Tumgik
#nakşibendi tarikatı
emretekinresmi · 2 years
Video
Ankara Sohbeti - 20.10.2022
Seyda Feyzullah Konyevi (k.s)
3 notes · View notes
cevikmedya · 2 years
Text
İsmailağa cemaati lideri mahmut ustaosmanoğlu 93 yaşında vefat etti!
Nakşibendi tarikatı lideri İsmailağa Cemaati Lideri 93 yaşındaki Mahmut Ustaosmanoğlu tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti, torunu Muhammed Fatih Ustaosmanoğlu, sosyal medya hesabından “mahmut efendi hazretleri dedem hazreti Allah’a vasıl oldular.” şeklinde açıklama yaptı.
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
yazan-kalem-siyah06 · 4 months
Text
Huzur İslam'da diyorlar di ya
Para İslam'da dünyada en karlı ticaret din ticareti
İmamlık meslek değildir dinimize göre
Bu ülkede herkes imam olsa Allah'ın egdigini kimse dogrultamaz
Tumblr media
Türkiye'deki tarikatlar:
Tarikatlarda geçinen milyonlarca asalak
Türkiye'de bütün tarikatları biz kurduk diyor İsrail picleri
Yakalanan mossad ajanları
Tumblr media
1.Nakşibendi
2.Menzilciler,
3.İskenderpaşa C.
4.İsmailağa C.
5.Süleymancılar
6.Hazneviler
7.Yahyalı C.
8.Erenköy C.
9.Tufancılar
10.Kıbrısiler
11.Zilan C.
12.Reyhaniler
13.Hacegan C.
14.Işıkçılar
15.Arvasiler
16.Akfırat C.
17.Halidiye
18.Şeyh Muhammed
19.Nayır Erzincani
20.Bilvanis Grubu
21.Kadiri
22.Galibiler
23.İcmalciler
24.Tillocular
25.Muhammediye
26.Halisiye
27.Üveysler
28.Şeyh Osman C.
29.Zenbililer
30.Hüseyniler
31.Farukiler
32.Bilal-i Nadir
33.Kesnizani
34.Şettariye
35.Halveti
36.Cerrahiler
37.Uşşakiler
38.Şabaniye
39.Mısriyye
40.Ticaniler
41. Ruşeniye
42.İpek Yolu Gurubu
43.Sünbüliye
44.Nasuhiyye
45.İbrahimiye
46.Rifai Tarikatı
47.Kubbealtı C.
48.Çorum Dergahı
49.Mehmet Efendi C.
50.Maafiriler
51.Antakiler
52.Marufiler
53.Ayderussiyye
54.Sayyadiye
55.Zeyniyye
56.Sebsebiyye
57.Kantaniye
58.Bayramiler
59. Maşukiler
60.Aksarayiler
61. Edirneviler
62.Yakubi
63.Kabayiler
64.Kemaliler
65.Sühversiyye
66.Zeyniyye
67.Çeştiyye
68.Sabiriye
69.Nizamiyye
70.Fetullah Gülen C.
71.İlim Yayma C.
72.Kırkıncı Hocacılar C.
73.Yeni Asyacılar Grubu
74.Yeni Nesilciler Grubu
75.Aczimendiler
76.l Meşveretçiler
77.Medzehra Gurubu
78.Zehra Vakfı
79.Okuyucular (Kurtoğlu)
80.Yazıcılar
81.Sungurcular Grubu
82.Medrese Alimleri 83.Vakfı
84.Şalvarlı Efe C.
85.Hayrat C.
86.Norşin Dergahı (Şeyh Nurettin Mutlu)
87.Arif Efendi üfürükçü tarikatı
88. Hiranur
89. Adnan Oktarcılar (x)
Eksik varsa tamamlayın
6 notes · View notes
umudsuzumud-official · 5 months
Text
Tumblr media
KUBİLAY'IN KATİLLERİNİ KÖŞKÜNDE MİSAFİR EDEN YANAR DÖNER ŞEYH!
BU TARİKAT ŞEYHİNİ TANIMAK İSTER MİSİNİZ?
Siyasal İslamcılığın günümüzde de yaşatmak istediği tarikat taassubunu anlamak için bir tarikat şeyhini tanımaya çalışalım.
Bu şeyhimiz Erbilli Esad efendi olsun. Kerkük sancağı Erbil kasabasında doğan (1847-1931) Erbilli Esad Efendi, Nakşibendi tarikatı Erbil tekkesinin şeyhi Muhammed Said Efendinin oğluydu. Anne tarafından da seyyid soyundan gelirdi. Klasik medrese tahsilininden sonra Şeyh Taha el-Kürdi’den icazetini alan Esad Efendi (1875) daha sonra Dersaadete gelerek Beşir Ağa dergahına yerleşmişti.
Abdülhamid İslamcılığı, devleti tarikat şeyhleriyle kontrol ederdi. Bir yanda akrep diye anılan Halepli Şeyh Ebü’l-Hüda (1850-1909), bir yanda Trablusgarplı Şazeli Şeyhi Zafir Efendi (1829-1903) ceyb-i hümayundan beslenirlerdi. Halit Paşa sayesinde saraya davet edilen Esad Efendi de bu kervana katıldı.
Abdülhamid Esad Efendiyi Meclis-i Meşayih üyeliği ve Kadiri tekkesi şeyhliğine atadı (1883). Tarikata intisabı bid’at sayan, “zikir esnasında sağa sola sallanmak, raks alameti ve haramdır” diyenler, vaktiyle itiraz ettikleri zikirlerde artık kendileri zıp zıp sıçramaya başladılar.
