Tumgik
#maide sûresi
ghostwarriorrrr · 9 months
Text
Tumblr media
2 notes · View notes
nebez · 2 months
Text
Güzel düşünüp güzel davranın!
 ‘‘… Güzel düşünüp güzel işler yapın. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever.’’ (Bakara 195; Kasas 77, Ayrıca bk. Maide 13, 85, 93; A'raf 56; Tevbe 91; Yunus 26; Nahl 125, 128; Ankebut 69; Lukman 22; Saffat 80, 110, 121, 131; Zümer 10; Rahman 60; Leyl, 6-10).
Bu buyruğun Karun'a öğüt olarak geçen şekli şöyledir: ‘‘Allah'ın sana güzel davrandığı gibi sen de güzel davran.’’ (Kasas Sûresi: 77)
Düşünce ve hareketlerle güzel şeyler üretmek, hayatı kolaylaştıran ve mutluluğun paydasını artıran bir nimettir. Leyl Suresi 6-10. ayetler, hayatın kolaylaştırılmasında güzeli benimseme ve öne çıkarmanın tartışılmaz değerine dikkat çekmektedir.
Kısacası, Kuran, Allah'ın hayatı ve insanı güzel yarattığını ve insanın da buna karşılık vermek üzere güzeli düşünüp güzeli üretmesini istemektedir.
Onun güzel deyimiyle: ‘‘Güzel düşünüp güzel üretmenin karşılığı, güzel düşünüp güzel üretmekten başka şey olmamalı/ihsanın karşılığı sadece ihsan.’’ (Rahman Sûresi: 60).
“Sabret! Allah, güzel düşünüp güzel davrananların ödülünü yitirmez.” (Hud Suresi: 115)
Tumblr media
63 notes · View notes
yalnzardc · 1 year
Text
Enam sr.
Bu En'am Sûresi, (165) âyeti kerimeden meydana gelmektedir. Bunun bir ismi de "Suretülhücce"dir. Bu ayetlerin hepsi de Mekkidir, ancak bir rivayete göre altı âyeti Medenidir ki, onlar da (91, 92, 93 ve 151, 152, 153) üncü âyetlerden ibarettir. Bütün rivayetlere göre bu sûrei celilenin Mekki olan âyetleri hep birden geceleyin nazil olmuştur. Bu mübarek süreyi yetmiş bin meleğin tesbih ve temcid sesleri ile uğurlamış olduklarını bir Hadisi Şerif bildirmektedir. Bunun inişi üzerine Rasûlu Ekrem Hazretleri hemen secdeye kapanarak "Sübhane Rabbiyel'azim Yüce Rabbimi her türlü noksanlıklardan tenzih ederim." demiştir.
En'am Süresi, İslâm'ın ilk yıllarında nazil olduğu için bu Sûrei Celile ile en fazla Mekke ve civarında bulunan müşriklere karşı Allah'ın birliği inancı müdafaa edilmektedir. Haramlara dair hükümler de özet olarak zikrolunmuştur. Maide Sûresi ise Kur'an-ı Kerim'in son nazil olan sûrelerinden olup İslâmiyet'in yayıldığı bir zamana rastladığı için bunda da en fazla ehli kitaba karşı dinî hükümler, deliller zikredilmiş, haramlara ilişkin hükümler de detaylı olarak açıklanmıştır.
Bu Sûrei Celîleye "Sûretül'en'am" denilmesine gelince: Bu mübarek sûrede Cenâb-ı Hak'kın insanlara bir lütuf olmak üzere deve, koyun, sığır gibi birçok hayvanları yaratmış olduğu beyan olunuyor. Bir takım inkârcıların ise, bu ilâhî lütfu takdir edemeyip bu zavallı hayvanlar hakkında türlü, türlü câhilce muamele- lerde bulundukları gösterilmiş bulunuyor. Nitekim bu inkârcılardan bir çokları bir kısım hayvanlara tapmak sapıklığına bile düşmüşlerdir. İşte bu mübarek sûrenin böyle isimlendirilmesi, insanların dikkat nazarlarını bu hususa da çekmek hikmetini içermektedir.
7-Eğer sana kağıtta (yazılı) bir kitab indirseydik de onu eller ile yoklayacak olsalardı elbette o kâfir olanlar, yine diyeceklerdi ki bu bir sihirden başka değildir.
7 - Rivâyete göre Nadr ibnil Hars, Abdullah ibni Ümiyye ve Nevkal ibni Huveld, Hz. Peygamber'e hitâben: Allah tarafından bize bir Kitab getirinceye ve onunla beraber dört melek de bulunup o Kitabın Allah katından olduğuna şâhitlik edinceye kadar biz sana iman etmeyiz" demişler. Bunun üzerine bu âyeti Kerimeye nazil olmuştur.
79-Ben muhakkak bir hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaradana çevirdim ve ben müşriklerden değilim.
79 - İbrahim Aleyhisselâm'ın yıldıza, ay'a ve güneşe "Rabbim" demesi onların rablığına inanma süretiyle değildir. Çünki Peygamber çocuklarından beri mâsumdurlar, onlardan küfr ve isyan sâdır olmaz. Binaenaleyh bu gibi mahlukata "Rab'bim" demesinde birçok sebep vardır. Tefsiri kebirde vesâirede bunlar gösterilmiştir. Bu cümleden olarak şöyle denilmektedir:
(1) Hz. İbrahim'in kendileriyle münâzarada bulunduğu tâifeye karşı: "Bu benim Rab'bimdir" demesi sizin iddia ve inancınıza göre bu benim Rab'bimdir, fakat haddızâtında öyle değildir, demektir.
(2) Bu benim Rab'bimdir, sözü inkâr yoluyla sorulan bir sorudan ibarettir. Adeta denilmiş oluyor ki: "Bu benim Rab'bim midir?" ha söyleyin bakalım!. Karşılıklı konuşmalarda böyle soru edatının düşmesi pek çoktur.
