Tumgik
#glukoz
manzeraniki · 1 year
Photo
Tumblr media
Ugye mindenki jár évente 1x egy általános nagy laborra?! Ez egyébként ingyenes is, a háziorvostól kérhető és nagyon hasznos. Nem kell egyből frászt kapni az orvoshoz “járás” gondolatától és nem érdemes évekig kerülgetni a szűréseket, hidd el nekem, van elég beteg így is, nem célja senkinek, hogy direkt rosszul vizsgáljanak ki, hogy utána visszamehess további kivizsgálásokra és kezelésekre. Akkor se kapj feltétlen frászt, ha megcsináltattad a nagy labort és csillagos értéked van benne, ugyanis egy vérvételt számos apróság befolyásolhat, (időpont, étkezés, stressz), amire nem is gondolnál, de egy jó szakember össze tudja rakni a képet és megnyugtat, hogy csak amiatt van eltérés a vérképedben, mert délután mentél, nem ettél még egész nap semmit, nem ittál a vérvétel előtt max egy kávét vagy épp pár napja lábaltál ki egy betegségből. Pontosan ilyen a nagy laboros glükóz érték is. Beszédes lehet, de sok múlik a körülményeken és a többi értéken is. Önmagában nem alkalmas diagnózis felállítására. Egy laboron az értékeket nem egyesével kell nézni, hanem a többi értékkel összhangban. Ha meg van a leleted, keress fel egy hozzáértőt (pl. Engem😁), hogy kiértékelje neked és higgadtan állj az egészséged körüli kérdésekhez. www.manzeraniki.hu #személyreszabottétrend #személyreszabotttáplálkozás #konzultáció #étrend #étrendírás #életmód #életmódváltás #egészség #egeszsegeseletmod #egeszsegestaplalkozas #labor #laborelemzés #glukoz #inzulin #inzulinrezisztencia #inzulinrezisztenseknek #inzulinrezisztenséletörömei (helyszín: Hungary) https://www.instagram.com/p/CnNVFo3IQTQ/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
cgvijesti · 1 year
Text
Šta ne bi trebalo da radite prije vađenja krvi?
Šta ne bi trebalo da radite prije vađenja krvi?
Ujutru bi trebalo da izvadite krv i doktor vam je rekao da ne jedete. Ali javila se glad, a onda pomislite da zalogaj tosta i nekoliko gutljaja kafe neće biti problem? Varate se. Ne bi trebalo jesti, ni piti ništa osim vode od osam do 12 sati prije vađenja krvi. Takođe ne bi trebalo pušiti, žvakati žvakaće gume ni vježbati. Ove stvari mogu da ubrzaju probavu, a to može da utiče na…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
muffindumatin · 8 months
Text
dün insülin pompamın vücuduma giren plastik iğnesinde sorun olduğu için dışarıdayken şekerim yükseldi ve ben uzun süre farketmedim şekerimin yüksek olduğunu çünkü pompam ileti hatası da vermedi, sonuç olarak midem bulanmaya ve başım ağrımaya başladı, sonra acile gittim beni yatırdılar serum ve insülin verdiler. 8 ünite insülin vücudumda bazal insülin yokken etki etmez. sonra benim şeker 260'a ancak düştü. ben kendim de ölçüyorum benim şekerim tekrar yükseldi. hemşireye dedim tamam dedi ve hiçbir şey yapmadılar?? Sonra yine 400'ü gördük. Hani 400'e tekrar yükselecek kadar beklemek zorunda mıydım ben? Bir süre sonra yine insülin verdiler ama vücudumda bazal insülin olmaığı için ve potasyumum da düştüğü için kısa aralıklarla insülin verilmezse ne benim ketonum(idrarda glukoz) düşer ne de kan şekerim... bunu bir türlü anlatamadım neyse ki halam orada eski hemşireydi süreci hızlandırdı ve çıktık ama ketonum hala 2 pozitifti çıktığımızda, sadece kan şekerim düşmüştü, bir daha mı, hayır. tanrı düşürmesin de aratmasın da (öyle bir söz vardı ondan işte)
11 notes · View notes
entelektia · 7 months
Text
Kas Kütlesinin Artması ve Sağlığa Olan Faydaları Nelerdir?
Tumblr media
Modern yaşamın hızlı temposunda, sağlığımıza verdiğimiz önem giderek artıyor. Fiziksel sağlık genellikle dikkat çekerken, kas kütlesinin artmasının mental sağlık üzerindeki olumlu etkilerini göz ardı etmek kolay olabilir. Ancak, bu yazıda kas kütlesinin artmasıyla birlikte gelen mental sağlık faydalarını keşfedeceğiz. Düzenli egzersizin, özellikle aerobik aktivitelerin, vücutta endorfin salgısını artırarak ruh halini iyileştirdiğini ve stresle başa çıkma kapasitesini güçlendirdiğini göreceğiz. Kas kütlesinin artmasının, sadece fiziksel sağlığı değil, aynı zamanda yaşam kalitesini ve ruh sağlığını da nasıl etkilediğini anlamak, sağlıklı bir yaşam tarzının önemli bir bileşenidir. Metabolizmanın Hızlanması ve Yağ Yakımı Kas kütlesinin artması, metabolizmanın doğal bir hız artışına neden olur. Kaslar, vücutta enerji harcanmasından sorumlu olan metabolizmanın ana lokomotifidir. Daha fazla kas, daha fazla enerji tüketimine yol açar ve bu da dinlenme durumunda bile daha fazla kalori yakılması anlamına gelir. Bu durum, yağ depolarının azalmasına ve kilo kontrolünün daha etkili bir şekilde sağlanmasına katkı sağlar. Ayrıca, düzenli egzersiz sırasında kaslar daha fazla enerji gerektirir ve bu enerjiyi sağlamak için vücut yağ depolarını kullanır. Bu süreç, yağ yakımının artmasına ve yağ oranının azalmasına yol açar. Özellikle aerobik egzersizler, kalp atış hızını artırarak metabolizmayı daha da hızlandırır ve yağ yakımını optimize eder. Bu, sadece fiziksel görünümü değil, aynı zamanda genel sağlık durumunu da olumlu yönde etkiler. Metabolizmanın bu artışı, sadece kilo kontrolü ve yağ yakımı için değil, aynı zamanda genel enerji seviyelerinin artması ve günlük aktivitelerin daha rahat bir şekilde gerçekleştirilmesi açısından da önemlidir. Bu nedenle, kas kütlesini artırmak, metabolizmanın güçlenmesine ve sağlıklı bir yaşam tarzının sürdürülmesine katkı sağlar. Şeker Kontrolü ve İnsülin Duyarlılığı Kas kütlesinin artması, sadece fiziksel gücü değil, aynı zamanda metabolizmanın şeker kontrolü üzerindeki etkilerini de içerir. Düzenli egzersiz, kas hücrelerinin glukozu daha etkili bir şekilde işlemesine ve enerji üretiminde kullanmasına olanak tanır. Bu süreç, kan dolaşımındaki glukoz seviyelerinin dengede tutulmasına ve dolayısıyla şeker kontrolünün sağlanmasına yardımcı olur. Kas hücrelerinin glukozu daha etkili bir şekilde işlemesi, insülinin daha etkili bir şekilde kullanılmasına ve insülin duyarlılığının artmasına katkı sağlar. Bu, tip 2 diyabet riskini azaltabilir, çünkü düzenli egzersiz ile beraber gelen insülin duyarlılığının artışı, vücudun daha etkili bir şekilde glukozla başa çıkmasını sağlar. Ayrıca, düzenli egzersiz sadece anlık etkilerle kalmaz; uzun vadede insülin duyarlılığını artırarak metabolik sağlığı geliştirebilir. İnsülin duyarlılığının artması, vücutta biriken yağların azalmasına ve kilo kontrolünün daha sürdürülebilir olmasına da katkı sağlar. Kemik Sağlığı ve Güçlenmesi Kas kütlesinin artması, sadece fiziksel gücü değil, aynı zamanda kemik sağlığı üzerinde önemli bir etki yaratır. Kaslar, kemiklere uygulanan stresi artırarak kemik yoğunluğunu artırır. Bu, özellikle düzenli egzersizle birlikte, kemiklerin dayanıklılığını ve gücünü artırarak osteoporoz gibi kemik hastalıklarının riskini azaltabilir. Egzersiz sırasında kemiklere binen yük, kemik hücrelerinin yoğunluğunu artırarak kemik dokusunun güçlenmesine katkı sağlar. Bu, özellikle ağırlık taşıyan egzersizlerin, kemikleri güçlendirmekte etkili olduğu bir gerçektir. Kemik sağlığını artırmak için direnç eğitimi, kemik dokusunu uyararak daha sağlam ve dayanıklı hale getirir. Ayrıca, kemik sağlığını olumlu yönde etkileyen bir diğer faktör de vücut ağırlığının dengeli bir şekilde dağılmasıdır. Egzersiz, vücut postürünü düzeltir ve kasların eşit şekilde gelişmesine katkı sağlar. Bu da eklem sağlığını ve kemiklerin daha etkili bir şekilde çalışmasını destekleyerek sakatlanma riskini azaltabilir. Postür İyileşmesi ve Sakatlık Riskinin Azalması Kas kütlesinin artması, sadece fiziksel gücü değil, aynı zamanda vücut postürünü iyileştirme ve sakatlık riskini azaltma konusunda da önemli bir rol oynar. Düzenli egzersiz, özellikle direnç antrenmanları, vücuttaki kas gruplarının dengeli bir şekilde gelişmesine katkı sağlar. Bu, omurga ve eklem sağlığını olumlu yönde etkiler ve doğru bir duruşun sürdürülmesine yardımcı olur. Kas kütlesinin artmasıyla birlikte, vücut ağırlığının eşit şekilde dağılması postürü düzeltir. Güçlenen sırt, karın ve omuz kasları, omurga üzerindeki stresi azaltarak doğru duruşu destekler. Bu duruş düzeltmeleri, sadece fiziksel görünümü değil, aynı zamanda günlük aktiviteler sırasında rahat hareket etmeyi ve belirli pozisyonlarda daha uzun süre durabilmeyi de kolaylaştırır. Düzenli egzersiz, kasların esnekliğini artırarak ve eklem hareketliliğini iyileştirerek sakatlık riskini azaltabilir. Kaslar esnedikçe, vücut daha geniş bir hareket aralığına sahip olur ve bu da kas ve eklem yaralanmalarını önlemeye yardımcı olur. Özellikle esneklik egzersizleri, kasların uzunluğunu artırarak gerginlikleri azaltır ve kas liflerinin sağlıklı bir şekilde çalışmasını destekler. Mental Sağlık ve Stres Azaltma Kas kütlesinin artması, sadece fiziksel sağlığı değil, aynı zamanda mental sağlığı da olumlu yönde etkiler. Düzenli egzersiz, özellikle aerobik aktiviteler, vücutta endorfin salgısını artırarak ruh halini iyileştirir ve stresle başa çıkma kapasitesini güçlendirir. Endorfinler, doğal bir mutluluk hissi yaratarak depresyon, anksiyete ve stresin azaltılmasına katkı sağlar. Egzersiz sırasında ortaya çıkan endorfin salgısı, sadece egzersiz anında değil, aynı zamanda egzersiz sonrasında da devam eder. Bu, düzenli egzersizin, stresin uzun vadeli etkilerini azaltmada etkili bir strateji olduğunu gösterir. Ayrıca, fiziksel aktivitenin düzenli olarak yapılması, vücudun stres hormonlarını düzenlemesine yardımcı olur, bu da genel stres seviyelerini düşürür. Kas kütlesinin artmasıyla birlikte gelen mental sağlık faydaları, özgüveni artırabilir ve pozitif bir yaşam perspektifi geliştirebilir. Kendini iyi hissetmek, yaşamın zorluklarına karşı daha dirençli olmayı sağlar. Ayrıca, düzenli egzersiz, bilişsel fonksiyonları artırabilir, odaklanmayı güçlendirebilir ve zihinsel berraklığı artırabilir. Kas kütlesinin artmasıyla gelen mental sağlık faydalarını keşfetmek, sağlıklı bir yaşam tarzını sürdürmek adına önemli bir adımdır. Düzenli egzersiz, vücutta endorfin salgısını artırarak ruh halini iyileştirirken, stresle başa çıkma kapasitesini güçlendirir. Bu, sadece fiziksel sağlığın değil, aynı zamanda zihinsel sağlığın da güçlenmesine katkı sağlar. Kendini iyi hissetmek, yaşamın zorluklarına karşı daha dirençli olmayı ve pozitif bir yaşam perspektifi geliştirmeyi sağlar. Unutulmamalıdır ki, kas kütlesini artırmak, sadece dış görünüşü değil, aynı zamanda içsel dengeyi ve huzuru güçlendiren bir anahtardır. Bu nedenle, düzenli egzersizi yaşam tarzının bir parçası haline getirerek, hem fiziksel hem de mental sağlığınıza katkıda bulunabilirsiniz. Read the full article
2 notes · View notes
cryb4by2k23 · 7 months
Text
W idelanej wersji siebie wrocilabym do domu, odlozyla rzeczy natychmiast i udala sie do biedronki po cole zero i isotonic. wrocilabym i okazlao sie ze juz rodzinka jest w fomu, ja pije colke i herbatki, fastuje. Tak by mi minal dzien a na nastepnego dnia przed treningiem bylby isotonic by podniesc glukoze i zejsc
ps napisalam to bo chce sie zdeterminowac do tej wersji siebie, zwlaszcza ze przez godzinę mam byc sama w domu
jako nagrode za wytrwanie fast do jutra bedzie mozliwosc zjedzenia babeczki nazajutrz (kiedys uwielbialam, ale od 2 lat nie jadlam kupnej), wiem ze nie powinno sie nagradzac jedzeniem wiec jako alternatywe niech bedzie peeling waniliowy
2 notes · View notes
huseyinozdemirerk · 1 year
Text
Tahinin Faydaları ve zararları;
Beyni güçlendirir.