Erbilli Esad Efendinin Tekkesi aynı zamanda Saray ajanlarıyla doluydu. Zikirlerde gençleri zehirliyor, ecnebi ülkelere kaçma telkini yapıyor diye jurnallenince, memleketi olan Erbil’e sürüldü (13 Haziran 1900).
Sekiz sene Erbil’de kaldıktan sonra Meşrutiyetin ilanıyla tekrar İstanbul’a döndü (6 Aralık 1908).
Sultan Reşad zamanında Kelami dergahı postuna oturan Esad Efendi, Abdülhamid aleyhine konuşma modasına çabuk uymuştu.
Abdülhamid devrini “memalik-i mahrusanın mütegallibe eşkiyası” diye niteleyip “İttihatçıları göklere çıkarmaya başladı. Meclis-i Meşayih reisliğine getirildi, Sürre eminliğiyle görevlendirildi.
Üsküdar’daki Selimiye dergahı boşalınca orasının şeyhliği de kendine verildi. O da oğlu Mehmed Ali’yi başına getirerek iki tekkeye birden hükmetmeye başladı.
Cumhuriyet döneminde tarikat ve tekkeler kapatılınca (1925), Erenköy’de aldığı muhteşem köşküne çekilmiş, eskisi gibi ayin yönetemez olmuştu.
3 notes · View notes
saidaslan1 · 1 year
Text
Sahabe-i Kiram'dan Ebu Saîd el-Hudrî radıyallahu anh
Osmanlı'nın Dokuzuncu Şeyh'ül İslâm'ı ve çok büyük veli olan, ins u cinnin müftisi Şemsuddin İbni Ahmed Kemal Paşâzade Sakaleyn Haz.
Uşşaki Tarikatı Meşayından Abdurrahman Samî Niyazî Haz.
Büyük Fakih İbrahim Halebî Haz.
Nakşibendi Meşayıhından Abdülaziz Bekkine Haz. ve Hacı Hasib Yardımcı ks
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
15 notes · View notes
kagittankayik · 2 years
Text
Bi zahmet de bu tipleri övmeyin yahu. Nakşibendi tarikatı deyip de geçmeyin çok tehlikeli tüm tarikatlar gibi. Az beyni olan dini kullandığını bilir tarikatların
Tumblr media
20 notes · View notes
sadiatici · 2 years
Text
CEMAATLER, TARİKATLER eşittir PARÇALANMAK’mıdır..??
Biri bana, ‘’İslama en büyük zararı kimler verdi’’ diye soracak olsa, hiç düşünmeden,’’CEMAAT ve TARİKATLAR’’ diye cevap veririm.
Ne Abdullah Ibn-i Sebe, nede Ebu Cehil bu kadar zarar vermemiştir.
Bu çok iddialı yazıma, mutlaka kızanlar yadırgayanlar hatta küfredenler olacaktır. Kızanlara ve yadırgayanlara boynum kıldan incedir.
Ama işte o KÜFREDENLER var ya, işte onlar bu cemaatlerin ürünüdür. Neden CEMAATLER diye cevap vermemin, en NET sebebi ve ispatıdır.
Kaynaklara şöyle bir göz atacak olursak, ülkemizdeki orta ve küçük boy cemaatleri hesaba katmadan sadece büyüklerinden bir kaç tanesini burda zikredelim. Ülkemizdeki Cemaatlerden bazıları:
- Nakşibendi tarikatı
- Nurcular
- Kadiri Tarikatı
- Halveti Tarikatı
- Rufai Tarikatı
- Şazeliye Tarikatı
- Mevlevi Tarikatı
Her Cemaatin ( Tarikatın) en az on tane kolu olduğunu düşünecek olursak, sayıları yüzlere varan Cemaate, Tarikate sahip bir ülkeyiz. Oldukça zenginiz çok şükür.
Bu kadar Cemaatin Şeyhi, Müridi, Babası, Çelebisi vs’si ile, Diyanet bünyesinde(21.Ocak 2021 itibarı ile) 128 bin 469 personeli ile, İlahiyat Fakulteleri personelleri ile, İmam Hatip liselerinde (2019-2020 yılı itibarıyla da imam hatip liselerinde 610 bin 7 öğrenci mevcut.), öğrencileri ile, Radyosu, Televizyonu ile, Gazete ve Dergisi ile DEVASA bir kapasiteye, MADDİ ve MANEVİ güce sahip ülkemizde insanımızın Deizm’e kaymasının hatta koşmasının nedeni nedir? İnsanımız İslam’dan neden uzaklaşmaktadır.
Bu kadar kitlesel güce sahip bu grupların hangisine sorar sanız "AMACINIZ NEDİR’’ diye, İslamı anlatıyoruz, öğretiyoruz derler. O zaman aklımıza o malum soru tekrar geliyor. Şayet anlatılan bu ise, bu NASIL İSLAM, bu İSLAM değil.
Kur’an-ı Kerim’de Ayetler ile, Müslümanların parçalanıp bölünme mesi öğütlenirken, toplumun ŞUCU, BUCU diye fırkalara böldürülmesi, KUR’AN’a isyan değil midir.?
Ne Peygamber efendimiz zamanında nede Dört Halife zamanında herhangi bir Tarikatın veya Cemaatin varlığından söz edilmiyor.
