Tumgik
#fıkralar
yoreseloyunlar · 2 years
Link
0 notes
istekligurbetci · 9 months
Text
Önce baldızı sonra Kayınçonun karısını 1 ! (Selahattin 47 Y., İstanbul)
Kayınpederlere yatılı gittiğimizde, baldızım Nilay'ın o beni azdıran götünü gördükten sonra birdaha unutamaz olmuştum. Ne zaman aklıma gelse sikim kalkıyor ve baldızımın götünü sikme fantazileri kuruyordum. Evet, ne yapıp edip baldızın götünü mutlaka sikmem lazımdı. Fakat aradığım fırsat birtürlü elime geçmiyordu. Baldızıma Üniversitede derslerinde çok başarılı olduğu için Fransa'dan özel bir kuruluşun bursunu teklif etmişler. Baldız da kayınpederlerle konuştuktan sonra kabul etmiş. Akademik kariyerini yükseltmek için okuluna Fransa'da devam edecekti. Bize geldiğinde karımla bu konu hakkında konuşuyorlardı, pasaport işlemleri için Ankara'ya gitmesi lazımdı. Karımla öyle konuşurlarken, Nilay'ı belki Ankara'da sikerim düşüncesiyle, karıma, "Ben götürürüm Nilay'ı Ankara'ya, zaten Ankara'da görüşeceğim bir firma var, epeydir erteliyordum!" dedim. Karar almıştık, Ankara'ya Nilay'la birlikte gidecektik.
Gideceğmiz gün arbamla erkenden yola koyulduk. Nilay sıkı kumaş bir pantolon giymiş, üstünde beyaz bir bluz, bir de siyah yelek vardı ve göğüsleri yine fora olmuştu. Bir süre yol katettikten sonra Nilay'ın da bana karşı bir zaafı olduğunu anladım, hep derin derin gözlerime bakıyor, arada bir bakışları sikime kayıyordu. Baldızım Nilay çok muzur, neşeli ve espirili bir kızdı, durmadan açık saçık fıkralar anlatıyor ve bana da anlattırıyordu. Ben anlatınca, "Çok komiksin be enişte!" :) deyip, bacağıma elini koyuyor, kasıklarıma dokunuyordu. Benim sik kalkmaya başladı tabii. Nilay kalkan sikime bakarak, "Enişte tuvaletin geldiyse bir yerde durda git istersen!" :) dedi. Ben utandım o an, "Yok Nilaycığım..." dedim. Sonradan düşündüm de, Üniversiteye giden bir kız sikin kalkmasıyla tuvalete gitmenin bir alakasının olmadığını bilmez mi? Bilir tabii, baldız bunu muzurluk olsun diye söylediğini adım gibi biliyorum. Bence sikimin kalktığının farkında olduğunu hissettirmek için söyledi bunu...
Neyse bu şekil espirilerle Ankara'ya vardık, Nilay'ın pasaport işlerini hallettik, ben de iş yaptığımız bir firmayla kısa bir görüşmede bulundum ve Ankara'da yapılacak işler bitmiş oldu. Normalde hemen İstanbul'a dönmemiz gerekiyordu, fakat Nilay, "Enişte yol çok yorucu, bu gece otelde kalalım, yarın döneriz!" dedi. Benim de canıma minnet tabii, belki otelde bir fırsat bulur sikerim düşüncesiyle hemen, "Tamam kalalım!" dedim. Bakanlıklarda biraz gezdikten sonra bildiğim güzel bir otele gittik. Resepsiyona vardık, 2 tane oda isteyecektim, Nilay beni kenara çekti ve "İki odaya gerek yok enişte, aynı odada kalırız, yabancı mıyız?" dedi. "Kızım ablan duyarsa ikimizi de öldürür valla!" dedim. "Yok yaa, aynı odada kaldığımızı söylemeyiz ki enişte!" :) diye ısrar edince, ben de tek oda tuttum ve çıktık odamıza...
Odaya ve banyoya falan şöyle bir baktık, eşyalarımızı koyduk. Önce ben bir duş aldım ve külodumla bornozu giyip çıktım banyodan, tabii aynı gün döneceğimiz için ikimiz de pijama falan almamıştık yanımıza. Benden sonra da baldızım duş aldı ve o da bornozla çıktı. Ben yatakta uzanmış TV seyrediyordum, baldız geldi yanıma uzandı. İkimiz de bornozlayız. Baldız pis pis sırıtarak, bornozumun üst kısmından elini soktu ve göğüslerimin kıllarıyla oynamaya başladı. Ben birşey olmamış gibi TV seyrediyorum, Nilay uyuz oldu ve "Enişte bana baksana bir!" dedi. Yüzümü baldıza çevirince dudaklarıma yapıştı ve uzunca öptü, "Nasıl, hoşuna gitti mi enişte? Seni arzuluyorum!" dedi. "Valla Nilay ne diyeyim, sizde kaldığımız o gün, o tangalı götünü gördükten sonra benim de sana karşı zaafım başladı!" diyerek ben de baldızı öptüm ve ateşli bir şekilde öpüşmeye başladık...
Baldız, "Ablamın sana artık yetmediğini biliyorum enişte!" dedi. Ben de, "Ablanın laçkalaşmış amını sikmekten sıkıldım, zevk vermiyor artık ve ablana sikim kalkmıyor! Ama o gece sizdeyken seni o halde görünce kalktı ve seni düşünerek siktim ablanı!" dedim. Baldız sırıtarak, "O gece ablamı çığlık çığlığa nasıl inlettiğini duydum enişte!" :) dedi ve bornozumun önünü iyice açarak elini külodumdan içeri soktu, kalkmış sikimi okşamaya başladı. Ben de onun bornozunu açtım ve pembe sütyeninden taşan göğüslerini kurtarıp yalamaya başladım. Taş gibi sert göğüsleri vardı, uçları fındık gibi sertleşmişti. Nilay göğüs uçlarını ağzıma bastırıyor, "Em enişte, ohhh! Ye onları!" diyordu. Nilay'ın bir göğüslerine bir dudaklarına yapışıyordum. Nilay da, "Evet enişte, ohhh!" diyerek sikimi külodumdan çıkarmış 31 çeker gibi asılıyordu...
Bir süre sonra doğrulduk, ikimiz de bornozları tamamen çıkarıp kenara attık. Baldızı boynundan öpmeye başladım, bir yandan da tangasının ipi arasına girmiş götünü elliyordum. Nilay beni sırtüstü yatırıp külodumu tamamen çıkardı, üzerime eğilerek sikmi eline aldı ve yavaşca yalamaya başaldı. İyice zevke gelmiştim, baldız yaladıkça sikim gittikçe sertleşiyor ve büyüyordu. "Woowww enişte, sikin de süpermiş!" diyerek yalamaya devam etti. Pembe rujlu dudaklarıyla sikmi emerken bir yandan da taşaklarımı avuçladıkça ben kendimden geçiyordum resmen. Memnuniyetimi, "Sen de az değilmişsin baldız, ne hünerlerin varmış öyle!" dedim. Nilay sikimi yalamayı bırakıp tangasını çıkardı, yatağa sırtüstü uzanarak bacaklarını ayırdı ve "Hadi enişte, biraz da sen yala!" dedi. Gözümü baldızın yeni traşlı kaymak gibi amından alamıyordum. Tabii ablasının laçkalaşmış amı nerde, tazecik genç kız amı nerde! Üstelik bildiğim kadarıyla da bakireydi henüz...
