Tumgik
#karşılık yok yine .
kalpbebu · 5 months
Text
Bazen herşey o kadar üstüme geliyor ki . Diyorum ben bu kadar güçlümüyüm ki bu kadar yük var omzunda . Bazen dik duramıyorum sorumluluk çok . Yalnız hissediyorum yükümü paylaşan yok . Kendime yeterim ama bu yükleri daha fazla taşıyamayacağı mı biliyorum. İçime sızan bir korku göz pınarlarımda biriken yaşlar güçsüzlüğü mü bağırsada arkamdaki ailemi mutlu etmek için taktığım bir maske var.
36 notes · View notes
bulutderler · 1 year
Text
Son kulvardayız ve burdan sağ çıkamayız
7 notes · View notes
tipitip213 · 1 month
Text
Lezbiyen Arkadaşımla Sevişirken Üvey Abim Yakaladı!
O zamanlar 18 yaşındaydım. Esra adında bir sınıf arkadaşım vardı. Esra benim yaşımda olmasına rağmen çok olgun gösteriyordu. İlk başlarda böyle birşey hiç aklımdan geçmiyordu. Bizim veya onların evinde ders çalışıyorduk, sürekli beraberdik. Bir gün yine onların evine ders çalışmaya gittiğimizde, Esra'nın annesi, "Banyoyu yaktım, ders çalışmaya başlamadan önce girin bir duş alın, ikiniz de terli terli kokuyorsunuz!" deyip, komşuya gitmişti. Esra'yla banyoya girdik. Esra hemen soyundu, sadece bir külotla kaldı. Ben de utanarak küloduma kadar soyundum ve duşun altına girdik. Esra'nın göğüslerine takılmıştım, limon büyüklüğündeydiler, benimkiler onunkine nazaran daha küçüktü. Utandığımdan ellerimle göğüslerimi kapatıyordum. Esra birden ellerimi göğüslerimden çekerek, "Saklamana gerek yok! Utanıyormusun yoksa?" dedi. Ben utandığım halde, neden bilmiyorum ama, "Yoo, utanmıyorum!" demiştim.
Esra şampuanı aldı, "Hadi birbirimizi yıkayalım!" diyerek göğüslerime döktü ve köpürterek göğüslerimi okşamaya başladı. Göğüsuçlarım sertleşmişti. Göğüslerimi yıkarken göğüsuçlarımı da parmaklarının arasına alıp sıkıyordu. Sonra şampuanı bana verdi ve "Hadi sen de bana yap!" dedi. O öyle demese de içimden onun göğüslerine dokunmak geçiyordu. Şampuan döküp başladım ben de Esra'nın göğüslerini yıkamaya. Onun bana yaptığı gibi ben de onun sertleşmiş göğüsuçlarıyla oynadım. İçim bir tuhaf olmuştu, tarif edemeyeceğim bir zevk alıyordum ve Esra'nın da müthiş zevk aldığını görebiliyordum. İkimiz de aynı anda birbirimizin şampuanlı göğüslerini okşuyorduk artık. Sonra Esra, "Hadi göğüslerimizi birbirine değdirelim!" diyerek, göğüslerinin uçlarını benimkilerinin uçlarına değdirerek, dairesel hareketler yapmaya başladı. "Hoşuna gidiyor mu?" diye sorduğunda, sadece 'Evet' anlamında kafamı sallayabilmiştim...
Bu arada Esra ellerini belime dolayarak beni kendine çekti. Artık sadece göğüslerimiz değil tüm vücutlarımız birbirine yapışmıştı. Duşun altında sanki Slow Dans yapar gibi birbirimize sarılmış salınıyorduk. Esra birden dudaklarıma yapışıp öpmeye başlayınca nefesim kesildi sandım. Kısa bir şaşkınlıktan sonra ben de karşılık verdim ve resmen dillerimiz birbirinin ağzında öpüşmeye başladık. Çok acemice öpüşüyorduk, ama o kadar zevkliydi ki, bir anda bacaklarım titremeye başladı. Öpüşürken Esra'nın belimdeki elleri popoma kaydı ve sudan ıslanmış külodumu sıyırarak dizlerime kadar indirdi ve "Çıkar külodunu!" diyerek bıraktı, kendi külodunu çıkardı. Gözlerim, Esra'nın hep merak ettiğim amına kaydı. Amı çok tatlı gözüküyordu. Esra'nın amı da benimki gibi yeni yeni tüylenmeye başlamıştı.
Ben külodumu çıkarmakta çekimser kalınca, Esra, "Utanma hadiiii!" diyerek, benim külodumu da çıkardı. Sonra bir eline bolca şampuan dökerek, öteki eline duşun süzgecini aldı ve amıma su tutup, şampuanlı eliyle amımı şampunalamaya başladı. Klitorisimin üzerine dairesel hareketler yaparak bastırıyordu. Ben elektriğe çarpılmış gibi hissediyordum kendimi. Sonra elini, önden arkaya doğru ileri geri hareketlerler şampuanladı amımı. Zevkten resmen tir tir titriyor ve içimden amımı daha hızlı ovmasını istiyordum. Esra, "Dön arkanı!" diyerek beni dönderdi ve ellerimi fayanslara yapıştırdı. Sırtıma eliyle bastırarak belimi çökertti. Popom iyice arkaya çıkmıştı. Belimin üzerine, popoma doğru şampuan dökerek, popomu şampuanladı. Popomun yanaklarını bir eliyle ayırarak, götümün deliğine sürüyordu köpükleri. Sonra başladı elini ve parmaklarını götümün deliğinden amıma doğru, aşağı yukarı yaparak, arkadan amımı okşamaya...
Amımı biraz öyle okşadıktan sonra, duşun süzgeciyle bolca su tutarak köpükleri duruladı. Ben halen o pozisyonda hareketsiz beklerken, birden Esra'nın dilini hissettim amımda. Esra amımı yalamaya başlamıştı. Bir eliyle amımın dudaklarını ayırıp, dilini amıma sokup sokup çıkarıyordu. Bunu yaparken öteki elinin orta parmağını da götümün deliğine sokup çıkarmaya başlayınca ben çok tuhaf olmuş ve inlemeye başlamıştım. Bütün vücudum titriyordu ve dizlerimin bağı gevşemişti. Nefes alış verişlerim sıklaşmış, kalbim hızlı hızlı atmaya başlamış, zevkten ve heyecandan bayılıp düşmek üzereydim. Esra, "Korkma, sadece Orgazm oluyorsun! Sal kendini!" diyerek amımı okşamayı hızlandırınca, ben artık kendimi bıraktım ve inleyerek Esra'nın eline boşaldım. Zevkten kafam dönüyordu, gözlerimin önü kararmış, tansiyonum düşmüş gibiydi. Ayakta duramıyordum, Küvete kıçımın üstüne oturuverdim.
Esra sırıtarak, eline bulaşmış amımın sularını ağzına götürüp, "Mmmmhhh!" diyerek yalıyordu. 3-4 dakikada kendime zor geldim, ama halen ayağa kalkacak gibi değildim. Esra bana yaklaştı iyice, tepeme dikildi, bacaklarını ayırdı, amını yüzüme yaklaştırarak, kendi amını okşamaya başladı. Biraz öyle okşadıktan sonra bir bacağını kaldırıp boynumdan atarak amını ağzıma verdi. Kafamı amına bastırarak, "Dilini sok, yala amımı!" diyordu. Ben de hiç itiraz etmeden Esra'nın amını yalamaya başladım. Bir süre sonra Esra, "Dur bir fikrim var!" diyerek, bacağını çekti. Elimden tutup beni kaldırdı ve küvetten çıktık. Yere büyük banyo havlularından birini sererek, üzerine sırt üstü uzandı ve "Gel hadi, 69 yapalım!" dedi. Esra'nın da yardımıyla, üzerine ters uzandım. Esra ensemden itiyor, yüzümü amına bastırarak, "Yala amımı!" diyor, bir yandan kendisi de benim amımı parmaklıyor ve yalıyordu. Okadar tatlı yalıyordu ki, amımın içine dilini sokabildiği kadar sokmaya çalışıyordu. Ben de aynısını Esra'nın hafif kıllı amına yapmaya çalışıyordum. Bir süre sonra Esra titremeye başladı ve ağzıma hafif buruk bir tat geldi. Fakat çok hoşuma gitmişti. Ve çok geçmeden ben de titremeye ve Orgazm olmaya başladım. Hiç halim kalmamıştı. Böylece o gün Esra'yla ilk Lezbiyen sevişmemizi yaşamıştık. O günden sonra, artık ne zaman yalnız kalsak Esra'yla saatlerce sevişiyorduk.
Bir gün annemlerin pazara alış verişe gittiğinde, yine Esra'yla benim odamda çırıl çıplak soyunmuş sevişiyorduk. Okadar kendimizden geçmiştik ki, odamın kapısının açıldığını bile duymadık. Esra'yla yine 69 olmuş, birbirimizin amını yalarken, aniden kapıda üvey abimin bize baktığını farkettik. Hemen toparlanmaya çalıştık. Çok korkmuştuk annemlere söyleyecek diye. İkimiz de ağlayarak yalvarmaya başladık, annelerimize söylemesin diye. Üvey abim de, "Bir şartla söylemem!" dedi. İkimiz de ne dese yapmaya hazırdık. "Ben de size katılacam!" dedi. Biz ilk önce itiraz ettik. "Siz bilirsiniz, annemlere söyleyecem ozaman!" dedi. Korkudan mecburen kabul ettik. Ben aslında benimle sevişmeyeceğini düşünüyordum. Nasıl olsa (üvey de olsa) kardeşiydim, sadece Esra'yı siker ve bizi söylemez diye düşünüyordum...
Abim hemen soyunmaya başladı. Daha hiç abimi çıplak görmemiştim. Tamamen soyunduğunda siki kalkmıştı. Esra'ya yaklaşarak sikini uzattı ve "Yala!" dedi. Esra ürkek bir şekilde yalamaya başladı. Sonra ağzına almasını söyledi. Esra da yavaş yavaş almaya çalışıyordu. Esra'nın saçlarından tutarak, sikini ağzına sokup çıkarmaya başladı. Hızlı hızlı sokup çıkarıyordu. Bir müddet sonra Esra'nın ağzına boşaldı. Sikini ve Esra'nın ağzını benim yerde duran atletime silip temizledikten sonra, Esra'yı yatırıp, bacaklarını ayırdı ve amını yalamaya başladı. Nasıl yalıyordu ama deli gibi, Esra zevkten inlemeye başlamıştı. Abim bana, "Gel kız Orospu, sen de benim sikimi em!" dedi. Ben ilk başta, "Ama abi..." dedim, o da, "Abini sikerim! Al ağzına, yala sikimi Orospu!" deyince, korkudan ağzıma aldım ve emmeye başladım. Biraz önce boşaldığı için, siki inikti, fakat ben emerken tekrar kalkmaya başladı ve ağzıma sığmaz oldu. Şunu da itiraf etmeliyim ki, siki çok tatlıydı. İlk defa bir sik emiyordum, o da üvey abimin sikiydi ve ben emerek sertleştirmiştim...
