Tumgik
#şahit
uykuhuzurverir · 1 year
Photo
Tumblr media
İzolasyonda olmaya ihtiyacım var Gürültüden uzak nefes alabileceğim Düşünemeyecek kadar sarhoş olabileceğim Ona sarılıp uyuyabileceğim izolasyona Daha sonra uyanıp ona kızmam gerek Bağırmam, çağırmam, ona çok fazla öfkelenmem lazım Konuşmasına izin vermeyip susturmam gerek Çünkü o kadar güzel gülüyor ki, delirmek üzereyim Bu kadar güzel gülmek yasaklanmalı Kanun veya yasa çıkarın, ferman yayınlayın bir şey yapın Her güldüğünde tekrar aşık oluyorum Eğer Allah varsa şahit İlk defa böyle hissediyorum Eğer yoksa canı sağ olsun, yer gök şahit Yer gök görmüyordur, görenler şahit Görenler anlamıyordur, o şahit O da bazen anlamıyor, annem şahit Annem anlıyor Çünkü annem beni her zaman anlar
437 notes · View notes
vazgectim-inan · 1 year
Text
𝑽𝒆 𝒕𝒂𝒓𝒊𝒉; 𝒉𝒊ç 𝒈𝒆𝒍𝒎𝒆𝒚𝒆𝒏 𝒃𝒊𝒓𝒊𝒏𝒊𝒏 𝒈𝒊𝒅𝒊ș𝒊𝒏𝒆 ș𝒂𝒉𝒊𝒕 𝒐𝒍𝒅𝒖...
3 notes · View notes
hecedarussuffah · 2 years
Text
Tumblr media
İman; Aklederek gerçeğe tanıklık ettiğimiz bir yolculuktur.
Bu dersten alıntıdır.
👇👇👇
https://youtu.be/KnyFs2TdVD0
3 notes · View notes
sarkisozumm · 2 months
Link
0 notes
Text
Onu gösteremediğin yerde sen de görünme!
“Belki de ün tutkunuz ölüm korkusudur?” Bertolt Brecht’ten Öyküler kitabından.
Bir ‘arada kalmışlığımız’ var arkadaşım. Hiç geçmiyor. Başımızdan hiç gitmiyor. Nedir? Belki şöyledir: İnsan, içinde bir yerde ‘asıl’ olmadığını, ‘başkasının varetmesiyle’ ve ‘işaret etmek için’ varolduğunu seziyor. Bu sezgi uyandırıcılığıyla bir saklanma hissi doğuruyor. Sığınıyor. Kendiliğinden sığınıyor. Kendinden sığınıyor. Bir çeşit detaylaşma temayülüyle. Tevazuyla. İsim olmaktan soyunarak. ‘Gülüm görünsün’ diye sıradanlaşan diken gibi. Baharın sinemasına perdelik eden boz toprak gibi. Herhangiliğini sarınıyor. Çünkü tezahürü bu makamda bir işgal. Fontun ziyade dikkat çekmesi manaya tecavüzdür. Bütün tasarımcılar bilir bunu. Gösteren görünenden fazla görünmemelidir. Dolayısıyla gösterenin hilkatten hakkı mana-i harfîdir. Odak değil detaydır.
Kendi varlığından varedenin varlığına sığınması lazım. Hayat da böyle başlıyor zaten. Yuvası olmayanın kabuğu var. Kabuğundan çıkanın yuvası var. Aksi tehlike. Aksi düzenin reddettiği. Aksi yaratılışa muhalefet. Aksi işgal. Bu işgale hakkı olmadığını hissediyor insan. Kimi yerlerde dokunacak gibi oluyor. Evet. Fazla sevilmek rahatsız ediyor. Fazla övülmek rahatsız ediyor. Buradan besleniyor utangaçlık ayrıca. Hayâ bunun ahlakı. Hayrı gizli yapmak da öyle. Görünmenin işgalinden/şehvetinden kurtarmak göstereni. İhlas da bu değil mi? Ne biliyorsun: Asosyal dedikleri de belki bunun izinde. Fakat o da bu sezginin ifratında. Nihayetinde pekçok hissimiz fıtrî sezişlerin gölgesinde rengini buluyor arkadaşım. Herşeyin ifratı var, tefriti var, istikameti var. Ama hep var.