"Sana şimdi ince ayar çekeceğim baldız!" :) diyerek hemen yumuldum baldızın amına ve yalamaya başaldım. Klitorisini emiyor, amının dudaklarını yiyordum resmen. Am dudaklarını parmaklarımla aralayıp dilimi soktuğumda, baldız kıvranmaya başladı. O kadar küçük ve dar am deliği vardı ki, dilimi bile tümden sokamıyordum, kesin bakire olmalıydı. "Kız bu ne böyle, amın hiç açılmamış, kimseyle sikişmedin mi daha?" :) dedim. "Yok enişte, bakireyim daha, ama götümü çok deldiler!" :) dedi. Amını yalarken götünü de parmaklamaya başlayınca, Nilay titremeye ve o ince sesiyle inlemeye, küçük küçük çığlıklar atmaya başladı ve sonunda orgazm olarak ağzıma akıttı sularını. Amının sularını da yalayıp yuttuktan sonra Nilay'ı yüzükoyun çevirip göt deliğini yalamaya koyuldum. İki elimle götünün yanaklarını ayırıp, gömlek düğmesi gibi küçük büzüğünü dilliyordum. Bir yandan da, bunu götten nasıl siktiler acaba, götü sanki hiç sikilmemiş gibi duruyor diye düşünüyordum...
Parmaklayarak göt deliğini biraz alıştırdıktan sonra baldızı dörtayak üstüne getirip iyice domalttım ve arkasında yerimi aldım. Sikimi tükürükle ıslatıp, göt deliğine de bolca tükürdükten sonra, sikimin başını sokmaya çalıştım. Fakat bir türlü sokamadım, sikim zırt pırt aşağıya kayarak amını yokluyordu. Nilay korkuyla titrer vaziyette, "Enişte sakın önden girme, arkadan istediğin kadar yap!" diyordu. "Tamam hayatım, önden yapmayacam, fakat arkana da girmiyor!" dedim. "Dur enişte çekil, bana bırak!" dedi. Beni yatağa sırt üstü yatırdı ve kendisi bacaklarını ayırarak, yüzü bana dönük halde, ata binermiş gibi üstüme çıktı. Sikimi eliyle kavrayıp götünün deliğine denk getirip yavaşça sikime oturmaya başladı. Dudaklarını ısıra ısıra ve yüzünde buruk bir ifadeyle sikimin başını almıştı. Hafif hafif oturup kalka kalka sonunda hepsini aldığında gözlerini yumarak bir 'Ohhh' çekti...
Üstümde bir süre hareketsiz kaldıktan sonra inleyerek yavaş yavaş inip kalkmalara başladı. 3-5 dakika sonra artık resmen çığlıklar atarak zıplıyordu. Artık ben de alttan götüne hızlı hızlı pompalıyordum. Ben alttan bastıkça Nilay'ın çığlıkları bağırmalara dönüştü. Nilay artık kumandayı bana bırakmış, kendisi saçlarıyla oynuyordu. Arada bir, "Ohhh harikaaa! Bitirdin beni enişte!" diye inliyordu. Nilay'ın havada uçuşan göğüslerini sıkarak götünü bir süre bu pozisyonda siktikten sonra, bu sefer sırtını bana dönerek oturdu sikimin üstüne ve öne eğilerek ayak bileklerimden tutundu. Artık sikimin götüne giriş çıkışlarını daha net görebiliyordum. Bir süre sonra sikimi götünden çıkarmadan Nilay'ı dörtayak domalttım ve götünü sikmeye devam ettim. Hızlı hızlı götüne girip çıktıkça taşaklarım da amına çarpıyor ve makineli tüfek gibi 'şap şap şap' sesleri çıkıyor, Nilay'ın, "Of of enişte!" seslerine karışıyordu...
Yorulmuştum fakat boşalmama daha çok vardı, sikim götündeyken Nilay'la birlikte yan yattık, 66 olduk, biraz soluklandık. Nilay, "Off enişte, götümü patlattın, okuldan kaç tane erkek arkadaşım sikti bu götü, seninki gibi siklerini içimde dolu dolu hissetmedim!" dedi. Biraz dinlendikten sonra tekrar yavaş yavaş götüne girip çıkmalara devam ettim. Bu arada göğüslerini de yoğurmayı ihmal etmiyordum. Yeniden hızlanmaya başladığımda Nilay'ın çığlıkları da artmaya başlamıştı. "Nasıl baldız, o götünü sallayıp beni azdırmaya benziyor mu?" dedim. Baldız da, "Yok enişte, senin sikine helal olsun bu götüm!" diyordu. 66 pozisyonunda biraz daha siktikten sonra sırt üstü yatırdım ve am siker gibi götünü sikmeye devam ettim. Nilay'ın altımda gözleri kaymış, inleyerek dudaklarını ısırıyordu...
Götünü sikerken klitorisiyle de oynamaya başladım. Baldızın amından yine sular akarak orgazm olunca, "Baldız önden gireyim mi? Patlatayım mı?" dedim. Baldızın gözler birden kocaman açıldı ve "Yok enişte sakın ha! Annemler patlak olduğumu öğrenince biterim ben! Hem sonra evde kalırım, patlak bir kızla kim evlenir ki?" dedi. "Seni patlak halde almayacak adamın taa amına koyayım ben!" diyerek götünü hızlı hızlı sikmeye devam ettim. Artık ben de boşalmaya yaklaşmıştım sikimi götünden çıkarıp yukarı kaydım ve sikimi Nila'ya uzattım. Nilay sikimi ağzına aldığı gibi saksoya başladı. "Nilay geliyorum!" deyince ağzından çıkardı ve eliyle 31 çektirmeye başladı. "Hadi hadi!" diyerek hem asılıyor, hemde sikimin başına öpücükler konduruyordu. Sonunda boşaldım. Döllerim yüzüne fışkırmış, ağzı yüzü döl içinde kalmıştı. Nilay gülerek, "Enişte yüzüme süt sağmış gibi oldum!" :) dedi. Sonra sikimi tekrar ağzına aldı yalayarak temizledi. Nilay'ın yüzünü çarşafla sildim ve birbirimize sarıldık ve uyuduk...
Sabah kalktık birlikte banyoya duş almaya girdik. Baldıza bir kez de banyoda sabunlu sabunlu götten kaydıktan sonra İstanbul'a hareket ettik :)
[Selahattin]
190 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 1 month
Text
Tumblr media
Fıkralar bile bizi anlatıyor. 😂
Bir Fransız, bir Alman ve bir Türk müzede “Adem ve Havva Cennet Bahçesinde” tablosuna bakıyorlarmış:
– Alman,
“Bedenlerinin kusursuzluğuna bakar mısınız? Adem ile Havva mutlaka Alman olmalı.” demiş.
– Fransız, Alman’a karşı çıkmış:
“Havva ne kadar güzel, Adem ne kadar yakışıklı. Bu denli çekici olduklarına göre, hiç kuşkusuz Fransız olmalılar.”
– Türk, tabloyu uzun uzun izledikten sonra kararını vermiş:
“Bunlar kesin Türk’tür. Üstte yok, başta yok, elmadan başka yiyecek yok, ama hala kendilerini cennette sanıyorlar
9 notes · View notes
aynodndr · 2 months
Text
Tumblr media
ZÜBÜK gün gelir vefat eder.
Arafta cebrail tarafından karşılanır. Cebrail ona der ki;
hoş geldiniz! burada nadir olarak cumhurbaşkanı-başkan görüyoruz ve sizlere ne yapacağımız kesin değil.
Büyük patron sizin konumunuzdaki kişilerin:
(bir günü cennette)
(bir günü de cehennemde) geçirip; denemenizi istiyor.
Daha sonra sonsuza kadar kalacağın yeri sen seçeceksin.
- Fakat ben kararımı verdim, cennette kalmak istiyorum.
-Üzgünüm kurallarımız kesindir.
Cebrail, Zübüğü önce cehenne me götürür.