Sonra abim sikini sıvazlayarak Esra'ya, "Dön arkanı domal, sikecem!" dedi. Esra korkarak, "Ben bakireyim daha!" dedi. Abim de, "Amından değil, götünden sikecem Orospu!" dedi. Esra yatağa domalınca, abim Esra'nın götünü önce yaladı ve sonra göt deliğini parmaklamaya başladı. Bir süre parmakladıktan sonra, sikini benim ağzıma uzatarak bolca tükürüklememi söyledi. Ben de emerek bolca tükürükledim. Kendisi de Esra'nın göt deliğine tükürdükten sonra, götüne yavaş yavaş sikini sokmaya başladı. Esra'nın canı herhalde çok yanıyordu ki, acı acı inliyordu. Abim Esra'nın acı duymasına aldırış etmeden, sikini Esra'nın götüne dibine kadar soktu ve gidip gelmeye başladı. Bana da kısa aralıklarla Esra'nın göt deliğine tükürttürüyordu. Bir süre sonra Esra'nın götü alışmıştı artık, abimin siki rahatça girip çıkıyordu. Bu arada ben de ilgiyle, abimin siki girip çıktıkça, Esra'nın göt deliğinde tükürüklerimden oluşan küçük baloncuklara bakıyordum. Herhalde Esra da zevk almaya başlamıştı, o acı acı inlemesi bitmiş, götünü abimin sikine doğru bastırıyordu. Abim Esra'nın götünde iyice hızlanıp, sikini birden çıkardı ve saçlarımdan tutarak ağzımı açmamı söyledi. Ben ağzımı açınca, birden ağzıma boşaldı ve "Yut Orospu!" dedi. Yutmaya çalıştım, ama çoğu ağzımdan taşarak çeneme ve göğüslerime aktı. Fakat tadı çok hoşuma gitmişti.
Biz tam bitti diye yerdeki elbiselerimize uzanıyorduk ki, abim, "Noluyor?" diyerek elbiseleri elimizden alıp biraz uzağa attı ve "Daha işim bitmedi!" dedi. Ben yine, "Ama abi..." desem de, "Daha seni de sikecem!" diyerek kalktı ve ikimizin kafasını birbirine değdirerek, yüzlerimizi sikine yanaştırdı. "Yalayın Orospular, kaldırın sikimi!" dedi. Tepemize dikilmiş, bana sikini yalatırken, Esra'ya da taşaklarını yalatıyordu. Biraz yalayıp emdikten sonra siki yeniden kalkmış, sertleşmişti. "Hadi şimdi 69 olun bakiim!" diyerek, Esra'yı sırtüstü yatırdı, beni de arkam kendisine gelecek şekilde, Esra'nın üzerine ters yatırarak, bizi 69 yaptı. Abim benim götümü yalayıp ıslatırken, Esra da alttan amımı yalıyordu, ben de Esra'nın amını yalıyordum. Abim Esra'ya yaptığı gibi benim de önce götümü parmaklayacak diye beklerken, sikini tek seferde köküne kadar soktu götüme. O anda ben de Esra'nın amını emiyordum, can havliyle amını ısırmışım, ikimiz birden aynı anda nasıl bağırdık ama. Abim sikini götüme sert sert sokup çıkarmaya başlayınca, beynim yerinden çıkacak sandım. Abimin benim götümü sikmesi bayağı uzun sürdü, çünkü bana sıra gelmeden önce iki sefer boşalmıştı, yarım saatten fazla sikti götümü ve içime boşaldı. Sonra ikimizi de dudaklarımızdan öperek, "Artık bundan sonra benim karılarımsınız, nezaman istersem sikecem götlerinizi!" dedi ve giyindi, odadan çıktı...
Öyle de oldu, canı ne zaman isterse bizi götten sikmeye başladı. Zamanla biz de alışmıştık götten yarak yemeye. Belli bir süreden sonra abime gönüllü vermeye başladık. Bazen üçümüz birlikte sikişiyorduk, bazen de, annemler evde olmadığı zamanlar, ben tek sikişiyordum abimle. Tabi bu arada Esra ile Lezbiyen ilişkimiz de devam ediyordu.
Şuan 25 yaşındayım, önce abimi evlendirdiler, iki sene sonra da beni. Eskisi kadar sıklıkta olmasa da, sikişmelerimiz halen devam ediyor. Esra da kısa bir evlilik yapıp ayrıldı ve İstanbul'a taşındı. Arada sırada bizi ziyarete geliyor ve üçümüz kimsenin görmeyeceği yerlere gidip, eski günlerdeki gibi saatlerce sikişiyoruz. Bir farkla, artık ikimizin de kızlık sorunu kalmadığı için amdan da sikişiyoruz :)
Alıntıdır. Yazarın eline kalemine sağlık.
75 notes · View notes
keskinkesik · 3 days
Note
Yuşa bir şeyler yazar mısın?
kafam çok sağlıklı değil şu an. hatalara ithaf maruz gör.
alışırsınız:
arka dairelerde yaşamaya ve etrafınızdaki pencerelerden başka manzaranız olmamasına alışırsınız. manzaranız olmadığı için de kısa sürede dışarı bakmamaya alışırsınız. ve dışarı bakmadığınız için, kısa süre içinde perdeleri hiç açmamaya alışırsınız. perdeleri açmadığınız için, kısa sürede ışıkları daha erken açmaya alışırsınız. ve buna alıştıkça güneşi unutuyorsunuz, havayı unutuyorsunuz, ferahlığı unutuyorsunuz.
her sabah vakti geldiği için irkilerek uyanmaya alışırsınız. bütün gün beklemeye ve telefonda şunu duymaya alışıyorsunuz: bugün gelemeyeceğim. insanlara gülümsemeye karşılık almadan gülümsemeye. umutsuzca görülmeye ihtiyaç duyduğunuzda görmezden gelinmeye.
acı çekmemek için çok fazla şeye alışırsınız. küçük dozlarda yediğimiz bıçak darbelerini fark etmemeye çalışarak, bir acıyı şuraya, bir kırgınlığı buraya, bir isyanı oraya itmek zorunda kalırız. sinema doluysa en ön sıraya oturup biraz boynumuzu büküyoruz. iş zor geliyorsa, hafta sonunu düşünerek kendimizi avuturuz. hafta sonu yapacak pek bir şey yoksa erken yatarsınız ve her zaman geç uyuduğunuz için yine de mutlu olursunuz.
kendinizi sert zeminde çizmemek için, yaralardan ve kanamalardan kaçınmak, bıçaklardan ve süngülerden kaçmak, göğsünüzü kurtarmak için alışırsınız. hayatınızı kurtarmak için buna alışırsınız. yavaş yavaş yıpranır ve yok olursunuz. alışırsınız.
32 notes · View notes
acz1kul · 1 month
Text
Dünyanın en pahalı yemeklerinden biri ıstakoz...
Yakalanması, pişirilmesi ayrı bir vahşet.
Istakozlar, en savunmasız ve kaçma yeteneği en zayıf olan canlılardan biridir.
Bu yüzden, yakalanırken hiç karşı koymazlar.
Her canlının kendini savunma hakkı vardır.
Ama ıstakozların yok sayılır.
Öldürülüp pişirilirse, zehirli kanı etine bulaşır.
Bu yüzden canlı canlı haşlanarak kanındaki zehir yok edilir.
Normalde ses çıkaramayan ıstakozlar, kaynarken canları o kadar yanar ki kıskaçlarını şiddetle birbirine vurur.
Bu yüzden kıskaçları bağlanır veya arasına kumaş konulur...
Aslında bu dünyada hiçbirşeyden emin olamazsınız ancak ben şundan eminim ki karun kadar param olsa, hanlarım & hamamlarım, plazalarım olsa, yine de bir restorana gidip özgür irademle ve ağız tadıyla bir ıstakoz yiyemeyeceğime eminim, birazcık empati kurabilen herkesin aynı şekilde düşünmesini beklemek ise sanırım iyimserliğin en saf hali olsa gerek.
"İnsanoğlu en vahşi yaratıktır" sözü, bazı durumlarda gerçekliğin en yalın haline karşılık gelebiliyor ... ALINTI
Tumblr media
23 notes · View notes
istekligurbetci · 9 months
Text
İtiraflarım! (2) (Rabia 45 Y., İstanbul)
Birkaç gün sonra akşamüstü Emine'nin evinde oturuyordum. Beraber çay içip sohbet ediyorduk. Kapı çalındı. Gelen Tahir'di. "Nasılsın Rabia Abla? İyi misin?" dedi. Ben de, "Sağ ol evladım, iyiyim, sen nasılsın?" dedim. "Çok heyecanlıyım, baba olacağım!" diye karşılık verdi. "Allah tamamına erdirsin!" dedim nazikçe. Çocuğu olacağı için çok sevinçliydi.
"Ben artık kalkayım!" dediğimde ikisi birden "Olmaz abla, otur beraber yemek yiyelim!" dediler. "Çocuklar bekler beni!" dediğimdeyse, Tahir, "Hepsi eşek kadar, biraz da kendine bak, onlar bakarlar başının çaresine, hem isteyen olursa buyursunlar, soframızda herkese yer var!" dedi. Bir şey diyemedim bu durumda. Emine ve Tahir masayı hazırlarken ben de yardım ettim. Ardından beraber masaya oturduk.
Bir ara Emine'ye tuzluğu uzatmasını söyledim ama kızcağız beni duymadı. Tahir hemen tuzluğu uzatıp, "Al abla!" dedi, uzatırken elim onun eline değdi, bir saniye kadar kaldı öyle, gözlerime bakıp gülümsedi. Benimse içim bir hoş olmuştu. Onu düşünerek kendimi tatmin ettiğim genç adam bana dokunmuştu. Hafifçe kızardığımı fark ettim, çok utanmıştım. Yemekten sonra Emine çay yaptı, çayımızı içtik. Çaydan sonra, "Ben artık kalkayım!" dediğimde, "Nasıl istersen!" diyerek beni kırmadılar...
Başka bir akşam kapım çalındı. Açtım, karşımda Tahir'i gördüm. Telaşla, "Abla Emine biraz rahatsızlandı, bir bakabilir misin?" dedi. "Tabii evladım!" deyip evlerine geçtim. Emine yatakta yatıyordu, biraz ateşi vardı, biraz da öksürüyordu. Hamile olduğu için ilaç vermek istemedim. Tahir'e dönüp evde ıhlamur olup olmadığını sordum. "Bilmiyorum abla, sen bak istersen!" dedi.
Mutfağa geçtim, eğilmiş dolapları karıştırırken Tahir de geldi. "Abla şurada bir şeyler olacaktı!" deyip çekmeceleri açtı. O sırada tam yanımdaydı, sıcak nefesini hissedebiliyordum. Elini bir anda elime attı. Ben hemen çektim. Çok utandı, bir şey demeden çıktı. Ben de çok utanmıştım. Yoksa bu çocuk da benden mi hoşlanıyordu? Aman Yarabbim, böyle bir şey nasıl olabilirdi? Benim onun hakkında düşündüklerim hep hayal olarak kalacak şeylerken, o benimle ilgili hisler besliyor ve bunu gerçeğe dönüştürüyordu bana dokunarak.
Ihlamuru kaynattım, Tahir'in yüzüne bile bakmadan Emine'ye içirmesini söyleyip evime geçtim. "Bu nasıl olabilir?" diye kendi kendime soruyordum. Emine gebeydi ve Tahir onunla sikişmiyordu. Yani aslında Emine sikişmek istiyor, ama Tahir istemiyordu. Galiba amsızlık Tahir'in başına vurmuştu. Beni görünce, "Abla, abla!" diyen adamın bana bir kadın olarak baktığını görüyordum. Tuzluğu uzatırken elimi tutması, bakışları, mutfaktaki dokunuşu... Demek ki bunların hepsi bu nedenleymiş diye düşündüm. Bu şekilde içim içimi yiyordu... Ama sonra belki de ben biraz büyütüyorum diye düşündüm, günahını almayayım çocuğun dedim...