Kalp sağlığını korur.
Şişliği azaltır.
Astıma iyi gelir.
Bağışıklık sistemini güçlendirir.
Bakır, fosfor, kalsiyum gibi çeşitli mineraller içerdiği için kemik yoğunluğunu artırır.
İltihabı olumlu etkiler.
Beyin sağlığına iyi gelir.
Cildi güzelleştirir.
Tansiyonu düşürür.
Kemik erimesi ile savaşır.
ZARARLARI;
Tahin de susam alerjisi olanlar için tehlikeli bir yiyecektir.
İçeriğindeki şeker ve doymamış yağ asitleri nedeniyle kronik iltihaba sebep olabilir.
Kronik iltihap birçok otoimmün hastalığın baş sorumlusudur.
Kandaki glukoz seviyesini arttırdığı için şeker hastaları tarafından kontrollü bir şekilde tüketilmelidir.
3 notes · View notes
uyumadan · 2 years
Text
Adını Glukoz koydum
9 notes · View notes
centarzdravlja · 1 month
Text
Otkrijte zašto se jagode smatraju ljekovitim voćem!
Tumblr media
Jagode su mirisno crveno voće, koje se prvi put spominjalo prije 2000 godina. Osim što su izvrsnog okusa, jagode su izuzetno zdrave te mogu spriječiti nastanak raznih bolesti. Ako niste alergični, nema razloga da ne počnete s konzumacijom ovog prekrasnog voća, koje je u ovo doba svježe i najzdravije.
Rak
Elaginska kiselina je prisutna u crvenom voću i bobicama, uključujući maline, jagode, kupine i brusnice. Istraživanja su pokazala da konzumacija jagoda može spriječiti nastanak raka dojke, jednjaka, kože, debelog crijeva, prostate i gušterače. Točnije, elaginska kiselina sprječava širenje stanica raka te se može vezati na stanice koje uzrokuju rak i tako spriječiti njihovo negativno djelovanje.
Tumblr media
Alzheimerova bolest
Jagode su četvrte po redu voća što se tiče razine antioksidansa. Antioksidansi štite tijelo od slobodnih radikala koji su povezani sa preranim starenjem i raznim bolestima, uključujući Alzheimerovu bolest. Antioksidasi imaju pozitivan učinak na neurodegenerativne bolesti jer sprječavaju prerano starenje moždanih stanica.
Kardiovaskularni sustav
Jagode poboljšavaju zdravlje krvnih žila, pozitivno utječu na trombocite i lipoproteine, što može smanjiti rizik od nastanka koronarnih srčanih bolesti.
Imunitet
Odličan su izvor vitamina C koji poboljšava zdravlje arterija i nadbubrežnih žlijezda, kojima je vitamin C neophodan za pravilan rad. Možda će vas iznenaditi činjenica da tek 8 jagoda sadrži više C vitamina od naranče. Jedna šalica jagoda sadrži 51.2mg vitamina C, što je pola preporučene dnevne doze.
Tumblr media
Oči
Antioksidativna svojstva jagoda smanjuju rizik od nastanka katarakte, koja može uzrokovati sljepoću. Oči trebaju vitamin C kako bi se zaštitile od UV zračenja. Vitamin C također igra važnu ulogu u jačanju rožnice i mrežnice. Iako su neka istraživanja pokazala da visoke doze vitamina C mogu povećati rizik od nastanka katarakte, znanstvenici tvrde da se to odnosi na vitamin C dobiven iz suplemenata, a ne na vitamin C dobiven iz voća i povrća.
Bore
Vitamin C je potreban tijelu kako bi proizvodio kolagen, koji poboljšava elastičnost i otpornost kože. S obzirom da se proizvodnja kolagena starenjem smanjuje, konzumiranje hrane koja je bogata vitaminom C je nužna kako bi koža ostala mladolika i zdrava. Osim vitamina C, elaginska kiselina je također odlična kod sprječavanja prijevremenog nastanka bora. Drugim riječima, jagode sadrže dva snažna borca protiv prijevremenih znakova starenja.
Kolesterol
Prema istraživanjima, bolesti srca su najčešći uzročnik smrti. Srećom, jagode sadrže elaginsku kiselinu i flavonoide koji pozitivno utječu na zdravlje cjelokupnog kardiovaskularnog sustava. Smanjuju razinu lošeg (LDL) kolesterola u krvi, koji uzrokuje začepljenje arterija. Također imaju protuupalna svojstva, čime značajno poboljšavaju zdravlje srca.
Krvni tlak
U jednoj porciji jagoda se nalazi 134mg kalija koji regulira krvni tlak i djeluje kao zaštita od negativnog učinka natrija. Jagode pripadaju skupini najzdravije hrane za srce.
Probavni sustav
Vlakna su neophodna za zdravlje probavnog sustava, a jagode u jednoj porciji sadrže 2g vlakana. Ukoliko u tijelo ne unosite dovoljno vlakana, može doći do zatvora i upale crijeva, što zahvaća gotovo 50% osoba starijih od 60 godina. Vlakna su odlična za sprječavanje nastanka dijabetesa tipa 2 jer usporavaju apsorpciju glukoze u krv.
Mršavljenje
Gubitak kilograma je jedan od najboljih načina da spriječite nastanak dijabetesa tipa 2 i srčanih bolesti. Jagode su niskokalorične, sadrže svega 28 kalorija u jednoj porciji, ne sadrže masti te imaju nisku razinu natrija i šećera. Jagode sadrže prirodne šećere, ali ih ima malo, 4g po porciji a ukupna količina ugljikohidrata je jednaka polovici kriške kruha. Pojedite 1.5 šalice jagoda i unijet ćete znatno manje kalorija nego grickalicama.
Prenatalno zdravlje
Folna kiselina se preporuča svim ženama koje žele zatrudnjeti, kao i onima koje već jesu trudne. Jagode u jednoj porciji sadrže 21mcg folne kiselina, koja je važna za razvoj djeteta te prevenciju od nastanka raznih poremećaja.
Vezani sadržaj:
Istražite 3 prednosti jagoda!
Pripremite smoothie od cikle i jagoda!
Popijte smoothie od špinata, jagoda i banane!
Pripremite smoothie od kivija i jagoda!
0 notes
medikalurunblogu · 4 months
Text
Kan Şekeri Ölçüm Cihazları ve Kullanımı
Kan şekeri ölçüm cihazları, diyabet hastalarının yaşamlarını kolaylaştıran ve kanlarındaki glukoz seviyelerini ölçmelerine yardımcı olan önemli araçlardır. Bu cihazlar, kullanıcıların kendi ev ortamlarında güvenli bir şekilde kan şekerlerini ölçmelerine olanak tanır. Ancak, doğru bir şekilde kullanılmadığında sonuçları etkileyebilecek faktörler bulunmaktadır. Bu nedenle, kan şekeri ölçüm cihazlarının doğru kullanımı ve seçimi oldukça önemlidir.
Bu yazımızda, kan şekeri ölçüm cihazları hakkında merak edilen birçok konuya değineceğiz. Öncelikle, bu cihazların ne olduğunu ve nasıl kullanıldıklarını açıklayacağız. Sonrasında, kan şekeri ölçümlerini etkileyen faktörlerin neler olduğunu ve doğru bir cihaz seçimi için nelere dikkat edilmesi gerektiğini ele alacağız. Ayrıca, elde edilen kan şekeri ölçüm sonuçlarının nasıl yorumlanması gerektiği konusunda da bilgilendirici içerik sunacağız. Kan şekeri ölçüm cihazları hakkında aklınıza takılan soruların cevaplarını bulabileceğiniz bu yazımızı dikkatlice okumanızı öneririz.
Kan şekeri ölçüm cihazları nedir?
Kan şekeri ölçüm cihazları, kişilerin kan şekerini ölçmek için kullanılan bir tür tıbbi cihazdır. Genellikle diyabet hastaları tarafından kullanılan bu cihazlar, kan şekeri seviyelerini ölçerek ve kontrol altında tutmalarına yardımcı olurlar. Bu cihazların günlük yaşamda büyük bir önemi vardır.
Kan şekeri ölçüm cihazları, birkaç farklı bileşen içerir. İğne, test şeridi, lancet gibi parçaları bulunan bu cihazlar, kan örneği alınarak glukoz seviyesini ölçerler. Ölçüm sonuçları genellikle ekran üzerinde hemen görüntülenir ve bazı cihazlar bu verileri bir uygulamaya aktarabilir.
Yazının Devamına: Kan Şekeri Ölçüm Cihazları ve Kullanımı - Medikal Bakım Ürünleri (medikalbakimurunleri.com) ulaşabilirsiniz.