Cehennemin kapısı açıldığında, içerde yemyeşil mükemmel bir golf sahası görür. Bulutsuz bir havada güneş parlamaktadır ve hava 25 derecedir.
Uzakta golf sahasının muhteşem binasının önünde: Fetöş, melih , kız bekir, yeliz, fesli vb'ler durmaktadır. Bütün bu insanlar mutlu, sevinçli bir yüzle ve pahallı marka giyimleriyle eğlenmektedirler. Zübüğü dostane bir şekilde karşılarlar.
Geçmişteki olayları anlatıp; kahkaha atarlar.
Şeytan, Zübüğe bu buzlu margaritayı senin için hazırladım al iç, seni rahatlatır, der.
- Ya ben, yemin ettim içmem derken; Şeytan Zübük, burası cehennem iç rahatla, burada sakınmadan her şeyi yiyebilir, içebilirsin der.
Zübük içkisini içer ve daha sonra şeytanı daha sempatik bulmaya başlar. Şeytan çok naziktir, hoş fıkralar ve iyi şakalar yapmaktadır.
O kadar iyi eğlenir ki zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmaz. Nihayet cehennemden gitme zamanı gelir. Bütün arkadaşları elini sıkar daha sonra asansöre biner ve göğe çıkar.
Cebrail çıkışta beklemektedir ve
şimdi 24 saatliğine cennete gidiyorsun der.
--Zübük, 24 saat boyunca Aziz Nesin'le, Nazım Hikmet'le, ATATÜRK, İnönüler, Kemal Sunallar, Türkan Saylanlar vs ile ve diğer ülkelerin büyük şair ve yazarlarıyla karşılaşır.
Bu arkadaş canlısı iyi insanlar paradan çok, önemli konulardan bahsetmekte ve Zübüğe büyük tevazu göstermektedirler.
Tek bir kötü laf (ananı da al git vs vs) demezler. Yemek normal bir restoranda yenir. Buradakilerin hiçbiri maddiyata, paraya tapmadıkları, hoşgörülü ve karşılıksız yardım sever olduklarından dolayı, Zübük yaşarken dünyada gördüğü insanlardan hiçbirine rastlamaz. Cehennemde ki gibi şatafat, gösteriş, zenginlik yoktur. Cennettekiler onun dünya değerinin farkında değillerdir!
Gün biter ve cebrail gelir...
-Evet Zübük, şimdi karar vermek zorundasın.
Zübük biraz düşündükten sonra;
ve cevap verir; hiç böyle bir karar vereceğimi sanmıyordum.
Cennet enteresan ama ben yine de kendimi arkadaşlarımla cehennemde daha rahat hissedeceğim der.
Cebrail ona asansöre kadar eşlik eder ve cehenneme inen asansöre bindirir…
Cehennemin kapıları açıldığında, kendisini yanmış kıraç bir ovanın ortasında ve endüstriyel atıkların bulunduğu bir alanda bulur. Arkadaşlarını gördüğünde ise şok geçirir. Hepsi zincirli prangalı halde, acıdan inlemekte, başlarına gelenden şikayet ederlerken; lağımların içlerini temizlemektedirler.
---Şeytan gelir, kolunu Zübüğün omuzuna atar. Şok içinde olan Zübük mırıldanır; ama anlamıyorum, dün geldiğimde, burada bir golf sahası ve kulüp evi vardı; ıstakoz ve havyar yedik, içip içip sarhoş olduk. Çılgınlar gibi eğlenmiştik. Şimdiyse, dışkıyla dolu bir yer ve onları temizleyen arkadaşlarımı görüyorum der.
Şeytan ona bakar ve gülümser. Eğilip kulağına der ki;- " DÜN SEÇİM KAMPANYASI VARDI"
Bu gün ise: sen bize oy verdin...!
😁
4 notes · View notes
erenist · 1 year
Text
İçinde hayat gizleyen karaltılarız hepimiz. Komik olmayan bütün o lüzumsuz fıkralar gibi.
8 notes · View notes
26lal-efulim01 · 8 months
Text
Genç adam kulaklığında çalan hafif şarkıya uyarak mırıldanırken yürüdüğü orman yolunun sonuna gelmişti. Kafasını kaldırdı ve etrafa bakındı. Her yer yemyeşildi, gökyüzü masmaviydi geceyi bekleyen yıldızlar ise bir an önce parlamak için can atıyordu. Genç adam kafasını dakikalardır görmediği eve çevirdi. Etrafın güzelliğine odaklanmaktan bu eski ev hiç dikkatini çekmemişti.
Yavaş yavaş eve doğru yürüdü. Etrafına bakındı, belki bir sahibi ya da orada kalan birisi vardır diye ama etrafta kimse yoktu. Evin kapısına geldi ve yavaşça kapıyı ittirdi.
Neden burada olduğunu ve neden bu eve girdiğini bilmiyordu. Sadece evin enerjisi onu kendisine çekmiş gibiydi. Fakat evde öyle bir hava da yoktu, her yer çökmüştü, tozlanmıştı ve bazı yerler kırık döküktü.
Genç adam kapıyı ittirdiği gibi kapı içeriye büyük bir gürültüyle düşmüştü. Genç adam çıkan sesten korksa da kapının üstüne basarak içeri girdi. Ev iki katlıydı. Önce birinci katı dolaşmaya başladı. Bir odaya girdi, mutfaktı burası her yer pislik içinde ve çoğu eşya toz tutmuştu. Genç adam yüzünü buruşturarak başka bir odaya girmeye karar verdi.
Girdiği oda bomboştu hiçbir eşya yoktu, etrafına bakındı ve duvarlarda da bi eşey olmadığını gördü. Omuz silkerek odadan yavaşça çıktı ve kattaki son odaya girmeye karar verdi. Girdiği odada bir önceki odanın aksine her yer eşya doluydu.Bir sürü de kutu vardı. Yavaşça kutulara yaklaştı ve birisinin içini açtı. İçinde mutfak eşyalarının olduğunu görünce kutuyu geri kapattı. Büyük eşyalar kutulanmamış, sadece bir bezle üstleri örtülmüştü.Genç adam bu sefer büyük bir kutunun önünde durdu.Bu kutu şuana kadar dolaştığı yerlerden daha çok ilgisini çekmişti, nedenini o da bilmiyordu. Kutuyu yavaşça açtı. Bantlanan kutular o kadar eskimişti ki zorlanmadan kutuların kapağı rahtlıkla kalkıyordu. Kurunun içinde bir sürü okuma kitabı vardı. Şiir kitapları, romanlar, fıkralar, öykü kitapları, çocuklar için masal kitapları ve daha birçok çeşit kitap vardı kutunun içinde. Kitaplara göz gezdirdikten sonra içindeki merak duygusu ile yukarı kata çıkmya karar verdi.
Bulunduğu odadan yavaşça çıktı ve merdivenlere yöneldi. Merdivenlere şöyle bir baktı ve 'Acaba bunlar sağlam mı? ' diye düşündü. Olacaksa olsun diyerek merdivenleri çıkmaya başladı. Sağlam bir şekilde merdivenleri çıkmayı bitirince katta bulunan dört odaya şöyle bir göz ucuyla baktı. Bir odanın önünden geçerken boş olduğunu gördü ve vakit kaybetmeden diğer odaya geçti. Bu odada bir sürü resim malzemesi vardı ve duvarda bulunan tablolar.
Malzemelerin arasından geçerek duvardaki tablolara yöneldi. Odada iki tane tablo vardı. Sağ tarafında olan tabloya bakmaya başladı. Tabloda; Ay'ın üstünde oturan ve gökyüzünden balık tutan bir adam vardı. Adamın yüzü çok çaresizdi, boşa uğraşıyormuş gibiydi. Ama gökyüzünde yüzden balıklar bu balık tutan adamı hüsrana uğratarak rahat bir şekilde bulutlarda yüzüyorlardı. İlginç bir resim diye düşündü genç adam.