Cemaatlerden hangi birisi bir diğerini sevip kucaklıyor.? İslam da TEK DOĞRU varken, aynı amaca hizmet ettiklerini söyleyen bunca ayrı ayrı cemaat neden var.
Yıllarca Milletimizin dini duygularını istismar ederek Zekat ve Fitre topladılar ve bunu da fakir öğrenci okutuyoruz diye lanse ettiler. Ama günümüzde gördük ki, çağın ilmi ile donatılmış fertler yerine, kendi milletine kan kusan, kafa kesen, kurşun sıkan örgüt elemanı yetiştirmişler.
Cemaatler, İSLAM’ın ta Peygamber efendimizin vefatından sonra Kureyş’liler zamanından beri, bazı grupların, bazı diğer gruplar üzerinde bir baskı aracı olarak kullanılmasının en son, en şiddetli, en hasis olarak kullanılması örneğidir.
Son olarak, Allah yolunda gerçek manada İslamı anlatan, yaşayan ve yaşanmasına vesile olan, olmaya çalışan tüm değerli insanları tenzih ediyorum. Onlar başımızın tacıdır. Allah, onlardan razı olsun.
Mustafa Halaçlı
Selam ve dua ile...
Tumblr media
11 notes · View notes
ozel-buro · 2 months
Text
ANMA MESAJI : ÖZEL BÜRO GRUBU OLARAK HİZBULLAH TARAFINDAN KATLEDİLEN KONCA KURİŞ'İ SAYGI, SEVGİ VE RAHMET İLE ANIYORUZ !!!!
ÖZEL BÜRO GRUBU OLARAK HİZBULLAH TARAFINDAN KATLEDİLEN KONCA KURİŞ’İ SAYGI, SEVGİ VE RAHMET İLE ANIYORUZ !!!! Konca Kuriş; İslamiyet ile 1987 yılında Nakşibendi Tarikatı ile tanışmıştı. Bir çok tarikata girdi ve İslam dinini tanımaya çalıştı. Daha sonra Allah’a ulaşmanın yolunun tarikat ile olmayacağını savunarak "Sadece Kuran" diyerek yoluna devam etti. 1980’lerde Türkiye’de alevlenen feminizm…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
sevgibirlikteligi · 4 years
Text
SAYIN ADNAN OKTAR VE ARKADAŞ GRUBU BİR SUÇ ÖRGÜTÜ DEĞİL BİR SEVGİ VE GÖNÜL BİRLİKTELİĞİDİR
Tumblr media
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının yargılandığı davada, camiamızdaki kişilerin hayatlarının her safhası, aile ilişkileri, eğitim durumları, yurt dışı-yurt içi seyahatleri, evlilikleri, aralarındaki alım-satım veya ticaret ilişkileri, özetle hayatlarına dair tüm tercihleri ve fiilleri, hiçbir suç içermemesine rağmen bir dava konusu haline getirilerek “güya örgütsel tutum” olarak değerlendirilmiştir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının, bir örgüt olmadıklarının ve örgütsel amaçlarla davranmadıklarının anlaşılması için, Kur’an-ı Kerim’e ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetine uygun olan yaşam tarzlarının çok iyi anlaşılmasının büyük önem içerdiği kanaatindeyiz.
Öncelikle bir gerçeğin net bir şekilde açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları bir suç örgütü değildir. Birlikte olmalarının amacı suç işlemek değildir. Zaten ortada işlenmiş, TCK tarafından konusu suç olarak tanımlanmış bir fiil de yoktur. Bu kişilerin bir arada olmaları, birbirlerini sevmeleri, birbirleriyle ticari ilişkiler kurmaları, birbirleriyle evlenmeleri, birbirleriyle görüşmeleri ve bunun gibi günlük hayatları da suç unsuru içermemektedir. Zaten bir suç örgütünün varlığından bahsedilebilmesi için gerekli yasal şart olan “amaç suç” iddianamede dahi tanımlanamamıştır, çünkü böyle bir amaç suç bulunmamaktadır.
Davanın ilk celsesinde savunmalarını yapan 168 tutuklu sanığın dile getirdiği gibi Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının yaşam tarzlarının ve bir arada bulunmalarının temelinde Allah sevgisi ve bu sevgiden kaynaklanan birbirlerine karşı duydukları saygı dolu bir sevgi ve bağlılık vardır.
Sayın Adnan Oktar’ın Harun Yahya mahlası ile kaleme aldığı eserlerinde de anlattığı gibi temeli Allah sevgisinden kaynaklanan sevgi anlayışını kavrayan, tanıyan her insan hayatını çok sevdiği, güvendiği, yakın hissettiği kişilerle birlikte geçirmek ister.
Hayatlarını İslam dininin, Kur’an ahlakının düsturlarına göre yaşamaya niyetli tüm samimi Müslümanlar gibi Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları da dindar bir arkadaş grubu olarak birlikte yaşamaktan zevk alan insanlardır. Ancak bu yalnızca Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına has bir talep veya uygulama değildir. Türkiye’deki ve hatta dünyadaki bütün dindar arkadaş grupları, cemiyetler bu şekilde birlikte bir hayat kurar, birlikte olmaktan zevk alır, birlikte çalışır, birlikte faaliyet gösterir, yaşar, birlikte ibadet ederler. Ancak bu onları hiçbir şekilde bir suç örgütü yapmaz.