(3) Hz. İbrahim: "Bu benim Rab'bimdir, veya Rab'bim bu'dur" sözünü alay yoluyla söylemiştir. Nitekim bir kavime desbotluk eden aşağılık bir adam hakkında: "Bu sizin efendinizdir" denilerek onun bu desbotluğa lâyık olmadığına işaret edilmiş olur.
(4) Hz. İbrahim, bu sözleriyle yıldızlara, Ay'a ve güneşe tapan bir kavmi delile dayanarak netice çıkarmak suretiyle irşad etmek istemiştir. Kendileri ile münazarada bulunduğu müşrikleri güzelce düşünceye sevk için yumuşak davranarak konuşmuştur. Onların nazar-ı dikkatlerini çekmek için onların iddia ettikleri gibi açıklamada bulunmuş, sonra o iddiaların bâtıl olduğunu birer delile dayanarak göstermiştir. Adeta denilmiş oluyor ki: Bir kere düşününüz, kendilerine rablik isnât ettiğiniz bu şeylerden herbirinin üstünde de daha büyüğü, daha parlağı doğup sönüyor, hepsi de daima değişme ve başkalaşmaya mâruz bulunuyor, artık bunlar nasıl rablığa sahip olabilirler?. Doğrusu ben bunlardan beriyim, ben ezeli ve ebedi olan değişme ve başkalaşmadan uzak bulunan Kainatın Yaratıcısını birler ve tasdik ederim, ondan başkasının rablıkla, måbutlukla vasıflanmış olmasına inanmam. Ben ancak o Yüce Yaratıcıya inanır ve yönelirim.
85-Ve Zekeriya'yı da Yahya'yı da, İsa'yı da, İlyas'ı da -hidâyete erdirdik- hepsi de iyi zatlardandı.
85 - İlyas aleyhisselâm, beni Israil Peygamberlerindendir. Hz. İsa'dan dokuz asır evvel dünyaya gelmiştir. Balebekli idi. İsrail oğullan putperestliğe düşmüş, Balebek hükümdarının yaptırmış olduğu "Beil" adındaki puta tapıyorlardı. Artık aralarında Hz. Musa'nın şeriati unutulmuştu. Hz. İlyas onlara Peygamber olarak gönderildi, onları öyle puta tapmaktan men eyledi. Kendilerine nasihatlar verdi. Fakat o muhterem zatı dinlemediler. O mübarek zatı beldelerinden kovdular, o da bir müddet sahralarda, mağaralarda yaşadı. Bunun üzerine İsrail oğullarına bir bela yönelmeğe başladı. Yağmurlar yağmaz oldu, aralarında kıtlık yüz gösterdi, açlıktan ölecek bir hâle geldiler. Nihayet Hz. İlyas'ı arayıp buldular, bir müddet onun nasihatlarını dinlediler, fakat az sonra yine küfr ve isyana daldılar. İlyas Aleyhisselâm da Cenâb-ı Hak'tan aldığı bir izne dayanarak aralarından ayrılıp başka bir yere gitti. Uzlete çekildi. Miläddan (880) sene evvel semaya kaldırılmış olduğu rivayet edilmektedir.
93 - Müseylemetül Kezzab : Yemame de Beni Hanife kabilesindendir. Kehanette bulunurdu, peygamberlik iddiasına kalkışmış, kabilesinden bazı kimseler kendisine tâbi olmuşlardır. Hz. Ebu Bekir'in hilafeti zamanında Vahşi tarafından öldürülmüştür.
§ Esvedi Ansi'de Yemen'de peygamberlik iddiasında bulunmuştur. Kendisine "Zulhimar" da denilir. Yemen'de peygamberlik iddiasında bulunmuştu. Rasûlu Ekrem'in vefâtında iki gün evvel Feyruzi Deylemi tarafından öldürülmüştür. Rasûlu Ekrem bunu haber alınca: Feyruz, Esvedi Ansiyi öldürmekle necata zafere ermiştir. Diye buyurmuştur.
§ Abdullah bini Sat bini Ebi Serh, müslüman olmuş, Rasûlu Ekrem'e kitabette bulunmuştu. 'Andolsun biz insanı, çamurdan, bir özden yarattık. [Mü'minûn, 23/12]) âyeti kerimesini yazarken insanın yaratılışına teaccüp ederek: (Fetebarekâllahü Ahsenülhâlikîn) demiş, Rasûlu Ekrem de zâten öyle nâzil oldu, öylece yaz diye emretmiş. Abdullah bundan şüpheye düşüp eğer Hz. Muhammed doğru ise bana da onun gibi vahy olundu diyerek dinden dönmüştü. Fakat Mekke'nin fethinden evvel tekrar İslâmiyet'e dönmüştür.
§ Nadribnil Harsis Sakafî de Rasûlu Ekrem'in teyzesinin oğlu imiş, seyahatlarda bulunmuş, Rum ve Yahudi âlimleriyle görüşmüş, bilgili bir şahıs idi. Bilgisine güvenerek peygamberlik iddiasında bulunmuş, Rasûlu Ekrem'i tasdik etmemiş, birçok düşmanca hareketlere cür'et göstermiştir. Nihâyet Bedir gazvesinde müslümanların eline esir düşerek Hz. Ali tarafından katledilmiştir.
141-Ve o, o zattır ki, yeryüzüne döşenmiş ve döşenmemiş bostanları ve yiyilmesi muhtelif hurmaları ve ekinleri ve birbirine benzer ve benzemez bir halde zeytin ve nar ağaçlarını yaratmıştır. Onlardan herbirinin meyvelendiği zaman meyvesinden yiyiniz, biçildiği gün de hakkını veriniz ve israfta bulunmayınız, şüphe yok ki, Allah Teâlâ israf edenleri sevmez.
141 - Rivâyete göre Sabit bini Kays adındaki bir zat, beşyüz hurma ağacındaki hurmalarını toplayıp hepsini de fakirlere dağıtmış, kendi evine bunlardan birşey girdirmemişti. Bu hadiseyi müteakip bu âyeti kerime nazil olmuştur. Vakia böyle cömertlik büyük bir meziyettir. Fakat bir insanın kendisini, aile fertlerini mahrum bırakması da uygun değildir. Böyle israf sayılacak bir hareket ise münâsip olmadığından men edilmiştir.
