Tumgik
#umutsuz geceler
sadecemavibiri · 1 year
Text
Rüyalarda görüşmek üzere sevgilim…
18 notes · View notes
distimist · 2 years
Text
-¬ Hiç hissetmedin ne kadar kırgın olduğumu. Cenaze taşımak gibi ölü bir ruh taşıyorum içimde. Köşeye geçmiş, yüzü duvara dönük bir çocuk gibi ağlayasım geliyor, bilmiyorsun.
59 notes · View notes
quere0cia · 2 years
Text
Tumblr media
4 notes · View notes
siir-defterim · 6 months
Text
Ömür Hanımla Güz Konuşmaları
...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı... ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür hanım?
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi gör meden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz dü- şünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tut mak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?
Yağmur yağıyor Ömür hanım...gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına...Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gi diyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar ka tından?
Dönelim...Dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır...Olsun dönelim biz yine de. Bi- lincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. Evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dö nelim. Ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür hanım. Büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. Küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. Hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. Umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece.
Yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım. Bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden. Sahi nedir yaşamın anlamı? Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. Bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? Yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama... Değil mi yoksa?
Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. Herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. Bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, va rolmaya, 'dar çevre yitikleri'nde önem kazanmaya...
Oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. Öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir "ben"e ulaştırırdı beni, kederli dal gınlığımdan her döndüğümde...Bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay ya kınlıklarına insanların. Kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür hanım?
Susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını tükettim bekaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik kaldı reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük...YalnızÖmür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım...Sulartoprağa sızıyor bak. Yüzümü geceler örtüyor. Binlerce tsaklanıyor içimde. Kim kimin derinliğini görebilir, hhangi gözle?
Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok ko- nuşuyorlar ki...Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı...Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri ko nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...
Yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. Kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. Belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. Sessizlik sesten -hele de güncel ve kof- her zaman iyidir; düş gücü, iç zenginliği verir insana. Dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. Anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür...Alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de.
Kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. İstemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek ya şamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz...
Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir par çamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hü nerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...Kıyılarımız duy- gularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir; ufuklarımızsa sisler içinde...O kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pen cereye...Nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? Ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. Çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla.
Dünya bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su...Sızar iğneucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. Ve bir gün ölümün balkonundan... dökülür toprağa el içi kadar bir su. Yerde birkaç damla nem, bir avuç ıslaklık...Ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de...
Sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. Değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. Yıldım ömrümün kalıplarından. Beni duy ve anla.
Yağmur dindi Ömür hanım. Gökyüzü masmavi gülümsedi yine. Doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. Umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. Ne aldanış! Bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa?
Gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. Yoruldum bulutları kirpiklerimde taşı maktan. Delilik mi dedin? Kim bilir...Belki de yerde sü rünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. Gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? Kim ne diyebilir ki?
Kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim -içinde senin ve benim ağırlığım- benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına, ben geçtim...Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. Beni cam kı rıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile... Yükümü yanlış bedestanlara çözdüm.
Ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. Saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. Ürperiyorum. Bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın so kaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. İçimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. Sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür hanım?
Şükrü Erbaş
42 notes · View notes
aynodndr · 1 month
Text
Tumblr media
“Ne güzel bir cümle şu
‘Görüşmek üzere’
Hem bir ayrılığı ima ediyor,
hem de tekrar buluşma arzusunu.
Ne tümüyle iyimser ne de
tümüyle kötümser...
İkisini de içinde barındıran
bir ifade...
Ne ‘Kendine iyi bak’ gibi umutsuz
ne ‘Hoşça kal’ gibi yalan...
Görüşmek üzere...”
Yolunuz Sevgiye, İyiye, Güzele Rast Gelsin.
Aydınlık Güzel Günlere Uyanmak Umuduyla
İyi Geceler ⭐🌙⭐🌙⭐🌙
7 notes · View notes
nehirinsposts7 · 4 months
Text
~Özgür olmak sadece ellerindeki kelepçelerin gitmesi midir?
Duyguları mahkum olan insan nasıl özgür olsun?
Kalbi umutsuz olan insan nasıl kelepçesiz özgür kalsın?
