Tumgik
#kesik el
bosayasiyoruzbuhayat1 · 4 months
Text
“Bak, onu aldım,” diyordu uçsuz bucaksız gökyüzünü yüzümüze dikerken. “Ama sen kalacaksın. Öyle bir kalacaksın ki hem de, bu uçan kuşlar, bu el ele tutuşmuş parkta koşturan çocuklar, bu renkli balonlar rahatsız edecek seni. Onu aldım, sen yaşayacaksın ve böyle yaşamak dokunacak kanına.” Sonra bir gün geliyordu işte. Geçiyordu hepsi. Unutuyordun biraz biraz, en azından yaşayacak kadar. İki lokma bir şey yiyip dışarı çıkacak kadar. Sevecek kadar birini, unutuyordun. Değil kalbine, kemiğine kazınmış bir kesik oluyordu senin; mezarda bile yanından ayıramıyordun. Teninin altındaydı, saramıyordun. Acıtıyordu, acıyan neresi diye sorana gösteremiyordun. Birini kaybetmek böyle bir şeydi işte. Ve sadece ölümle kaybedilmiyordu insanlar.
9 notes · View notes
eelmas · 3 months
Text
beyaz ama soguk sayfalar var elimde. birak bi' kez olsun nefes alip haykirsin benligin. dalgin bakislarin tepkisiz ve caresiz. olum fisiltilarla ruhuna usulca cokerken. topraga donmek kolay mi? kesik kesik aldigin bu kacinci nefes? uzerine tum kapilar kapanmadan kimse etmez pes. agir adimlarin yavasca uzaklasirken evinden, gozlerin ayrilmaz yerden. sevdiklerinse vedalasmadan uzaklasir. kesilir nefesin, bulanik bakislar. her adimda kendinden kac. kabullenebilirsen hadi yuzles. olumu tattin sen, yersiz korkman. sadece en gucluler secerler kendi sonunu. hadi sorsana simdi o soruyu? arkana bile bakmadan kactin yine kendinden. sonra her gecenin karanliginda kendini ararsin. mecbur kaldiginda dahi el atilmayacaklar goz kirparlar cikmaz sokaklardan. kaldir goz kapaklarini, artik kacamazsin. uzandim artik ruyalarina da. kacarin yok. beni bogamazsin. olen dostlarinin kacinin ugradin mezarina? sifir. her seyin bir bedeli var. olumu yoksaymanin da, olumden medet ummanin da. hadi durma cak 17. civiyi kendi tabutuna. hata senin bir kez bulastin bu hergeleye. simdi bitir isi gucu hemen don evine. koru anneni, buyut kardesini. sokul hemen yatagina. tavan diksin yine gozlerini, yatagin uzerinedeki canavara. dusunmekten delirmek uzereyken dal uykuya. alsin seni kabuslarin yine olum uykusuna. yastiginin altindaki tabanca korumaz seni kabuslardan. ac gozlerini. don aynaya.
8 notes · View notes
kalp-delenimm · 9 months
Text
“Bak, onu aldım,” diyordu uçsuz bucaksız gökyüzünü yüzümüze dikerken. “Ama sen kalacaksın. Öyle bir kalacaksın ki hem de, bu uçan kuşlar, bu el ele tutuşmuş parkta koşturan çocuklar, bu renkli balonlar rahatsız edecek seni. Onu aldım, sen yaşayacaksın ve böyle yaşamak dokunacak kanına.” Sonra bir gün geliyordu işte. Geçiyordu hepsi. Unutuyordun biraz biraz, en azından yaşayacak kadar. İki lokma bir şey yiyip dışarı çıkacak kadar. Sevecek kadar birini, unutuyordun. Değil kalbine, kemiğine kazınmış bir kesik oluyordu senin; mezarda bile yanından ayıramıyordun. Teninin altındaydı, saramıyordun. Acıtıyordu, acıyan neresi diye sorana gösteremiyordun. Birini kaybetmek böyle bir şeydi işte. Ve sadece ölümle kaybedilmiyordu insanlar.
18 notes · View notes
yalnzardc · 25 days
Text
[Abbasiler]
Abbasi halifeleri toplam otuz yedi kişidirler. Saltanat süreleri beş yüz yirmi üç yıldır.
[1. Ebü'l-Abbas es-Seffâh]
Tam ismi Abdullah b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas b. Abdülmuttalib'dir.
Kendisine vezir tayin ettiği Ebû Müslim, vezir ifadesiyle anılan ilk kişidir.
Vefat tarihi yüz otuz altı idi. Emirlik müddeti dört yıl dokuz aydı.
[2. Abdullah b. Muhammed]
Seffah'tan sonra kardeşi Abdullah b. Muhammed b. Ali b. Abdullah b. Abbas gelir. Künyesi Ebû Cafer, lakabı el-Mansûr ed-Devânîkîdir.
Hikâye edildiğine göre o, Mekke-yi Müşerrefe'nin etrafını genişletmiş hatta Dârünnedve'nin tamamı avluya dâhil olmuştur.
Mansûr, yüz elli sekiz yılında Mekke yakınlarındaki Bi'r Meymûne'de ihramlı iken vefat etti ve Harem'e defnedildi. Vefat ettiğinde altmış üç yaşındaydı. Emîrlik müddeti yirmi iki yıldır.
[3. Muhammed el-Mehdî]
Abdullah'tan sonra oğlu Muhammed el-Mehdî b. el-Mansûr'un emirliği gelir.
Akıllı ve âdil birisiydi.
Minberleri alçalttı ve Resûlullah'ın (s.a.) zamanındaki ölçülerine getirdi.
Anlatıldığına göre Mekke'ye [Kâbe] ilk defa ipekten örtü (dibac) giydiren Mehdî'dir.
Mısır'dan dört yüz seksen mermer direk getirtmiş ve Mescid-i Haram'a yirmi üç kapı yaptırmıştır.
Mührüne "Rab olarak [yalnızca] Allah'ı belirledim" ibaresini nakşettirmiştir. O, [ahlâki özellikleri bakımından] Ömer b. Abdülaziz'e benzemektedir.
Yüz altmış sekiz yılında öldü. Emîrliği yirmi yıl sürdü.
[4. Mûsâ el-Hadî]
Ondan sonra oğlu Mûsa el-Hadî b. Muhammed el-Mehdî'nin emîrliği gelir.
Babasının ölüm haberini aldığında Cürcân'da Taberistân ahalisi ile savaş halinde idi.
[Yüz] altmış dokuz yılında öldü. Emîrliği bir sene sürdü.
[5. Hârünürreşîd
Musa'dan sonra kardeşi Hârünürreşid b. Muhammed el-Mehdî'nin emirliği gelir. Aklı başında, müslüman, âdil, mütevazı birisiydi.
Bir yıl hacceder, bir yıl gazâya çıkardı. Dokuz kere hacca gitti, sekiz defa da Rum topraklarına karşı gazâya çıktı. Safsaf'ı yaktı ve şehrini fethetti.
Tus şehrinde yüz doksan üç yılında vefat etti. Emirliği yirmi üç yıl sürmüştür.
[6. Muhammed el-Emîn]
Harunnurreşid'den sonra oğlu Muhammed el-Emîn'in emirliği başlar.
Kardeşi emirliğini kabul etmedi. Böylece aralarında bir ihtilaf baş gösterdi. Bir müddet sonra kardeşi Me'mün onunla savaşmak üzere Tahir b. Hüseyin'i büyük bir ordu ile gönderdi. Tahir'in adamları peşine düşüp onu yakaladılar ve [kesik] başını Tahir'e getirdiler. Tahir de Emîn'in başını Me'mûn'a gönderdi.
Emin yüz doksan sekiz yılında katledildi. Emîrliği dört yıl sekiz ay sürdü.
[7. Abdullah el-Me'mûn]
Daha sonra er-Reşîd'in oğlu ve Emîn'in kardeşi Abdullah el-Me'mûn'un emîrliği başladı.
Onun döneminde Kur'ân'ın mahlûk olduğu görüşü en sahih kavil olarak benimsendi.
Rumlarla gaza etti ve pek çok fetihler yaptı. el-Cezira şehirlerine girdi. Fethetmek üzere gittiği Tarsus'ta iki yüz on sekiz yılında vefat etti. Emîrlik müddeti yirmi senedir.
[8. İbrahim el-Mu'tasım]
Kendisinden sonra kardeşi İbrahim el-Mu'tasım b. Hârünürreşid'in emirliği gelir.
Okuma yazma bilmez bir ümmi idi.
Mu'tezile mezhebindendi.
Ahmet b. Hanbeli hapsetmişti.
Mu'tasım'ın döneminde Babil ve Büyük Ammûriyye, Muzdar diyarı, Rebia diyarı, Azerbaycan ve Ermeniyye fethedildi.
İki yüz yirmi dokuz yılında öldü. Emîrliği sekiz yıl, sekiz ay, sekiz gündür.
[9. Harûn el-Vasik-Billah]
Ondan sonra oğlu Harûn el-Vasik-Billah b. el-Mu'tasım'ın emirliği gelir.
Zalim bir Mu'tezili idi. Kur'ân'ın mahlük olduğu yönündeki söylem onun zamanında zirveye çıktı. Ahmed b. Hanbel'i şehrinden sürdü.