Bir de bazı açılardan sınırsızlığını hissederek o sınırsızlığın sonuna kadar koşmayı arzulayan diğer bir yanımız var. Yani ki, mürşidimin ifadesiyle, “İnsan gerçi cahil, zulmetli birşeydir, amma öyle bir istidadı vardır ki, âleme bir enmuzeç ve bir nümune olmaya liyâkatı vardır. Hem o insanda öyle bir emânet vedia bırakılmıştır ki, onunla gizli defineyi bulur, açar. Hem o insandaki kuvvetler tahdit edilmeyerek mutlak bırakılmıştır.” Mutlak bırakılmak ne demek? Varolmak baştan çıkarıcıdır. Bir kez varolan hep varolmak ister. Bir kez varolan daha çok varolmak ister. Hep varolmayı istemesi kuvve-i gadabiyeye bakar. Zararlardan sakınır. Varlığına tehdit istemez. Daha çok varolmayı istemesi kuvve-i şeheviyeye bakar. Menfaatlerine saldırır. Alabileceğinden alıkonulsun arzulamaz. Erenlerin de dediği gibi: Ruh bedene nefisle âşık kılınmıştır. el-Halık ismi varlık sahnesine çıkışımıza bakıyorsa el-Kayyum ismi de o varlığın devamını arzulamıza bakıyor.
Ve dahi arkadaşım, insan, Allah’ın her ismine aç yaratılmıştır. Esmaü’l-Hüsna’nın herbirisinin bizde bin rızkı vardır. Aleyhissalatuvesselamın buyurduğu gibi tıpkı: “Fakirliğimiz fahrımızdır.” Çünkü bilmemizdir. Allah’ı sezmemizdir. Hikmet aklımızı doyurur, cemal gözümüzü, rahmet gönlümüzü. Herbir yarımlığımız o yarımlığı giderecek tecellileri arzular. Devamı kadar arttırılışı da varlığa dairdir. Halbuki ‘daha çok olmak’ ruhun lügatinde nefisten başka tarif edilmiştir. Daha çok varolmak, bedensel/maddî zeminde daha çoğuna sahiplik ve daha uzun süre varolmakla karıştırılır nefis tarafından. Doğrusu aksidir: Ne kadar çoğuna sahip olursan o kadar azı senin olur. Ne kadar çok diken tutarsan o kadar çok yara sahibi olursun. Eksilirsin. Azalırsın. Çünkü “Vücudunda adem, ademinde vücudu vardır.” Yahut “Zevâl-i elem lezzet olduğu gibi, zevâl-i lezzet dahi elemdir.”
Senin sahipliğin yalan. Ancak şahitliğin hakikattir. Elinden gidiyorsa, engel olamıyorsan, senin olamaz. Arızî olan aslolandan faniliğiyle ayrılır. Şahitliğinse senden gitmez. Sahicidir. Fakat şahitler de yalnız emanetçidir. Arkadaşım, hatırlarsın,  Âdem aleyhisselam ve Havva annemizin İblis tarafından “Ancak bu yasak meyveyi yerseniz cennette sonsuza dek kalırsınız!” diyerek kandırıldığı anlatılır. Demek varolma arzumuz şeytanî kancaya en kolay gelen ağzımız. Eyvah. Hem de sahi. Kabil de Habil’i elindeki ‘daha güzele’ sahip olmak için şehit etmemiş miydi?
Yapıtaşımız bu bizim. Öyle anlaşılıyor. ‘Ol’ denilen bu lütûftan vazgeçemiyor. Varolan hep varolmak istiyor. Varolan daha çok varolmak istiyor. İmtihansa bu varlığı nerede aradığımızda ilgili. Mana-i ismîde mi? Mana-i harfîde mi? Parça mı olacağız, bütün mü? Detay mı kalacağız, asıl mı? Demek ki, Allah’ın varettiği, o varedişin lezzetinden sarhoş olmuştur, aksini düşünemez artık. (Bizi sarhoş edene sonsuz şükürler olsun.) Aşk-ı beka dediğimiz şey de biraz bu. İşte bu varolma arzusunun ifratını biz ‘görünme arzusu’ veya ‘tüketme arzusu’ ile müşahade ediyoruz. Görünerek sanki daha çok varoluyoruz. Başkalarının gözlerinde de ‘ol’uyoruz. Anlarını çalıyoruz. Ve tüketerek de varlığı kendimize katıyoruz. Yiyoruz. Sarıyoruz. Hapsediyoruz. Hakikatteyse israf ediyoruz.  