1 note · View note
karaca2508-blog · 7 months
Text
Sağlıklı Yaşam İçin Beslenme
Tumblr media
Sağlıklı yaşam için beslenme hiçbir zaman sadece karın doyurmak anlamına gelmez. Yeterli ve dengeli beslenme, büyüme, yaşamın sürdürülmesi ve sağlığın korunması için besin ögeleri ve diğer biyoaktif maddelerin yeteri kadar alınmasıdır. Besinler çok çeşitlidir. Her çeşit besinin bileşiminde değişik miktarlarda “besin ögesi” denilen kimyasal moleküller bulunur. Besinler yendikten sonra besin ögelerine parçalanır ve vücutta öyle kullanılır. Besin ögeleri makro ve mikro besin ögeleri olmak üzere iki gruba ayrılır. Makro besin ögeleri, karbonhidratlar, protein ve yağlardır. Mikro besin ögeleri vitaminler, mineraller ve sudur. Makro besin ögeleri vücudumuza enerji verir, mikro besin ögeleri ise vücudumuza enerji vermez ancak vücut çalışmasında önemli görevleri vardır. Sağlıklı Yaşam İçin… Karbonhidratlar Karbonhidratlar vücuda enerji sağlayan ana ögelerdir. Günlük enerjinin büyük bölümü (% 55- 60) bu ögelerden sağlanır. Et, süt, yumurta gibi hayvansal kaynaklı ürünlerde az, tüm bitkisel besinlerde en çok bulunan besin ögesidir. Vücudun harcadığı enerjinin büyük bir bölümünü sağlarlar. Bir gram karbonhidrat 4 kalori verir. Ağır beden hareketleri için en elverişli enerji kaynağı karbonhidratlardır. Bitkisel besinlerde bulunan ve sindirilemeyen selüloz, hemiselüloz, lignin gibi karbonhidratlar posayı oluşturur. Posa ise bağırsakların hareketini ve kolay boşaltılmasını sağlayarak kabızlığı önler. Beynin kullandığı tek enerji kaynağı glukoz olduğundan bilişsel fonksiyonlar için karbonhidratlar gereklidir. Yağlar Yağlar en ekonomik enerji kaynağıdır. Yağlar, aynı miktarlardaki karbonhidrat ve proteinlerin iki mislinden fazla kalori vermektedir. Bir gram yağ 9 kalori verir. Ancak, diyette fazla bulunmalarının kalp hastalıkları ile ilişkili olabileceği bildirildiğinden diyette günlük enerjinin % 30’undan fazla olması istenmez. Yağların bileşiminde yer alan ve vücut tarafından yapılmayan bazı yağ asitleri büyüme ve derinin sağlığı için gereklidir. Yine yağlar, yağda eriyen vitaminlerin (A, D, E ve K vitaminleri) vücuda alınması için esastır. Ayrıca, yağlar organların etraflarını kapatarak dış etkilerden zarar görmesini önlemektedir. Proteinler Aminoasitlerden oluşan proteinler, vücudun yapı taşı olarak bilinen büyük moleküllü biyolojik maddelerdir. Bir gram protein 4 kalori enerji verir. Diyette günlük enerjinin % 10-15’i proteinlerden sağlanmalıdır. Hücrelerin yapımında proteinler önemlidir, ayrıca kırmızı kan hücrelerindeki oksijen taşıyan hemoglobinin bir kısmı da protein yapısındadır. Enfeksiyonlardan koruyan bağışıklık (immun) sistemi içinde yer alan immun globulin ve antikorlar da proteindir. Sağlıklı Yaşam ve Egzersiz Proteinlerin fonksiyonları yapıcı, onarıcı, düzenleyici ve koruyucu olarak özetlenebilir. Protein gereksinimi yetişkinler için kilogram başına 1 gram olarak hesaplanabilir. Çocuklarda, genç erişkinlerde, gebelikte, emziklilikte ve yaşlılıkta protein gereksinimi artar. Vücudun proteinlerden azami yarar sağlayabilmesi için karbonhidratlardan alınan enerjinin yeterli olması gerekir. Aksi halde enerji kaynağı olarak proteinler kullanılır, bu da metabolizmanın gereksiz yere çalışması ve böbreğe yük bindiren protein yıkım ürünlerinin artmasına sebep olur Proteini oluşturan amino asitlerin bazıları vücut tarafından sentez edilebilir. Vücut tarafından sentez edilemeyen ve besinlerle belirli miktarlarda alınması gereken 8 amino asit “Elzem (esansiyel) amino asitler” olarak adlandırılır. Besinlerdeki proteinlerin amino asit değerleri farklılık gösterir. Yeterli miktarda elzem amino asit içeren proteinlere “kaliteli protein” denir. Et, süt, yumurta gibi hayvansal proteinler kaliteli proteinlerdir. Bitkisel proteinlerde bazı elzem amino asitler yeterli miktarda yoktur. Örneğin mısır proteininde triptofan, buğday proteininde lizin, kuru baklagillerde metionin yeterli miktarda değildir. Tahılların kuru baklagillerle birlikte tüketilmeleri bu eksiklikleri bir dereceye kadar tamamlayabilir. Vitaminler Vitaminler vücutta sentezlenmeyen, yaşam için gerekli, çok küçük miktarlarıyla hücre metabolizmasında önemli tepkimeleri kolaylaştıran organik bileşiklerdir. Vitaminlerin çoğu vücut tarafından yapılamadığı için besinlerimizle alınması gerekmektedir. Bu besinlerin bir kısmı çiğ olarak, bir kısmı da belirli pişirme süreçlerinden geçerek soframıza gelir. Bu hazırlama ve pişirme süreçleri esnasında oluşabilecek vitamin kayıpları insan sağlığını yakından ilgilendirmektedir. Vitamin gruplarını etkileyen ısı, ışık gibi etkenler ile asidik ve alkali ortamlar vardır. O nedenle her besin grubunun vitamin kayıplarına neden olmadan tüketilmesi yaşamın sağlıklı sürdürülmesi açısından gereklidir. Vitaminler insan sağlığının korunması için gereklidir. Vitaminler yağda ve suda eriyen vitaminler olarak iki grup altında toplanır. - Yağda eriyen vitaminler: A, D, E ve K vitaminleri - Suda eriyen vitaminler: C vitamini ve B grubu vitaminler A Vitamini A vitamini; görme, büyüme, üreme, embriyo gelişmesi, kan yapımı, bağışıklık sistemi ve doku hücresi farklılaşmasında gerekli bir vitamindir. A vitamini vücutta depo edilen bir vitamindir. Bu nedenle yetersizlik belirtileri, uzun süre A vitamini alınmadığında görülür. Yetersiz ve dengesiz beslenenlerde ve büyümenin hızlı olduğu çocukluk, gebelik ve emziklilik dönemlerinde sorun ortaya çıkabilir. A vitamini hayvansal kaynaklı karaciğer, balık yağı, süt, tereyağı, yumurta gibi besinlerden alınır. Bitkisel kaynaklardan ise beta karoten gibi karotenoidleri alınır ve bunlar organizmada A vitaminine dönüştürülebilir. Karotenoidlerin (A vitamini ön maddesi) kaynakları kırmızı ve sarı portakal ile koyu yeşil yapraklı sebzelerdir. En çok sarı, turuncu (havuç, kış kabağı vb.), koyu yeşil yapraklı sebzeler ile sarı ve turuncu meyvelerde (kayısı, şeftali vb.) bulunur. D Vitamini D vitamini; yağda eriyen bir vitamindir. Emilimi için yağ ve safraya ihtiyaç vardır. Balık yağında D vitamini bulunur, güneş ışığı etkisi ile deri tarafından da D vitamini yapılır. En önemli işlevi kalsiyum metabolizmasını denetlemek ve düzenlemektir. Kemikler kalsiyum deposudur. Kalsiyumun kemiklere taşınmasına ve yerleşmesine yardımcı olur. Başlıca D vitamini kaynakları balık, balık yağı, karaciğer, yumurta sarısı ve tereyağıdır. D vitamini eksikliğinde raşitizm görülür. Raşitizmde kemik ve dişlerde bozukluk ve eğrilik görülür. Dişler geç çıkar. Kafa kemikleri yumuşar ve eğrilir. Eklemlerde şişkinlik görülür. Güneş ışığını doğrudan alamayan bireylerde, hızlı büyüyen çocuklarda, az güneş alan ülkelerde D vitamini eksikliği görülür. D vitamini yetersizliğinin yaygın olarak görülme nedeni doğal yiyeceklerde yeterince bulunmamasına bağlıdır. Eksikliğinde çocukluk çağı raşitizmi (rikets) görülür. Bu hastalıktan korunma için güneş ışınlarından yararlanmak gerekir. Osteomalasia erişkin dönemde görülen bir kemik hastalığıdır. Kemikler yeterince sert ve dayanıklı değildir, kalsiyum ve fosfor oranı düşüktür. Sık doğum yapan, yetersiz ve dengesiz beslenen, güneşten yararlanamayan kadınlarda daha sık görülür. D vitamini suda erimediği için fazlası idrarla atılamaz. Fazla alınması eklemlerde ve yumuşak dokularda kireçlenmeye neden olur. Yine çocuklarda fazla ve gelişigüzel kullanıldığında büyümede duraksama, kusma, böbreklerde taş oluşumu gözlenir. E Vitamini Günlük yiyeceklerde yeterli miktarda bulunduğundan, insanlarda yetersizlik belirtilerine sıklıkla rastlanmamaktadır. Yağların emiliminde bir bozukluk oluştuğunda E vitamini emilimi de azalır. E vitamini hücre zarının koruyucusudur, iyi bir antioksidandır, damar içerisinde akışkanlığı sağlar, damar tıkanıklığını önler. Bitkisel yağlar, tahıl taneleri, yağlı tohumlar, soya, yeşil yapraklı sebzeler ve baklagiller E vitamininden zengindir. K Vitamini Kanın pıhtılaşma etmeni olarak tanımlanan K vitamini, günlük yiyeceklerimizde yeteri kadar bulunduğu ve kalın bağırsakta bakterilerce yapıldığı için, yetersizliğinde oluşan bir hastalık tanımlanmamıştır. Yağda eriyen bir vitamindir. Eksikliğinde kanın pıhtılaşması engellendiği için kanamanın durma süresi uzayabilir. K vitamini kemik gelişimi için de önemlidir En zengin K vitamini kaynakları; ıspanak ve benzeri yeşil yapraklı sebzeler, karaciğer, kuru baklagiller ve balıklardır. Tiamin (B1 Vitamini) En önemli görevi enerji metabolizmasındadır. Değişik besinlerle vücuda alınan besin öğelerinin vücutta enerjiye çevrilmesi yine en önemli enerji kaynaklarından olan karbonhidratlardan enerji yapımında önemli bir işlevi vardır. B1 vitamini eksikliğinde yorgunluk ve isteksizlik, iştah azalması, kusma ve sindirim sisteminde bozukluklar, kalp yetmezliği, huzursuzluk sıklıkla görülen belirtilerdir. Beriberi denilen ve sinir sistemi bozukluğu şeklinde tanımlanan, eklemlerde şişlik ve ağrı, denge bozukluklarına neden olan hastalıklar en önemli yetersizlik belirtisidir. Karaciğer, et, süt, kuru baklagiller, tahıllar (buğday, mısır, pirinç), ceviz, fındık ve yumurta iyi birer B1 vitamini kaynağıdır Ribloflavin (B2 Vitamini) Işığa duyarlı olması nedeniyle riboflavin bulunan yiyecekler ışıkta bekletilmemeli, suda eriyen bir vitamin olduğu için de sebzelerin pişirilme suyu ve yoğurdun suyu dökülmemelidir. Karbonhidrat, protein ve yağların metabolizmasında görev alan riboflavin bir düzenleyicidir. Yetersizliğinde deride yaralar (dermatit), dudaklarda çatlaklar (keylozis, angular lezyon) ve göz çevresinde kesik şeklinde yaralar oluşur. Sinir sisteminde bozukluk, anemi (kansızlık) görülebilir. Gözde yanma ve kızarıklık, ishal oluşabilir. Karaciğer, et, süt ve ürünleri, yumurta, peynir, balık, yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllar iyi birer riboflavin kaynağıdır. Niasin Diyette yeterince niasin alınmaması sonucu sinir sistemi, sindirim sistemi ve güneş gören deride simetrik yaralarla kendini gösteren pellegra hastalığı oluşur. Pellegra hastalığı daha çok tek yönlü beslenen; özellikle de sadece mısır tüketen toplumlarda görülür. Kimler Malul