152-Ve yetimin malına rüştüne kadar yaklaşmayınız, sadece en güzel bir şekilde yaklaşın. Ve ölçüğü ve tartıyı adalet üzere yapın. Biz bir kimseyi gücünün üstünde birşey ile mükellef kılmayız ve söz söyleyeceğiniz zaman adâlette bulununuz, isterse, yakınlarınız olsun. Ve Allah Teâlâ'ya verdiğiniz sözü yerine getiriniz. İşte size bunlar ile tavsiyede bulunmuştur. Umulur ki, düşünürsünüz, -öğüt alırsınız-.
153-Ve şüphesiz ki, bu benim dosdoğru yolumdur. Artık ona tabi olunuz, başka yolları takib etmeyiniz. Sonra bunlar sizi Cenâb-ı Hak'kın yolundan ayırır. İşte size bununla tavsiyede bulundu. Gerektir ki, siz sakınasınız.
152/153 - Görülüyor ki: İşbu âyetler şöylece on dini hükmü kapsamaktadır:
(1) Cenâb-ı Hak'ka ortak koşmamak.
(2) Ana babaya iyilik etmek.
(3) Çocukları fakirlik korkusuyle öldürmemek.
(4) Kötü şeylere yaklaşmamak.
(5) Öldürülmeleri haram olan kimseleri öldürmemek.
(6) Yetimlerin mallarına yaklaşmamak.
(7) Ölçüleri adaletle yapmak.
(8) Tartıları adaletle yapmak.
(9) Söylerken adaletten ayrılmamak.
(10) Hak Teala'ya verilen sözü tutmak.
Bunlara on hüküm adı verilmektedir. Bunlar ümmetlerin, asırların değişmesiyle değişmeyecek dini, medeni; insani hükümlerdir. İbni Abbas Hazretlerinden rivayet olunduğu üzere bunlar ile amel edenler hidayete ulaşır, cennete girerler. Bunları terkedenler de cehenneme gönderilirler. Binaenaleyh selamet ve saadete kavuşmayı te menni eden bir cemiyyet için bu yüce esaslara riayet etmek çok lüzumludur.
4 notes · View notes
teneres · 1 year
Text
Tumblr media
Maalesef, bugün hakkı batıla karıştıranlar, ehli sünnet vel cemaat'in akidesine, batıl İrca mezhebini karıştırarak çorba etmiş, Allah'ın apaçık küfür dediği amellere "inkar" şartını koyarak, "kişi kalben red etmediği sürece ne yaparsa yapsın kafir olmaz demişlerdir" İşte bu akide sahibi kimseler, velev ki İslam şeriatı ile hükmetseler dahi itikadı bozuk, en hafif tabirle bidat ehli kimselerdir. Ki Rasulullah ﷺ her hutbesine başlarken "Bütün bidatler delalet, bütün delaletler ise ateştedir" buyurmuştur.
Maide Suresi 50. Onlar hâlâ Cahiliye hükmünü mü istiyorlar? Oysa kesin olarak iman eden bir millet için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim vardır?
Meşhur müfessir İbn Kesîr (rahimehullah)  Maide Suresi’nin 50. ayetini tefsir ederken Cengiz Han’ın çıkarmış olduğu “Yesak” adlı kanun kitabından bahis açar ve şöyle der:
Allah, kulların kendi elleriyle koydukları ve Allah'ın şeriatına dayanma­yan câhiliyye hükümlerinin sapıklıklarını ve bilgisizliklerini reddedi­yor. Bu sapıklıkları kendi görüş ve hevesleri sonucu ortaya çıkardık­larını bildiriyor. Söz gelimi Tatarların Cengiz Han diye bilinen kral­larından alınma krallık buyrukları vardır ve bununla hüküm verirler. Nitekim bu yasayı onlara kral koymuştur. Bu yasalar Yahûdî, Hıristiyan ve İslâm di­nine mensup muhtelif milletlerden iktibas yoluyla tanzim edilmiş ka­nunlar topluluğudur. Ancak bu yasalar içerisinde birçoğu  Cengiz Han’ın mücerret görüş ve heveslerinden ibarettir. O bunu, çocukları için izle­nen bir hüküm haline getirmiştir ki  onlar, Allah’ın kitabından ve Rasûlullah’ın sünnetinden önce bu yasaya uyarlar. Onlardan böyle davra­nan birisi kâfirdir, Allah ve Rasulünün hükmüne dönene dek kendisi ile savaşmak vaciptir. Az veya çok hiçbir konuda Allah'tan başkasının hükmüne müracaat edilemez.
|| İbn Kesir Tefsiri, (Polen Yay) İlgili ayetin tefsiri.
İbn Kesîr, aynı fetvayı “el-Bidâye ve’n-Nihâye” adlı tarih kitabında da tekrarlamaktadır. “Yesak” mevcut olan bazı hükümleri zikrettikten sonra şöyle der:
Tüm bu hükümlerde, Allah’ın peygamberlerine indirdiği şeriatlara muhalefet vardır. Her kim peygamberlerin sonuncusu olan Abdullah’ın oğlu Muhammed aleyhisselam’a indirilmiş muhkem şeriatı terk eder de (Tevrat ve İncil’in ki gibi) hükmü yürürlükten kaldırılmış şeriatların kanunlarına başvurursa kâfir olur. (Böyle birisi kâfir oluyorsa) peki ya “Yesak” adlı kitabın kanunlarına başvuran ve onu Muhammed aleyhisselam’ın şeriatının önüne geçiren kimsenin durumu ne olur? Her kim böyle yaparsa Müslüman âlimlerin icmasıyla kâfir olur.” Zira Yüce Allah buyurmuştur; Hayır! Rabbine and olsun ki, aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duy­madan tamamıyla teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” (Nisâ Sûresi, 65)
|| el-Bidaye ven-Nihaye, 13/139
6 notes · View notes
ilmisuffa · 3 months
Text
GAZZELİ KARDEŞLERİMİZ İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?