Bir zaman sonra kaynanam ve eltilerimle beraber Emine'ye oturmaya gittik. Kızcağız üzgün görünüyordu. Neyin var desek de, "Yok bir şeyim!" deyip kestirip atıyordu. Yalnız gözünün kenarında hafif bir morluk olduğu belliydi. Türbanı ile kapatmak istese de tam kapatamıyordu. Yaptığı makyaj da morluğu kapatmaya yetmemişti. Meselenin ne olduğunu anlamıştık, Tahir Emine'yi dövmüştü. Hepimiz Tahir için, "Elleri kırılsın!" desek de bu onların iç meselesiydi sonuçta.
Lafı gediğine yine her zamanki densizliğiyle kaynanam koydu: "Kızım bu sonuçta senin kocandır. Siker de döver de. Bak bize, içimizde kocasından dayak yemeyen var mı? Benim oğullarım bu karılarını dövmüyor mu sanıyorsun? Dövüyor, ama o kadarı olur. Onlar sonuçta evimizin direğidir. Boş ver unut gitsin. Güldür, dikenine katlanacaksın. Sikerken iyi de döverken mi kötü? Şimdi sen gebesin, o da seni sikemiyor ya, bundandır kızgınlığı..."
Emine bu sözler karşısında çok utanmıştı. Ben de böyle laflardan hiç hoşlanmasam da kaynanam olduğu için bir şey diyemiyordum. Eltilerim ise bu sözlere gülerek karşılık verdiler. Gerçi eltiler olarak bazen böyle açık saçık konuşurduk aramızda. Çok üstünde durmadım o yüzden.
Yine bir akşamüstü Emine'ye uğrayayım dedim. Beni içeri buyur etti. Tahir'in gece mesaiye kaldığını ve yatak odasında uyuduğunu söyledi. "Ben rahatsız etmeyeyim!" desem de bırakmadı. İçeri geçtik, tatlı ikram etti. Tahir'le aralarının düzeldiğini söyledi. Çok sevinmiştim. Derken, "Tuvalete gitmem lazım, ben eve geçeyim!" dediğimde, "Abla Allah aşkına, bunun için eve mi geçeceksin, git burada!" diye karşılık verdi. "Sağ ol canım, ama büyük tuvaletim geldi!" dedim utanarak. Ama Emine, "Abla büyük küçük, ne fark eder, git burada, kendi evin gibi kullan, utanma!" diyerek gülünce, "İyi tamam!" deyip banyonun yolunu tuttum.
Banyo arka tarafta yatak odasının tam karşısında kalıyordu. Aralık olan kapıdan yatakta yatan Tahir'i gördüm. Sırtüstü yatmıştı. Üzerinde dizlerinin üstüne gelen gri bir şort ve atlet vardı. Şortunun üzerindeki kabarıklığı kolayca gördüm. Yatarken yarağı sertleşmişti. Rahmetli kocamın da çoğu zaman uykusunda yarağının sertleştiğini bildiğim için garipsemedim bunu, ama utancımdan kızardım.
Banyoya geçtim. Kapının kolu bozulduğu için kasaya çaktıkları küçük bir çivi ve çengelle kapanıyordu. Ben de o şekilde kapattım. Eteğimi kaldırıp külotumu indirdim, klozete oturdum. Öğlen yediğim nohuttan dolayı içimde biriken gaz birden yoğun bir sesle çıkınca utancımdan ne yapacağımı şaşırdım. İçimden (Keşke eve gitseydim!) dedim ama artık iş işten geçmişti. Hemen karşı odada yatan Tahir acaba bu sesi duymuş mudur diye düşünmeden edemedim.
Aklıma Tahir gelince şortunun altında kabaran erkekliği de geliverdi kendiliğinden. Onunla sikmişti Emine'yi onca zaman. Onunla gebe bırakmıştı. Bir taraftan tuvaletimi yapıp bir taraftan onu düşünüyordum. Aklım gidip geliyordu. Ne kadar ayıp ne kadar günah olduğunu bilsem de kendime, nefsime hakim olamıyordum.
Banyonun kapısı klozetin tam karşısında kalıyordu. Kapının üst kısmı buzlu camdı, arkasında bir hareket olduğunu sezdim, bir gölge geçer gibi oldu. Acaba Emine'mi geçmişti kapının önünden? Tuvaletimi yapmış kalkacakken kapının anahtar deliğinde bir hareket gördüm bu kez. Anahtar deliğinden yansıyan ışık kaybolduğunda aklım başımdan gidecek gibi oldu. Kapının arkasındakinin Tahir olduğunu anladım. Beni gözetliyor, daha doğrusu röntgenliyordu. Elim ayağım titremeye başladı. Yerimden kalkamıyordum. Belden aşağım çıplaktı.
Birkaç kez öksürdüğümde anahtar deliğindeki göz kayboldu, ışık yeniden yansımaya başladığında rahatladım. Hemen kalktım. Sifonu çekip ellerimi yıkadım. Üstümü başımı düzelttikten sonra çıktım banyodan. Yatak odasının kapısı yine aralıktı ama aralık daralmıştı. Bu da Tahir'in beni izlediğinin kanıtlarından biriydi. Serçe parmağım kadar olan aralıktan baktığımda Tahir'in gözleri kapalı halde elini şortunun içine sokmuş yarağını okşadığını görünce kıpkırmızı oldum. Emine'ye teşekkür edip evime geçtim. Çok utanmıştım. Artık Emine'ye gitmemeye karar verdim.
Ertesi akşam yan daireden bağırma çağırma sesleri geldi. Ama onların kendi işidir deyip karışmadık. Sabah erkenden Emine geldi. Ağlıyordu. Yüzünde yine şişlik ve morarma vardı. Israrlı sorularıma hıçkırarak ağladığından cevap veremiyordu. "Aranızda bir şey mi oldu? Anlat kızım, belki bir çaresini buluruz!" diyordum sürekli. Sonunda ağlamaları azalınca konuşmaya başladı. Konuştukça kızarıyordu. O anlattıkça benim de hayretten ağzım açık kalıyordu.
Emine, Tahir'in kendisiyle ilişkiye giremediği için çok sinirli ve kızgın biri olup çıktığını, her şeye çok çabuk öfkelendiğini söyledi. Sonra dün akşam Tahir'in, "Madem gebesin ve önden seninle olamıyorum, o zaman seni arkadan yapacam!" dediğini ve üzerine saldırdığını söyledi. "Arka ne kızım?" deyince Emine daha da kızarıp fısıltılı bir sesle, "Şey işte abla, anla yani, arkamdan, götümden!" dedi. Elimi ağzıma götürüp "Hiiii!" deyiverdim. "Vay alçak, namussuz herif; bunu da mı yaptı sana?" dediğimde, Emine, yapamadığını kendisinin karşılık verdiğini, bunun üzerine kendisine vurmaya başladığını, ama gebe olduğu için de fazla dövmeden bıraktığını söyledi.
Tahir o akşam dışarı çıkmış ve eve dönmemişti. Gösterdiğim tepkiye rağmen ben de rahmetli kocamla birkaç kez 'Götten' ilişkide bulunmuştum zamanında. Daha doğrusu denemelerimiz olmuştu. Hatta kocamı buna ikna eden ben olmuştum. Aybaşlarımda ve gebe olduğum dönemlerde isterse benimle 'Götten' ilişkiye girebileceğini söylemiştim. Ancak kocam dini bütün bir adam olduğu için birkaç seferin ardından vazgeçmiş ve daha sonra konusu bile açılmamıştı aramızda.
Taşınmış olan ortanca kayınımın karısı Pembe ile 'Götten' ilişkiye girdiğini de kaynanam söylemişti bana. Zaten ona da söyleyen Pembe idi. Pembe dört elti içinde en tutucu ve dindar olanımızdı, ama buna rağmen kocası ile 'Götten' ilişkiye giriyordu. Bunun için bir hocadan icazet aldıklarını, doğum kontrol yöntemi olarak bunu yaptıklarını söylemişti kaynanama. 5 çocuk annesi bir kadın olarak daha fazla hamile kalmamak için kocası ile 'Götten' ilişkiye giriyordu kendi rızasıyla.
Kızcağız evliliği ile ilgili benden yardım istiyordu, ama ben ne yapabilirdim? Hem Tahir'in benimle ilgili düşünceleri ortadaydı. Aileme bunu açsam kan dökülürdü. "Kızım, iyisi mi siz konuşup anlaşın aranızda, beni katmayın işinize!" dedim. Emine bozulmuştu sözlerime, ama yapacağım başka bir şey yoktu.
Kısa bir zaman sonra Emine kendi annesinde kalmak için İzmit'e gitti. Tahir evde yalnızdı. Kendi başına gidip geldiğini görüyordum kapı deliğinden baktığımda. Ona görünmek istemiyordum çünkü. Ancak bir Cumartesi akşamı oğlum Burak yanında Tahir ile geldi. "Anne, Emine yenge olmadığı için Tahir abim özlemiştir ev yemeğini, onun için yanımda getirdim!" dedi. Tahir Burak'ın yanında sessizce ayakta duruyordu. Bana bakmamaya çalışıyordu tabii ben de ona.
Misafir olduğu için, hele de oğlumun yanında bir şey diyemedim. Beraber akşam yemeği yedik. Biraz da baklava açmıştım. Burak bir tabağa baklava koydu, giderken Tahir'e, "Al abi, evde de yersin!" dedi. Tahir, "Çok teşekkür ederim, tabağınızı yarın getiririm!" dedi ve evine geçti.
Ertesi gün Pazar'dı. Bizim köyün derneğinin pikniği vardı. Binadakilerin hepsi o gün pikniğe gitmişti. Benimse sabah uyandığımda başım fena ağrıyordu. O nedenle çocuklarımın tüm ısrarlarına rağmen gidemedim. O gün koca binada tek başımaydım. Ama yan dairede Tahir'in de olduğunu unutmuştum. Saat 11:00 gibi kapım çalındı. Çekyatta uzanmıştım. "Kim o?" dedim. "Abla benim, Tahir!" deyince, (Allah Allah ne istiyor şimdi bu?) diye geçirdim içimden.
"Ne oldu Tahir?" diye sorunca, "Abla tabağı vereceğim!" dedi. "Tamam Tahir, ben sonra alırım, biraz hastayım, kusura bakma!" dedim. "Abla, çok kısa, bir sözüm var, hemen gideceğim!" dedi karşılığında. Meraklanmıştım, istemeyerek de olsa kapıyı açtım. Tahir elinde tabakla karşımdaydı. Ayıp olmasın diye içine birkaç parça meyve koymuştu. "İçeri geçebilir miyim?" dedi nazikçe, "Tabii!" dedim.
Biraz önce uzandığım çekyata oturdu. Gözlerimin içine bakarak, "Abla senden özür dilerim, Emine'yi kendi kızın gibi seversin. Ben ona biraz kötü davrandım!" deyince, "Yok oğlum, siz iyi olun, anlaşın yeter!" dedim. Bunları bana niye anlatıyordu ki? Şaşırmıştım. Tabak halen elindeydi. "Ha kusura bakma, unuttum onu!" deyip tabağı almak için elimi uzattım, o sırada aynen tuzluk olayındaki gibi elimi tuttu. Birkaç saniye boyunca da bırakmadı. "Tahir sen gitsen iyi olur!" dedim.
Sessiz kaldı önce, sonra da, "Özür dilerim!" diyerek ayağa kalktı, kapıya yöneldi. Mutfağa geçip tabağı tezgaha koymuştum ki arkamdan belime sarıldı. "Ne yapıyorsun? Bırak beni!" dedimse de bırakmadı. Sağ eliyle ağzımı kapatıp, sol eliyle de bileğime bastırmaya başladı, canım fena yanıyordu. O sırada, "Amına koyduğumun kaltağı, karım senin yüzünden annesine gitti. Hep sen akıl verdin, dolduruşa getirdin onu. Şimdi senin cezanı verecem!" diyordu durmadan.