Diğer tabloya bakmaya karar verdi. Bu tablo diğer tabloya göre daha uğraşılmış daha emek verilmiş bir tabloya benziyordu. Tabloda her yer simsiyahtı ama tam ortada bir ışık kaynağı vardı. Tablo öyle bir çizilmiş bir şekildeydiki sanki; hayatında olan her siyah şey bir sarı ışık sayesinde yavaş yavaş azalmaya başlamış gibiydi. Genç adam bu tablodan çok etkilenmişti.
Bu odadan da çıkarak diğer odaya baktı ama bursaı sadece lavaboydu, eskimiş bir lavabo.
Son olarak evde kalan son odaya girdi. Odanın kapısı kapalıydı bu yüzden yavaşça kapıhı araladı. Oda küçük bir odaydı içerisinde ise sadece simsiyah bir piyano vardı.
Piyanonun yanına yaklaştı ve tuşlara basmaya başladı ama bir tuşta sorun var gibiydi. Çünkü çıkarması gerken sesin üstünde bir ses çıkarmıştı. Tuşu inceleme başldı. Tuşun arasına sıkışmış bir kağıt olduğunu fark etti. Kağıdı aldı ve okumaya başladı.
" Bu bir intihar mektubu değildir.
24 yaşında. Piyano çalan, resim yapan, dersleri iyi, babasının şirketinde ünlü bir iş adamı ve ol ak istediği mesleği olamayan bir adam. Peki siz? "
Genç adam okuduklarından bir şey anlamamıştı aklında alt kattaki kitap dolusu kutu geldi ve koşarak odadan çıkıp merdivenlere yöneldi.
Odaya girdiğinde eline ilk geçen bir şiir kitabını aldı ve sallamaya başladı. İçinden bir kağıt parçası çıktı ve onu alıp elindeki yırtılmış kağıt parçasıyla yan yana koydu. Bu çıkan kağıt diğer kağıdın devamıydı. İkinci kağıdı da alıp okumaya başladı.
"Yaptığı şeylerden, pardon yaptığı güzel ve başkalarının işine yarayacak şeylerden gurur duyulan bir adam, saçını boyattığı için top damgası yiyen bir adam. Öylesine bir adam işte. Çoğu kişi için öylesine ama bir kadın için dünyası olan bir adam. 24 yaşında ama onun yanında 18 yaşında olan bir adam. Bana yapamazsın diyen kişileri başarısıyla susturan bir adam. Başarılı, zeki, çalışkan ama bazıları için bir o kadar da yalancı, küstah ve aptal olan bir adam. Peki siz kimsiniz? Aptal mı, zeki mi, başarısı ile susturan mı yoksa kendisi olan birisi misiniz? Bence cevap belli... "
Genç adam yazılanları okuduktan sonra evden çıkmaya karar verdi. Çünkü hava kararmıştı. Yolda yürürken yazılanlar takılmıştı genç adamın aklına. O kimdi sahi? Aslında bu cevap yazıda açıkça belliydi.
O da kendisi gibi olan biriydi. Ne o, ne başka biri sadece kendisi olan birisiydi.
1 note · View note
haytaogluyunus · 14 days
Text
Tumblr media Tumblr media
ANMA:
TATAR TÜRKLERİNDEN EDEBİYATÇI ŞAİR ABDULLAH TUKAY'IN
ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ DOLAYISIYLA
DUALARIMLA VE SAYGILARIMLA ANIYORUM.
Mehmet Arif oğlu Abdullah Tukay veya bilenen adıyla Abdullah (26 Nisan 1886 - 15 Nisan 1913), Tatar halk şairi, yazar ve yayımcı.
Modern İdil Tatar edebiyatı ve dilinin kurucularındandır. Şiirleri birçok dile çevrilmiştir. İki ciltte toplann şiirlerinin yanını sıra siyasi makale ve fıkralar kaleme almış; çocuk edebiyatı alanında da önemli eserler vermiştir.
26 Nisan 1886'da Kazan bölgesi Kışlavıç adlı kentinde doğdu. Babası iyi bir medrese öğrenimi görmüş olan köy imamı Muhammet Arif, annesi Üçili kasabasından Ziynetullah Bey'in kızı Memdude Hanım'dır. Babasını henüz bebekken, annesini ise 4 yaşında iken kaybetti. Akrabaları tarafından büyütüldü ve çok zor bir çocukluk geçirdi. Farklı köylerdeki ailelerin yanına evlatlık verildi. Öğrenimine Kırlay'daki mahalle mektebinde başladı. 1895 yılında Cayık'taki halasının yanına geldi ve Buhara usulü eğitim veren Mutiullah medresesinde ve medresenin hemen yanındaki Rus sınıfında eğitimine devam etti.
Eniştesi Ali Asgar Osmanoğlu'nun ölümünden sonra medresede kalmaya, küçük çocuklara ders vererek, matbaalarda mürettiplik yaparak hayatını kazanmaya başladı. Medresedeki öğrenimi sırasında Tatar edebiyatı ile halk edebiyatını incelikleriyle öğrendi, Arapça, Farsça, Rusça, Başkurtça, Türkçe gibi ve diğer halkların edebiyatları, Şark felsefesi ile aruz teorisini hocasının oğlu olan ve o dönemde medresede ders veren Kamil Muti'den öğrendi. Kamil Mutii hayatını doğrudan etkiledi; köye onun getirdiği Türkçe ve Arapça gazete ve yayınları takip etti. İstanbul'dan gelerek medreseye devam eden Türk ceditçisi Abdülveli onu Türkçe ve Fransız edebiyatları ile tanıştırdı.[2]
Tukay daha sonra Kamil Muti'nin çıkardığı Fikir, El Asrü Cedit gazetelerinde, Uklar dergisinde faal olarak çalıştı. Bu organların hem mürettibi, hem musahhihi, hem yazarlarından birisi, hem de redaktörü idi. 1905 yılının başında Sosyal Demokratlar organı olan Uralets gazetesine mürettip (dizgici) olarak girdi. Medreseden ayrılarak eski hayat tarzına fikren tavır aldı.
0 notes
gundemarsivi · 3 months
Text
Tumblr media
Farklı Dünyalardan Fıkralar
✍🏻 Hayati Sarnık
İhtiyar bir Laz hasta yatıyor. Gidici artık. Bakıyor Azrail kapıdan giriyor. Başlıyor “ingaa, ingaaa” diye bebek gibi seslenmeğe, Azrail almasın diye. Azrail de ellerini uzatıyor ihtiyara “Gel bebeğim geel, seni atta götüreceğim.”
*
Arap fıkrası: Arap şeyhinin oğlu okumağa Londra’ya gider. Bir müddet sonra telefonla eder. “Baba okul arkadaşlarım okula metro ile gidip geliyorlar. Ben altın kaplama otomobilimle gitmeğe utanıyorum.” deyince babası, “Ne utanıyorsun oğlum. Metro denen şey neyse para yollayayım, bir tanede sen al.”
*
Bir Hristiyan fıkrası: İki delikanlı kiliseye gider. Biri dışarda bekler. Diğeri günah çıkarmağa başlar papaza. “Peder günah işledim bir bayan ile. Fakat adını bilmiyorum. Üzüldüm. Ona da kendimi affettirmek istiyorum.” Papaz düşünmüş ve “Maria veya Suzan olmasın evlâdım” der. Delikanlı hemen dışarı fırlar ve arkadaşına “Papaz dan iki yeni isim daha aldım. Hemen gidelim” der.
