıkarttım (MV’da). Hepside benimdi. Kişisel arabalarım. Biz setteydik, çekim yapıyorduk ve çok harikaydı. Bunu cidden hissediyor ve müziğin ambiyansında eğleniyordu. Çok hızlıca çekim yaptık ve harika görünüyor.  Ve bitti. Muhtemelen yakında yayınlanır(MV)
Jhené Aiko ile “Freedom” , Kadın bir vokalist bulabilir miyiz diye görmek istedik çünkü ben kadın sanatçı ile bir işbirlik hiç yapmadım. Hook çok melodili, ve bir R&B  tarzı ambiyansına uygun. Jhené Aiko'yu neredeyse aniden düşündük.Şarkı için mükemmel olacağını düşündüm. Ayrıca şarkı seçimi konusunda çok seçici. Şarkı gerçekten hoşuna gitti ve şarkıyı kaydetti. Bunun için bir müzik videosu çektik.
• “November Rain”, Migos ve Drake ile daha önce çalışan Murda Beatz tarafından üretildi. Onunla çalışmak hakkında biraz konuşun.
O çok iyi. Onunla tanışmadan önce sadece FaceTime ile görüştük. Birkaç gün önce, şarkı iTunes'da 1 numaraya ulaştığında, menajeri ve kendisi anında FaceTime ile aradılar. Onlar, "Oh, kayıt 1 numara!" dediler. Biz sadece böyle kutladık. İyiydi. Onunla çalışmak kesinlikle çok harikaydı. Onun çok yetenekli bir prodüktör olduğunu düşünüyorum. Gelecekte onunla daha fazla bomba şeyler yapmak için sabırsızlanıyorum.
• Peki ya Travis ? Onunla daha fazla müzik yapmak ister misin?
Bence yapmalıyız. Bu albüm bittiğinde ve turlara çıktıktan sonra, stüdyoya tekrar geri dönmeye hazır olduğumda, iyi bir sinerji elde etmeden önce bazı prodüktörlere veya sanatçılara kesinlikle ulaşacağım ve neler olacağını göreceğiz.
• Wondagurl ve Frank Dukes — albümünüzde bazı Travis ile çalışan yapımcılarınız var.
Evet, Wondagurl çok süper. Onun olduğu tüm ambiyansı, sevdim. Kesinlikle onunla tekrar çalışmayı düşünüyorum. Kesinlikle onunla daha fazla parçalar yapmayı düşünüyorum. İkincisi, onun yaptığı işleri duyduğunda; "Wondergurl" diyor. O çok yetenekli.
• Post Malone’un “Congratulations” ve “Rockstar” ın yapımcısı , Louis Bell‘de Antares‘te.
Louis Bell çok para kazanıyor. Metro Boomin'in yanında, en çok para kazanan ikinci en büyük yapımcı gibi. Bir yerde okumuştum.  Bir grafik var ve Metro Boomin 1 numara. Bu geçen yıl olabilir, belki bu yıl değil. Louis Bell 2 Numara.  O süper yetenekli. Her türlü sesi, her türlü şeyi yapıyor. Gerçekten iyi bir müzikalliğe sahip ve gerçekten iyi bir zevki var. Kesinlikle onunla tekrar çalışmak istiyorum.
• Bu albüm hakkında çok fazla melodik tarzda rap yaptığını konuştun. Tüm fikir pop ve hip-hop yaparak çok yönlülüğünüzü sergilemek miydi?
Aslında, bu anlamda değil. Albümü hala kentte tutmak istedim. Taban her zaman hip-hop ve kentsel olmalı. Pop'a yaslanan  çok şey var. R&B’ye yaslanan da çok şey var. Her zaman sahip olduğum temel çok kentsel eğilimdi. Bu hiç değişmedi.