Aşkımın bir nedeni yok
Seviyorum seni, neden bilmiyorum
Bir mahkumun aşık olması tuhaf
Yoksa aşktan olmalı mı muaf?
Geceler kadar güzelsiniz
Geceler kadar kederlisiniz
Ancak sadece benim sevgili güzel avukatımsınız
Bu şiir Eftalya Atalar’a ve Onun sevgili müvekkili Tugay Demir Çevikere
Anlamı çiçek olan Eftalya’ya ve anlamını çiçek yapan Tugay’a
15 notes · View notes
anavataninkaranliktir · 4 months
Text
youtube
Gerçekten olacak gibi.
Son zamanlarda, eskilerde olsam dalgasını geçeceğim bir eylemin gerçekliği tenime dokunuyor. Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Bir zamanlar, sadece güçsüzlerin hayatına son verdiğini savunurdum. Şimdilerde ise gerçekten güçsüz mü olduğumu, umutsuz mu kaldığımı, inançlarımı yitirmemden dolayı mı olduğunu bilmeden, hayatla olan bağımı koparma fikri kafama zerk ediyor.
Bazı günler sanki güneşi hissediyor gibiyim. Bazı günler mutlu gibiyim. Ve bazı günler, bazı bu günler gibi, bazı geceler, dalgınlığım herkeslerce görülüyor.
Bu büyük umutsuzluğun içimde bıraktığı boşluğu doldurma çabamı bir kenara bıraktım gibi. Gücüm kalmadı. Zaten artık canlı canlı yiyip bitirdiğini beni kabullendim.
Bir kere daha yazdım bu konuda. Sonrasında ne saçmalıyorsun Ahmet diyip sildim bir gün sonra. Bunu yapalı herhalde 1 ay olmuştur. Ben ki ayda bir zor yazı yazarken, artık hayattan vazgeçme dürtüsünü ayda bir kaleme almaya başlıyorsam bir şeyler gerçekten problemli bir hale gelmiştir diye düşünmüyor da değilim.
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Aklıma, dayanamadığı için kendi canını alan Barış geliyor delibaldaki. Bazen ara ara bu işi en güzel nasıl hallederim diye de bakınmaya başladım. Deniz kenarı bir uçurumda içilen son sigaranın tadı ne kadar güzeldir diye düşünüyorum. Yıllar boyu arayıp da bulamadığım zihnin süküneti, tam o anda, artık bütün çabanı bir uçurumdan aşağı attığını bilerek, hiçbir şeye tutunmadan, hiçbir sorumluluğa bağlı kalmadan, yarını düşünmeden, son birkaç dakikanı huzurla geçirmek. Bunun için değer gibi geliyor.
Kendimi hep derin dehlizlere, denizlere bırakacağım derdim. Artık bir yazıdan ibaret kalmayacağı düşüncesi beni germiyor. Eskiden gerebilirdi. Yaşamın kıymeti, içinde bulundurduğu gelecek umudunda saklı olduğu için, yaşam değerliydi. Şimdi ise önümde duran bu karanlığa daha fazla göğüs gerebileceğime inanmıyorum.
Bir gelecek çizmek için kendime son kurşun belirlediğim bir mayıs sonu.
Sonrası artık bir muamma değil.
Gidiyoruz. Neyliyorsa eylesin insanoğlu.
2 notes · View notes
sadecemavibiri · 1 year
Text
Bütün kavuşmalarımızın hatırına elveda son kez geri dönmemek adına…
11 notes · View notes
distimist · 2 years
Text
I feel down when i close my eyes.
27 notes · View notes
gecelereaitim · 4 months
Text
"Ben seni karşılıksız sevdim. Umutsuz olduğunu bile bile sevdim. Olmayacağını bilirken sevdim. Bu şekilde harap olacağımı bildiğim halde sevdim. Ben seni o kadar çok sevdim ki uyumadan önce düşündüğüm en son şey sen, sabah uyandığımda aklıma ilk gelen sendin. Hala da sensin. Evet harap oluyorum. Belki de her gün biraz daha ölüyorum. Ya da belki öldürüyorsun. Ama ben yine seni sevmekten vazgeçmiyorum. Çünkü eğer bu yüzden ölürsem ölümüm senin sayende olur. Aynı şey gibi:
"Beni şu uçurumdan aşağı itsen, düşene kadar aklımdaki tek şey sırtıma değen ellerin olurdu."
~İyi geceler~
5 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
Aklımda kaç ölü vardı Teslim olduğum zamandı, oysa benim yarınlarımın dünlerimin tekrarıydı. Kırılgan anılarımı bin defa hatırlamak onları daha hüzünlü yapıyordu. Kimi affetsem bir başkası çıkıyordu çocukluğum içinden. Ve ben büyümüş olarak kimseyi affedemiyordum. Aklımda kaç ölü vardı. Ellerimde ne kadar kan bilmiyorum. Arınmam küçük bir ihtimal bile değildi. Simdi bir inzivanin köse basindayim Gitmislige en yakin yerdeyim ince ve uzun bir yoldan geldim Varacagim bir yer yok... Maviliğini griye devretmek üzere olan bir gökyüzünün altındayım. Saati bilmiyorum. Kimileri için sıradan bir akşamüstü, kimileri için balçık bir gecenin hemen öncesi. Kafamı yukarı çeviriyorum. Ara ara çatlak beyazlıklar dans ediyor tepemde, gök yarılıyor, yalnız ıslanmalarımın kaydını yapacak sanki. Başımın üzerindeki bu şamatanın bir ucu başka bir ülkeye hatta başka bir evrene uzansın istiyorum. Birileri de benimle birlikte ıslansın der gibiyim. Dünyanın tutulmuş bütün yaslarının ağıdı ve karanlığı dökülüyor yeryüzüne…Etrafta siyah şemsiyeli insanlar koşturuyor. Ben duruyorum. ne garip onca yağmura rağmen tek bir damla dahi üzerime düşmüyor, sesini duyuyorum, nemin kokusunu alıyorum hissediyorum ama ıslanmıyorum...yağmurdan saçak altlarına kaçan insanları gördükçe garip bir korku duyuyorum geçmişten beri uzanan... Zamanın ucundan düşmeye başlamıştım bir vakit, her şey ile anlaşmak lazım dediler. Serbest verilmiş ömürlere topraktan sınırlar koydular. Bir de tabela diktiler mavi. Kimine göre bir umuttan başka umuda geçişin rengi oldu, kimine göre bekleyişin demlenmiş laciverti. Bir şeylerin sonuydu sanırım tam hatırlamıyorum , akşamın kızıllığından içirdiler su niyetine kana kana, bir ödeşme şarttı; gecenin siyah gözlerine, ıslak gözlerimi feda ettim ben de. Bundan sonra geceler siyah ağlarsa sebebi bendendir bilin istedim. Çatılarınızdan zift akarsa katran katran, acılarımdan arta kalandır. Yaşamak için olan bütün yeltenmelerim sızıya dönüştü parmak uçlarımda. Parça parça tüm eksikleri birleştirdim bir bütün etmedi. Tamamlanamayan hayatlar hatıra kalıyordu geriye…Eli yüzü düzgün bir şeye benzemeliydi insan. Eşsiz bir heykele, kimsenin aklına gelmemiş bir şiire, şifası keşfedilmemiş bitkiye belki de. Her nefesi bin kuşkunun ardından alırken kabaran göğüs kafesimin çektiği ızdırabın hesabını kime sorabilirdim ki? Beni, kemirgen bir solukla cezalandıran hayat başkalarına da bu ağırlığı pay etse idi biraz hafifler miydi yüküm? Yalnızlık ince bir zarın seni sarması sanki içinden geçen sessiz harfler, kendi sesine kırk kat yabancı gibi bir tercihin en korkunç sınırı aslında elinin yüzünde bıraktığı derin izler de ne? gidilmemiş uzaklardan dönülmemiş yakınlar yorgunuyuz Yaralı bir kalpten ne kaldıysa geriye farkındaydık yalnızlığımızı acımıza banmayı hep biliyorduk aslında şimdi yetinmeliyim tavırları öğrettiler bir de dudağının kenarında biraz mahçup biraz korkak bir büküş ben nerdeyimin en zavallı haliden mağrur bir gurura evrilme çabası ruhumuzun eline
sever miyiz? önce kendimizi sonra ne kadar siz varsa hepinizi ölüme yaklaşırken yaşamaya geç kalmanın hangi renk olur ki tablosu? ya da umutsuzluğun fotoğrafı hangi saatte daha çok  umutsuz çıkar ki? ölümü kafasına taç yapan Nilgün Marmara'yı anlıyor olmayı istemezdim kahretsin ki seni anlıyorum "Hayatın neresinden dönülse kardır." demiş kimi satırlarında bu sefer yaşamak yanıldı Nilgün Marmara ... bu sefer yaşamak  yanıldı.
youtube
15 notes · View notes
sharmainelyx · 2 years
Note
Dünyanın en iyi ve en güzel kalpli insanlarından birisin. Hiçbir zaman umutsuz olma. Güçsüz durma, darbeler alıyorsun ama yıkılma. Hep dik dur. Dik durduğunu gören bir darbe daha vurur. Yıkılmadığını anladığında pes eder. Dik durmaz pes edersen o daha çok vurur. Sevmişsin. Güzel sevmişsin hem de. Ama unutma, herkes güzel sevilmeyi hak etmiyor. Herkes sevginin karşılığını vermiyor. Bunu paylaşımlarından yola çıkarak yazıyorum. İnsanların seni üzmesine izin verme. Üzdüklerini hissetmelerine asla. Düşene bir tekme de sen vur sözü çok haklı bir söz. 16 yaşındaydın sanırım. 16 sene geçti ömründen. Kalan yılların da üzülerek geçecek kadar değersiz değil. Artık acı çekmek, üzülmek değil gülmek yakışır sana. İyi geceler ✨
Şey, bu söylediklerin için ben çok teşekkür ederim. Birisi bana karşı böyle söyleyince gözyaşlarıma hakim olamıyorum. Çünkü daha önce bana böyle konuşulmadı. İstersen geç karşıma yüz defa tekrarla. Yine hepsinde oturup ağlarım. Bana "Dünyanın en güzel ve en iyi kalpli insanlarından birisin" diyebiliyorsan, o senin kalbinin güzelliğindendir. Bunları söyleyebiliyorsan, kalbinin iyiliğindendir. 16 yaşındayım ama kendimi o yaşta hissetmiyorum. Daha büyük gibi. Ama kesinlikle 16 değil. Küçüklüğümden beri bunu yaşamaya alıştım. Artık şu sıralar bana koymuyor. Kendimi toparlamaya çalışıyorum. Ne kadarıyla başarabiliyorum bilinmez. Kalan yıllar mı, aylar mı, yoksa haftalar mı? Ne zaman göçüp gideceğiz burdan? Kim bilir?.. Mutlu olmaya değil de, üzülmemeye çalışacağım. O güzel kalbinden öpüyorum... ❤️
27 notes · View notes
yildizcicegibahcesi · 8 months
Text
ben kendime duacı aramıyordum, güzel kız. ben kendime beni anlayacak birini arıyordum. seninle aynıyız ve beni anlarsın sandım; anladın mı bilmiyorum ama aynı değilmişiz. ben yokmuşsun gibi davranamazdım. karşımdaki insan hayata karşı bu kadar umutsuz ve mutsuzken ona bir "iyi geceler"i, bir "günaydın"ı çok görmezdim. ben onu dinlerdim. keşke öylece gitmektense bana istemediğini söyleseydin.