Ölüm tarihi iki yüz otuz iki yılıdır. Emîrlik müddeti beş yıl dokuz aydır.
[10. Cafer el-Mütevekkil-Alellah]
Ondan sonra kardeşi Cafer el-Mütevekkil-Alellah b. el-Mu'tasım-Billah'ın emirliği gelir.
Anlatıldığına göre Sünneti ihya edip bid'atlerin kökünü kurutmuş. mihnenin kaldırılması, [Ehl-i] Sünnet'in hâkim kılınıp Sünnilerin yücel. tilmesi, Mu'tezililerin tahkir edilmesi emrini memleketin dört bir köşesine göndermiştir
Oğlu Muntasır onu iki yüz kırk yedi yılında öldürdü. Emîrliği on dört sene on gündür.
[11. Muhammed el-Muntasır-Billâh]
Ondan sonra oğlu Muhammed el-Muntasır-Billah'ın emirliği gelir.
Emirliği altı ay sürmüştür.
[12. Ahmed el-Müstaîn-Billâh]
Onun ardından amcasının oğlu Ahmed el-Müstaîn-Billah b. Muhammed b. el-Mu'tasım'ın emîrliği gelir.
Halim ve cömert biriydi.
Amcasının (bir diğerl oğlu el-Mu'tez ona galebe çaldı. O da emirlikten çekildi. [Buna rağmen] el-Mu'tez onu iki yüz elli bir yılında katletti. Emîrlik müddeti iki yıl dokuz aydır.
[13. Muhammed el-Mu'tez-Bidînillâh]
Ondan sonra Muhammed el-Mu'tez-Bidînillâh b. el-Mütevekkil'in emîrliği gelir.
Onun yönetimdeki uygulamalarından ve zulmünden insanların dermanları kesildi. Onu, kölesi Sâlih b. Vasif öldürdü.
İki yüz elli beş yılında ölen Muhammed'in emîrliği dört yıl altı ay sürmüştür.
[14. Cafer el-Mühtedî-Billâh]
Daha sonra Cafer el-Mühtedî-Billâh b. el-Vasik'in emîrliği gelir.
Şarkı ve içki [meclislerini] de yasakladı. Kendisini mezâlimin giderilmesi, yapılan yanlışlıkların kaldırılması işine vakfetti.
Türkler ona karşı isyana girişmiş ve iki taraf arasında savaş çıkmıştı. Nihayetinde Türkler galip gelip Mühtedî'yi yendiler ve onu yakalayıp öldürdüler. Bu olay iki yüz elli altı yılında oldu. Mühtedî'nin emirlik süresi on bir aydır.
[15. Ahmed el-Mu'temid-Alellâh]
Ondan sonra Ahmed el-Mu'temid-Alellah b. el-Mütevekkil'in emîrliği başlar.
zayıf ve aciz biriydi. İki yüz yetmiş dokuz yılında öldü. Emîrlik müddeti yirmi üç yıldır.
[16. Ahmed el-Mu'tazıd-Billâh]
Ardından Ahmed el-Mu'tazıd-Billâh b. el-Muvaffak'ın emîrliği gelir.
Cesur, âdil, büyük bir heybet sahibi, üstün zekâlı biriydi.
Ardında güzel eserler bırakarak iki yüz doksan senesinde vefat etti. Emîrliği on yıl dokuz ay sürdü.
[17. Ali el-Müktefi-Billâh]
Ondan sonra oğlu Ali el-Müktefi-Billâh b. el-Mu'tazıd b. el-Muvaffak'ın emîrliği gelir.
Adil, istikamet sahibi, Hz. Ali'yi seven biriydi.
İki yüz doksan üç yılında öldü. Emîrliği iki yıl beş ay sürdü.
[18. Cafer el-Muktedir-Billâh]
Onun ardından kardeşi Cafer el-Muktedir-Billâh b. el-Mu'tazıd'ın emirliği gelir. Kardeşinin öldüğü gün kendisine bey'at edildiğinde henüz on üç yaşındaydı.
Cafer lehviyata daldığından insanlar onun aleyhinde ittifak kurmuşlar ve onu emirlikten azlederek yerine Abdullah b. el-Mu'tez'i getirmişler, ona bev'at etmişlerdir. Sonrasında el-Muktedir ile Abdullah arasında savaş çıkmış, el-Muktedir galip gelerek Abdullah'ı öldürmüştür. el-Muktedir vazifesine devam etmiş ancak kendisi de üç yüz on altı yılında öldürülmüştür. Emirlik müddeti tam olarak yirmi dört yıl on bir aydır
[19. Muhammed el-Kahir-Billah]
Ondan sonra Muhammed el-Kahir-Billah b. el-Mu'tazıd'ın emirliği başlamıştır.
İslâm [tarihinde] bir benzeri duyulmamış kötülükler işlediğinden en sonunda onu emirlikten azletmişler ve gözlerine mil çekmişlerdir.
Üç yüz yirmi iki yılında azledilen el-Kâhir-Billah'ın emîrlik süresi altı yıl altı aydır.
[20. Ahmed er-Razi-Billâh]
Daha sonra kardeşi Ahmed er-Razî-Billâh b. el-Muktedir'in emirliği başlar.
Emirlerden hiçbiri onun hükmünü kabul etmedi. Hep birden ona muhalefet ettiler. Her bir sultan da kendi bölgesinde müstakil yönetici oldu. er-Razi-Billah'ın elinde Bağdat ve civarından başka bir yer kalmadı.
Onun döneminde Frenkler Şam bölgesinin bazı sahillerini ele geçirdiler.
er-Razi üç yüz yirmi dokuz yılında öldü. Emirliği altı yıl on ay sürdü.
[21. İbrahim el-Mütteki-Lillâh]
Onun ardından kardeşi İbrahim el-Mütteki-Lillâh b. el-Muktedir'in emirliği gelir. (Onun döneminde) memleketin yöneticisi Hakem et-Türkmâni idi. el-Müttekî'nin hükmü kâğıt üzerinde kalmaktaydı. Tüzün, Bağdat'ı istia etti. el-Mütteki kaçtı fakat Tüzün ona yetişip yakaladı ve gözlerine mil çektirdi ve emirliği el-Müttekî'nin amcasının oğlu el-Müstekfi'ye üç yüz otuz üç yılında teslim etti.
el-Müttekî'nin emirliği dört yıl sürmüştür
[22. Abdullah el-Müstekfi-Billâh]
Daha sonra amcasının oğlu Abdullah el-Müstekfi-Billah b. el-Müktefi b. el-Mu'tazıd'ın emirliği gelir. Emir olur olmaz Tüzün'e hil'at giydirip memleketin idaresini ona bıraktı
Muizzüddevle el-Müstekfi'nin gözlerine mil çektirdi. Bu hadise üç yüz otuz dört yılında gerçekleşti. el-Müstekfi'nin emirlik müddeti bir yıl dört aydır.
[23. Ebü'l-Fazl el-Muti-Lillâh]
Ardından onun amcasının oğlu Ebü'l-Fazl el-Mutî'-Lillâh b. el-Muk- tedir'in emirliği gelir.
[Onun döneminde] memleketin yönetimi Muizzüddevle'nin elindeydi. O yirmi bir yıl boyunca hükmettikten sonra öldü. Ardından devletin yönetimi oğlu İzzüddevle Bahtiyâr'ın eline geçti
el-Muti-Lillâh kendi kararıyla görevden el çekip emîrliği oğlu Abdülkerim'e gönül rızasıyla üç yüz altmış dört yılında teslim etti. Toplamda yirmi dokuz yıl görev yapmıştır.
[24. Abdülkerim et-Tai-Lillâh]
Böylece Abdülkerim et-Tâi-Lillâh b. el-Mutî'-Lillah'ın emîrliği başladı.
Adududdevle'den sonra devletin yönetimini oğlu Bahâüddevle üstlendi. et-Tai-Lillah ona da hil'at giydirdi ve babasının yetki alanına giren tüm işlere onu aradı. et-Tai'-Lillâh daha sonra Acemden Ebü'l-Hasen el-İsfahani er-Rafizi ile Îsâ b. Mervan en-Nasranî'yi vezir edindi. Bu ikisi şeriatı tahfif edip canlarının istediğini yapmaya meylettiler. Bunun üzerine Bahaüddevle insanlardan aldığı destekle [onların üzerine] yürüdü. et-Tai'-Lillah'ı yakalayıp kulağını kesti ve onun kendi kendisini azlettiğini şahitlerle tespit ettirdi. Bu hadise üç yüz seksen bir yılında oldu.
et-Tai'-Lillah'ın emirliği on sekiz sene sürdü.
[25. Ahmed el-Kadir-Billâh]
Ardından amcasının oğlu Ahmed el-Kadir-Billah b. İshak b. el-Muktedir'in emirliği başlar.
Devleti Bahâuddevle'nin oğlu Celâlüddevle ele geçirdi. Onun döneminde Rafizilerin sayısı iyice arttı.
Anlatıldığına göre Sultan Mahmud Sebüktegin Hind diyarında müstakil bir sultan idi. Bağdat'a gelip el-Kadir-Billah'a yardım etti ve muhâlifleri kılıç zoruyla berteraf edip Rafizileri, zındıkları ve Mu'tezile mensuplarından birçok kişiyi astı.
el-Kadir-Billâh dört yüz yirmi iki yılında vefat etti. Emîrliği kırk bir yıl sürdü.
