Tumgik
#su çürüdü
yorgunherakles · 2 years
Quote
sular buharlaşıyor buluşalım dediğin denizlerde.
ahmet telli - çocuksun sen
28 notes · View notes
1-ruhubozuk · 1 year
Text
bundan sonra,
sigara ile nefes alırım, gelişi güzel elime ne geçerse giyerim çirkin gözükmem umurumda değil, birini sevmem kalbim çürüdü, ders çalışmak da ne, hayat mı meydan okur spor yapar dans ederim, arkadaş mı yanıma gelen yazanla (tanımadıklarım dışında) konuşurum, ölmek mi atlarım yola çarpan çarpar, sabır mı çatladı en ufak şeyde dalarım karşımdakine, yemek mi almıyor mide su kahve. üzüyor muyum bu benim sorunum değil, itici mi öyleyse uzak durun, acıyor musunuz karşıma çıkın da diyin bide, psikopat diye mi düşünüyonuz uzak durun, üzgün mü görünüyorum insanlara acıyorumdur.
varlığını bilmediğim tanrı bana bir şeytan gönderdi sanırım, aşığım.
7 notes · View notes
mchtdnlr · 5 months
Text
Senden sonra kimseye sen gibi olmadım herkes gözümde objeden ibaret oldu. kalbim çürüdü ne su verdim ne güneş öyle hapis ettim içeriye..,,
2 notes · View notes
yalnzardc · 1 year
Text
Tumblr media
Kabre vardığın gice gele oruç
Bir güzel surette eyler uruc
Can verirken gele şeytanı lain
Sana beş vakit namazdır muin
Hararetten yanar ciğerle yürek
Debreşur dudakların bağrın yanar
Ruhu teslim eyleyince ibtida
Diye cânın hasreta ve firgata
Göre meyyit kendi teneşirdedir.
Cem olup dostlar yumak kastındadır
Çağıra üç kere bir kati avaz
Yalvarup su koyana eyler niyaz
Yalvarup çağıra Allah içun
Suyu ıssı komayın Lillah içun
Yaralıdır kati pek şimdi tenim
Azrailden şimdi kurtuldu tenim
Çürüdü her yanım ağrır kati
Hoşca tutun bana eylen himmeti
Ol sedâyı bizler işitsek eğer
Canımızda zerre kalmazdı eser
Hısmını cân seyriderken takihan
Gele ol mahalde bir melek heman
Diye kim seyr eyledin mi tenini
Haram ile besledin mi tenini
Söyledin mi gaybeti bühtan ile
İşledin mi her işi ısyan ile
İşledinse ol melek diye sana
Müjde olsun cehennem hâzır sana
Yedin ise ger cihanda sen haram
Gele cismine bu ....? den selam
8 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Susuz Bir Tufanda Yıkanıyor Dünya
Su dünyanın sevgisiydi
Sevgi insanın özü
En son nuh tufanında yıkandı dünya
dünyanın gemisi Anadolu da.
Sonra insan tam temizlenememiş olmalı ki dünyanın kötü ve kötülükleri bir daha yıkanamasın diye su da çürüdü
Suyla yıkanan her şey temizlenmez oldu
Başta tefeciliğin diğer her kötülüğün organize bir şekilde kirletmediği canlı ve doğa kalmayınca
Mahşer tufanı ile Anadolu'dan susuz yıkanmaya yeniden başladı dünya
O kut ruh Nuh tufanı'nın koptuğu boğazda boğazladı tüm zalimleri
Aynı gemi başka bir kılık ile susuz bir denizde yüzerek susuz yıkmaya ve yıkamaya başladı
Karşısında tefecilik adına her holdingin bir amiral gemisi vardı. Birisinin itibarını batırdı, birini ibret olsun diye canından etti.
Yaşanan sancının sebebi ondandır
Aşırı kirlenmiş dünyanın kötüleri yenilmemek için ilk kez direnişe geçtiler
Çalarak sahip olduklarını sandıkları maddi güçlerine çok güveniyorlardı
Hatta kendilerinin yaptığı gibi her insanın onların yarattığı bu tanrıya tapmasını istiyor bunu hiç utanmadan sıkılmadan dayatmaya kalkıyorlardı
Karşılarında ki gücün nasıl bir güç olduğundan haberdar oldukları halde geri dönüş olanakları kendilerine göre olmadığı için inatlaşmayı seçtiler. Onları kullananlar onlara başka bir seçenek tanımıyordu zaten!
Bir virüs yaydılar dünyaya güç pekiştirmek ve tam esir alma çabasının bir devamı olarak maddi güçlerini daha da artırmak yoluyla güven tazelediler.
Azmak böyle bir şey işte/gözleri dönmüş kötülük istediğini yapamadığı için azmaktan başka bir çaresi yok ki!