Sayılır? Et, balık, kümes hayvanları, karaciğer, maya, tahıllar, kuru baklagiller ve yeşil yapraklı sebzeler niasin yönünden zengindir Folik Asit Folik asidin vücutta görev yapabilmesi için C vitaminine ihtiyaç vardır. Yetersizliğinde kan yapımında azalma olmaktadır. Özellikle gebe kadınlarda ve çocuklarda yetersizlik belirtileri yaygındır. Yetersizlik nedeni; yetersiz sebze ve meyve tüketimi, emilim bozukluğu ve vücuttan aşırı kayıp olmasıdır. Alkol bağımlılarında da folik asit yetersizliği görülebilir. Karaciğer, et, yeşil yapraklı sebzeler, maya, kuru baklagiller ve tahıllar folik asitten zengindir. Vitamin B6 (Piridoksin) Protein, yağ ve karbonhidrat metabolizmasında yardımcıdır. B6 vitamini aynı zamanda bağışıklık sistemi için de gereklidir. B6 vitamini yetersizliğinde en önemli bulgu sinir sisteminde, kan hücrelerinde görülür. Deride yaralar oluşur. Sinir sistemi bozukluğuna bağlı olarak bayılma nöbetleri görülür. Dudak kenarları ve dilde yaralar, huzursuzluk ve anemi (kansızlık), çocukluk çağında sık görülen B6 vitamini eksikliğinin başlıca belirtileridir. Büyüme geriliği, sindirim sistemi bozukluğu ve böbrekte taş oluşumu da B6 eksikliğinde görülen hastalıklardan bazılarıdır İstanbul İş Sağlığı ve Güvenliği Analizi Et, karaciğer, böbrek, tahıllar ve kuru baklagiller B6 vitamini yönünden zengindir. Vitamin B12 Bağışıklık sisteminde, protein metabolizmasında, sinir sisteminde ve kemik iliğinde kan hücrelerinin yapımında görevlidir. B12 vitamini yetersizliğinde, sinir sisteminde bozukluklar ve pernisiyöz anemi (kansızlık) oluşur. Kol ve bacaklarda uyuşma, duyu azalması, ruhsal bunalım ve kasılmalar en belirgin eksiklik belirtileridir Bu vitamin sadece hayvansal kaynaklı besinlerde bulunmaktadır. Et, süt, peynir, yumurta ve balık B12 vitamini yönünden zengindir. B12 vitamini bitkisel besinlerde bulunmaz. Pantotenik Asit Karbonhidrat, protein ve yağ metabolizması için gereklidir. Sinir sisteminin, bazı hormonların çalışmasında ve yağların sentezinde rol oynar. Bu vitamin tüm besinlerde bulunduğu için yetersizlik belirtileri sık görülmez. Tüm hayvansal ve bitkisel besinleri tüketmekle yeteri kadar pantotenik asit alımı sağlanır. Biotin Biotin, vücudumuzda ince bağırsak bakterileri tarafından sentezlenir. Karbonhidrat metabolizmasında görev alır ve enerji oluşumuna katkı verir. Günlük tükettiğimiz besinlerde biotin yeterli miktarda bulunduğundan eksiklik belirtileri görülmemektedir. Çiğ yumurta akında avidin adlı bir protein vardır ve bu protein biotinin vücutta kullanılmasını engeller. Çiğ yumurta yiyenlerde saç dökülmesi, deri yaraları oldukça sık görülen durumlardır. O nedenle yumurtanın pişirilerek tüketilmesi vücut için daha yararlıdır. Yetersiz tüketiminde deri yaraları, iştahsızlık, kas ağrıları, solukluk gibi belirtiler ortaya çıkar. Biotin, vücutta bağırsak bakterileri tarafından üretilmekte ve günlük besinlerle vücuda yeteri kadar alınmaktadır. Tüm yiyeceklerde yeteri kadar bulunur. En çok bulunduğu besinler; karaciğer, yumurta sarısı, soya unu, et ve mayadır Vitamin C (Askorbik Asit) Vitamin C; hava ile temasla kolay okside olur, suda erir, ekşi tattadır, ışıkla temasta rengi koyulaşır, ısıya dayanıksız bir vitamindir Vitamin C bağ dokularını bir arada tutar. Zehirlenmeler ve ateşli hastalıklarda vücudu koruyan ve bağışıklık sistemini güçlendiren bir vitamindir. Vücudumuzda kan yapımı için gerekli olan demir ve folik asidin kana geçmesini kolaylaştırır ve kullanımını artırır. Böylelikle kansızlığı önler. Damar çeperlerini güçlendirerek kanamaya ve gözde katarakt oluşumuna engel olur. Meme kanseri ve güneş ışınlarının oluşturduğu deri kanserlerinin gelişimini yavaşlatır. Kuvvetli bir antioksidandır. Çalışanlara Hamilelik ve Doğum Hallerinde Sağlanan Haklar Vitamin C yetersizliğinde; diş etlerinde kanama, dişlerde anormallikler, yorgunluk, isteksizlik ve eklem ağrıları görülebilir. Aşırı yetersizliği skorbüt hastalığına neden olur. Diş etlerinde kanama, eklemlerde şişlik ve ağrılarla belirti veren skorbüt hastalığını tedavi eden vitamin olarak bilinmektedir. Enfeksiyonlarda ve sigara içenlerde gereksinim 2 kat artmaktadır. Fazla alındığı takdirde böbrekler yoluyla dışarı atılır. Ana metabolitlerinden (yıkım ürünü) birisi oksalattır. Bu nedenle yüksek dozda uzun süre C vitamini alımında böbrek (okzalat) taşları oluşabileceği bildirilmiştir. Limon, portakal, mandalina gibi turunçgiller, çilek, böğürtlen, kuşburnu, domates, lahana, patates ile ıspanak, marul, yeşil biber, asma yaprağı gibi yeşil yapraklı sebzeler zengin kaynaklarıdır. Bu besinleri taze olarak tüketmek, bekletmemek kayıpları önlemek açısından önemlidir Mineraller Mineraller doğada yaygın olarak görülen inorganik maddelerdir. Vücudun büyümesi ve gelişmesi, yaşamın sürdürülmesi ve sağlığın korunması için minerallere ihtiyaç vardır. Mineraller vücudumuzda yapıyı oluşturan ve birçok işlevi düzenleyen elzem besin öğeleri grubudur. Vücudunuzun % 4 gibi çok küçük bir kısmını oluşturmalarına rağmen vücut yapısının oluşmasında yardımcıdırlar. Kemik, diş, kas, kan ve diğer dokularda da mineraller bulunur. Kalsiyum Kemiklerin ve dişlerin yapımında, kasların kasılmasında, sinirlerin çalışmasında, normal kan basıncının sağlanmasında, kanın pıhtılaşmasında, hücrelerin bir arada tutulmasında gereklidir. Vücuttaki kalsiyumun % 99’u kemiklerde ve dişlerde, geri kalan % 1’i ise vücut sıvılarında ve hücrelerde bulunmaktadır. Kalsiyum ve D vitamininin yetersizliğinde; çocuklarda raşitizm, yetişkin kadınlarda osteomalasia ve yaşlılarda osteoporoz görülür. Raşitizm ve osteomalasia kemiklerin gelişememesi, yumuşaması ve eğrilmesidir. Osteoporoz ise kemiklerin kırılabilir duruma gelmesidir. D vitamini, sütte bulunan laktoz, C vitamini, organik asitler ve bazı amino asitler kalsiyumun emilimini kolaylaştırır. Mayasız undan yapılan ekmeğin tüketimi, antasitli ilaçların uzun süre ve fazla miktarda kullanılması ise emilimi engeller.   Süt ve süt ürünleri (yoğurt, peynir, dondurma vb.) en iyi kalsiyum kaynağıdır. Süt ve ürünlerinde bulunan kalsiyumun emilimi fazladır. Yumurta sarısı, tahıllar, kuru baklagiller ve yağlı tohumlar da iyi birer kalsiyum kaynağıdır. Yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllarda bulunan kalsiyumun emilimi ise düşüktür. Yeşil yapraklı sebzelerde bulunan okzalatlar (oksalik asit) ve tahıllarda bulunan fitatlar (fitik asit) kalsiyumla birleşerek ince bağırsaklardan emilimi engeller. Diyetin posa miktarının fazla olması da kalsiyum emilimini olumsuz yönde etkiler. Fosfor Fosfor; kalsiyumla birlikte kemiklerin ve dişlerin oluşumunda, besin öğelerinin metabolizmasında görev alan enzimlerin yapısında bulunur ve hücre çalışması için gereklidir. Ayrıca fosfor vücut sıvılarının asit ortama dönüşümünü engeller, hücre içi ve dışı sıvıların dengede tutulmasını sağlar. Vücuttaki fosforun % 90’ı kemiklerde ve dişlerde, geri kalan % 10’u ise vücut sıvılarında ve hücrelerde bulunur. Protein yönünden zengin besinlerin fosfor içeriği de yüksektir. İhbar Tazminatı Hangi Hallerde Ödenir? Süt ve türevleri, et ve türevleri, tavuk, balık, yumurta, tahıllar, kuru baklagiller ve yağlı tohumlar önemli fosfor kaynağı besinlerdir. Demir Demirin çoğunluğu kanda ve kırmızı kan hücrelerinin içinde yer alan hemoglobinde bulunur. Hemoglobinin yapısında bulunan demirin vücuttaki görevi oksijen taşımaktır. Akciğerlerden oksijeni hücrelere, hücrelerden de karbondioksiti akciğerlere taşır. Et ve et ürünleri, yumurta, yeşil yapraklı sebzeler ve tahıllar demir kaynağıdır. Pekmez ve kuru meyveler de iyi bir demir kaynağıdır. Diyette C vitamininin ve etin bulunması, bitkisel kaynaklı demirin emilimini artırır. Bu nedenle her öğünde C vitamininden zengin besinlere yer verilmelidir. Tahıllarda demir emilimini engelleyen fitatların etkisinin ortadan kaldırılması amacıyla ekmek mayalandırılarak yapılmalıdır. Yemek esnasında çay içilmesi de demirin emilimini azalttığından, çay öğün aralarında ve açık olarak içilmelidir. Demir yetersizliğinde kansızlık görülür. Bağırsak parazitleri, besinlerle alınan demire ortak olur ve kansızlığa neden olur. Anemik olan kişilerde kanda hemoglobin düzeyi düşer ve kırmızı kan hücrelerinin sayısı azalır. Diyetle demiri yetersiz tüketen okul çocuklarının sık hastalandıkları ve okula devam edemedikleri, öğrenme, algılama ve dikkatlerinde azalma görüldüğü ve okul başarılarının düştüğü bilinmektedir. Magnezyum Vücuttaki magnezyumun çoğu kalsiyum ve fosforla birlikte iskeletin yapısında bulunur. Kas dokuları ve vücut sıvılarında magnezyum bulunur. Yağlı tohumlar, kuru baklagiller ve tahıllar magnezyumdan zengin kaynaklardır. İyot Tiroit bezinin çalışması için iyot gerekir. İyot, tiroit bezinde tiroit hormonlarının yapımında görev alır. İyodun yetersiz alınması, iyot yetersizliği hastalıklarına neden olur. Ülkemizin bazı bölgelerinde (Karadeniz ve Akdeniz’in iç kesimleri ile Doğu ve İç Anadolu Bölgesinde) toprakta ve suda iyot yetersizliği olduğu için, bu bölgelerde yetişen besinlerle beslenen kişilerde basit guatr hastalığı görülür. Guatr boynun ön tarafında bulunan tiroit bezinin büyümesidir. Read the full article
0 notes
Text
Diyabet tedavisi için şifalı bitkileri keşfet
Diyabet tedavisi için şifalı bitkileri keşfet
Tumblr media
#AlternatifTedavi, #AntidiyabetikBileşikler, #Beslenme, #BitkiBazlıDiyet, #BitkiBazlıIlaç, #BiyoaktifBileşenler, #DiyabetTedavisi, #DiyabetYönetimi, #Fitokimyasallar, #GelenekselTıp, #GestasyonelDiyabet, #Insülin, #KanŞekeri, #KlinikAraştırmalar, #NutrientsJournal, #Obezite, #Sağlık, #ŞifalıBitkiler, #TerapötikPotansiyel, #Tip1Diyabet, #Tip2Diyabet, #TıbbiBitkiler https://is.gd/vNDtDh https://www.tibbivearomatikbitkiler.com/makaleler/diyabet-tedavisi-icin-sifali-bitkileri-kesfet/
Diyabet tedavisi için şifalı bitkiler ile ilgili araştırma Nutrients Journal’da yayınlanan yakın tarihli bir incelemede araştırmacılar, 20 şifalı bitkiyi, bunların biyoaktif fitokimyasal bileşenlerini, terapötik potansiyelini, etki şekillerini ve diyabet (DM) ile mücadele etme olasılıklarını ve yeteneklerini tanımladılar.