Bu, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve diğer devlet büyüklerimiz tarafından da kabul edilmiş bir gerçektir. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde ve 2019 yerel seçimlerinde İstanbul Belediye Başkanlığına aday olarak seçimlere katılan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlığını da yapmış olan Sayın Binali Yıldırım ise en son seçimlerden hemen önce İstanbul Fatih’teki İsmailağa Cemaatini ziyaret etmişlerdir.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Devlet büyüklerimizin bu ziyaretleri, İsmailağa Camii cemaatinin ve bunun gibi Türkiye’de gönül birliğiyle hareket eden tüm cemaatlerin meşruiyetini tanıdıklarını, bu gönül birliğine ve dindar yapıya büyük bir saygı duyduklarını göstermektedir.
Birlikte yaşayan, gönül birliği içinde birlikte hareket eden ve birbirine benzer tercihleri olan dindar insanların suç örgütü olduğu gibi bir ön kabul ile hareket edilecek olursa bu Türkiye için çok tehlikeli bir adım olacaktır.
Ülkemizde birçok dini grup ve cemaat bulunmaktadır. Bu cemaatlerin hepsinin mensupları, kendi aralarında yakın sosyal ilişkiler içerisindedir, alışverişlerini, ticaretlerini, evliliklerini çoğunlukla kendi aralarında yaparlar. Çünkü bir inanç, güven, sevgi ve gönül bağlılıkları vardır. Hepsinin kendine has giyim şekilleri vardır, hatta giyimlerinden dahi hangi cemaate mensup oldukları anlaşılabilir. Bu birliktelikleri, “suç örgütü” olarak tanımlamak büyük bir hatadır.
Dolayısıyla, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının arasındaki günlük yaşama dair bu tür ilişkileri, “örgütsel tutum” olarak değerlendirmek, bu cemaatlerin tamamını “suç örgütü” olarak nitelendirmek anlamına gelecektir. Böyle çarpık bir yaklaşımla, İsmailağa Cemaati'nin de sözde bir "hiyerarşik yapılanma" şemasını çıkarmak mümkündür. Sayın Mahmut Hoca Hazretlerine, haşa “1 numaralı örgüt lideri”, Cübbeli Ahmed Hoca’ya “dış ilişkilerden sorumlu örgüt yöneticisi” gibi nitelendirmelerde bulunmak nasıl abesle iştigal ise, Sayın Adnan Oktar ve arkadaş grubu için de aynı “abes durum” geçerlidir.
Nitekim, İsmailağa Cemaatinin de, ve diğer birçok cemaatin de yazılı ve sanal yayınları, internet siteleri, youtube kanalları, sosyal medya hesapları bulunmaktadır. Bu yayınlarda ve hesaplarında, bu camiaya mensup kişiler, inançlarına uygun yayın ve paylaşımlarda bulunmaktadırlar. Tüm bu kültürel ve sosyal faaliyetler, bu kişilerin anayasal bir hakkıdır.
Hal böyleyken, eğer camiamızdaki benzer ilmi, sosyal ve kültürel faaliyetler, “örgütsel propaganda” olarak tanımlanır ve arkadaşlarımız bu gerçek dışı ithamla yargılanırlarsa, Türkiye’de çok tehlikeli bir kapı açılmış olur; sadece dini cemaatler değil, her türlü sivil toplum kuruluşu özgürce inancını, dünya görüşünü paylaşamaz bir duruma gelebilir.
Benzer şekilde Mahmut Esat Coşan Hocanın muhterem oğlu Sayın Muharrem Nureddin Coşan Hocanın liderliğindeki –Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve merhum devlet büyüklerimizden Sayın Turgut Özal ve Sayın Necmettin Erbakan Hoca gibi Türkiye tarihinde çok önemli isimlerin de mensubu bulunduğu– İskenderpaşa camii cemaatinin gönül birlikteliği, birlikte yürüttükleri çalışmalar, Merhum Mahmut Esat Coşan Hocanın adını verdikleri kültür merkezleri ve hatta ticari faaliyetleri yine -haşa- benzer şekilde bir suç örgütü oldukları iddiasıyla değerlendirilmesi tehlikesi oluşur.
Böyle anormal bir bakış açısıyla ise bu camialarla görüşmek suç kapsamına girer. Dolayısıyla, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının görüşmelerini, birlikte yaşamalarını, birbirlerini ziyaret etmelerini suç saymak, diğer tüm dini gruplarla görüşmeyi de suç saymak anlamına gelecektir.
Oysa, Sayın Cumhurbaşkanımız Mahmut Hoca’yı ziyarete gitmektedir. Eğer bu suç olsa, en başta Cumhurbaşkanımız bunu yapmazdı.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaş grubuna yönelik örgüt iddiasına gerekçe gösterilen özellikler, faaliyetler ve fiiller ölçü kabul edilirse, bu durumda İsmailağa cemaati de tam bir örgüt yapılanmasıdır. Ne var ki örgüt olmak, örgütlenmek suç işlemek amaçlı olmadığı ve kanunlara saygılı olduğu müddetçe hiçbir şekilde suç değildir, tam aksine anayasal bir haktır. Ülkemizde legal binlerce örgüt (organizasyon), sivil toplum kuruluşu vardır.