Parçalar açısından, orada farklı ses türlerine sahip olmak istedim. İlk albümüm olduğu için, bu yüzden son birkaç yıldır insanlara neler üzerinde olduğumu anlatmak istedim. Bu yüzden, benim yaptığım sesin ne tür etkilendiğine dair genel bir fikre sahipler. Ben kesinlikle şarkıları çok değiştirdim. Düşündüğüm şeyler albümde olacaktı bu yüzden başka şarkılarla değiştirdim.
• Tamamı Çince olan üç şarkın var.
Evet, biri “Tian Di” (天地) ve bu tamamen Çince. Diğer iki şarkı [“Tough Pill” ve “Hold Me Down”], aslında onlar için iki versiyonum var. Bir İngilizce versiyonu var birde Çince. Onları, Çindeki fanlarım için yapmak istedim.
“Tian Di,” onu Mandarince yapmak istedim, sadece Çince. Sadece farklı bir tat eklemek istedim ve albüm Batı'da yayımlanacağı için insanların nereden geldiğimi bilmelerini istedim. Kesinlikle bunu Çince'de tutmak istedim ve bu yüzden bu parça albümde.
• Şarkının İngilizce anlamı nedir ?
"Cennet ve Dünya" demek -- Bu sadece, gökyüzünün sınırı demek. Sınırları kırıp fethetmek. İnsanların senin hakkında şüphelerinin olmasını umursama .Yaptığın şeyi yapmaya devam et. Çok pozitif enerji, çok güçlü bir tutum.
• “November Rain” de “sevgilimi göremeyince ölüyorum” diyorsun.  Birisi hakkında daha önce hissettiğin bir şey mi?
Evet, belki daha gençken. Bu şarkı benim için oldukça kişisel. Albümdeki en sevdiğim şarkılardan biri. Büyürken, her zaman dışlanmış olduğumu hissettim. Her zaman annemle birlikteydim ve o her zaman meşguldü. Çin, Guangzhou'da veya Vancouver'da büyüdüğüm şehirler, her zaman Kasım ayında yağmurluydu. Sanırım New York da öyle, çünkü çok yağmur yağıyor. [Güler.]
Ben her zaman bu çok karamsar ve üzücü bir moddayım.  Hatıralarımda, her zaman vardı bu his. Belki daha gençtim, bazı kalp kırıcı ayrılıklar yaşadım. Eğer bu 15 yaşındaki Kris ise ve bu radyoda çaliyorsa, bu şarkıyı kesinlikle şarkı listesine ekleyip dinlerim.
• Hip-hop'taki ruh sağlığı bugünlerde devam eden bir tartışma oldu. Amerika'da ruh sağlığı ve Çin'deki ruh sağlığı arasındaki farktan bahset. Çin bu tartışmalara açık mı?
Bazen , bu çok hassas olabiliyor. Bu konu hakkında gerçekten çok fazla şey söyleyemezsin. Kültür böyle. Özellikle ben, çok genç hayranlarım olduğu için, insanların seveceğini sanmıyorum. Bu kesinlikle farklı.
• Zayıflık belirtisi mi ?
Hayır, ben sadece kültürün nasıl olduğunu ve çocukların ebeveynleri tarafından nasıl yetiştirildiğini düşünüyorum. Ve toplumun nasıl olduğunu da. İnsanlar daha çok kendilerine saklıyorlar. Açıkçası insanlar kendilerini ifade etmiyorlar.
• Amerika'da ruh sağlığıyla ilgili tartışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence iyi. Bir şarkı birisine yardım edebiliyor, birisine ilham verebiliyor veya birisinin acısını iyileştirebiliyorsa, bu gerçekleşebilecek en güzel şeydir. Bu kesinlikle müziğin sağlayabileceği amaçlardan biri.
• “We Alive” da , “Geliyorum, geliyorum, o yolu hatırlıyorum/ Evde yaşıyordum, çok uzun zaman önce değildi/ Şimdi bir yolculuğa çıktık, evet/ Sanki hep yoldaymışım gibi, ama onlar beni hep evde seviyorlar” diye rap yapıyorsun.