[26. Abdullah el-Kaim-Biemrillâh]
Onun ardından oğlu Abdullah el-Kâim-Biemrillâh b. el-Kâdir-Billah'ın emîrliği gelir.
Onun döneminde Büveyhîlerin (hilafet merkezi üzerindeki) etkisi ortadan kalktı. Memleket Arslan el-Besâsîrî'nin nüfuzu altına girdi.
el-Kaim-Biemrillâh'ın otoritesi iyice zayıflayınca Sultan Tuğrul b. Mikail b. Selçuk et-Türkmânîye [onu Bağdat'a davet eden] bir mektup gönderdi. Tuğrul o vakit Horasan ve civarının hâkimi idi. Tuğrul ordusuyla beraber gelerek el-Kâim-Biemrillâh'a yardım etti ve el-Besâsîrî'yi öldürdü. Hutbe yeniden el-Kâim-Biemrillâh adına okunmaya başlandı
Dört yüz altmış yedi yılında vefat etti. Emîrliği kırk dört yıl sekiz ay sürmüştür.
[27. Abdullah el-Muktedî-Billâh]
Onun ardından amcasının oğlu Abdullah el-Muktedi-Billah b. Ahmed el-Kaim-Biemrillah'ın emirliği gelir. Salih, takva sahibi ve temiz ahlaklı idi.
Onun döneminde Bağdat mamur oldu. Devleti Harzemşah Muhammed b. Melikşah b. Alparslan b. Tuğrul yönetmekteydi.
el-Muktedî-Billâh dört yüz kırk sekiz yılında vefat etti. Emîrlik süresi on dokuz yıl bir aydır.
[28. el-Müstazhir-Billâh]
Ardından oğlu el-Müstazhir-Billâh b. el-Müktedî[-Billâh]'ın emîrliği gelir. Kur'ân hafızıydı. Zulmü hoş görmezdi.
Onun döneminde devletin yönetimi Sultan Sencer b. Melikşâh'ın elinde idi. el-Müstazhir-Billâh beş yüz on iki yılında öldü. Emîrliği yirmi dört yıldır.
[29. el-Müsterşid-Billâh b. el-Müstazhir-Billâh]
Onun ardından oğlu el-Müsterşid-Billâh b. el-Müstazhir-Billah'ın emirliği gelir. Onun döneminde de devletin yönetimi Sultan Sencer'in elindeydi. Anlatıldığına göre bir gün kendisine bir elçi geldi. Birlikte otururlarken [elçinin adamları] ona saldırıp öldürdüler. Sultan Sencer'in muvafakatiyle gerçekleşen bu hadise beş yüz yirmi dokuz yılındadır. Emîrliği on yedi yıl sürmüştür.
[30. Ebû Cafer er-Râşid-Billâh]
Ardından oğlu Ebu Cafer er-Râşid-Billâh b. el-Müsterşid'in emirliği başlar. O fâsık biriydi.
Döneminde memleketin idaresi Sultan Mesud b. Harzemşah b. Melikşah'ın elindeydi. Halife ile sultan arasında ihtilaf vaki oldu. Bunun üzerine Sultan Mesud Bağdat'a yöneldi. Kâdıları ve ulemâyı toplayarak halifenin durumunu onlara sordu. Hep bir ağızdan onun zalim olduğunu söyleyip hal' edilmesinin gerekliliğine fetva verdiler. Ardından Sultan, er-Râşid-Billah'ı huzuruna çağırttı. Mamafih o Musul'a, Sultan Zengi b. Aksungur'un yanına kaçtı. Sonra Fars diyarına kaçtı ve İsfahan'a ulaştı orada onu öldürdüler. Bu hadise beş yüz otuz iki yılında oldu. Ebû Cafer'in emirliği üç yıl sürdü.
[31. Muhammed el-Muktefi-Billâh b. el-Müstazhir]
Ondan sonra amcası Muhammed el-Muktefi-Billah b. el-Müstazhir'in emirliği gelir. Cömert biriydi, vakarlı, salih , müslüman bir idareciydi.
el-Muktefi beş yüz elli beş yılında vefat etti. Emirliği yirmi üç yıl sürdü
[32. Yûsuf el-Müstencid-Billâh]
Ardından oğlu Yûsufel-Müstencid-Billâh b. Muhammed el-Muktefi'nin emîrliği gelir.
Onun döneminde Şam, Halep ve civarında Nureddin eş-Şehîd hükmediyordu.
el-Müstencid beş yüz altmış altı yılında vefat etti. Emirliği on bir yıl sürmüştür.
[33. Hasan el-Müstazî-Binûrillâh]
Onun ardından oğlu Hasan el-Müstazî-Binûrillâh b. el-Müstencid'in emîrliği başlar
Mehdiyye imamlarının hükmü onun döneminde sonra erdi ve nesillerinin ardı kesildi. Hutbe Mısır diyarı ve Yemen'de yine Abbâsîlerin ismiyle okunmaya başladı.
Mamafih Mısır beldelerinde siyasî idare [Abbâsîlerin değil] Eyyûbilerin eline geçti.
el-Müstazî-Binûrillâh beş yüz yetmiş beş yılında vefat etti. Emîrliği dokuz yıl üç ay sürdü.
[34. Ahmed en-Nâsır-Lidînillâh]
Ardından oğlu Ahmed en-Nâsır-Lidînillâh b. el-Müstazî-Binûrillâhın emîrliği başlar.
Sâlih ve akıllı biriydi. Memleketi imar etti.
en-Nâsır altı yüz yirmi iki yılında vefat etti. Emîrliği kırk altı yıl sürdü.
[35. Muhammed et-Tahir-Biemrillâh]
Ardından oğlu Muhammed et-Tahir-Biemrillâh b. en-Nâsır-Lidinil lah'ın emîrliği gelir
Salih, abid, zâhid, adil, akıllı biriydi. insanlar onu Emevi halifesi Ömer b. Abdülazîz'e benzetirlerdi.
Muhammed altı yüz yirmi üç yılında vefat etti. Emîrliği bir yıl sürdü
[36. Mansûr el-Müstansır-Billâh]
Onun ardından oğlu Mansûr el-Müstansır-Billah b. et-Tahir-Biemrillâh'ın emîrliği gelir. Çok değerli vakıfları vardır.
Mansûr altı yüz kırk yılında vefat etti. Emîrliği on yedi yıl sürdü.
[37. Abdullah el-Müsta'sım-Billâh]
Ardından oğlu Abdullah el-Müsta'sım-Billâh b. el-Müstansır-Bil- lah'ın emîrliği gelir. O Abbâsî halifelerinin sonuncusudur.
Anlatıldığına göre Moğol hükümdarı Hülågů iki yüz bin süvari ile birlikte Bağdat'a doğru yöneldi. Veziri ona ihanet etti. el-Müsta'sım, Dicle Nehri'nde boğularak öldü. öldürülmesinden sonra Bağdat'ın yönetimi Moğolların eline geçti
el-Müsta'sım altı yüz elli altı yılında öldürüldü. Emîrliği on altı yıl sürdü.
3 notes · View notes
hatiragulzaman · 1 month
Text
Tumblr media
💫💫💫
Mehmet Akif Ersoy.
Gitme Ey Yolcu
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım:
Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim bilmem ki?
Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!
Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan
Yatıyor şimdi Nasıl yerlere geçmez insan?
Şu mezarlar ki, uzanmış gidiyor, ey yolcu,
Nereden başladı yükselmeye, bak, nerede ucu!
Bu ne hicrân-ı müebbed, bu ne hüsrân-ı mübîn
Ezilir rûh-i semâ, parçalanır kalb-i zemin!
Azıcık kurcala toprakları, seyret ne çıkar:
Dipçik altında ezilmiş, parçalanmış kafalar!
Bereden reng-i hüviyetleri uçmuş yüzler!
Kim bilir hangi şenaatle oyulmuş gözler!
«Medeniyet» denilen vahşete lânet eder,
Nice yekpâre kesilmiş de sırıtmış dişler!
Süngülenmiş, kanı donmuş nice binlerle beden!
Nice başlar, nice kollar ki, cüdâ cisminden!
Beşiğinden alınıp parçalanan mahlûkât;
Sonra nâmusuna kurban edilen bunca hayat!
Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler!
Göğsü baltayla kırılmış memesiz vâlideler!
Teki binlerce kesik gözdeye âid kümeler:
Saç, kulak, el, çene, parmak Bütün enkaz-ı beşer!
Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından,
Canavarlar gibi şişlerde kızarmış nice can!
İşte bunlar o felâket-zedelerdir ki, düşün,
Kurumuş ot gibi doğrandı bıçaklarla bütün!
Müslümanlıkları bîçârelerin öyle büyük
Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!
Ey bu toprakta birer nâş-ı perişan bırakıp
Yükselen, mevkib-i ervâh! Sakın arza bakıp
Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var
Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!
Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza!
Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!
Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark'ın, tükürün!
Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!
Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!
Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!
Tükürün Ehl-i Salîb'in o hayasız yüzüne!
Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!
Medeniyet denilen maskara mahlûku görün:
Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!
