Tumgik
#toprağın evreleri
Text
Toprağın Oluşum Evreleri
Toprağın Oluşum Evreleri
Tumblr media
#AnaKayaç, #Bitkiler, #Doğa, #DoğalFaktörler, #Erozyon, #Iklim, #MineralMaddeler, #Olgunlaşma, #OrganikMaddeler, #Parçalanma, #ToprağınEvreleri, #ToprağınOluşumu, #ToprakOluşumu, #ToprakTabakaları, #Yeryüzü https://is.gd/qmL1Lk https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/blog/topragin-olusum-evreleri/
Toprağın oluşum evreleri, uzun bir süreçtir ve farklı evrelerden oluşur. Toprağın oluşumu, çeşitli doğal faktörlerin etkisi altında gerçekleşir. Bu faktörler arasında iklim, bitki örtüsü, topoğrafya, ana kayaç, zaman ve insan etkisi yer alır.
İlk olarak, toprağın oluşumunda ana kayaçların parçalanması ile başlar. Ana kayaçların parçalanması doğal ve yapay yollarla gerçekleşebilir. Doğal olarak, rüzgar, su, buz, ısı ve soğuk, kayaçların parçalanmasına neden olur. Yapay olarak ise, insanlar tarafından madencilik, patlatma, inşaat ve yol yapımı işlemleri sırasında kayaçların parçalanması gerçekleşebilir.
Ana Kayaçların Ayrışması: Toprağın oluşumu, kayaların ayrışması ile başlar. Bu ayrışma, fiziksel, kimyasal ve biyolojik yollarla gerçekleşebilir. Fiziksel ayrışma, sıcaklık farklılıkları, suyun donması ve çözülmesi gibi doğal olaylar sonucu gerçekleşir. Kimyasal ayrışma ise, kayaların asit yağmurları, karbonik asit ve diğer kimyasal bileşiklerle etkileşimi sonucu parçalanmasıdır. Biyolojik ayrışma ise, bitkilerin kökleri ve mikroorganizmaların etkisi ile gerçekleşir.
Parçalanan kayaçlar daha sonra diğer doğal faktörlerin etkisiyle küçük parçalara ayrılır. Bu parçalar, toprakta bulunan minerallerin ana kayacı oluştururlar. Bu süreçte, kimyasal reaksiyonlar da gerçekleşir ve ana kayacın mineralleri değişerek toprakta yeni bileşenler oluşturur.
Sonrasında, ana kayacın parçaları zamanla toprakta birikmeye başlar. Bu birikme işlemi, toprak tabakalarının oluşumunu sağlar. Toprak tabakalarının oluşumu, çeşitli faktörlerin etkisiyle değişkenlik gösterir. İklim, bitki örtüsü ve topoğrafya, toprak tabakalarının kalınlığını ve bileşimini belirler.
Toprak Oluşumu: Ana kayaçların ayrışması sonucu ortaya çıkan malzeme, rüzgar, su ve buzun etkisiyle taşınır ve birikir. Bu birikintiler, zaman içinde toprak olarak adlandırılan bir yapıya dönüşür. Toprağın oluşumu, bu birikintilerin miktarına, toprakta bulunan minerallerin cinsine ve organik madde içeriğine bağlı olarak değişebilir.
Toprak Profili Gelişimi: Toprak oluşumu, ana kayaçların ayrışması ve birikintilerin oluşması ile başlar. Ancak, zamanla toprağın farklı tabakalarının oluşumu da gerçekleşir. Bu tabakalar, toprak profili olarak adlandırılır. Toprak profili, genellikle beş ana tabakadan oluşur: organik madde tabakası, humus tabakası, mineral tabakası, kireç taşı tabakası ve ana kayaç.
Toprak Özellikleri: Toprağın özellikleri, toprağın oluşum süreci ve içerdiği mineraller, organik maddeler ve diğer faktörlere bağlıdır. Toprağın pH değeri, toprağın verimliliğini etkileyen en önemli faktörlerden biridir. Ayrıca, toprakta bulunan besin maddeleri, nem oranı, hava akışı ve diğer faktörler de toprağın özelliklerini etkiler.
Son evre, toprağın olgunlaşma evresidir. Bu evre, toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerindeki değişiklikleri kapsar. Toprak, zamanla bitkilerin ve mikroorganizmaların etkisiyle organik madde ve humus ile zenginleşir. Aynı zamanda, minerallerin çözünürlüğü değişerek topraktaki besinlerin miktarını artırır.
1 note · View note
seslimeram · 8 months
Text
Tanış Bir Karşılaşma: 1915 Yeniden!
Tumblr media
Bir dönüşüm içerisinde mutlak, kati, kesin yıkımın dönemeçleri arşınlanıyor. Gelmişi ile geçmişi ağır insanlık sınavlarıyla lebalep dolu bir sahnenin şimdisi ve geleceğinin de tüm o yıkımlarla bina olunmasına çaba sarf ediliyor. Demokrasi ağızlarından / nutuklarından hiç eksik edilmezken, her gün aralıksız zikredilirken hakikat cürmün ta kendisinin kılınır. Yenilenmiş ya da ismen yeni olarak anılan ülkede kötülüğün pratikleri birer ikişer gerçek kılınıyor. Bir dönüşüm hali içinde mutlak olagelen yıkım bir icraatmış gibi paylaştırılıyor. Tek bir gün huzur tek bir an olsun hürriyet, tek bir an olsun sulha yer bırakılıyor. Bütün o hallerin devamlılığında bir yarın bina edilmeye çalışılıyor ki her şey kapkara. Her an, her şekilde yönelimini kötülükten yana kuran bir devletli ahlaksızlığının yanında cürümlerle, o mutlak, kesin yıkımın dönemeçleri arşınlanıyor. Tekil değil hep ama her dem doğrudan icrasına devam olunan hamlelerle birlikte bir cürmün evreleri aşılıyor. Geleceksizliğini bir biçimde muhafaza ederken yolun sonunun hepten karanlığa çıkartıldığı bir düzlemin her anlamda faaliyeti gerçek kılınıyor. Yıkıcılık her yerde.
Fikrin, sözün ehemmiyeti yitirileli çok oluyor bu sahnede. Böyle afaki bir cürmün varlığı için çabalanan bir uzamda yıkımın dönemeçleri mutlak kati bir biçimde dönüşüm denilip durulurken var ediliyor. Bir gün bir vekil hedef kılınıyor. Salt, sırf o yıkımı var etmiş ola gelen resmi üniformayı işaret ettiği için. Evleri başa çalan, yaşam sahalarını alt üst ederek yıkımlara rehin eden / bilen bir anlayışın kırıma ulaşan tehdit ve yıldırı hallerine dikkati bildirdiği için demokratik bir ülke şiarını savunan zeminde kırmızı çizgiler yanıp söner. Ol şovenizme tutunmuş akılların, iktidarı sabah akşam eleştiren sözüm ona kurucu önderi takip eden akım / şahsiyetlerin gizlisi açığı derini düzü devletli katının ve her şeye hazırlıklı olan linç pratiğini içselleştirmiş olan bir güruhun tahayyülleriyle birlikte bir habis karabasan, bir kere daha kanıtlanmış olan suçlarla yüzleşme gailesi çöp kılınır. Asıl mesel değil hedefe konan vekilin meseli söz konusu edilerek konu bulandırılır. Bundan ala yıkım, bundan büyük bir hırsla bütünleşik bir yok sayma söz konusu mudur, sahiden de var mıdır? Kürd halkı başta olmak üzere, Bakur Kürdistan’ı sathı mahallinde yaşama çabası veren, Ezidi, Alevi, Süryani, Ermeni, Arap, Kıpti, Keldani vesair inanç ve kimlik guruplarına karşı doğrudan var edilmiş ayrıştırıcı suçları fark edemedikten sonra yüzüncü yıl kimi kapsar, kimin ülkesidir ki bu ülke?
Uzak öte değil asırdan uzunca bir zamandır bir düşman addedilen Ermeni kimliğinin tam da bir kere daha linçle buluşturulduğu şu geçtiğimiz günler de o keskin yıkımın her nasıl bir dönemeci var ettiğini bildirecektir. Sovyet Rusya’nın sayesinde esaret altında kalmış, Sumgayit pogromu ile sınanmış olagelen Artsakh Nagorno karabakh’a yönelik geçtiğimiz hafta Azeri devletinin var ettiği saldırılar sonrasında anakara Türkiye’de ortaya serilmiş o nefret edimi zaten yüzleşmekten kaçınılan yıkıcılığı tekrardan gündemin ortasına taşır. Nasıl olsa arkasında Rusya, Türkiye, İsrail, Avrupa Birliğinin ta kendisini bulamayan bir Ermeni kimliği söz konusuyken, Azerilerden yana taraf olunmayacaktır da kimden yana taraf olunsun değil mi? Mesele sadece o kısım değildir, bir toprak parçası üstünde hemen hemen bin beş yüz yıldır var edilen bir yaşam pratiğinin, otuz üç kusur yıllık bir çekişme, karşılıklı iki savaş sonrasında var edilen sürekli kan akıtan bir kısır döngüye rehineliğinin sorgulanması söz konusu edilmez. Stalin ve şürekasının 120 bin civarında Ermeni’yi geçmiş zaman tıkıp, sıkıştırdığı bir yurt bellemelerine vesile olduğu yerdeki haklarını göz ardı edip, o doksanlardaki gibi yeniden saldırganlığı savunan, toprağın yegane sahibi olduğuna inanılması salık verilen Azerbaycan’ın mimli çetecisi, sermayenin pezevengi Aliyev efendinin çıkarlarına göre yem edilmiş / bombalara esir kılınmış bir halka küfürler yağdırılır. Stepanakert kent merkezinden, Martakert’e, Martuni, Hadrut ve nice yere açık bir saldırı gerçekleştirilirken bunun otuz üç yılın bitmeyen kaçıncı rövanşı olduğu izahına girişilir. Despot bir rejimin eline ORusPutin eliyle itilen yalnızlaştırılan bir halkın imdatları buralarda kara mizah komedisi kılınır. Şiddetle övünenlerin pratikleri bütün o cürüm hemhal hallerle çürümüşlük artık bu sinemadadır.
Çürümüşlük dolu ülke gerçekliğini unutan, bir anda kenara çeken o yerli ve milli tayfa ile ırkçılığından zerre gocunmayan, bir yandan da kurucu önderlerinin yolunu takip ederken onun dediği gibi bu şerefli topraklarda tek bir Ermeni’nin hakkı yoktur, olmayacaktır bahsini yeniden dirilten bir akımın sunduğu şey o mutlak, keskin yıkımın bir başka evresidir. İnsani yıkım söz konusuymuş, çoluk çocuk dokuz ay aç kalmış, açlıkla sınanmış, mesel edilmez. Öteki olarak anılanı, ayrılıkçı nam işaretleme ile tanıtan ağzından salyalar saça duran sarayın ol soytarı medyasının ezberleriyle bir linç furyasıdır sürdürülür. 19 Eylül Salı öğlen saatlerinde açıklanan ateşkes durumuna (ki asla durmaz Azeri silahlı kuvvetleri) Artsakh’ta bir insanlık kırımı güncellenir. İnsanların alelacele bir yerlere sığınma telaşı, Stepanakert Havalimanında bekleşen binlerce insan ile gerçek bir imdat çığlığı var edilirken cürmü hep sahiplenmiş, en baştaki sözüm ona barış mimarı büyük ustanın ta kendisinin direktifi doğrultusunda şurada kalan kırk küsur bin Ermeni’ye de gün yüzü gösterilmez. Küfrün bir biçimde lincin, bir biçimde birilerine ev olabilmiş bir sahnenin başa göçertilmesi sorun edilmesin istenir. Bunlardan ala yüzsüzlük bu kadar afaki bir cürüm bütünleş hal mi vardır, bu kötülükler değilse o yıkımı anlatacak olan her ne izah edebilir ki sahi ama sahiden?