Müzik kariyerinizde en hassas/düşük noktanızdayken , bunu bırakmayı düşündüğünüz bir zaman söyleyebilir misiniz?
Tüm bunlardan yorulduğum ve sadece geri adım atmak istediğim zamanlar oldu. Bunun gibi zamanlar var. Açıkçası, devam ettim hep. Bunu çoğunlukla hayranlarım için yapıyorum. Hayranlarımı hayal kırıklığına uğratmak istemediğimi hissettim.
• Neden kaçmak istedin? Oyunculuk ve modellik vs arasında gidip gelip durduğun için mi?
Kesinlikle çok fazla şey yaptım. Çünkü asla yerleşmedim ve her zaman bir öncü olmaya çalışıyorum, Çin'de neredeyse imkansızı yapmaya çalışıyorum. Çoğu zaman, hayranlarım dışında yaptığım şeyi gerçekten anlamayan insanlar var. İnsanlar seni anlamaya çalışmıyorlar ve açıkçası sadece yapmıyorlar bunu ve ne yaptığınızı hiçbir zaman anlamazlar. Bu insanların ne düşündüğü umrumda değil, çünkü yapmaktan hoşlandığım şeyi yapıyorum ve bu benim. Ve beni destekleyen hayranlarım var. Onları önemsersem ve bırakırsam, bu ben olamam. Bu olduğum kişi değil.
• Stüdyoda olduğun zaman bunun doğru hissettirdiğini söyledin. Bu duygu nedir?
Ben stüdyodayken , bunun benim için bir kaçış olduğunu düşünüyorum. Çalıştığımda veya başka bir yerdeyken, internet var. Telefonum var. Herkes bana yazıyor. Tüm bu şeyler. Tüm bu sesler. Ama ben stüdyodayken, sadece içeri giriyor ve müzikle birlikte olabiliyorum. Kendim oluyorum. Huzurlu hissediyorum.
• Herhangi bir Çinli sanatçı albümünüz için sizi tebrik etti mi?
Evet, hepsi etti. Bu benim doğum günüm ve hepsi bana mesaj attılar, 'Mutlu yıllar!' diye. Hepsi albümümü kontrol ettiler ve hepsi de harika olduğunu düşündüler. Bana gerçekten iyi yorumlar verdiler. Çin'de, biz Weibo kullanıyoruz, bu yüzden birçok kişi albüm linkimi repostladı. Çok iyi geri dönüşler aldım.
• Bizimle bir tane hangisini paylaşabilirsin ?
İsmi MC HotDog. O Çinde bir OG rapçi ve o benimle birlikte The Rap of China’da jüriydi. O aslında repostladığında :
“Ilk olarak, mutlu yıllar Kris ve ikincisi, şu anda Çin'de full bir albüm çıkarmak kolay değil. Bugün. Ne olursa olsun seni destekliyorum.”
Bu çok iyiydi. Buradaki insanlar ne söylediğini anlamayabilir, ama Çin'de durum böyle. Bir çok insan artık albümler çıkarmaz, çünkü tek yaptıkları şey single çıkartmak. Ya da en fazla bir EP olur, üç veya dört şarkıdan oluşan. Ama albüm (çıkarmak) Çin'de bir nevi öldü. Tüm müzik sektörü son 20 yılda iyi bir performans göstermedi. Gerçekten çok fazla kişi albüm çıkarmayı bıraktı çünkü gerçekten bunun için bir anlam yok. İnsanlar bunu dinlemiyorlar bile. Müziğinizi tanıtmak için hiçbir yer yok. Müziğinizle çok para kazanamazsınız. Telifler vs bir sürü şey berbattı. İnsanlar uzun zaman önce albüm çıkarmayı bıraktı.
Kariyerinin zirvesinde olan birini full bir albüm çıkardığını görmek , bu gerçekten yaygın bir şey değil. O bunu söylediğinde “Tam isabet, teşekkür ederim” dedim.
çeviri : KrisWuTurkey
8 notes · View notes