Hele İ'lanı zamanında şu mel'ul harbin,
"Bize Efkar-ı umumumiyesi lazım Garb'ın";
Oda ALLAHI bırakmakla olur herzesini,
Halka iman gibi telkin ile, dinin sesini
Susturan aptalın idrakine bol bol tükürün
Yine hicran ile çılgınlıgın üstünde bu gün,
Bana Vahdet gibi bir yar-ı musaid lazım
Artık ey yolcu bırak, ben yanlız ağlayayım
6 notes · View notes
piyarent · 3 months
Text
Derlenip toplanan savurgan rüzgarlar
Aralarında konuşkan hezeyanlar ve zaman
Dileksiz bir dilek feneri kaplar avluyu
Bileklerinden kesik bir el tutar namluyu
Cinayet gibi kıvrımlarında arar zanlıyı
Demin işittim hatırlattı şimdi unuttum tümünü
Korkuyorum dedi ve tutamadı sözünü
Oysa ne vakit açar kırlangıçlar
Gövde deki boşluğa kuş evleri saklamamışlar
- gündüz zayi
2 notes · View notes
unutulanlars · 3 months
Text
"Bak, onu aldım," diyordu dünya uçsuz bucaksız gökyüzünü yüzümüze dikerken. "Ama sen kalacaksın. Öyle bir kalacaksın ki hem de, bu uçan kuşlar, bu el ele tutuşmuş parkta koşturan çocuklar, bu renkli balonlar rahatsız edecek seni. Bu güzel havalar dokunacak sana. Bir şey yemeye ihtiyaç duymak, yataktan kalkıp yüzünü yıkamak zorunda kalmak hep rahatsız edecek seni. Onu aldım, sen yaşayacaksın ve böyle yaşamak dokunacak kanina." Sonra bir gün geliyordu işte. Geçiyordu hepsi. Unutuyordun biraz biraz, en azından yaşayacak kadar. İki lokma bir şey yiyip dışarı çıkacak kadar. Sevecek kadar birini, unutuyordun. Değil kalbine, kemiğine kazınmış bir kesik oluyordu bu senin; mezarda bile yanından ayıramıyordun. Teninin altındaydı, saramıyordun. Acıtıyordu, acıyan neresi diye sorana gösteremiyordun. Birini kaybetmek böyle bir şeydi işte. Ve sadece ölümle kaybedilmiyordu insanlar.
3 notes · View notes
wehuzunngeldi · 1 year
Text
satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu,
bir lokma bile tatmadan yoğurursun
bütün nimetlerin hamurunu.
büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında,
ananı ağlatanı karun etmek hürriyetiyle,
hürsün!
sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün
vicdan hürriyetiyle,
hürsün!
başın enseden kesik gibi düşük,
kolların iki yanda upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle,
hürsün!
16 notes · View notes
06chrome06 · 11 months
Text
Tumblr media
KAVAKLAR / METİN ALTIOK
Bedenim üşür, yüreğim sızlar.
Ah kavaklar, kavaklar...
Beni hoyrat bir makasla
Eski bir fotoğraftan oydular.
Orda kaldı yanağımın yarısı,
Kendini boşlukla tamamlar.
Omzumda bir kesik el,
Ki durmadan kanar.
Ah kavaklar, kavaklar...
Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar
10 notes · View notes
lanausee44 · 2 years
Text
Tumblr media
Ah kavaklar ah kavaklar
Bedenim üşür yüreğim sızlar
Beni hoyrat bir makasla
Ah eski bir fotoğraftan oydular
Orda kaldı yanağımın yarısı
Kendini boşlukla tamamlar
Ah omuzumda bir kesik el ki
Hala, hala durmadan kanar.
Sezen...
88 notes · View notes
vesa1re · 9 months
Text
Midem bulanıyor. Tüm bu ışıklar, sesler, kokular... Midem bulanıyor. Parka yaklaştıkça çenem daha çok titremeye başlıyor. Ellerimi yavaşça karnıma sardım. Yavaş ve ürkek adımlara parka doğru yürümeye devam ediyordum. "Doğukan!" diye bağırdım bomboş parka doğru. Ses yok. Neredesin? Titreyen dizlerime rağmen yürümeye devam ettim, yığılıp kalacak gibiyim ama hayır. Yığılamam. Dağılamam. Mahi'yim ben. En ufak tedbirsizliğimde hayatımdan olurum. "Doğukan!" diye bir çığlık attım. Midem bulanıyor. Vücudum yanıyor. Kesik bir nefes çektim içime. Yetmedi. Nefes alamadım. Yürüyorum hala. Parkın önüne gelince duraksadım. Titreyen ellerim tereddüt etti kalkarken. Bu acıttı. Evime bile sırtımı dönme ihtimali acıttı. Parkın kısa demir kapısını tuttum ve ittim. Gıcırdayarak açıldı. Yine buradaydım. Yine ilk ona koşmuştum. Benim evim bu park değil, onun ta kendisiydi. "Doğukan, lütfen." Sesim titriyordu. Titriyordum. Banka doğru yürüdüm ve kendimi önüne attım. Oturacak gücü bulamadım. Ayağa kalkacak gücü bulamadım. Bedenime sardığım ellerimle ağladım. Başka bir şey yapamadım. Kendim için hiçbir şey yapamadım. Ruhum binlerce parçaya bölündü, ruhumun sivri uçları kendi kendini kanattı. O kanda boğuldum. Nefes alamadım. Bir bağırış koptu dudaklarımdan. Ölümümün çığlığı. Artık yaşamadığıma emindim. Kalbim yavaşladı. Atmayacak zannettim. Atmasın istedim. Omzumda bir el hissedince yine bir çığlık koptu bu sefer kalbimden. Hızla çekildim. "Dokunma!" Daha sıkı sarıldım kendime. Kendi dokunuşumdan bile iğrendim. "Kelebek." diye fısıldadı. Sesi güven vericiydi ama ben güvende değildim. Asla olamazdım. Her yer benim için tehlikeliydi. Ben yaşayamazdım. Beni yaşatmazlar. Beni öldürürler. Oysaki yalnızca on altı yaşındayım. Çok küçüğüm. Ruhumun ipleri elimden alındığında dokuzdum, ruhumun öldüğünü hissettiğimde yeni doğmuştum. İçimde bir mezarlıkla yaşıyordum. Ölü ruhlarım vardı benim, içimde bir tabut vardı. Kalbime bir kefen sarılıydı. İçim yas tutardı benim, kendi yasını. Siyahtım ben. Baştan aşağı simsiyah, maviye aç bir siyah.
4 notes · View notes
hislere-yolculuk · 1 year
Text
...
Bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes...
'Üşüme' diye seslenmeni isterdim. Bir el olmanı isterdim, bir kol...
'Özledim' deyip sarılmanı...
En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim.
Kınalı bir bahar gibi, umut ışığı olmanı isterdim hayatıma...
Gelseydin ve yaslasaydım başımı omuzuna, ağlasaydım doya doya... Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi üşümesi içimin, kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı biliyorum...
Seninle suları yeşil bir ırmağın kıyısında buluşmak, saçlarının kokusundan öpmek, içime çekmek ve serin soluğundan içmek, sana sarılmak, kucaklamak, uçmak isterdim.
Ama nafile, aramızdaki bütün yollar kapalı...
Bütün dallar kesik...
Yokluğun buz gibi soğuk...
Üşüyorum...
Yüreğim de donmuş sanki. Gözlerimde...
Öyle bir üşüme ki, hiç bir şey ısıtmıyor artık. Bütün bedenim uyuşmuş. Ezip geçiyor ruhumu acılar...
Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi. Kirpikleri kırılan bir zamanın teninde, ağrılı şiirler topluyorum gecelere şimdi...
Bilirim, sevmek ve özlemek bir ateşe dokunmaktır; yakmaktır yüreğini yangınlarda. Ama ben üşüyorum. Yokluğun buz gibi soğuk. Yakacak bir şeyimde yok.
Ağlıyorum, buza dönüşüyor gözyaşlarım. Ağlıyorum, akıp gidiyor gözyaşlarım çağlayanlara. Bakakalıyorum ardından çaresiz.
Ah.! bir el olsan dokunsan alnıma, okşasan saçlarımı bir anne şefkatiyle.. Geçerdi ağrısı başımın, geçerdi biliyorum... Bir gül olsaydın bahçemde, koklasaydım nefes nefes, çekseydim içime derin derin... Bir göz olup baksaydın gözlerime, çekip alsaydın içindeki hüznü...
Ah..! bir bilsen nasıl sevinirdi yüreğim, nasıl sevinirdi dudağımdaki gelincik, kapımdaki akasya...
Susuyorum artık derin derin... Ve sessizce soluyorum bir hazan yaprağı gibi...
11 notes · View notes
ahmetcumhur-blog · 2 years
Text
Bir Hazin Hürriyet
Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
yoğurursun
bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalısırsın el kapısında, ananı ağlatanı
Karun etmek hürriyetiyle hürsün!
Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
hürriyetiyle hürsün!
Başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!
En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!
Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!
Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle
hürsün
Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hürriyeti seçmene lüzum yok
hürsün.
Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.
Nazım Hikmet
1951
Tumblr media
Artist, by Toni Demuro
14 notes · View notes
yalnzardc · 1 year
Text
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ (۱) فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ (۲) إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ (۳)
Kevser sr.