Şimdi kötülüğün çıkarına kendi ürettikleri silahlarla kimin kiminle ne için savaştığı belli olmayacak bir savaşa dünyayı sürüklemek peşinde koşuyorlar
Yaşattıkları kötülüğü kendileri yaşayana kadar ve ürettikleri debdebeye güvenerek insanları kendi kötü yanlarına yeniden çekmek için her hileye sonuna kadar başvuracaklar
Nuh iyilik adına yedi yüz elli yıl yaşadı diye rivayet edilir
Yetmemiş belli ki
Kötülüğün kendi rezilliğini görmesi ve yaşaması için bir o kadar yaşama süreci bu şekilde başladı. Canlı ölü kelimeleri ilk kez yan yana kullanıldı
İvmesi azalarak bitecek bu kötülük
Onların kötülük adına sahip oldukları maddi güçlere aldanan her insan bu kötülüğe bir yerinden bulaşmak zorunda kalacak
Kendini ve ne yaptığını anlamakta zorlanacak insanlık
Sonunda Anadolu ve Türkler insanlığa yine umut olacak
Bir insanın ömrü süresine sığmayacak bir ibret bu!
Anlaması anlatması kadar zor.
Bir tek susuz mahşer tufanında ibret olsun diye boğulan hariç, canlı ölülere dönüşenler dışında kimse anlamayacak o kötülüğe bunu yaşatmak adına devam edenin ne olduğunu!
Kötülere alet olanların da kötü olduklarını anlayacakları bir zamana kadar sürecek bu susuz temizlik.
O gemi yine Anadolu'da oturdu karaya.
Günü geldiğinde keşfedilecek. Maddi güçlerini kullanarak engellemeye ve gizlemeye çalıyorlar. Bu da o ibretin bir parçasıdır. Beyhude bir çaba olduğunu bilerek bunu yapıyorlar.
Neden kötüler kötü ve kötülükten vazgeçmiyor diye hayıflanan her insan kötülüğe kendi katkısının ne olduğunu zamanı geldiğinde farkına varacak. İyi olduğu zannı ile yaşayanlar iyi olmadıklarını idrak ettiklerinde iyi olacaklar.
Kötülüğün tüm kartondan kalelerini yıkarak ve susuz yıkayarak ilerliyor o gemi!
Temizleniyor dünya yine Anadolu'dan başlayarak, nuh tufanının koptuğu boğazın teslim edildiği bir ulusun kut görevi gereği yapıyor bu iyiliği.
Bunun için nefsinden yine soyundu o ruh!
İnsanlık nefsinden soyunmak ile ilk kez tanışıyor.
Çünkü kötülük nefsi ile yaşıyor.
Nefsine teslim birinin bunun ne demek olduğunu anlaması mümkün değil
19 Mayıs 1919 tarihinde de o boğazı geçerek Anadolu'ya geçmişti o kut görevin gereğini yapmak için asil bir ruh.
Tarih ilerisini görebilenlere sahne verir.
O ruh yine sahnede. Gemi ve kaptanı deryada. Kendi adına beklentisiz bir görevi icra ediyor.
Sonunda tekel zihniyetinin tek eli de boş kalacak.
Temiz dünya yeni misafirleri ile yeni bir dünya kuracak. Mimarı sonradan idrak edilecek.
] Önder KARAÇAY [
3 notes · View notes
moonloveee · 2 years
Text
...
Ne zaman ki rüzgarlar sertleşti o zaman bilirdim kış'ın kapısı aralandı ve Ekim geldi.
Hep de gülümserdim yapraklar dökülünce yere
Ama hiç gülümsemesi yoktu Ekim'in
Sarhoş bir atlı gibi harab ederdi coğrafyayı.
Bizim köyün elektrikleri
arası geniş direkler üzerinden gelirdi
Rüzgar ile çarpışır çarpışır ölürdü..
Yani bir vardı on yoktu.
Her şeyin idareli aktığı zamanlardı.. sacı çatlamış sobanın çatlaklarından sızan ışık vururdu duvarlara.
Annem masalına başlardı..
Yedi başlı devler, Koca kanatlı kuşlar, uçan filler, kahramanlar ve kurtarılanlar dolanırdı hayal hanemizin koridorlarında.
Kurbağayı öpen kız ın dudakları kesin su toplamıştır diye gülerdik aramızda. "Huzur akçe ile satılmaz" diyen Nasrettin hocanın sesinin telleri bizdeydi.
Kardeşim soruyor yine
"Saçları metrelerce uzayan birinin saçına nasıl da olur bit girmez"
Bilmem.. vardı belki de.
Neyse..
Hiç bir masalın sonuna uyanık varamazdık
Sabaha sonunu sorup dururduk.
Biri hariç ve sanırım sadece ben "Yedi kollu ahtapot" masalını anlatınca annem hiç uyumaz sonuna kadar kalırdım.
İçinde biz yoktuk.. ama bize benziyordu hikaye
Ya da sadece anneme..
Geceyi çatlak çatlak aydınlatan soba vardı söylemiştim..
Dibinde uzandığımız bir gece farkettim ben de
Dizleri üzerinde masal dinliyorduk
Saçımın arasında uykuya dalıncaya dek eksik olmayan ellerini
"En çok beni seviyor" diye eklerdim hishaneme ve "diğeri kim" diye de hep merak ederdim.
Öyle ya bir insanın iki eli vardı
Benden eksik olmayan sol eli ise eğer
O vakit sağ eli de başka bir kardeşimde olmalıydı.
Dönüşümlü olarak da kullanıyor olabilirdi
Öyle ise eğer
Bu elbette beni çok daha çok sevdiği anlamına gelirdi.
Nihayet ki yağmurlu bir geceye kadar.. bildiğim bu gerçek çürüdü
Masalın orta yerinde çaktı şimşek
Odanın içi gündüze döndü kısacık bir mesafe kadar
Duvarda yedi kollu bir yansıma gördüm.. korktum.
Başımın üstünde duran annemin elini tuttum
Diğer eli kimin başında diye merak edip
Sıra ile de diğer kardeşlerimin kafasının üzerini yokladım
Evet..
Hepsinin başının üstünde bir el vardı
Duvara yansıyan annem idi
Yedi kollu bir ahtapot olduğunu o gece anladım..
Ekim 1995
3 notes · View notes
gundembuca · 6 months
Text
Buca'da Sağanak Yağış Sonucu Su Baskınları
Tumblr media
Sağanak yağış İBuca'yı vurdu: Ev ve iş yerleri sular altında kaldıSağanak yağışın hasarı gün yüzünde ortaya çıktıİ Buca'da gece saatlerinde etkili olan sağanak yağış nedeniyle bazı cadde ve sokaklarda su baskını meydana geldi. Taşan dere ve biriken yağmur suları nedeniyle vatandaşlar ve sürücüler zor anlar yaşadı. Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün uyarısının ardından İzmir'de akşam saatlerinde yağmur, bazı ilçelerde etkili oldu. Yağışlarla beraber cadde ve sokaklar adeta göle dönerken, kentte özellikle Karabağlar ve Buca ilçesinde gök gürültülü sağanak yağış etkili oldu. Dere taştı, ev ve iş yerleri sular altında kaldı Sağanağın en çok etkilendiği ilçelerden birisi olan Karabağlar'da ise derenin taşmasıyla sokaklar ve evler adeta savaş alanına döndü. Karabağlar Mahallesi 5773. Sokak'tan geçen derenin taşması sonucu ev ve iş yerleri sular altında kaldı. Belediye ve itfaiye ekiplerinin suları tahliye etmesinin ardından oluşan hasarın izleri daha net görüldü. Sokakta bulunan araçlarda ise maddi hasar meydana geldi."Yılda en az iki-üç kere bu olayı yaşıyoruz"Çoğu eşyasının su basması sebebiyle kullanılamaz hale geldiğini belirten esnaf Abdülbaki Özdemir, "Yılda en az iki üç defa bu olayı yaşıyoruz. Burada sular birikiyor ve gitmiyor. Olan biz garibanlara oluyor. Hepimiz burada mağduruz. Yataklar, yorganlar su basması sebebiyle kullanılamaz hale geldi ve hepsini dışarıya attık. Yapacak başka bir şeyimiz yok. Nereye gideceğiz, kime gideceğiz? Her sene bu sıkıntıyı yaşıyoruz. Şu an her taraf berbat halde. Yetkililerden yardım bekliyoruz" dedi."Gece 12'den beri dükkanı basan suları tahliye etmekle uğraşıyoruz"Derenin taşması sonucu aracında maddi hasar oluştuğunu söyleyen mahalle sakini Muzaffer Güngör, "Arabamda büyük maddi hasar oluştu ve iş yerimi su bastı. Çok kötü haldeyiz. Her sene aynı durumu yaşıyoruz. Esnaf ve mahalle sakini çok kötü durumda. Arabamız, dükkanımız sular altında kaldı. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Gece 12'den beri buradayız. Dükkanımızda biriken suları tahliye etmek için uğraştık. Çok kötü haldeyiz" ifadelerine yer verdi.Dükkanında 35-40 bin liralık malzemenin çürüdüğünü aktaran esnaf Zeki Tinte, "Bu çok kötü bir olay. Artık bu duruma bir çare bulunması lazım. Hasarımız çok büyük. 4-5 tane malzeme dolabım sular altında kaldı. Büyük maddi hasarımız var. Dükkandaki malzemeler kullanılamaz hale geldi. 35-40 bin liralık malzeme almıştım hepsi çürüdü. Dün akşamdan beri buradayım. Dükkana su bastığı için içeriye giremedim ve yağmurun durmasını bekledim. Yağmur durunca hasarın görüntüsü de ortaya çıktı" şeklinde konuştu.Mahalle sakinlerinin ise suların evlerine girmemesi için kapı altlarını eşyalarla kapattığı görüldü.Kaynak: İhlas Haber Ajansı / Yaşam Karabağlar su baskını İzmir Genel Yaşam Haberler Read the full article
0 notes
huseyincimensiirleri · 6 months
Text
           ELİN ÇEKELİ Gönül vurgunuyum yürek bin pare Cananım elimden elin çekeli Çürüdü bedenim her yanım yare Cananım elimden elin çekeli Ne yüzüm gülüyor ne tebessümüm var Başıma yağıyor ağusdost da  kar Duvardaki resmi bom boşca bakar Cananım elimden elin çekeli Gözlerimin yaşı sel olup çağlar Dayanmaz derdime şu koca dağlar Çaresizlik elimi kolumu bağlar Cananım elimden elin çekeli Yatıyorum gece uykular tutmaz Üşüyorum yorgan beni ısıtmaz Yarenler  yüzüme dost diye bakmaz Cananım elimden elin çekeli Ben ettim ya başka biri etmesin Kimsenin sevdiği çekip gitmesin Dilerim tanrıdan sebep gülmesin Cananım elimden elin çekeli Gülüp eğlensem de aklımdan çıkmaz Durgun su durulur bendini yıkmaz Gayri cananım da yüzüme bakmaz Cananım elimden elin çekeli Çimen’im de ettiğini çekiyon Göz yaşını yağmur gibi döküyon Nazlı yarim çiğdem olmuş kokuyon Cananım elimden elin çekeli
0 notes
yorgunherakles · 3 years
Photo
Tumblr media
kendimize daha az zaman ayırsak da olur geceden çünkü boğulabilir insan yalnız kendini düşünmekten
kapağı açılmayan kitaplar unutulmuş aşklar gibidir kitaplardan söz edelim ve onların gizli kalmış sessiz tadlarından
konuğum ol, oturup konuşalım bir akşam ve uzatalım geceyi sözün çubuğunu yakarak
ahmet telli - konuğum ol
43 notes · View notes
Text
Ve şimdi acı bir gülüşle
Durup anlatıyorsam bütün bunları
Duyulsun bir çığlığın dehşeti
Acının hesabı sorulsun diyedir.
Su Çürüdü / Ahmet Telli
2 notes · View notes
seslimeram · 3 years
Text
Nefret Meseli
Tumblr media
Bir nefret dili kuruluyor. Kesintisiz bir biçimde hiddetle, kinle, deli saçması olduğu biline biline bir menzilde yaşam / sıradana ait olan nefretle kuşatılıyor. Mot-a-mot biteviye ülke, saha, alan yaşamla bağlarını kopartıyor. Devri sabık muktedirin türettiği her eylem her im her karar bir kez daha o nefreti güncelliyor. Devletin dünkü klikleri ile bugününün birbiri ardına birleştirildiği bir uzam böylesine açık / bu kadar kesintisiz bir devamlılık halinin ol ortasında nefreti sıradana pay ediyor. Bir uzam çürümenin rotasında ilerlerken, seksen üç milyondan muktedirin avenesi olanlar dışındaki ol %99’una bütünlüklü bir çürüme hali ve istenci sunuluyor. Bir memleket denilen çukur nefret dilinin refakatinde herkesi içine çekiyor, yeriyor, yutuyor. Düzen, muktedirin tahayyülü doğrultusunda, açık bir biçimde ol hayat hakkını deneylere tabi tutuyor. Her deney, bir başka nefret tahayyülünün önsözü ile var ediliyor. Bu kadar girift, bu kadar derinlikli olan bir yıkım silsilesine haiz olan şu menzilin yönelimi artık o nefreti kitlesel kıldıkça, her bir müştereği zehirleyebildikçe bir yeni ülkeden bahis açılabiliyor, yeni her ne demekse?
Muktedir ve avenesinin son haftalarda var ettiği ve hedefe koyduğu her temsil, hemen her kimlik / durum / duruş bu yeni denilenin aslında ne kadar eskinin bağnazlığında boğulma gayretine rehin ediliyor bunu açık ediyor. 8 Mart Emekçi Kadınlar Gününe girerken açığa çıkagelen tahakküm / tehdit dili ve olanca hızıyla nefretin / yönetim katından çıkagelen ol eylemselliğin biçimsiz değil doğrudan bir cins kırımı var ettiği sahnede her şeyin ama her bir şeyin birbirine karıştığı yer hakikat kılınır. Tümden, bariz ve kesin, sabit kılınmış olan nefret tahayyülü, onlarca kadının salt birkaç ay içerisinde katledildiği bir zeminde bütün o sorguyu, buna dur diyebilme halini imkansız kılmak ister. Muktedir kendi cerahatini, her yerde karşımıza çıkagelen neoliberal, kapitalist ve çürüttükçe varlığını muhafaza eden ve ettirilen egemen olma haline devam ettirmek için yıldırıyı devreye sokar. Bütünlüklü bir nefret tahayyülü artık gizlenmeden, her durumda olduğu gibi kadını da / çocuk, genç ve yaşlısı ayırt edilmeden güncellenir. Memleket memleket olabilseydi şayet bütün bunlar, onlarca kez yazılmış olan erk / erkek egemen tahakkümün kendi söyleyip kendi çaldığı vecizlerin birer yıkıma, bariz birer kırıma dönüştüğü anlaşılabilirdi. Seksen üç milyondan kopa gelen avazın yankısına, kadınların başta İstanbul olmak üzere sunduklarına kayıtsız kalınmış her dakika, ortaya karışık insan hakları eylem planı bahisleri ortadayken arasız, fasılasız ne hale dönüştüğünü menzilin bildirir, böyle bir yerde hayat ne haldedir?
Evrensel Gazetesi’nden aktaralım: “TBMM Genel Kurulu'nda kadına yönelik şiddete dair araştırma önergesinin görüşmeleri sırasında sert tartışmalar yaşandı. CHP Milletvekili Sera Kadıgil, AKP Grup Başkan Vekili Muhammet Emin Akbaşoğlu'na "Böyle bir günde herhangi bir bıyıklıyla muhatap olmak istemiyorum" dedi.
KEFEK CHP Grup Sözcüsü Sera Kadıgil, muhalefet partilerinin verdiği onlarca önergenin AKP ve MHP oylarıyla reddedilmesine rağmen AKP’nin kadına yönelik şiddetin araştırılması için verdiği önergeye kabul oyu vereceklerini belirtti.
Kadıgil, "Elbette biz halka faydası dokunacağını düşündüğümüz bir öneriyi kimden gelirse gelsin kabul etmekle mükellefiz. O nedenle kadına yönelik şiddetin neden olduğunu ve nasıl çözüleceğini aslında çok net bilsek de bu araştırma teklifine evet diyeceğiz" dedi.
Kadıgil konuşmasına, AKP’li Nergis’in kadın cinayetine dair sözlerinin gerçek olup olmadığını sorarak devam etti.
Kadıgil, KEFEK Başkan Vekili Hülya Nergis’in “Erkekler kadınlardan daha fazla öldürülüyor ama haber olmuyor” sözlerine açıklık getirmesini istedi. Kadıgil “Sayın Nergis, hangi erkek eve 12.00’de geldiği için, evine ekmek götüremediği için karısı tarafından tarafından öldürüldü, açıklar mısınız” diye sordu.
Sorusuna Nergis'in değil de AKP Grup Başkan Vekili Akbaşoğlu’nun yanıt vermesi üzerine yeniden kürsüye çıkan Kadıgil, "Böyle bir günde herhangi bir bıyıklıyla muhatap olmak istemiyorum" dedi.
Kadıgil, şunları söyledi: "Bir sataşmaya daha ben burada mahal vermeyeceğim çünkü çıkıp bu kürsüde bir erkeğin daha kadınlarla ilgili ahkam kesmesini istemiyorum. Sizden sonra gelecek kadın konuşmacıların kürsüye gelmesini ve onlarla tartışmayı gerçekten çok istiyorum.
Ne anladınız bilmiyorum benim yaptığım konuşmalardan ama konuşmaarı anlıyor olsaydı AKP'nin grup başkan vekili, zaten 18 yıldır tek başına yönettiğiniz bu ülkede bu içler acısı durum olmazdı Sayın Akbaşoğlu.
Eğer söylediklerimizi bir parçacık anlamış olsaydınız, eğer kadın erkek eşitliğine bir parça inanmış olsaydınız inanın bu konuşmaların hiçbirine gerek kalmazdı, 67 günde de 68 kadın erkekler tarafından katledilmezdi Sayın Akbaşoğlu.
Eğer ki siz ve sizin zihniyetiniz, kadını yalnızca ve sadece ailenin içinde bir eş ve anne olarak konumlandırmasaydı, geriye kalan tüm kadınları kendi küçük aklınca şeytanlaştırmaya kalkmasaydı -burada kastım siz değilsiniz, genel olarak bu ataerkil zihniyetin temsil ettiği küçük akıllardır- zaten ne biz bu durumda olurduk, ne bu tartışmaları yapardık, ne bu kadar çok kadın arkadaşımızı kaybederdik.
O yüzden siz bence kadınlara laf yetiştirmek yerine iktidardan doğan görevinizi bir parçacık yapın, bu ülkenin kadınlarını koruyun, bu ülkenin mevzuatlarını uygulayın Sayın Akbaşoğlu."
Tüm bu tartışmalardan sonra söz alan Hülya Nergis ise Kadıgil’in sözlerine cevap vermek yerine partilerde yaşanan taciz ve tecavüz tartışmasını açtı.
CHP’nin parti içindeki taciz olaylarına tepki vermediğini öne süren ve Kadıgil’in de “Böyle şeyler olur” dediğini iddia eden Nergis’e Kadıgil şu yanıtı verdi:
"Ben bunu daha önce buradan defalarca anlattım, Grup Başkan Vekilim, arkadaşlarım defalarca anlattı; biz ilgililerin tamamını kulağından tuttuk, kapının önüne koyduk, gereken hukuki desteği mağdur arkadaşlarımıza verdik. Buna rağmen, ben bu kürsüde bir cümle kullandım, sizin havuz medyanız aldı onu, on saniyesini kesip biçip kullandı. Daha yeni 92 yaşındaki nineye tecavüz edip öldüren kişinin elinde bulunan MHP dövmesi. Bunu sataşma olarak algılamayın ama emin olun, İYİ Partinin içinde de emin olun HDP'nin içinde de CHP'de de AKP'de de bunlar olabilir. Eğer biz bu toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayamazsak, buna ilişkin adımları atmazsak bu tecavüzler, tacizler, cinayetler devam edecek. Birbirimize sataşarak bunun içinden çıkamayız” dedi.
Öte yandan AKP’nin Kadına Yönelik Şiddetin Önlemesi Komisyonu kurulması teklifi bütün muhalefet partilerinin evet oyu vermesiyle kabul edildi.”
Bütünüyle nefret dilinin her neyi var ettiğini açıklar vekil Sera Kadıgil. Düzenin abecesi, düzeni var edenlerin kullandıkları dilin karşısında söz hakkının eğilip bükülmesi hepten ama hep bir biçimde teslimiyetin vaaz edildiği bir yerde, yıkımın her nasıl çat kapı varlığı tescil olunur bunu bildirir Kadıgil. Anlattıklarını yeniden var edecek değiliz, bir kadının bu sahada, şu ülke denilen garabetlik içerisinde yaşatılanlara dair ettiği kelam az bile kalır burada. Böyle bir halde, bu kadar afaki bir kötülüğün, tüm o açık / örtük nefret sembolleri ve tavırlarının yeniden imali, hayat hakkını alaşağı eder. İki ayda, altmış sekiz kadının bu sahada canlarının çalınabildiği bir zeminde, zıvanadan çıkmış bir istençle savunulan erke, muktedire boyun eğdirme tahayyülünün nasıl bir karanlık olduğu örneklenir. Yeter sesleri hem mecliste, hem sokakta yansırken, can havliyle kurulmaya çalışılan komisyonun bütün o nefret / hiddet temsilini sonlandırıp, kadınların hayatlarına sahip çıkabileceği bir ülkeyi var etmesini beklemekteyiz. Hiçbir umudu yirmi dört saat taşıtmayan bir menzilde hiç değilse, bir cana daha kast edilmesin, bir kez daha bir kırım, cinayet, taciz, tecavüz ya da herhangi bir şiddet istemi güncellenemesin diye. İstanbul Sözleşmesi’nden el / ayak çekmeye çabalayan bir iktidar mefhumunun, her dem kalıplara sıkıştırmak istediği kadını, bizatihi kendi yurttaşına karşı önyargılarını aşabilecek midir, bütün bu heyula sonrasında nereye varılacaktır, göreceğiz!
Mezopotamya Ajansı’ndan aktaralım: “İstanbul’un Sultangazi ilçesinde bulunan Gazi Mahallesi’nde 12 Mart 1995'te 22 kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce kişinin yaralandığı katliam, 26’ncı yıldönümünde binlerce kişinin katıldığı yürüyüşle protesto edildi. Birleşik Mücadele Güçleri (BMG) ve 12 Mart Platformu’nun çağrısıyla Gazi Cemevi’nde bir araya gelen binlerce kişi, polis ablukası altında eski karakola yürüyüş düzenledi. "Gazi'den Ümraniye'ye adalet istiyoruz" yazılı pankartın açıldığı yürüyüşte, yaşamını yitirenlerin fotoğraflarının bulunduğu dövizler taşındı. Yürüyüşte sık sık "Hasan'dan Ulaş'a sürüyor bu kavga", "Anaların öfkesi katilleri boğacak", "Gazi şehitleri ölümsüzdür", "Gazi'de düşene dövüşene bir selam" ve "Yaşasın birleşik mücadelemiz" sloganları atıldı.
Yürüyüşte, yaşamını yitirenlerin isimleri okunarak, hep bir ağızdan “Yaşıyor” sesleri yükseldi. Yürüyüş boyunca helikopter, zırhlı araçlar ve TOMA ile kitle takip edildi. Binler, daha sonra katliamın yaşandığı eski PTT binası önüne karanfil bırakarak, yaşamını yitirenleri andı.
Ardından yapılan açıklamada 12 Mart Platformu adına konuşan katledilen Dilek Şimşek'in kardeşi Erkan Şimşek, Gazi Mahallesi’nin bu saldırılara alışık olduğunu belirterek, "Katliam tüm halklaraydı. Katiller ellerini kollarını sallayarak ortadan kayboldular, fakat Gazi'nin öfkesi her yıl sokaklara taştı. Bulunduğumuz bu yerde onlarca kişi katledilmiş, yüzlerce yurttaş yaralanmıştır. Katliam bu denli açıkken, katiller cezalandırılmadı. Katilleri iktidar değil, halk cezalandıracak" dedi.
Şimşek, katliamın sorumlularından hesap sorma bilinçlerinin diri olduğunu vurgulayarak, adalet arayışlarının süreceğinin altlını çizdi. Şimşek, şunları söyledi: "Bugün onlarca gazeteci ve siyasetçi adaletsizliğe karşı direnişlerinden dolayı zindanlarda. Tecrit aklına karşı, adalet ve barış arayışı, açlık grevleriyle zindanlarda direncini göstermeye devam ediyor, bu direniş onurdur. Bugün 106'ncı gününde açlık grevlerindeler. Onlarca gazeteci ve siyasetçi AİHM kararlarına rağmen hukuk tanımaz bir şekilde zindanlarda tutulmaktadır. Haklarını arayan işçi ve emekçiler sermaye hizmetkarlığına soyunarak, beş müteahhidi beslerken, emekçileri terörist ilan etmektedir. Ülkenin beka sorunu yoktur, iktidar ülke için beka sorununa dönüşmüştür."
Ardından Gazi Mezarlığı'na yürüyen kitle, yaşamını yitirenleri mezarı başında andı. Anmada konuşan HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, "Katilleri ile hesaplaşmayı istemek, aslında Maraş'ın, Sivas'ın, Çorum'un ve bu ülke topraklarında Sur'dan Cizre'ye tekrar eden katliam dizgisinin son bulmasını talep etmektir. Gazi Katliamı'nın hesabının sorulmasını talep etmek, derin devletin kendisiyle hesaplaşmak demektir. Devletin bulaştığı suçlar ile hesaplaşmak demektir. Barışı ve adaleti inşa etmek demektir. Ve biz biliyoruz ki ancak ve ancak, Türkiye'nin demokrasi güçleri ile Kürt halkı omuz omuza gelirse, mücadelenin koşuları yaratılırsa, bu hesaplaşma tamamlanacaktır. Adalet arayışı adil bir dünyanın arayışıdır. Katillerden adalet istemiyoruz. Biz katillerin yargılanacağı bir dünyanın peşinden koşuyoruz" şeklinde konuştu. Anma daha sonra sloganlarla sona erdi.”
Bugün kuşanan nefret dilinin geçmişte her neyi var ettiğinin yalın / apaçık / doğrudan ve hiç çekincesiz yarayı gösteren bir örneğidir Gazi Katliamı. Doksanların karanlığından bunca zaman sonra hala aynı yere demirlemeye devam diyen muktedirin, cerahatli kodları, yaftaları ve tehditlerinin o zaman neye mahal verdiği insanların katledildiği bir cehennem suretinden bariz olunmuştur. Bugün bunca zaman sonra hala yüzleşilmeyen, hala söz konusu kırım halinin her nasıl bir biçimde bir toprak parçasında yaraya dönüştüğü meseli sorgulanmayandır. Onca zaman sonrasında bugünün ülkesinin cerahati, cürmü, kırım ve kıtali toptan sahiplenen, yurttaşının canına zerre itimat göstermeyen bir yöneten katına haiz olduğu ortadadır. Dünden şimdiye devredilmiş her yıkım, bugün her anlamda, o günlerden şu ana kadar aralıksız olarak yinelene gelendir. Katillerin ortalarda olduğu, kimsenin hesabını vermediği, üstüne üstlük şiddetin de nefretin de bilakis arasız, fasılasız güncellendiği bir zeminde o yaranın / Gazi’den başlayarak 1915’e, 1937-8’e, 1990’lara, Bakur Kürdistan ablukasından, Rojava’da iğfal olunan topraklara her yerde ve her şekilde bu kötülük hali tekerrür olunur, iyi de nereye kadar?
Devri sabık olanın iktidarından, geçmişe, geçmişten yarınlara birbirlerine lehimlenmiş ola gelen bir tahakküm nesnelliği var ediliyor. Biteviye kurulan nefret temsilleri, pogroma, tüm o ayrımcılık bahislerine, linçlere, cinayetlere evriliyor. Bildiğimiz ya da gördüğümüz her şey, her şekilde bir takvim yaprağının daha kana tutsak edildiğidir. Bugünlerin tüm ol geçmişten çıkagelen şiddet mefhumu / yıkım pratikleri ve madun siyasetin var ettiği nice nice örnekler çoğaltılabilir. Bir ülkede yaşam istencinin köküne kibrit suyu dökülmesi hal ve istemi hala günceldir. Anlatmaya çalıştığımız biyopolitik cerahat, bütün bütün var edilmek istenen ol tek tip ülke nizamının-varlığının üstünde, cerahatle boğulma gayretine düşülen sıradandır, sıradanın hayatıdır. Bunca afaki bir biçimde hayat hakkının delik deşik olunduğu, hakkın da hukukun da yerle yeksan edildiği, her şekilde hayata kast etmenin peşinin kovalandığı bir yerde bir normal kalmaz. Yüzleşilmeyen, kötülük daha da beterlerine ulaşılmış olan nefretle bir toprak yaşatmaz, yaşatamaz. Bugünden artakalan yegane sonuç budur. Bugünden sonrasına çıkacak yegane şey bu tehdit döngüsünü bir tek iyi günü var etmeyeceğidir, artık anlıyor muyuz? O, bu, şu değil hepimiz için bir kuşatma ve yıldırı haline rehin bir ülkenin bekasının bizleri değil, aynı gemideyiz lafzının irice bir yalandan ötesi olmadığını fark ediyoruz, bir kere daha bildiriyoruz. Tümden bir ülkenin bilmiyoruz kaçıncı keredir, asli unsurlarına karşı var ettiği bu nefret, tüm o korku ve daha fazla tahakkümün hiçbir iyi günü var etmeyeceğini biliyoruz, bildiriyoruz. Bu sahaya o anılan bahar hiçbir zaman gelemeyecek ne fenadır, bunu anlatıyoruz, kendimizden, öyle!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2021
Görsel: Tavır – Emrah GÜREL – The Associated Press
4 notes · View notes
kahveyolcusu · 4 years
Text
Bir çığlıktır insanın katettiği yol..
—Ahmet Telli
13 notes · View notes
mahmutumsu1i · 2 years
Text
Adımı da bilmiyorum artık sevgili dost...
youtube
0 notes
viskiyidir · 3 years
Text
Su Çürüdü
1
Yetmiş iki gündür bir dolapta kilitliyim. Yalnızca anahtar deliğinden hava giriyor ve ölü bir ışık sızıyor içeri. Yalnızlık hiç de tanrısal değil, görkemli değil. O yalnızca geçmişle gelecek, ölümle yaşam arasında kocaman bir karanlık nokta. Geçmişi ve geleceği olmayan, ölümle yaşam arasında irinli bir leke yalnızlık denilen. Şimdi ne varsa, anahtar deliğinden sızan havayla ışıkta… (Farkına varsalar, kapatırlar mıydı onu da?) Bütün belleğimdekileri yokettim. Elektrikli bir aygıtla yaktım, jiletle kazıdım. Çığlıkların aralığından uçurdum hepsini, kül edip savurdum.
Adımdan gayrısını bilmiyorum.
0 notes
414505 · 3 years
Text
Dünya, omuzlayacak kimsesi olmadığı için suya bırakılmış bir tabuttur. Tabut çürüdü, her yanından su alıyor artık. "Önce çocuklar ve kadınlar!" diye bağırmış olmalı biri. Bu kadar ölümün başka bir açıklaması olamaz.
38 notes · View notes
virangezegeni · 4 years
Text
Nefesler kesildi,
Kanlı bıçak toprağa düştü.
Katil kaçtı,
Kurbanlar çoktan ölmüştü.
Yağmur yağdı,
Mezarlar su altında kaldı.
Papatyalar çürüdü,
Mahkumlar sefa sürdü.
Unutulanlar utanmıştı,
Yaşayanlar sadece güldü.
547 notes · View notes