Bu nedenle, gerek camiamız gerek İsmailağa Cemaati gerek İskenderpaşa Cemaati gerekse diğer tüm İslami cemaatler, her açıdan meşru, legal, devletine ve kanunlarına saygılı, hiçbir suça karışmamış tertemiz birer gönül birlikteliğidir. Başlarında bir büyükleri bulunmaktadır, kendi içlerinde kurdukları şirketleri, televizyonları, radyoları, youtube kanalları, yayınları bulunmaktadır. Bir karar alırken birbirlerine danışırlar, istişare ederler. Hastaları olduğunda ilgilenirler, ihtiyaçlarını karşılarlar, maddi-manevi yardımlaşırlar, her konuda birbirlerine destek olurlar. Bunların hiçbiri de suç değildir. Çünkü bu birliktelik suç işlemek için değil, hayır işlemek, din ahlakının güzelliklerini yaşamak, dayanışma içinde olmak için kurulmuştur. Bu son derece açık bir gerçektir. Nitekim Cumhurbaşkanımızın ve diğer devlet büyüklerimizin bu tür ziyaretleri bu gerçeği teyit eder niteliktedir.
Sayın Cumhurbaşkanımız gençliğinde de İskenderpaşa cemaatini desteklemekteydi, eşi Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi ise Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretlerine bağlıydı. Hatta, Şeyh Nazım Kıbrısi Hazretlerinin sağlığı ile bizzat Cumhurbaşkanımız ilgilenmiş, kendisine özel doktor göndermiş, maddi ve manevi destek vermiştir. Bunlar İslam’ın, Kur’an ahlakının gereğidir. Hiçbiri suç değildir, suç örgütüne ait özellikler değildir.
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşları gibi, yukarıda adları geçen ya da geçmeyen birçok dindar cemiyet ve arkadaş grubu çeşitli yayın organlarını kullanarak dine, imana, devlete, millete hizmet etmek, faydalı olmak amacıyla dergiler, gazeteler çıkarıp, yayınlar yapmaktadır. Bu faaliyetleri "örgütsel amaçlarla yapılan faaliyetler ve örgüt propagandası" olarak tanımlamak çok büyük bir haksızlık ve vicdansızlık, hiçbir hukuki ve kanuni dayanağı olmayan bir hata olacaktır.
Ne var ki, Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yönelik davanın içeriği yalnızca inançtan kaynaklanan tümüyle meşru ve legal bir yaşam tarzı tercihinin sorgulanmasından ibarettir. Allah rızası için, Allah sevgisiyle bir araya gelmiş, bu amaçla İslam'a, imana, devlete, vatana, millete, Müslümanlara hizmet etmeye gönüllü insanların güzel niyetleri “örgütsel saik”, yaptıkları hayırlı işler “örgütsel faaliyet”, Allah rızasını, Allah sevgisini ve vatan ve millet aşkını anlatan çalışmaları “örgüt propagandası”, birbirlerine olan saygı dolu sevgileri ve birbirleri arasında herhangi bir ast-üst ilişkisi olmaksızın Kur'an'ın istişare, ve danışma öğütlerine titizlik göstermeleri ise “hiyerarşik yapı” olarak yorumlanarak bir dava konusu haline getirilmiştir.
Böyle bir zihniyet Türkiye Cumhuriyeti’ndeki tüm dindar arkadaş grupları ve cemaatler açısından çok büyük bir tehlike arz etmektedir. Bu vahim tehlike gözardı edildiği takdirde, Türkiye’deki bütün İslami cemaatlerin ve dindar grupların birer organize suç örgütü olarak değerlendirilmesi an meselesi olabilir. Bu anormal yaklaşım ise Türkiye, Ak Parti hükümeti ve Sayın Cumhurbaşkanımız aleyhinde bir takım sinsi ve karanlık hesapları olan dış güçlerin uzun zamandan beri planladığı tuzağa düşmek anlamına gelecektir.
Cemaatler, dindar gruplar, doğaları itibariyle Türkiye Cumhuriyeti’nin koruyucu temel taşlarını oluşturmaktadırlar. Nitekim İskenderpaşa Cemaati'nin internet sitesi "cemaat" kavramını çok güzel bir şekilde açıklamaktadır:
“Cemaatleşmenin mânâsı imana, Kur'âna, vatan ve Müslümanlara hizmet etmek gayesiyle, birkaç kişinin bir araya gelip kenetlenmesidir. Böyle bir işi yapmak büyük bir ibadettir. Bugün Türkiye'de nice cemiyetler ve cemaatler var ki büyük hizmetler vermektedirler. Bu cemaatleri meydana getiren, cemaat ruhuna sahip fertlerdir. İslâm tarihinde ilk cemiyetleşen fertler Peygamber ve etrafındaki ashabıdır.”
(http://www.iskenderpasa.com/22F268FF-C0CE-4EC7-9275-FBF066C3F04C.aspx)
Bu durumda, yukarıda örnekleri verilen cemaatleri ve benzeri başka dindar cemiyetleri, bu cemiyetlerin vakıflarını, mensuplarının sahibi olduğu şirketleri, okulları, üniversiteleri, bu kişilerin yürüttükleri hayır işlerini de “örgütsel saik” ile açıklamak gibi tehlikeli bir adımın, başta Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasına, toplum yapısına ve milli manevi değerlerimize yönelik bir saldırı hükmünde olacağı ortadadır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın ve hükümetimizin, devletin bekasını dindar Türk milletinin birlik ve beraberliğini hedefleyen bu sinsi ve tehlikeli tuzağı bertaraf edeceğine olan inancımız tamdır.