*
Almanya’da bir Türk’ü tazminatsız işten atmışlar. Papaza şikayet etmiş. Papaz mektup yazıp Türk’e vermiş. “Patronuna ver “ demiş. Götürüp vermiş. Patron muhasebeciyi çağırıp, işe aldırmış. Maaşını da arttırmış. Türk merakla papaza gidip ne yazdığını sormuş. Papaz “Sen ne zaman Müslüman olup ta, kul hakkı yemeğe başladın yazdım” demiş.
*
Cami hafızı cehenneme atılmış. Beline kadar lâğıma batırılmış. Kahkahalarla gülüyormuş. Zebaniler kızmışlar. “Niye gülüyorsun! Burası cehennem. Cezanı çekiyorsun.” Hafız, “Ben cehenneme gülmüyorum. Benim altımda imam var. Ayaklarımın altını gıdıklıyor. O da gülüyor benim altımda. Onun ayaklarını da müftü gıdıklıyormuş.”
*
Bir manastırda rahibeler yaşamaktadır. İki acemi rahibeyi şehre alışverişe yollarlar. Alışveriş yaparken akşam olur ve farkına varırken hava kararır. Hızlı adımlarla manastıra dönmeye başlarlar. Peşlerine bir erkek takılır. İleride yol ikiye ayrılmaktadır. Birimiz sağa birimiz sola gidelim derler. Sola gidenin arkasına takılır adam. Sola giden de manastıra ulaşır. Rahibeler merakla sorarlar. “Anlat anlat neler oldu?” Anlatır: “Peşimi bırakmadı. Ben birden geri döndüm. Eteğimi kaldırıp bacaklarımı açtım. Adam da pantolonunu indirdi. Geri dönüp rahatça koşmaya başladım, adam koşamadı pantolonu aşağıda idi düştü. Bende kurtuldum.” deyince bütün rahibeler: “Vah vaaah zavallı şanssız adaaam vaaah…” diye bağırırlar…
*
Menderes zamanında Bulgaristan ve Yugoslavya’dan muhacirler geldi. Bulgarlara Gaziosmanpaşa’da, Yugoslavya’lılara Alibey köyde evler yapıp bedava verdiler. Devletin yaptığı evler tabii ki uydurma ve bozuk eşyalı. Yugoslavın birinin evi ve eşyaları devamlı bozuluyor. Karısı “Beyy sular boziik fışkırır” deyince adam “Sankim ben sucii…” Masanın bacağı kırılır. Karısı tamir et der. Adam “Sankim ben marongeez!” Elektrik arızalanır adam “Sankim ben Alenktrukçi!” deyip yapmazmış. Bir gün karısı sokağa çıkar bakar bir dükkân. Tamirci levhası var. Girer derdini söyler. Tamirci hepsini yaparım der ve tamir eder. Akşam adam eve gelir bakar. Her şey sağlam. Sorar “Sen mi ettin tamiir”… Karısı “Tamirci çağırdım etti hepsini tamir” der. Adam kızar “Vermişindir dünyanin parasiii” deyince karısı “vermedim para. Bana dedi ki sen Yugoslavsın. Bana bir tepsi borek yap almam para, yada senle ben anlarsın yaaa” dedii. Adam “yapmışsındır bir tepsii boreeek” deyince karısı “Sankim ben borekçiiii.” der adama.
Hayati Sarnık
#gundemarsivi #hayatisarnik #fikra #fikralar
https://www.gundemarsivi.com/farkli-dunyalardan-fikralar/
0 notes
medreseler-blog · 5 months
Photo
Tumblr media
ARDÜLAZIZ Haik
Haik arzında Sultan Ati diye anılır. Zumum, “Tanzimat devri” denilen münevver mutlakıyetin ikinci ve sonuncu safhasını teskil eder.
Kumral, elâ gözlü, geniş yüzünü sivrice lıafıf bir sakal çerçeveliy güzel adamdı. Pehlivan yapılıydı, pehlivanlığa da, hunisi havn Lmda. soyunup kispet giyip yağlanarak devrinin şöhretlerde güreşecek kadar meraklıydı. Tebaasına karşı iyi düşünceler besliyen. şefkat ve merhameti bol: devletin kara ve deniz kuvvetlerinin düzenlenmesini ve çoğaltılması m, yurdun imanrn ve Türkiyede esaslı bir kül tur yüksekliğini îaliyen bir hükümdardı.
Yerinde durmuş, bir frank. şirketinin sarayı hümâyûna tecavüzünden pek ağır bir dille şikâyet etmişti; o zaman, sadrâzam Alî paşa onu: “Ne yapalım efendim, mülkim sahibi arzu ve müsaade etti, ve hattâ, şimendifer yapılsın da. Diğer taraftan, devleti çetin bir duruma sürüklemiş olan malî buhran karşısında saray masraflarının, bu arada kendi tahsisatının a zaltilmasına razı olmuş, eski Osmanlı ananesinden ayni arak bir zevce ile yaşıyacağıru da vükelâsına vaadetmişti.
Mağrurdu, fakat gururu halkçı) olmasına engel olmamıştı; meselâ bir şehir gezintisinde yolu düşen Fatih karakolunun önüne bir iskemle atıp oturur, önünden akan kalabalığı babacan bir oda ile selâmlamaktan zevk duyardı. Teşrifattan, resmî merasimden çok sıkılırdı: elçilerin kabulüne, hükümdarlık vazifelerinin en kasvetli işlerinden biri olarak ba kaıdı, üniformasının yakası daima çözük, hatta bazan ilk düğmesi iliklenmemiş bulunur; Private Tours Istanbul sırlına attığı kukuleteli harmanisi, başındaki kenarı geniş, tablası dar “Aziziye Kallb” fesi kadar meşhurdu. Adî günlerde giyinmez, yama yak entari üstüne geçirdiği pike bir haydan ile otururdu; kış ise. kürkünü giyerdi.
Mabeyin ricalinden rivayet olunur, bir gün saraya gelen sadrâzam Ali Paşayı o lâilbali kıyafeti ile kabul etmek istemiş: fevkalâde ne zakot, ciddiyet vc teşrifatperestliği ile meşhur olan vezirin odaya girmpsile çıkması bir olmuş, delâlet eden mabeyinciye “Efendimiz istirahat buyuruyorlarmış. niçin rahatsız ettik ‘ diye saraydaki vükelâ odasına gitmiş: Abdülazız sadrazamın nereye gittiğini sorunca keyfiyeti anlatmışlar; Paşanın zarafet ve nezaketinden hoşnud olarak gülümsemiş, elbiae sini giyerek Alî Paşayı hüznra çağırmış.
Ali ve Fuad Paşalar, çocukluğu ve gençliği ananevi bir saray terbiye ve teşrifatına vumahdud kimselerin dinde Ve ywım[la “ olan hukumdann görgüsünü çoğaltmak İrin Abdülazizi, evveli Türkiyenin tarihi bddeie r,nd“iı olan Bursaya, sonra büyük inl(ÜİU4ra sahne olmuş kadim bir medeniyet merkezi. Mısıra, daha sonra da Avrupaya gönder, mişlerdl; fakat bu seyahatim, kıymeti hüsnüniyetinden ve samimiyetinden ibaret otan Ah dülâzizdı. mutlakıyetle idare olunan bir memleketin hükümdarına yüklenen mesuliyet duy gusnnn uyandırmamıştı: hanedanın Avrupa seyahatine çıkmak fırsatını bulmuş tek rama olan bu hükümdarın ne malûmatı, ne de zekâsı buna müsaitti. Franaada Üçüncü Najıolconun, Ingilterede Kraliçe Viktoryamn misafiri olup bu iki memleket tarafından pek parlak bir surette ağırlanan Abdülâztz dönüşünde Viyanayı da görmüş, her dolaştığı ve. geçtiği yerde sempatik bir hatıra bırakmış, kendisi de hoşça vakit geçirmişti. Abdülâzlzin Avrupa seyahati üzerine pek lâtif fıkralar naklolunur.
Abdülmecidin Avrupa medeniyetine hayranlığı, mutaassıb ve muhafazakâr kitleyi kendisine düşman yapmıştı: sarayının ağır masruflan ve şahsının içkijv olan ihtilası da saltanatının Bon yıllarında hoşnudsuzluğu arttırmıştı; ölümü Ve Abdiîlâzizİn cülusu bilhassa îalanbulda büyük bir sevinçle karşılanmışti, yeni hükümdarın halkçı] halleri de kendisine derin bir sevgi toplamıştı, Cevdet Paşa Abdülha’n M; Tir seyahat dan dönüşünü tabir edvrkm bunu çok canlı olarak belirtir;
“Avdeti hümâyûnlarında aekenei İstanbul ahulli Mısır ve İzm ire kat kat tefevvuk ettiler. Bu habda ihtida sımvi mıaâl gösterenler Mısır ile ahzuâta eden pirinççücr esnafı idi ki pirinç m,gazalarım gelin odaları gibi donattılar ve w kaklan giranbabâ avizeleri tezyin ve envai fetıer ve kandil Ue tenvir, hasırcılar dahi anlara rekabet edercesine çarşılarını tezyin ettiler. Esnafı sair d» yekdıgvrt tefav vuk iddiaaik garib şeyler ve harici eı tasavvur nümayişler gösterdiler. Dükkân vc hanların önleri hep defne dallarüe tezyin ve fe nAf kandillerde tenvir okındu.
Ve pek ç»k yerlerde limon ve çiçek aaksılarile adetâ limonluk tarzında bahçeler peyda oldu. İstanbulini en hücra yerlerinde ve mahallât arala nnda bulunan ufak tefek dükkânlar büc hallerine göre şehriyin yaptılar Haneler alelü mnm böyle fenerler ve kandillerle tenvir kılındı. Elhasıl şehri Istanbulun sunufu ahalıs; birbirine bakarak emsali görülmedik hır şeh ra yin tertip ettiler. İstanbul sokakları adet müzeyyen yalı bahçelerine döndü. Bofeazâçi sahillerinde ve Üsküdar ve Beyoğlu ve Galata taraflarında dahi hâl böyle idi Lâkin şehri İstanbul anlann cümlesine tefevvuk elti.
0 notes
ruyatabiricomtr · 5 months
Link
Rüyada Fıkra Görmek - https://ruyatabiri.com.tr/ruyada-fikra-gormek/?feed_id=7922&_unique_id=65640773c42bf
0 notes
ihaledanismani · 5 months
Text
İHALEYE FESAT KARIŞTIRMA SUÇU ve CEZA ORANLARI
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “ihaleye fesat karıştırma” başlıklı 235 inci maddesi
‟kamu kurum veya kuruluşları adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara ilişkin ihalelere ve yapım ihalelerine fesat karıştıran kişinin, bir yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı” hükme bağlanarak hangi hâllerde ihaleye fesat karıştırılmış sayılacağı tek tek belirtilmiştir. ‟765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu”nda ihaleye dair suçlar iki ayrı başlık altında yer almıştır Suçun bir kısmı kanunun 205 ve 208 maddelerinde ‟Devlet Aleyhine İşlenen Suçlar” başlığı altında ‟Devlet Namına Yapılan Alım ve Satımlara Fesat Karıştırma Suçu” idi. Diğer kısmı ise 366, 367 ve 368 inci maddelerde ‟Hükümet Namına Yapılan Artırma ve Eksiltmelere Fesat Karıştırma Suçu”na ilişkindi. Görüldüğü üzere suç kanunda farklı başlık altında düzenlenmek suretiyle ‟devlet ve hükümet namına” şeklinde ikili bir ayrıma gidilmişti. “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu” ile bu ayrım ve farklılık ortadan kaldırılmış, ‟ihaleye fesat karıştırma” ve ‟edimin ifasına fesat karıştırma” şeklinde ihale öncesi ve sonrasına ilişkin eylemleri ayırmak suretiyle bu iki suç ayrı ayrı düzenlenmiştir. İhaleye fesat karıştırma suçu tek başlık altında düzenlenerek dağınık ve ikili ayrım ortadan kaldırılmıştır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte, gerek ihaleye fesat karıştırma suçunun unsurlarında ve gerekse suçun ceza miktarında değişiklikler (Değişik: 11/4/2013-6459/12 md.) Kamu kurumu veya kuruluşları adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara ilişkin ihaleler ile yapım ihalelerine fesat karıştıran kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
 Aşağıdaki hallerde ihaleye fesat karıştırılmış sayılır:
- a) ‟Hileli davranışlarla;” - ‟İhaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan kişilerin ihaleye veya ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engelleme,” - ‟İhaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olmayan kişilerin ihaleye katılmasını sağlamak,” - ‟Teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olduğu halde, sahip olmadığından bahisle değerlendirme dışı bırakmak,” - ‟Teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olmadığı halde, sahip olduğundan bahisle değerlendirmeye almak.” - ‟Tekliflerle ilgili olup da ihale mevzuatına veya şartnamelere göre gizli tutulması gereken bilgilere başkalarının ulaşmasını sağlamak.” - ‟Cebir veya tehdit kullanmak suretiyle ya da hukuka aykırı diğer davranışlarla, ihaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan kişilerin ihaleye, ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engellemek.” - ‟İhaleye katılmak isteyen veya katılan kişilerin ihale şartlarını ve özellikle fiyatı etkilemek için aralarında açık veya gizli anlaşma yapmaları.” ‟(Değişik: 11/4/2013-6459/12 md.)” ‟İhaleye fesat karıştırma suçunun;‟Cebir veya tehdit kullanmak suretiyle işlenmesi halinde temel cezanın alt sınırı beş yıldan az olamaz. Ancak, kasten yaralama veya tehdit suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca bu suçlar dolayısıyla cezaya hükmolunur.” ‟İşlenmesi sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmemiş ise, bu fıkranın (a) bendinde belirtilen haller hariç olmak üzere, fail hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” ‟İhaleye fesat karıştırma dolayısıyla menfaat temin eden görevli kişiler, ayrıca bu nedenle ilgili suç hükmüne göre cezalandırılırlar.” ‟Yukarıdaki fıkralar hükümleri, kamu kurum veya kuruluşları aracılığı ile yapılan artırma veya eksiltmeler ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalışan dernekler veya kooperatifler adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara fesat karıştırılması halinde de uygulanır.” Bununla beraber 4 üncü Yargı Paketi olarak bilinen 6459 sayılı değişiklik ile suçun unsurlarında değişiklik yapılmamakla birlikte cezanın alt ve üst sınırı azaltılmıştır. ‟İlgili kamu kurum veya kuruluşu açısından bir zararın” meydana gelmediği hallerde suçun cezası bir yıldan üç yıla, kamu zararının meydana geldiği durumlarda ise üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası belirlenmiş, ayrıca cebir veya tehdidin söz konusu olduğu hallerde asgari beş yıl ceza öngörülmüştür. Suçun temel şeklinin düzenlenmiş olduğu madde 235/1’de suçun eylem unsurunun netice kısmı