Bu oyunda şablonda verilen elmalar ister arkalarına magnet yapıştırılarak istenirse masa üzerine dağıtılarak konulur. Öğrencilerden söylenen kelimeyi sepetine toplaması istenir. Kelime söylenir ve bulan öğrenci elini söylenen kelime, hece ya da harfin üzerine koyar. En çok kelimeyi, heceyi ya da harfi toplayan oyunu kazanır.
şablona ulaşmak için;
elma toplama 1. grup sesler
New Post has been published on https://bilaldemirkr.com.tr/elmali-tart-5/
Elmalı Tart
Elmalı Tart Tanımı İçin Malzemeler
Hamuru için;
250 gram un
2 tane yumurta
125 gram tereyağı
5 gram tuz
20 gram şeker
Elma püresi için,ü
6-7 tane elma
50 gram şeker+ 30
30 gram tereyağı
Üzeri için;
4 tane orta uzunluk elma
2 yemek kaşığı toz şeker
1 yemek kaşığı tereyağı
Elmalı Tart Tanımı Nasıl Yapılır?
Not EkleTarifi Yazdır
Öncelikle hamuru için unu uygun bir kaba alalım üzerine tereyağını ekleyip unla birbirine yedirelim akabinde tuz şeker ve yumurtayı ekleyip yoğuralım ve hamurumuzu dinlenmeye bırakalım.
Hamur dinlenirken biz püre yapmaya geçelim püre için toz şekerin 50 gram olanını tencereye alıp karemelize muhtemele kadar karıştıralım.
Karemelize olmaya başlayınca 30 gram ayırdığımız şekeride içine atıp güzelce karıştıralım. Karemelize olunca içine küp küp doğradığımız elmaları ekleyelim. Elmalar yumuşayıncaya kadar pişirelim.
Pişen elmaları soğuması için bir tabağa alalım. Soğuyan elmaları mikser yardımıyla püre haline getirelim.
Dinlenen hamuru tepsi büyüklüne nazaran açalım ince olacak biçimde. Üzerine elma püresini koyup, ince ince doğradığımız elmaları üzerini yerleştirelim onun üzerine tereyağını eritip sürelim.
Şekeride üzerine serptikten sonra 185 derecelik fırında üzeri kızarasıya kadar pişirelim.
Piştikten sonra üzerine parlak olması için kayısı reçeli sürelim. İsteğe bağlı sürmek isterseniz tabi. Seneyecek olan arkadaşlarıma afiyet olsun şimdiden 🧑🍳
📸 Nick Prideaux
zaman zaman çok yalnızım kalbiye
arsız sarmaşıklar gibi her sabah
bıkmadan tırmanıyorum güneşin tahta perdesine
mor çiçeklerle açılmak için dünyaya.
güneş tozlar püskürtüyor koca ağzından
aslında hiçbir şey görülmüyor kalbiye
kalbim kocaman bir kelebekti kalbiye
bir elmasın içinde unutulmuş yıllar önce.
pembe bir merhemle doğardı günler
saçlarımı çözerdim, taze elmalar gibi soyardım bedenimi
bahar, simit, salatalık, midye kokardı her yan
dünya artık bir daha hiç
bir okul çıkışı gibi kokmayacak mı?
hayatın kalbiye, o iri dudaklı çingenenin
ellerini hiç tutamayacak mıyım bir daha?
elmasın çatlarken çıkardığı sesi duyuyor musun,
bedenime çarpan incilerin sesini?
bir kadeh içindeki tozu üflüyor
her şeyi bir veba salgını gibi hatırlayarak
bekliyorum beklediğim neyse onu.
zaman kalbiye, zaman şimdi
kalbimde habire uzayan minare
zaman zaman çok yalnızım kalbiye
bugün ağlayarak kurabiye yerken,
çay fincanında kendimi seyrederken
çay beni içti, bende çayı kalbiye
ruhumdan çaylar aktı saatlerce
aşık olduğu için kahve dökülüyordu terliklerine
heinrich böll'ün palyaço'su
mary onu bırakıp gitmişti, yalnızdı.
sonra yosunun latincedeki adı laminarya'ydı...
içimde gezinen salyangozun tırnakları
her hatırladığım şey için bir santimetre uzuyor kalbiye
aslında hiç istemiyorum ama
ne yapsam rutubetim sözlere bulaşıyor kalbiye.
Eylül ayının ortalarina doğru bazı elmalar yeni tam olgunluğuna gelir. Hafif bir akşam güneşi ardından esen içi ürperten rüzgar eşliğinde o ağaçlardan birinin dibine oturup yere düşmüş lezzetli elmalardan yemek isterdim. Fındık bahçesinde olacağim için muhtemelen hemen yan tarafımda bir sürü fındık olurdu, cebime doldurabildiklerimden bir elmadan isirir birde findik atardim ağzıma, miss. Daha önce denediniz mi bilmiyorum ama harika gidiyor/du.
Akşamları o rüzgar ve eylül kokusuyla birlikte, evet evet eylülün kokusu vardir toprakta böyle sarar etrafı. Bir nebze ölüm kokusudur. Bitkiler ölür, insanlar gömülür. Daha fazla insan ölür bizim oralarda, ya da işten fırsat bulup az bi dinlenip meşguliyeti az olunca insanın, daha çok odaklanır hayata da ordan duyar selalarin ardi arkasi kesilmeyişlerini, bilemiyorum.
teşekkür ediyorlar, çok yaşıyorlar, işe geç kalmıyorlar. çeyrek altını önemsiyorlar, küresel ısınmayı ve beş çaylarını. ortadoğu’yu ihtiyaç halinde seviyorlar, gökdelenleri her haliyle, eve geç gelmeyi borsaya bağlıyorlar, geriye kalanları astrolojiye. 'konuşan tartı'lardan korkmuyorlar bir de.
-ben bazen korkuyorum-
artis diyorlar erken ölenlere. bir akşamüstü her yer kalabalık. her yer kalabalık, üzgünüz yeteri kadar ve rimbaud mahkemelerde sanık. sırayla ölüyor kumbarası kırılmış çocuklar, tez konusu bile değiller. içinde ortadoğu geçmeyince şiir de olmuyor, bir şeyler kahrolsun!
-işgal edilmiştir inandığımız tüm çiçekler!
stratejik bir aşk yaşıyorum devlet görmesin, keşişleri hemen soboleyin, bu saklambaç bizden uzak, kavimler göçü konumuz değil, seni seviyorum! ideolojiler söylüyorum dünya kurtarmak isteyenlere ve çok rüya görüyorum. insanı anlamakla meşgulüz, üstelik görünürde hiç ipucu da yok. ben bazen korkuyorum, annem duruyor hemen kalbime, beni hep yanlış öldürüyorlar anne diyesim geliyor. sonra cihad geliyor aklıma, cihad’ı çok seviyorum
-ama bunları coğrafi keşiflerle açıklayamam-
çocuğu okula yazdırıyorlar, merkez sağ’ı ve dedikoduyu çok seviyorlar, üniter yapı diyorlar, uluslararası toplum, en az iki yabancı dil. minareler gölge ediyor, başka ihsan da istiyorlar. akşam ezanında eve giriyoruz, üzgünüz yani gereği kadar. demokraside ısrar ediyorlar bir de, ben rahatça ölsek diyorum. yemeklerden sonra pişman oluyorlar, kravat takıyorlar, az seviyorlar, aşık olamıyorlar, çok şişmanlıyorlar ve hiç gülmüyorlar.
-manavlar da şiire inansın diye kırmızıydı belki elmalar-
elmalar deyince aklıma annem geliyor ve taksitli sancılar. bir yanağın elma oluşunu, devrik cümlelerle düşünüyorum.
“Baylar!
Bin dokuz yüz seksen birdeyiz
Karşınızda eylülün sesi
Ağustosa çekildi, eylülün sesi
Birazdan konuşacak
'Bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir baylar.’
Tepelerde bulamaçların kahverengi eridiği
Eriyip sarı sarı aktığı bir mevsim
Bir saat gibi işlerken avucumdaki güz çiçeği
Yosunların kapılara usulca
Tırmanıp yerleştiği
Yani eylülün sesi, buysa çok iyi baylar.
Yaz geçti, sözgelimi midyelerden yorulduk
Eni boyu belirsiz bir ıslaklıktan
Upuzun gündüzlerden, sevimsiz otellerden
Eylül ki, sorabilir mi
Hüzünler iç kamaştırıyor, aşklarsa niye yoksul
Bir asfaltın kuru sıcak soğuğundayız
Oysa bir deniz feneri mevsimsiz ölür baylar.
Dahası
Bu düğmesiz giysileri şöylece giymek
Bir boşluğu giyinmek mi olur
Olsun
İşte karşınızda ekimin sesi
Kasımın sesi sonra
Yağmurun eşliğinde -çocuğunu emziriyor yaz-
Bundan böyle günlerimiz nasıl geçecek baylar.
Her şey o kadar dokunaklı ki
Eylülsem, istemeden kırılıyorsam bazen
Dağınık, renksiz bir mozayık gibiysem
Üstelik yalnızsam bir de -telefonda kuş sesleri-
Aynalardan duvarlara bir üzünç akıntısı
Bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar.
Sonra bir kır kahvesi kendini okurken
Masaları toplanmış, bardakları toplanmış
Tam kendini okurken
Derim ki bir semti iyi tanımak kadar
İyi tanımalı dünyayı
Açın radyolarınızı: eylülün sesi
Bu dünyada can sıkıntısının bir başka anlamı var baylar.
Elmalar silik silik kırmızı artık -olsun-
Gözlerimiz tozlanmış, kirli
Gizlisi yok, bu dünyada böyle sıkılmak iyi
Sıkılmak iyi baylar
Biz hazır tuttukça böyle
İçi yangından alev alev
Dışı buz tutmuş kalplerimizi.”
New Post has been published on https://bilaldemirkr.com.tr/elmali-turta-3/
Elmalı Turta
Elmalı Turta Tanımı İçin Malzemeler
100 gr tereyağı
1 çay bardağından 1 parmak eksik toz şeker
1 tane yumurta
Yarım paket kabartma tozu
Yarım paket vanilya
Un
Elmalı harcı için;
4-5 adet büyük uzunluk elma
4-5 yemek kaşığı toz şeker
1 tatlı kaşığı tarçın
Kıyılmış ceviz istenilen miktarda
En üst kırıntısı için;
90 gram tereyağı (buzdolabından çıkmış haliyle yumuşak olmayacak)
1 çay bardağından bir parmak eksik toz şeker
1 çay kaşığı tarçın
Elmalı Turta Tanımı Nasıl Yapılır?
Not EkleTarifi Yazdır
Öncelikle elmaları rendenin iri tarafından rendeleyip üzerine toz şekeri koyup elmalar suyunu çekene kadar pişirelim pişen elmalara tarçın ve cevizi ekleyip karıştıralım soğuması için bir kenarda bekletelim.
Tart hamurumuzu hazırlayalım. 100 gram yumuşak tereyağını yoğurma kabına alalım üzerine şeker ve yumurtayı ekleyip güzelce elimizle yoğuralım.
Daha sonra un, kabartma tozu ve vanilyayı ekleyelim yumuşak bir hamur elde edelim hamurumuz çok büyük olmuyor ince kıvamlı bir hamur olacak.
Yoğurduğumuz bu hamuru 26 santim ebatında kelepçeli kek kalıbının tabanına yağlı kağıt sererek yayalım kalıbın yanlarına gerçek da hamurdan çıkıntı yapalım soğumuş olan elmaları bunun üzerine yayalım.
En son olarak elmaların üzerini kaplayacak kırıntıyı yapacağız.
Buzdolabından çıkardığımız tereyağını şekeri ve unu parmak uçlarımızla yoğuralım. Bu yumuşak bir hamur olmayacak bisküvi kırıntısı biçiminde olacak bu kırıntıları elmanın üzerine kaplayalım.
Önceden ısıtılmış 180 derecede yaklaşık 40-45 dakika kadar kızarana kadar pişirelim.
Soğuduktan sonra kelepçeleri açıp turtamızı çıkaralım.
İsterseniz üzerine pudra şekeri serpebilirsiniz bana fazla tatlı geldiği için ben pudra şekeri serpmedim. Kıtır kıtır bir turta oluyor biz çok sevdik umarım siz de beğenirsiniz.
Meftuniyetim diyorum,hani şöyle en pürtelaşından olsa..
Yahut pervasız,,?
Tıpkı benim gibi, biraz da sen, ve gene sen, aldığı kadar da biz…
Haddi hesabı olmayan bu erteleyişlerle nereye kadar gidilir ki!!
Hep aynı kapıyı zorlamalar önleyemez ki sonunda havlu atmaları..!
Şu halde kesinkes inanmış bulunmaktayım hamuruma gözyaşı karıştığına, gözyaşının da alevle karıldığına…Yoksa nereden gelsin bu aşinalık, bu yakınlık?
Nasıl oluyorsa ne alev tutuşturmuş suyu, ne su söndürmüş alevi..
Ruhum gidip geliyor ikisi arasında.
Yanıyorum, kâh ağlıyorum.
Can tutulması yaşıyorum, cankurtaran arıyorum.
Gökte kaç yıldız var, onu saymaya giriştim gene bu akşam.
Bir yerden sonra sayıların aklıma oyun oynayacağını bile bile…
Ve okyanuslara bıraktım kendimi, arınayım diye.
Irmağın da benimle beraber kaynağında boğulacağını bile bile.
Senden sonra başka omuzlar aramadım ağlamak için, tek damla gözyaşımın dokunmadığı omzunun yerini doldursun diye..,Nasıl olsa dolmaz o boşluk diye diye, söz yaşı döke döke,mehtaba diş bileye bileye, gelmeyeceğini bile bile!
Bünyesinde son çare ayrılıklarla bilmecburi aykırılıkların el ele verdiği kalbim, tüm bitişlere hak veren aklımla daimi savaş halinde.
Mühimmat yetersiz, menzil belirsiz…
Ölüme nazır terk edişler yaşamaya hazır, ölüme daha fazla, buna yaşamak da denemez esasında.
Uzun savaşlar hep böyle biter.
Kaybedilenler candan bir parça, can kimi zamansa..
Oysa kazanılanlar hiçten bile az, esire muhalefet boşluklardan daha boş,,..
Ama bu kez yerle gök çarpışıyor sol yanımda.Ummanlar taşıyor, bulutlar semaya fedai…
Şimşekler bir an bile susmuyor, gök gürlüyor.
Yer altında ne kadar su varsa coşmuş, öfkeden köpürüyor.
Gayzer demek haksızlık olur bu ihtişama…
Bir aşk kalıyor işte,,, kıyıda köşede.
Günü gelince savaştan sıyrılıp her zerreme sirayet etmek üzere…