SONUÇ
Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarının yaşam tarzlarından, birbirlerine olan sevgi ve saygılarından, birbirleriyle ticaret yapmak, birbirleriyle yaşamak, birbirleriyle evlenmek gibi kendi kişisel tercihlerinden dolayı yargılanmalarının hiçbir hukuki temeli ve dayanağı yoktur. Söz konusu davanın konusunu oluşturan iddianamenin öne sürdüğü tüm fiiller ve iddialar, yargılananların kişiliklerine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez anayasal temel hak ve hürriyetlerini konu alan, esas itibariyle yargı konusu olamayacak fiillerdir.
Cenab-ı Allah, Kur’an-ı Kerim’de, müminlere bir arada bulunmalarını, birbirlerinden ayrılmamalarını emretmektedir:
Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Biz'i zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (Kehf Suresi, 28)
Müminlerin bir arada olmaları, birbirlerine yardım etmeleri, hastayken birbirlerine bakmaları, güvendikleri insanlarla ticaret, alım satım yapmaları, birbirlerini ziyaret etmeleri asla suç sayılamaz. Birlikte hareket etmek, dayanışmak, yardımlaşmak Müslümanları suç örgütü yapmaz. Suç örgütleri egoist, saldırgan, çıkarcıdır, kendi içlerinde menfaate dayalı bir ilişkileri vardır. Müslümanlarda ise, sadece Allah’ın rızasını, rahmetini ve Cennetini gözeten, fedakâr, sevgi dolu bir yapı bulunmaktadır.
Devletimizin İslam’ı, Kur'an'ı, dindarlığı teşvik ettiği bir dönemde, Müslümanlara, görüşmeyin, bir arada bulunmayın, yardımlaşmayın, birlikte iş yapmayın, birbirinize sevgi, saygı, vefa göstermeyin demek kabul edilebilir bir durum değildir. Hiçbir Müslümanın, Kur’an’a aykırı böyle bir talebi kabul etmesi mümkün değildir.
İslam'a, Kur’an’a ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetine uygun olan bu gerçekler göz önüne alındığında Sayın Adnan Oktar ve arkadaşlarına yöneltilen suçlamaların ne derece yersiz, haksız, hukuksuz, asılsız ve mesnetsiz olduğu çok açık bir biçimde ortaya çıkacaktır.
Kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız.
0 notes
gazetelinkmedya · 4 years
Photo
Tumblr media
MEB izniyle beyin yıkıyorlar! MEB'in izniyle çocukların beyni yıkanıyor! MEB ve Nakşibendi tarikatının, “Hakyolcular” olarak bilinen kolu İskenderpaşa Cemaati ile işbirliğinde çocuklara ulaştırılan “İletişim, Nezaket ve Adap” kitabında, çocuklardan sosyal yaşamlarını dine göre düzenlemeleri istenirken, tarikata ilişkin kurallar aktarıldı.
0 notes
emretekinresmi · 2 years
Text
Tumblr media
İnsan vardır, hizmet alanında itiraz kasırgasından kaçarak itaatin selametli esintisinde, tatlı bir yorgunluk ile huzur içinde, âb-ı hayatı yudumlar.
Seyda Feyzullah Konyevi (k.s)
34 notes · View notes
gggmedya · 5 years
Photo
Tumblr media
"Nakşibendi Tarikatı Yerel Seçimlerde Cumhur İttifakını Destekleyecek" , https://yoog.be/M5Gno5
0 notes
onderkaracay · 3 years
Text
Tumblr media
✓ Sermaye Lehine Tetikçilik
Sermaye lehine tatikciliğin en bariz örneği ülkemizde 12 Eylül 1980 askeri, kapitalist, işbirlikçi gerici faşist darbe öncesi ve sonrası yaşandı.
24 Ocak kararları bu darbenin habercisiydi.
Devlet adeta bir anonim şirket gibi yönetilmeli diyordu.
Aynı zamanda emperyalist tekellerin ve yerli işbirlikçi sömürgecilerin pazarı olacaktı ülke.
Karma milli ekonomi son bulacak. Döviz serbestisi, kâr transferi, paranın ve paraya sahip güçlerin hakim olacağı bir sömürge düzenini inşa edecekti.
24 Ocak kararlarına bir tek işbirlikçi sermayenin reform demesi oldukça dikkat çekiciydi. TÜSİAD bu kararları ayakta alkışlıyordu.
Vehbi Koç darbeyi yapan Kenan Evren'e mektup yazarak adeta neler yapması konusunda talimatlar veriyordu.
Darbe sonrası devrimi yıkıma uğratacak dinci tarikatçı ideolojilerin önü açılarak ilk olarak nakşibendi tarikatı zihniyetine sahip Turgut Özal'a özelleştirmeyi tanıtma görevi verildi.
Özelleştirme öncesi tüm kurum ve sistemler sorunsuz devreye sokuldu.
Sömürgeci yabancılara parayla vergi ödemeden para kazanma ortamı sunan borsa açıldı.
Krizlerin önünü açmak, vurgunlar vurmak için faiz ile bağlantılı döviz serbestisi devreye sokuldu.
Yazılı basın, görsel medya kamu kurumlarının devlete ve millete yük olduğu konusunda sermaye ve tekikçi iktidarlar ile işbirliği içinde halkı kandırdı.
Pervasız vahşi talan, vandal neo liberal yağma dişlerini biliyordu.