Artsakh (Karabağ) İnsan Hakları Savunuculuğu Ofisi'nin derlediği bilgiye göre, Azerbaycan'ın geniş çaplı saldırısı sonucu saat 21.30 (20 Eylül 2023) itibarıyla en az 200 kişi öldü, 400'den fazla kişi de yaralandı. Bir yanda baş amirin terörle müzakere olmaz bahsi, bir yanda yine baş amirin ezin geçin meyilli meramı. Bir yanda bir muğlak devletin tıpkı Türkiye gibi despotik bir yapının pençesine düşürülmek istenen, otuz sekiz haftadır bir biçimde o Bibi namussuzuna direnilen bir zeminde el altından satılan silahların gölgesi, Ermenistan’ı ülke olarak tanımayan tek ülkenin, ne tesadüftür roketatar üretip onu da Azeri devletine peşkeş çekebildiği bir zeminde bu haller kötülüğü aksettirmeye yeterli gelmezse ne gelebilecektir? Sonuç, Xocalı Kırımındaki Azeri kayıpları, Sumgayit pogromu sırasında katledilmiş olan Ermenileri onlarca kez kapsayan, aşan, ikinci savaşın ardından ortaya çıkan cerahatli bir yok ediş halinin tekrarı değilse nedir ki sahiden? Kesin ve kati yıkımın evreleri arasında günler geçirilirken istikametin kapkaranlığı Stepanakert, Martakert, Martuni, Hadrut, Berdzor’dan görünenler zaten her şeyi özetlerken hala mı anlam ihtiva etmez bütün o yıkım döngüsü. Konu Ermeni halkının yanı sıra, Azerbaycan için kullanışlı addedilen, her türden hakları gasp edilmiş Talişlerin de hakkaniyetini bildirip, Agop nasıl ölüme yollanıyorsa, Ali’nin de aynen ölümünün kabullenilmesini barındırır. Bunca cürmün ortasında onca sessizlik sayesinde bugün Artsakh, Dağlık Karabağ halkının geleceğinin muamma konulduğu bir soykırım masa üstünde bir hal ya da ihtimalden gerçeğin ta kendisine evirilir.
Binlerce yıldır var edilmiş olagelen bir yaşam temsilinin, Joseph Stalin eliyle bir devletin sınırları içerisinde Osetya, Acarya, Kabardey Balkar, Dağıstan, Çeçenya, Abhazya gibi Artsakh ya da güncel Nagorno Karabakh / Dağlık Karabağ’ın da terk edilmesinin cezalandırılması bir kere daha ölümlerle / yoksunlukla / sürekli artan bir ivmedeki ön yargılarla şekillendirilir. Üç yıl sonra, geçtiğimiz aylardaki küçük tefek tacizlerin yanında artık aleni ve yirmi dört saat içerisinde Beyaz Bayrağın dalgalandığı bir hızlandırılmış yok etme sürekliğine hiçbir biçimde hayata yer verilmeyen zeminde yıkımın dönemeçleri sonlanır mı sahiden? On binlerce insanın birden mülteci konumuna yükseldiği, bir anda Martuni, Martakert gibi sınır boylarında yer alan iki sinir ucundaki kentlerin tastamam delik deşik kılınmaya çalışıldığı, Stepanakert’in ortasında bir mezarlığın anbean kazılan yeni mezar yerleriyle büyüdüğü bir menzilde sabah akşam bir toprak parçası Azeri devletinin hükümranlığında olsa ne yazar, bir memleket daha elden gittikten sonra? Tümden yıkımın dönemeçlerinde ilerlenip durulurken, pan-türkist hamlelerin ardılı sıra bir sahadaki yıkıcılığı gerçekliğini korurken sahiden nereye varacaktır ki hayat her gün herkes için ölüm kapı eşiğinde bekletilirken?
Uluslararası Ceza Mahkemesi Eski Başsavcısı, Luis Moreno Ocampo’nun Washington Post’ta yayınlanan makalesindeki tahayyüller de mi bir şey anlatmamaktadır misal, hala! “Ocampo "Aliyev, Laçin Koridorunu kapatarak Dağlık Karabağ'ı 120.000 Ermeninin yaşadığı dev bir toplama kampına dönüştürdü" değerlendirmesinde bulundu.
"Bundan sonra ne olacak?" sorusuna yanıt arayan Ocampo şu görüşleri paylaştı:
"Dağlık Karabağ yetkililerinin teslim olmasının ardından uluslararası toplum Aliyev'e bölgedeki Ermeni vatandaşlarının tüm haklarını güvence altına alması çağrısında bulundu. Aliyev hükümeti etnik temizlik yapmayacağını söyledi ve "yeniden bütünleşmenin" bölgeye refah getireceğine dair dünyaya güvence verdi. Ancak daha önce yapılanlar göz önüne alındığında bu retorik boş bir konuşmadır. Azerbaycan'ın hedefleri Dağlık Karabağ sınırlarının ötesine geçiyor. Aliyev, 2010 yılından bu yana defalarca Ermenistan topraklarından 'Batı Azerbaycan"'olarak söz ederek, Ermenistan'ın tamamen yasadışı bir devlet olduğu yönündeki uzun süredir devam eden iddialarını yineledi."
Ocampo "Amerika Birleşik Devletleri bir yüzyılı aşkın süre bu konu hakkında sessiz kaldı ve bu sessizliğin acı sonuçları oldu. Geçen kış başlayan ve şimdi daha şiddetli bir aşamaya giren yeni soykırımın durdurulması için bugün Ermenilerin Biden dahil dünya liderlerine ihtiyaçları var."
Bir dönüşüm içerisinde mutlak, kati, kesin yıkımın dönemeçleri arşınlanıyor. Temel yaşam hakları, barınma ve beslenme gibi konuların toptan taca atıldığı, yaygın medyanın her Ermeni’yi, ister sınır içinde burada kalan, ister Artsakh, Nagorno Karabakh’da kalan isterse de bilfiil Azerilerin yeni icadı Batı Azerbaycan söylemine kurban edilmek istenen o Ermenistan’da olsun hayattan kazılmasının gerektiğine dair yorumlar varken hangi sorun tükenir, hangi yıkıma dur denilebilir ki? Xocalı kırımının onlarca katı insanın can verdiği, Bakü / Sumgayit pogromunun Ermeni kimliğini misal toptan Azerbaycan’dan silip attığı bir zeminde onca yaşanmışlık, toprağa düşen Ermeni’yi saymadan binlerce öz Azeri, Taliş vesair halktan olanın ölümlerini bilmeden, sayıları göz ardı edip, Turancılık hayalleriyle kime ne iyilik getirilebilecektir? Baş efendinin zıvanadan çıkmış gibi saydırıp döktürdüğü Artsakh Ermenilerine yönelik düşmanlaştırıcı tavır, açık aleni Ermeni kimliğine yönelik “çeteci”, “çapulcu” benzeri yakıştırmalarla şuralarda kapı komşunuz olanlar da dahi ötekileştirilirken kim sonlandıracaktır yıkımın parametrelerini nasıl?
Bırak Ermeni’yi bir kenara, Azerbaycan’da savaşa karşı çıktıkları için otuz gün gözetim / tutsak kılınan “Amrah Tahmazov, Nurlan Gahramanli, Afiaddin Mammadov, Nemat Abbasov, Emin Ibrahimov’da” mı bir şeyler anlattırmaz. Halen mi anlaşılmaz. Yönelimin, bir gelecek tahayyülünün toptan çürümeye teslim edildiği zamanlardayız yine, yeniden. Modern ülkenin yeni yüzyılı derken 1915’in karanlığını bir kere daha imal ederek, aynı hattın üstünde yürüyerek bir yarın bina etmeye çalışılıyor. Ahlar biriktirmiş bir coğrafya, bir kere daha kanla, canla sınansın isteniyor. Küçük tefek, yoksun ama bir biçimde modern olanın kıyısında kendi ritmini yakalamış olan bir hayat imecesinin köküne kibrit suyu döküldü, dökülüyor. Amaras Manastırı gibi beşinci yüzyıldan bu yana varlığını sürdüren bir kalıt, yapıt, okulun, Ermeni dilini var eden Mesrop Maştots’un izlerini / var ettiği onca değeri kim sahiden talan edebilir ki? Böyle açık bir kırım / imha tahayyülü karşısında hayatı Türkçe, Ermenice savunamadıkça hiçbir yarın iyilik getirmeyecektir sahiden bunu anlıyor musunuz? Bu da sizlere bir şey ifade etmiyor mu...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Siranush SARGSYAN – From Shelters In Stepanakert 9/20/2023 – Associated Press
0 notes
sosyopix · 4 years
Text
Sukulent Nedir, Bakımı Nasıl Yapılır?
Tumblr media
Sevdiğin birini mutlu etmek ya da özel günler için farklı bir hediye arıyorsan, sukulentler tam sana göre! Sukulent en genel anlamıyla etli yaprakları olan, yaprak yapısı türüne göre değişen bir bitkidir. Hatta bazı türleri vardır ki canlı mı yoksa yapay mı olduğunu anlamak bile zor olabilir. Sukulent bitkileri zorlu koşullara uyum sağlayan yapısıyla hemen her yerde rahatlıkla yetiştirilebilir. Evinde uzun ömürlü bitkilerden olsun, kolayca bakayım ve şık görünsün diyorsan sukulentlere mutlaka şans vermelisin.
Sukulent bitkilerin farklı türleri ve cinsleri bulunur. Hemen her çiçekçide rastlayabileceğin sukulent türleri, seni hiç yormadan uzun süreler sana arkadaşlık edebilir. Sukulentler türleri farketmeksizin kolayca çoğalır. Böylece bir bitkiden onlarca sukulente sahip olmak, sevdiklerinle paylaşmak da mümkün hale gelir. Hatta bir sukulentin varsa kendiliğinden düşen etli yaprağın kısa süre içinde kök saldığını görebilirsin. O kadar kolay kök salar ki bir tabağın üzerinde bile bir iki hafta içinde mini kılcal kök oluşumlarını gözlemlersin. Sukulentler bu sebeple birçok kişinin severek bakımını yaptığı bitkilerin ilk sırasında gelir.
Sukulent türleri son zamanlarda teraryum ve benzeri aranjmanlar için de tercih edilir oldu. Bunun sebebi az bakım ve az su ile kolayca yaşamalarından kaynaklanır. En sevdiğin arkadaşının doğum gününde veya kendi özel günlerinde sukulent çeşitleri ile yapacağın teraryumlar unutulmaz bir hediye olabilir!
Sukulent Bakımı Nasıl Yapılır?
Sukulent bakımı çiçekli veya iç mekan yapraklı türlere göre bakımını daha rahat yapacağın bir bitkidir. Neredeyse hiç bakım gerektirmeyen bir yapıya sahip sukulentler, belirli türlerinin dışında seni asla yormaz. Büyüme ve gelişme evreleri yavaş bir şekilde ilerlediği için sık sık saksı değişikliği yapmana gerek yoktur. 
Yeterli Işık
Sukulentlerin ışık istekleri yine diğer yapraklı veya çiçekli bitkilere benzer. Sukulentini direkt güneş ışığına maruz bırakman etli yaprakların suyunu kaybetmesine sebebiyet vereceği için aydınlık bir ortam seçmen yeterli. Sukulentinin en iyi ışık aldığı alanı seçerek büyüme ve gelişme evrelerini sağlıklı bir şekilde geçirmesine imkan tanıyabilirsin. 
Toprak Seçimi
Sukulentlerin toprak isteği seçici olduğu için torflu toprakları tercih etmende fayda var. Geçirgen ve hafif yapısıyla sukulent toprağı içindeki cocopeat lifleri sayesinde suyu tutar ve sukulentin ihtiyacı duyduğu suyu köklerine dolaylı olarak iletir. Bu özel toprak karışımı içindeki perlit de yine cocopeat gibi su tutma ve besin maddesi depolama özelliğine sahiptir. 
Sulama Düzeni
Sukulentin formunu korumasını istiyorsan, bakımında birtakım şartlara özen göstermelisin. Bunun için toprak ve güneş ışığı konusundaki hassasiyet, sulama için de geçerli. Haftada bir ya da iki kez sakince su vermelisin. Seçtiğin saksı ister seramik ister çömlek olsun altı delik olmalı! Çünkü fazla su sukulentlere zarar verebilir. Eğer sukulentin fazla suya maruz kalırsa çürür. Saksı boyutunu bu sebeple sukulentin boyuna göre ayarlamalısın. Aksi takdirde derin bir saksıda bitki kök salmak ile uğraşacağı için etli yapraklar zamanla çürüyebilir. Bitkinin kendi boyu kadar derinliğe sahip bir sukulent saksısı işini görecektir.
Sukulentler İçin Saksı Seçimi
Sukulentlerin için nasıl bir saksı seçeceğin de çok önemli. Sukulentler için saksı seçerken çok zorlanmana gerek yok çünkü sukulentler her saksıda büyüyebilir. Sukulent için istersen bir cam kadeh bile kullanabilirsin. Ancak büyüyüp serpileceğini düşünürsen geniş tepsi benzeri bir saksı seçmen daha sağlıklı olur. Saksı seçerken çok derinlik aramana da gerek yok çünkü sukulent kökleri gevşek toprakta derine inmeden gelişir. Sukulent saksısı seçerken bu detaylara dikkat ederek kullanacağın alana uygun bir tarzda seramik ya da çömlek tercihi yapabilirsin.
Sukulentler Nasıl Çoğaltılır?
Sukulent bitkilerini çoğaltmak o kadar kolaydır ki, bunu yapmaya başladığında kendini tutamaz ve yüzlerce küçük sukulent sahibi olabilirsin. Sukulentin çoğaltılması yaprak çelikleri ile yapılır. Tohum ile çoğaltım da işletmecilerin kullandığı yöntemler arasındadır. 
Tumblr media
Evde evde veya iş yerinde bir sukulentin varsa sen de kendi yavru sukulentlerini kolayca yetiştirebilirsin. Bunun için tek yapman gereken sukulentinin olgun yapraklarını gövdeden temiz bir biçimde ayırmak olacak. Yani gövdede sukulent yaprağının kalıntısı kalmamalı. Bu işlemi steril bir bıçak yardımıyla yapabilirsin. Ayrıca bıçağı her kullanımda sterilize etmen gerektiğini de hatırlatalım. Bunun sebebi ise çok basit. Her yaprak farklı bir bulaşıcı etmen taşıyor olabilir. Bıçağı sterilize etmeden her yaprağı keserken bu durumda sağlıklı bir yetiştiricilik yapamayabilirsin. Daha önceki denemelerinde başarısız olduysan belki de nedeni bu kadar basittir. Peki “Bıçağı nasıl sterilize ederim?” diye soruyorsan senin için basit bir yöntemimiz var. Bıçağı ateşe kısa bir süre tuttuktan sonra biraz ıslatman yeterli olacak.
Çoğaltım için etli yaprakları ister toprak üzerine koyarak, istersen topraksız bir ortamda kolayca yetiştirebilirsin. Topraksız nasıl yetişecek dediğini duyar gibiyiz. Sukulent çoğaltmanın çok kolay olduğunun en büyük kanıtı da bu. Bu minik bitkiler topraksız bir alanda bile kolayca kök salabilir. Mantığı aslında basit. Sukulent yaprakları gövdeden ayrıldıktan sonra yara yerini iyileştirmek için var gücüyle çalışır. Bu çalışma onu yeniden büyümeye teşvik ederek kök yapmasına neden olur. İşte senin sukulent yaprakların da tıpkı böyle, kılcal köklerini yara yerinden salmaya başlayıp gelişecek. Sukulent yapraklarını gövdeden kopardığında toprak üzerine yerleştirebilirsin ancak yara yerinin toprağın üzerinde kaldığından ve nefes aldığından emin olmalısın. Sukulentinin daha hızlı ve sağlıklı bir şekilde gelişmesini istiyorsan bu dönemde sulama yapmayı unut. Sulama, çürümeyi başlatıp kök salınımını engeller. Bu yüzden yapraklar kılcal köklerini bırakana kadar sulama yapmana gerek yok.
Yaprakların kılcal kök çıkışını gördükten sonra sırada, özel toprak karışımının içine yavru sukulentlerini dikmek var. Bu aşamada çok dikkatli davranmalısın. Kılcal köklere zarar vermeden bu işlemi gerçekleştirmeli ve sukulentinin formunu bozmamaya özen göstermelisin. Yumurta kolisi olarak da bilinen viyol plastik kaplara azar azar toprak karışımı koyarak kılcak kök yapmış mini sukulent tomurcuklarını nazikçe ekebilirsin. Bu aşamada az toprak kullanman sukulentinin gövdeye doğru büyümesine katkı sağlar. Kısa sürede oluşumunu gözlemleyebileceğin sukulentlerini toprağa aldığın gün sprey başlıklı bir şişeyle sulayıp can suyu vermelisin. Daha sonraki aşamada ise sukulentlerinin büyüme formları viyolu geçtiğinde bundan sonraki yaşamlarını sürdüreceği saksıya almak kalıyor. Saksılara alma işleminde de yine dikkatli ve titiz davranmalısın. Köklere zarar vermeden geçirgen sukulent toprağı kullanarak dikim işlemini gerçekleştirebilirsin.
Saksıya aldığın sukulentlerini haftada 2 veya 3 kez olacak şekilde sulayabilirsin. Yaz aylarında sukulent toprağının durumuna göre sulama işlemini sıklaştırabilirsin. Kış aylarında bitkine bol su vermekten kaçın. Bol su sukulent bitkinin gelişimini olumsuz yönde etkileyen durumlardan biri. Bunun sebebi ise kış aylarında su isteğini özel toprak karışımından alan sukulent bitkinin, fazla su ile köklerinin çürümeye başlayacağı içindir. Dengeli ve mevsimine uygun bir sulama ile yavrudan oluşturduğun sukulentlerini kısa zaman içinde beklediğin forma ulaştırman oldukça kolay.
Tumblr media
Sukulentler Hakkında Sıkça Sorulan Sorular
En kolay bakımı yapılan sukulent türleri nelerdir?
Tüm sukulent bitkilerinin bakımı oldukça kolaydır fakat her türlü koşula yüksek adaptasyon sağlayan sukulent türleri: Sedum, Kalanchoe, Senecio, Crassula olarak sıralanabilir.
En hızlı sukulent tohumdan mı? Yoksa çelikten mi çoğaltılır?
Hızlı bir gelişim sürecini tercih edeceksiniz kesinlikle çelikten çoğaltma zahmetsiz ve daha kesin sonuç verir.
Sukulentler kaç gün susuz yaşar?
Bazı rivayetler bulunsada sukulent bitkileri en geniş 20 veya 25 gün süre içinde susuz bir şekilde yaşayabilir. 
Sukulent için Saksı Seçiminde Nelere Dikkat Edilmeli?
Hemen hemen her ortamda yetişebilen sukulentlerin daha sağlıklı olabilmesi adına geniş ve küçük boylardaki saksıları tercih edebilirsin. Alt kısmı delikli saksılar, köklerin kurumasını engelleyerek fazla suyun dışarı atılmasına yardımcı olur.
Güneş Işığı Almadığında Sukulent Gelişir mi?
Normal şartlar altında günde 4 ila 6 saat güneşe ihtiyaç duyan bu bitkiler için yapay ışıkla bir ortam oluşturabilirsin. Yapay ışıklandırmalar, az ya da hiç ışık almayan ortamlar için idealdir.
Sukulent Bitkisi Çiçek Açar mı?
Her sukulent bitkisi çiçek açmayabilir. Bunun için bitkinin sulama aşamasından güneş ışığına kadar pek çok etkenin kusursuz bir biçimde gerçekleştirilmesi gerekir.
Sukulentler Ne Renk Çiçek Açıyor?
Sukulentin cinsine ve bakımına bağlı olmak birlikte sarı, pembe, mor ve kırmızı renklerde çiçeklenmeleri mümkündür. Eşsiz renk geçişleriyle doğanın mucizelerini gözler önüne seren sukulentler, dekorasyonların olmazsa olmazları arasında dikkat çekiyor.
Sukulent Süsleme Nasıl Yapılır?
Farklı boyutlardaki ve renklerdeki sukulent türlerini tek bir saksıya ekerek yaşadığın ortamın havasını değiştiren süslemeler yapabilirsin. Dilersen çakıl ve bahçe dekorasyonlarıyla saksının çevresine otantik dokunuşlar ekleyebilirsin.
Sukulentler Nerelerde Kullanılır?
Minimalist ve şık saksılarda hayat bulan sukulentler hem dekorasyon olarak hem de radyasyonun etkilerini azaltmak için her ortamda kullanılabilir. Farklı ortamlara uyum sağlayan bitkilerin renkli dünyasına dekorasyonlarında yer verebilirsin.
Kesilen Sukulent Gövdesi Tekrar Yeşerir mi?
Çok kolay ve basit bir yöntemle bitkini tekrar hayata döndürmek ister misin? Kesilen sukulent gövdesini yeni bir toprağa ekerek ölü bitkinin birkaç hafta içerisinde hayat bulmasına şahitlik edebilirsin.
0 notes
hbedebiyatsanat · 7 years
Text
Öze dönüş
Alevi Öğretisinde ki 4 Kapı, 40 Makam Öğretisi! Alevi/Kızılbaş inancına göre; her canlı doğuştan olgunlaşmamış ham bir kişiliğe sahiptir. İnsan ise kendi iradesinin dışında herhangi bir toplumda doğar ve o toplumun kültürel, ulusal, ananevi, özelliklerini devralırlar. O toplumun gelenek ve göreneklerine göre şekillenirler. İnsan evladı gelişimi, yaşam biçimi, fiziksel açıdan olgunluğa erişebilmesi için çeşitli evrelerden geçer. Bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik gibi evreleri aştıktan sonra yeni bir dönem başlar: Olgunlaşma. Tabii ki burada toplumsal olgular önemli bir rol oynar. Alevi/Kızılbaş inancına göre insan evladının olgunlaşabilmesi için aşamalı olarak “4 Kapı” da uygulama olarak belli aşamalardan geçtikten sonra olgunlaşır, İnsanı Kâmil olur. 4 Kapı öğretisi ve 40 Makam Öğretisiyle Eğitilen toplum gereken koşullarda olgunlaşır. Kâmil insanlar Topluluğunu oluştururlar. Kâmil insanlar topluluğuna ulaştırmak, 4 Kapı 40 makam şeklinde insanı “İnsanı Kâmil” (olgun insan) olmaya götüren ilkeler aşamalıdır. Bir insan bu kapıyla, makamlardan geçerek benliğini yıkar, arı, duru olur. Alevi Kızılbaş erkânında her kapının simgesel bir anlamı vardır. Hava, Su, Toprak, Ateş bu kapıların simgeleridirler. Her kapı simgesel elementle tanımlanır. Alevi Kızılbaş anlayışında doğa ve inançlar olaylar karşısında durmadan değişkendir. Doğa ne bir tanrı tarafından ne de bir insan tarafından yaratılmıştır. Evren eskiden olduğu gibi gelecekte de kendi kurallarıyla var olacaktır. Bu varlık içinde Hava, Su, Toprak, Ateşsimgeleştirilmiş yaşama yön vermiş Raa Hakk’ı inancı olmuştur. Alevi/Kızılbaş inancına göre insan evladının yaşayabilmesi için Hava, Su, Toprak ve Ateşbu doğada yaşayan bütün canlı varlıklara Hakk’tır. Onun içindir ki milliyet, ırk, cins, dil, din, ayırımı yapmaz. Alevi/Kızılbaş öğretisinde bir talibin eğitim gördüğü, el aldığı, icazet aldığı kademelere “Kapı” denir. Aşamalara ise “Makam” denir. Alevi inancında 4 Kapı, her kapının 10 Makamı vardır. Alevi/Kızılbaş inancında yerin altını, üstünü, evreni çevreleyen Toprak, Su, Hava ve Ateştir. 4 Kapı’nın bir evrensel simgesel ismi vardır. Dört kapı şunlardır: 1. Hukuk Kapısı. 2. Yol Kapısı. 3. Marifet Kapısı. 4. Hakikat Kapısı. 1. Hukuk Kapısı. Hukuk kapısının evrensel simgesi Hava’dır. Alevi Kızılbaş inancına göre Hukuk kapısı Talipler, öğrenciler Alevi inancıyla Hukuk Kapısında yüzleşirler, Hakk’a inanırlar. Hukuk Kapısında taliplere öğretilen 10 Makam öğretisi: Hakk’a inanmak Pirlere inanmak, İlim yolundan gitmek, Çevreye uyum sağlamak, Çevreye ve doğaya zarar vermemek, Hak yememek, Adil ve şefkatli davranmak, Toplumsal değerlere sahip çıkmak Toplumsal değerlerle bağdaşmayan işlerden uzak durmak, Temiz olmak Ailesine faydalı olmak öğretilir. 2: Yol Kapısı. Yol Kapısının evrensel simgesi Ateş’tir. Alevi Kızılbaş inancında Yol Kapısı ikrar kapısıdır. Bir talip bir can bu kapıda mürşide ikrar vermiş talip olmuştur. İkrar töreni – erkânı bu kapıda yapılır. Bu kapıda Meydan’a (cem evine) girmiştir. Meydan’a her can kendi arzusuyla gelir. Ama yalnız değildir. Yanında “Yol” arkadaşı, yani “Musahibi” vardır. Yol Kapısında taliplere öğretilen 10 Makam öğretisi Mürşidin öğütlerine uymak, Arınmak, Cem’e girmek, Yol Arkadaşı (Musahib)lik Hizmeti görev olarak kabul etmek, Özüne sadık kalmak (özünü fakir görmek), İyilik için çaba harcamak, Haksızlık yapmamak Ümitsizliğe kapılmamak, Bilgiçlik tasarlamamak. Yol Kapısının evrensel simgesi Ateş’tir. Ateş insan evladının yaşamında önemli bir yere sahiptir. Meydan (Cem) ateşten gömlektir. Bir talip “Yol“a meydana gelince ateşten gömlek giymiş, ateşten sınanmıştır artık. Alevi yaşamında her daim yeninin kültürü ateşolmuştur. Ateş kötülüğü, cahilliği, kini, kasaveti yakmıştır. 3: Marifet Kapısı. Marifet kapısının evrensel simgesi Su’dur. Alevi Kızılbaş inancında marifet kapısı kendini bilme, kendini tanımadır. Semavi dinlerde kendini bilen Hakk’ı da bilir, kendini bilmeyen Hakk’ı bilmez. Bir talip kendini bilirse evrenin sırlarını da bilir. Marifet kapısının evrensel simgesi Su’dur. Su arıdır,durudur. İlham verir. Çünkü bilir ki yaşam su ile başlar. Alevilikte gönül verme, kabul etme evrensel olarak suyun uzantısıdır. Marifet kapısında taliplere öğretilen 10 makam öğretisi Kendini bilme, Su gibi duru olmak, İlim irfan sahibi olmak, Güzel ahlaklı olmak, Sabırlı olmak, Hoşgörülü olmak, Bencil olmamak, Kin ve garezden uzak durmak, Özüne sadık olmak, Cömert ve yiğit olmak. 4. Hakikat Kapısı Hakikat kapısının evrensel simgesi Toprak’tır. Alevi Kızılbaş inancında bir talibin ulaştığı en üstün aşama Hakikat kapısıdır. Hakk bu kapıda kendini bu aşamaya ulaşmış olanla birleştirmiştir. Bu kapıda “Gerçeği gerçekle izlemek” vardır. Hakikat kapısına ulaşmış Hakk yolunda buluşmuş olan talibin “Gerçeği gerçekle gördüğü” kişi kendisinden başkası değildir. Hakk kendi suretindedir. Hakikat kapısında taliplere öğretilen 10 makam öğretisi Hakk’ın varlığına ulaşmak, Hakk’ın sırını öğrenmek, Gerçeği bilmek gerçeği gizlememek, Birlik ve beraberliğe yönelmek, İnsanı sevmek, bir görmek İyilik yapmak, Mütevazı olmak, Kimseyi hor görmemek, Kimsenin ayıbını görmemek, Eğitici ve öğretici olmak Alevi Kızılbaş inancına göre Toprak, aynı zamanda yeraltındaki iyiliklerin, güzelliklerin, kötülüklerin temsilcisi, bereketin bolluğun, tarlaların, ürünlerin, doğumun, ölümün, aşkın kontrolü onun simgesidir. Pirlerimiz “Hızır, cenneti toprağın altına değil, üzerine kurmuştur” demişler. Hakikat kapısının sevgisi insan sevgisidir. Aleviler Hakikat kapısının simgesi olan toprağı, bir bilge olarak görmüş, onu yer gökle birleştirmiş, “yer ana gök gerçeğin babasıdır” demiş bu yüzden insan sevgisini gökyüzünün direği olarak kabul etmiştir. Asimilasyona hizmet eden her türlü zihniyeti reddedin. Osmanlılar Alevi/Kızılbaşları asimile etmek ve İslam’ın içine çekmek için 1600 yıllarından sonra, Alevi/Kızılbaşlıkta var olan 4 Kapı’dan Hukuk Kapı’sını Şeriat kapısı olarak, Yol Kapısını ise Tarikat kapısı olarak değiştirmeye çalışmışlar. Oysaki Alevi/Kızılbaşlar İslam’ın doğuşundan bu yana şeriatı reddetmişler.
88 notes · View notes
artuklustructure · 6 years
Text
Antakya Müze Otel
ASF ANTAKYA MÜZE OTEL BUGÜNE GELİŞ EVRELERİ 2009 yılında ,mülkiyetimizde bulunan Antakya Haraparası Mahallesi 5 ada ,4642 no.lu 17132 m2 lik parsel üzerinde yapmayı planladığımız otel yatırımı için Antakya Belediyesi , Hatay Arkeoloji Müzesi ve Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kuruluna müracaat edildi. Koruma kurulundan çıkan karar gereği Hatay Arkeoloji Müzesi nin denetiminde 2010 yılı başında 29 Adet sondaj kuyusunun kazısına başlandı. Yaklaşık 2 ay süren sondaj kuyu kazılarından elde edilen verilerin ışığında kazının yatayda tüm sahayı kapsayacak , düşeyde ise sahanın yarısında 8 metre derinliğe varacak şekilde genişletilmesine karar verildi. Kazı evresi • Mayıs 2010 Tarihinde tekrar başlatılan arkeolojik kazı , yaklaşık 120 işçi , 35 arkeolog ve elle kazılan çıkan toprağın elendikten sonra depolanma alanına götürülmesi için gerekli 3 iş makinası ve 10 kamyonun yaklaşık 8 aylık bir çalışma sonucu Aralık 2010 tarihinde tamamlandı. Kazı evresi Kazının tamamlanmasına takiben böyle bir alanda gerçekleştirilecek proje için yurt içi ve yurt dışında mimar arayışlarına gidildi.Sonunda ülkemizin önde gelen uluslar arası ödüllü mimarlık ofislerinden biri olan EAA-Emre Arolat Mimarlık ile anlaşmaya varıldı. Müze denetiminde Koruma Kurulu onayı ile 8 ay süren ve elle yapılan yaklaşık 103.000 m3 kazı için 120 işçi , 35 arkeolog çalışmıştır. Projelendirme Evresi  Kazıların tamamlanmasını takiben hazırlanan ve Kuruldan onaylı Koruma Projesi kapsamında kazıdan elde edilen bulgular kısmen depolara kaldırılarak , kaldırılamayanlar ise yerinde koruma altına alınarak restorasyon sürecine kadar saklanmaktadır.  EAA –Emre Arolat Mimarlık bürosu tarafından başlatılan konsept proje çalışmaları yaklaşık 6 ay sürmüş , bu proje Belediye,Müze ve Koruma Kurulu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı ‘ nın onayını aldıktan sonra uygulama projelerine geçilmiştir.  Projenin ana prensibi , yer altından gün ışığına çıkartılan tarihi değerlerin saha içinde bulunmadığı noktalarda kuyu temeller oluşturarak çelik kolonlar üzerinde yükselmek , arkeolojik dokuyu olduğu gibi sergilemeye imkan verecek bir yapı oluşturmaktı.Bu amaçla yapılan çalışmalar 2011 Kasım ayı gibi tamamlanmış olup bu tarihte Belediye ve Koruma Kurulundan onay alınarak inşaata başlanmıştır.  66 adet 220 cm ve 250 cm çapında ve her biri yaklaşık 20-26 metre arası derinlikte toplam derinliği 1420 metreyi bulan kuyu temeller , sahaya makine sokulamaması dolayısı ile Müze denetiminde Ağustos 2011 tarihinde elle kazılmaya başlanmış ve – 20 Nisan 2012 tarihinde tamamlanmıştır. Kuyu Temel İnşaat Evresi Kuyuların her biri elle kazılmış , çıkan topraklar teker teker elenmiş , varsa bulgular toplanmış ve kalan toprak depolama alanına gönderilmiştir.Bu çalışmanın ne kadar zahmetli ve riskli olduğu resimlerden de anlaşılmaktadır. Kuyuların elle kazılması sırasında her türlü kazaya karşı önlem alınmış olup , tüm koruyucu malzeme ve ekipmanlar işçiler tarafından kullanılmış , tüm elektrikli cihazlar topraklanmış ve kaçak akım rölesi ile desteklenmiştir. Kuyu Temel İnşaat Evresi Kuyuların elle kazısı esnasında çıkan sular , derin su pompaları vasıtası ile ara istasyon olarak kurulan ve dere yatağına yerleştirilen tanklara , tanklardan da gene pompalar yardımı ile arazi çevresindeki drenaj hatlarına basıldı. Kuyu Temel İnşaat Evresi Demir bağlanma işlemi de kazı işlemi gibi , hatta ondan daha da zahmetli bir çalışma gerektirmektedir. Demirlerin bağlanabilmesi için zaman zaman vinçte askıya alınarak,zaman zaman da ara platformlar oluşturarak 10 ila 15 metre boşlukta çalışma yapmak gerekmektedir. Demir bağlanmasını takiben kuyuların içi beton dökülerek , binanın ana taşıyıcı çelik kolonlarının temelleri oluşturulmuştur. Kuyu Temel İnşaat Evresi İlk kademe kuyu betonu tamamlandıktan sonra çelik kolonların monte edileceği ankraj bulonları şablonlar vasıtası ile yerlerine yerleştirildi. Çelik kolon montajı öncesi son kademe beton dökülüp ankrajlar tespit edildi. Çevre İstinat Perdelerinin Yapılması • Arazinin etrafında yer alan prekast istinat duvar elemanlarının fabrikada yapımına 15 Temmuz 2012 tarihinde başlanmıştır. Dökülen prekast elemanlar sahaya 10 Ağustos itibari ile getirilmeye başlanmış ve yerine konmuştur. • Temmuz 2012 itibari ile toplam 312 adet imal edilen prekast istinat duvar elemanlarının hepsi yerine monte edilmiş olup, izolasyon ve dolgu işleri de tamamlanmıştır. İnşaat Aşamaları • Kuyu temellerin haricinde inşaat olarak projeye göre BOH ( Back Of House) , yani tüm teknik hizmetlerin yer aldığı betonarme bloğun inşaatına 06.12.2011 tarihinde temel betonu dökümü ile başlanmıştır. Mayıs 2012 itibari ile BOH binasının kaba inşaatı %100 tamamlanmışdır. Temmuz 2012 den itibaren çelik imalatların montajına başlanmış olup , tüm kaba ve ince iş imalatlarının 2014 üçüncü çeyreğinde bitirilmesi planlanmaktadır.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
0 notes
Text
New Post has been published on Eskişehir Medyası | Eskişehir Yerel Haber ve Emlak Portalı
New Post has been published on http://www.eskisehirmedyasi.com/eskisehir/kent-politikalarinin-bilim-ve-akla-uygun-olmasi-gerektigi-vurgulandi/
Kent politikalarının, bilim ve akla uygun olması gerektiği vurgulandı!
Kent politikalarının, bilim ve akla uygun olması gerektiği vurgulandı. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şubesi Başkanı Bülent Erkul, kent politikalarının, yapılaşma; bilime, tekniğe ve akla uygun bir perspektifle, rant için değil, toplum yararı için yapılması gerektiğini söyledi.
Marmara Depreminin üzerinden 18 yıl geçtiğini ve depremlerin doğa olayı olduğunu vurgulayan Erkul, “Her afette sonra sık sık yapılan “yara sarma” anlayışının dışında bilimin, tekniğin, mühendisliğin ve aklık gerektirdiği işlerin yapılması öncelikler arasında yer almalıydı. Yapılarımızın deprem riski taşıması değil deprem güvenliği olacak şekilde üretilmesi gerekirdi.” dedi.
Ülkeyi, kentleri, yapıları depreme karşı hazırlamanın üç temel yolu bulunduğunu belirten İnşaat Mühendisleri Odası Eskişehir Şube Başkanı Bülent Erkul şunları söyledi: “İlki mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesidir. Bunun için öncelikle mevcut yapı stokunun bir envanteri çıkarılmalıdır. İkincisi; yeni yapılacak olan yapıları; bilimin, tekniğin ve mühendisliğin ortaya koyduğu ilkeleri yapı üretim sürecinin içine sokmaktadır. Bu nedenle proje üretim sürecinden başlayarak yapı üretim sürecinin tüm evreleri sertifikalı mühendisler tarafından denetlenmelidir. Üçüncüsü; deprem zararlarını azaltmanın bir yolu olarak da, tüm yapıların sigorta kapsamına alınması önerilebilir.
Kentsel dönüşüm uygulamaları yeni sorun alanları oluşturuyor
“Daire alanlarının küçülmesi kat sayısı ve daire sayısının artmasına neden oluyor. Sokak ve mahallenin alt yapısı aynı kalmasına rağmen aile sayısı ve nüfusun artması otomobil sayısını da artırıyor. Kentin fiziksel eşikleri aşılıyor, demograifk yapı bozuluyor. Yeni bir trafik ve alt yapı sorunu oluşturuyor. Bütünlüklü bir planlama yerine parçacı bir anlayışla yapılar yıkılıp yenide yapılıyor. Kentlerimiz inşaat projelerinin birer arazisi haline dönüştürülmektedir. Ormanlarımız ve su havzalarımız büyük ölçüde zarar görmüş, toprağın drenaj sistemi bozulmuştur. Yağan yağmur suyunu alacak toprak kalmamıştır. Marmara Depreminin 18. yılında bir kez daha hatırlatmak gereğini duyuyoruz; kent politikaları, yapılaşma; bilime, tekniğe ve akla uygun bir perspektifle, rant için değil, toplum yararı için yapılmalıdır. Bilimin, tekniğin ve inan yaşamının dikkate alındığı bir kentleşme ve yapılaşma yerine; kişi ve grup çıkarlarına dayalı bir yapılaşma anlayışı kentlerimizi yaşanmaz bir hale getiriyor. Ormanlar, ağaçlar, yeşil alanlar, su havzaları, park ve bahçeler yok edilerek kentlerde boş alan bırakılmıyor. Afet, bir doğa olayının kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır.”
0 notes