Safvetüt Tefasir: Kevser süresi Mekke'de inmiştir. Yüce Allah'ın, dünya ve ahirette çok hayır ve büyük nimetler vererek değerli Peygamberine (s.a.v.) lütfettiği nimetlerden bahseder. Kevser nehri bunlardan biridir. Daha başka bol ve büyük hayırlar da vardır. Sûre, Hz. Peygamber (s.a.v.)'i Allah'a (c.c.) şükür olsun diye namaz kılmaya devama ve kurban kesmeye çağırır.
Bu mübarek sûre, düşmanlarının rezil olacağını Rasulullah (s.a.v.)'a müjdeleyerek sona erer. Ona buğz edenleri zelillik, hakirlik, dünya ve ahirette her türlü iyilikten kesilmiş olmakla niteler. Onlar böyle iken, Rasulullah (s.a.v.) minare ve minberlerde anılacak ve şerefli ismi herkesin dilinde kıyamete kadar ebedi kalacaktır.
1. Bu, Peygamberin (s.a.v.) yüce makamına değer vermek ve onun şerefinin yüceliğini göstermek için Peygamber (s.a.v.)'e yapılmış bir hitaptır. Yani, Ey Peygamber! Biz sana dünya ve ahirette çok ve devamlı hayır verdik: Kevser nehri bu hayırdan biridir. Bu, sahih hadiste rivayet edildiği gibi. "Cennette bir nehirdir. Kıyıları altından olup inci ve yakut üzerinden akar. Toprağı miskten daha güzeldir. Suyu baldan daha tatlı, kardan daha beyazdır. Ondan bir defa içen bir daha asla susamaz" Enes (r.a.)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir. Bir gün Rasulullah (s.a.v.) aramızda iken ansızın hafif bir uykuya daldı. Sonra tebessüm ederek başını kaldırdı. Biz, "Seni güldüren ne, Ey Allah'ın Rasulu?" dedik. Buyurdu ki: "Bana az önce bir süre indirildi." Daha sonra "Bismillahirrahmanirrahim" diyerek Kevser sûresini okudu. Sonra dedi ki:" Kevser nedir, biliyor musunuz? "Biz: "Allah ve Rasulu daha iyi bilir" dedik. Buyurdu ki: "O; Yüce Rabbimin bana vaadettiği bir nehirdir. Onda çok hayır vardır. O bir havuzdur ki kıyamet günü ümmetim ondan su almaya gelecektir. Kapları, yıldızların sayısı kadardır. Ona suya giden bir kul tutulup uzaklaştırılır. Ben, "O benim ümmetimdendir" derim. Bunun üzerine "Sen, senden sonra onun ne yaptığını bilmiyorsun" denilir. Ebû Hayyan şöyle der: Kevser'in manasıyla ilgili 26 görüş anlatılmıştır. Doğru olan Rasulullah (s.a.v.)'in yaptığı şu açıklamadır: "Kevser, Cennette bir nehir olup kenarları altındandır, inci ve yakut üzerinden akar. Toprağı miskten daha hoştur. Suyu baldan daha tatlıdır İbn Abbas da: "Kevser, çok hayırdır" demiştir.
2. Sana bu kadar nimeti ihsan eden Rabbin için sadece Onun rızasını gözeterek namaz kıl. Rabbinin sana verdiği hayır ve nimetlere karşı Allah'a şükür olsun diye develeri yani Arap mallarının en iyilerini kurban kes. İbn Cüzeyy şöyle der: Müşrikler ıslık çalıp el çırparak ibadet ediyor ve putlar için deve kesiyorlardı. Bunun için Yüce Allah Peygamberine (s.a.v.), "Sırf Rabbin için namaz kıl ve başkası için değil, sadece O'nun için kurban kes" buyurdu. Bu Allah'ı birlemektir. Kısalı ve ihlas emri olmuştur.
3. Ey Peygamber! Sana buğzeden o kişi var ya, işte her türlü hayırdan mahrum olan odur. Tefsirciler şöyle der: Hz. Peygamber (s.a.v.)'in oğlu Kasım ölünce, As b. Vâil: "Bırakın onu. O, soyu kesik bir adamdır. Nesli yoktur. Öldüğünde adı sanı kesilecektir" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah bu süreyi indirdi ve her ne kadar çocukları olsa da, asıl soyu kesik olanın o kâfir olduğunu haber verdi. Çünkü o, Allah'ın rahmetinden mahrum edilmiştir. O ne zaman anılsa, lanetle anılacaktır. Ama Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle değildir. Çünkü onun adı kıyamete kadar anılacak; minare ve minberlerde Allah'ın adıyle beraber yücelecektir. Onun zamanında, kıyamete kadar gelecek olan bütün mü'minler onun tabileridir. O, mü'minlerin babası yerindedir. Allah'ın salat ve selâmı onun üzerine olsun.
Celaleyn T : Mekke devrinde nâzil olup, 3 âyettir.
1-Ey Resûlüm Muhammed! Gerçekten biz sana Kevser'i verdik. Kevser cennette bir nehirdir. Aynı zamanda Hazret-i Peygamberin de havuzudur. Ümmeti onunla bu havuz başında buluşacaktır. Yahut Kevser'den murad; nübüvvet, Kur’ân, şefâat vb. nimetler gibiçok hayırdır.
2-O hâlde hemen Rabbin için namaz kurban bayramı namazını kıl ve kurbanlığını boğazla!
3-Doğrusu sana düşmanlık eden sana buğzeden asıl kendisi ebterdir. Her türlü hayırdan kesilen yahut nesli kesilecek olandır. Bu âyet-i kerîme; mahdumları Kasım vefat edince Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i ebter (nesli kesik) diye isimlendiren el-As b. Vail hakkında nâzil olmuştur.
Taberi T :Mekke'de nazil olmuştur. 3 âyettir.
Rasûl (s.a.)'e çok hayır ve büyük nimetlerden, lütuflardan bahseder. Kevser nehri bunlardan biridir. Daha başka bol ve büyük hayırlar da vardır. Cenab-ı Hak Rasûlü'nü, şükür olsun diye namaz kılmaya devama ve kurban kesmeye davet eder.
Bu mübarek sûre Peygamber (s.a.)e bugz edenleri zelillik, hakîrlik, dünya ve âhirette her türlü iyilikten kesilmiş olmakla vasıflandırarak sona erer.
Gerçekten Biz sana kevseri verdik: Ey Muhammed! Doğrusu Biz, cennette kadri yüce bir nehir verdik.
Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kesiver: Şu halde namazlarını, diğer tanrı ve şerikler için değil; sadece Rabbin için kıl. Kestiğin kurbanı da; sana bahşettiği ikram ve hayırların Şükranesi olarak Allah rızası için kes.
Sana buğzeden; şüphesiz ki zürriyetsiz olan, işte odur: Ey Muhammed; sana buğzeden, alçağın da alçağıdır. En mahrum kişi odur. Nesli kesik olan da odur.""
Beydavi T : Mekke'de inmiştir. 3 âyettir.
1-(Şüphesiz biz sana verdik) entaynake de okunmuştur,
"Kevser'i” ilim, amel ve iki dünyada şeref gibi aşırı miktarda çok hayır verdik, demektir. Aleyhis-salâtü ves-selâm'dan onun cennette bir ırmak olduğu rivâyet edilmiş ve şöyle buyurmuştur: Onu bana Rabbim vaat etti; onda çok hayır vardır. Suyu baldan tatlı, sütten ak, kardan beyaz ve kaymaktan daha yumuşaktır. İki kenarı zebercet, kapları gümüştendir. Ondan bir içen bir daha susamaz.
Şöyle de denilmiştir: O, cennette bir havuzdur, evlâdı ve ona tâbi olanlar da denilmiştir. Ümmetinin âlimleri, Kur'ân-ı Azim de denilmiştir.
2-"Sen de Rabbin için namaz kıl” Allahü teâlâ'nın rızâsı için ihlâsla namaza devam et, ondan gâfil olma, nimetlerine şükür için kıl. Çünkü namaz şükrün her türlüsünü içine almaktadır.
(Kurban kes) Arapların en kıymetli malları olan deve kes, muhtaçlara sadaka et, onları itip kakanların ve yardım etmeyenlerin aksine. Çünkü bu sûre geçen sûrenin karşılığı gibidir. Fe-salli bayram namazı,nhar (deve kesme) de kurban kesme ile tefsir edilmiştir.
3-"Gerçekten sana buğz eden” muhakkak sana kin duyan, sana kin duyduğu için
"zürriyetsiz olan odur!” arkası olmayan. Çünkü onun nesli de yoktur, iyi bir ismi da yoktur. Sana gelince zürriyetin kalacak, güzel ünün ve faziletinin eserleri kıyâmet gününe kadar devam edecektir. Âhirette de anlatılamayacak şeyler senin olacaktır.
Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem'den: Kim Kevser sûresini okursa, Allah ona cennetteki bütün ırmaklardan içirir ve onun için büyük kurban gününde kulların kestikleri kurbanlar sayısınca onar iyilik yazar.