Tumblr media
7 Ekim 2023'ten bu yana 108. gününde Gazze'de, 11 bin çocuk ve 7 bin 500'ü kadın olmakla beraber 25 bin 925 şehit oldu. Bölgede saldırılar artarak hâlâ devam ediyor. Peki bizler sadece izleyecek miyiz? Müslümanlar olarak üzerimize düşen vazifler neler?
GAZZELİ KARDEŞLERİMİZ İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?
Gazzeli kardeşlerimiz için “Benim elimden ne gelir ki?” deme. Şunları yapabilirsin:
1- İmkanın varsa yardım gönder. Maddi destek ol.
"Sadakalar (zekatlar), Allah'tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, Allah yolunda cihad edenler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslam'a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Tevbe Suresi 60)
“Kim Allah yolunda cihada gidecek bir gaziyi techiz eder, cihad için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılarsa, âdeta cihada gitmiş gibi sevap kazanır. Cihada giden gazinin arkada bıraktığı ailesine güzelce bakıp onların ihtiyaçlarını karşılayan kimse de sanki cihad yapmış gibi sevap kazanır.” (Buhârî, Cihâd 38; Müslim, İmâre 135-136. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 20; Tirmizî, Fezâilü’l-cihâd 6; Nesâî, Cihâd 44)
2- Sosyal medyada paylaşımlarını artır, zulmü duyur. Tepkini göster.
Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların zarar görmediği kimsedir. Muhâcir ise, Allah’ın yasakladığı şeylerden uzak duran kimsedir.” (Buhârî, Îmân 4-5, Rikâk 26; Müslim, Îmân 64-65. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 2; Tirmizî, Kıyâmet 52, Îmân 12; Nesâî, Îmân 8, 9, 11)
Hz. Ebûbekir’in (r.a.) işittiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar bir zalimi görürler de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah’ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 5; Ebû Dâvûd, Melâhim, 17)
3- Boykotu hafife alma, boykota devam et.
"Sakın zâlimlere meyletmeyin; yoksa onları saracak ateş size de dokunur. Aslında sizin Allah’tan başka hiçbir dostunuz, yardımcınız ve sizi sahiplenecek hiçbir güç yoktur. Öyleyse O’ndan başka bir dost aramayın; aksi halde O’nun yardımından da mahrum kalırsınız."  (Hûd Sûresi 113. Ayet)
“Zâlimlerin hiçbir dostu ve sözü dinlenecek şefaatçısı yoktur.” (Mü’min sûresi, 18)
“Zulmedenlerin yardımcısı olmaz.” (Hac sûresi, 71)
"Ey inananlar! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez." (Maide 51)
4- Özellikle seherlerde duaya devam et. (Kehf Suresi 10. ve Bakara Suresi 250. ayetlerini oku)
Kehf Sûresi: 10. Âyet
Okunuşu: "...Rabbenâ âtinâ min ledunke rahmeten ve heyyi' lenâ min emrinâ raşedâ."
Anlamı: “...Ey Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve içinde bulunduğumuz şu durumda bize kurtuluş ve doğruluğa ulaşmayı kolaylaştır.”
Bakara Sûresi: 250. Âyet
Okunuşu: "...Rabbenâ efrig aleynâ sabren ve sebbit ekdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn."
Anlamı: “...Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.”
5- Her gün sabah namazından sonra Fetih Sûresi’ni oku.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Bu gece bana, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha değerli ve güzel bir sûre indirildi” buyurmuş, sonra da Fetih Sûresi’ni okumuştur. (Buhârî, Tefsir 48/1)
0 notes
leventoglu58 · 10 months
Text
Selamın aleyküm. Bismillahirrahmanirrahim. Sizin dostunuz ancak Allah’tır, Resûlüdür ve Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü’minlerdir. [Maide Sûresi.55] Sadekallahül azim. Cuma’mız mübarek dualarımız kabul olsun İnşallah, Selam ve dua İle, Hayırlı Nurlu Cuma’lar
Tumblr media
0 notes
turkudostu61 · 1 year
Text
Tumblr media
“Hiç şüphesiz ki Allah’ın askerleri galip gelecektir.” Maide Sûresi/56
0 notes
ismailaganet · 2 years
Text
İsmailağa Kürsüsü: Şeytan Engel Olmak İstiyor – Salih Topçu Hoca Efendi
İsmailağa Kürsüsü: Şeytan Engel Olmak İstiyor – Salih Topçu Hoca Efendi
İsmailağa Camii İmam Hatibi Salih Topçu Hoca Efendi’nin 10 Ocak 2017 tarihinde İsmailağa Camii’nde irad ettiği, içki, kumar, put ve fal oklarının mahiyeti hakkında ettiği sohbetidir. Ders Âyetleri: Maide Sûresi 90. ve 92. Âyet-i Kerîmeler Salih Topçu Hoca Efendi bu sohbetinde, şarap, içki, kumar, putlar ve fal oklarının şeytanın amellerinden olan pilikler olduklarını bunlardan sakınanların felaha…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
Tağut,
Kur'an-ı Kerim'de tam 8 Ayet-i Kerime'de geçiyor.
Nüzul sırasına göre şu şekilde:
Zümer Sûresi 17,
Nahl Sûresi 36,
Bakara Sûresi 256-257,
Nisa Sûresi 51-60-76 ve Maide Sûresi 60.
Bu Ayet-i Kerime'ler
bize şunu özetler;
Allah'a kul olanın tağuta, tağuta kul olanın Allah'a kul olamayacağı gerçeği...
Tağut'un kelime anlamı şudur:
Sınırı aşmak, azmak...
Kur'an-ı Kerim'de de bu mânâdır; haddi aşan, Allah'ın sınırlarını ihlal eden kavramdır. Ve Allah'ın sınırını aşan her olgu TAĞUTTUR!
Put, şeytan, kâhin, falcı, sihirbaz, hüküm koyan kimse, nefis, heva...