Kibir bir parçası. Şöhret diğer yanı. İsraf arka kapısı. Gevezelik bile bundan besleniyor. Arsızlık da yine bundan. Daha çok varolma isteğimizin, işgal hareketimizin, farklı kuvvelerden kaynaklı duygularla-hislerle farklı suretlerle/renklerde karşımıza çıkması hepsi. Yemekte-içmekte sanırsan varlığını obez olursun. Konuşmakta sanrılarsan geveze. Şehvetten umarsan sapık. İsraf da kibir de aynı derecede işgal hareketleridir. Kibir ‘sen’le israf ‘seninle’ yapılan bir işgaldir yani.
İmtihanın konusu sanki bu: ‘Ol’makla baştan çıkmışız-çıkmamışız. Varolma, görünme, tüketme, tanışma arzuları içinde bir denge arıyoruz. İstikametimiz, Bediüzzaman’ın Kur’an tilmizini tarif için kullandığı şu cümlede gülümsüyor: “Nihayet izzet içinde nihayet tevazuu cem ediyor.” Bir cem makamı var ki yakalamak gerek. İfratını çok gördük Firavun’la, Nemrut’la, Hitler’le, Stalin’le, M.K.’yle... Veya daha çok görünmek adına girmedikleri rezillik kalmayan şöhretperestlerle.
Tefritine de şahit olduk. O da bir hastalık. O da bir sapma. Yaratılışına-Yaratana güvenememe. Mesela: İntihar ile varlığından kaçmak. Mesela: Depresyonla varlığından utanmak. Mesela: İzzetsizlikle kula kulluk eder derekelere düşmek. Allah’ın varettiği, varlığını büsbütün sakladığı zaman da mutlu olamıyor, haddinden fazla göründüğünde de. ‘Tahdis-i nimet’ dengemiz bizim. Hem tefekkürle mükellefiz hem de tebliğle. Bahtımızda ‘bilmek’ kadar ‘ilancılık’ da var.
“Hayâ imandandır!” buyuruyor Allah Resulü aleyhissalatuvesselam. Elbette saklanmak Şems-i Ezelî’nin varlığını ilan makamında en doğru harekettir. İnsan içindeki rububiyet iddialarına karşı ne kadar saklansa yeridir. Ama izzet, yani Şems-i Ezelî’yi görmeyen örtücü/kâfir, karartıcı/zalim gözlere “Onu görmüyorsan, beni gör, şahitliğimi işit!” demek, bu da imanın bir cüzü, imtihanın bir parçasıdır. Bitirirken, kendim için dilediğimi sana da dilerim, arkadaşım. Ne önceki ne öteki. Ne ifrat ne tefrit. Makam-ı cemde hem izzet hem tevazu lazım bize. Hayalimizi şöyle özetleyebilirim: Onu göstermek için görün. Görünebildiğin kadar görün. Onu gösteremediğin yerde sen de görünme. Ayna olurken varolmakta bir sıkıntı yok. Fakat perdeliğe başladığında ‘kâfir/örten’ sen oluyorsun.
0 notes
madelineimyourlight · 1 month
Text
Tumblr media Tumblr media
12 notes · View notes
Text
1510
10 notes · View notes
kedilisuvari · 19 days
Text
ay belimi kapı kulpuna geçirdim anında
2 notes · View notes
didoretrosu · 25 days
Text
hüsna iti yine deac oldu ama onu o kadar çok seviyorum ki baş ağrımı giderdi resmen
2 notes · View notes
visalilall · 1 year
Text
belki ölü bir şehrin öfkesi olan sinsi bir depremle belki de dözerin pençeleri arasında sıkıştığı için acıyla ya da bir kuş konduğu için çatısına merhametle yıkılmış olan yerleri görünce bakışlarım içime dönüyor harabelerde sürekli kendimi görüyorum
25 notes · View notes
akca · 6 months
Text
Allahımm
2 notes · View notes
mel-inoe · 1 year
Text
uzun çabalar sonucu kafamda sadece bir iki çatlak kaldı onları da halledersem mental sağlığı yerinde ve güçlü bir insanım diyebilirim ağğğh
3 notes · View notes
uzaklarasavrulalim · 1 year
Text
Sabah sabah nereden taktım bilmiyorum
2 notes · View notes
dususbitti · 2 years
Text
siz de sütyen alınca arkadaşınıza foto atıyor musunuz yoksa normal misiniz
4 notes · View notes
saksibitkisiyim · 2 years
Text
iletişimsizlikten ölmek üzereyim
6 notes · View notes
imagesfromaniphone5 · 2 years
Text
Tumblr media
“Sen bitmiş bir kitabın ölmüş karakterisin...”
— Karakterler değil karaktersizler ölür.
17.02.2022
3 notes · View notes