Ömer Nasuhi Bilmen T : Bu mübarek sûre, "El'Adiyat" sûresinden sonra Mekke-i Mükerreme'de nåzil olmuştur. Üç ayet-i keri'meyi içermektedir. Resûl-i Ekrem'e ihsân buyurulan Kevseri bildirdiği için kendisine bu isim verilmiştir. Maamafih bir ismi de "Nahr Sûresi"dir. Bundan evvelki "ElMaun" sûresinde dini yalanlayan bir şahsın pek kötü vasıfları bildirilmişti. Bu sürede de Allah'ın dinini yaymakla emrolunan Yüce Peygamber olduğunu hayr ve bereket ile kendisinin yüce değerinin bildirilmesinden dolayı bu iki nübarek sûre arasında nazarı dikkati çekecek bir münasebet vardır.
1. Bu mübarek sûre, Yüce Peygamberimizin nail olduğu nimetleri ve onun iki kudsi vazifesini bildiriyor. Ve O Yüce Resûl'e düşmanlıkta bulunanların her türlü mahrumiyetlere mahkum olduklarını teşhir etmektedir. Şöyle ki: Ey Yüce Peygamber!. Ey Yaratıkların en şereflisi!. (Şüphe yok ki, biz,) Kudret ve azametle hususi bir lütuf olmak üzere (sana kevseri verdik.) seni öyle fevkalade bir çok hayra eriştirdik, senin adını, şânını pek fazla yükselttik.
Kevserden maksat, alimlerin çoğuna göre cennette bir ırmaktır veya bir havuzdur. Onun vasfı hakkında deniliyor ki: Onun suyu baldan tatlıdır, sütten daha ziyade beyazdır, kardan daha soğuktur. Kaymaktan daha yumuşaktır, ondan bir kere içen bir daha susuzluk hissetmez, onu ancak bir zevk ve mutluluk için içmeğe devam eder, o güzel su mahallinin kenarları Zeberceddendir, bardakları gümüşten olup semadaki yıldızlar kadar çoktur.
Maamafih İbn-i Abbas Radiyallâh-ü Anhadan rivayet olunduğuna göre bu kevserden maksat, çok hayırdır. Zaten arap dilinde "Kevser" kelimesi, "Keserret" kelimesinden alınmıştır ki: Adet ve değer ve kıymet itibarile "kesir" Yani: Çokça olan her şeye kevser deniliyor. Bu itibar ile bu kevser denilen şey, hem kevser nehrine, havuzuna verilen isimdir, denilir, hem de diğer ilahi lütuflara ad olarak verilmektedir. Binaenaleyh kevser hakkında şöyle denilmektedir.
1. Kevserden maksat, Cennetteki bir ırmak veya havuzdur ki, Resûl-l Ekrem'e ihsan buyurulmuş olacaktır. Buna dair bir çok sahih hadisler vardır. Bunun varlığını tasdik etmek, dini bir farizadır.
2. Kevserden maksat, Kur'an-ı Kerim ki: O, dünyevi ve uhrevi hayrları toplayan, en lezzetli bir feyiz kaynağı, bir manevi hayat suyu mahiyetinde bulunmaktadır.
3. Kevserden maksat, Resûl-i Ekrem'in sahip olduğu peygamberlik şerefidir ve umumi mânâda peygamberliktir ki, bu iki âlemin hayrini toplamaktadır, bütün insanlık için bir saadet vesilesidir.
4. Kevserden maksat, Peygamber Efendimizin sahip olduğu, pek çok faziletlerdir ki: Bunlar ile bütün yaratıklar üzerine üstün bulunmuştur.
5. Kevserden maksat, Resûl-i Zişan Efendimizin makâm-ı mahmuda erişmesi ve ümmetine şefaat etmeğe izin almasıdır, dünyada da ahirette de güzelce anılmasıdır.
6. Kevserden maksat, Hz. Peygamberimizin çocukları ve kendisine tâbi olan Resûl-İ Ekrem'in muhterem nesli, muhterem kızı Hz. Fatımetüzzehra vasıtası ile dünyaya şeref vermiş, onun temiz sülalesi, kıyamete kadar devam etmekte bulunmuştur. Hz. Hasen ile Hz. Hüseyn ve diğer peygamber torunları bu cümledendir. Allah hepsinden razı olsun.
7. Kevserden maksat, Yüce Peygamber ashabı ve ümmetinden alim olanlardır ki: O zatlar, İslâm dinini yaymaya hizmet etmiş, mü'minleri manevi feyizlere, ruhani lezzetlere nâil kılmışladır..
8. Kevserden maksat, dini İslâm'ın bütün dinlere galebesi ve Resûl-İ Ekrem'in fetihlere nåil ve dünyada da ahirette de güzelce anılmasıdır.
Kısaca: Pek büyük bir ilâhî lütuf olan kevser için bütün bu muazzam Yüce Peygamber, bu nimetlerin hepsine de nail bulunmuştur. Sallallah-ü Aleyhi Vesellem,
2. (Artık) Ey yüce Resûl!. Sen bu kadar nimetlere, ilâhî lütuflara nail bulunuyorsun, bunları sana ihsan buyurmuş olan (Rab'bin) o Kerim Mabudun (için namaz kıl) o pek kudsi ibadete devam et (ve kurban kesiver) şükür vazifesini yerine getir, keseceğin kurbanın etinden muhtaç olanlara yardımda bulun, en küçük yardımı bilen menedenlere muhalif olarak insaniyete yardım et.
Bazı zatlara göre bu namazdan maksat, ya sabah namazıdır veya kurban bayramı namazıdır. Nahrdan maksat da ya tekbir alırken elleri yukarıya kaldırmaktır veya namazda göğüs ve boyun ile kibleye istikbalde bulunmaktır.
3. Ey Yaratıkların en faziletlisi!. (Muhakkak ki: O sana bugz edendir.) Sana adavette bulunan, sana ebter (nesli kesik) demek cinayetini işleyen alçak kimse yok mu?. İşte o alçak heriftir. (Ebter.) olan dünyevi ve uhrevi hayrdan kesili mahrum kalmış bulunan takendisidir. Senin Yüce zatın ise her türlü hayra mazhardır. Senin zürriyetin devam edecektir, senin faziletinin izleri kıyamete kadar dünyaya şeref verecektir, senin güzelce anılman daima müslümanların lisanlarını süsleyecektir.
Bu mübarek sürenin müzul sebebi hakkında şöyle deniliyor.
1. Resûl-i Ekrem, Sallallah-ü Aleyhivessellem Efenidimizin muhterem oğlu Hz. Kasim vefat edince "As Ibni Vail" demiş ki: Muhammed'in Aleyhisselâm- artık nesli kesildi, kendisini anacak evladı kalmadı.
2. Bir takım Mekke müşrikleri, Resûl-i Ekrem'in erkek evladının vefat ettiğini görünce: Onun nesli kesildi, kendisi, Ebter anılmadan mahrum kaldı, demişlerdi. O müşrikler, erkek evlad sahibi olmamayı bir kusur sayarak bununla insanları o Yüce Peygamber'e tâbi olmaktan menetmek istiyorlardı.
3. O din düşmanları, müslümanlara bir şiddet, bir darlık gelince bununla ferahlanıyorlardı. İslam varlığının yok olmasını bekliyorlardı. Ta ki: Kendi kafirce varlıkları devam etsin, yok olmaktan kurtulmuş olsun.
İşte o kâfirlerin böyle bâtil düşüncelerini red için bu sûre-i celile nazil oldu, pek kısa olduğu halde bir nice hakikatlere işareti içermiş bulundu, Resûl-i Ekrem'in ilâhî korumaya mazhar ve nice nîmetlere nail olduğunu gösterdi, o Yüce Peygamber'e tâbi olanların kurtuluş ve selâmete ereceklerine, muhalefette bulunanların da nihayet Allah'ın kahrına uğrayacaklarına işaret buyurdu, nitekim de öyle olmuştur. Resûl-i Ekrem Efendimiz daha dünyada iken nice muvaffakiyetlere nail oldu, ondan sonra da onun ashab-ı kiramı, seçkin ümmeti, İslamiyet'i doğuya ve batıya yaymaya muvaffak oldular. İslamiyet güneşi, insanlık âlemine hidayet nûrlarını yaymaya devam etmektedir. Ne mutlu bu kutsal ışıktan istifade etmek şerefine nail olan zatlara, ve hamd Allah içindir.
İbn Kesîr T : Mekki bir sûre olup üç ayettir.
Müslim, Enes b. Mâlik'in şöyle dediğini rivâyet etmiştir: "Peygamber (a.s) mescitte aramızda iken hafif bir uykuya daldı. Sonra başını tebessüm ederek kaldırdı. Biz 'Seni ne güldürdü Ey Allah'ın Resûlü?' dedik. Peygamber (a.s): Az önce bana bir sûre nazil oldu dedi ve Kevser sûresini okudu: Rahmân ve Rahim (olan) Allah'ın adıyla. (Resûlum!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir. Sonra da: 'Kevser'in ne olduğunu biliyor musunuz? diye sordu. Biz de 'Allah ve Resûlü daha iyi bilir' dedik. Peygamber (a.s) da şöyle buyurdu: 'O; Rabbimin bana vadettiği ve üzerinde çokça hayırlar olan bir nehirdir. O öyle bir havuzdur ki; kıyamet günü ümmetin su içmek için onun başına gelecekler. Kapları gökteki yıldızlar sayısıncadır. Ümmetimden bir takım kimseler ondan uzaklaştırılacaklar ve ben: 'Rabbim onlar benim ümmetimdir' diyeceğim. Rabbim de: 'Onların senden sonra neler yaptıklarını bilmezsin' buyuracak." Kurrâlar bu hadisi delil getirerek bu súrenin Medenî olduğunu söylemişlerdir.