Bu noktada putun ne anlama geldiğini anlamamız gerek.
Put,
yalnızca cansız heykellere verilen ad değildir.
Put;
tapılan, kuralına uyulan, kulluk edilen her şeydir.
Bu anne-baba olabilir,
bazen eş,
evlat,
iş,
kardeş,
arkadaş;
bazen bir yönetici,
patron ya da politikacı fark etmez...
Seni, Allah'ın razı olacağı yoldan saptırıyorsa, işte o senin putundur,
haşa ilahındır bile...
Putun ne olduğunu bilmezsek,
ilah kavramını anlayamayız.
İlahın ne olduğunu bilmezsek de, neyi ilah edineceğimizi ne yazık ki bilemeyiz.
İlah;
insan üzerinde hüküm ve yetki sahibi olan, bağlanılan, takip edilen anlamlarını taşır...
Biz bu yüzden LA ilahe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur) derken, "Başka ilahlara hayır" deriz.
İslam dininde gri yoktur. Ya siyahsındır, ya beyaz.
Yüzde 99 Allah'a kul olayım, yüzde 1 başka bir şeye...
İstersen bu oran 1000'de 1 olsun, yine de o yüzde 1'in anlamı şirktir.
Savaş meydanında yalnızca iki yol var.
Ya bilumum selamete girmek,
ya da şeytanın izine uymak.
Ortası yok bunun!
Şunun bunun arasında bir sistem yok.
Yarısı şuradan, yarısı buradan derleme bir prensip de yok.
Ya İslam, ya cahiliyet...
Ya Allah nizamı, ya şeytan tuzağı!
İşte biz bu kavramları bilmezsek
neye put dediğimizi,
neyi ilah edineceğimizi anlayamayız.
Ama niyeyse
gündemimizde böyle bir şey yok. Gündemde ne ahiret var, ne cehennem!
Çünkü umursamıyoruz.
____________°🌺💞🌸°______________
🎀
8 notes · View notes
aynurant · 4 years
Text
Tumblr media
Toplum arasına kin ve nefret sokan bayan rumuzlu sahte hesap,bir erkek çıktı.
Siz toplumu kutuplaştıranlar alçaksınız alçak...
Birilerini hedef göstermek,toplumu ayrıştırmak kanınızda mı var ya da kanınız tümüyle mi bozuk?
Sizin gibilerini kum eleğinden geçirelim desek geçmezsiniz.
Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. ... Maide sûresi
9 notes · View notes
zeynebsahn · 4 years
Photo
Tumblr media
Bu günkü görevlendirmemiz KEHF suresinden geliyor. Kehf Sûresi / 23-24.Ayet Kureyş müşriklerinden bir grup, peygamberliğini öğrenmek için Resûlullah’a ruh, Ashâb-ı Kehf ve Zülkarneyn hakkında sualler sormuşlardı. O da konu ruha gelince, “Yarın cevap veririm.” demişti, “İnşaallah” dememişti. İşte buradaki bir ifade hatasından dolayı 15 gün vahiy kesilmiş, Efendimiz (sas.) hakkında; “Onu Rabbi unuttu.” demişlerdi. Sonra bu âyetler ve bu sûrenin 9-25, 83-98 arası âyetleri ile Duhâ sûresi indi.3 Unuttuğun zaman da (yine inşallah diyerek) Rabbini an ve: “Umarım ki Rabbim beni, bundan daha isabetli (bir) doğruya ulaştırır.” de. Bahsi geçen ayetler hangileridir? #mealhatmi #mealilekal #meal #ayet #sure #dua #quran #kuranıkerim #hicrsuresi #bakarasuresi #fatiha #aliimransuresi #nahlsuresi #israsuresi #kehfsuresi #nisasuresi #maide #maidesuresi #enam #enamsuresi #araf #arafsuresi #enfal #enfalsuresi #tevbe #tevbesuresi #hud #hudsuresi https://www.instagram.com/p/CCDRkBiF_Rx/?igshid=vo7opsqf6pqm
12 notes · View notes
menittebeazzikra · 4 years
Note
Selamın aleyküm kuranı kerimde sırat köprüsü geçmiyor mu
Aleykum selam
Estaizubillah
"Onları Cehennem Sıratına [Sırat köprüsüne] götürüp hapsedin! Çünkü onlar sorguya çekileceklerdir."
(Saffat Sûresi 23, 24)
Bir başka ayette şöyle buyuruluyor.
"İçinizden hiçbiri istisna edilmemek üzere mutlaka Cehenneme varacaktır. Bu, Rabbinin katında kesinleşmiş bir hükümdür. Ancak cennetlikler yanmadan geçecekler, cehennemlikler ise ateşe düşeceklerdir."
(Meryem Suresi 71. Ayet)
E Müslümanlar salih kullar hiç cehenneme girmeyecek olanların durumu nasıl olacak dersek işte onlar sırat denilen bir köprü üzerinden geçecekleri için o şekilde görmüş olacaklar. İşte burada meal değilde tefsir okumanın önemini görmüş oluyoruz. Değilse sıratı bilmeden yanlış bir kanıya varmış olabilirdik. Yine Âllah Resulu Sallallahu Aleyhi Vessellem Efendimizin hadisi şeriflerinden sıratla ilgili birçok bilgi ediniyoruz. Nitekim bir hadisi şeriflerinde şöyle buyuruluyor ,
Kıyamet gününde Cehennemin üzerine Sırat köprüsü kurulur. Bu köprüde kaypak yerler, ayakların kayıp sabit kalamayacağı kısımlar, kapanlar, demirden kelepçeler, dikene benzer kılçıklar vardır. İmanlı kişiler, amellerine göre, göz açıp kapamadan, ya şimşek gibi, ya hızla uçan bir kuş gibi, ya iyi koşan asil bir at hızıyla geçer giderler. Böylece bir Müslüman ya hiç zarar görmeden veya yara bere içinde geçip kurtulur. Yahut feci şekilde Cehennem ateşine düşer. [Buhari, Müslim]
Yine birbaşka hadisi şerif;
İnsanlar Cehennem üzerindeki köprüden geçerler. Köprüde dikenli demirler, çengeller ve kancalar vardır. İnsanları sağdan soldan yakalar. Köprüdeki melekler, "Allah’ım selamet ver" diye dua ederler. Halkın bir kısmı köprüyü şimşek gibi, bir kısmı rüzgâr gibi, bir kısmı koşan at gibi, bir kısmı koşarak, bir kısmı yürüyerek, bir kısmı emekleyerek ve bir kısmı da sürünerek geçer. Asıl Cehennemliklere gelince, bunlar ne ölür, ne de yeni bir hayata kavuşur. Günahkârlar, günahı nispetinde Cehennemde yandıktan sonra onlara şefaat edilmeye izin verilir. [Buhari]
Dolayısıyla bu ve benzeri birçok hadisi şerif sırattan bahsetmektedir. Yani Kuranı Kerim'de hiç ayet olmamış olsa ki (var) bizler Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vessellem'in sözüne iman ettiğimiz için kabul ederiz. Çünkü Yüce Âllah celle celâlühu buyuruyor ki O (Sallallahu Aleyhi Vessellem) kendi hevâsından (nefsinden) konuşmaz..