DM, glukoz homeostazisini koruyan pankreatik beta hücrelerinin bozulmuş insülin salınımına, etkisine veya her ikisine bağlı olarak yüksek kan şekeri seviyeleri ile karakterize edilen bir metabolik hastalıktır.
Diyabet prevalansında ve buna bağlı tıbbi harcamalarda beklenmedik bir artış, insanları diyabet yönetimine bütünsel yaklaşımlar benimsemeye yöneltti.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), küresel nüfusun ~%80’inin, özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde (LMIC’ler) birinci basamak sağlık hizmeti seçeneği olarak geleneksel tıbbı tercih ettiğini tahmin ediyor. Buna göre Çin Tıbbı, Unani ve Ayurveda dahil olmak üzere birçok geleneksel tıbbi sistem geçerli alternatifler olarak ortaya çıkmıştır.
Bu sistemlerde diyabetle mücadele için şifalı bitkiler (örneğin zerdeçal, sarımsak, soğan, tulsi) kullanılır. Mikroplar ayrıca Actinomycetes türlerinden türetilen bir psödo-oligosakarit olan akarboz gibi anti-diyabetik bileşiklerin kaynağı olarak da potansiyel göstermiştir.
Çalışmalar ayrıca anti-diyabetik özelliklere sahip bazı zehir türevi bileşikleri de tanımlamaktadır. Yayınlanmış literatür, biyoaktif bileşikleri veya fitokimyasalları nedeniyle antidiyabetik özelliklere sahip 800’den fazla şifalı bitkiden bahsetmektedir; üstelik bunların yan etkileri sentetik ilaçlara göre daha azdır.
Hastalık biyolojisi Tip 1 ve tip 2 diyabet (T2D) yaygındır, ancak T2DM vakaların ~%90 ila 95’ini oluşturur. Bunlardan ilki, insülin eksikliği nedeniyle pankreatik β hücrelerinin otoimmün yıkımı olarak kendini gösterir; bu da lipolizi tetikleyerek kandaki serbest yağ asitlerinin seviyesini yükseltir.
Öte yandan, T2DM tipik olarak genetiktir ve beta hücrelerinin insülin salgılama kapasitesinin düşük olmasını ve insülin direncini (IR) tetikleyen obezite ile ilişkilidir. Gestasyonel diyabet, fetal-maternal komplikasyonları artıran başka bir diyabet türüdür.
Diyabet tedavisi için şifalı bitkiler
Hastalarının %50’ye varan oranda organ hasarı ve serebrovasküler hastalıklar da dahil olmak üzere mikro ve makrovasküler komplikasyonlarla karşılaşılmaktadır. Dipeptidil peptidaz-4 (DPP-4) inhibitörleri ve tiyazolidindionlar (TZD’ler) gibi halihazırda mevcut antidiyabetik ilaçlar, vasküler komplikasyonların görülme sıklığını azaltarak çalışır ancak düşük ve düşük gelirli ülkelerdeki milyonlarca insan için daha yüksek oranları nedeniyle bunlara erişilemez.
Çeşitli epidemiyolojik çalışmalar, bitki bazlı diyetlerin, ilaçlara bağımlılığı azaltarak ve diyabetik komplikasyonları önleyerek diyabetin yönetilmesine yardımcı olan fito-bileşenlere sahip olduğunu göstermiştir.
Sebzeler, meyveler, şifalı bitkiler, baharatlar ve sert kabuklu yemişlerdeki fitokimyasalların çeşitliliği çok fazladır. Anti-diyabetik özelliklere sahip flavonoidler, antosiyaninler, saponinler, tanenler ve karotenoidler içerirler.
Sağlık açısından faydalarını, antioksidan, immünomodülatör, antihiperlipidemik, antiinflamatuar ve antihiperglisemik etkilerini farklı organlarda, karaciğerde, bağırsakta, pankreasta, iskelet kasında ve yağ dokusunda farklı mekanik yollar yoluyla gösterirler
Tıbbi bitki bazlı gıdaların antidiyabetik etkileri
Önceki çalışmalar bitki bazlı gıdalardaki fitokimyasalların antidiyabetik etkilerini göstermiştir. Bazı örnekler arasında sarımsaktan allisin, nohuttan flavonoidler, tarçından sinnamaldehit, lahanadan antosiyanidinler, safrandan karotenoidler, çörek otundan timokinon, chilgoza fıstığından organik asitler, antep fıstığından prosiyanidinler, karabiberden alkaloid piperin ve zencefilden kurkuminoidler yer alır.
Klinik öncesi DM modellerinde bitki bazlı gıda ürünleri oksidatif stresin neden olduğu hasarı azaltmış ve insülin sekresyonunu arttırmıştır. Ayrıca lipit profillerinin korunmasına, kan şekeri seviyelerinin düzenlenmesine, LDL’nin azaltılmasına ve HDL kolesterol seviyelerinin arttırılmasına da yardımcı oldular. Ayrıca bunların tüketimi vejetaryen olmayan diyetlere kıyasla besin eksikliklerini önleyebilir.
Ayrıca, aşırı lif tüketimi şişkinlik, gaz vb. gibi sindirim sorunlarını önleyebilir. Nigella sativa gibi bitki bazlı diyetlerin çoğu iyi tolere edilmesine ve yüksek dozlarda toksik olmamasına rağmen, bu nedenle dengeyi korumak önemlidir. .
Yapı-aktivite ilişkisi (SAR) çalışmaları, şifalı bitkilerde bulunan çok çeşitli biyoaktif bileşiklerdeki küçük modülasyonların antidiyabetik aktiviteyi nasıl modüle edebildiğinin anlaşılmasına yardımcı olmuştur.
SAR analizi, örneğin Zingiber officinale ve Piper nigrum gibi şifalı bitkilerden elde edilen alkaloitlerin antidiyabetik ilaç keşfi için giderek daha önemli hale geldiğini göstermiştir. Tıbbi bitki bazlı gıdaların kullanımı çok eskilere dayanmaktadır. Ancak istenmeyen yan etkilere ve etkileşimlere neden olabileceğinden bunları sentetik antidiyabetik ilaçlarla birlikte tüketmenin güvenliğine ilişkin yeterli bilimsel kanıt yoktur.
Ayrıca, bunları daha yüksek miktarlarda tüketmenin güvenliği ve sağlık üzerindeki uzun vadeli etkileri konusunda kanıtlar eksiktir. O zamana kadar, fitokimyasalların in vitro olarak umut verici antidiyabetik aktivite göstermiş olmasına rağmen, insanların DM tedavisi için şifalı bitkileri kullanırken dikkatli olmaları gerekmektedir . Gelecekteki yüksek kaliteli klinik araştırmalar bunların etkinliğini daha da doğrulayabilir ve terapötik indekslerini oluşturabilir.
Şifalı bitkilerden elde edilen fitokimyasalların etkinliği, bunların etki şekli, farmakokinetiği ve olası olumsuz etkileri hakkında daha fazla bilgi, özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde DM yönetimi için yeni, daha uygun maliyetli bitki bazlı ilaçların geliştirilmesine yol açabilir.
0 notes
healthnews69 · 8 months
Text
Magicoa cokolada Napitak za mršavljenje
Magicoa je novi pristup brzom mršavljenju koji koristi kakao prah i može pomoći korisnicima da vide prednosti za samo dva tjedna. Kod primjene lijeka nije potrebno bavljenje sportom jer ubrzava metabolizam, smanjuje apetit i sprječava apsorpciju masti. Probleme s debljanjem nakon završetka sportskog tečaja možete spriječiti uzimanjem Magicoe. Komponente sastava koje podižu raspoloženje i umiruju središnji živčani sustav otklanjaju problem prejedanja u stresnim situacijama. Budući da magicoa sadrži antioksidanse koji učinkovito uklanjaju toksine iz tijela i smanjuju opasnost od strija, zdrava je za kožu. Magicoa je mješavina napitaka u prahu napravljena u potpunosti od prirodnih sastojaka koja pomaže u oblikovanju tijela i mršavljenju. Proizvod ubrzava metabolizam i daje osjećaj tonusa, lakoće.
Što je Magicoa
Revolucionarni, jedinstveni i napredni dodatak prehrani poznat kao Magicoa namijenjen je ubrzanju vašeg metabolizma i olakšavanju skidanja neželjenih kilograma. Inventivno izrađen od jedinstvene kombinacije zrna kakaovca, reishi gljiva i drugih pomno odabranih hranjivih tvari, ovaj dodatak prehrani za mršavljenje osmišljen je kako bi poboljšao vaše opće zdravlje, pospješio metabolizam lipida i ugljikohidrata i pomogao vam u skidanju neželjenih kilograma.