2001 krizi sermaye tarafından devreye sokuldu ve sermayenin, küresel sömürgecilerin işbirlikçisi bir siyasi parti 2002 yılında işbaşına sermaye basını desteği ile halk kandırılarak getirildi.
Bol para; talan ve işgalin üzerini örtmek içindi.
Ülke üretimden vazgeçiyor, ithal mal pazarına dönecekti. Öyle de oldu.
Sanayici olarak bildiklerimiz ithalatçı ve perakendeci olup limon ve kamera satmaya başladılar.
Beslediğimiz kargalar gözümüzü oymaya başlamışlardı.
Laiklik dinci ideolojiler ile hedef alınıyor, tam bağımsızlık ekonominin işgale uğraması ile tehlikeye girmişti.
Sıcak para diktatörlüğü din ve demokrasi araç yapılarak kuruldu.
2002 yılında iktidar olan proje partinin kurucusu zaten demokrasi benim için amaç değil araçtır demişti.
Su akmış yolunu bulmuştu.
Kitleler yoksullaştıkca dinselleşecek bu sıcak para diktatörlüğü yoluna devam edecekti.
Şimdi tek dertleri sıcak para diktatörlüğünü sürdürülebilir yapmaktır.
Gerçekler çok geç öğrenilir. Bir darbenin ne anlama geldiği kırk yıl sonra öğrendiğimiz gibi. Hiçbir okulda yakın tarih dersi yoktur. Yakın tarih yaşanarak öğrenilir.
Önder KARAÇAY
2 notes · View notes
Text
"AKP’yi ayakta tutan iki temel güç var; tekeller ve tarikatlar. Bu iki güç AKP iktidarı altında kârlarını ve servetlerini katlayarak büyüyor. Büyük tekeller kârlarına kâr katarken, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra devlette Fethullahçıların boşalttığı yerleri alan diğer Nakşibendi tarikatı türevleri de hızla birer holdinge dönüşüyor."
7 notes · View notes
derdiderun · 5 years
Note
Abi benim ailem cemaatlerden ve tarikatlardan soğuduklarını, bu tür şeylere giren insanların sadece çıkar güttükleri için girdiklerini, hocaların insanları kullandıklarını söyleyip duruyor, işin kötü tarafı benim annem ve babam seneler önce menzile gitmiş bağlanmış insanlar, fetönün böyle düşünmelerinde çok etkisi oldu, tek başıma savunamıyorum ve beni de etkiliyorlar olumsuz yönde, bana tavsiyelerin nelerdir ?
Anladım kardeşim, fetö denilen rezilin bir çok kötü etkisi oldu ehli sünnet tarikatlara, cemaatlere. Ama bir mümin için ölçü Kur’an ve sünnettir. Hangi hal, hangi iş, hangi emir bu ölçünün dışında kalıyorsa itibar edilmez, peşinden gidilmez. Mesela her şeyi doğru olur ama Hz Muaviye (radıyallahu anh) kötü söyler, bunların peşinden de gidilmez.
Kötü yola sapanları sadece tarikatlar ile cemaatler ile sınırlamak doğru değildir. Her kim Kur’an ve Sünnetin dışına çıkarsa bu bir konuda bile olsa o kişiye itibar edilmez, görüşü benimsenmez, peşinden gidilmez. Yani insanlarda yanlış yola sapanlar olduğu gibi tarikatlarda da yanlış yola sapan, sapıtan, pusulayı şaşıranlar vardır. Neden Kur’an ve Sünnet çizgisinden saptıkları Selefi Salihinin(sahabe, tabiin, tebeüt tabiin), görüşünü, duruşunu terk ettikleri için sapıttılar.
Bu sebeple bizim yapmamız gereken şey; Teslim Olunacak Kimseyi İyi Tanımaktır.
Gafile uyanın kalbi uyanmaz. Cahile dert açanın derdi dinmez. İşinin ehli olmayan doktor insanı candan eder. Sahte mürşid de imandan eder. Birisi dünyayı, diğeri ahireti harap eder. O halde hak yolunda peşine düşülen kimseyi iyi tanımalı, manevi terbiye için ehli olmayan kimseye yanaşmamalıdır.
Kâmil mürşid, her şeyden önce kendisi terbiye olmuş kimsedir. Ayrıca insanları terbiye için izinli ve ehliyetlidir. Çünkü kendisi ehliyetli bir üstadın elinde terbiye görmüş, takva ve edeple süslenmiş, hak yolunda imamlık vasfını elde etmiştir. Allahu Tealâ onu kendi yolunda kılavuz, örnek ve şahit yapmıştır. Önüne Kur’an ve Sünnet’i koymuş, insanları onlardaki gerçeklere davet görevi vermiştir.
İşte bu noktada mürşid, Allah yolunda gitmek isteyenleri ciddi olarak ilgilendirmektedir. Öyle ki, İmam Rabbani K.S.’nin uyardığı gibi, bütün arzusu Allah rızası olan bir veliye itiraz, Allah’a itiraz gibi olmaktadır. Çünkü veli, herkese sadece Allahu Tealâ’nın kuldan istediklerini emretmekte, Hz. Peygamber A.S.’ın usulü üzere terbiye vermektedir. O kendisine değil, Hakk’a davet etmektedir.