(Resûlum!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik. Yukarıdaki hadiste Kevserin cennetteki bir nehir olduğu geçmişti. İmam Ahmed de Enes b. Malik'in bu ayeti okuyup Peygamberimizden şu hadisi naklettiğini rivâyet etmiştir: "Bana Kevser verildi. Bir de baktım ki o; ayrışmadan akan, iki tarafında inciden yapılmış kubbeleri olan bir nehir olduğunu gördüm. Elimle toprağına vurdum. Baktım ki güzel kokulu bir misk ve de inciden çakıl taşları."
Enes b. Mâlik'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Peygamber (a.s) göğe doğru miraca yükseltildiği zamanı şöyle anlattı: 'Bir nehre geldim ki iki tarafında inciden yapılmış içi boş kubbeli yapılar vardı. Dedim ki: Bu nedir Ey Cibril?' O da 'Kevser'dir' diye cevap verdi."
İbn Cerir, Enes b. Malik'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Allah Resulüne İsra yaptırıldığı gece Cibril onu dünya semasına götürdü. Peygamber (a.s) orada, üzerinde inci ve mercandan yapılmış saraylar olan bir nehir gördü. Toprağını koklamak için gitti. Baktı ki misk kokuyor. Peygamber (a.s): 'Ey Cibril! Bu nedir? diye sordu. O da: 'Rabbinin senin için saklamış olduğu Kevser'dir' diye cevap verdi."
Başka bir rivayette Enes b. Málik şöyle demiştir: "Peygamber'e (a.s) Kevser'in ne olduğu soruldu. O da: Toprağı misk olan, sütten daha beyaz ve baldan daha tatlı olan Rabbimin bana ikram etmiş olduğu cennetteki bir nehirdir. O nehre boyunları deve boynu gibi uzun olan kuşlar su içmeye gelirler' dedi. Ebû Bekir: "Ey Allah'ın Resûlü! O kuşlar nimetler içindelerdir değil mi? dediler. Peygamber (a.s) da: 'Onların yiyenler daha fazla nimet içinde olacaklar." dedi."
Buhârî, Ebû Ubeyde'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Aişe annemize 'Biz sana Kevser'i verdik' ayetini sordum. O da: 'O Allah'ın Peygamberinize vermiş olduğu, iki kenarında içi boşolup inciden yapılmış kubbeli yapılar bulunan ve kapları yıldızların sayısınca olan bir nehirdir' dedi." Bu hadisin rivayet zincirinde bulunanlardan olan İsrâîl şöyle demiştir: "Üzerinde gökteki yıldızların sayısınca kaplar bulunan cennetteki bir nehirdir."
Mesrûk şöyle demektedir: "Aişe annemize 'Bana Kevser'i anlatır mısın?' dedim. O da: 'Cennetin Batnân'ında bulunan bir nehirdir' dedi. Ben: 'Batnân ne demek?' diye sordum. O da: 'Cennetin ortasıdır. Nehrin iki tarafında inci ve yakuttan saraylar vardır. Toprağı misktir. Çakıl taşları ise inci ve yakuttur dedi "
Buhârî, İbn Abbas'ın Kevser hakkında şöyle dediğini rivayet etmiştir: "O, Allah'ın sadece Peygamber'ine verdiği hayırlardır." Buhârî, bu hadisin rivâyet zincirinde bulunanlardan Said b. Cübeyr'e: "Bazı insanlar Kevser'in cennette bulunan bir nehir olduğunu söylemektedirler" dedi. Said de şöyle cevap verdi: "Cennetteki nehirde Allah'ın sadece Peygamber'ine vermiş olduklarındandır."
Said b. Cübeyr, Ibn Abbas'tan 'Kevser; çokça hayır demektir sözünü nakletmiştir. İbn Abbas'ın bu tefsiri hem Kevser'in nehir olduğunu söyleyen hem de diğer görüşleri kapsamaktadır. Çünkü 'Kevser' kesret kökünden (çokluk) gelmektedir. Bu da çokça hayrı ifade etmektedir. Bu çok hayrın içinde İbn Abbas, İkrime ve Mücahid'in de söylemiş olduklan gibi nehir de vardır. Hatta Mücahid: "Kevser, dünya ve ahiretteki bol hayırlardır" demiştir. İkrime ise: "Kevser; peygamberlik, Kur'ân ve ahiret sevabıdır" demiştir.
İbn Abbas'ın Kevser'in bir nehir olduğuna dair bir görüşü de nakledilmektedir. İbn Cerir, Ibn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kevser; cennetteki bir nehirdir. İki tarafında altından yapılmış yapıtlar vardır. Suyu incile- rin üzerinden akmaktadır. Sutten daha beyaz ve baldan daha tatlıdır.
İbn Ömer'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kevser, cennette bulunan bir nehirdir. İki tarafında altın ve gümüşten yapılar bulunmaktadır. suyu inci ve yakutun üzerinden akmaktadır. Sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır."
İmam Ahmed, İbn Ömer'den merfû olarak rivayet edilen bir hadiste Pey-gamber (a.s) şöyle demiştir: "Kevser; cennetteki bir nehirdir. İki tarafında altından yapılar bulunur. Suyu inciler üzerinden akmakta ve sütten daha beyaz, baldan daha tatlıdır.
İbn Cerir, Atâ b. Cerir'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Muharib b. Dessâr bana Said b. Cübeyr'in Kevser hakkında söylediklerini söyledi. Ben de: 'İbn Abbas onun çokça hayır olduğunu söylemişti' dedim. O da: "Allah doğru söylemiştir. O çokça hayırdır. Ancak İbn Ömer bize şöyle demiştir: Kevser sûresi inince Peygamber (a.s) şöyle dedi: Kevser; cennette bulunan bir nehirdir ki; iki tarafında altından yapılar bulunmaktadır, inci ve yakut üzerinden akmaktadır."
Kevser'in cennette bulunan bir nehir olduğuna dair bu görüşler Enes'ten (r.a), Ebu'l-Âliye'den Mücahid'den ve seleften birçok kimseden nakledilmiştir. Atâ şöyle demiştir: "O cennette bulnan bir havuzdur."
Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Nasıl ki biz sana dünyada ve ahirette çokça hayırlar ve bu hayırların içerisinde olan, özellikleri zikredilen, nehri verdik o halde sende farz ve nafile namazlarında Rabbine ihlasla yönel ve kurban ibadetini de tek olan ve hiçbir ortağı olmayan Rabbine has kılarak yerine getir. Kurbanını keserken de bir tek olan ve ortakları olmayan Allah'ın adını an. Nitekim başka bir ayette şöyle geçmektedir:
İbn Abbas tefsiri yapılan ayette deve ve diğer kurbanlıkların kastedildiğini söylemiştir. Bir görüşe göre de 'Venhar' kelimesinin anlamı boğazın altında sağ eli sol elin üzerine koymaktır. Bir başka görüşe göre ise bu kelimenin anlamı; 'Kurbanını kıbleye çevirerek kes'tir. Sahih olan görüş ilk görüştür. Bu kelimeden maksat kurbanlıkların kesilmesidir. Bu nedenle Peygamber (a.s) bayram namazını kıldıktan sonra kurbanını kesmiş ve şöyle buyurmuştur. "Kim namazımızı kılar ve kurbanımızı keserse (yani bayram namazını kılıp kurban ibadetini yerine getirirse) kurban ibadetini yerine getirmiş olur. Kim de önce kurban keser sonra bayram namazını kılarsa o kimse kurban ibadetini yerine getirmemiş olur." İbn Cerir şöyle demiştir: "Doğru olan görüş; 'Bu kelimeden maksat tüm namazlarını yalnızca rabbine halis kıl. Onun dışındaki ilahlar ve ortaklara değil. Aynı şekilde kurbanını da putlara değil yalnızca rabbine has kıl . Bunu sana has kılmış olduğu, eşi benzeri olmayan hayırlanı ve ikramlarına şükretmek için yap' diyenlerin görüşüdür." Ibn Cerir'in bu görüşü gayet güzel bir görüştür.
Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir. Ey Muhammed! Sana ve senin getirmiş olduğun hidayete, hakka, parlak delillere ve açık nura kin güden kimse asıl o sonu kesik olan, nüfusu daha az, zelil ve adı sanı kesik olandır. İbn Abbas ve Mücahid bu ayetin As b. Vâil hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir. Yezid b. Rûmân ise şöyle demiştir: "As b. Vâil, Allah Resûlü anılığı zaman şöyle diyordu: 'Bırakın onu! O ardı olmayan sonu kesik olandır. Öldüğünde sanı kesilecektir. Bunun üzerine Kevser sûresi inmiştir." Bu sürenin Ukbe b. Muayt hakkında indiği de söylenmiştir. Atâ şöyle demiştir: "Bu sûre Ebû Leheb hakkında inmiştir. Peygamber'in oğlu vefat ettiğinde Ebû Leheb müşriklerin yanına gitmiş ve 'Bu gece Muhammed'in sonu kesildi' demiştir. Bunun üzerine de bu sûre inmiştir." İbn Abbas bu sürenin Ebû Cehil hakkında indiğini de söylemiştir. Yine ondan yapılan bir rivâyete göre 'Inne Şânieke', 'Sana kin güden' ayetinden kastedilen anlamın 'Senin düşmanın' anlamında olduğudur. Bu görüş, düşmanlık vasfıyla vasıflanan, yukarıda zikredilen ve zikredilmeyen herkesi kapsamaktadır. İkrime ise 'Ebter"in anlamının tek kalmak anlamında olduğunu zikretmiştir. Süddi şöle demiştir: "Araplar, bir adamın erkek çocukları öldüğünde o kimse için, sonu kesildi, yalnız kaldı anımındaki 'beter kelimesini kullanırlardı. İşte Peygamber'in (a.s) de erkek çocukları öldüğünde 'Betera Muhammed' demişlerdi. Bunun üzerine Allah (Celle Celalühü) Kevser süresini indirdi." Bu görüş: bizim 'ebter' kelimesinin 'Sanı kesilen' kimse için kullanılır sözümüz ile örtüşmektedir. O müşrikler bilgisizliklerinden Peygamber'in erkek çocukları öldüğünde sanının kesileceğini zannettiler. Hâşâ ve Kellä! Bilakis Allah onun sanını, yadını şahitlerin huzurunda bâkî kılmış ve onun şeriatını kulların boyunlarına ebediyete, haşr ve dönüş gününe dek sürecek şekilde gerekli kılmıştır. Allah'ın rahmeti ve esenliği kıyamete kadar onun üzerinde daim olsun.
Ruhul Beyan T : Mekke devrinde nazil olmuştur, 3 âyettir.
1-Şüphesiz Biz sana Kevser'i verdik. ”Şüphesiz" anlamını veren ”itme' harfi, yemin yerinedir. ”Kevser", ”çok hayır" demektir. Oğlu seferden dönen bedevî kadınına: ”Oğlun ne ile döndü?" denilir, o da: ”Kevserle -çok hayırla- döndü." cevabını verirdi.
Rivayete göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti okudu ve: ”Kevser nedir?" biliyor musunuz? O cennette bir nehirdir. Onu bana Rabbim vaadetti. Onda çok hayırlar vardır. Baldan daha tatlı, sütten daha beyazdır. Kenarları zeberced, gümüşten olan kapları (bardakları) göğün yıldızları sayısı ucadır. Ondan içen bir daha ehediyyen susamaz."
İbn Abbas (radıyallahü anh)'dan rivayet edildiğine göre o, Kevser'i, bol hayır diye tefsir etmiş; Saîd b. Cübeyr: ”Şüphesiz insanlar, onun cennette bir nehir olduğunu söylüyorlar," demiş; buna karşı İbn Abbas: ”O da bol hayırdandır," karşılığını vermiştir.
Atâ da: ”Gelenlerin çokluğundan dolayı, o nehrin havuzudur," demiştir.
Açık olan şu ki, Allah'ın tüm nimetleri ister açık olsun, ister gizli Kevser teriminin içine dahildir. Dünya ve âhiretin hayırları açık nimetlerdendir. Fey-z-i ilâhî ile hasıl olan, çalışma sonucu olmayan ledünnî ilimler gizli olanlardandır.
2-Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Yani sana, hiçbir nimetin denk olamayacağı bunca büyük nimetleri veren Rabbine sırf O'nun rızası için ve şükrünü eda için namaz kılmaya devam et. Çünkü namaz, şükrün tüm kısımlarını toplayıcıdır. Şükür üç çeşittir:
1- Kalple şükür; nimetin başkasından değil sadece Allah'tan olduğunu bilmektir.
2- Dille şükür; nimet vereni övmek, sena etmektir.
3- Organlarla şükür; nimet verene hizmet etmek, ona boyun eğmektir.
Namaz, işte bu üç çeşidin hepsini bünyesinde toplamaktadır.
"Kurban kesmek" için kullanılan kelime, Arapların en değerli malları olan deve kurban etmekte kullandıkları kelimedir. Allahü teâlâ, onun kendi adını anarak kurban edilmesini ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasını emretmiştir.
3-Şüphesiz asıl sonu kesik olan, sana buğzedendir. ”Sonu kesik" anlamındaki ”el-ebter" kelimesi, aslında mutlak anlamda kesmek manasındadır. Bu kelime, daha sonra sonu kesilmek anlamında kullanılmaya başlamıştır. Meselâ bir kimsenin yerini tutacak, peşinden gelen birisi yoksa ”fülânün ebter" denilir. Ayetin manası şudur: ”Kendisinden sonra kimsesi olmayan asıl odur. Çünkü geride nesli kalmamıştır, iyi bir nam da bırakmamıştır. Sen ise, hem zürriyet, hem de çok iyi bir şöhret bırakıyorsun. Senin ünün kıyamet gününe kadar yayılmıştır. Senin için âhirette de anlatılamayacak şeyler vardır.
Bu âyetin iniş sebebi şudur: Hazret-i Peygamber'in oğlu öldüğünde nesli kalmadığı için Muhammed (aleyhisselâm)'in zikri yani isminin anılması kesiliyor zannettiler. Bunun üzerine Allahü teâlâ, asıl nâmı kesilenin, ona buğzeden olduğuna dikkat çekiyor. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise, Cenab-ı Hakk'ın: ”Senin namını ve sânını yüceltmedik mi?." (İnşirah: 4) âyetinde belirttiği gibidir. Çünkü Allahü teâlâ  Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm)'e asırlar boyu kalan bir nesil vermiştir.
Bir bak! Onun torunlarından, ehl-i beytinden ne kadar çok insan var. Ayrıca onu, müminlerin babası yapmıştır. Mü'minler, kıyamete kadar onun çocukları ve devamıdırlar. Ona, hak dinini koruyacak kişiler lütfetti. Emîrü'l-Mü'minîn (radıyallahü anh) buna işaretle şöyle demiştir: ”Dünya durdukça âlimler bakîdirler. Kendileri yok olmuştur ama eserleri kalplerde mevcuttur." Bu söz, Hazret-i Peygamber'in tâbîleri olan âlimler hakkındadır. Âlimler böyle olunca, ününü yükselttiği ve Peygamberlerin hâremi (mühürü) kıldığı, Rasûlü nasıldır?
6 notes · View notes
lllsormanedenlll · 1 year
Text
Tumblr media
"Ah kavaklar ah kavaklar
Bedenim üşür yüreğim sızlar
Beni hoyrat bir makasla
Eski bir fotoğraftan oydular
Orda kaldı yanağımın yarısı
Kendini boşlukla tamamlar
Omzumda bir kesik el ki
Hala hala durmadan kanar..."
Metin Altıok
3 notes · View notes
geceninkaranligi-3 · 1 year
Text
Seni sevmemişler biliyor musun?
Öyle sevmemişler ki sevildiğini fark etiğinde, kendini kaybetmen bu yüzdendir… Yolun sonunda söyleyecekler sana hatalı olduğunu ama üzülme. Seneler geçecek ve sen hâlâ pişmanlığınla kalacaksın. Bütün kavgalarım anlamını yitirdi, çok severek girdiğim bu savaşı pes ederek sonlandırıyorum. Artık en az senin kadar korkağım. Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilirmiş. Uzaklardan bir ses olmanı isterdim, bir selam, bir nefes… Birr el olmanı isterdim, bir kol. “ÖZLEDİM” diyip sarılanı. En karanlık yerinde düşlerimin çıkıp gelmeni isterdim. Umut ışığı olmanı isterdim hayatıma. Gelseydin ve yaslasaydım başımı omzuna. Geçerdi üşümesi yüreğimin, geçerdi bilirim. Kirpiklerimde yağmurlar dumanlanmazdı… Ama nafile, aramızdaki bütün yollar kapalı. Bütün dallar kesik, yokluğun buz gibi soğuk, üşüyorum, yüreğimde donmuş sanki… Bir el olsan dokunsan anlıma, okşasan saçlarımı. Geçerdi başımın ağrısı, geçerdi biliyorum. Susuyorum artık derin derin. Ve sessizce soluyorum bir çiçek gibi. Oysa ne kadar çok hasretim konuşmaya, anlamaya, anlaşılmaya. Oysa ne çok istiyorum tüm bedenimden söküp almanı yalnızlığımı. Yüreğim kanrevan, dikenler acımasız, ayaklarım kırık koşamıyorum artık uzaklara. Gel yalnızlığımla arkadaş olsun sevgin, umut olsun. Gel ağlayan gözlerim sil, ki, hesapsızca, sınırsızca, sevsin yüreğim. Bir adımız AŞK, bir adımız HAYAT olsun. Gel; yüreğim ol, bedenim ol, her ölümümde yeniden hayat ver. Elim, ayağım, canım ol… Gecem-gündüzüm ol. Ağlayan gözlerim ol ve her damlada yeniden doğur umudu . Yeniden yarat ki seni ne kadar özlediğimi anlatayım dünyaya, ne kadar çok sevdiğimi… Önce sen gel sevgilim solmadan resimler, şiirler sislenmeden, islenmeden geceler…Sonra ölüm gelsin.Yoksun işte, kalbimin kuyusu en hazin sesle inliyor şimdi.
Yolun senin gibilere açık olsun…..
6 notes · View notes