ile ilgili bir açıklığın bulunmadığı söylenmelidir. Bu haliyle suç bir sırf hareket suçu olduğu görünümü vermektedir. Ayrıca bir başka husus ise madde 235/3’ün önceki şeklinde yer alan zararın meydana gelmiş olması halinde cezanın ağırlaştırılacağına dair düzenlemeden anlaşılan, bu suçun bir tehlike suçu olduğu anlamı çıkarılmaktaydı. Uygulama ve doktrinde suçun tehlike suçu olduğu kabul edilmekteydi. Hal böyle iken 11.4.2013 tarih ve 6459 sayılı Kanun ile madde 235/3’te değişiklik yoluna gidilmiştir. Yapılan değişiklik sonrası ihaleye fesat karıştırma suçu bir zarar suçuna dönüşmüştür. Zira madde 235/3 bir nitelikli hal olarak düzenlenmiş, cebir veya tehdit ile işlenmesi cezayı ağırlaştıran, zarar meydana gelmemiş olması ise cezayı hafifleten bir sebep olarak düzenlenmiştir. Böylece hafifletici sebebe ilişkin hükmün karşıt anlamından suçun temel şeklinin bir  zarar      suçuna dönüşmüş olduğu anlaşılmaktadır. Suç, ihaleye fesat karıştırmakla oluşur. Hangi hareketlerin ihaleye fesat karıştırma niteliğin e   olduğu, maddenin ikinci fıkrasında tek tek sayılmıştır.” ‟Fıkranın (a) bendinde hileli davranışlarla ihaleye fesat karıştırma halleri belirlenmiştir. Bu fiillerden herhangi birinin hileli davranışlarla gerçekleşmesi gerekir ki, ihaleye fesat karıştırmadan söz edilebilsin. Bu fiiller sırasıyla şöyledir:” ‟İhaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan kişilerin ihaleye veya ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engellemek,” ‟İhaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olmayan kişilerin ihaleye katılmasını sağlamak,” .‟Teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olduğu halde, sahip olmadığından bahisle değerlendirme dışı bırakmak,” ‟Teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen niteliklere sahip olmadığı halde, sahip olduğundan bahisle değerlendirmeye almak.” ‟Fıkranın (b) bendine göre, ihale sürecinde, tekliflerle ilgili olup da, ihale mevzuatına veya şartnamelere göre gizli tutulması gereken bilgilere başkalarının ulaşmasını sağlamak, ihaleye fesat karıştırma suçunu oluşturur. Aslında bu durumda hile yoktur. Ancak, gizli kalması gereken bilgilerin başkalarının bilgisine sunulması, ihalenin objektif ve serbest rekabet şartlarında yapılmasını engeller.” ‟Fıkranın (c) bendinde, cebir veya tehdit kullanmak suretiyle ya da hukuka aykırı diğer davranışlarla, ihaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan kişilerin ihaleye veya ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engellemek, ihaleye fesat karıştırma olarak kabul edilmiştir. İsteklilerin ihalenin gün veya saatinde, ihalenin yapılacağı yer konusunda yanıltılması ve bu suretle teklif veya pazarlık için öngörülen süreyi geçirmesi, bu fiillere ilişkin örnek oluşturmaktadır.” ‟Fıkranın (d) bendine göre, ihaleye katılmak isteyen veya katılan kişilerin ihale şartlarını ve özellikle fiyatı etkilemek için aralarında açık veya gizli anlaşma yapmaları, ihaleye fesat karıştırma suçunu oluşturmaktadır. Çünkü bu fiiller, ihalenin objektif ve serbest rekabet şartlarında yapılmasını engeller.” ‟Maddenin üçüncü fıkrasına göre, ihaleye fesat karıştırma suçunun oluşabilmesi için, ilgili kurum veya kuruluşun herhangi bir zarar görmesi gerekmemektedir. Bu bakımdan, ihaleye fesat karıştırma sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmiş olması, bu suçun nitelikli hali olarak kabul edilmiştir. Ancak, bu nitelikli hal dolayısıyla cezanın artırılabilmesi için, zararın meydana gelmiş olması yeterlidir, meydana gelen zararın miktarının tam olarak belirlenmesine gerek bulunmamaktadır.” ‟Dördüncü fıkraya göre, ihaleye fesat karıştırma suçunun oluşabilmesi için, kamu görevlilerinin ve sair kişilerin bir menfaat temin etmiş olmaları da gerekli değildir. Aksi takdirde, yani ihaleye fesat karıştırma dolayısıyla menfaat temin edilmiş olması halinde, ayrıca bu nedenle ilgili suç hükmüne göre ceza sorumluluğu cihetine gidilir.” Yine aynı maddenin 4 üncü fıkrası ile gerçek içtima hükümlerinin uygulanacağı kabul olunarak, fesat karıştıran kimsenin ayrıca ilgili suç hükmüne göre cezalandırılmasına da olanak sağlanmıştır. Yargıtay aynı doğrultuda …sanığın, ihaleye katlan kişinin ihaleyi almasına yardımcı olmak maksatlı yapmış olduğu eylemler neticesinde menfaat temin etmesi eyleminin ihaleye fesat karıştırma suçu yanında irtikap suçunu da işlediği ”sabit olduğu…   şeklindeki kararı ile gerçek içtima hükmünü kabul etmiştir. Maddenin beşinci fıkrasında ihaleye fesat karıştırma suçunun uygulama alanı genişletilmiştir. Buna göre; madde metni hükümleri, kamu kurum veya kuruluşları aracılığı ile yapılan artırma veya eksiltmeler ile, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş şirketler, bunların bünyesinde faaliyet icra eden vakıflar, kamu yararına çalışan dernekler veya kooperatifler adına yapılan mal veya hizmet alım veya satımlarına ya da kiralamalara fesat karıştırılması halinde de uygulanacaktır. Read the full article
0 notes
kiminugruna · 6 months
Text
7 ve 8. sayfa
Bu metin, halk bilgisinin ve fıkraların farklı topluluklar ve alt gruplar arasında nasıl var olduğunu ve nasıl aktarıldığını anlatıyor. Metinde, toplulukların kendilerine özgü bilgi, gelenekler ve fıkralara sahip olduğu vurgulanıyor. Aynı zamanda, bu toplulukların bu bilgiyi diğer gruplara adapte edebileceği ve değiştirebileceği belirtiliyor.
Fıkralar, topluluklar arasında paylaşılan mizahi hikayelerdir ve genellikle grup içindeki deneyimler, inançlar veya geleneklerle ilişkilidir. Bu metinde örnek olarak verilen fıkralar, denizciler, bankacılar ve müzisyenler gibi farklı gruplara ait halk bilgisini yansıtır. Bu fıkralar, bu grupların içsel mizahi ilişkilerini veya dış gruplara karşı mizahi yaklaşımlarını yansıtır.
Aynı zamanda, metin, fıkraların anlatıldığı bağlama (context) dikkat çeker. Bir fıkrayı anlamak için, o fıkrayı anlayanların grup içindeki deneyimlerine veya grup dışındaki algılarına dayalı olduğu bir bağlamın gerekli olduğunu belirtir.
Sonuç olarak, metin, halk bilgisinin ve mizahi hikayelerin farklı topluluklar ve alt gruplar arasında nasıl var olduğunu ve nasıl iletişim ve kimlik oluşturmada önemli bir rol oynadığını açıklar. Aynı zamanda, gruplar arasındaki fıkraların nasıl adaptasyonlarla geçebileceğini gösterir.