Yine ayeti celilede şöyle buyurulur.
Bismillahirrahmanirrahim
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Resulüne ve sizden olan ulü'l-emre de itaat edin. Eğer Allah’a ve âhirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilâfa düştüğünüz meseleyi Allah’a ve Resulüne arzediniz. Böyle yapmanız hem daha hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir.”(Nisa Sûresi, 4/59)
Yine başka bir ayeti celile
Kim Allah’a ve Peygamber’e itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, sıddîklar, şehitler ve sâlihlerle beraberdirler. Bunlar ne güzel arkadaştır! (Nisa Sûresi 69)
Yine ..
Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve onlara itaatsizlikten sakının. Eğer itaatten yüz çevirirseniz, bilin ki, elçimize düşen açıkça tebliğ etmekten ibarettir. (Maide Suresi 92. Ayet) ve niceleri..
SadakÂllahül Aziym
Selam ve dua ile
12 notes · View notes
musstuffsworld · 5 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Abdullah b.Mübarek anlatiyor: “Hac farizasını eda edip Hz.Peygamber (s.a.v.)’in Ravza’sını da ziyaret ettikten sonra memleketime dönmek üzere yola çıkmıştım. Tam bu sırada, ileride yolun üstünde bir karartı gördüm. Yanına yaklaşınca yaşlı bir kadın olduğunu fark ettim. Önce ona selam verdim. O da;
-‘Onlara(cennet ehline) merhametli olan Rablerinden kıymetli bir selam vardır’(Yâsîn S.,58) ayetiyle karşılık verdi. Ona;
-Allah iyiliğini versin, bu mekanda yalnız başına ne yapıyorsun? diye sorunca, yaşlı kadın;
‘Allah, kimi şaşırtırsa artık onun için yol gösteren yoktur’(el‘A’raf,186) ayetini okudu. Yani; Allah, kimi kötü ameli nedeniyle sapıtırsa, onu doğru yola iletecek birini bulamazsın. Yaşlı kadının bu okuduğu ayet-i kerimeden, yolunu kaybettiği anlaşılıyordu. Ona tekrar sordum:
-Nereye gitmek istiyorsun? (Yardım edeyim)… Yaşlı kadın;
-‘Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu, Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan uzaktır. O, gerçekten işitendir, görendir’(el-İsrâ,1) ayetini okudu. Yaşlı kadın, bu ayet-i kerime ile de; hac farizasını eda ettikten sonra memleketi olan Kudüs’e gitmek istediğini ifade etmiş oluyordu. Tekrar sordum:
-Ne zamandan beri buradasın? Kadın;
-‘Üç gün boyunca’(Meryem Sûresi,10) diye cevap verdi. Ben de ona;
-Üç günden beri aç, susuz ve yapayalnız nasıl dayanabildin? diye sorunca, yaşlı kadın;
-‘Beni yediren ve içiren O’dur(Allah’tır)’ (Şuarâ S.,79) ayetini okudu. Tekrar sordum:
-Bakıyorum, yanında suyun da yoktur. Ne ile abdest alıyorsun? Yaşlı kadın;
-‘…Ve bu hallerde su bulamazsanız, temiz toprakla teyemmüm ediniz’(el-Maide,6) ayetini okudu. Bunun üzerine yaşlı kadına, yanımdaki yiyecekten bir miktar vermek isteyince bunu reddederek;
-‘…Sonra akşama kadar orucu tamamlayınız’ (el-Bakara,184) ayet-i kerimesiyle oruçlu olduğunu anlatmak isteyince, ona dedim ki;
-Ramazan ayında olmadığımızı biliyorsun (Onun için oruç tutmana gerek yok). Yaşlı kadın;
-‘…Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa, şüphesiz Allah (yaptığı iyiliği) kabul eder ve (yapılan iyiliği) hakkıyla bilendir’(el-Bakara,158) ayet-i kerimesini okudu. Ben, tekrar kadını ikaz mahiyetinde;
-Yolculuk esnasında oruç tutmayıp iftar etmek bize mübah kılınmıştır, deyince; yaşlı kadın;
‘…Eğer bilirseniz (güçlüğüne, zorluğuna rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır’(el-Bakara,158) ayet-i kerimesini okudu.
Yaşlı kadının, her sorduğuma Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerle cevap vermesi üzerine ona;
-Neden, seninle konuştuğum gibi sen de benimle konuşmuyorsun? diye sorduğumda, kadın;
-‘İnsanın ağzından hiçbir söz çıkmasın ki, yanında gözleyici ve yazmaya hazır melek bulunmasın (hemen konuştuklarını kaydetmek için)’(el-Kâf,18) ayetini okudu.
Yaşlı kadının Kur’an’a karşı bağlılığı ve hassasiyeti karşısında;
-Özür dilerim; (ne olur!) hakkını helal et, dedim. Yaşlı kadın;
-‘(Yusuf) dedi ki; bugün sizi kınamak yok. Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir’(Yusuf S.,92) ayetini okuyunca, ona;
-Seni, kafilene(arkadaşlarına) yetiştirmek için buyur, deveme bin, dedim…”
“Hayır adına ne işlerseniz Allah onu bilir” (Bakara: 215) âyetiyle mukabele etti. Devemi yanına getirdim. Binecekken,
“Mü’min erkeklere söyle, bakışlarını sakınsınlar” (Nûr: 30) âyetini okudu. Gözlerimi çevirdim; binecekken deve ürküp kaçtı,
bu arada elbisesi az yırtıldı.
“Başınıza musibet olarak ne gelirse, bu bizzat işleyip, onu hak etmeniz sebebiyledir” (Şûrâ: 30) âyetini mırıldandı.
“Sabret, deveyi bağlayayım!” dedim.
“Bu hususta Süleyman’ı anlayışlı ve daha isabetli davranır kıldık” (Enbiyâ: 79) âyetini okuyarak, devemi yönlendirme konusunda benim daha başarılı
olduğumu kasdetti. Deveye bindi ve
“Bunu bize baş eğdiren Allah’ı tesbih ederim; yoksa bunu biz başaramazdık. Ve sonunda şüphesiz Rabbimize döneceğiz!” (Zuhruf: 13-14) âyetlerini okudu.
“Haydi!”diye deveyi hızlandırdım.
“Yürüyüşünde (ve davranışlarında) vakur ol ve sesini yükseltme. Seslerin en çirkini, (bağıran) eşeğin sesidir!” (Lokman: 19) mukabelesinde bulundu.
Yürürken şiir okumaya başladım.
“Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun!” (Müzzemmil: 20) dedi. “Şiir okumak haram değil ki!” dedim.
“Bu hususu ancak gerçek idrak ve basiret sahipleri düşünüp anlar!” (Bakara: 269) cevabını verdi. Bir süre gittik; sonra evli olup olmadığını sordum.
“Ey iman edenler! Cevabı verildiğinde sizi üzecek meselelerden sormayın!” (Mâide: 101) âyetini okudu. Derken kafilesine ulaştık ve “Kafile içinde kimsen var mı?” dedim.
“Mal ve evlât dünya hayatının süsüdür!” (Kehf: 46) dedi. Anladım ki, evlâdı var. İsimlerini sordum. “Allah İbrahim’i dost edindi; Allah Musa ile konuştu; Ey
Yahya, Kitab’a kuvvetle tutun!” (Nisâ: 125, 164; Meryem: 12)
âyetlerini okudu. “Ey İbrahim, ey Musa, ey İsa!” diye kafileye seslendim. Nur yüzlü üç genç “Buyur!” diye çıkageldi.
Onlara para verip, “Bununla içinizden birini şehre yollayın! Yemeklerin helâl ve temiz olanına baksın ve size bir yiyecek getirsin. Dikkatli
davransın!” (Kehf: 19) dedi. Yiyecek gelince bana, “Geçmiş günlerinizde yaptıklarınızın karşılığında şimdi afiyetle yiyip için!” (Hâqqa: 24) dedi. Çocuklara, “Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu yemekten yemem!” dedim.
“Annemiz” dediler, “Ağzından Cenab-ı Allah’ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla 40 yıldır böyle sadece Kur’an’la konuşur.”
İbn Mübarek, bu hadiseyi Kur’an’da her şeyin bulunduğuna delil olarak anlatırdı
3 notes · View notes
belkidebirharfimben · 5 years
Text
İnsan vermeye 'namaz/zaman'dan başlar
Efendim, geçenlerde yine bu tarz filmlerden birisini izlemekle tahattur ediverdim, Hollywood yapımlarımda sıklıkla istimal edilen bir tema vardır: Adam işkoliktir. Çok da parası vardır. Eşine/çocuklarına bu paradan istedikleri kadarını ayırmaktadır. (Yani harcatmaktadır.) Onları pahalı pahalı hediyelere boğmaktadır. Fakat, malındaki cömertliğinin aksine, vaktinden pay vermemektedir. Filmin bir yerinde artık isyan eden aile efradı da bunu peder beyin yüzüne çarpıverirler. İstedikleri para, araba, yat-kat değildir. İstedikleri her doğum gününde yollanan pahalı hediyeler değildir. Ya? Onlar babalarının yanlarında olmalarını istemektedirler. Kendilerine zaman ayırmasını talep etmektedirler. Daha yakından bir ilgi arzu etmektedirler. Falan felan. Herhalde siz de anlattıklarımı okumakla izlediğiniz benzerlerini tahattur etmişsinizdir. Bu tarz filmlerin Yeşilçam'da da örnekleri yok değil zaten. Yazıyı uzatmamak için misallendirmiyorum. İşte bu tarz filmleri tahattur ederken Kur'an'daki bir hikmet de beraberinde hatırıma geliverdi. Şimdi zikredince "Ha, evet, öyle!" diyeceksiniz. Nedir peki? 'Namaz' ile 'zekat'ın birlikteliği. Evet. Kur'an'da belki onlarca ayette 'namaz' ve 'zekat' beraber anılıyor. Birkaç tanesini alıntılayarak hafızamızı tazeleyelim. Mesela Bakara sûresi 43'te kısa bir mealiyle buyruluyor: "Namazı tam kılın, zekatı hakkıyla verin, rüku edenlerle beraber rüku edin." Sonra Nisa sûresi 162'de deniliyor: "Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah’a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükafat vereceğiz." Sonra yine Maide sûresi 55'te emrediliyor: "Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekatı verirler." İla ahir. Misaller çoğaltılabilir. Herhangi bir meali 'zekat' veya 'namaz' kelimesini aratarak birazcık karıştırdığınızda bu ve benzeri onlarca ayetten istifade edebiliyorsunuz. Bu nümune olarak andıklarımdan başka, hatta aynı sûreler içinde, birkaç kez vurgulanan birşeydir bu. Şunu da zikretmeden geçmeyelim: Üzerine okuma yapmış olanlar bilirler. Hz. Ebu Bekir (r.a.), hilafeti döneminde, "Namazımızı kılalım ama zekatımızı vermeyelim!" diyen mürtedlere karşı "Ben namazla zekatın arasını ayırmam!" diye cihad ilan etmiştir. Yemame harbi biraz da bu nedenle gerçekleşmiştir. Peki bu 'hikmetli birliktelik' ile yukarıdaki sinematik hatırlatmanın ne ilgisi var? Oraya geleyim: Bence insana vermesi en zor gelen şey 'parası' değil. Zamanı. Yerine en zor koyduğu şey de yine 'parası' değil. Zamanı. Yani Cenab-ı Hak insanoğluna namazı emrettiği zaman, Bediüzzaman'ın o güzel örneklemesiyle, hergün eline geçen 24 altından 1'sini kendisine vermesini emretmiş oluyor. En değerli şeyinden bir parçasını istiyor. Ve insan namazını kıldıkça müslümanlaşıyor. Teslim oluyor. Vazgeçmeye alışıyor. Ancak bu vazgeçişi içselleştirdiği zaman belki diğer vazgeçişleri de makbul oluyor. Yani, yazının başına dönersek, zamanından vermesini bilmeyenin diğer verdikleri sahiden 'vermek' mi? Yoksa 'başından savmak' mı? Bu belli olmuyor. İhlasının izleri görünmüyor. Çünkü diğer vermeler asıl verilmesi gerekenin verilmemesi için uydurulmuş 'bahanelere' veya 'caydırıcılara' veya 'tesellilere' dönüşebiliyor. Bizi cevaba götürecek altın soru şu: En temelde 'verilmesi en zor şey'i Allah rızası için sarfedebiliyor musun? Yani 'en kıymetlinden' vazgeçebiliyor musun? Evet. Biz namazda en çok bunun dersini alıyoruz bence. Tıpkı İsrailoğullarının, icl hâdisesinde izleri görülen bakarperestliklerine (ineğe tapıcılıklarına) Hz. Musa aleyhisselamın bir inek kestirerek son vermesi gibi, insanoğlunun içine işlemiş veya işleyebilir zamanperestlik hastalığına da zamanın boynuna beş kez namaz bıçağı indirilecek son veriliyor. Hatta öyle ki, eğer bir çocuk on yaşına gelmesine rağmen teşvikle namazlarını kılmıyorsa, alışmıyorsa, direniyorsa, fıkhen şiddetle namaza alıştırılabiliyor. Bu zorbalık değil. Kurtarış. 'Zaman bağımlılığının' kırılması lazım çünkü. Ondan da vermeye alışması lazım çünkü. Ancak ondan vermekle diğer vermelerin kapısı açılacak, onlar da sahici olacak, bir kaçışa/bahaneye dönüşmeyecek çünkü. İşte, bilmem kaç kez aynı tema etrafında izlediğimiz Hollywood yapımlarının, modern zaman Karunlarına dönüşmüş babalar üzerinden bize öğrettiği birşey. Birçok ayet-i kerimedeki sırlı tekrarın kulağımıza fısıldadığı sır: "İnsan vermeye namazdan başlar." Ha bu arada 'zaman' ile 'namaz' arasındaki 'tersten okunurluk' ilişkisi de bu anlamda manidar değil mi? Bu çağrışım da güzel şeyleri kalbimize çağırmıyor mu? Yine Allahu'l-a'lem diyerek bitirelim.
1 note · View note
kardesder · 3 years
Text
KURBAN BAĞIŞLARINIZI DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDAKİ KARDEŞLERİMİZE ULAŞTIRIYORUZ
https://www.kardesder.com/kurban-bagislarinizi-dunyanin-dort-bir-yanindaki-kardeslerimize-ulastiriyoruz-73869.html
KURBAN BAĞIŞLARINIZI DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDAKİ KARDEŞLERİMİZE ULAŞTIRIYORUZ
Tumblr media
“Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun. Bu, Allah korkusuna daha çok yakışan bir davranıştır.” (Maide Sûresi, 8) Hayır sever bağışcımızın kurban bağışını yetim ve mazlumların sofralarına ulaştırdık. Allah hayır sahiplerinden kabul etsin... https://youtu.be/tnPekPeGFRQ Ne güzel demiş Tabduk Emre “Bir garibin duasına gir. Kurtarırsa o kurtarır.” Siz de akika , adak ve hayır kurbanlarınızı Suriye’de sıcak bölgelerde kestirerek ya da  yetim ve yoksulları yemek bağışınızla doyurmak  isterseniz aşağıdaki numaralarımızdan bize ulaşabilir hesap numaramız ve online bağış hattımızdan anında yardımda bulunabilirsiniz. Banka kartınızla online yardım ve bağışta bulunabilmek için: 💳 https://online.kardesder.com/ Hesap numaralarımız için tıklayın: 👉https://www.kardesder.com/hesaplar/ www.kardesder.com Facebook adresimiz: Facebook.com/kardesder1299 Telegram adresimiz: T.me/kardesder Instagram.com/kardesder twitter.com/kardesder WhatsApp iletişim: 0533 162 1299 E-Posta: [email protected] Adresimiz: Tuna Mh. Kartal sok. No:41 Osmangazi / Bursa
0 notes
leventoglu58 · 2 years
Text
Selamın aleyküm. Esirgeyen ve bağışlayan Yüce Allah’ın adıyla başlarım. "Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." [Nahl Sûresi.90]
"Allah, iman edip salih ameller işleyenler hakkında, ""Onlar için bir bağışlama ve büyük bir mükâfat vardır"" diye vaatte bulunmuştur." [Maide Sûresi.9] Yüce Allah doğruyu söyledi. Yüce Allah doğruyu söyledi. Cuma’mız mübarek dualarımız kabul olsun İnşallah, Selam ve dua İle, Hayırlı Nurlu Cuma’lar…
Tumblr media
0 notes