2 notes · View notes
capheirachlys · 2 years
Text
..ve güz geldi Ömür hanım. dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. insanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. yağmur ha yağdı ha yağacak. incecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
hüznün bütün koşulları hazır. nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı.. ve yüzüm ömrümün atlası; düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür hanım?
her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? bir güz düşünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de?
yağmur yağıyor Ömür hanım.. gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına.. ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?
dönelim.. dönmek yenilmektir biraz da, yarım kalmasıdır çıkışlarımızın, korkaklıktır, alışkanlıkların güvenli küflü kabuklarına sığınmaktır.. olsun dönelim biz yine de. bilincinde olmadan üstlendiğimiz sorumluluklarımız var. evlere dönelim, sırtımızın kamburu evlere, cılızlığımızın görkemli korunaklarına, yalnızlığımızın kalelerine dönelim. ölçüsüz yaşamak bize göre değil Ömür hanım. büyürken geniş ufuklarımız olmadı bizim. küçücük avuçlarımızla sınırlarımızı genişletmek istedikçe yaşamın binlerce engeli yığıldı önümüze. hangi birini yenebilirdik bunca olanaksızlık içinde. umutsuzluğu tanıdık, yenilgiyi öğrendik böylece. yaşama sevinci adına bir tutamağım kalmadı Ömür hanım. bir garip boşlukta çiviliyim günlerdir gözbebeklerimden. sahi nedir yaşamın anlamı? geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp, ağır yükler aldığı zamanın derin denizlerine. bakıyorum umut karamsarlığın, sevinç acının azıcık soluk almasından başka ne ki? yaşamsa gerçekle düşün umutsuz bir savaşı, her şeyi içine alan kocaman bir yanılsama.. değil mi yoksa?
öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum. herkes gibi yaşasaydım eğer, yaşamı onlar gibi görebilseydim çarşılar yeterdi avutmaya beni. bir gömlek, bir ayakkabı, bir elbise; bir yemek lokantalarda; televizyon, halı, masa ve daha nice eşya yeterdi yalnızlığı örtmeye, kendimi göstermeye, varolmaya, ‘dar çevre yitikleri’nde önem kazanmaya..
oysa ben bir akşamüstü oturup turuncu bir yangının eteklerine, yüreği avuçlarımda atan bir can yoldaşıyla dünyayı ve kendimi tüketmek isterdim. öyle bir tüketmek ki, sonucu yepyeni bir ‘ben’e ulaştırırdı beni, kederli dalgınlığımdan her döndüğümde.. bir ben ki tüm ilişkilerin perde arkasını görür de gülerdim sessizce yapay yakınlıklarına insanların. kim kimi ne kadar anlayabilir Ömür hanım?
susmak yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni konuşmaya zorlama ne olur. sözün sularını tükettim ben, kaynağını kuruttum. geriye bir büyük sessizlik kaldı yüreğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar büyük.. yalnızım Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar gibi karanlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün, yalnızım.. sularım toprağa sızıyor bak. yüzümü geceler örtüyor. binlerce taş saklanıyor içimde. kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok konuşuyorlar ki.. bir söz insanın neresinden doğar dersiniz? dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? düşlerinden mi yoksa gerçeğinden mi? ve kaç kapıdan geçip yerini bulur bir başka insanda? yerini bulur mu gerçekten? sözü yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı.. kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu. aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. yanılıyor muyum? olsun. yanıldığımı biliyorum ya..
yeni bir şeyler söyle bana ne olur, yeni bir şeyler. kurşun aktı kulaklarıma hep aynı sözleri, aynı sesleri duymaktan. belirsizlik güzeldir, de örneğin, kesinlik çirkin. sessizlik sesten hele de güncel ve kof her zaman iyidir; düş gücü, iç zenginliği verir insana. dünyanın usul usul ağaran o puslu sabahları ve günün turuncu tülleriyle örtünen dingin akşamları bu yüzden etkiler bizi, duygulandırır, de. anlık izlenimler sürekli görünümlerden her zaman daha güçlü, kalıcı ömürlüdür.. alışkanlıklar öldürür güzelliğimizi, bizi değişmek çirkinleştirir de. kimse düşlerine yetişemez ve kimse geçemez gerçeğini bir adım bile; bu yüzden sıkıntı verir zaman, kısa kalır, sonsuz olur, insanın küçücük ömrünün karşısında. istemenin kuralı yoktur, de, açıklaması sınırı suçu yoktur; istemek yaşamın kendiliğinden sonucudur, ne haklı ne haksız, ne yerinde ne yersiz..
biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. en büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak.. kıyılarımız duygularımızın boyunda, derinliğimiz aklımızın ölçüsündedir; ufuklarımızsa sisler içinde.. o kıyısız gökyüzü nasıl sığar küçücük gözlerimize, bir bardak suya, demirli bir pencereye.. nasıl gizleriz ağız dil vermez bir geceye? ve nedir ki gizi, daraldığımız her yerde bir genişlik duygusu verir içimize. çözemeyiz, de, bu güdük bilinç, bu sığ yürek, bu ezbere yaşamla. dünya bir testidir, de, Ömür hanım, ömür bir su.. sızar iğne ucu gözeneklerinden zamanın, bir içim serinlik bir yudum mutluluk için. ve bir gün ölümün balkonundan.. dökülür toprağa el içi kadar bir su. yerde birkaç damla nem, bir avuç ıslaklık.. ölümü bilerek nasıl yaşar insan, geride dünyanın kalacağını bilerek nasıl ölür; bilmek bütün acıların anasıdır, de..
sars aklımın cılız ayaklarını, kuşat beni. değişik şeyler söyle ne olur, yeni bir şeyler söyle. yıldım ömrümün kalıplarından. beni duy ve anla. yağmur dindi Ömür hanım. gökyüzü masmavi gülümsedi yine. doğa aynı oyununu oynuyor bizimle. umudun ucunu gösteriyor usulca, iyimserliğin ışığını süzüyor mavi atlasından. ne aldanış! bulutların rengi mavi-beyaz mıdır, kurşuni-külrengi mi yoksa?
gökyüzünü öpmek isterdim Ömür hanım, gözlerimle değil dudaklarımla. yoruldum bulutları kirpiklerimde taşımaktan. delilik mi dedin? kim bilir.. belki de yerde sürünmenin bir tepkisidir bu, ya da ne bileyim bilinçsiz bir aykırı olmak duygusu. gökyüzü de olmak isteyebilirdim değil mi? kim ne diyebilir ki?
kimseler görmedi Ömür hanım, bu dünyadan ben geçtim. içimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim içinde senin ve benim ağırlığım benim olmayan bir garip gülümsemeyle yüzümde, incelik adına, ben geçtim.. yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı ve bir hüzün eğrisi olarak ilişkilerin gergefinde, ördüm ömrümün dokusunu ilmek ilmek. beni cam kırıklarıyla anımsasın insanlar, savrulan bir yaprak hüznü ve dağınıklığı ile.. yükümü yanlış bedestanlara çözdüm. ezilmiş bir gül hüznü var yüreğimde. saatlerce dayak yemiş bir sanığın çözülmesi içindeyim. ürperiyorum. bir at kestanesi durmadan yaprak döküyor yalnızlığın sokaklarında, örtüyor ömrümün ilk yazını. içimde bir çocuk, yalın ayak koşuyor yaşlılığa doğru, binlerce kez yenilmiş umut ölülerini çiğneyerek. sahi yaşlılık, derin bir iç çekiş, yanılmış bir çocukluk olmasın Ömür hanım?
13 notes · View notes
Text
Bazi geceler sesiz gecer ...
Bazi geceler yanliz...
Ve bazende umutsuz gecer..
Ama bazen gecer...
3 notes · View notes
seerendipity · 1 year
Text
her şey çok güzel gidiyor 🧿🧿🧿🧿
çok boktan günler geçirdim. gerçekten çok zor günlerdi, yoruldum, bıktım, depresyona girdim, kaybettim. en umutsuz olduğum ağlamadan duramadığım, aksiliklerden kurtulamadığım, aşk sağlık eğitim her yerden tekme tokat dayak yediğim günlerdi, geçti.
şimdi her şey tek tek öyle güzel gidiyor ki çok yorgunum ama çok mutluyum. binlerce kez şükürler olsun. tüm bunlar nasıl oldu bilmiyorum ama çok huzurluyum ve herkese de gerçekten kalbimden bu huzuru diliyorum. öyle içimden geldi, iyi geceler bebişlerim 💗💗💗💗🧿🧿🧿
5 notes · View notes