Çok korkuyordum. Tahir'in kollarının arasında çırpınıyordum, ama hiçbir şey yapamıyor, sesimi çıkaramıyordum. Tahir beni mutfaktan sürükleyerek yatak odama getirdi. Binada kimse olmadığından yardım edecek kimsem de yoktu. Çaresizce kendi başıma kurtulmaya çalışıyordum. Tahir'in ağzımdaki elini ısırınca bir feryat kopardı, ama arkasından şiddetli bir tokat yüzümde patladı. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Arkasından bir ikinci tokat daha attı. Yanağımdan çıkan ses odanın içinde çınlıyordu, kulağımın zarı patladı sandım. Bu iki tokadın ardından Tahir beni yatağa fırlattı.
Perdeler çekili olduğundan içerisi biraz karanlıktı. Yatağın üzerine sırt üstü düştüm. "Kurban olayım, ne istiyorsun? Ben bir şey demedim karına, ben bir şey yapmadım!" dediysem de o yine, "Şimdi sen görürsün!" diyordu. O sırada pantolonun kemerini çözdü ve çıkardı. Kemeri sağ eline sıkıca sardı ve ben ne olduğunu anlayamadan bana bununla vurmaya başladı. Böyle bir acıyı daha önce duymamıştım. Kocam beni kaynanamın dediği gibi bazen dövmüştü, ama böyle bir işkence yapmamıştı.
Deri kemer üzerime her seferinde daha büyük bir hınç ve şiddetle iniyordu. Bense ellerimi başıma koymuş, "Yapmaaa, yapmaaa!" diyebiliyordum sadece. Başımı koruyordum ama vücudum açıkta kalmıştı. Sırtıma, götüme, memelerime, bacaklarıma şiddetli darbeler iniyordu. Tahir ise aynı kocamın beni sikerken çıkardığına benzer şekilde bir domuz gibi homurduyordu. Bu dayak sonucu sesim gittikçe kısıldı. Gücüm kalmamıştı, Tahir ise vurdukça vuruyordu.
Sonunda o da yorgunluktan olacak ki durdu. Bense ellerim başımın üzerinde hüngür hüngür ağlıyordum. Kendi yatak odamda bir adam tarafından dövülüyordum ve yardım edenim yoktu, çaresizdim. Tahir elindeki kemeri yere fırlattı ve üzerindekileri çıkardı. Tamamen çıplak kalmıştı. O sıra ellerimi başımdan çekmiş ona bakıyordum. "Ne yapıyorsun, dur, ne oluyor?" dememe rağmen, Tahir önünde kabaran yarağı ile karşıma dikilmişti. Bir anda üzerime çullandı. Her halde 100 kilo civarı vardı, bense 70 kilo idim. Bir şey yapamıyordum.
Altımda kendi diktiğim uzun ve geniş krem eteğim vardı, üzerini pullarla süslemiştim. Üstüne ise mor renkli uzun kollu bluzumu giymiştim. Aslında bu bluz büyük kızımındı. Ama o gün benim üzerimdeydi. Bana biraz dar geliyordu. O nedenle vücudumu sıkıca sarmıştı. İri memelerim böylece daha da ortaya çıkmıştı. Hafif bir göbeğim vardı ve bunu da belli ediyordu. Başımda ise siyah, kenarları işlemeli türbanım vardı, kapı çalınca omuzlarımı ve memelerimi örtecek şekilde aceleyle bağlamıştım.
Başımdaki türbanımı çekip çıkardı önce. Belime inen uçlarından beyazlamış kahverengi saçlarım açığa çıkarken bir anda elini bluzuma attı ve iki eliyle cart diye yırttı. Bir hayvan gibi bluzu parçaladı ve kollarımdan çıkarıp attı. Şimdi sadece kırmızı renkli kenarları dantelli sutyenimle kalmıştım. Onu da bir hayvan gibi elleriyle koparınca memelerim kendilerini tutan set yıkılmış gibi sallandılar. Kocamın öpmeye, emmeye, yalamaya doyamadığı ve 4 çocuğumu emzirdiğim memelerim şimdi yabancı bir adamın önünde ortadaydı.
Bacaklarımla kurtulmaya çalışıyordum, ama Tahir bir heyula gibi üzerime çıkmıştı. Derken suratıma bir tokat daha vurdu. Gözlerimde şimşekler çaktı. Ben artık yarı baygın gibiydim. Olanlar karşısında çaresiz yatakta yatıyordum. Tahir türbanımla ellerimi arkadan sıkıca bağladı. Sonra etekliğimi vahşice göbek hizamdan tutup yırttı ve parçalayıp attı. Şimdi altımda kırmızı renkli, kenarları dantelli külotumla kalmıştım. Sutyen ve külotumu takım giyme gibi bir hastalığım vardı. Çıplak ve bir gün bile güneş görmemiş beyaz vücudumda kemer darbelerinin izlerini görebiliyordum.
Tahir kalçalarımı ve bacaklarımı elleriyle okşamaya başladı. "Vay orospu, sende benim Emine'den daha iyi mal varmış!" dedikten sonra dişlerini memelerime attı. Hayvan gibi ısırıp emmeye başladı. Kanatırcasına ısırıyordu, canım yanıyordu ama bir şey yapamıyordum. Memelerimin ön kısmı hafif kahverengi ve çay tabağı altı büyüklüğündeydi. Bu tabağın ortasında ise iki iri erik tanesi gibi meme uçlarım duruyordu ve şimdi Tahir bu erikleri dalından koparacakmışçasına ısırıyordu.
Dişlerini memelerimden çekip hafif tüylü göbeğime dilini koydu ve yalamaya başladı. Gıdıklanıyordum, çünkü böyle bir şey daha önce olmamıştı. Kocamın hiç böyle bir huyu yoktu. Duvardaki saat 11:30 idi ve çocuklarımın gelmesine daha çok vardı. Bu işkencenin bitmesi için yalvarıyordum, ama duyanım yoktu.
Tahir sonra dili ile külotumun üzerinden amımı yalamaya başladı. O sabah çocuklarım gittikten sonra duş almıştım belki baş ağrım geçer diye, ama faydası olmamıştı ve o arada etek tıraşımı da olmuştum. Zaten her hafta olurdum. Yani amımda tek bir kıl tanesi bile yoktu. Amım o sabah kaymak gibiydi ve bu kaymağı tatmak Tahir'e nasip olacaktı.
Daha sonra külotumu dişleriyle kenarlarından ısırmaya başladı. Kasıklarıma dilini sürüyor, yalıyordu; bu ise tarif edemeyeceğim şekilde beni tahrik ediyordu. Bunlar benim için yeni şeylerdi. Ellerini memelerimde ve göbeğimde gezdiriyor, kasıklarımı emiyor ve yalıyordu.
Bir anda büyük bir hınçla külotumu kopardı. Küçük külot bir kağıt mendil gibi Tahir'in ellerinin arasındaydı. Külotumu kokladı, şampuan ve hafif bir parfüm koktuğunu biliyordum, çünkü temiz kalmak için kasıklarıma da parfüm sıkardım. Tahir kendinden geçmiş bir haldeydi.
"Abla sende ne mal varmış be, niye sakladın onu benden?" dedi sırıtarak. "Yapma Tahir, sen de benim evladımsın, yapma, bırak tüm bunlar aramızda kalsın, kimseye söylemem, yeter artık bırak!" dedimse de, "Neyi yeter lan sürtük, senin yüzünden karım evden gitti, ben şimdi kimi sikecem o olmayınca, ha kimi, tabii ki seni!" dedi pis sırıtmalar eşliğinde.
Ağlamaya başladım. Tahir bu arada üzerimden kalktı, yarağının sertleşip kalktığını gördüm. Yarağı kocamınkinden daha büyük ve kalındı. Kocam iri yarı bir adamdı, Tahir ondan uzun ve zayıf kalıyordu, ama buna rağmen yarağı daha büyüktü. Eline tükürüp yarağını sıvazladı. Sonra da belimin altına bir yastık koydu. Bacaklarımı iki eliyle yana doğru iyice açtı ve ayak bileklerimden tutarak kaldırdı. Şimdi uzun beyaz bacaklarım tavana doğru dikilmişti. Başımı iki yana, "Yapma, yapma!" diyerek sallıyordum, ama nafile.
Tahir kalkan yarağını iyice belirmiş tüysüz amıma bir anda soktu. "Ağğhhh!" diyebildim; çıkardı ve tekrar soktu, tekrar, "Ağğhhh!" diye bağırdım. Sonra yarağını amıma dibine kadar sokup çıkarmaya başladı. Her seferinde vahşi bir şekilde gülüyordu, bense acı çekiyordum. Bu salatalığa veya kabağa benzemiyordu. Böylesini yememiştim. Amımın içine biber sürülmüş gibiydi. Kupkuru amım Tahir'in yarağını almakta zorlanıyordu.
Tahir bir süre sonra daha hızlı ve sert sikmeye başladı. Her bir yarak darbesiyle memelerim bir aşağı, bir yukarı löpürdüyordu. Yatak kırılacakmış gibi sallanıyordu. Acıdan kıvranıyordum. Tahir ise benim acı haykırışlarımdan daha da keyif almış gibiydi. İyice köklemeye başladı. Taşaklarına kadar amıma sokuyordu yarağını. Yanıyordum resmen acıdan.
Tahir bu kez ayaklarımı tutmayı bıraktı. Bir bacağımı altına aldı, diğerini omzuna koydu. İki bacağımı koparacakmışçasına ayırıyordu. Amım tabak gibi ortadaydı. Yarağını amıma tekrar köklemeye başladı. Bu sefer yatak başından elleriyle destek alarak amıma daha çok yükleniyordu. Yatak acayip şekilde gıcırdıyor, zangırdıyordu. Binada biri olsa giriş kapısından bile duyabilirdi. Hayatımda hiç böyle sikilmemiştim. Bir hayvan gibi ırzıma geçiliyordu. Sadece acı acı kıvranıyor, dudaklarımı ısırıyordum. Tahir ise adeta intikam alır gibi daha fazla, daha fazla zorluyordu. Amım yırtılacak gibiydi.
Kasıklarım ter içinde kalmıştı. Tahir'in yarak darbeleri kasıklarımda şiddetli ses patlamaları yapıyordu. Odanın içi 'Şlap şlap şlap!' sesleri ile yankılanıyordu. Tahir'ın altında iki büklüm olmuş, can çekişiyordum resmen. Boşalmaya yaklaştıkça daha hızlı sokup çıkarıyordu yarağını. Ellerimi iki yana açmış yataktan sıkıca tutunmaktan başka çarem kalmamıştı. İri memelerimin sallanışlarını seyrediyordum.
Bir zaman sonra, "Ağğhhh, ağğğhhh, ohhh!" diye diye amıma boşaldı. Amımın içine sanki itfaiye hortumuyla su tutulmuş gibiydi. Bir dere gibi Tahir'in dölleri amımdan kasıklarıma ve yatağıma akıyordu. Boşalma sonrası Tahir'in nefesi kesilir gibi olmuştu, hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. "Rabia abla, Emine'yi o kadar siktim ama hiçbirinde şimdiki gibi zevk almadım!" dedi. Bense uğradığım şok karşısında donakalmış, konuşamıyordum.
Tahir üzerimden kalktı. Tuvalete gitti, işediğini duydum. Yatakta ağrı ve sızı içinde yatıyordum. Tahir tekrar geldi, kağıt peçete getirmişti. Yarağını, amımı ve kasıklarımı peçete ile sildi. Yatağımın üzeri ter ve döl ile dolmuştu. Yıllar sonra yatağımda tekrar sikilmiştim, ama bu kez sikicim kocam değil, hayallerimi süsleyen genç bir adam olmuştu...
[Rabia]
85 notes · View notes
sadecedoruk · 4 months
Text
Dünyanın en pahalı yemeklerinden biri ıstakoz… Yakalanması, pişirilmesi ayrı bir vahşet.
Istakozlar, en savunmasız ve kaçma yeteneği en zayıf olan canlılardan biridir.
Bu yüzden, yakalanırken hiç karşı koymazlar. Her canlının kendini savunma hakkı vardır.
Ama ıstakozların yok sayılır.
Öldürülüp pişirilirse, zehirli kanı etine bulaşır. Bu yüzden canlı canlı haşlanarak kanındaki zehir yok edilir.
Normalde ses çıkaramayan ıstakozlar, kaynarken canları o kadar yanar ki kıskaçlarını şiddetle birbirine vurur.
Bu yüzden kıskaçları bağlanır veya arasına kumaş konulur…
Aslında bu dünyada hiçbirşeyden emin olamazsınız. Ancak ben şundan eminim ki karun kadar param olsa, hanlarım, hamamlarım, plazalarım olsa, yine de bir restorana gidip özgür irademle ve ağız tadıyla bir ıstakoz yiyemeyeceğime eminim. Birazcık empati kurabilen herkesin aynı şekilde düşünmesini beklemek ise sanırım iyimserliğin en saf hali olsa gerek.
"İnsanoğlu en vahşi yaratıktır" sözü, bazı durumlarda gerçekliğin en yalın haline karşılık gelebiliyor…
Tumblr media
21 notes · View notes
yalnzardc · 10 days
Text
Din düşmanları, içimizde ki Müslüman geçinen hainleri vs bir kenara bırakırsak son zamanlarda Müslümanlar arasında ciddi tahammülsüzlükler olduğunu görüyorum ve bu beni ciddi olarak üzüyor.
Faraza misal bir karadeşimiz bilerek nefsine yenik düşüp yada bilmeyerek bir hata işlese, yanlış bir şey söylese müslüman ahlakına uygun olan o kardeşimizi özelden uyarmaktır, afiş yaparak herkesin ortasında bak kardeşim bu yanlış denmez, özelden güzel bir uslup ile uyarırsın değiştirmez reddeder o vakit o hadise dini bir yanlış, toplumu kötü etkileyecek bir hareket ise açıktan yine güzel bir üslup ile açıklayarak uyarırsın ki başkaları en azından doğrusunu duysun.
Diyer yandan uyarılan kardeşlerimiz ise ya Allah razı olsun ben yanlış biliyormuşum, veya tamam kardeşim ben bunu biliyorum ama nefsim böyle yapmak istiyor vs gibi sakinlikle yanıt vermek yerine sanki dinine sövülmüşcesine bir hiddet ile karşılık veriyor, sanki ilmi yada yanlışı sorgulanamaz yada en azından kendisini uyaran kişinin haddine değilmiş gibi bir kendini temize çıkarma çabaları.
Yahu emri bil maruf ve nehyi anil münker 'iyiliği emretmek kötülükten sakındırmak' farz değil mi. Hz Ömer radıyallahuanaha bile kürsüde hanım sahabilerden biri sen böyle diyorsun ama Allah bize izin veriyor diyince Hz Ömer o şecaat abidesi halife doğru söylüyorsun demedimi biz kimiz Allah aşkına.
Kimsenin kimseye tahammülü yok, artık bırakın birini uyarmayı yoldan geçerken selam vermeye korkar olduk, sen kimsin ki bana selam veriyorsun diyecekler diye bakın bu böyle gitmez ey ümmeti Muhammed biraz kendimize gelmemiz lazım
14 notes · View notes
master1wayne · 8 months
Text
Gençlik Öfkesi S1 - B10.2
BÖLÜM 10.2 [NADIA]
[2 saat sonra]
Etlerimizi pişirip, güzel bir şarap eşliğinde yedikten sonra televizyon karşısına çiftler gibi, yan yana oturmuş bir tane film açmıştık.
Film, sevdiğimiz oyunculardan oluşan dram ve gerilim türü bir filmdi.
Ben tabi Nadia gider, her kadın gibi romantizm içeren bir film açar, sandım. Ama açmamıştı.
İkimiz pür dikkat filmi izliyor, bir yandan da şaraplarımızı yudumluyorduk. Nadia vücudunu, vücuduma yapıştırmıştı.
Filmin dakikaları ilerledikçe terliyordum ve sıcaklıktan dolayı hatta yanımdaki Rus güzelinden dolayı, malafat kalkıyordu.
Hareket edersem "acaba anlar mı?" diye düşündüğüm için, hareket etmiyordum. Fakat nasıl bir zamana denk geldiysem, filmde de o an bir sex sahnesine girdik.
[Bahtı sikik piyade]
Aklımın ucundan Nadia geçmiyor ama sahnede nasıl bir rol yapıyorlarsa sesleri, mimikleri ve sahnede görünen kadının vücudu sikimi daha da şahlandırıyordu.
Nadia tam bu zamanda kolunu bacağıma yasladı. Eğer ki biraz daha yakınlaşsa kalkan sikimi farkedebilir bu nedenle, beni yanlış anlayabilir ve suçlu duruma düşebilirdim.
Nadia ile neden böyle şeyler düşünmüyorum çünkü kendisi aslında sert ve dominant bir kadın hem görünüş olarak, hem de konuşma tarzı olarak.
Hatta 2 nedeni var bu birinci sebepti, diğer sebepse eli sertti ve hocamdı yani, benim nasıl hareket edeceğimi en iyi bilen oydu.
Kolu biraz daha yaklaşmış ve atmosfer beni iyice germeye başlamıştı. Kalkarsam görür, oturursam yine görür. Allah'ım...
Kafamda yine bir ses vardı. Aynı şunu söyledi "iki türlü de, farkedecek. Bekleyip görmekten başka çaren yok. Tek çıkış yolun bu Aras!" dedi.
Haklıydı... Bekleyip görme vakti. Yalnız bu amına koyduğumun sahnesi bitmek bilmiyor. Nasıl bir film bu? İyice porno'ya döndü, pornoooo.
Nadia elini bacaklarıma bastırmaya ve gözlerime bakmaya başlamıştı.
Kafamı yüzüne çevirdiğimde ne sinirli, ne de sakin bir mizaç vardı.
Göz kontağını kurmuş ve gözlerini hiç kırpmadan bakıyordu. Acaba kızmış mıydı? Yoksa... Bilmiyorum!
Bacağıma bastırdığı elini yavaşça pantalonumun üstüne getirdi ve sikimi sanki pantalondan koparıp atarcasına okşamaya başladı.
Yavaşça tek eliyle fermuarımı açtı. Fermuarı açtıktan sonra düğmeyi çözdü ve elini boxerımın içine soktu.
Sıcacık elleriyle sikimi kavradı. Artık karşılık verme vaktim gelmişti, sonuçta beklediğim hamleyi yapmamış, gönlüme su serpmişti.
Ben de elimi tişörtünden içeri atıp, sütyeni biraz çektirdim ve güzel memelerini elimde sıkmadan yoğurmaya başladım.
Eliyle sikimi sıvazlamaya başlamıştı. Zaten ayaklı felâket gibiydim. Hemen boşalma ihtimalim vardı. Bu sebeple rezil olmamak için ayağa kalktım ve Nadia'nın önüne eğildim.
İki elimi de bacaklarının kenarına attım ve taytı çekip çıkardım. Ne külot giymemiş? Evet giymemişti!
Hafif, daha yeni çıkmakta olan kılları vardı. Bacaklarını birazcık açtırdım ve amını ortaya çıkardım.
Dilimin ucunu amının üstüne değdirerek başladım. Amının etrafında daire çizerek yalıyor ama deliğine daha dokunmuyordum.
Biraz daha yaladıktan sonra, sıra deliğine gelmişti. Yavaşça dilimle deliğini yalıyor, sonra da öpüyordum.
Dilim amına her değdiğinde "ığğm" diye zevk iniltilerini çıkarıyordu ağzından. Dilimi artık derinlere sokup çıkardıkça, saçlarımı okşuyor kafamı bastırıyordu.
Birazcık daha yaladıktan sonra, kafamı ellerinden kurtardım ve ayağa kalktım. Elimi tişörtüne attım ve çekip çıkardım. Sonra da sütyeni'nin kopçasını çözünce, manzara artık engelsiz olarak karşımdaydı.
Nadia ayağa kalktı ve kucağıma atladı, bana sarılı halde omuzlarımı öpüyor kulak mememi emiyordu.
Hızlı adımlarla onu kucağımda evinin koridoruna çıkardım. Kucağımda bir çocuk gibi kalıyor, yer kaplamıyordu.
"Yatak odası ne tarafta?"
Eliyle arkasını işaret ediyordu, büyük ihtimalle direk karşıda duran kapı, yatak odasının kapısı olmalıydı.
Nadia'yı öperek taşıdım ve yatak odasına girip yatağın üstüne oturdum. Nadia kucağımdan indi ve sırayla boğazımı, göğüslerimi ve karnımı öperek sikime ulaştı.
Küçük beyaz ellerini taşaklarıma attı ve güzelce avuçladı. Hafif kalkık olan sikim, ellerinde yeniden can buldu.
Sikimin başına sağ eliyle vurup vurup sıvazlıyordu, sonra iki elini saçlarına attı ve güzel saçlarını bağladı.
Bağladıktan sonra, sol elini sikime attı ve sıktı, sıkınca kafası şişen sikimi yavaşça ağzına aldı. Sikim ağzında batıp çıkıyor. Ağzının müthiş sıcaklığı kasıklarıma kadar ısıtıyordu beni.
Dili müthiş çalışıyor, beni bildiğin arşa çıkarıyordu. Ağzının kenarlarından akan tükürcük damlaları, kabarcık oluyordu.
Bir süre sonra sikimi ağzından çıkardı ve ayağa kalktı. Eliyle iktirdi ve sırtımı yatağa yapıştırdı, bana arkasını döndü. Ben ne olacağını beklerken.
Ters biçimde yatağın üstüne çıktı ve dizlerini büktü, kasıklarımın önüne oturur şekilde biraz bekledi.
Sağ elini arkaya doğru attı ve kalçasını biraz kaldırıp, kendi eliyle sikimi götüne doğru, zorlaya zorlaya yerleştirdi.
Götü koca, içi küçük ve dardı. Sikim içinde bildiğin sıkıştırılıyordu, yavaş yavaş kalçasını kaldırıp indirmeye başladı.
Her kaldırıp indirmesinde, götü yavaş yavaş sikimi sıkmayı bırakıyordu. Götüne elimi atmış yoğuruyordum.
Yavaşça hızlanmaya başlayan Nadia, otururken sertçe oturuyor, sikim götünün derinine kadar işliyor ve şiddetli "şakk" sesleri geliyordu.
Na: Твой член классный, Арас, круто иметь его внутри меня
(tr: Sikin harika Aras, içimde olması harika.)
Ne dediği pek umurumda değildi tek önemsediğim Nadia ile kusursuz bir sex yaşamaktı.
Nadia artık inlemeli çığlıklar atarak bildiğin kulak çınlatırken, ben de alttan belimi götüne doğru iktiriyordum. Bir süre sonra Nadia hareketlerini yavaşlatmaya başladı.
Nadia'nın beline ellerimi attım ve vücudumu kaldırdım. İkimizde ayaktayım. Fakat yine olduğu gibi delik altta, yarak yukarıda kaldı.
Dizlerimi hafif büktüm ve Nadia'nın götüne tekrar yerleştirdim. Sallanan ellerini arkada birleştirip, tek elimle tuttum ve içine gömmeye tekrardan aynı hızda devam ettim.
Nadia yarağımı yedikçe, sallanıyor ve sallandıkça da düşecek gibi oluyor.
Fakat artık götüne girmekten sıkılmış ve boşta kalan elimi, sikimi götünden çıkarınca aşağıya hizaladım ve amına girmek için zorladım.
Nadia nasıl bir kadındı yani, evet kadın diye hep sikişecek değil ama kocası hiç sikmedi mi bu kadını?
Amı bakire amına benziyordu. İçine girince, yeni taşınmış komşu gibi hissetmiştim kendimi. Amını duvarları yarar gibi, sikimle yarıp geçiyordum.
Amını keşfe çıkan sikim, girdikçe alışıyor arada bir şiddetten sallanıp çarpan taşaklarımda sanki girmek istiyordu buraya.
Elimle ellerini tutmayı bıraktım ve iki elimi de memesine attım. Elime tam oturan güzelim memelerini sıka sıka, sikiyordum amını.
Bir süre sonra, Nadia titremeye ve denge yaşamaya başlıyordu. Sikimi daha hızlı sokup çıkarıyordum.
En sonunda titremeleri sona ulaşmıştı ve ben de hemen sikimi çıkardım. Nadia'nın amı sulama kanalı gibi akıp duruyordu.
Ellerimi kollarına attım ve destek almasını sağladım. Sonra yatağın üstüne güzelce, sırtüstü yatırdım.
Midesi şişip iniyor, memelerinin arasından terler damla denizi olmuş akıp gidiyordu.
Yanına uzandım. Nadia yüzüme bakıyor, sol elini vücudumda dolaştırıyordu.
Birazcık bekledikten sonra normale dönmüştü. Sikimi eliyle okşadığı için kalkıktı.
Hemen Nadia'nın omzunu yukarı vererek, yana yatık şekilde vücudunu ayarladım.
Sırtı bana dönüktü. Hemen dibine yerleştim, sikim boy farkı yüzünden direk amının ucundaydı, zaten ben de bunu istiyordum.
Sikimi tuttum ve amının deliğine dayadığım gibi iktirdim. Kalça kısmımı hareket ettirerek amına sokup çıkarıyordum.
Nadia yüzünü bana çevirmişti. Dudaklarım, dudaklarına mühürlenmiş gibi öpüşürken alttan amının duvarlarını esneterek girmek..
Kim bilebilir ki? Kendi dövüş hocamı sikmek! Ve eski kocasının yatağında amını genişletmek.
Kocası karşımda olsa, teşekkür bile ederdim.
Artık kalçama git gel yaptığım için, ağrı girmiş ve taşaklarım iflas edecek gibi olmaya başlamıştı.
Geleceğimi bildiğim için Nadia'nın dudaklarından kendimi uzaklaştırdım ve "içine boşalayım mı?" dedim.
Nadia gözleri büyüyerek, bana "hayir şu an olmaz!" demişti.
Belimi son kez hareket ettirerek, darbelerimi sonlandırdım. Sikimi çıkardım ve Nadia'yı yüzüstü çevirdim. Sikimi elimde yukarı aşağı yapa yapa, mor soğana çevirmiştim.
Ve en son, vücudumdaki kasların ard arda gevşeyip sıkılaşması eşliğinde, koca götünün üstüne damla damla spermlerimi bıraktım.
Yanına yığılmıştım, biraz dinleneyip diyerek gözlerimi kapatmıştım a-...
[Saat sabah 9.29]
Gözlerim açıldığında kafamı hemen sağ tarafa çevirdim. Sağımda, Nadia çırıl çıplak yatıyordu. Tabi ben de pek farklı değildim.
Yavaşça ona doğru uzandım ve yanağına öpücükler kondurarak, uyandırmaya çalıştım.
Nadia gözlerini yavaşça açtığında kafasını bana doğru çevirdiği gibi, suratıma dünya'ya bedel bir gülücük attı.
"Günaydın."
Na: Günaydin Beyefendi! Bakıyorum ki vücudum hoşunuza gitmiş! :)
O an farketmiştim, elimi Nadia'nın göğüslerine atmış sıkıca tutmuştum.
"P-pardon!"
Na: Ne pardonu canim, geceleyin bütün vücudumu istediğin gibi kullaniyordun! Unuttun sanirim. :)
Güldüm ve "Doğru, haklisin! :)" dedim.
Na: Eee hâlâ yatakta duracak miyiz?
Yoksa, duş mu alacağiz?
"Beraber duş almak. Güzel olur!"
İkimizde kalktık ve duşa gittik. Nadia benim aksime sıcak suyu daha çok seviyordu galiba! Sıcacık suyun altında, dar bir duşa kabinde beraber yıkanıyorduk.
[Duş sonrası]
Duştan çıktığımız gibi kurulandık ve giyinip çıktık, hemen Nadia ile güzel bir yerde, güzel bir kahvaltı yaptık.
Ondan sonra da onu iş yerine bırakmak için, iş yerine sürdüm.
İş yerine vardığımızda da, son bir konuşma yaptık. Konuşma içeriği aslında basitti. İkimiz için güzel bir geceydi. Birbirimize teşekkür ettik.
Fakat asıl farklı durum şuydu, ikimizin bunu tekrar yaşaması olanaksızdı, yani Nadia öyle demişti.
Bir an şaşırdım, neden acaba diye düşündüm. Yani birlikte ilişki yaşamıştık sonuçta.
Neden diye sormadım, ne kadar Nadia ile sex yapmak güzel olsa bile, hayatımda olan tek kadın o değildi.
Derya, ablam, Selin ve daha niceleri. Bir sürü kadın vardı, başım sadece Nadia'ya bağlı olacak değildi.
Ben de kararına saygı duydum ve sadece kalan süreçte, öğrenimimi tamamlamak için geleceğimi söyledim.
-HERKESE İYİ SEYİRLER AMINA KOYAYIM-
42 notes · View notes
kalpbebu · 6 months
Text
Gökyüzünü izlemek huzur verir insana ,ama ben seni izleyince huzur buluyorum.
11 notes · View notes
sevdambeyzamaait · 15 days
Text
01:44
Öyle bi morelim bozuldu ki. Bir, çünkü benimle aynı seviyeye koyulan hatta daha çok istenen oğlanı gördüm ve kendi kendime sordum, benim "özelliğim" bu kadar düşük mü, bin ich auf diesem Niveau, dass so einer über mich steht? Bu kadar mı değersizim? Öbür yandan düşünüyorum, sırf benimle olmasın diye ve unutsun diye, böyle saçmalıklar mi teklif ediliyor? Sonuçta hayatın en önemli kararı ve sırf bunun için böyle düşük seviyede mi gidiliyor? Ali'de de aynısı yaşandı, sırf ona iyi bakıldı diye ve aile istedi diye tanışıldı, ama burda bir insanın hatta iki insanın hayatının en önemli kararlardan bahsediliyor, sırf anne ve baba böyle istiyor diye böyle birşey mi olur? Burda kızın menfaatleri mi düşünülüyor yada başkaların mi? Bilmiyorum anlatabildim mi Tumblr Tagebuchum? Çocuğun suçu yok, o yüzden kötü şeylerden söylemelerden sakiniyorum, iyi bir çocuktur, ama isim üzere çocuk daha. Ve ister istemez onu gördüğümde yaşadığım en büyük üzüntüm ve sinirim ile bağlıyorum.
Ikide annesini görmemi benim morelim baya bozdu. Çünkü tüm yaşadığım negatif olaylar ve bu yolu sonuçta en fazla karşı gelen hatta kapattıran sebeplerden biri. Annesini annesi olduğu için zaten hayatta kötü konuşmam, eminim çok iyi birisidir çünkü kızı bu kadar yüksek seviyede bu kadar iyiyse, onu yetiştiren anneside öyledir. Ancak tüm yaşadığım hüzünler bununla asosiye (tr nasıl yazıldığını bilmiyorum, assoziieren demek istedim) ediyorum. Tüm dinlediğim laflar, tüm dinlediğim karşılık, bana karşı yapılan haksızlık (belki yapılmadığını düşünüyorsun, ama bana kalırsa kesinlikle haksızlık yapıldı...) herşey aklıma geliyor ve yine sinirlerim ve üzüntüm tepeye çıkıyor. Ve içimden öyle konuşmalar geçiyor ki, hepsini rauslassen yaptığım hayal ettiğim konuşmalar, bunlar hepsi aklıma geliyor, ama hiç birşey söylemiyorum, söylesem bile hiç bir faydası yok ve hiç bir şekildede birşey yapamıyorum. Bunca ay geçti ve halendaha bu konu beni morelim bozuyor, ve halendaha anlam veremiyorum, hiç bir zamanda veremeyicem zaten. Bu ne ya, bıktım bıktım. Sanki kötü birşey yaptım veya istedim, ben sadece birisini en masum şekilde sevdim
6 notes · View notes
1siirsever · 4 months
Text
"Kedi uzanamadığı ciğer" bunu bir yere yazın. Yazdığınız size istediğiniz gibi cevap vermeyen insanları bir kalıba sokup güya akıl verme adı altında laf sokup iş dine gelince Haktan hukuktan bahsedip insanların sabrını zorluyorsunuz. Sonra karşınızdaki insanı salak yerine koyup size cevap verdiği için bunların olduğunu söylüyorsunuz. Ruhunuz kötü ve bunun tedavisi yok inanın yok kalpleriniz o kadar kararmış ki karşınızdaki insan size sizin istediğiniz gibi karşılık vermediği için ona hakaret ediyorsunuz hakaretin sonunda size olumlu cevap vermediği için onu suçluyorsunuz. Biz de insanız sabrımız var hak ettiğiniz gibi konuştuğumuzda sizin gibi olmuş olmuyoruz hak ettiğiniz cevabı vermiş oluyoruz. Ve evet yine diyorum bir beyniniz olsaydı anlardınız ama beyin yerine boş bir teneke taşıyorsunuz.
Etrafınızdaki insanlara özellikle örnek olacağınız çocuklara üzülüyorum. Allah'a havale ediyorum o ıslah etsin.
11 notes · View notes
istekligurbetci · 9 months
Text
Borcuma Karşılık Karımı Uyutup Arkadaşıma Siktirdim! (Hüseyin 31 Y., Gaziantep)
Slm arkadaşlar. Benim yaşım 31, karım Gül ise 27 yaşında. Kendime ait işyerim var, fakat son zamanlarda işlerim ters gidiyordu. Bir arkadaştan yüklü bir miktar borç para aldım, yetmedi ve biraz daha aldım. Ama söz verdiğim günde ödeyemedim. Arkadaştan her fırsatta özür diliyordum, mutlaka ödeyeceğimi söylüyordum. Arkadaşımsa, "Boşver kafana takma, ödersin!" diyordu. Önceleri beni sevdiği için alacağını istemiyor sanıyordum, meğerse niyeti farklıymış, karımda gözü varmış. Karıma sürekli mesaj gönderip arıyormuş, karımdan kendisiyle beraber olmasını istiyormuş. Karım da namusuna çok düşkün bir kadın, arkadaşmdan kurtulamayınca bana anlattı durumu. Neye uğradığımı şaşırdım, kan tepeme sıçradı, duyduklarıma inanamadım. Biraz sonra sinirim geçip te sakinleşince, düşündüm ki bu durumdan yararlanabilirdim. Karıma, "Sen merak etme, ben bir yolunu bulur hallederim!" dedim.
Arkadaşımla daha sık biraraya gelmeye başladım. Bilerek her fırsatta mahçupluğumu dile getiriyordum ve hep karımdan bahsediyordum, sex yaşantımızdan falan. Bu da arkadaşımı iyice tahrik ediyordu, bana hep, "Çok şanslısın, Gül harika bir kadın, yerinde olmayı çok isterdim!" deyip duruyordu. Birgün bana, "Eğer istersen bana olan borcunu silebilir, hatta bankaya olan diğer borçlarını da ben ödeyebilirim!" dedi. Ben de, "Olur mu öyle şey?" dedim. Arkadaşım da, "Olur olur, ama bir şartım var, kızmak darılmak yok, sadece Evet yada Hayır diyeceksin, tamam mı?" dedi. Tamam anlamında başımı salladım. "Şartım Gül!" dedi. Anlamamazlıktan gelip, "Ne omuş Gül'e?" dedim. O da, "Gül ile yatmak istiyorum!" deyince, numaradan boğazına yapışıp, "Sen ne dediğinin farkındamısın?" dedim. O da, "Evet, Gül'ü çok arzuluyorum, senin borçlar da çok, yarın birgün kapına haciz gelecek, sana yarına kadar müsade, düşün!" deyip gitti.
Tam istediğim oluyordu. Diğer gün aradım, "Düşündüm, tamam teklifini kabul ediyorum!" dedim. Yarım saat sonra epeyce nakit parayla yanıma geldi, "Hadi gidip önce bankaya olan borçlarını kapatalım!" dedi. Gittik bütün borçlarımı ödedi. Sonra bir kahveye oturup, öbür işin nasıl olacağını konuştuk. Ona Gül'ün böyle birşeyi asla kabul etmeyeceğini söyledim. O da, "Biliyorum!" dedi ve cebinden bir kutu hap çıkarıp verdi, "Uyku hapı, bu akşam Gülün içeceğine at ve önce sen bir dene, farkına varmazsa yarın akşam da ben gelir sikerim!" dedi ve gitti. Heyecanla akşam olmasını bekledim. Eve gittim, korkudan ve heyecandan betim benzim atmıstı. Karım ne olduğunu sordu, biraz rahatsız olduğumu söyledim. Karım yemekten sonra çay yapmıştı. Hapı Çayına koymalıydım, ama nasıl yapacaktım? Aklıma bir fikir geldi, karımın boynunu öpüp, "Aşkım ter kokuyorsun!" dedim. Gül çok titiz olduğu için, "Hemen iki dakika duş alayım!" diyerek banyoya gidip duşa girdi...
Uyku hapından 3 tanesini Çaydanlığa karıştırıp, kendime Bira aldım ve bekledim. Karım duştan çıkıp kendine bir bardak Çay doldurup içti. İkinci Çayını da içince esnemeye başladı. Az sonra, "Üstüme ağırlık çöktü, çok uykum var, ben yatacağım." dedi, beni öpüp yatak odasına gitti. Biraz bekledikten sonra gittim, pijamalarını giymiş yatmış, mışıl mışıl uyuyordu. Biraz dürttüm, "Gül! Hayatım, karıcığım?" diye seslendim, çimdikleyip, bir iki tokat attım, ama top atsan uyanacak gibi değildi. Sıra şimdi ikinci aşamayı uygulamaya ve denemeye gelmişti. Karımı daha önce hiç uyurken sikmemiştim, nasıl bir duygu olduğunu ve karımın gerçekten uyanıp uyanmayacağını merak ediyordum. Karımı çırıl çıplak soydum, hertarafını öpüp yaladım, amını götünü parmakladım, karımda en ufak bir uyanma belirtisi yoktu. Acaip heyecanlanmıştım ve sikim de kazık gibi olmuştu. Hemen soyunup karımı yarım saat evire çevire siktim. Karımı sikerken daha önce hiç böyle zevk almamıştım, bu çok farklı bir duyguydu. Fakat karımın amına boşalmayıp, göbeğine attırdım. Sonra peçeteyle temizleyip pijamalarını tekrar giydirdim.
Sabah ben işe giderken karım daha uyuyordu, birkaç kez dürttüm yine uyanmadı. Öğlen aradığımda daha yeni kalkmıştı, heyecandan ölebilirdim, fakat anladığım kadarıyla dün gece yaptığım hiç birşeyin farkında değildi. Akşam eve gittim. Yemekten sonra yine (herzamanki gibi) Çay yaptı getirdi. Ben bir bardak içtikten sonra, "Karıcığım çok yorgunum, bana bir Bira getirirmisin?" dedim. Karım mutfağa Bira getirmeye gidince Çayına yine uyku hapı attım. Bir süre sonra yine esnemeye başladı ve "Bana ne oluyor, iki gündür acaip uykum geliyor..." diyerek gitti uyudu. Hemen arkadaşımı aradım, geldi. İkimizde de heyecan ve korku bir aradaydı. Hemen karımın yanına gittik. Yorganı açtık ve karımı birlikte çırıl çıplak soyduk. İkimizin de sikleri kazık gibi olmuş, pantolonlarımızı zorluyordu...
Arkadaşım hemen kendisi de soyundu, sadece külotuyla kaldı. Sonra yanımda karımın göğüslerini ve amını öpüp okşamaya başladı. Sonra bana dışarı çıkmamı söyledi. Ben ise yanlarında olmak istiyordum, "Çıkmasam, seyretsem?" dedim. Arkadaşım bana, "Çık dışarı amına koduğumun Pezevengi!" diye bağırarak beni odadan çıkarttı, kapıyı kapadı. Ama ben kapının anahtar deliğinden seyretmeye başladım. Arkadaşım içerde uyuyan karımı sikerken, ben kapının deliğinden izleyerek, kıskançlık, heyecan ve tarif edilmez bir zevkle karışık, 31 çekiyordum. Arkadaşım yaklaşık bir saat kadar karımı siktikten sonra odadan çıktı. Bitkin bir haldeydi ve öyle mutlu görünüyordu, bana, "Çok şanslısın böyle bir karın olduğu için!" dedi. Ben de kendisine teşekkür edip kapıya kadar uğurladım. Arkadaşım vedaşalırken pis pis sırıttı ve "Bu Borcunun ilk taksidiydi, 2 gün sonra yine tahsilata gelecem, ozaman sen de yanımızda kalabilirisn!" dedi ve gitti.
Hemen karımın yanına gittim. Pijamalarını giydirecektim, bir baktım ki karımın amından döller akıyordu. Şerefsiz, karımın amına boşalmıştı! Karımın amındaki dölleri temizleyip, bir kere de ben siktim karımı ve pijamasını giydirdim.
Arkadaşım 2 gün sonra tekrar geldiğinde, ozaman yanlarında ben de olacağım düşüncesinin heyecanıyla uykuya daldım :)
[Hüseyin]
42 notes · View notes
yantekerlek · 7 months
Note
Ezik olmadan nazik olmak birinin ermesinin ve laf sokmasının karşısında kendini ezidirmeden nasıl savunur insan.
Bununla alakalı tavsiye veya bir yazınız varsa linkler misiniz?
en kesin yolu böyle dili dikenli zehirli tiplerle muhatap olmamak ama bu çok mümkün olmuyor sosyal varlıklarız. muhatap olacaksanız da kendinizle ilgili duygusal, fiziksel, ruhsal malzeme vermeyeceksiniz. baktınız karşınızdaki her malzemeyi her cümleyi aaaa öyle olmaz, aaa şöyle o gibi bir noktaya çekiyor. o insanla normal bir muhabbet kurulamayacağını anlarsınız. malzeme olmayı kesersiniz. bırakın sessizlik olsun. muhabbet akmasın. çok akıtmak istiyorsanız havalar soğudu eheh deyin, grip de çoğaldı deyin falan filan. dün ev epey kalabalıktı. lafı annemin dün alışverişe gitiğine getirdiler. ne aldın falan filan diye sordular. annem yeni aldığı çantadan bahsetti. a bakalım getirsene dediler. bir Allah'ın kulu güle güle kullan demedi. kimi pahalı buldu, kimi kullanışsız, kimi aynı paraya daha iyi çantaların varlığından bahsetti, kimi hangi marka olmasını istiyorlardı bilmem ama marka değil ki bu dedi enteresan bir ortamdı. annemin hoşuna gitmedi söylenenler tebessümle karşılık verdi yine de fklglyş. ağzını yediğim ya millet gittikten sonra da niye beğenmediler diyor. 30 tane kadının ortasına bi çanta koydun ne bekliyordun ki dedim. malzeme vermeseydi bi şey almadım ya öyle gezdim geldim deyip geçiştirseydi hoşuna gitmeyen tavırlarla uğraşmayacaktı.
insanlarla muhabbetten sonra biraz ne tiynette olduğu çözülüyor herkesin. ona göre savunma mekanizması geliştireceksiniz işte. şöyle yapın böyle yapın 2 kere 2, 4 eder tarzı bir taktiği yok maalesef. herkes ayrı manyak olduğu için her manyaklığa ayrı bir gard gerekiyor. bu süreçte de kırılmaktan, yerilmekten, saygısızlıktan %100 kurtuluş mümkün değil. illa bi şekilde bunlara denk geleceğiz. insan olmanın imtihanı.
ilaveten ezik olmadan nazik olmak baya iyi ifade ediş biçimi yalnız. sizi tebrik ediyorum. gayet cool bi insansınız gözümde şu an. siz beni linkleyin lütfen 🫱🏻‍🫲🏼
7 notes · View notes
hayatinicindenbirokur · 6 months
Text
Anne, Liriope harika bir kız çocuğu doğurmuş ve kahinin yanına götürmüş, kahin ise kızı Narcissus kendisini hiç görmez ise uzun bir yaşam süreceğini söylemiş çünkü çok güzelmiş ve bu güzellik zarar görebilirmiş.
Narcissus büyüdüğünde çok güzel bir genç kız olmuş, onu gören bütün erkekler aşık oluyormuş fakat o, kimseye ama kimseye yüz vermiyormuş. Bir yandan da kendisinin nasıl göründüğü hakkında hiçbir fikri yokmuş bu yüzden kendisinin çirkin olduğunu da düşünüyormuş.
Dağ perilerinden Echo da Narcissus'un aşıklarından biriymiş. Günlerce kendini ona göstermek için çevresinde dolanıp durmuş ancak Narcissus onu fark etmemiş.
Echo en sonunda sessizliğe dayanamayarak konuşmaya karar vermiş. Ancak Tanrıça Hera tarafından lanetlendiği için Echo konuşamıyor, sadece kendisine karşısındaki kişinin söylediği son sözü tekrar edebiliyormuş. Yine de eğer Narcissus onu görüp güzel şeyler söylerse bunları tekrar edip aşkını ilan etme planlarıyla Narcissus'un karşısına çıkmış.
Narcissus tıpkı diğer herkese yaptığı gibi Echo'ya da tepkisiz kalmış, ancak Echo'nun aşkı bitmemiş ve yine sürekli onu izleyip durmuş. Birisi hiç güzelliğini göremiyor, diğeri de konuşamıyormuş.
Bir gün Narcissus kendisini görmemeye artık tahammül edememiş ve tepki vermiş. Nemesis ise bu baş kaldırıya karşılık eğer kendisini görürse onun çok büyük bir ceza alacağını söylemiş.
Narcissus, onları dinlememiş ve ormanda dolaşırken kendisini görmek için göle eğilmiş ve kendi yansımasını görmüş. Karşısındaki güzelliğe o kadar hayran olmuş ki su başından ayrılmak istememiş ve ona güzelliğini fark ettiren aslında yansımadaki Echo'nun bakışlarıymış. O bakışlar, Narcissus'un ne kadar güzel olduğunu belli ediyormuş.
Günlerce kendi yansımasına bakmış durmuş, dokunmak istemiş dokunamamış, Echo'yla konuşmaya çalışmış konuşamamış ve imkansız da olsa o an Echo'ya aşık olmuş, her şey için ise çok geçmiş. Nemesis'in cezası o an devreye girmiş, ayrılamadığı göletin başında kederinden yitip gitmiş ve vücudu nergis çiçeğine dönüşmüş. Nergis, çiçeklerin en güzeliymiş çünkü Narcissus'un ruhunu taşıyormuş.
Echo ise Narcissus'un göletin başında beklediğini ve yavaş yavaş öldüğünü görse de tek kelime edememiş çünkü lanetliymiş. Narcissus öldükten sonra Echo, yürüyüp dağları ve mağaraları dolaşmış. Kederinden ne bir damla su içmiş ne de tek lokma yemek yemiş. Böylece o da en sonunda ölüp doğaya karışmış ve birisi ne zaman dağlara ve mağaralara seslense rüzgarın sesiyle karşılık vermiş, Narcissus'u ne zaman özlese gökyüzünden kar olarak yere düşmüş. Narcissus ise onun toprağında ölümsüz olmuş ve birbirlerini tamamlamış.
Kurak topraklar ise hiçbir zaman onların bulunduğu ülkeye uğramamış çünkü Echo biliyormuş, eğer toprak kurak olursa Narcissus solup gidecek, yok olacak ve tamamen ölecekmiş.
Senin için topraklarımı daima canlı tutacağım, Narcissus, söz veriyorum. Yeter ki solup gitme, sen solup gidersen asıl o zaman kuraklaşır toprak. ~TDÇ
7 notes · View notes
doriangray1789 · 9 months
Text
BÜYÜK TUFAN
genellikle bir deitenin veya deitelerin, ilahi bir intikam biçimi olarak insanoğlunu temizlemek ve günahlardan arındırmak için medeniyetleri yıkmak için kullandığı iddia edilen bir araçtır. çoğumuzun bildiği en yaygın hali nuh tufanıdır, semavi dinlerinin üçünün de kabul ettiği bir olaydır. mezopotamya'da bir çok farklı kültürde rastlanılsa da mezopotamya dışındaki uygarlıkların kültürlerinde de yer alması sebebiyle bu tufan felaketinin ortadoğuda gerçekleşmiş yerel bir olaydan ziyade bütün dünyayı etkilemiş olarak küresel bir felaket olabileceği ihtimali söz konusu. ancak günümüzdeki bilim bütün dünyayı etkileyebilecek küresel bir tufan felatinin çok da mümkün olmadığı görüşünde. bu yüzden bu tufan hikayelerinin küresel tek bir tufandan ziyade görece yerel tufanlardan esinlenilmiş olması daha güçlü bir ihtimal.
nuh'un yaradılış tufanı dışında yunan mitolojisinde deucalion ve pyrrha, hinduizm'de manu, çin mitolojisinde gun-yu, iskandinav mitolojisinde bergelmir, maya mitolojisinde k'iche', kuzey amerika'da lac courte oreilles ojibwa kabilesinde, yine güney amerika'da muisca ve canari kabilelerinde ve son olarak avustralya'nın aborjinlerinde bile yer alan bir motiftir. nuh, manu, gun-yu, bergelmir ve diğerleri de hikayenin kahramanları oluyor, tufandan sağ çıkıp insanlığı devam ettirmekle görevli tanrıların seçtiği elçiler olarak düşünülüyor. bizim aşina olduğumuz nuh tufanının ise nuh öncesi üç farklı versiyonu mevcut, bunlar sümer mitolojisinden ziusundra destanı ve babil dönemlerinden kalma gılmamış destanı ile atrahasis destanı olarak geçiyor. içlerinden en eskisi olan ziusundra destanının bilinen en eski yazıtı milattan önce 1600'lü yıllara dayanıyor.
sümer tarihinde tufan öncesi kralların çok uzun yaşadıkları görülüyor, tufan sonrası krallar ise çok daha kısa ömürlere sahip olmuşlar. ki burada çok uzundan kastım 20 ile 45 bin yıl arası bir zamana tekabul ediyor. nuh peygamber için de tufandan sonra 350 yıl civarı, toplamda 950 yıl civarı yaşadığı öne sürülüyor. tufan sonrası sümer kralları çok nadiren bin yıl yaşayabilmiş, çoğunluğu 100 yılın altında bir ömre sahip olabilmiş. adem 900 yıl, ibrahim 175 yıl, musa 120 yıl yaşamış deniliyor. tufandan önce neden insanların bu kadar uzun yaşadığının söylenildiğiyle alakalı çok bir fikre sahip değilim, dinlerin yazılış tarihlerindeki insanların hesaplarıyla alakalı olabilir veya kullanılan takvim sistemleriyle. ne yazık ki bu konuda araştırma yaparken tanrıdan bağımsız bir cevap bulamadığım için işin bu kısmını detaylıca açıklayamıyorum. çünkü "tanrı öyle istemiş" benim gibi biri için pek tatmin edici bir cevap sayılmaz. ama günümüzde insanın biyolojik ömrünü düşününce bu sayıların büyük ihtimalle uydurma veya mantıksız bir hesaba dayandığını söyleyebiliriz. çünkü sırf tufan sonrası yaşamış sümer krallarının hüküm sürdükleri süreleri topladığın zaman milattan sonra 10,000 küsürlü yıllara karşılık geliyor. tufan öncesinde hüküm sürmüş olan 8 kralın toplam 240 bin yıl kadar bir süre hükmetmiş olduğu söyleniyor ki insanlığın tarım devrimi ve yerleşik hayata geçişi yaklaşık 10 bin yıl önce gerçekleştiğinden bu sürelerin mantıksız olduğu görülebiliyor.
destanın sümer halinde ziusundra tanrıların insanlığı yok etme planlarını duyar ve bir gemi inşa eder. yahudi incilinden gelen yaradılış destanında ise yehova nuh'a gemi yapmasını emreder ve tufandan sonra insanlığı bir daha asla bir tufan ile yargılamayacağını buyurur. nuh destanına içerik olarak en yakın bilinen tufan destanı m.ö. 700'lere dayanan, gılgamış destanının babilli bir kopyasında yer alıyor. gılgamış destanında bahsi geçen gılgamış döneminin sümerlere bağlı şehir devleti olan uruk'un kralıdır bu arada, gılgamış destanında tanrı ea tarafından gemi yapmakla yükümlendirilen kişi utnapishtim'dir.
bu kadar genel kültür yeterlidir herhalde, tanrıları ve 45 bin yıl yaşayan kralları bir kenara bırakıp bütün bu destanların arkasında yatan olaya bakmak istiyorum. çünkü amerika'dan avustralya'ya, iskandinavya'dan çin'e kadar uzanan geniş bir coğrafyada yer alan bu destanların nasıl bir felaket sonucu ortaya çıkmış olabileceği işin literatür kısmından daha çok ilgimi çekiyor. ilk olarak bu tufanlara neyin yol açtığını düşünmek gerekiyor. ortada bir çok senaryo söz konusu. sümer tufanı veya nuh tufanı olarak bildiğimiz olayın aynı olaya karşılık geldikleri düşünülünce, eski sümer şehirlerinin kalıntılarından bir tufanın gerçekleşmiş olduğu kesinlikle gözlenebiliyor.
ilk olarak sümer uygarlığının şehirlerinin ve basra körfezinin bir kısmının mevcut olduğu haritayı eklemek isterdim
eğer ki sümer uygarlığı bu tufanı yaşadılarsa, tufan çok büyük ihtimal ile bu bölgede gerçekleşti. haritada fırat ve dicle nehirleri de mevcut.
peki ama bu kadar su nereden geldi, bu sorunun birkaç farklı cevabı var ortada. ilk ve belki de en basit olan cevabı, m.ö. 3000'li yıllarda hint okyanusuna düşen yaklaşık 30 kilometre çapa sahip bir meteor olabileceği düşünülüyor. meteorun yarattığı kratere bugün burckle krateri deniliyor, görselden de bakıldığında bu meteorun sümer, çin ve avustralya'da gerçekleşebilecek bir tufanı açıklayabileceği aşikar. ama çin tufanının sümer tufanıyla alakasız oluşu ve aborjinlerin tufanı hakkında pek bilgi sahibi olmamamız bu meteorun sadece sümer tufanına yol açmış olabileceğini gösteriyor. zaten amerikan tufanları düşünülünce bu meteorun küresel bir tufana yol açmış olması ihtimali düşük gözüküyor. ama sümerler dönemindeki nuh'un gemisinin güneydoğu ırak'tan ağrı dağı'na ulaşmasını mantıklı bir şekilde açıklayabiliyor. görselde ağrı dağıyla fırat ve dicle nehirleri de mevcut. günümüzden 5 bin yıl önce gerçekleşmiş ve meteordan kaynaklı bir tufan deniz seviyelerindeki yükselmelere ihtiyaç duymadan gerçekleşebilir, çünkü 5 bin yıl önce deniz seviyeleri günümüzdekinden çok daha farklı değildi. ki sümerlerin geç neolitik çağdan bronz çağının ortalarına kadar yaşadıkları, tufan felaketinin de neolitik çağdan bronz çağına geçiş esnasında gerçekleşmiş olabileceği de düşünülünce mantıklı bir teori gibi geliyor. sümerlerin m.ö. 4500'den m.ö. 1900'lere kadar yaşamış olduklarını da düşününce bu meteorun yaratabileceği bir tufana maruz kalmış olma ihtimalleri çok güçlü. keza sümerlerin yaşadıkları dönemlerde de deniz seviyelerinde ciddi bir yükselme mevcut değil.  yine sümer/nuh tufanı için bir başka fikir de tufanın Basra körfezinin
dolumundan kaynaklı olabileceği görüşü. daha sonra detaylarına gireceğim, ancak son buzul döneminin sona erişiyle yükselen su seviyelerinin hürmüz boğazını aşmasıyla bölgeye tufan etkisi yaratacak bir tsunamiye sebep olmuş olabilir. bunu bir barajın yarılmasıyla barajın tuttuğu bütün suyun bir vadiye boşalması gibi düşünebilirsiniz. su seviyeleri hürmüz boğazını aşamıyorken boğaz, doğal bir baraj görevi görmüş olabilir. ki benzer bir olayın aden körfeziyle kızıldenizde olmasının hz. musa'yı kovalayan firavunun su altında kalmasını da açıklayabileceği düşünülüyor. her ne kadar kızıldeniz bu olaydan çok daha eski bir deniz olsa da su seviyesindeki ani bir yükselme böyle bir efsaneyi destekleyebilir.
hint denizine düşen meteorun tektonik levhalarda ve fay hatlarında yaratacağı stres ile oluşan bir deprem, hürmüz boğazında bir yarılmaya ve dolayısıyla basra körfezine ciddi bir su akışı olmasına sebep olabilir. basra köfezinin oluşumu 15 bin yıl öncesine dayandırılıyor. avrasya ile arabistan tektonik levhalarının çarpışması sonucu oluştuğu düşünülüyor, ki bölgedeki zagros dağları da bu teoriyi destekler nitelikte. kızıldenizin sürekli açılmasıyla (yatay olarak genişliyor) arap levhası afrika levhasından her yıl kuzey ile kuzey-doğu arası bir istikamette 1.2cm civarı uzaklaşıyor. bu ayrılma ile arap levhası iran'da bulunan fayları sıkıştırıyor ve bu etki kuzey anadolu fay hatlarında meydana gelen depremlere dahi yol açabiliyor. meteor teorisinin böyle bir yanı da mevcut, özellikle meteorun yarattığı bir tsunami dalgasından ziyade yol açabileceği bir deprem de tufana sebep olmuş olabilir.
9 notes · View notes