Ayvalık’ın küçücük bir köyünde son yıllarda çok güzel şeyler olmuş da haberimiz yok! İlk bakışta el işi tezgahları bulunan klasik tarihi bir köymüş gibi gelebilir. İçerileri doğru girdikçe ve sohbet ettikçe yapılan işler ve hedeflere hayran kalınan bir köy haline gelecek. Köy hakkında az biraz bilgi sahibi olduktan sonra atın kendinizi köyün sokaklarına. Keşke bu köyde daha çok kalabilme fırsatım olsaydı da; daha fazla bilgi ve resimlerle size aktarımda bulunabilseydim. Bu köy inanın bana çok daha fazla övgüyü hak ediyor!
Müzik Dinleyerek Ders Çalışmakla Ne Kadar Verim Sağlanır?
Öğrenme, zihinde gerçekleşen bilişsel bir süreçtir. Öğrenmenin gerçekleşmesi için gerekli olan faktörlerden birisi de dikkattir. Dikkat ise yoğunlaşma demektir. Dikkatin dağılmasına neden olan faktörlerden iç ve dış kaynaklı olabilir. Özellikle matematik, fen ve sosyal bilimler gibi düşünmeyi gerektiren dersler çalışırken müzik sesi, hoşa gittiği kadar çalışma motivasyonunu da etkileyen faktörlerledir. Çalışma esnasında zihnimizi mümkün olduğunca dikkati dağıtıcı faktörlerden uzak tutulmalıdır.
Diğer bir durum ise, ders çalışma esnasında sırf sıkılmamak için müzik dinleme tercih edilebilir. Bu durumlarda ise öğrencilerin konulara adapte olması ve müzik sesinin öğrencinin ders çalışma isteğini köreltmesi söz konusu olabilir. Ayrıca, uzun süre kulaklıkla veya sesli olarak müzik dinlenmesi kişiye ruhsal ve vücutsal olarak da hasar verebilir. Bu gibi sebeplerden dolayı müzik dinleyerek ders çalışmak birçok uzman tarafından tavsiye edilmemektedir.
Öğrenmenin bir boyutu da zihin ve kas koordinasyonuna dayalı olan psikomotor öğrenmelerdir. Bu tür öğrenmeler daha çok kas gücüne dayandığından dolayı ritmi sağlayabilmek için müzik olumlu bir etki oluşturabilir.Bazı durumlarda ise bir kısmı öğrenciler, müzik dinlerken konuya daha çabuk adapte olabilme yeteneğine sahiptir. Müzik onları derslere daha çok yoğunlaştırarak dış ortamla olan ilişkisini belirli bir süre etkisiz hale getirebilir ve müzik dinleyerek çalışmak onların daha çok verim almasına sebep olabilir. Ancak bu durum herkes için geçerli değildir.
Öğrencilerin yaşadığı en temel problemlerden birisi, belki de en önemlisi çalışma arzusunun oluşmaması ya da ders çalışma ilhamının gelmemesi olarak karşımıza çıkıyor.
Peki, ne yapmak gerekir;
Tören beklemeyin, eyleme geçin
İnsanların birçoğunda harekete geçmek için isteğin oluşmasını beklemek gibi bir saplantı var. Hâlbuki insanoğlu istek oluşmadan harekete geçince belli bir süre sonra bu istek ortaya çıkabilmekte. Yani kimi zaman istemeye istemeye harekete geçmek, ders çalışma isteğini kendiliğinden oluşturabilir. O nedenle çalışmak için tören beklemeyin, kendinizi zorlayın ve harekete geçin.
Hedefinize sıkı sıkıya bağlanın
Hedefiniz yoksa çalışmak için bir nedeniniz de yoktur. En uzun yolculuk, nereye gidildiğini bilmeden yapılan yolculuktur. Siz bir maratoncusunuz. Bu uzun soluklu koşuda belli noktaları istasyon olarak belirlemelisiniz. Günlük, haftalık, aylık hedefler belirleyerek ana hedefiniz için bunları basamak olarak kullanın.
Arkadaş çevrenizi çalışan öğrencilerden oluşturun
Çevrenizdeki arkadaşlar çalışan, çalışmayı seven, yarış edebileceğiniz nitelikte olsun. Kendinizi bir yarış atmosferine sokabilirseniz çalışma isteğiniz artacak, iradeniz güçlenecektir. Bu tip arkadaşlarınıza kaç puan alacağınızı, kaç saat çalışacağınızı, kaç soru çözeceğinizi söylerseniz bunları yapmak için kendinizi zorlama ihtiyacı hissedersiniz. Tabii ki onların dillerine düşmemek için!
Zihninizi düzenleyin
Aklınızda daima, bu sene yapacağınız güzel bir çalışmayla bütün bir geleceğinizi belirleme şansına sahip olabileceğiniz düşüncesi bulunsun. Zihninizi bu yönde şartlandırın.
İyi bir teknik direktör edinin
Sizin çalışma koşullarınızdan haberdar, sizi yakından tanıyan, zaman zaman çalışma performansınızı denetleyen, hedeflerinizi ne derece gerçekleştirdiğinizi ölçen-biçen ve gerekli taktik ve tekniklerle sizi yönlendiren bir eğitimci de çalışma iradenizi güçlendirecektir. Bu kişi, üzerinizde etkisi ve yaptırımı olan bir öğretmeniniz olabileceği gibi bir üniversiteli büyüğünüz de olabilir. Özellikle bu kişinin sizi denetleme görevi çok önemlidir.
Çevrenizde sizi konuşma ve davranışlarıyla tetikleyecek kişiler olsun
Sizler birer robot değilsiniz. Tabii ki arada sırada çalışma isteğiniz azalacak, performansınız düşecektir. Böyle dönemlerde konuşmasıyla sizi etkileyen, çalışma isteğinizi artıran, iradenize güç veren bir insanla konuşmanızda fayda vardır. Bazı kişiler konuşma ve davranışıyla sizde etki yapar. Onunla çok kısa bir süre de olsa bir arada olmanız, konuşmanız sizin adınıza çalışma isteğinizi kamçılayabilir.
Kendinize dert ortağı bulun
Sınavda sadece kuru bir çalışmayla başarılı olmak çok zordur. Bu dönem zarfında dertleriniz, sıkıntılarınız, bunaldığınız anlar olacaktır. Böyle anlarda dertlerinizi paylaşacağınız, konuştukça rahatlayacağınız kişiler olmalı çevrenizde. Bu kişi ya da kişiler, ailenizden olabileceği gibi, arkadaş ya da öğretmenlerinizden birisi de olabilir.
HEDEFİ OLMAYAN GEMİYE HİÇ BİR RÜZGAR YARDIM ETMEZ
MONTAİGNE
Hayatın tüm alanlarında öğrencilikte, iş yaşamımızda, sanatta, herhangi bir spor dalında ve özel hayatlarımızda bizleri motive edici gözle görülür bir hedefe ihtiyacımız vardır. Bir şeyi yoğun olarak istersek, onu hedef haline dönüştürürüz ve elde etme ihtimalimiz de o oranda artar.
Açık ve net şekilde belirlediğimiz hedefler ve bu hedeflere ne kadar yaklaşabildiğimizi görebilmek bizleri adım adım varmak istediğimiz noktaya yaklaştırır ve sonuçta olmak istediğimiz yerde buluruz kendimizi. Hedefimiz küçük ya da büyük olabilir, önemli olan bizi, varmak istediğimiz noktaya taşıyabilmesidir.
Edison’un dediği gibi: “Siz gelecek hakkında hayaller kurar ve geçmişteki hatalara üzülürken, aslında sahibi olduğunuz tek şey, şimdiki zaman, avuçlarınızdan kayıp gider.” Hedefler gelecekte ulaşılacak başarılara yönelik olduğu halde, bir koca resmin bütününe giden ufak fırça darbeleri gibidirler. Her fırça darbesinde ressam büyük resmin bir parçasını tamamlamak üzere şu ana odaklanırsa neticesinde bütün resim tamamlanmış olur. Hedefler için de aynı durum geçerlidir, belirlenen hedefe yönelik atılan her adım varmak istediğimiz hedef için olursa, sonuçta bizde kendi resmimizi tamamlarız.
Hedefimizi belirlerken öncelikle kendimizi çok iyi tanımamız gerekir. Nasıl bir hedefin sonucunda; istediğiniz konumda veya yerde olabileceğiniz, nelerin bizi mutlu edeceğini ve en önemlisi ne istediğinizi bilmeniz gerekir.
Hedefimize karar verdikten sonra zihnimizdeki bütün “ben zaten bunun yapamam” gibi düşüncelerden kurtulmamız gerekir. Bu kendi imkan ve yeteneklerinizden şüphe etmenize neden olur aynı zamanda bu tarz düşüncelerle zaten 1-0 mağlup oluruz. Hedefimizi yapabileceğimiz konusundaki tüm sorumluluğu almamız gerekir.
Hedefimizi belirlerken ayrıca şunlara dikkat etmeliyiz;
Hedefimiz;
somut bir şekilde ifade edelibiliyor mu?
bizi motive ediyor mu? Hedefinizi seviyorsanız ve ona ulaşmak istiyorsanız motivasyonunuz artar ve hedefiniz için yapmanız gerenleri bir bir yapabilirsiniz.
beklentilerimize uygun mu? Hedefimiz beklentilerimize uygun olmalıdır ki hedefe ulaşıldığında bir hayal kırıklığı oluşmasın.
bize özel mi? Hedefiniz sizin olmalıdır, başkalarının değil.
Hedefimizi belirledikten sonra, yazının gücünü unutmamamız ve hedefimizi mutlaka yazılı bir şekilde rahatça okuyabileceğimiz bir yerde tutmalıyız.
Hedefe ulaşıldığı anın zihinde canlandırılması, hayal edilmesi ve hedefe ulaşıldığında hissedilecek duygu ve düşüncelerin yeterince hissedilmesi de önemlidir. Ayrıca bir hedef, aslında bilinçaltına gönderilen zihinsel bir fotoğraftır. Bilinçaltı sunulan hedef kesin ve net olduğu sürece, onun ne olduğu ile ilgilenmez, sadece onu gerçekleştirmeye çalışır.
Hedefimizin belirlenmesi, gelişim ve ilerleme sürecini zaten başlatmış olacaktır. Bu aşamadan sonrası düşüncelerimizi eyleme geçirmek olacaktır. Uzmanlara göre, bir roket fırlatılırken enerjisinin % 90’nı kalkış sırasında harcar ve roket kendi kalkış hızıyla hareketine devam eder.
Hedefimiz için eyleme geçtiğimiz zaman her şeyin daha da kolaylaştığını siz de göreceksiniz…
Aziz Milletimizin, Anadolu topraklarından silinmek istenildiği bir dönemde başlattığı Kurtuluş Mücadelesini zaferle sonuçlandıran Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ebediyete irtihalinin 80'inci yıldönümünde saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz.
1914'te doğdum.
1 yaşında kurbağadan korktum.
2 yaşında gurbete çıktım.
7'sinde mektebe başladım
9 yaşında okumaya,
10 yaşında yazmaya merak sardım.
13'te Oktay Rıfat'ı,
16'da Melih Cevdet'i tanıdım.
17 yaşında bara gittim.
18'de rakıya başladım ve şarkı söylemesini çok sevdim.
19 yaşında sonra avarelik devrim başlar.
20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim.
25'te başımdan bir otomobil kazası geçti.
Çok aşık oldum, hiç evlenmedim.
Ben Orhan Veli
… Ben Orhan Veli
“Yazık oldu Süleyman Efendiye”
Mısra-i meşhurunun mübdii..
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:
Evvela adamım, yani
Sirk hayvanı falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Bir evde otururum,
Bir işte çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevaziyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır usağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Oktay Rıfat'la Melih Cevdet'tir
En yakın arkadaşlarım.
Bir de sevgilim vardır pek muteber;
İsmini söyleyemem
Edebiyat tarihçisi bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Meşgul olmadığım ehemmiyetsiz
Sadece yazarlar arasındadır.
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya?
Onlar da bunlara ben
“Ben ki her nisan bir yaş daha genç, Her mevsim biraz daha âşığım; Korkar mıyım? Ah dostum, derdim başka…” ~Orhan Veli Doğumunun 104. yılında sevgi, saygı ve özlem ile…