Tumblr media
Sastav Magicoa
Magicoa je prirodni dodatak koji ljudima pomaže u učinkovitom mršavljenju. Sadrži ekstrakt gljive reishi, inulin cikorije, krom pikolinat, kakao prah, maltodekstrin, ekstrakt crnog papra i ekstrakt čili papričice. Međudjelovanje ovih komponenti Magicoa pruža sveobuhvatno i učinkovito djelovanje, uključujući ubrzanje procesa gubitka težine, poboljšanje probave, povećanje metabolizma ugljikohidrata, obnovu živčanog sustava, smanjenje apetita i gladi noću, poboljšanje kvalitete sna, te oslobađanje od stresa. Sve ove prednosti dolaze iz interakcije ovih Magicoa komponenti. Istraživanje je provedeno u Portugalu, a rezultati su pokazali da je gore opisani utjecaj bio prisutan u testnoj skupini. Budući da daje tijelu energiju i izdržljivost, tvar čini prirodni proces mršavljenja još učinkovitijim.
Važno je konzumirati lijek prije jela kako bi se smanjio apetit i pospješilo ubrzanje metabolizma kako bi se postigli najpovoljniji rezultati uzimanja Magicoe za mršavljenje. Nakon konzumacije napitka probava postaje učinkovitija, a energija koja se nakon toga oslobađa koristi se za lakše sagorijevanje masti.
službena stranica 👉 http://www.advisorwellness.org/Magicoa
Ekstrakt gljive Reishi
Ublažava nesanicu; ima učinak pomlađivanja; smanjuje razinu glukoze u krvi; vraća elastičnost kože; sprječava pojavu strija; poboljšava kvalitetu jetre; ubrzava razgradnju tjelesne masti; poboljšava kvalitetu jetre; poboljšava kvalitetu jetre; poboljšava kvalitetu jetre; poboljšava kvalitetu jetre; poboljšava kvalitetu jetre; poboljšava kvalitetu
Kokosov Prah
Povećava tjelesnu reakciju na inzulin kao rezultat fenolnih kemikalija, koje također pomažu smanjiti glad i želju za hranom. Ubrzava metabolizam i doprinosi sagorijevanju kalorija. Kakao podiže tonus organizma, daje snagu i pomaže u lakšem podnošenju stresnih uvjeta. Sve to čini stimulirajući stvaranje endorfina, koji su također poznati kao “hormoni sreće”.
Ekstrakt crnog papra
Povećava proizvodnju enzima, normalizira i ubrzava metabolizam, te poboljšava rad probavnog trakta, sve su prednosti korištenja ovog dodatka. Komponenta papra poznata kao acapsaicin potiče pojačani dotok krvi u kožu, što smanjuje lokalizirani edem i čini površinu kože ujednačenijom.
Maltodekstrin
Potiče rast mišićne mase, povećava količinu korisnih bakterija u debelom crijevu te potiče izbacivanje radionuklida i teških metala iz organizma. Uključen je u Magicou. Snižava razinu kolesterola i potiče zdravo mršavljenje i održavanje tjelesne težine na željenoj razini, čime se sprječava stvaranje nezdravog platoa težine.
Cikorija
Prirodni prebiotik koji potiče rast dobrih bakterija, što zauzvrat poboljšava probavu, usporava brzinu apsorpcije ugljikohidrata, podiže raspoloženje i održava štitnjaču u ispravnom stanju.
Krom pikolinat
Povećava tempo kojim tijelo sagorijeva masti i ugljikohidrate, a smanjuje ukupni postotak tjelesne masti. Smanjuje razinu šećera u krvi i ubrzava metabolizam stanica u tijelu. Pomaže korisnicima izgubiti neželjene kilograme i pojačava sposobnost tijela da sagorijeva masnoće. Kao rezultat doprinosa kroma u proizvodnji kolagena i elastina, stanje kože se poboljšava, a koža postaje čvršća i elastičnija.
Ekstrakt paprike
Sastojak je Magicoe i ima antioksidativna svojstva, ubrzava procese metabolizma, jača imunološki sustav i učinkovito uzrokuje mršavljenje. Komponente koje se nalaze u sastavu paprike dokazano poboljšavaju cirkulaciju, metabolizam i razgradnju masti. Konzumacijom papra može se izbjeći razvoj masnoće i ateroskleroze.
Kakav je učinak Magicoe
Zbog toga se osjećate manje gladni. Broj kalorija i sadržaj proteina u reishi gljivama relativno su niski. Konzumacija Magicoe ne samo da sprječava osjećaj gladi, već pomaže i u učinkovitijem mršavljenju.
Pojačajte metabolizam u svom tijelu. Kakao, reishi i cikorija djeluju zajedno kako bi stimulirali metabolizam i pomogli u razgradnji masnih naslaga u tijelu.
Pomaže u održavanju stabilne težine. Svi koji su probali prašak napomenuli su da su uspjeli održati svoju težinu bez pridržavanja dijete na bilo koji način.
Pruža vitalnost. Osoba koja konzumira Magicou osjetit će povećanje energije, smanjenje osjećaja iscrpljenosti, kao i povećanje osjećaja svježine i vedrine.
Vraća razinu glukoze u krvi u normalu. Svi polisaharidi koji čine prah doprinose stvaranju inzulina, hormona koji kontrolira razinu glukoze u krvi. Kada je razina šećera u krvi osobe stabilna, osoba ne osjeća osjećaj gladi.
Djeluje li Magicoa?
Doista, Magicoa je učinkovita! Otkrio sam da ne samo da ubrzava metabolizam, već i smanjuje apetit i čini da se čovjek osjeća energičnije. Nakon što sam koristio ovaj lijek otprilike 14–18 dana, primijetio sam porast razine energije i ukupne kvalitete života. Osim toga, primijetio sam poboljšanje i u probavi i u učestalosti želja za nezdravom hranom. Zapravo, istraživanja sugeriraju da može povećati količinu sagorjele masti do deset puta. Kontinuiranom uporabom moguće je ublažiti mnoge zdravstvene probleme povezane s prekomjernom težinom.
Kada biste trebali uzimati Magicou?
Prije svakog od dva dnevna obroka uzmite dvije kapsule Magicoe. Otkrio sam da je najučinkovitija doza ona koja je preporučena kada se otopi u vodi. Kako biste izvukli maksimum iz proizvoda, bitno je uzimati propisanu dozu. Postoji mogućnost da ćete primijetiti smanjenje apetita unutar sedam dana od početka uzimanja lijeka, što može biti korisno za održavanje zdrave težine.
Gdje se može kupiti Magicoa?
Službena web stranica proizvođača najbolje je mjesto za kupnju autentične Magicoe, stoga prvo potražite tamo. Zbog raširenosti Magicoe i njezine visoke učinkovitosti, apsolutno je potrebno izbjegavati imitacije lijeka, posebice ako se uzme u obzir da se ne prodaje u ljekarnama ili na istaknutim internetskim tržnicama.
službena stranica 👉 http://www.advisorwellness.org/Magicoa
https://community.weddingwire.in/forum/magicoa-drink-mix-emu-slu-i-prednosti-gdje-kupiti--t179594
0 notes
Text
🇹🇷👩‍🦰👨‍🦰Saç video/makale 2: Saçın özellikleri,dökülme nedenleri, önlemler ve tedavisi?
🦋Saç kökü, saç grefti, saç teli nedir?Saç kökü veya grefti 1-2-3-4 saç teli içeren follüküler ünite yapısındadır.
🦋Normal insanda kaç saç teli vardır?
👉İnsanda saç oluşumu anne karnında 9. haftada başlar ve sayısal olarak 22. haftada tamamlanır. 2.haftadan sonra yeni kıl follikülü eklenmez ancak kalite değişimi devam eder.
👉İnsan vücudunun avuç içi, ayak tabanı ve dudaklar dışındaki her yerinde kıl follikülü vardır ancak bunların önemli bir çoğunluğu gelişemeden yok olur.
👉Tüm vücutta 5 milyon kıl kökü vardır.
Bu 5 milyon kıl kökünün büyük çoğunluğu gelişimini tamamlayamadan gözle zor fark edilen ve lanugo denilen ayva tüyü şeklinde kalır.
👉Kafadaki kıl kökü sayısı 1 milyondur;buna saç, sakal, bıyık, favori, kaş dahildir.
👉Saçlı deride 100 bin-150 bin (220 bine kadar çıkabilmektedir) saç teli vardır.
👉100 bin olan seyrek/ince görünür,200 bin olan çok sık /kalın görünür.
👉İnsan doğduğu günlerde saçlı derisinde cm karede 1100 follikül vardır. Ancak bunların hepsi vellüs (tüysü) kıllardır(tam gelişmemiş tüy halindedir).
👉1 yaşın sonunda cm karede 800, 6 yaşın sonunda 600 saç teline kadar düşer.
Ergenlik döneminde 1 cm karede saç sıklığı 300-500 kök civarına kadar iner.
👉Vücuttaki diğer kıllar genellikle tekli halde iken saçlı deride 1-2-3-4 kök içeren folliküler ünite denilen gruplar halindedir.
👉Hiç dökülme problemi olmayan bir erişkinde daha sık olan ense bölgesinde santimetre karede 100-150 arası foliküler ünite vardır.
👉Saç dökülmesi olduğunda cm karededeki sıklık 60 dan aşağı düştüğünde artık seyrelme fark edilir.
👉Her saç kökünde hayat boyu 20 kez saç teli çıkabilir.
👉Ortalama saç günde 0.3 mm, ayda 6-12 mm(ortalama 1 cm), yılda 12 cm ve 7 yılda bele kadar uzar(70-80 cm).
🦋Saç dökülmesi 10 en sık tipleri;
1)Androgenetik alopesi(AGA):En sık tip, erkeklerin %50, kadınlarda %25 görülür
2)Alopesi areata: bağışıklık sistem sorunlu, saç kıran da da denir.3)Alopesi totalis 4)Traksiyon alopesi 5)Skatrisyel alopesi. 6)Telogen effluvium : kadınlarda genelde doğum sonrası veya menopoza girildiğinde.7)involutional alopesi.8)Alopesi barbae:sakal bölgesindedir.9)Anagen Effluvium: saçlar incelmeden ani hızlı dökülür.10) Alopesi universalis: %0,001 oranında görülür. Tüm vücud kılları dökülür.
🦋Saç dökülmesi ve saç kökleri şikayeti olan hastalar öncelikle ayrıntılı analiz edilmelidir
🦋Bu analizler öncelikler hasta öyküsü, fizik muayane, saç analizi ve kan tahlillerinin istenmesini kapsar.
🦋Kişinin yaş, boy/kilo,beslenme alışkanlığı,alkol, sigara yada madde kullanım öyküsü önemlidir.
🦋Diğer taraftan saçın ne zaman süredir döküldüğü, günde kaç tel döküldüğü, hangi mevsimlerde döküldüğü de sorgulanmalıdır.🦋Örneğin bir bilimsel çalışmada bireylerin çoğunluğunun telojen faza( ilk video ve makaleye bakınız!) yaz aylarında (fazla güneşin yan etkisi?, yeterli oranda güneş faydalı)daha fazla girdiği kanıtlanmıştır.
🦋Günde 15-20 dakika normal güneş ışıgı faydalıdır; prolaktin seviyesini düşürür, vitD’i artırır( fazlası zarar verir).
🦋Ayrıca normal saç dökülmesi en çok yaz sonu ve sonbahar başında olmaktadır, bu mevsimsel dökülme olup 2-3 ay sürebilir.
🦋Mevsimsel saç dökülmesinde, beyin epifiz bezinde salınan ve uyku düzeyini sağlayan melatonin hormonu yaz aylarında az salgılanır.
🦋Yeterli oranda melatonin hormonu olmadan saçlar anajen veya büyüme fazından, katagen ve telojen faIna gecerler, 1-2 ay sonra da dökülme fazına (ekzojen)geçerler.Bu durumda ( sonbaharda) saç dökülmesini fark edersiniz.
🦋Melatonini tropik meyveler(ananas, muz,portakal) artırır.
🦋Ayrıca daha önce gecirmiş olduğu ameliyat ve hastalıklar, aile ve 1. derece akrabalardaki problemler ayrıntılı olarak doktora anlatılmalıdır.
🦋Kronik ilaç kullanımı veya hastalığı varsa belirtilmelidir.
🦋istenecek laboratuvar analizleri:
👉Genel kan tahlilleri:açlık Glukoz,PT,PTT,INR,pıhtılaşma zamanı,Na,K,Cl,SGOT,SGPT,LDH,ALP,GGT, Totalkolestrol,HDL,LDL,Trigliserid,BUN,Kreatin,ürik asit,total bilüribin,indirekt Bilüribin,
HbA1C,insülin,Kan demiri,Total kan demirKapasitesi,ferritin,Kalsiyum,magnezyum,Çinko,Bakır,Folik asit;vitamin B12,VitD3,sistin,linoleik asit,Pantotenik asit,Biotin,totalprotein,albümin,ASO,CRP,RF,Sedimentasyon
👉Serolojik testler:hepatitB ve C, HiV, gerekirse bazı virüs testleri, sifiliz ve diğer.
👉Tam idrar tetkiki:
👉Hormonlar: TSH,sT3,sT4,PTH,FSH,LH,prolaktin,Progesteron,estrojen,Androstenedion,DHEA,DHEA-S, Total ve freeTestesteron,Kortizon,SHBG,17-OHP,DHT,total PSA,sPSA.
👉Gerekli görülürse USG, CT(Tomografi) ve MR istenebilir.
🦋Bu kadar labaratuvar testini neden istiyoruz? Bu soruyu bir kaç kronik hastalık ve/ veya geçirilmiş ameliyatlarla cevap verebiliriz;
👉Örneğin kadınlarda saç dökülmesinin %90’a kadar nedeni hormonal ve mineral- vitamin eksiklikleridir.
👉Diğer taraftan obesite hastalarının mide küçültme ameliyatı sonrası saç dökülmesi yine mineral vitamin eksikliği yanında protein-enerji metabolizma bozukluğu olabilir.
👉Yine Diabetik hastalar(şeker)Tiroid hastalıklarında( kronik hipotiroidi ve hipertroidde)stres bozukluğu, diş çürüklerinde, bazı ilaç kullanımları( kolestrol düşürücüler,bazı onkolojik ilaçlar,bazı Hipertansiyon ilaçları, tiroid hormon düşürücü ilaçlar, doğum kontrol hapları, bazı psikiyatrık ilaçlar) ve yüksek doz A vitamini de saç dökülmesine sık rastlanır.
bazı Hipertansiyon ilaçları, tiroid hormon düşürücü ilaçlar, doğum kontrol hapları, bazı psikiyatrık ilaçlar) ve yüksek doz A vitamini de saç dökülmesine sık rastlanır.
👉 Demir-biotin-çinko-bakır-pantotenik asit-
linoleik asit-vitamin B12 eksiklikleri-D vitamin eksikliği-folik asit eksikliğinde saç dökülmesi görülebilir.
0 notes
fiyatinedir · 8 months
Text
Ozon Tedavisi Nedir
Son yıllarda, ozon tedavisi adını sıkça duyuyoruz. Ancak, bu tedavi yöntemi hakkında daha fazla bilgiye ihtiyaç duyabilirsiniz. Ozon tedavisi nedir, nasıl yapılır ve hangi hastalıklar için uygulanır gibi sorularınızın yanıtlarını bu makalede bulabilirsiniz.
Tıbbi Ozon Nedir?
Tıbbi ozon, saf ozon ile saf oksijenin karışımından oluşur. Ozonun konsantrasyonu tedavi amacına göre değişebilir. Bu özel karışım, tıbbi amaçlar için kullanılır. Ozon tedavisi uygulayacak olan uzman hekim, hastanın durumuna ve tedavi gereksinimlerine göre uygun dozu belirler. ozon tedavisi
Ozon Tedavisi Hangi Hastalıklarda Uygulanır?
Ozon tedavisi, bir dizi hastalığın tedavisine yardımcı olabilir. İşte ozon tedavisinin kullanılabileceği bazı hastalıklar: - Enfeksiyonlar: Ozonun antiviral ve antibakteriyel özellikleri nedeniyle, enfeksiyonların tedavisinde etkili olabilir. Özellikle yara bakımı ve iyileşmesi için kullanılır. - Dolaşım Bozuklukları: Ozon tedavisi, dolaşımı artırıcı etkisi nedeniyle dolaşım sorunlarının iyileştirilmesine yardımcı olabilir. - Bağışıklık Sistemi Desteği: Düşük dozda uygulandığında, ozon bağışıklık sistemini aktive edebilir ve kişinin kendi direncini artırmasına yardımcı olabilir. - İltihaplı Hastalıklar: Kronik inflamatuar hastalıklar, ozon tedavisi ile tedavi edilebilir. Bu hastalıklar arasında diyabet, hiperkolesterolemi, hipertansiyon ve otoimmün hastalıklar bulunur. - Yara Bakımı: Ozonun dezenfektan özellikleri, yara bakımında etkili bir şekilde kullanılmasını sağlar. Ozonlu su ile nemlendirilen yaraların iyileşmesine yardımcı olabilir.
Ozon Tedavisi Nasıl Yapılır?
Ozon tedavisi, farklı yöntemlerle uygulanabilir. İşte bazı temel ozon tedavi yöntemleri: - Majör Otohemoterapi: Hastanın kendi kanı alınır, ozon gazı ile karıştırılır ve tekrar hastanın damarlarına geri verilir. - Minör Otohemoterapi: Bu yöntemde daha az kan alınır, ancak yine ozon ile karıştırılarak hastanın kasına enjekte edilir. - Torbalama: Yaralara veya hastalıklı bölgelere özel torbalar içinde ozon gazı verilir. - Rektal Uygulama: Ozon gazı rektal yolla uygulanır ve bazı bağırsak hastalıklarının tedavisinde kullanılır. - Eklem İçi Uygulama: Ozon gazı doğrudan eklem içine enjekte edilir ve eklem problemlerinin tedavisinde etkilidir. ozon tedavisi korona
Ozon Tedavisi Kimlere Uygulanamaz?
Ozon tedavisi, bazı kişilere uygulanmamalıdır. Özellikle favizm (glukoz-6-fosfat-dehidrogenaz eksikliği) hastalarına ozon tedavisi kesinlikle önerilmez. Ayrıca hamile ve emziren kadınlara, kronik alkolizmi olan kişilere ozon tedavisi uygulanmamalıdır.
Ozon Tedavisi ve Yan Etkileri
Tumblr media
ozon tedavisi yararları Ozon tedavisinin bilinen ciddi yan etkileri yoktur. Ancak tedavinin ilk aşamalarında kişilerde "iyileşme krizi" olarak adlandırılan yorgunluk, baş ağrısı ve halsizlik gibi geçici şikayetler görülebilir. Bu yan etkiler, tedaviye devam edildiğinde genellikle kaybolur.
Ozon Tedavisi Ne Kadar Sürer?
Ozon tedavisinin tamamlanma süresi, hastanın durumuna bağlı olarak değişebilir. Genellikle 12-14 seanslık bir tedavi kürü önerilir ve tedavinin etkilerini değerlendirmek için düzenli takipler yapılır. Ozon tedavisi, birçok sağlık sorununun tedavisine yardımcı olabilecek bir tamamlayıcı terapi seçeneğidir. Ancak her hasta farklıdır, bu nedenle ozon tedavisine başlamadan önce bir sağlık profesyoneli ile görüşmek önemlidir. https://www.youtube.com/watch?v=Pe2zQV71Tlg Ozon Tedavisi Nedir
Ozon tedavisinin faydaları ve zararları nelerdir?
Ozon tedavisi, dokulara ulaşan oksijen miktarının büyük ölçüde arttırılmasını sağlaması sebebiyle tıbbın birçok farklı alanında tercih edilmektedir. Hekimin önerileri doğrultusunda uygulandığı takdirde rutin tıbbi tedavinin sonuçlarına herhangi bir etkisinin bulunmaması bu tedavi yönteminin en büyük artılarından bir tanesidir. Medikal ozon, uygun şekilde uygulandığı takdirde etkili, pratik, hızlı, tamamen güvenli ve ucuz bir tedavi türüdür. Ozon terapisi uygulamasının yapıldığı ortamlarda oksijenin yanıcı bir element olduğu göz önünde bulundurularak gerekli önlemler alınmalıdır. Tedavinin en önemli riski ‌hipoventilasyon, yani akciğerlerde temiz hava ile kirli hava değişiminin yeterli oranda yapılamaması durumuna bağlı olarak plazma karbondioksit oranının artmasıdır. Bu durumun önüne geçmek için özellikle akciğer hastalığı bulunan bireylerde doz ayarlaması iyi yapılmalıdır. Ozon tedavisinin sınırlı sayıda bireyde görülen yan etkilerinden birkaçı ise basınca bağlı olarak orta kulakta travma oluşumu, görme bozukluğu, kapalı ortamda yapılan tedavi nedeniyle klostrofobi (kapalı alan fobisi) sorununun ortaya çıkması ve nefes alırken ağrı oluşumudur. Sonuç olarak oksijen terapisi, alanında uzman hekimlerce kurallara uygun olarak uygulandığı takdirde birçok hastalığın tedavisinde başarı oranını arttıran, yan etkileri oldukça sınırlı olan ve tüm yaş gruplarında güvenle uygulanabilen yenilikçi bir tedavi yöntemidir. Mitomani Nedir Bebek Plasentası Nedir Ozon Tedavisi Nedir Fiyat araştırması üzerine hizmet veren Fiyat bilgilendirme sitemiz ürün fiyatlarından, hizmet fiyatlarına kadar geniş bir yelpazede hizmet vermektedir. Bu konumuzda hatalı fiyat var ise iletişim bilgilerimizden bize bildirebilirsiniz. Güncel fiyatları fiyatinedir.net sitemizden anlık olarak takip edebilir, Güncel ve detaylı fiyat listesine ulaşabilirsiniz. Web sitemiz güncel fiyat listelerini araştırarak sizlerle paylaşmaktadır. Sitemizi takip ederek güncel ve detaylı fiyat listelerine ulaşabilir, bilgi alabilirsiniz. Bizimle iletişime geçmek için İLETİŞİM sayfamızı ziyaret edebilirsiniz. Read the full article
0 notes
bilgilihocamcom · 9 months
Link
0 notes
narefindapics · 10 months
Text
Güneş Enerjisini Kullanabilen Canlılar
Şu anda bilinen bilimsel verilere göre, güneş enerjisini doğrudan kullanabilen canlılar yoktur. Güneş enerjisi genellikle bitkiler tarafından fotosentez yoluyla kullanılır. Fotosentez, bitkilerin güneş ışığından enerji alarak karbon dioksit ve suyu kullanarak organik bileşikler ürettiği kimyasal bir süreçtir.
Fotosentez yoluyla bitkiler, güneş enerjisini kimyasal enerjiye dönüştürürler ve bu enerjiyi yaşamsal faaliyetlerini sürdürmek için kullanırlar. Bitkiler, bu süreçte aynı zamanda atmosferden karbondioksit emerek oksijen salınımı yaparlar, bu da ekosistemler için önemli bir döngüdür.
Fotosentez
Fotosentez, bitkiler, algler ve bazı bakteriler gibi fotosentetik organizmaların güneş enerjisini kullanarak karbon dioksit ve suyu, şeker ve oksijen gibi besinlere dönüştürdüğü kimyasal bir süreçtir. Bu önemli süreç, dünyadaki yaşamın temel enerji kaynağını oluşturur. Fotosentez, tüm biyosferin işleyişinde ve ekosistemlerin sürdürülebilirliğinde kritik bir rol oynar.
Fotosentezin temel denklemi şu şekildedir:
6 CO2 + 6 H2O + Güneş Işığı → C6H12O6 (şeker) + 6 O2
Bu denklemde, karbondioksit (CO2) ve su (H2O) güneş ışığı ile birleşerek organik bir bileşik olan glukoz (C6H12O6) ve oksijen (O2) üretir. Glukoz, bitkilerin enerji deposu olarak kullanılır ve diğer besin maddelerinin üretimine katkı sağlar. Oksijen ise atmosfere salınır ve oksijen soluyan organizmaların yaşamını sürdürmesine yardımcı olur.
Fotosentez, bitkilerin ve diğer fotosentetik organizmaların, güneş enerjisini kimyasal enerjiye dönüştürebilen yapraklardaki kloroplast adı verilen yapılarında gerçekleşir. Kloroplastlar, klorofil adı verilen yeşil pigmentler içerir ve güneş ışığını emerek fotosentez reaksiyonlarının gerçekleştiği yerdir.
Fotosentez, atmosferdeki karbondioksit seviyesini düşürerek ve oksijenin salınımıyla havanın bileşimini düzenleyerek gezegenimizin ekolojik denge ve iklim değişikliği üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Aynı zamanda fotosentez, ekosistemlerin besin zinciri ve biyolojik çeşitliliği üzerinde de temel bir rol oynar. Bu nedenle, fotosentez doğal ekosistemlerin ve yaşamın sürekliliği açısından büyük öneme sahiptir.
Yeşil Bitkiler
Yeşil bitkiler, fotosentez yapabilen ve klorofil pigmenti sayesinde güneş enerjisini kullanarak besin maddelerini üretebilen bitkilerdir. Bu bitkiler, dünya üzerindeki en geniş bitki gruplarından birini oluşturur ve ekosistemlerin temel yapı taşlarından biridir. Fotosentez süreci sayesinde, yeşil bitkiler atmosferden karbondioksit alır ve su ile birleştirerek güneş enerjisiyle şeker ve oksijen üretirler.
Yeşil bitkiler, biyolojik çeşitliliğin korunması, toprak erozyonunun önlenmesi ve iklim düzenlemesi gibi ekolojik işlevler açısından da önemlidir. Aynı zamanda, tarımsal üretim ve insan beslenmesi için önemli bir kaynak olan bitkisel ürünlerin büyük bir kısmını oluştururlar.
Bu nedenlerle, yeşil bitkiler ekosistemlerin sürdürülebilirliği ve gezegenimizdeki yaşamın devamı için hayati öneme sahiptir.
Güneş Enerjisi Kullanan Hayvanlar
Bazı hayvanlar güneş enerjisini dolaylı olarak kullanabilirler. Örneğin, bazı sürüngenler, böcekler ve diğer soğukkanlı hayvanlar güneşlenme yoluyla vücut sıcaklıklarını artırabilirler. Güneşlenerek vücutlarını ısıtan bu hayvanlar, daha aktif olabilir ve metabolizmalarını düzenleyebilirler.
Bunun dışında, bazı deniz canlıları güneş ışığını algılayarak davranışlarını yönlendirebilirler. Örneğin, deniz kaplumbağaları yavrularını denize bırakırken, yavruların yönlerini ayarlamalarına yardımcı olması için güneş ışığını kullanırlar.
Ancak, bu örneklerde bahsedilen hayvanlar güneş enerjisini doğrudan enerji üretimi veya yaşamsal faaliyetler için kullanmazlar. Güneş enerjisi genellikle bitkiler ve bazı mikroorganizmalar tarafından kimyasal enerjiye dönüştürülerek kullanılır. Hayvanlar ise doğrudan güneş enerjisiyle beslenmezler ve enerji ihtiyaçlarını genellikle besinler aracılığıyla karşılarlar.
Fotosentez Yapabilen Hayvan Var Mıdır?
Hayır, şu anda bilinen bilimsel verilere göre fotosentez yapabilen doğal hayvan türleri yoktur. Fotosentez, bitkiler, bazı algler ve bazı bakteriler gibi fotosentetik organizmaların özelliğidir. Bu organizmalar, güneş enerjisini kullanarak karbondioksit ve suyu, şeker ve oksijen gibi besinlere dönüştürebilirler.
Fotosentez, klorofil pigmenti içeren özel hücre yapıları olan kloroplastlarda gerçekleşir. Bu nedenle, fotosentez yapabilen organizmaların hücresel düzeyde belirli adaptasyonlara sahip olmaları gerekir. Hayvan hücreleri kloroplastlara sahip olmadığı için doğal olarak fotosentez yapma yetenekleri yoktur.
Elysia Chlorotica
Elysia chlorotica, deniz salyangozları arasında bulunan ilginç bir deniz canlısı türüdür. Bu salyangozlar, bazı benzersiz özelliklere sahip oldukları için bilim dünyasında büyük ilgi çekmiştir.
Elysia chlorotica'nın en dikkat çeken özelliği, fotosentetik alglerden kloroplastları alabilen ve kendi hücrelerinde depolayabilen bir yeteneğe sahip olmasıdır. Normalde, fotosentez yapabilen organizmalar kendi kloroplastları sayesinde güneş enerjisini kullanırken, Elysia chlorotica, beslenirken yediği fotosentetik algleri sindirmeyip, kloroplastları sindirim sistemlerinden alarak kendi hücrelerine taşırlar. Bu sayede, kloroplastlar güneş enerjisini kullanarak fotosentez yapmaya devam ederler ve salyangozun vücudunda enerji üretilir.
Doğu Eşekarası
Doğu eşekarısı, güneş enerjisini kullanmak için özel bir pigment olan xanthopterin kullanabilir. Bu pigment, arıların kafasında ve karnında bulunur ve güneş ışığını yakalar ve elektrik enerjisine dönüştürür. Bu enerji, arıların uçmak, yuvalarını ısıtmak ve yumurtalarını ısıtmak için kullanılır.
Doğu eşekarısı, güneş enerjisini kullanmak için en iyi böceklerden biridir. Bu, pigmentin verimli olması ve arıların yüksek miktarda güneş ışığını yakalayabilmesinden kaynaklanmaktadır. Doğu eşekarısı, güneş enerjisini kullanmak için çok fazla enerji harcamaz ve bu da onları güneş enerjisi için çok verimli bir kaynak haline getirir.
Doğu eşekarısı, güneş enerjisini kullanma konusundaki yetenekleri nedeniyle bilim adamları tarafından ilgi çekici bir böcektir. Bilim adamları, bu yetenekleri insan teknolojisine uygulamaya çalışıyorlar. Örneğin, doğu eşekarısı tarafından kullanılan pigmenti kullanarak, daha verimli güneş panelleri üretmek mümkün olabilir.
Doğu eşekarısı, güneş enerjisini kullanmak için çok iyi bir böcektir. Bu, onlara güneş enerjisi için çok verimli bir kaynak haline getirir ve bilim adamları tarafından ilgi çekici bir böcek haline getirir.
Symsagittifera Roscoffensis
Symsagittifera roscoffensis, denizlerde ve deniz kıyılarında yaşayan ilginç bir deniz solucanı türüdür. Fransız bilim insanları tarafından 19. yüzyılın sonlarında Roscoff, Fransa'da keşfedilmiştir. Bu deniz solucanı, özellikle tuhaf bir özelliğiyle dikkat çeker: fotosentetik alglerin içerdikleri kloroplastları vücutlarında saklayabilmeleri ve bu kloroplastları güneş ışığından enerji üretmek için kullanabilmeleridir.
Symsagittifera roscoffensis'in olağanüstü özelliği, yaşadığı ekosistemde başka bir canlıdan farklı olarak fotosentez yapabilme yeteneğine sahip olmasıdır. Bu deniz solucanı, güneş ışığından enerji alarak karbondioksit ve suyu, şeker ve oksijene dönüştürebilir, bu da fotosentez yapan organizmalardaki ana süreçtir.
Symsagittifera roscoffensis, fotosentetik alglerle simbiyotik bir ilişki içindedir. Deniz solucanı, alglerin bulunduğu yosun benzeri bir yapıya sahiptir. Algler, solucanın vücudunda yaşarlar ve kloroplastlarındaki fotosentez reaksiyonları sonucu glukoz üretirler. Solucan ise bu glukozu besin olarak kullanır.
Bu olağanüstü yetenek, bilim insanlarının fotosentez ve simbiyoz gibi doğal süreçleri daha iyi anlamak için araştırmalar yapmalarını sağlamıştır. Symsagittifera roscoffensis, fotosentezi incelemek ve fotosentetik organizmaların adaptasyonlarını anlamak için laboratuvarlarda kullanılan bir model organizma olarak da önemlidir.
Benekli Semender
Benekli semender, güneş enerjisini kullanarak derilerini ısıtabilir ve bu da onları daha aktif ve daha hızlı hareket etmelerini sağlar. Benekli semenderlerin derileri, güneş ışığını yakalayan ve elektrik enerjisine dönüştüren özel bir pigment içerir. Bu elektrik enerjisi, semenderlerin kaslarını hareket ettirmek için kullanılır. Benekli semenderler, güneş enerjisini kullanarak derilerini ısıtarak, daha hızlı hareket edebilir ve daha fazla yiyecek alabilirler. Bu da onların hayatta kalma şanslarını artırır.
Benekli semenderler, güneş enerjisini kullanma konusunda çok iyidirler. Bu, onların derilerinde bulunan özel pigmentin çok verimli olmasından kaynaklanmaktadır. Benekli semenderler, güneş ışığını yakalamak için çok fazla alana ihtiyaç duymazlar ve bu da onları güneş enerjisi için çok verimli bir kaynak haline getirir.
Benekli semenderler, güneş enerjisini kullanma konusundaki yetenekleri nedeniyle bilim adamları tarafından ilgi çekici bir hayvandır. Bilim adamları, bu yetenekleri insan teknolojisine uygulamaya çalışıyorlar. Örneğin, benekli semenderlerin derilerinde bulunan pigmenti kullanarak, daha verimli güneş panelleri üretmek mümkün olabilir.
Benekli semenderler, güneş enerjisini kullanarak derilerini ısıtabilir ve bu da onları daha aktif ve daha hızlı hareket etmelerini sağlar. Bu, onların hayatta kalma şanslarını artırır.
0 notes