Tasavvuf terbiyesinin asıl hedefi kâmil insan yetiştirmektir. Ariflerin tarifine göre kâmil insan, Allah’a aşık olmuş, kalbi gaflet ve manevi kirlerden zikir ile huzur bulmuş, gönlü boş arzu ve sahte sevgilerden arınmış, nefsi ilâhi emirlere itaat edecek bir kıvama gelmiş; kısaca içi ve dışıyla Yüce Allah’a teslim olmuş insandır. İşte bu kıvamı bulmak için önündeki rehbere samimi olarak inanmaya, gücü nisbetinde emir ve tavsiyelerine uymaya teslimiyet denir.
Gerçek, hakiki Allah dostları, “biz peygamber gibi masumuz, hiçbir kusur ve noksanımız yoktur, her sözümüz ayet ve hadis gibidir” demezler. Onlar, açık ve mertçe Hz. Ebu Bekir R.A. Efendimiz’in halife seçildiği gün, Ashab-ı Kiram’a söylediği şu sözü söylerler.
“Ben Allah ve Rasulü’ne itaat ettiğim ve size hakkı emrettiğim sürece bana itaat ediniz. Çünkü bu durumda bana itaati sizden Allahu Tealâ istiyor. Ben hak çizgiden ayrılırsam, artık kimsenin bana itaat etmesi gerekmez.” (İbnu Kesir)
....
Nakşibendi tarikatı dünkü tarikat değildir. Nakşibendi Tarikatı ile fetö denilen cemaati kıyaslamak büyük cahilliktir.
Nakşibendi tarikatı yüzyıllardır var olmuştur ve Allah’ın izniyle de var olmaya devam edecektir. Dün dergahta bir Sofi abimiz anlattı, bizde sizle paylaşalım bitirelim yazıyı;
Sohbetler kitabında geçer dedi Sofi abimiz; Şahı Hazne zamanında yeşil şeyh denilen bir zat varmış, kendisine bağlı müridleri de varmış. Şahı Hazne irşad görevine başlayınca o bölgede müridleri çoğalmış, irşad büyümüş tabi yeşil şeyhte bundan rahatsızlık duymuş, nefsine, şeytana uyup iftira atmaya, kötülemeye başlamış Şahı Hazneyi. O bölgenin yetkililerine gitmiş herkese kötülemiş şöyledir böyledir diye. Tabi ortalık karışınca o bölgenin alimleri, önderleri yeşil şeyh ile Şahı Hazneyi karşıya karşıya getirip bir münazara yapıp kim doğruyu söylüyor, kim yanlış öğrenelim demişler. Tabi yapıyorlar bu münazarayı yeşil şeyh hemen görür görmez başlamış saydırmaya şöyle böyle iftiralar, yanlışlar, kötü zanlarını kusmuş. Şahı Hazne Hazretleri hiç sükuneti bozmamış yanındakiler bu kadar iftira karşında sinirlerinden yerinde duramaz olmuşlar ama hazret kendinden emin bir şekilde rahat ve hiç sükuneti bozmamamış. Sıra kendisine gelince sadece şunları söylemiş; “Eğer benim niyetim Allah’ın rızası değilse en fazla beş gün sonra bu insanlar dağılır gider. Ama eğer benim niyetim, yolum Allah’ın rızası ise müridler çoğalır, irşad genişler, büyür demiş.
Şimdi kardeşim demem o ki; laf söyleyenler, söz söyleyenler, kötü söyleyenler, düşmanlık edenler, karalamaya çalışanlar kaç yüz sene önce olduğu gibi şimdide olacak bu senin annende olur babanda. Nasıl kaç yüz senedir Nakşibendi tarikatı devam ediyorsa Allah’ın izniyle Kur’an ve Sünnetten ayrılmadığı için devam ediyor. Allah’ın izniyle, muhafaza etmesiylede kıyamete kadar devam edecektir. O yüzden rahat ol, yolundan emin ol, teslim ol. Hiç korkma. Fetö kaç sene sürdü 30-40-50 neyse işte Kur’an ve Sünnetten ayrılan her kişinin, her sahte tarikatın, her cemaatin yıkılacağı aşikardır, yalanı, sahteliği çıkacaktır, devamiyeti uzun sürmeyecektir. Ama kaç yüz senedir niyeti, gayesi, yolu Allah’ın ve Resülünün yolundan başka olmayan Nakşibendi tarikatı ile bu reziller kıyaslanmaz, onların yaptığı yanlışlar genel için düşünülmez. Kişi bu gaflete düşerse Allah yardımcı olsun, kötü bir ahlaktır, büyük bir nasipsizliktir. Bütün bunlara bakıp kim iyi kim kötü ayrımını yapamayanda ilimsizliği, cahilliği yüzünden böyle büyük bir devletten mahrum kalır. Kendisi bilir...
7 notes · View notes
netbilge · 2 years
Text
Muhammed Konyevi kimdir? Muhammed Konyevi vefat etti mi?
Muhammed Konyevi kimdir? Muhammed Konyevi vefat etti mi?
Nakşibendi tarikatı Şeyle Seyda Seyda Muhammed Konyevi Hazretleri’nin vefat ettiği açıklandı. Geçtiğimiz günlerde Kovid-19’a yakalanmıştı. Seyda Muhammed Konyevi Hazretleri’nin hayatı Seyda Muhammed Konyevi Hazretleri, miladi 1942 yılında Mardin ilinin merkezine bağlı Konaklı köyünde dünyaya gözlerini açtı. Seyda Muhammed Konyevi Hazretleri, anne tarafından Hz. Ömer radıyallahu anh’ın…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes