Tumgik
#osmanlıcılık
doriangray1789 · 6 months
Text
KEMALİZM..(2 Haziran 2021 de yazmışım)
-KEMALİST ANLAYIŞ VE İDEOLOJİ...
Kemalizm, adını 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkesi sonrasında, Anadolu'nun işgal edilmesine karşı verilen milli direnişin önderi Mustafa Kemal'den almıştır... "Kemalist" sözcüğü ingilizlerin o devirlerde asağılama amaçlı kullandığı bir terimdi, simdi de Kemalizm bu kalıba sokulmaya calışılmakta. fikir özgürlüğünün yılmaz savunucuları da nedense Kemalizm denince duraksıyor afallıyor, istemezük tavırlara bürünüyorlar. her seyi tartışalım, her fikre yer verelim diyenler şeriat hilafet yeni osmanlıcılık 2. cumhuriyet maşallah ne varsa akıllarda yer edinsin alışılsın diye orada burada tartışırken kemalizmden neden bu kadar korkar oldular acaba? Kemalizm - demokratik ve sürekli çağdaşlaşmaya yönelik ideolojiler bütünüdür. Türkiye'de Mustafa Kemal ve Kemalizm odaklı bölünmenin sınırları artık çok net.Ben bu sınırları üç ana başlıkta tanımlıyorum.Türk siyasi haritasını, bu üç başlık üzerinden değerlendiriyorum. 1.Başlık; Mustafa Kemal'e sevgi ve saygı duyan ama Kemalizm'e mesafeli duran kesim. - Atatürk'ü memleketin kurtarıcısı olarak görüyorlar ama Kemalizm ilkelerine karşılar. -Cumhuriyet ile ilgili tavır sahibi değiller ama demokrasinin tanımında dahi takılıyorlar. -Ulusçuluğa karşı değiller ama kendi anladıkları daha katı milliyetçi ve yayılmacı anlayışa sahip bir ulusçuluk fikirleri var. 2.Başlık; Hem Mustafa Kemal'e hem de Kemalizm'e karşı olanlar. -Halifelik ve padişahlığı kaldırdığı için sevgi ve saygı duyabilmeleri söz konusu bile değil. -Sekülerizm, onlar için İslam'a savaş aşmış Jakoben ordusunun fikriyatı. -Ümmetçilik fikri dururken Ulusalcılığı savunmak şöyle dursun, dikkate almaları bile olanaksız. 3.Başlık; Hem Mustafa Kemal'e hem Kemalizm'e sahip çıkanlar. -Büyük ölçüde Türk devrim ve ideolojisini yekpare sayarlar. -Yaşadıkları topluma en uygun siyasal, sosyal ve ekonomik yaklaşımın, Kemalizm olduğunu savunurlar ama bu savunuşun doz'u ikinci bir fikri dinlemek konusunda onlara dezavantaj sağlar. -Bir kısmı Mustafa Kemal'i ve Kemalizm'i olduğu gibi, bir kısmı olması gerektiğini düşündüğü gibi, bir kısmı olmasını istediği gibi, bir kısmı olmadığı hali ile algılar, anlatır ve savunur. -Çok büyük kısmı, Mustafa Kemal'i (benim gibi) eleştiremez. devrin hal ve şartlarını iyi analiz etmelk gereklidir Türkiye'nin son kırk yılını, yüzeysel olarak bile incelerseniz karşınıza merkez sağ parti ve bu partilerin iktidarları çıkacaktır. Türkiye çok uzun süre, yazının 1.Başlığında özetlediğim bakış açısına sahip iktidarlar tarafından yönetildi. Fakat sağ, sol'un imha edilmesinden sonra ilginç bir reaksiyon gösterdi. Sivrilmesi ve keskinleşmesi için gerekli koşullar ve taraflar olmamasına rağmen, sağ tekrar sağ sapma gösterdi.Bu sapma tabii ki doğal bir yöneliş değildi. Türkiye'de 68 kuşağının sosyalist fikrini inceleyin ve günümüze bakın. Göreceksiniz ki sol bile sağ sapmış!****DAHADA SAPACAK**** demedi demeyin
Merkez sağ'ın hızla tekrardan sağ sapması, merkezden uzaklaşması ve yazının 2. başlığında özetlediğim yaklaşıma oturması gerekiyordu.
Bu ikamet değişikliğinin olması için ne gerekiyorsa yapıldı ve başarı sağlandı. Fakat dikkatinizi çekerim, Türkiyede ki siyasi konjonktür her ne olursa olsun Mustafa Kemal ve Kemalizm tarafında, kısmen tarafında veya karşısında saf tutuyor!
Sağ, yeni bir kulvar veya ideolojik yaklaşımı sağlayacak entelektüel birikimden oldukça yoksun. Dönüp dolaşıp varlıklarını, kimliklerini, duruşlarını, ifadelerini yine Mustafa Kemal ve Kemalizm karşıtlığı üzerinden izah etme yoluna gitmek zorunda kalıyorlar.Bu noktada hayati bir tezat mevcut. O da şu; Kendilerine ait pozisyonu, tarihten silmek istedikleri Mustafa Kemal ve Kemalizm üzerinden belirliyorlar.
Bakın Türkiyede sol, bu kadar aciz değildi!Sol, kimliğini kendi argümanları ile ama eksik ama yanlış tanımlama başarısı göstermiştir. '' Peki Kemalizm nedir? '' üç yazıdan oluşacak olan bilgisel serisi ile izah edeceğim.
Fakat başka bir soru ile başlayalım.
Kemalizm ideoloji midir? İdeolojiler, toplumsal gereklilikleri bir çeşit öğreti ile karşılama yoluna giden, kişi ve kurumların davranışlarına yön verebilen, kendi içlerinde tutarlı düşünce sistemleridir. Kemalizm, bu anlamda geri kalmışlıktan kurtulma istemi ile '' çağdaş '' bir toplum özlemine yanıt vermeyi amaçlayan ilerici bir ideolojidir. Kemalizm '' ilerici '' bir ideolojidir!Değişen koşulları dikkate alarak, sürekli ve rasyonel bir yenilenmeyi ve bu yenilenmenin ilkelerini içerir.
Türkiyede ki Kemalist'ler acaba değişen koşulları yeteri kadar iyi analiz edebiliyorlar mı? Ben hala '' Köy enstitüleri açılmalı. '' söyleminde bulunan bir sürü Kemalist ile karşılaşıyorum.
Köy enstitüleri dönemin koşullarına göre bence çok başarılı bir modeldi.
Türkiyede her başarının bir cezası olduğu gibi bu başarıyı da cezalandırdılar ve bitti. İki nedenden dolayı bence Atatürkçülük yerine Kemalizm terimi kullanılmadır;
1-)Atatürkçülük artık şemsiye olamayacak kadar çok yıpratıldığı için.
2-)Kemalizm uluslararası dile girdiği için. Kemalizm ideolojisinin temeli, Mustafa Kemal daha genç bir subayken kafasında oluşmaya başlamıştı.
Erzurum kongresi öncesinde, 8 Temmuz sabaha karşı Mahsar Müfit Kansu'ya aldırdığı notları biliyoruz;“Zaferden sonra şekli hükumet cumhuriyet olacaktır. Bu bir...İki, Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icabeden muamele yapılacaktır.Üç, fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir.” Kalem, Kansu’nun elinden düşmüştü. Şaşkın “Darılma, ama paşam, sizin de hayalperest taraflarınız var” dediğinde de, Mustafa Kemal gülmüştü: “Bunu zaman tayin eder, sen yaz...Beş,Latin harfleri kabul edilecek.”
Olayın gerisini Mazhar Müfit Kansu anılarında şöyle anlatıyor: “Paşam kafi, dedim ve biraz da hayal ile uğraşmaktan bıkmış bir insan edası ile ‘Cumhuriyet ilanına muvaffak olalım, üst tarafı yeter’ diyerek defterimi kapattım.”
7 notes · View notes
keemlenyekun · 11 months
Text
Kod 37: Tiklenme sorunsalı
youtube
Sevgili defter,
Merhaba.
Yürüyorum dikenlerin üstünde.
Kara çalı bana aman vermiyor.
Bu kod SGK işten çıkışlarda kullanılan ibarelerden birisi. İşveren sigorta dökümünde açıkça görüyor ve diyor ki bu kod 37 (ve 36). Evet Kod 37: kamu görevinin KHK nedeniyle sona ermesi.
İşveren korkudan iş verebilir mi peki? Cesur işverenler var. Tınlamıyor. Ama misal ben hamallık için başvurduğum iş yerine kod numaram sebebiyle kabul edilmedim. Hamallık. Depoda hamallık, sayın defter.
Toplumda daha nasıl dışlanabilirim? Yeter mi sence.
Avukat olduk ya gidip Vakıfbanktaki hesabımı açayım, kredi kartı talep edeyim, adresimi iş bilgilerimi ve şubemi değiştireyim dedim. Talebim reddedildi. Sebep: hesap blokeymiş. Neden? Neden yok. Memur diyor ki siz mahkeme süreci mi yaşadınız? İhraç olduk, terör örgütü üyeliğinden yargılandım. Beraat ettim. Ondan olabilirmiş. Beraat kararlarını, istinaf onamasını attık merkeze, cevap bekliyoruz.
Benim devlet anlayışım bu değil. Benim açımdan devlet görünmeyen olmalıdır, hayatımın hiç bir evresinde devletin soluğunu hissetmek istemiyorum. Devletin varlığını reddetmiyorum, ancak soluk devlet istiyorum. Tam liberalizm. Devlet vergisini alsın bir kaç kamu hizmetini yapsın. Kamu hizmetini de dar anlamda sayıyorum. Güvenlik yargı ve biraz sağlık. Eğitimin bile bir kaç çerçeve dışında tamamen serbest olması gerektiği kanaatindeyim. Bu devlet düşüncemin tamamen hayal olduğundan bahsetmem gerekiyor. Hayal kurmak bedava neticede. Biraz ABD tipi bir devletleşme. Adına eyalet sistemi de denilebilir. Ama aslında hayalim tam bir Osmanlıcılık. Merkezi devleti bir kaç genel vergi ve ulusal güvenlik konusu dışında görmek istemiyorum. Benim de devlet anlayışım bu. Yerel yönetimi de görmek istemiyorum. Tabi ki hayal her birisi. Hele ki tüm dünya daha da merkezileşirken tamamen ütopya. Devletlerin merkezileşmesini de güvenlik endişeleri sebebiyle anlıyorum. Ama napalım hayal de mi kurmayalım.
Gerçeklere dönelim. Kredi kartı çıkaramıyorum, devlet ensemde. ahahahah. Damardan devlet almışım o derece. İşe giremiyorum.
Stajımı yapacak avukat bulamadım yahu. Bak bu da güzel hikaye. Bir avukatın yanına gittim imza almak için. Kamu avukatlığına başvuracakmış, malum devlet işiymiş. Gülmek ve sinirlenmek. İşte hayatımın özeti. Teşekkür ettim. Bu ülkenin yahudisi oldum. Tanıl Bora'dan linç dersi aldım ben. Yaşamak da başka seviyeymiş.
Kolumda kod 37, elimde fişlenme belgesi.
Hadi güleyim ama sinirli joker gülmesi. Delirmek. Delirmek güzel iş.
Yıl 2016. Aylardan şubat. Odama hala görevde olan bir meslektaş geldi. Oturup muhabbet ettiğim bir arkadaşımdı. Elinde bir kağıt. İsimler yazıyor bizim dönemin. Bazılarının karşısında tik işareti var. Dedi ki dernekten arkadaşlar şunu yapmamı istedi ama ben bunu yapamam, bu şerefsizliği yapamam dedi ve kağıdı yırtıp attı. Kağıdın yırtılmadan önceki halinde tikli olan 7 arkadaştık. 7 arkadaş aynı listeyle ihraç olduk. O zaman gülmüştüm. Bu adamlar delirmiş dedim o arkadaşa, ama hakimlik teminatı var dedim. Sinirlenmemiştim. Komik gelmişti. Çok komik. Neye göre "cemaatçiydim" ki ben. Kime göre? Akademide İyuk'ta yapılan saçma salak değişiklikleri eleştirdiğim için mi? (Cemaatçi diye önceden belirledikleriyle oturup muhabbet ettiğim için mi?)
Dönemde canciğer olduğum arkadaşlarım beni fişledi sayın defter. Düğünlerine 1000 km yol yapıp gittiğim adamlar beni tiklemiş. Mahkeme arkadaşlarım tiklememiş, çünkü mahkemede hukuki olmayan hiç bir yorum yapmadığımı biliyorlardı. Eeee dernek üyesi de değildik. Reddediyordum dernek, cemaat ya da bilmem ne ise işte. Hakim adam hele ki bu ülkede tuttuğu takımı bile açık etmemeli. Evet özgürdür kişisel alanıdır eyvallah. Ama bizim ülkemiz normal bir ülke mi? Böyle düşünüyordum. Bu düşüncemi açıkça odamızda AKP milletvekili listelerini değerlendirip arkadaşlarını arayan eski AKP ilçe başkanına da söyledim. Burası yeri değil dedim. Dedim de ne oldu amk. ahahahah. Kredi kartı çıkaramıyoruz. Hayatımın içine edildi. Ahahahah. Hakimlik yalakalık yeri değildir. Yalakalık yapacak adam hakim ya da savcı olamaz güzel kardeşim. Gitsin avukat olsun, para için yapsın yalakalığını. He onu da yapmasın. Onurlu bir avukat yapmaz çünkü. Ama hakim veya savcının mesleğinin olmazsa olmazı.
Yüzlerine sormak isterim: sevgili H., Sevgili B., Sevgili A. Sevgili S., beni neden tiklediniz la? Hangi sebepten? cemaatçiler gibi sürülen polisler hakkında olmadık karar mı verdim? (O da başka saçmalıktı, o hakimler de başka bir salaklık içinde geziniyorlardı.) Bırakın cemaatçiliği ağzımdan günlük siyasete dair tek kelime çıktı mı acaba? Ben o zaman haberleri takip etmezdim. Takip ettiğim tek gazete resmi gazeteydi. Ulan beni neden tiklediniz? Değdi mi? Çoğunuz 4-5 yıl önce başkan oldunuz? Değdi mi? Hayatımın içine sıçıldı.
Toparladık elhamdülillah.
Kara çalı bana aman vermiyor ki amk.
Peşini bırakmıyorlar ki insanın. Saçma sapan bir kredi kartı meselesi nereye getirdi beni.
Joker kahkahası.
Dolduk, bazen bardağın kenarından biraz dökmek gerekiyor. Yoksa bardak taşacak, taşana yazık olacak. Taşmasın bardak diye ara sıra döküyoruz kenarından.
Beni bu dökülenler yüzünden bağışla sayın defter.
Yazmak gerekiyor uzun uzun.
Yürüyorum dikenler üstünde.
Dilekçelerde görüşürüz.
Vesselam.
4 notes · View notes
baybaykus · 2 years
Text
MİLLET İTTİFAKI KAZANAMAYACAK BİR ADAY AÇIKLARSA...
Kılıçdaroğlu"nun aday olup da kaybetmesi durumunda başına nelerin geleceğini şimdiye kadar CHP içinde yaşadıkları ile AKP ve Erdoğan'nın ağzından dinlediklerini dikkate aldığında; bundan sonra da neleri yaşayacağını çok iyi tahmin ediyor olmalı.
Aday olup da kaybederse; bırakın CHP'de genel başkan olmasını, üye bile kalmasına müsade edilmeyecektir. CHP marjinal bir grubun elinde marjinal bir partiye dönüşecektir. Cumhuriyet değer ve kazanımlarının kaybedildiği yenilmişlik hissiyatı ile tüm motivasyon kaynaklarının tükendiği noktada siyasal İslamcılar karşı devrimlerini elde ettikleri aşırı özgüven ile tek tek hayata geçirmeye başlayacaklardır.
İYİ PARTİ için de aşağı yukarı aynı süreç sözkonusu olacaktır; aidiyet duygusunu besleyen her türlü unsur ve umut tükenmiş olacağından parti hızlı bir erime ile o an ki mevcut milletvekillerinin bir dönemlik siyasi ömürlerinin bitimi itibariyle doğal bir tasfiye sürecine girecektir
MHP, Devlet Bahçeli'nin siyasi ömrünün yaşlılık nedeniyle sona ereceği, artık MHP üzerinde bir tahakkümünün olamayacağı zannının yaratacağı psikoloji yuvaya dönüş sürecini başlatacak doğal olarak güçlenecektir. AKP Cumhuriyetin ilk seksen yılını daha cüretkar ve fütursuzca sorgulayarak Atatürk'ü koruyan kanunlar kaldırılarak, adının geçtiği her yere Erdoğan ismi monte edilecektir.
Siyasal İslamcılar ile etnik özürlü, Türk düşmanı "Kripto Türkler"e göre Türk devleti değil de çok uluslu bir devlet olarak görülen Osmanlı'ya aidiyet duygusundan hareketle Osmanlıcılık yaygın hale getirilecek, iktidarın da teşviki ve yoğun algı propagandaları ile bu ortak aidiyetin genel kabul görmesi sağlanacak. Ve nihayetinde bu konjonktür oluşturulup milletin psikolojisi de müsait hale getirildikten sonra miletin tarifi ile bayrağın şeklinin değiştirilmesine sıra gelecektir. AKP Genel başkan yardımcısı Yasin Aktar "Türk diye bir şey yoktur" derken veya RTÜK üyesi Hilal Kaplan "Bu ay yıldızlı bayrak herkesi temsil etmiyor, altına farkı bir renkte şerit çekilerek azınlıkları da temsil eden şekil değişikliğine gidilmeli" derken aslında 2023 seçimleri sonrası ne düşündüklerini bir anlamda itiraf etmiş oluyorlardı. Vahdettin denen tescilli haini bile masumlaştırma çabası bu günlere denk getirilmişse; cumhur ittifakının 2023 seçimlerini kazanmaları durumunda bizleri ve ülkemizi nelerin beklediğini ön görmek için kahin olmaya gerek var mı...
HDP'ye gelince; Recep Tayyip Erdoğan açılım sürecinde "Osmanlı'da Laziztan eyaleti vardı, Kürdistan eyaleti vardı" derken, eğer 2023 seçimlerini kazanması durumunda ne gibi bir değişme hazırlıklı olduğunu belirtmiş olmuyor mu.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu
Sayın Meral Akşener
ve 6'lı masanın diğer birleşenleri...
Öyleyse; evet işiniz çok zor ama sokağa çıktığınızda işinizin bir o kadar da kolay olduğunu göreceksiniz; sokak millet ittifakının adayını belirlemiş durumda, size düşen sadece o ismi açıklamaktır.
Mehmet Soral
2 notes · View notes
korayaker · 2 years
Text
Suriye devletini üçe bölüp suriyede bir suni tampon devlet kuracaklardı.Batılı aklın ve  NATO'nun kışkırtması ile Suriye savaşının öznesi olan ve on binlerce kafa kesen cihatçı katilin  hamisi haline dönüşen Türkiye  milyonlarca Suriyeli Sünni vatandaşı biz Osmanlıyı kuracağız sizi Esad zulmünden kurtaracağız diyerek bu iç savaşa ikna etti. Ancak orta doğudaki  paylaşım savaşının asıl aktörleri emperyalist merkezlerdir savaşın tayin edici güçleri Rusya ve Abd gibi küresel güçlerdir Türkiye'nin bu savaştaki rolü ise talidir.  Suriye'deki savaşa Rusya dahil olunca batılı devletlerin Esadı devirme planları suya düştü. Dolayısı ile şamda namaz kılma hevesleride tükendi Osmanlıcılık sevdası ile kandırılan milyonlarca Suriyeli vatandaş ise iç savaşın etkileri ile Türkiye'ye akın etti. Mülteci sorunun özeti budur.  
5 notes · View notes
haytaogluyunus · 2 months
Text
Tumblr media
ANMA:
BUGÜN TÜRKÇÜLÜĞÜN BÜYÜK İSİMLERİNDEN
YUSUF AKÇURA'NIN VEFATINI YIL DÖNÜMÜ. RAHMET VE SAYGIYLA ANIYORUM.
HAYATI:
2 Aralık 1876 tarihinde Moskova'nın doğusundaki Ulyanovsk'ta (eski adıyla Simbir) dünyaya geldi. Kazan'a göç etmiş Kırım Türkleri'nden aristokrat bir ailenin mensubu idi. Babası çuha fabrikası sahibi fabrikatör Hasan Bey, annesi Yunusoğulları'ndan Bibi Kamer Banu Hanım idi. 2 yaşında iken babasını kaybetti ve annesi ile birlikte yedi yaşına gelmeden İstanbul'a göç ettiler. Annesi, İstanbul'da Dağıstanlı Osman Bey ile evlendi. Osman Bey, Yusuf'un eğitimi ile yakından ilgilendi, onu asker olmaya teşvik etti.
Kuleli Askeri Lisesi'nde öğrenim gördükten sonra 1895 yılında Harp Okulu'na girdi. Harbiye yıllarında Necip Asım Yazıksız'ın, Veled Çelebi'nin, Bursalı Tahir Bey'in Türkçülük fikrine ait yazıları ile İsmail Gaspıralı'nın Bahçesaray'da yayımlanan ve bir ara İstanbul'da da dağıtılan Tercüman Gazetesi Türkçülük fikirlerinin oluşmasını etkiledi. 1897 yılında Malumat Dergisi'nde yayımladığı "Şehabettin Hazret" adlı ilk makalesini Rusya Türkleri ile Osmanlı Türkleri'ni tanıştırma amacıyla kaleme aldı.
Fizan Sürgünü
Okulun 2. sınıfında iken Türkçülük hareketlerine katılmaktan dolayı 45 gün ceza aldı. Erkân-ı Harbiye sınıfına ayrıldıktan sonra askeri mahkeme tarafından müebbet olarak Fizan'a sürgün edildi ve askerlikten uzaklaştırıldı. Fizan'a sürgün edilen diğer 83 kişi ile beraber 1899 yılında Trablusgarp'a ulaştı. Onları Fizan'a gönderecek yol parası bulunamadığından Trablusgarp'ta hapsedildiler. İttihat ve Terakki Partisi'nin girişimleri sonucu bir süre sonra şehir içinde serbest dolaşma izni aldı ve bazı resmi görevler aldı. Aynı yıl, kendisiyle birlikte sürgün edilmiş olan Ahmet Ferit Bey ile Fransa'ya kaçtı.
1903 yılında, İstanbul'a dönmesi yasak olduğu için amcasının yanına Kazan'a gitti ve dört yıl kaldı. Tarih, coğrafya, ve Osmanlı Türk Edebiyatı öğretmenliği yaptı. Ahmet Rıza'nın çıkardığı Şura-yı Ümmet ve Meşveret gazetelerinde adsız yazıları yayımlandı.
Kazan’da iken yazdığı ve onu Türk siyasal hayatında meşhur eden Üç Tarzı Siyaset isimli dizi makalesi 1904 yılında Mısır (Kahire)’da yayımlanan “Türk” adlı gazetede çıktı. Türkçülük akımının manifestosu olarak kabul edilen 32 sayfalık makalesinde Akçura, Osmanlı İmparatorluğu'nun tekrar toparlanabilmesi için üç ana görüşün bulunduğunu (Osmanlıcılık, İslamcılık, Türk Milliyetçiliği)ve bunlar arasında en uygununun Türk Milliyetçiliği doktrini olduğunu savundu.
İstanbul'a geldiği 1908 yılına kadar Kazan'da siyasal ve kültürel faaliyetlerde bulundu. Türkçülük fikrini yaymak üzere "Kazan Muhbiri" adlı bir gazete çıkardı. Gaspıralı İsmail Bey, Alimerdan Bey, Abdürreşit Kadı İbrahimof gibi Türkçülerle birlikte 1905 yılında "Rusya Müslümanları İttifakı" adında bir parti kurdu. Kuzey Türkleri bu parti sayesinde ilk kez Rus meclisi Duma'ya temsilci gönderdi. Akçura, seçimler bitene kadar hapiste tutulmuştu.
1907 yılında Rusya'da meclis dağıtılmış, kanunlar Rus olmayanlar aleyhine değişmişti. Bu gelişmelere karşı yayın yapan Akçura tutuklanmak için arandığı sırada Osmanlı Devleti'nde II. Meşrutiyet'in ilan edildiğini öğrendi. Bunun üzerine işlerini tasfiye edip 1908 yılının Ekim ayında İstanbul'a gitti.
İstanbul’da siyasi faaliyetleri[
İstanbul'a geldikten sonra Darülfünun'da ve Mülkiye Mektebi'nde tarih dersleri verdi. Bütün ısrarlara rağmen İttihat ve Terakki Partisi'ne girmedi. 25 Aralık 1908 tarihinde İstanbul’da, Ahmet Mithat, Emrullah Efendi, Necip Asım, Bursalı Fuat Raif, Feylesof Rıza Teyfik ve Ahmet Ferit ile birlikte Türk Derneği'nin kurucuları arasında yer aldı. Türk milliyetçilik esasına dayalı ilk dernek olan Türk Derneği'nin ömrü kısa oldu, yerine 18 Ağustos 1911 tarihinde Türk Yurdu Derneği kuruldu. Mehmet Emin, Ahmet Hikmet, Ağaoğlu Ahmet, Hüseyinzade Ali Bey, Akil Muhtar ile birlikte kurucular arasında yer aldı ve derneğin yayın organı olan Türk Yurdu Dergisi'ni 17 yıl boyunca idare etti. 1912 yılında kurulan Türk Ocağı’nın kuruluşunda da etkin rol aldı.
Rusya'daki Türklerin haklarını korumak için 1916 yılında Rusya Mahkumu Müslüman Türk-Tatarların Hukukunu Müdafaa Cemiyeti'ni kurdu. Çeşitli Avrupa ülkelerinde Rusya'daki Türklerin haklarını dile getiren konferanslar verdi. 1918 yılında Rusya’daki Türk esirleri kurtarmak için Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) temsilcisi olarak Rusya'ya gitti ve bir yıl kaldı.
Millî Mücadele Yılları
1919 yılında yurda döndüğünde arkadaşı Ahmet Ferit'in kurduğu siyasi bir parti olan Millî Türk Fırkası'na katıldı. Aynı yılın sonunda İngilizler tarafından tutuklandı. 1920 yılında hapisten çıkınca Ahmet Ferit Bey'in eşi Müfide Ferit'in kız kardeşi Selma Hanım ile evlendi ve Millî Mücadele'ye katılmak üzere Anadolu’ya geçti. Hariciye Vekâleti'nde Genel Müdür olarak görev yaptı. 1923 yılında İstanbul mebusu seçilerek meclise girdi. Kurtuluş Savaşı sonrası TBMM adına İstanbul'u İtilaf Devletleri temsilcilerinden teslim aldı.
Tarih Çalışmaları
1925 yılında Ankara Hukuk Mektebi'nde siyasi tarih dersleri vermeye başladı. Mustafa Kemal'in kültür ve siyaset danışmanı olarak çalışmaktaydı. 1931 yılında Mustafa Kemal tarafından Türk Tarih Kurumu'nun kuruluşunda görevlendirildi ve ertesi yıl kurumun başına getirildi. I. Türk Tarih Kongresi'ni yönetti. 1933 yılındaki Üniversite Reformundan sonra İstanbul Üniversitesi'nde Siyasi Tarih profesörü oldu.
Kars milletvekili iken 11 Mart 1935 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucunda İstanbul'da öldü. Edirnekapı Şehitliği’ne defnedildi.
ESERLERİ
• Mevkufiyet Hatıraları, Matbaa-i Kader, İstanbul, 1904
• Eski "Şuray-ı Ümmet"te Çıkan Makalelerimden, Tanin Matbaası, İstanbul, 1911
• Türk, Cermen ve Islavların Münasebat-ı Tarihiyeleri, Kader Matbaası, İstanbul, 1914
• Muasır Avrupa'da Siyasi ve İctimai Fikirler ve Fikri Cereyanlar, Maarif Vekaleti Neşriyatı, İstanbul, 1923
• Türk Yılı 1928, Yeni Matbaa, İstanbul, 1928
• Zamanımız Avrupa Siyasi Tarihi (6. Tedris Senesi), Ankara Hukuk Mektebi Neşriyatı, Ankara, 1930
• Zamanımız Avrupa Siyasi Tarihi (5. Tedris Senesi), Ankara Hukuk Mektebi Neşriyatı, Ankara, 1930
• Zamanımız Avrupa Siyasi Tarihi (4. Tedris Senesi), Ankara Hukuk Fakültesi Neşriyatı, Ankara, 1933
• Osmanlı Devletinin Dağılma Devri, Türk Tarih Kurumu, İstanbul, 1940
0 notes
morkedisblog · 3 months
Text
Amazon🔗İlkses gazetesi🔗Pinterest✔ Hollywood'ın senaryo gereği uzaya gönderdiği ilk Türk rahmetli aktör Muzaffer Tema beyefendidir (film olduğunun farkındayım film seti tabiiki de uzay değil)bana çok karizmatik gelir artık kendi ırkım Çerkez kökenli olmasından mı bilemem?1960 yapımı bilimkurgu ben pek beğenmem filmi ama dönemine göre iyi bir çalışma sayılır Usalı senaristler uzaya gidebilecek 12 ülke düşünmüşler bu Türkler de gider deyip Tema'ya doktor-Selim Hamid rolünü vermişler o isimden belli cıa'nin başımıza Osmanlıcılık diye bir belâ öreceği padişah isimleri neyse kendi teknolojimiz ve üretimimizle gidemedik 55 milyon dolar ödeyip uzaya turist gönderdik belki de bu bir özürdü Alper Gezeravcı'ya zira fetöcülük komplosuyla ordudan atıldı iftiraya kurban gitti direndi savaş verdi temize çıktı insanın kaderinde yazılı olanı hiçbir güç değiştiremez daha doğmadan alnına"UZAYA GİDECEK İLK TÜRK"yazısı kazınmış ve uzayda ilk sözleri ATATÜRKTEN ALINTI OLDU "İSTİKBÂL GÖKLERDEDİR" Gezeravcıyı İran asıllı Kürt kökenli astronota karşılattılar tesadüf demeyin cıa her taşın altından çıkar bunu nasıl okuyalım bölgede Usa;Türkiye ve İran üzerinden bir Kürt devleti mi kurduracak yoksa diğer astronotların kökenlerine bakıp mı karar verelim Danimarka/Rus/Usa/İtalyan/İsveç/İspanyol/Japon diğeri neydi işte yeni saçma bir dünya düzeni peşindeler mi? Tamam biliyorum Hindistan/Çin vs gittiler uzaya da ben şimdiki düzenden yola çıktım neyse arap yok Gezeravcı Yörük yani tam Anadolu Türkü bunu cıa'nin siyasal İslâm projesinden vazgeçtiği (fos çıktı ) artık deliktekileri mi çıkaracağı deliğe mi iteceği sorusuyla kafam doldu yoksa bu Türklerden kurtulamayacağız turist de olsa her yere gelecekler rol verelim geçmişine yandıklarıma mı dediler?????????(!!!!!!!!!!!)
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
instagram
0 notes
turkudostu61 · 1 year
Text
Altılı Masa'nın 244 sayfalık programındaki "flaş" icraatlar sıralı tam liste:
1* Başkanlık sistemine son verilecek 2* Kur Korumalı Mevduat tarih olacak 3* Kanal İstanbul projesi iptal edilecek 4* Tank Palet Fabrikası millileştirilecek. 5* GATA/askeri hastaneler yeniden açılacak.
6* Seçim barajı %3 olacak 7* Varlık Fonu tarihe karışacak 8* Geçiş garantili sistem tarih olacak 9* Atatürk Havalimanı yeniden açılacak 10* Festival yasaklama devri bitecek 11* YÖK kaldırılacak 12* Askeri liseler ve harp akademileri yeniden açılacak
13* Parayla vatandaşlık satma devri bitecek 14* Sığınmacılar gönderilecek 15* Atatürk Orman Çiftliği diriltilecek 16* Kamuda çoklu maaş dönemi sona erecek 17* Çakarlı araç uygulaması bitecek 18* Cumhurbaşkanı Beştepe'de kalmayacak 19* Türkiye Şeker Kurumu yeniden kurulacak
20* Kamuda işe alımlarda mülakat devri sona erecek 21* Kamuda taşeron sistemi tarih olacak 22* İtibardan tasarruf olacak 23* Cumhurbaşkanı uçak sayısı azaltılacak 24* Cumhurbaşkanı uçakları satılıp yangın söndürme uçakları alınacak 25* Kalıcı yaz saati uygulaması sona erecek
26* Dış politikada ihvancılık bırakılacak ve Yurtta Sulh, Cihanda Sulh devri başlayacak 27* Sınırlar korunacak ve kaçaklar engellenecek 28* AB'yle imzalanan Geri Kabul (Sığınmacı) Anlaşması gözden geçirilecek 29* Ortadoğu'da Osmanlıcılık politikası terk edilecek
30* Atatürk'ün "Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü" yeniden açılacak 31* Türk Devletleri Teşkilatı güçlendirilecek 32* Ege'de Türk hakları korunacak 33* Kritik askeri kurumlar asla özelleştirilmeyecek 34* Türk Telekom ve Turkcell millileşecek 35* Devlet yurtları çoğalacak
36* Geçiş garantili ihalelerden doğan kamu zararları, vurguncu şirketlerden geri alınacak 37* Kanal İstanbul projesi iptal edilecek ve bu projeye harcanacak para GAP gibi projelere yönlendirilecek 38* Muharip Uçak, Altay Tankı, Fırkateyn gibi milli üretimler hayata geçirilecek.
39* Doğu Akdeniz'de doğalgaz ara faaliyetleri artırılacak. 40* 8 Mart'ta tüm kadınlar izinli sayılacak 41* Kamuda akraba kontenjanlarına son verilecek 42* İlkokul öğrencilerine insan hakları, adalet, sağlık, çevre, hayvan hakları gibi dersler öğretilecek
43* Cumhurbaşkanı kararnameleri tarihe karışacak 44* Çoklu Baro sistemi kaldırılacak 45* Kamu İhale Kanunu gözden geçirilecek 46* Merkez Bankası bağımsızlaştırılacak 47* TÜBİTAK aslına dönecek 48* İnternette fiber devrim yapılacak 49* İnternetteki vergiler azaltılacak
50* Savunma sanayii alanında özel sektörün önü açılıp rekabet sağlanacak 51* Yerli motor ve %100 yerli tank üretimi projesi başlatılacak 52* Aselsan, Havelsan, TAI, MKE, TUSAŞ gibi kamu şirketlerine her türlü destek sağlanacak 53* İşsizlik Fonu, sadece işsizler için kullanılacak
54* Cumhurbaşkanı partisiz olacak, görevi bittikten sonra siyasi yasak uygulanacak 55* Ülkeyi ilgilendiren projeler e-devlet üzerinden oylanacak 56* Yabancıya maden hammadde satışı sınırlanacak 57* Tarımda zehirli ilaçlarla mücadele edilecek 58* İmar afları sınırlandırılacak.
59* TOKİ, zenginler için değil evsizler için çalışacak 60* Kadına şiddet sorunuyla mücadele edilecek 61* Ped vb ürünlerde vergiler azaltılacak 62* Çocuk evlilikleriyle mücadele edilecek 63* KKTC, Doğu Akdeniz ve Azerbaycan politikaları güçlendirilecek
64* Kuvvet Komutanlıkları yeniden genelkurmaya bağlanacak 65* Terörle mücadele kesin şekilde sürdürülecek 66* Yurt dışına kaçan teröristlerin iadesi sağlanacak 67* Uyuşturucu ve mafya baronlarıyla mücadele edilecek 68* Afet vergileri sadece afetlerde kullanılacak
0 notes
cafemedyam · 2 years
Text
YENİ OSMANLICILIK AKP’NİN GÜÇLÜ HİSSETTİĞİ USTALIK DÖNEMİ ANLATISIDIR
0 notes
tp-siyaset · 4 years
Link
0 notes
tahtapod · 4 years
Link
0 notes
hzrinan · 5 years
Photo
Tumblr media
Her ne ad altında olursa olsun #sağcılık #solculuk #milliyetçilik #muhafazakarlık #marksizm #leninizm #komunizm v s #etnik #ayrımcılık #federasyon #eyalet #sistemi #yeni #osmanlıcılık #düşüncesine #sahip #çıkmak #sempati #duymak #kapitalizm ve #emperyalizm e #hizmet #etmekle #vatana #millete ihanet etmekle eşdeğerdir. #Saygı #duyulamaz. #Empati #kurulamaz Takip edeceğimiz tek yol, #tarikat #eşsizdevletadamıebedibaşkomutangazimareşalmustafakemalatatürk ün #yolu ve "en doğru ve en hakiki tarikat medeniyet tarikatıdır." " "Dünyada herşey için; medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. ilim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir" sözlerini içselleştirerek, yaşam tarzımız haline getirmektedir. Gerisi #lafügüzaf... #hızırinan #hizirinan #hızır #inan #hizir #cengizözakıncı (Ankara, Turkey) https://www.instagram.com/p/Bv1H838Afsw/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=8d59wz2ntr9b
0 notes
turkcetarih · 7 years
Text
II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ FİKİR DERGİLERİNDEN “GENÇ KALEMLER” (Tarihçi) - Türkçe Tarih
II. MEŞRUTİYET DÖNEMİ FİKİR DERGİLERİNDEN “GENÇ KALEMLER”
Dr. Arda ODABAŞI Kasım 1910 – Ekim 1912 döneminde Selanik’te toplam 33 sayı yayınlanan Genç Kalemler, 1908 Devrimi ile başlayan II. Meşrutiyet döneminin önde gelen fikir dergilerinden biridir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin gayrı resmî yayın organı olan ve toplumsal/siyasî gelişlmelere...
Devamını okumak için: https://turkcetarih.com/ii-mesrutiyet-donemi-fikir-dergilerinden-genc-kalemler/
Genç Kalemler, II. Meşrutiyet, Osmanlıcılık, Selanik, Türk Milliyetçiliği, Türkçülük
2 notes · View notes
hevalenroje · 3 years
Text
Çakma fatihlerin el öpme mevsimidir!..
Ahmet KAHRAMAN
Dinci ve ırkçı AKP rejiminin Osmanlı ütopyası üzerinde inşa ettiği Türk tipi Emperyalizm’in şıngır mıngır sınırlar ötesine yelken açması, görkemli ve tüyler ürperticiydi.
Osmanlı tuğ ve flamalarıyla, kiralık katiller ve hırsızlar oligarşisi Irak-Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) kara bayrağı, yan yana harelendi. Osmanlı temalı, ibrişim püsküllü Türk bayrakları rüzgarlandı.
Arkada davul dümbelekler çalınıyor, Osmanlı’nın mehter kösleri vuruluyor, kara yün destesi bıyıklı mehteranın “Allah Allah“ nidalarıyla, IŞİD’çilerin talan, tecavüz ve hırsızlık seferlerinde haykırdıkları “Allahu ekber“ naraları, birbirine karışarak uğurlanıyordu.
Yalnız Türk elleri değil, memur imamlar Kürdistan’ın tekmil camilerinde de, yol boylarınca rêz olmuş askerleri Kürtleri öldürme moduna sokmak için, Kur’an’ın “Fetih“ suresi okunuyor, bu davudi seda dışarıya verilip insanlar ölüme, öldürmeye hazırlıyorlardı.
Kur’an suresinin sedası susunca, küffar ellerine seferi haber veren selalar, başlıyordu minare hoparlörlerinden. “Müslüman Kürt kardeş“, şimdiki halde, gavur, küffardı yani...
Gülmeyin, aynısı ile vaki; kimi Kürtler de, imamlara uyarak ülke ve halkını yok etmeye çıkmış, belki de köyü, evini de ateşe verip varını, yoğunu talan edecek, yakını olan kadınların onuruna saldırdıktan sonra, onların ölü bedenlerini çırılçıplak yol kenarına atacak barbarın başarısı için dua ediyor, sonunda ise amin diyordu. Böylesine beyinsel ve onursal bir körlük ile çürümüşlüktü yani...
Kürdistana ferman günüydü.
Tanklar ve toplar Kürtlere ayarlı, füzeler ateşlemeye hazır, uçaklar, helikopter ve katil droneler, sivrisinek sürüsü gibi havada vızır vızırdı. Daha sonra, Fethullahçılıktan yerlerde sürüklenecek Generaller (Mesela Boşnak Adem Hududi ve tecavüzcülükten yargılanmış Musa Çitil) cephe hatında öldürmeye hazırdı.
Bir avuç aydın, kalem adamı ve sanatçı hariç, Türk kamuoyu vicdanı ise ölüydü. Parti farkını, ideolojik aykırılığı, din-iman uyuşmazlığını unutmuş, Kürtlere karşı bir ve beraber olmuşlardı.
Kimsecik, “katiller, hırsız ve talancılar, onları öldürmeyin, onlar bu toprakların yerlisi“ demiyordu. Tersine, fırsat bu fırsattır diye düşünen komşu, 6-8 Ekim’deki gibi Kürt’ü boğazlamaya hamle ediyordu. Kürt‘ün ked-u emeği ve ödediği vergi ile askerlik yapması kimsenin umrunda değildi.
Faşist rejimin muhalifi gibi yapan parti liderleri, can alma hamlesinin en hızlarıydı. Ağızlarına taze kan değmiş kurtlar seğirtiyor, askerlere destek için el sallıyorlardı.
Ve Kürtlerin mışk veya Mışko Ahmet dedikleri Tatar Ahmet övünüyordu:
“Sabaha karşı, saat tam 03’te orduya taarruz emri verdim.“
Görgüsüz, cahil-cühelanın Emperyalist haliydi, bu. Emperyalizmin ilk kolay hedefi, içerde kuşatmaya alınmış, Kürt şehirleriydi. Aylar boyu yıkım ve katliamla süren bu kuşatma ve daha sonra Rojava, Güney Kürdistan işgalinde, Kürdistan‘ın çocukları, ülkelerini, halkı, halkının onuru ve ırzını ölesiye savundular. Ama güç dengesi başka yerdeydi: Türk rejimi, resmen Rusya ve ABD’nin (Trump yönetimi), kasık bitiydi. Onlardan besleniyor, ölümcül vuruşlar için, onların izniyle hava sahasını kullanıyordu.
Garip değil, IŞİD ile savaşta görünen Rusya ve Amerika, Kürtlerle savaşta onlara yardım ediyordu. Efrîn‘i, Girê Spî ve Serêkaniyi Rusya ve ABD sundu IŞİD ile ortağı TC’ye...
Milyonlarca Rojavalı, onların bağışı yüzünden bugün, yurduna uzaktan bakan mültecidir. Birleşmiş Milletler raporlarında hikaye edildiği üzere, buralarda artık Osmanlıcılık adı altında, bir haydutluk düzeni kuruludur.
Ancak, kendini emperyalist güce erişmiş sanan “kasık biti“, artık zor durumda. Çünkü koruyucusu Trump’ı kaybetti.
Libya’da, Karabağ’da ona göz yuman Batı, şimdi TC’yi cezalandırmak için kapısında. Rusya onu tetikçi, koçbaşı gibi kullanıp kenara atıldı. Oysa, Karabağ’da söz sahibi olacağını ummuştu.
Ayrıca bugün, artık dün değildir. Dün, Trump yer yüzündeki küçük ya da büyük bütün diktatörlerin koruyucu meleği olan ABD Başkanıydı. O bugün artık, deli muamelesiyle yerlerde tekmeleniyor.
Onun gidişiyle, Orta Çağ usulu Emperyalistlik onmaya çıkan TC, zıhsız, çıplak ve yalnız kaldı. Bizim kuşağın gençlik espirisiyle, Tarzan zor durumda şimdi.
Avrupa, donanmayı tehdit silahı olarak kullanıp Akdeniz’de yaptıklarını cezalandırmak yolunda. Libya’dan kovuluyor.
TC, onun için bugün, dün “hepiniz Nazisiniz“ diyerek saldırdığı Avrupa Birliğine bugün, çakma Kasımpaşa kabadayısı gibi iki büklüm yaltaklanıyor. “Hata yaptım, elini ver öpim abi“ dercesine, bağlılık bildiriminde bulunuyor. Avrupa değerlerini yüceltiyor.
Hakaret ettiği Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un gönlünü almak için, aracılar kullanıyor. Bir aracılar heyeti de dün, “darbeci, katil“ dediği Mısır Devlet Başkanı Sisi’nin kapısında. Suudi Arabistan’la arayı düzeltmek için, Katar emirini kullanıyor.
Amerika’nın yeni seçilen Başkanı Biden’e ulaşmak için, bir aydır kapısında bekliyor Recep Tayyip...
Kısacası, çakma fatihlerin yaltaklanıp el, etek öpme, yaltaklanma taklaları atma mevsimidir. Manzara çok eğlenceli. Seyreyleyin!..
7 notes · View notes
sebperest · 3 years
Text
Tumblr media
Geçenlerde bir mecrada bu kitapla 'akademisyenlerin alay ettiği' söylendi. Doğrusu inanamadım. Çünkü çıktığı dönemde çok ilgi gördüğünü hatırlıyordum. İtiraz ettim. Siyaset herşeyi kendi rengine buluyor. Neyse. Üstüne kütüphanede denk gelince "Bari bir okuyayım!" dedim. Nihayet bitti. Arkadaşlar, Ahmet Davutoğlu'nun pratik siyasette kendisini başarıya taşıyacak yeteneklere sahip olmadığını ben de düşünmekteyim. Sağın başka hiçbir adayı kalmasa ancak o zaman kendisine oy veririm. Erdoğan'a karşı da asla tercihim kendisi olmaz. Bunlar ayrı. Fakat kitapta öyle alay edilecek birşey yok. İfrat güzel değildir. Güzel sonuç da vermez. Hatta bugün AK Parti'nin dış siyasetinin büyük ölçüde bu kitabın bahsettiği eksenlerde kurulu olduğunu söyleyebiliriz. Nüansı: Erdoğan'ın Davutoğlu'ndan daha şahin bir vurguyla bunu yapması. Yani Erdoğan'ın gerek söylem gerekse eylem açısından daha uçlarda/cesur gezmesinin dışında Davutoğlu'nun dış siyaset anlayışının, bu kitap özelinde, bir tuhaflığı yok. Hatta ilk kısımlarda II. Abdülhamid'in denge siyasetine yaptığı övgüler de AK Partililerin yüzünü güldürür. Lakin aynı bölümde dönüp 'yurtta sulh cihanda sulh' noktasında Mustafa Kemal'e de hakverilmesi, Davudoğlu'nun dış siyaset anlayışının bir tür Makyavelciliğe yatkın olduğunu hissettiriyor. Bunu biraz daha açayım. Mesela: Türkçülük, İslamcılık, Batıcılık, Osmanlıcılık... ... hatta Ulusalcılığın dahi Davudoğlu'nun dış siyasetinde yeri var. Türkçülük Ortaasya'da-Kafkaslarda, İslamcılık İslam dünyasında, Osmanlıcılık Ortadoğu'da, Batıcılık Batı bloğuyla ilişkilerde, Ulusalcılık da etliye-sütlüye karışmamamız gereken yerlerde seçilebilir. Yani tamamen dengeye odaklı, fırsata odaklı, koparabildiğini koparmaya odaklı bir dış siyaset bu. Hayalciliği bu yönde eksik. Fakat coğrafyamıza ait sorunları çözerken ürettiği formüllerin hemen başarıyı getireceği konusunda bence çok hayalci. Bu böyle olmayacak. Olamaz da. Hani Marx için denir ki: Temel hatası hayalleri için gerçekleri küçük görmesiydi. Sözgelimi: Milliyetçiliği çok küçük gördü. Ama nihayetinde milliyetçilik sosyalizme terk-i alan etmedi. Devletçiliği küçük görüyordu vs. Bence Davudoğlu da bir düşünür olarak aynı şeyi yaşamış. Uzatmayayım. Hülasa: Kitap okunur arkadaşlar. Çok 'derin' değil ama "Dış siyaset hakkında benim de bir vizyonum olsun arkadaş!" diyenler için pekala bir başlangıç metni olabilir. Genel bir bakış sunar. Epeyce bir malumat/yaklaşım kazandırır. Evet. Bu kitaplık bu kadar.
1 note · View note
turkudostu61 · 2 years
Text
Türk Devletinden Türklerden rahatsızız diyemeyenler Atatürk, Osmanlıcılık ve din üzerinden Türk düşmanlığı yapmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Arap ya da Şeriat devleti değil Türk’ün Devletidir…
0 notes
wozwaldllik · 4 years
Text
Milliyetçilik İdeolojisinin Doğuşu
Emperyalizmin girişi, geleneksel sanayi ve zanaatları yıkıcı etkilerinin yanı sıra, yollar, demiryolları yapılması ve pazar ekonomisinin yayılması ve bağımlı bir kapitalizmin gelişmesi yoluyla, uluslaşma sürecine olumlu ve olumsuz yönde katkıda bulunur. Fakat bu kapitalist gelişme, aynı zamanda çeşitli etnik gruplar, özellikle Hıristiyan toplulukları arasında ulusçuluk akımlarına güç verir. Bu topluluklar içinde, daha çok ticarete ve bir ölçüde sanayiye yönelik bir kapitalist sınıf, bir burjuva sınıf gelişir. Ulusçuluk akımı, yanlış olarak sanıldığı üzere, İstanbul’daki Ortodoks kiliselerinin değil, bu burjuvazinin ideolojisidir. Ortodoks Kilisesi zaman zaman geçmişe dönük bir Bizans İmparatorluğu kurmayı düşlese de, birçok durumda Fransız İhtilali görüşlerinden esinlenen bu burjuva ile kilise çatışır. Bir kısmı Avusturya, Rusya ve Avrupa'da ticaret yoluyla zenginleşmiş bulunan bu ulusal burjuvalar, ileride daha ayrıntılı biçimde inceleyeceğimiz üzere, Batı okullarında yetişmiş aydınları desteklerler, okullar açarlar, ulusal dil ve edebiyatın ve ulusal tarihin geliştirilmesi yolunda para harcarlar. Emperyalist devletlerin de baskısıyla, Balkanlardaki uluslar, özerklik ve giderek bağımsızlık kazanırlar. Anadolu içinde de, emperyalist ülkeler, sayıca çoğalan ve zenginleşen Rum ve Ermeni tüccarlara dayanırlar ve onları güçlendirirler. Açılan misyoner okulları, Rum ve Ermeni ulusçuluğunu destekler. Hıristiyan ve İslam nüfus, Anadolu'da yüzyıllar boyunca barış içinde yaşarlarken, çatışmalar ve kırımlar başlar.
Yıkılan zanaatçı, ezilen köylü kitlesi gibi, bir kısım geleneksel “seçkinler” de Hıristiyan ulusçuluğu yükselten, İslam kitleyi ezen Avrupa emperyalizmine karşı tepki gösterirler. Bu tepki ilkin geleneksel İslam ideolojisi çerçevesinde dile getirilir. Namık Kemal ve Cemalettin Afgani, emperyalizme karşı İslam topluluğu çerçevesinde bir mücadeleyi önerirler.  Abdülhamit, daha çok kendi baskı yönetimini tutmak için, “Panislamist ön-ulusçuluk”tan yararlanır. Fakat Abdülhamit dahi, Avrupa'dan yayılan fikirlere açık birçok yüksek okul açmak zorunda kalır. Bu okullarda, genç aydınların kafalarını kurcalayan en büyük soru, “Avrupa üstünlüğünün sırrı”nın çözülmesidir. Bugün bize hayli saçma gelen pek çok görüş, ciddi ciddi tartışılır. Avrupa'nın ezici üstünlüğü Hıristiyanlığa, hükümet biçimine, bilinmeyen ırksal etkinliğe, bilime, cinsel davranışa, eğitime vb. bağlanır. Türkiye gibi daha birçok ülkede sorun tartışılır ve genellikle Mannheim'ın “liberal-hümanistler” ideoloji dediği görüş egemen olur. Bu ilerici burjuva ideolojisinin ana fikri şöyle özetlenebilir: Eğitim, bilim ve sanatlarda aydınlatılmış, yasa karşısında herkesi eşit sayan ve parlamentoculuk ve kuvvetler ayırımı yoluyla özgürlük getiren bir siyasal temele dayalı bağımsız ulus, kültür, kudret ve refah alanlarında sınırsız bir ilerleme yoluna girer.
Bu “siyasal” ulusçuluk, Fransa'da 1848 İhtilali’nde barikatlarda dövüştüğü iddia edilen Şinasi'den itibaren Osmanlı Türkleri arasında gelişir. İslamcı gözükmeye dikkat etse de, İslamlığın ilerleme dini olduğunu söylese de, modernleşmeyi amaçlayan bir milliyetçilik için “İslamcılık”  bir taktik sorunudur. Batıdan aktarma bu ilerici burjuva ideolojisi, akılcı, pozitivist ve laikliğe yönelmiş bir temele dayanır. Osmanlıcılık akımı da etnik grupların ve bireylerin yasa karşısında eşitliği ve parlamentoculuk çerçevesinde, egemen etnik grubun, yani Türk'ün üstünlüğünü sürdürmeyi umut eden bir ön-ulusçuluktur.
Olayların akışı, bu “Ön-ulusçu” akımı açıklığa kavuşturur. Osmanlılığa bağlı gözüken öteki İslam toplulukları, örneğin Araplar, Osmanlı Devleti çerçevesinde özerklik sağlama çabasındadır. Türk Osmanlıcılar ise, merkeziyetçi devletten yanadırlar. Bu tutum ve Osmanlı yönetiminden yakınmalar, Arap ulusçuluğuna yol açar. Suriye ve Lübnan bölgesinde, kapitalizmin girişiyle zenginleşen Hıristiyanlar, Arap ulusçuluğunun öncülüğünü yaparlar. Bu Hıristiyan azınlıklar, Arap dil ve edebiyatını kabul ederler ve Arap ulusçuluğunu savunurlar. Bu görüş, giderek İslam Arap ulusçularına da yayılır ve Arap ulusçuluğu, hem Avrupa emperyalizmine, hem de Türk egemenliğine karşı gelişir. Böylece Türk ulusçuluğundaki İslamcı öğe, imparatorluğu kurtarma bakımından önemini yitirir.
Doğan Avcıoğlu, Türklerin Tarihi-1
5 notes · View notes