0 notes
hetesiya · 9 months
Text
"Sevgi, çalışma ve bilgi yaşamımızın tükenmez kaynaklarıdır. Dolayısıyla, yaşamı onların yönetmesi gerekir." Aşkın, çalış­manın ve bilginin vatanı yoktur, onlar gümrük ta­rifesi ve üniforma bilmezler. Bunlar uluslararasıdır, evrenseldir ve herkes onları anlar.” “ Başka bir biçimde yaşayabileceğini düşünmeye cesaret edemiyorsun: Koyun gibi güdülmek yerine özgür yaşamak, taktikler uygulamak yerine açık davranmak, bir hırsız gibi gecenin karanlığında sevmek yerine açık açık sevebilmek düşüncelerine yer vermiyorsun kafanda.” seni temsil etmeleri için güçlülerin ya da kötü niyetli güçsüzlerin daha faz­la güçlü olmalarına göz yumuyorsunuz. Her zaman aldatılanın sen olduğunu çok geç farkediyorsun… Hayatta mutluluk dileniyorsun, ama güvence senin için daha önemli , hatta bunun bedeli, bütün yaşamın boyunca baş eğmek olsa bile. “Koyun gibi güdülmek yerine özgür yaşamak,taktikler uygulamak yerine açık davranmak, bir hırsız gibi gecenin karanlığında sevmek yerine açık açık sevebilmek düşüncelerine yer vermiyorsun kafanda.” "Hayır, küçük adam, hakikat konuşulunca, kulak vermiyorsun sen; yalnızca patırtı yapılınca dinliyorsun." Ne denli az kavrarsan, o denli çok saygı göstermeye hazırsın. Seni aşağılayanlara saygı gösteriyorsun Düşünceyi özgür ifade ve özgür eleştiri hakkını, çene patlatmak ve kötü fıkralar anlatmakla karıştırıyorsun. Sen eleştirmek ama kendin eleştirilmemek istiyorsun ve bu yüzden parçalanmış, perişan olmuşsun. Kendin bir saldırıya uğramadan, saldırmak istemek, senin özelliğin. Bu yüzden, durmadan pusudan ateş açıyorsun. Hayatta mutluluk dileniyorsun, ama güvence senin için daha önemli, hatta bunun bedeli, bütün yaşamın boyunca baş eğmek olsa bile. Mutluluk, uğrunda çalışılmasını gerektirir; mutluluk gökten yağmaz, kazanılır. Çünkü ben, insanın ciğerini okuyabilen ve çalışan bir kimseyim. Çünkü ben, bir hiç olmadığını, bu dünyada bir anlam taşıdığını bilen bir kimseyim. Bak ben ne diyorum: Senden başka hiç kimse senin kurtarıcın olamaz! Wilhelm Reich
Tumblr media
1 note · View note
gulsahyildiz · 1 year
Text
MUTLU BİR ÇOCUK
Mutlu çocuk yetiştirme, "pozitif bakışı açısını" aşılamakla mümkün…
Ebeveynler, çocuğunun hayatı boyunca ruhunu besleyeceği pozitif bakış açısını yakalamasına katkı sağlayabilir. Bunun için uygulamaları gereken yöntemler ise aslında çok basit.
Pozitif bakış açısını yakalayan çocukların kendinden emin, optimist ve başarılı olduklarının kanıtlandığını düşünürsek bunları uygulamak için neden zaman kaybedelim ki. Çok geçmeden harekete geçmek en doğrusu.
Uzmanlar, üzerine düşen görevi yaparak çocuğun hayatı boyunca ruhunu besleyeceği 12 basit yolu açıkladı. Uygulaması ise anne ve babalara sesleniyorum. Sevgili  ebeveynler,
*Çocuğunuzla nitelikli vakit geçirmeniz çok değerli. Derslere, kurslara ara verip çocuğunuzla bire bir vakit geçirin. Onunla beraber yerde oturup yap boz yapın, mutfakta beraber kek yapın, banyo öncesinde beraber yüzünüzü boyayın, parkta beraber kaydıraktan kayın.
*Değer yargılarını geliştirmeye önem verin. Ona sorumlulukları olan değerli bir vatandaş olduğunu aşılayın. Etrafındaki insanların hayatında fark yaratacak kapasitede olduğunu gösterin. Mesela kullanmadığı oyuncakları beraber biriktirip, bir derneğe bağışlayın. Eski gazeteleri biriktirmeyi, geri dönüşümü ona onun dilinde anlatın.
*Birlikte etkinlikler yapın.  Aktivitelerde ona katılın, beraber bisiklete binin, yüzmeye gidin böylece hem çocuğunuzu teşvik edersiniz hem de bol bol spor yapmış olursunuz. *Gülmek size de ona da iyi gelecektir. Espri yapın, fıkralar anlatın, arada bir birbirinize takılın, bol bol gülün, gülmek daha fazla oksijen solumanızı sağlar. *Çocuğunuzdan övgüyü esirgemeyin. Çocuğunuzu iyi bir iş yaptığında tebrik edin, ona hangi konularda başarılı olduğunu açıkça anlatın. Mesela ödevini bitirdiğinde "resminde kullandığın renkleri çok beğendim" gibi detay verin. Yaptığı proje hakkında konuşun. Çocuğunuzu hediye ile değil övgülerle ödüllendirin. *Çocuğunuzun iyi beslenmesine özen gösterin. Yemek aralarında yoğurt, meyve ve bol su verin. Yemek yemez diye öğün araları çocuğunuzu aç bırakmayın, hem psikolojisini etkiler hem de kilo kaybına neden olur. *Hayal gücünü geliştirmesine destek olun. Çocuğunuza hayal gücünü kullanabileceği oyunlar yaratın. Resim yapmak hem hayal gücünü geliştirecektir hem de yaptığı resimden dolayı tatmin hissi doğacaktır. *Sevginizi fiziksel temasla da mutlaka gösterin. Günde 4 kere çocuğunuzu kucaklayın, 8 kere öpün, 16 kere ona gülümseyin. Tüm bunlar size kat kat geri dönecek. *Çocukla iletişimde onu dinlemenin ne kadar önemli olduğunu asla unutmayın. Çocuğunuzu dinlemesini öğrenin, lafını yarıda kesmeyin, başka bir işle ilgileniyorsanız, bırakın ve ona konsantre olun. Söylediği şeylerin önemli olduğunu onu dinleyerek gösterebilirsiniz. Bırakın aynı şeyleri tekrar etsin, siz hep aynı dikkatle dinleyin. *Çocuğunuzun özgüven kazanması için  mükemmeliyetçiliği bırakın. Çocuğunuzun yarıda bıraktığı bir işi bitirmeye veya düzeltmeye çalışmanız onun kendine güvenini sarsar. Yatağını toplarken örtüyü güzel bir şekilde örtemediğini gördüğünüz zaman düzeltmeniz ona yaptığı işin iyi olmadığı hissini verecektir. Bir daha çocuğunuzun yaptığı işi düzeltmek için elinizi uzattığınızda düşünün. Eğer yaptığı iş tehlike yaratmıyorsa, sağlığa zararlı değilse elinizi geri çekin. *Karşılaştığı güçlükleri kendi başına aşmasına olanak sağlayın. Ayakkabı bağlarını yavaş da olsa bekleyin kendi bağlasın. Merdivenlerden kendi inmek istiyor, önünde yürümek şartıyla bırakın insin. Üstünden gelemeyeceği bir problemle karşılaştığında size problemi anlatmasını söyleyin ve çözümüne beraber karar verin. *Sevdiği şeyleri yapmasına izin verin. Gereksiz kısıtlama enerjisini ve heyecanını dışa atmasını engeller, bu da ona sıkıntı verir. Unutmayın; oyuncaklarını toplamayı öğrenmesi için önce dağıtabilmesi lazım......
__________________
1 note · View note
yenikibris · 1 year
Text
Birinci derece suçlu müteahhitler değil devlettir – Nidai Mesutoğlu
Nasrettin Hoca dünyaca ünlü bir mizah ustası. Hazırcevap bir kişi. Fıkraları birçok dile çevrilmiştir. Fıkraları bazen gülümsetir bazen düşündürür. Genellikle yaşamdan örneklerle ders vermeye çalışır. Fıkralar içerisinde günümüze uygun olan bir tanesi şöyledir: Testi Kırıldıktan Sonra Fıkrası Nasreddin Hoca oğlunu çeşmeye gönderiyormuş. Testiyi eline verdikten sonra yüzüne okkalı bir tokat aşk…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes