Tumgik
#k sesi
letsreadbook · 2 years
Quote
"Ben belalı bir adamım," (...) "Ne?" dedi afallayarak. "İnanmıyor musun?" "Kesinlikle çok belalı bir tipsin," dedim kahkaham durduğunda. "Yoksa birine un çuvalı mı fırlattın? Aman Allah'ım!"
Rüzgâra Dokunmak
8 notes · View notes
wwwintinewscoid · 7 months
Text
Pemberitaan Itu Diperlukannya Tanggung Jawab Dan Sikap Bijak
INTINEWS.CO.ID, DAERAH – Yogyakarta. Dalam pemberitaan itu diperlukannya tanggung jawab dan sikap bijak. Adapun prihal ini di kutip di situs web, https://dewanpers.or.id/berita/detail/2459/Perlu-Tanggung-Jawab-dan-Sikap-Bijak-dalam-Pemberitaan, sebagai berikut: Di era keterbukaan informasi saat ini, jurnalisme tidak hanya memerlukan tanggung jawab tetapi juga sikap bijak dalam memberitakan fakta.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
"Çünkü bir insana olan inancınızı bir defa yitirirseniz,
Ona tekrar aynı şekilde güvenmeniz imkansızdır."
—Laruell K. Hamilton
1 note · View note
master1wayne · 8 months
Text
Gençlik Öfkesi S1 - B5.2
BÖLÜM 5.2 [İLK DENEYİM]
Kendisini araba'nın üstüne oturttum ve topuklu ayakkabılarını bizzat o bembeyaz pembe ojeli ayaklarına özenle giydirdim.
L: Teşekkür ederim.
Rica ederim bütün kaydı sizden şu anlık alabilir miyim?
L: Neden ki?
Merak etmeyin kopyasını çıkaracağım ve size yarın bizzat ben kendi elim ile teslim edeceğim.
L: O zaman ses kaydını da ben alayım.
Kadın aslında bana güvenmiyordu bu sebeple işini sağlama alıyordu, itiraz etmek istemiyordum.
İçeride ne konuştularsa zaten hepsi apaçık videoda olduğu gibiydi bu sebeple tereddüt etmeden uzattım.
Buyurun bu da sizde kalsın hatta kartımı vereyim bu da numaram.
Aslında bir kart değil sadece numaramı yazdığım kağıdı vermiştim.
Kadın eliyle kaptığı gibi çantasına ses kaydının olduğu Flash bellek ile aldı.
L: Bunun şifresi yo-.
Daha gelmeden önce aldım merak etmeyin.
L: Tamamdır. O zaman ben bir taksi tuta-.
Olmaz bu kadar yere ben getirdiysem adamlık edip ben bırakayım buyurun.
Teklifimi kabul etmişti kendisine "bir ara müsaitseniz kahve içebilir miyiz?" demiştim.
Bana hızlıca baktı kızaran yanakları ve o ince kırmızı rujlu dudaklarından gülümsemeli bir evet çıktı.
[30 dakika sonra]
Artık burada yolumuz ayrılıyor Leyal hanım. Tekrar görüşmek üzere.
L: Size de Aras Bey.
L: Bu arada Aras Bey?
Evet?
L: Neden böyle bir şey yaptınız?
Nasıl yani?
L: Babanızın annenizi aldattığını video kaydına aldırıp ses kaydı ve fotoğraflar çektirdiniz. Babanızı kendi elinizle rezil ettiniz.
Olması gerekeni yapmadım mı yani?
L: Yani evet tabii ki ama böyle bir şey hiç görmemiştim.
İlk ve son oldu zaten ailemden ellerini çekecek ve annem de ablam da babamın gerçek yüzünü görecek.
L: Umarım görürler siz iyi birine benziyorsunuz.
Teşekkür ederim...
Leyal'i bıraktıktan sonra bir takı ürünü satan yere uğradım.
[Ürün seçtikten sonra]
Ne kadar bu?
K: 27 bin TL
1300 dolar var burada.
K: Paket olsun mu efendim?
Olsun beyefendi, teşekkürler.
Aldığım gibi çıkıp arabaya döndüm ve hızlıca Selin'in evine doğru yola çıktım.
[5 dakika sonra]
Evine geldiğimde arabayı parkettim sonra da kapının önüne geçtim ve zili çaldım.
Kapıyı tekrar çaldım ve içeriden bir ses "geldim, geldim" diyordu, Selin'in sesi olduğuna emindim.
[Kapıyı açar]
Merhaba aşkım.
S: (isteksiz bir sesle) "Merhaba aşkım"
Gelebilir miyim?
S: Buyur!
İçeriye geçtiğimde 20 tane arkadaşı vardı ve güzel bir ortam, bir bar havası oluşturulmuştu.
Al aşkım senin için almıştım.
S: Teşekkürler...
Hayatım neyin var ne oldu?
Kolumdan tutarak beni kenara çekti.
S: Kaç gündür neredesin sen? Aramıyorsun etmiyorsun, hayır ölsen kalsan haberim olmayacak!
Canım, haklısın Birtanem ama ailemin yemeğiydi, karakoldu sorguydu derken fırsat bulamadım.
S: Nasıl yani, ne karakol'u iyi misiniz?
İyiyiz aşkım babam'a iftira atılmış hepimiz dün emniyete gittik akşam da stresli bir hava vardı bugün daha yeni dışarı çıkabildim sadece sana gelmek için beni sevmeyen ablamın arabasını çarptım.
S: Hmmm, öff tamam gel buraya sensiz ne yaparım zaten ben.
Güzelce sarılmıştık. İçeri doğru geçince farkettim ki bir sürü alkol şişesi vardı ve herkes çeşmeden akarcasına doldurup içiyordu.
Ne diyelim, pek sevmem aslında bu tip ortamları. Benim kafa yapıma uymuyordu ama Selin istediği için buradaydım.
Birazcık ilerleyen saatlerde artık ortam yavaş yavaş dağılıyordu. Bu esnada Selin, ben ve iki tane kız etrafta çöpleri topluyorduk.
Çöp toplama işi bitince diğer kızlar Selin'e "sorun yoksa bu gece burada kalabilir miyiz?" dedi.
Selin "tabii kız kızlar sorun değil." diyerek isteklerini kabul etti.
Ee ben gideyim artık.
S: Nereye?
Evime kızım başka nereye sence?
S: Olmaz benimle gel!
Elini uzatınca ben de elini tuttum. Selin yavaş yavaş yürüyor arkasından ben de onu takip ediyordum.
Merdiven basamaklarını sırayla çıkıyorduk. Her adım attığımda Selin "çok az kaldı, çok az" diye tekrar ediyordu.
Bir kapıyı açtı ve içeri geçtik.
S: Aşkım 18 yaşına girmiş biri olarak en istemediğim şey bakire olmak ve seni seviyorum, seni istiyorum.
Ben de Bakirim evet ama Selin emin misin kızlık zarın delinecek.
S: Alacaksan sen al aşkım, uzun zamandır yanıp tutuşuyorum kendimi parmaklarken telefondan sikinin fotoğrafına bakarak kendimi öyle tatmin ediyorum.
S: Artık dayanamam!
Bu saatten sonra ben de dayanamam merak etme.
[mavi göz, turuncu saçlar, 1.66 boy, 60 kilo, megan fox gibi vücut yapısı, gabbie carter gibi bir göt ve memeye sahipti.]
Selin hemen geldi ve gömleğimin düğmelerini koparırcasına çözmeye başladı ben de pantalonumun kemerini çözdüm ve fermuarı açtım.
Gömleğimi çözdüğü gibi çıkartıp bir yere fırlattı. Sonra da önümde eğildi ve pantalonumu sakince çıkardı artık sadece boxerla kalmıştım.
Şimdi sıra bana geldi üstündeki crop'u çıkardım ve sonra da içine giydiği ince ve küçücük sütyen'in kopçasını çözdüm. Altında duran mini eteği çözmeden önce boynunda başlayarak önüne doğru öperek geçtim.
Sonra, göğüs kafesine geldim ve iki tane ortalama boyutta duran memelerine ellerimi attım ve sıkarak uçlarını belirgin hale getirdim.
Memesine ilk baş dilimin ucuyla dokunuşlar yaptım, sonra da bir annenin memesini emen bebek gibi yavaş yavaş memesinin ucunu ağzıma aldım ve emmeye başladım.
Ben emdikçe selin uzun tırnaklı ojeli elleriyle saçlarımı tutup okşuyor bazen de bastırıyordu.
Artık yettiğini düşündüm ve yavaşça öperek, göbeğine geçtim sonra da elimi arkaya attım ve önce eteği çözdüm ve arkama fırlattım.
Karşımda siyah sıkı bir tanga vardı
O kadar sıkı duruyordu ki amı'nın ortasında siyah bir çizgi haline gelmişti.
Selin'i narin bir şekilde yatağa doğru sırt üstü iktirdim. Tangasını çıkartmak için elimi attım iki parmağımla, iki taraftan yavaşça çektirdim.
Tangayı çıkarttım ve elimi boxerima attım ve çıkarttığım gibi bir yere fırlattım.
Emekleyerek Selin'e yaklaştım ve şehvetli bir öpüşmeyle ön sevilme başladı.
Selin'le öpüşürken dillerimiz birbirimizin ağzında dolaşıyor ve bir elimlede memelerini sıkıyordum.
Selin kontrolü ele almak istiyordu ve beni sırt üstü yatırdı, üstüme çıktı önce dudaklarımı ıslak ıslak öperken yavaştan boynuma geçti.
Boynumu öpüyor ve vakumlar gibi emiyordu. Durmadan aşağıya gidiyordu yavaş, yavaş...
Yavaşça karın kaslarıma geldi her öptüğü'nde gözlerime doğru sinsi bir gülüş atıyordu.
Sonunda sıra sikime gelmişti.
Zaten vücudunu görünce kalkan sikim eline alınca zonklamaya başlamıştı.
Sikimi bir aşağı, bir yukarı sıvazlıyordu. Yavaşça Sikimi ağzıma aldı. Ağzının sıcaklığı müthişti.
Sikimi başını hafif hafif dişleyerek emiyordu. Canım biraz yansa da verdiği zevk daha fazlaydı.
Artık başını emmeyi bıraktı ve yavaşça ağzına daha fazlasını almaya başladı. Her seferinde bir santim daha fazlasını alıyordu.
Ağzından sikime doğru akan tükürcükleri ve yüzün'deki o yarak açlığı azdırıcıydı.
Artık dişlerini hissetmiyordum, sadece sıcak boğazından gidip gelen sikim vardı.
Bir süre sonra saçlarından tutarak çektiğimde yüzünde "neden çektin ki" der gibi bir ifade vardı.
Fakat, sadece birimiz zevk almamalı
69 pozisyonuna geçmemizi söyledim
Selin üstüme ters biçimde çıktı.
Amı'nı artık yalayabilirdim, ilk baş art arda başlayan öpücüklerin yerini dilim almıştı.
Dilimle ilk baş iki dudağını yalaya yalaya güzel bir şekilde ıslatarak zevk veriyordum.
Sonra dilimi bir kılıç gibi dimdik yaptım ve iki dudağın arasına yavaşça dilimi soktum.
Selin az önce zevk alıyordu ancak artık zevkten fazlasını aldığına emindim.
Dilimi sokup çıkarıyor, dalgalı bir biçimde hareket ettiriyordum amında.
Ben soktukça o da sikimi komple ağzına alıyor ve bir süre bekliyordu
5 dakika sonra artık ikimizde yavaştan titremeye başlıyorduk.
Selin'e attığım dil darbeleri onu harap etmişti. Amı'nı yalarken ağzıma ve yüzüme tazyikli bir şekilde zevk suları akmaya başlıyordu.
Biraz bekledikten sonra Selin'in ne kadar enerjisi bitsede, kendini zorladı ve benimde boşalmam için sıcak ağzını tekrar kullanmaya başladı.
Ritmik bir şekilde sikimi ağzına alıp çıkarıyor ve bir eliyle de sikime 31 çektiriyordu.
Ağzın'ın sıcaklığı ve zevk hormonları beni sona yaklaştırıyordu.
Selin elini daha hızlı kullanmaya başladı, sikimi yalamayı bıraktı ve sadece kafasını ağzına aldı.
Artık ne vücudum, ne de ben buna dayanamazdık. Gözlerim sanki sıcaktan baygın insanların gözleri gibiydi açık kalmak için kendini zorluyordu.
Fakat artık kendimi tutmadım, tutamadım ve taşaklarımda ne varsa büyük bir hiddetle Selin'in ağzına boşalttım.
Selin sikimden ağzına fışkıran döllerimi biberondan süt emer gibi emiyordu. En sonunda büyük bir oh çekerek kafamı yastığa bıraktım.
Selin ayağa kalktı ve yanıma gelip ağzındaki döllerimi bana gösterdi sonra da yuttu.
İkimizde yatakta bir süre uzandıktan sonra, sikim tekrar şahlanmaya başlamıştı.
Selin sikimi görünce bacaklarını araladı. Fakat benim ilk amacım onun. Taş gibi götünü dağıtmaktı.
Kendisini bir hamlede ters çevirdim, Selin benim niyetimi anlayınca "aşkım lütfen oradan olmaz çok acıtır" demişti fakat ben onu duymazdan geliyordum.
Sikimi götüne dayadım ve bir elimle saçlarını kavradım. Selin hâlâ itiraz ediyordu ama bu götü yarmak benim hayalimdi.
Sikimi iktirmeye başladım, deliğin dibini zorluyor ama içeri girmiyordu çünkü Selin kendisini kasıyordu.
Kendisine "lütfen bebeğim, senin o götüne girmek için uzun zamandır kendimi yiyip bitiriyorum, bana bırak kendini hiç bir şey olmayacak söz!" dedim.
Selin bunu duyduktan sonra kendini bırakmıştı ama ağzından "yavaş ol, büyük seninki" dedi.
Tekrar sikimi doğrulttum ve deliğe dayadım. İktiriyorum ama deliği sıkıydı girmiyordu.
Böyle olunca hemen "sonra tekrar denersin demişti" ama benim kararım kesindi.
Krem var mı?
S: Var ama neden?
Sikime ve götüne süreceğim ondan.
S: (ilk baş düşünür) Tamam banyo'da var dolabı açınca sağda duruyor.
Banyo şu kapı oradan gir.
Hemen kalktım ve koşarak kapıdan girdim. (Am kaçıyor sanki de) Dolabı açtım ve hemen krem'i aldığım gibi geri döndüm.
Kapağı açtım ve önce Selin'in götünün deliğine sonra da sikime sürdürüp yaydırdım.
Sikimi iktirmeye başladım, bu sefer kafası azıcık ucundan girmişti Selin nefesini tutmuş bekliyordu.
Sikimi yavaş yavaş sokuyordum ama bu sadece Selin'in canını daha uzun süre yakıyordu.
Ben de şansımı denemek istedim ve sikimi tüm kuvvetimle içine doğru iktirdim
S: Ahhhh, götümü yardın off acıdı
Şşh biraz sonra geçicek aşkım dur.
S:...
Sikimi hafif hafif oynatmaya başladım yavaş yavaş içinde gidip gelmeye başlamıştım.
Selin'in götü alışmaya başlamıştı.
Sikimi içine sokup çıkardıkça Selin "ooh" diye kısık kısık inlemeye başlamıştı.
Daha kolay kontrol edebilmek için Selin'in saçını kement gibi kavradım.
Artık götünün derinlerine kadar sikimi sokuyordum. Sikim her girdiğinde taşaklarımın tenine çarpma sesi yankı ediyordu.
S: Ağğhh evet aşkım sokk evet
Boştaki elimle beyaz götüne ardı ardına şaplaklar atıyordum.
S: Daha sert vur oğğhh hadii.
Saçından çektim ve içine doğru daha sert sokmaya başladım. Selin altımda ciyaklıyor, "ağğhhhh oğhh evet" diye bağırıyordu.
Tam bu esnada Selin tekrar titremeye başladı ve şelale gibi boşaldı.
Bir an kendisini direk yatağa bıraktı ve sikim götünden çıktı. Ancak daha ben boşalmamıştım bu sebeple aklıma gördüğüm yastığı almak ve bununla götünü havaya kaldırmak geldi.
Yastığı alıp altına yerleştirdim ve sikimi tekrar kızarmış götünün deliğine soktum.
Canavar gibi içinde gidip geliyordum bir pistonlu makina gibiydim.
Selin aşağı'daki kızlar duymasın diye yastığını ısırıyor, çarşafı sıkıyordu.
Alev gibi yanıyorduk ikimizde, bir kaç dakika sonra pozisyonu değiştirmek istedim, tekrar sırt üstü yatırdım ve bacaklarını omzuma attım.
Sikimi tekrar soktuğumda Selin'in gözleri fal taşı gibi açılmış dudağının kenarını ısırıyordu.
Sikimi beton delme makinesi gibi kullanıyordum, sert sert girdikçe sanki bütün nefretimi atıyordum.
[10 dakika sonra]
S: Aşkım haydi artık lütfen. Bu am seni bekliyor sen götümü sikiyorsun.
Ohh tamam aşkım dur.
Sikimi itina ile çıkardım ve birazcık durdum.
S: Aşkım hadi?
Prezervatif yok mu?
S: Dur burada olacaktı.
Çekmeceyi açtı ve tırtıklı bir prezervatif çıkardı.
Beni daha fazla azdırmak için paketi ağzı ile açtı ve ağzıyla sikime geçirdi.
Kasıklarını araladı ve işaret parmağıyla amını gösterdi.
Sikimi ilk baş amı'nın etrafına vurduruyordum. Sonra deliğinin girişine sürtmeye başladım.
Ben sürttükçe kendinden geçiyor, mest oluyordu. Fakat asıl istediği içine girmesiydi ve lütfen der gibi bakıyordu bana.
Onu kırmak istemezdim.
Yavaşça pozisyon aldım ve sikimi ileri doğru iktirdim.
Aşkım biraz acıyacak biliyorsun.
S: Dayanabilirim sok hadi!
Bunu dedikten sonra hayvan gibi bütün ağırlığımı vererek sikimi içine iktirdim.
S: (dişlerini sokarak) Iğğmm, Ohh, ohh evet girdi.
Bu sefer götünde olduğu gibi yavaş yavaş gitmek istemedim.
Hızlıca git gel yapmaya başlamıştım.
Selin bacaklarını belime doladı, içine girdikçe ciyaklıyor sırtıma tırnaklarını bastırıyor.
Selin'in dudaklarıyla dudaklarım tekrar buluşmuştu.
Öpüşürken içine giren sert sikimden ağzı bile etkileniyor "ığmm ığmm" sesleri çıkarıyordu.
Vücudumuzdan damla damla terler akıyordu. Selin'in dudaklarından kendimi ayırdım ve elim ile boğazını sıkarak sikimi amına iktirmeye devam ettim.
Her girdiğimde Selin'in gözlerinde yaşlar geliyor rimel'i akıyordu.
S: Ağğhh evet aşkım, sik beeni evett!
Orospu yapacağım seni merak etme oğğğhhh.
S: Sakın çıkarma o sikiniii parçala a-amcığımı parçalaaa oğğh evet oğğh.
Artık boşalmaya yaklaşıyordum.
Git gellerimi arttırdım taşaklarım götünün yanaklarına çarpıyor terden hafif hafif yapışıyordu.
En son gelmeden önce amından hızla çıktım, prezervatifi de çıkardım.
Selin'i hemen ters döndürdüm ve götüne girdiğim gibi iki elimle götünü sıkarak, sikim içine çarpa çarpa giriyordum.
Artık dayanamıyorum, bütün enerjim bitiyor, kendimi sıkmamalıyım dedim ve götüne son bir giriş ile kendimi kenetleyerek spermlerimi içine bıraktım.
Ben boşalınca selin de yüz üstü yatmış derin derin nefes alıp veriyordu.
Sikimin küçülerek çıkmasını bekledim aynı babamın yaptığı gibi.
Sikim çıkınca bütün döllerimin Selin'in götünün içinden dışarı taşarak aktığını görmek beni ayrı bir keyiflendirmişti.
S: Ohh aşkım müthişsin evett, çok güzeldi, çok çok iyi sikiştin.
Yanına uzandım ve tek bir kelime etmeden Selin'in yüzüne baktım.
Selin'in yüzünde daha önce görmediğim bir gülümseme vardı gözleri kapanmış derin nefes alarak dinleniyordu.
Telefonumu alıp saate baktığımda saat 5 olmuştu.
Selin 10 dakika sonra kendine gelince beraber yatağın çarşafını değiştirdik ve birlikte sıcak bir duş aldık.
Cidden çok yorulmuştum ama kurt gibi açtım.
Selin yiyecek bir şey var mı?
S: Aşkım dolaba bak ne ararsan var.
Tamamdır bir tanem.
Bornoz ile aşağı inmiştim. Dolabı açtım ve bir kaç atıştırmalık bir şey aldım ve ısıtıp yedim.
Odaya geri döndüğümde Selin çırıl çıplak yatağa yatmıştı.
İçimden hemen telefonu alıp fotoğrafını çekmek gelmişti ama gerek yoktu zaten kendisini sikmiştim.
Odanın ışığını açtım ve etraftan kıyafetlerimi toplayıp giyindim.
Tekrar saat'e baktım ve 7.37 olmuştu.
Selin'i öptüm ve odasından çıktım.
Aşağı indiğimde iki kız arkadaş birbirini okşayarak tatmin ediyorlardı beni görünce hemen çekinip üstüne çarşafı çektiler.
Ben de aldırış etmeden çıktım ve evime döndüm...
24 notes · View notes
ara-f · 4 months
Text
Hani İçine içine işler/ya
Sesi
Gülüşü
Bakışı
Ve sen hepsini
t e k t e k
ö z l e r s i n...
Öyle işte...
#GeceyeNotum
#iyigeceler
Tumblr media
12 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 6 months
Text
Tumblr media
Sevdik,lerimizi sana emanet ediyoruz...?
( A l l a h ı m )
Zira sen; sana emanet,leri
( K a y b e t m e y e n s i n )
Tumblr media
#Zalimin #Oğluna🙃🙃
Hayellerim suya düştü dedim 😏😏
oooh iyi olmuş dedi 🙄🫤
Hayellerimde sen vardın ama dedim 🥰❤️
Sesi kesildi heralde boğuluyor 🙄😵‍💫😵‍💫🫣🥴
Tumblr media
Ben Seni Umutsuzlukta Sevdim , Umudum Ol Diye ,
╭┈┈⊰✿ Ben Seni Yanlızlıkta Sevdim , Yanlızlığımı Bitir Diye ,
✿ Ben Seni Yoklukta Sevdim, varlığım ol diye,
╭┈┈⊰✿ Ben Seni gece sevdim , Geceme Işık Ol Diye ,
✿ Ben Seni Çok Sevdim , Bu Yolda Yoldaşım , Arkadaşım , Eşim Ol Diye
╭┈┈⊰✿ Şimdi Sor Bana , Benim İçin Ölür Müsün ? Diye ,
✿ Ben Seni Zaten Ölümüne Sevdim ,
╭┈┈⊰✿ Ölmek Gerekirse Uğruna Öleyim Diye ,
✿ Ben Seni Hep Sevdim
Tumblr media
14 notes · View notes
filyokusu · 7 months
Text
gülümsediğim şükrettiğim şeyler listesi 22eylül`23
pinhani sakinleştim
sabah bir ay boyu beraber servis beklediğim adını bilmediğim ablayla vedalaştım, ablanın gözleri doldu. insanların beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum, kendimin de bu kadar benimsediğini. zaman geçiyor arkadaşlar, yaranıza tuz basan şeker basan kim olur neresi olur bilemiyorsunuz. bu yaz hayatımın en sakin en sessiz yazıydı. kendimle çok baş başa kaldım.bacaklarım çok ağrıdı ama ben hafifledim.
bugün ağlamamak için sarılmak istemediğim ama ona rağmen ağladığım insanlar, derdimi paylaşıp beni hafifleten insanlardı.
görür görmez gözlerimin dolduğu, bana her gün yardım eden her şeyini paylaşan ve her gün sıkıntılarımı soran, akşama kadar beraber çalıştığım, solumdaki selman.
muratın annesi dilek c. , önlüğüm artık onda. sayende arkadaşlarımı eleştirirken onları ne kadar sevdiğimi de göstermem gerektiğini öğrendim.
hatice k., umarım hayatımdan çıkmazsın. ön yargılarım, insan ilişkilerim, kahkahan ve sohbetin. öğrendiğim çok şey oldu, dobralık. cesaret.
zehra n., üç çocuk annesi, kızların şanslı. hayatın öyle söylendiği gibi olmadığını biliyorum artık abla. ve göründüğü gibi de olmadığını. kızgın duruşunun altında akşama ne yemek yapacağız muhabbetini özleyeceğim. bana otobüs almayı unutma.
raziye k., bilmiyorum seni bi daha nerede görürüm. ehliyet sınavını geç. benzer hikayeler, farklı kırılmalar. benim sıcakkanlı oluşum sizeydi.
nermin k., biz cesaretli insanlarız evet. ben eskisi gibi duygularımı kaptırmamayı böyle öğrendim. dediğini yaptım, olmadıysa daha iyisi olacağı içindir ya da böyle olması gerektiği için. ama ben daha iyisini hak ettiğimi biliyorum öğrettiğin için teşekkür ederim.
ahmet k, raziyeme iyi davran. büyüyünce iyi bi çocuk ve iyi bi elektrik elektronik mühendisi olacaksın. ama büyümen lazım. bi de sürekli abla kaç yaşındasın diyip durma ulan. ben harmandan anlamam, kaç ton buğday, tarım kredi işleri senden sorulur. ticari zeka.
fatma k., ablacım ben her şeyi hallederim üzülme.
melike k., inşallah atanırsın. ve dünya hep geleceği düşünecek kadar uzun bi yer değil öğrettin. biraz kalbimin sesi tüm sesleri susturmaya yeter.
yeter ablanın oğlu şükrü kazanmış. çok mutlu oldu, oldum. beraber dua ettik. ben giderken gözlerin öyle dolarsa içim çok tuhaf olur abla.
Ali, benim için neden içi çikolatalı lokum dağıttın bilmiyorum. üzgünüm. ben o insan değilim ama sen iyi birisin. teşekkür ederim.
ve züleyha ablam. senin yanın ve senin duan dinlenme tesisi. sana gözleme yemeye geleceğim. mutluluğu kimse vermez biz alırız. mutsuz insanlarla uğraşmaya gerek olmadığını ve kabullenmeyi. gelişmeyi. geliştirmeyi. biz o anı bir daha yakalayacak değiliz ama ben o hissi taşıdım. çocuklarına ettiğin duanın yanında olmak bile benim göz yaşımı dindirir. beypazarı kurusu verdi.
kadriye, esra, hayriye, gülendam, özkan, ferhat, fatma, ismail, ceren, sıla, sena, ilayda, tuğrul, selime, beyza, kezban, feyza, cansu, mustafa, semra, seyide, gamze,nur.
yazım bitti. bu insanlar hayatımın bi yerinde beni gülümsetti, ağlarken güldürdü. beraber elma yedik, kimmiş neredenmiş her şeyi unutup aileye benzer bi şey olmuşuz.
ben kurduğum bağlardan, aldığım dualardan ve kendimden razıyım. tevazuyu öğrendim. uyguladım. çalıştım, yoruldum, utanmadım, hak ettim, sizi seviyorum.
onlar çıkaramaz ben istifa ederim. ben ilk kez istifa ettim!!!!
iki bardak çay ve servisten iner inmez m'yi arayınca tam zamanında aradın demesi de güldürdü. bu kadar.
ne çok şeyim varmış.
8 notes · View notes
ayazxblr · 7 months
Text
K eksikligim basladi
Karımın sesi
Karımın gülüşü
Karımın öpüşü
Karımın elleri
Karımın kokusu
17 notes · View notes
zzemheriii · 19 days
Text
K eksikligim basladi
Kocamin sesi Kocamin gulusu kocamin opusu Kocamin elleri Kocamin kokusu
4 notes · View notes
duniasoputra · 6 months
Text
a d i k
"Kak, tahu tidak? waktu seminar kemarin, banyak peserta menangis di sesi perenungan. Kita diminta untuk membayangkan sosok Ibu masing-masing."
"Kamu juga nangis?"
"Nangis, sih. Tapi bukan karena membayangkan Ibu."
"Terus kenapa?"
"Aku nangis karena aku sama sekali tak tahu dan tak bisa membayangkan sosok Ibu itu seperti apa."
"....."
Rumpang, 15 November 2023
2 notes · View notes
letsreadbook · 2 years
Quote
"Sakın!" (...) "Her an ağlayacak gibisin. Yapma." (...) "Hamur..." (...) "Yüzün hamur olur."
Rüzgâra Dokunmak
3 notes · View notes
se-a-ser · 1 year
Text
yanlışlıkla aldığım Amazon Prime'da iyi filmler varsa seyredip bitireyim (aylar oldu) diyerek yüksek bir beklenti olmadan izledim. müstehcen bir giriş yapsa da film bir noktadan sonra mükemmel bir hal alıyor.
Ramazan günü böyle bir paylaşım yapma sebebim ise filmin sorguladığı din algısından ziyade ekşisözlükteki şu efsane yorum oldu
************************
daha ilk sahnesinde bu çocuğa kızar mısın, yoksa onu sever misin diye adamı ikileme sokan film hemen ardından siyah üstüne koyu kırmızı harfleri bembeyaz diye çakıyor jeneriğe. ikilem mi, bemmibeyaz, koyu kırmızı ha ne falan derken henüz bilmiyorsunuz, çift yarık deneyini, cebriyeyi ve dahi allahın iradesini.
çift yarık deneyinin ne olduğunu ve filmde nasıl kullanıldığını anlamak filmin alt metinleri için hayati önem taşıyor. çok karışık sonuçları var bu deneyin ve hala gizemini de korumakta ama kabaca foton biz onu özellikle gözlemlemeye çalışmazsak dalga, gözlemlemeye kalktığımızda ise parçacık gibi davranıyor. dahası, ertelenmiş seçim deneyi ile biz sonradan gözlemlesek bile foton parçacık gibi davranıyor. yani henüz gözlemlenmeden gözleneceğini biliyormuş gibi davranıyor. tek yarıkla aynı deney yapıldığında ise herşey normal. işler çift yarıkta tuhaflaşıyor. iki kişinin bildiği sır değildir. :)
yani süperpozisyon denen bir olasılıklar denizi var ve bir şekilde varlığımızla, ya da gözlemimizle, ya da farkındalığımızla o olasılık denizini tek bir damlaya dönüştürüyoruz. superpozisyonu külli iradenin (allahın iradesi) bir fonksiyonu, gözlemimizi de cüzi iradenin (kulun iradesi) bir fonksiyonu gibi değerlendirirsek, islamiyetteki kader inancı için çok iyi bir açıklamamız oluyor.
dediğim gibi çok karmaşık ve gizemli ama filmden gidersek, mesela hoca önde oturan ali ile arkasında oturan halil'in kağıtlarının aynı olduğunu farkediyor. fotonları gönderdik çift yarığa, ışık dalga fonksiyonunda. bir kopya vakası var. hoca kopya çekenin arkada oturduğu için halil olduğuna kanaat getirdiğinde, dalga fonksiyonu çöküyor. hocanın cüzi iradesi devreye girdi, tüm diğer olasılıklar elimine oldu. hoca kağıtların aynı olduğunu farketmeyebilir, farketse bile görmezden gelebilir, ya da kopya çekenin halil olduğuna kanaat getirmeyebilirdi.
halil kopya çekti diye hoca vural'ı okula çağırdı. vural, halil'in kopya çektiğine inandı ve paaaaaat! tokadı patlattı halil'e. ışığın dalga fonksiyonu çöktü, vural'ın cüzi iradesi devreye girdi, diğer tüm olasılıklar elimine oldu. vural inanmayabilir, inansa bile önemsemeyebilir, hiç ilgilenmeyebilir, ya da halil'e inanabilirdi.
halil yemin ederim diye başlayarak kopya çekenin arkadaşı ali olduğunu anlattı. ışığın dalga fonksiyonu çöktü, halil'in cüzi iradesi devreye girdi, diğer tüm olasılıklar elimine oldu. halil babası tokat atmadan önce kopya çekenin kendisi olmadığını söyleyebilir, tokadı yedikten sonra kopya çekenin ali olduğunu söylemeyebilir, odadan kaçabilir, ya da yemin etmeyebilirdi. yemin ettikten sonra yalan söylemediğine filmin ilerleyen sahnelerinin birinde bir kez daha tanık olacağız.
üç farklı gözlem, üçü aynı kaynaktan çıkan fotonlar, aynı çift yarık düzeneğinden geçerek, arkadaki perdenin apayrı yerlerine düşüyorlar. filmde superpozisyondaki dalga fonksiyonu bir karakterin cüzi iradesiyle çöktüğünde genellikle sert bir ses çıkıyor. tokat sesi, camın kırılması, zilin sesi, silah sesi, odun kırma sesi. burada izleyiciye haber veriliyor, bak dikkat et cüzi irade devreye giriyor, dalga fonksiyonu çökecek diye.
sonay amerika'ya vize için başvururken, kartal gezenoğlu'nun elektrik süpürgesinin sesi bastırır konsolosluk memurunun sesini. kartal süpürgeyi kapattığında, memurun sesi gürültüden arınır, anlaşılır hale gelir. bu sefer dalga fonksiyonuna ışık değil ses dalgalarıyla gönderme yapılmıştır.
vural beyaz ile babası dükkanda. foton color. :) ibrahim baba, sonradan alkollü araç kullanırken ölümüne sebebiyet verdiğini öğrendiğimiz vural'ın annesinin fotoğrafının olduğu çerçevenin tozunu alırken ne soğuktur yahu der kendi kendine muhtemelen karısının mezarını kastediyordur. daha sonra her birinin metafor olduğunu anlayacağımız böcek, soğuk ve kardan bahsederler. böcek dışarısı soğuk olduğu için dükkana girmiş ve vural onu dışarı atmıştır, o nedenle kapı açılınca dükkan soğumuştur, kar da bir yağsa soğuk kesilecektir. vural babasına sigara konusunda yalan söylemiş ve böcekten bahsetmiştir. ileride de nerede böcek görsek vural'ın inandırıcılığının sarsıldığı bir durum söz konusu olacak. soğuk, ölümdür, suçtur, pişmanlıktır, cebriyedir ve sürekli olarak çok soğuktur mahalle. kar ise bir yağsa, soğuk kesilecektir ama yağmamış gitmiştir. birden duvardaki çift yarığı görür vural, kamera döner yarığa bakan vural ile babası, tıpkı çift yarık gibi görünmektediler. biri biraz daha uzun biri biraz daha kısa. soğuktan olmamıştır o yarıklar ve bir usta gelip tamir etmelidir. vural dünyanın masrafı çıkar ben yaparım der, babası ısrar eder "böyle dükkan olmaz ya" :) bu çift yarık deneyindeki acayiplikler ortaya ilk çıktığında da pek çok bilim adamı böyle fizik olmaz ya demiştir eminim. en azından benezr bir acayipliğe einstein'ın "mesafeler arası korkunç olay" dediğini biliyoruz.
babasıyla vural arasındaki ilişki önemli. ibrahim, vural için tipik bir rol model, baba figürü. otorite, itaat, dürüstlük, din, tevazu, hakkaniyet, vatan, millet, sakarya hepsi var. üstelik vural annesiz büyümüş, yani baba etkisi daha da genişlemiş. vural'ın babası alkollü araç kullanırken trafik kazasında annesinin ölümüne sebebiyet vermiş üstelik. yani vural bilinç düzeyinde babasını affetmiş ve otoritesine itaat etmiş.
sonay foton color'a girer ve vize için çektirdiği vesikalıkta kulakların tam gözükmediğini söylediklerini söyler, vural ile bakarlar, vural gözüküyor der, sona gözükmüyor dediler der, vural ama gözüküyor der, sonay gözükmüyor dediler der. ama dalgaaaa, parçacık dedileeer. :) allah allah niye böyle yapıyorlar acaba ya :) bir daha çekelim o zaman sorun yok. allah allah niye böyle yapıyor acaba ya bu fotonlar :) bir daha deneyelim o zaman sorun yok :) kulaklar gözüksün diye sonay'ın saçlarını arkaya atarken de statik elektrik çarpmasın mı bunları :) necip çağhan özdemir alt metinde çok eğleniyor. vesikalık fotoğrafı da vize başvurusu sırasında görmüştük, yani kulak görünüyor da dersin, görünmüyor da dersin öyle bir fotoğraf :) daha sonra bilgisayarda sonay'ın bir vesikalık fotoğrafına daha bakıyor vural ama bence bu iki fotoğraf aynı değil. bilgisayarda biraz daha gülümsüyor sonay. ah foton color ah :)
cuma namazından çıkışta, vural sonay'ın evine gidiyor, karısını aldatırken şahitlik etmesin diye boynundaki muskayı çıkarıyor. sevişmelerinden sonra öğreniyoruz ki, bu illk sevişmeleri değil. sonay'ın da annesi yakın zamanda ölmüş, o da kimsesiz kalmış kartal gibi. kimsesizler, edilgen temizlik işçileri oluyor galiba hep ibrahim baba'nın diyarında. yalnızlığını bastırdığı iki sevgilisi var sonay'ın. biri vukuatlı tabancaların, kanlı muştaların adamı bir var bir yok :) bekir uğur, diğeri bizim alnı secdeye değmiş iyi aile babası vural. dalgaaaaa, yok yok parçacık. :) ah foton color ah.
sonay ibrahim baba diyarından müşteki, sam amca'nın diyarına gitmeye çalışıyor. çünkü bekar bir hamile ve bekar hamilelere iyi davranmıyorlar ibrahim babagil. burada temizlikçilik yapacağıma orada temizlikçilik yaparım diyor. vural soruyor sonay'a sen niye amerika'ya gitmek istiyorsun, benden mi kaçıyorsun, bekir uğur'dan mı diye, sonay ibrahim baba diyarından diyemediğinden lafı değiştiriyor. vize çıkarsa hamile olduğunu filan vural'ın bilmesi gerekmeyecek.
vural, karısı, oğlu ve babası ile yemek sofrasında mutlu. tam bir numunelik makbul aile sofrası. tam baba figürünün istediği gibi. ekmek kırıntılarını topluyor vural, masada kırıntı kalmasın çok günah, doymamış, daha istiyor. gusül abdestini aldıktan sonra yatakta karısı halil'e bir kardeş daha yapalım filan derken vural'ı kaçırıyor bir kez daha günaha. vural dişimi fırçalayacağım diyip kartal gezenoğlu'nun yanına meyhaneye gidiyor. yolda sigara içiyor. :)
meyhanede öğreniyoruz ki, kartal ile vural çocukluk arkadaşı, ailecek görüşüyorlar, hatta kartal kimsesiz, vural'ın babası babalık yapmış. kartal'gilin çocuğu olmuyor. kader kısmet işte. kartal geceleri eve çoğunlukla gitmiyor, kartal'ın karısı şikayetçi. vural da yakışıyor mu oğlum sana diye fırça atıp, eve götürmeye gelmiş meyhaneye, rakı içmiyor. ibrahim baba, kartal i��ki içip namaz kılmadığı için çok beğenmiyor ama o da alkollü araç kullanırken hanımının ölümüne sebebiyet vermiş, altı ay hapis yatmış ve tövbekar olmuş.
meyhane çıkışı filmin en incelikli sahnelerinden birini izliyoruz. kartal'ın yakın çevresi her şeyini herkes biliyor ya kartal'ın içi dışına çıkyor. kartal bir evin duvarına kusarken, vural da işemeye kalkıyor. vural'ın cümlesi süper: "lan oğlum öyle bakınca yapamıyorum, önüne baksana yaa." cevap, ondan da süper: "benim adım kartal oğlum, ben her şeyi görürüm." geldik mi yine çifte yarık deneyine. :) necip çağhan özdemir alt metinde eğlenmeye devam ederken, kartal'ın çocuksu karakterine tezat vural'ın sinsi karakterini bir çırpıda kolayca, hem de sarhoş kartal'a çocuk gibisin lan vural dedirterek anlatıveriyor. kimse görmüyorsa, vural sigara içebiliyor, sokağa işeyebiliyor ve yalan söyleyebiliyor ama bir gözlemci varsa hemen dalga dönüşüyor parçacığa. kimsesiz kartal'a da ibrahim babalık yapmış ama aynı baba figürü, kartal'ı samimi, çocuksu, günahlarını açıktan açığa yaşayan biri yaparken, vural'ı sinsi, yalancı, bencil biri yapmış. dalgaaaa, yok yok parçacık. :) ah foton color ah. :)
vural ile halil sigara almak için bakkala giriyorlar. halil bakkalın para üstünü çalınca, kimse görmese allah görür oğlum diyor vural ama tavla oynadığını, sigara içtğini babası görmesin istiyor, hatta sonay'la seviştiğini muska görmesin istiyor, o derece. halil'in de yemin ettikten sonra doğruyu söylediğini bir kez daha görüyoruz.
vural, foton color'da bir müşterinin vesikalık fotoğrafını çekerken sonay cepten arıyor. vural meşgule veriyor, bu sefer dükkanın sabit telefonundan arıyor. babası telefona bakmasın diye vural bakıyor ve arayan esnaf arkadaşı mahmut'muş gibi davranıyor.
vural sinirleniyor sonay'a, sonay'ın evine gidiyor. kızıyor babamın yanında niye beni arıyorsun. sonay ağlıyor, vize başvurusu reddedilmiş. artık hamile olduğunu söyleyip vural'a iyice yamanması lazım ama vural babasının yanında telefon açtı diye bile sinirleniyor hala. üstelik sonay'ın derdini bile dinlemeden babam dükkanda yalnız gitmem lazım diyince sonay'da şalterler atıyor. ibrahim baba diyarından kaçamıyor, vural'a yamanamıyor, bekir uğur zaten umutsuz vaka, çocuğu aldırmak da yasak, üstelik çocuğu doğurmak istiyor zaten. sonsuz olasılık barındıran superpozisyondan sonay'a bir pozisyon çıkmıyor, sonay'ın cüzi iradesi devreye giremiyor. vural'ı evden kovuyor ve intihara kalkışıyor. cüzi iradesini tam bu şekilde devreye sokacekken, vural mani oluyor. sonra vural'la aralarında hülasa şöyle bir diyalog geçiyor.
- bu hayatta düzeltilemeyecek, çözülemeyecek hiçbir iş yoktur - ben hamileyim, - benden mi? - senden. - yemin et. - yemin ederim. - ahh canım benim, canını sıktığın şeye bak, aldırırız. - aldramayız, 11 haftalık, yasak. - ya ben hallederim. - olmaz, doğuracağım çocuğu. sen de babana, karına gerçekleri anlatacaksın. - anlatırım, kader buymuş. dıkşııııııııııııın
duydunuz silahın sesini, yine girdi devreye cüzi irade, çöktü gene dalga fonksiyonu. kader bu değilmiş, allah'ın zoruyla kaderi yaşamaya razı olmak yerine cebriye'yi öldürebiliyormuşuz.alın yazısına cebriye'nin kanı sıçrayabiliyor, alın yazısını örtebiliyormuş.
vural, bir yandan inanç krizi yaşayıp, bir yandan da katil olmanın şokunu yaşarken, bu hayatta düzeltilemeyecek, çözülemeyecek hiçbir iş yoktur, intihar süsü verir kurtulurum diye düşünüp, bunu uygularken, seyirci olarak ben de aha öldürdü kızı, şimdi ne olacak, bıraksaydın zaten intihar edecekti, şimdi intihar süsü vermeye kalksan, elin de eldivenli parmak izin yok, ama kurşunun girişinden falan anlaşılır gene adli tıpta ama dur bakalım nasıl ilerleyecek falan diyorken, duyduk zilin sesini. ding dong. sonay'ın komşusu cüzi iradesini devreye soktu, silah sesini duyup, sonay'a bakmaya geldi. bakmasana oğlum kapının dürbününe içeride biri olduğunu anlayacak, iyi iyi anlamadı, dönüp gidiyor, yine çıktı kara böcek, vural inandıramayacak komşuyu, gördün mü gitmedi döndü geri, bir daha çalıyor zili, bu defa daha şiddetli çalıyor, aha kapıya da vurmaya başladı, yandın oğlum vural derken, pes etti komşu. tam rahatlarken, komşu bizim kartal'ın masaja gittiği ceylan çıkmasın mı? sonay öldürülürken kartal da üst kattaymış ya. sesin silah sesi olduğuna inanmadı herşeyi gören kartal'ım, bir şey düşmüştür filan diyor. evinin penceresineden gördü ama komşu vural'ı apartmanın sokağındaki şüpheli halini. olsun bilmiyor ki, vural'ın kartal'ın arkadaşı olduğunu.
necip çağhan özdemir neredeyse sıfır diyalogla, ağır ağır ilerleyen sahneleriyle beni vural'ın gerilimine ortak etmeyi başardı. yanında inanç krizi ve adam öldürmenin şoku da bonus. şimdi bu sahneler uzun mu kısa mı, yavaş mı hızlı mı? emin misiniz?
eve döndü vural, abdestini aldı, günahını temizledi, allaha sığınıp namazını kıldı, yattı, hasta uyuyor taklidi yapıyor. babasıyla iletişim kurmaya hazır değil daha. abdest, namaz yetmedi tabii, içi içini yiyor, kabuslar içinde fırlıyor yataktan. güneş doğmuş, kartal sahilde balıktadır şimdi. onun yanına gideyim.
yine çok soğuk hava. kalın giymek gerek, kar yağacak diye her yerde bas bas bağırmalarına rağmen, kar bir türlü yağmamış. bu soğuk içinden geçer adamın, zatürre eder. vural'ın üzerinde yine açık kahve paltosu var. babasının bilmesini istemediği tüm eylemlerinde vural açık kahve paltosunu giyer. sonay'ın evine o paltoyla gider, meyhaneye o paltoyla girer, sigara almak için markete o paltoyla girer,. vural da zaten zatürre olmamak için kalın giyinmiş. ibrahim baba soğuğundan korunmak için kartal'dan babasına yalan söylemesini istemek için gelmiş balığa, kartal'ın yanına: cinayet saatinde vural, kartal ile birliktedir. ibrahim baba bu, sorar durur susmaz, vural da kartal'laydım demiştir.
kartal mahalledeki bir intihar olayını anlatmaya başlar vural'a. onun bir tanıdık vardır o apartmanda oturan. bir ses duyup aşağı inmiş, kapıyı çalmış açan olmamıştır. iki saat sonra bir daha aşağı inip, kapıyıı çalmış, yine açan olmayınca polise haber vermiş. polisler gelip kapı açılınca, kızın intihar ettiği anlaşılmış, kafasına sıkmış kız, beyni filan hep akmış gitmiş. mahallede hemen dedikodu başlamış, kız orospuymuş, dostuymuş falan ama meğer milletin evine temizliğe gidiyormuş. vural kedi olalı bir fare değilse de, balığı tutmuştur. intihar diyorlar işte!
babasıyla yine dükkanda boş boş oturup yüzüğüyle oynarken, bilgisayardan sonay'ın vesikalık fotoğrafına bakıyor vural. yüzük masada ilerliyor, tam masadan düşecekken vural tutuyor. yüzük bir güzergahta yine yalpalaya yalpalaya ilerliyor, tam masadan düşecekken vural tutuyor, bu defa yüzüğü masanın dışına doğru itiyor ve yüzük yere düşüyor. ibrahim baba ters ters bakarken, içeri iki kişi giriyor. ibrahim baba buyrun derken, vural da bilgisayardan sonay'ın fotoğrafını kapatıyor: "cinayet bürodan geliyoruz, bir iki soru soracağız." hayırdır inşallah :) ben dedim ama intihar olmadığı adli tıpta anlaşılır.
çaylar eşliğinde hoşbeşten sonra ki, o hoşbeş de hiç ummazsın çaya attığın şeker yüzünden şişkonun teki olursun, her şüpheyi kovalamak cinayet büro polisinin görevi, işte o kadar şeker attığının farkındasındır da farkında olmamayı seçmişsindir filan gibi göndermelerle dolu bir hoşbeş, konuya girer ekrem komiser: "iki sokak arkada genç bir kadın öldürülmüş."
adli tıbba kalmadan anlamışlar, alnına sıçrayan cebriye kanını lavaboda temizlerken orada kan izleri bırakmış vural beyaz. ibrahim baba'nın aklına hırsızlıktan sonra fuhuş geliyor, yalnız bir kadın diyince. boşa demiyorum, mahalle, ibrahim baba diyarı. yine çok eğleniyor necip çağhan özdemir alt metinde: "cebriye ne yaa, cevriye'dir o." sadece eğlenmiyor tabii, meraklısına ipucu bırakıyor bir yandan. sonay vize için başvuru fotoğrafını foton color'da çektirmiş de, fotoğraf çektirmek için dükkana geldiğinde yalnız mıymış, açık kahverengi paltolu birisi de var mıymış yanında?
vural beyaz, bir an önce kurtulmak için, ıssız bir köprü altına gidip açık kahverengi paltosunu yakıyor ve üşüyerek eve dönüyor. filmi ilk seyrederken aaa gerizekalı yanına başka palto götürmemiş mi üşüye üşüye eve gidiyor dedim ama sonra o üşüye üşüye gittiği sahnenin de özellikle konduğuna kanaat getirdim. vural beyaz, artık korunaksız, her tür darbeye açık, rüzgara karşı ve yokuş aşağı yürüyordu üşüyerek. superman gayrikabilirücu bir biçimde clark kent'e dönüşüyordu adeta, görünmezlik pelerinine veda ediyordu vural. :)
bu sırada kartal masajda, keyfi yerinde, şehvet dolu planlarını hayata geçirmenin peşindeyken, hala alt kattaki cinayetin şokunu atlatamamış ceylan'ın şehvete değil, yalnız kadınların öldürüldüğü apartmanda yalnız olmamaya ihtiyacı var. kartal ile ceylan'ın aşkı tamamına ermiştir. vural ise cebriye'yi öldürdüğü için evde mukadder'e kalmıştır. :) 31 çekeceğine mukadder'e sırnaşır. mukadder uyuyor numarası yapar, hiç yüz vermez. cebriye'den mukadder'e, vallahi eğleniyor necip çağhan özdemir.
sabah vural işe giderken, vizesi reddedilen bir kadın telefonla konuşuyor, ki içi para dolu çantasını unutmuş foton color'da. seyhan nurgül. hava yine çok soğuk ve kar hala yağmamış. eve odun alınması lazım, duvardaki çift yarığın kapatılması lazım. para yok. vural da işleri aksatıyor, ibrahim baba'nın gördükçe canı sıkılıyor, az daha alacak eline malayı kendisi girişecek. çantayı farkediyor vural, unutmuş kadın. iki kış geçirtir o çantadaki para vural'gile. lakin haramdan allaha sığınır vuralgil, kimse görmese allah görür. çift yarık da duvarda aslında ama :) tam da o sırada iki polis gelir vural beyaz'ı komiser ekrem'e götürmeye.
komiser, vural'a zarf üstüne zarf atar, imalar, kinayeler, tuzak sorular... çoğundan kurtulur, iyi idare eder vural ama komiserin "babanla konuştuk, sen o gün yokmuşsun dükkanda" yalanını yer ve babası için ayarladığı yalanı, polise söylemek zorunda kalır: "kartal gezenoğlu ile beraberdim." üstüne bir de ne konuştunuz kardeşim cep telefonuyla, onbeş kez vesikalıkta çıkmayan kulak mı konuştunuz diyince, vural'ın hikaye derinleşmeye başlar. işte sadece fotonla değil, elektronlarla da çift yarık deneyi tuhaf sonuçlar veriyor, valla dalga mı parçacık mı anlaşılmıyor komiserim :)
defalarca aramışmış da, arama demiş gene aramışmış da, kafayı buna takmışmış da, intihar ederim demişmiş de, bu da kendi canına kıymak yazıktır, günahtır anlatmışmış da, babasının yanında çekinmişmiş de, tanımıyorum demişmiş de, babası, mukadder, mahalle filan laf bir çıktı mı önü alınamazmış da, ondan ilk başta yalan söylemişmiş de, ilk sekiz ay önce anasıyla çerçeve almaya gelmişlermiş de dükkana, anası da ölmüş bu arada allah rahmet eylesinmiş de, o vesileyle tanışmışlarmış da, ben evliyim arama demişmiş de, hiç yüz vermemiş de, hiçbirşey yaşamamışlarmış da, kız peşini bırakmamışmış. :) peki vural :) biz bi gidelim bakalım kartal'a, dönene kadar sen de burada manavgat mandalinası ye. :)
kartal, vural'ı doğrular, balistik raporundan, silahın daha önce bekir uğur'un karıştığı bir vukuatta kullanılan silah olduğu ortaya çıkar. komiser ekrem hiç inanmasa da vural beyaz'ı serbest bırakmak zorunda kalır. dur bakalım otopsi sonuçları ne diyecek? :)
ibrahim baba ile vural beyaz, camide namazdan çıkmış, bir yokuşu tırmanıyorlar. önce kelime vardı gibi bir sahne. :) konuşmayı duyuyor ama kimseyi görmüyor insan. :) tırmandıkça yavaş yavaş giriyor vural ile babası kadraja, dünyanın yuvarlaklığını ispat edercesine. :) çok soğuk yine ellerini ovuşturup duruyor vural, hala yağmamış kar. merak etmiş ibrahim baba, polis niye tutmuş vural'ı bu kadar. tutma filan yok, muhabbete çağırmış, kendi işini vural'a yaptırıyormuş ama konuşmadığı halde babanla konuşmuş gibi de davranmış komiser muhabbette :) işinde, gücünde, namuslu kadını öldürenin allah belasını versin, amin.
akşam kartal vural'ı meyhaneye çağırır. kartal beyazı özlemiştir, kar bir türlü yağmamıştır, bir yağsa acaba günahları da örtecek midir? vural açık kahve paltosundan olmuş, kartal'la meyhanede oturmak gibi, babasının bilmesini istemediği şeyleri, artık başka bir paltoyla yapmaktadır. herşeyi gören sarhoş kartal, bunu da görüyor. :) balık tutarlarken vural'ın babasına söylemesi için uydurduğu yalanı kartal polise söylemiş.
sahne, kartal ile vural'ın birbirlerinin ağzından laf alma yarışına dönüşmüştür. kartal ile vural, o gün beraber değillerdir ve polise beraberiz demişlerdir de, nerededirler. ikisi de birbirlerine yalan söylerler. kartal çocukça "evdeydim oğlum, bayağı evdeydim, nerede olacağım lan" derken, vural sinsice aşağı mahalleden bir kadın hikayesi uydurur. ikisi de o saatte altlı üstlü aynı apartmandadırlar, birbirlerinden haberleri yoktur, polise yalan söylediklerini zannederlerken, bir bakıma da söylememişlerdir. bir dalganın tepe noktası ile diğer dalganın dip noktası üst üste binerlerse, her iki dalga da sönümlenir. :) çift yarık deneyindeki karanlık şeritler, işte bu sönümlenme etkisinden kaynaklanır.
öte yandan, kartal, sonay'ın öldürüldüğü günün, polisin dükkana geldiği günden önce olduğunu; yani balık tutarlarken babasına yalan söylemesi için bahsettiği günün, polisin dükkana geldiği gün olamayacağını farkedip, vural'ın çelişkili ifadelerinin üstüne gidecektir ki, vural lafı ağzına tııkar. çelişkisini, dolayısıyla köşeye sıkışmak üzere olduğunu anlamış olacak ki, lafı değiştirmek için vural beyaz da tıpkı sonay cebriye gibi ibrahim baba diyarından, sam amca diyarına gitmenin yolunu sorar, amerikan konsolosluğunda temizlik işçisi olan kartal gezenoğlu'na. sonuç, kartal'dan borç istemeye kadar gelecektir. :)
kartal'ı bile ikna edemeyen vural beyaz, foton color'da kendi vesikalık fotoğrafını çekerken, oturduğu kırmızı tabure ona da sonay'ı hatırlatmış mıdır bilemeyiz ama bana anımsattığı doğrudur. sizce de, kıpkırmızı ruj sürülmüş kadın ağzına benzemiyor mu? :) peki televizyonda babasının gitmek için çabaladığı amerika'nın suriye'yi işgal haberini hemen zaplayıp, çifte yarık deneyini anlatan belgeseli izlemeye başlayan halil'e bakan ibrahim baba'nın aklına evden çıkıp gideceği dükkandaki hala kapatılmamış çift yarık gelmiş ve canı yine sıkılmamış mıdır? gizemli dalga parçacık ikileminin sırlarını ortaya koyan meşhur çift yarık deneyiymiş bir de iyi mi, foton color'da da flaşlar patlar durur çift yarığın ardında.
bu kadar anonstan sonra, senaryodaki alt metnin düğümünün çözüldüğü sahnelere geldik. önce ibrahim baba ile vural beyaz'ın foton color'daki allahın takdiri sahnesi, ardından camide tövbe kapısı sahnesi ve sahilde vural'ın su dalgalarının girişim yapmasını izlediği sahne. senaryonun katmanlarını sonuna kadar açan sahneler bunlar.
önce ibrahim baba dükkana gelir ve tam tahmin edeceğimiz gibi, duvardaki çift yarığı görür. vural evden erken çıkınca, gelip duvardaki yarıkları tamir etmiştir diye düşündüğünden hayal kırıklığına uğrar, ama bunu yutar bir şey söylemez. oysa vural, vize başvurusu için çektiği selfie vesikalık fotoğraflarının kenarlarını kesmektedir. baba, oğul, biri dükkanı doğru düzün muahafaza etmenin, diğeri ise amerika'ya gidip bir daha da dönmemenin peşindedir. bu gündem farkı sahne boyunca "gizemli dalga parçacık ikilemi" gibi sürüp gidecektir. vural işlediği cinayet üzerinden kendi günahını aklamaya çabalarken, babası da hanımının fotoğrafının tozunu alarak oğlu tarafından suçlandığını düşünecektir. bana göre vural'ın hiç öyle bir niyeti yoktur, kendi derdiyle fazlasıyla meşguldür. verdiği örnekle gerçekten de birini kastetmemektedir. ibrahim baba ise nettir: "bu konuyu kapat ve bir daha açma." bu sahnede çekilen bir plan ise çifte yarığı ve dalga parçacık ikiliğini görsel olarak da ifade etmiştir. babası ile vural aslında böyle otururken, bir plan böyle çekilmiştir.
bunun üzerine vural camiye gider. cami hocası babasının da hanımı öldüğünde gelip tıpkı vural gibi tövbe kapısı açık mıdır diye sorduğunu anlatır. evet tövbe kapısı hep açıktır. "allah herşeyi görür, her yaptığımızı gözler, günahların cezasını verir, ama tövbe kapısını kapatmaz." vural camiden çıkar sahile iner ve düşünceli bir şekilde su dalgalarının girişim yapmasını izler. bu plan ortadaki sütün ile çift yarık deneyi düzeneğini de anımsatır. üstelik, bu haliyle bir önceki plana benzer.
vural, vize başvurusundayken, para dolu çantayı unutan seyhan nurgül gelir yanında bir herifle. meğer vize başvurusu için bankada teminat paraya ihtiyacı olan vural almış çantayı eve götürmüş, çalınmasın diye. :) dükkanda bulamayınca kendilerine iki kış geçirtecek parayı ibrahim baba, acaba oğlan aldı mı diye şüphe içinde durumu idare etmeye çalışıyor ama, seyhan nurgül de, yanında gelen herif de çok edepsiz. kavga çıkıyor, komşu esnafla dükkandan kovuyorlar ama hıncını alamayan edepsiz herif cama taş atıyor. duydunuz camın kırılma sesini, girdi gene devreye cüzi irade. ibrahim baba kalp krizinde.
vural çıkıyor, konsolosluktan düşünceli, teminatsız vermeyecekler vizeyi belli. geliyor foton color'a camlar inmiş aşağı, kaldırmışlar babasını yoğun bakıma.
oradan çıkmış geliyor iki polisle komiser ekrem, diyorlar ki vural, bizimle adli tıbba gelmen lazım. yok diyor vural, babamın yanına gitmem lazım.
manalı manalı bakışıp duruyorlar karşılıklı, tamam diyor vural sonunda, komiser ısrarlı. beraber gidelim hemen şimdi hastaneye, sonra oradan da gideriz istediğiniz yere.
oğuz atay'dır pirimiz, taklitler yaşatır aslını, biraz da böyle yazıp, tadında bıraktık inşallah şarkıyı.
hastanede ben burada tek başıma napacağım diyen mukadder'i bir daha hiç gelemeyebileceğini bilerek avutup, vedalaşırcasına oğluna emanet ettikten sonra polislerle adli tıbba gitmek üzere hastaneden çıkarken, kartal da ceylan ile geçmiş olsuna hastaneye gelmiştir. niye ceylan ile gelmiştir? buna senaryo içerisinde kalarak verilebilecek tek cevap, kartal'ın vural'dan şüphelenmesi olabilir. çünkü ceylan'ın içeri girmesini istememiştir. dükkana gitmişler, mahmut hastanede olduklarını söyleyince hastaneye gelmişlerdir. kartal içeri girecek, vural'ı dışarı çıkartacak, böylece ceylan vural'ı görecek ve kahverengi paltolu sdamın vural olup olmadığını teşhis edecektir. fakat polisler vural'ı zaten adli tıbba götürmek üzere dışarı çıkarmışlardır ve ceylan vural'ı teşhis edebilecek kadar görmüştür.
sonay'ın otopsi raporu çıkmış, sonay'ın hamile olduğunu komiser öğrenmiştir. çocuk vural'dan mı öğrenmek için onu adli tıbba getirir. vural korku içindedir, çünkü sonay ölmeden bir iki dakika önce bebeğin kendisinden olduğunu söylemiş, üstelik buna yemin etmiştir. :) test sonuçlanana kadar vural'ı arşiv kılıklı bir odada yine türk usulü gayriresmi gözaltında tutmuştur komiser ekrem. bu sefer iş daha ciddidir, manavgat mandalinası da vermez.
beklerken namaz kılmak ister vural beyaz ve komiser ekrem de izin verir. abdest almak için girdiği tuvaletin penceresine umutsuzca bakan vural'ın oradan kaçabileceğine aklı kesmemiştir. göründüğü kadarıyla, abdest almaz, namaz da kılmaz. allah'tan ümidi kesmiştir herhalde. :) bir süre sonra kapı açılır, komiser ekrem görünür kapıda ve çocuk senden değil, gidebilirsin der. bir mükemmel ikilem hali daha, vural allak bullak olur. sevinemez, rahatlayamaz, kafası da iyice karışır. hiçbir şey demeden, komiserin içinden geçercesine çıkar kapıdan.
dışarıda hava hala çok soğuktur ve kar hala yağmamıştır. akşam olmuş, rüzgarın sesi köpek havlamalarına karışmış sokağın yumuşakça döndüğü bir yerde binanın duvarına yaslanarak çöker. dalgayı dalga yapan özelliklerden bir tanesi köşeleri yumuşakça dönebilmesidir. eğer dönemeseydi, açık kapının dışındaki biri konuşmamızdan yayılan ses dalgalarını duyamazdı. :) üst kattaki komşu da alt kattaki silah sesini duyamazdı. :)
orada, o soğukta uzunca bir süre oturdu vural beyaz, sigara içti. sonay'ı düşündü, karnındaki bebeği düşündü, bebeğin babasını düşündü, kendi babasını düşündü, babasına kalp krizi geçirten edepsiz heriften şikayetçi olmayı düşündü, vize başvurusunu düşündü, allahtan da tam umudu kesmiştim dedi, onu düşündü. kalktı camiye gitti, namaz kıldı. dükkana gitti yerlerdeki cam kırıklarını ayağıyla bir köşeye iterken, o kara böceği gördü, hınçla üzerine bastı böceğin, sertçe vurdu ayağını yere defalarca. danimarka krallığında kokuşmuş bir şeyler vardı. :)
babası hala yoğun bakımdayken, karakolda polisle dükkanın camını indiren edepsiz herif hakkında konuşuyordu. vural parayı vermiş, herif de dükkana verdiği zararın masrafını karşılamıştı. vural'a göre olur muydu, babasının canına kastedilmişti, yaşlı adamı dövmeye kalkmıştı. polise göre ortada darp yok, itişmişler, burada hiçbir şey çıkmaz, ama diyorsan ki ben şikayetçiyim, buyur devam et. dükkana attıkları taş, camı kırmış, oradan da duvara gitmiş, duvarda çift yarık açmış, onu da ödesin. :) necip çağhan özdemir vallahi çok eğleniyor.
parayı alıp evde koyduğu dolaba bakıyor vural, babası yoğun bakımdan çıkmış yatıyor. söyleseydim aldım eve getirdim parayı diye belki de hiç kalp krizi geçirmeyecekti babam diye içinden geçiriyor. ezan okunuyor, vural babasının elini tutuyor.
sonra bahçeye gidiyor odun kırıyor vural, babasının iki isteğini de yerine getirmiş, başından geçenlerin hikmetinden de sual edemiyor artık, allaha sığınmış. kartal bahçe duvarından atlayıp, ellerini ovuşturarak vural'ın yanına geliyor, geçmiş olsun demeye. hava hala çok soğuk ve kar hala yağmamış. ibrahim baba da iyileşmeye başlamış, maşallahı varmış. o öldürülen kadının belalısı mı, dostu mu ne varmış, onu almışlar, katil oymuş. zaten komiser ekrem de gelmiş, vural'a anlatmış. :) yani sonay cebriye'yi öldüren bekir uğur'muş :) cebriye'yi uğur öldürmüş he mi? heee :)
ama kartal'ın vural'a söylemesi gereken başka şeyler de varmış hayatında bir kadın varmış, ceylan, ama söylemesi gereken konu bu da değilmiş. ceylan bu öldürülen kadınla aynı binada oturuyormuş, silah sesini duyduğu gün kartal da oradaymış, inanmamış, silah sesi değildir demiş, meğer hakikaten silah sesiymiş. aşağı inmiş ceylan, kapıyı çalmış, açan olmamış, sonra yukarı çıkmış, pencereden bakmış, binadan çıkarken birini görmüş. açık kahve paltosu varmış ya vural'ın, kartal, bir süredir görmüyormuş üstünde, ona ne olmuşmuş?
vural hastaneden polis arabasına binip bir yere götürülürken, kartal ile ceylan da hastaneye geliyormuş, görmüş, tanımış vural'ı ceylan, gördüğüm adam buydu demiş. bu kadar eveleyip geveledikten sonra kartal ki, malum herşeyi görür, doğrudan soruyor nihayet: "kadını sen mi öldürdün lan?" hayır diyor vural, elinde balta sinirli sinirli odunları kırıyor. "kardeş, benim yüzüme bak, vural!" vural odun kesmeyi bırakıyor, elinde baltayla, kartal'ın yüzüne bakıyor. "kuran üstüne yemin et yapmadığına." vural baltayı çekiyor yukarı, sapının ortasından tutmaya başlıyor. kartal'ı mı yaracak şimdi de baltayla diye düşündürterek yaklaşıyor kartal'a. başrol baltadır o an, kadrajda yalnız o vardır. hikmetinden sual de edemiyordum, yırttım diye de seviniyordum, acaba bu kartal mı yakalatacak beni diye düşünerek bakıyor kartal'ın yüzüne dik dik ve yemin ederim diyor. "eyvallah" diyor kartal dönüyor gidiyor, konu da kapanıyor. allah hep vural'ın yanındadır. baltayı bırakıyor elinden vural, üstünde odun kırdığı kütüğe çöküp ağlıyor. halil yukarıdan gözlüyor ağladığını, vural'ın haberi yok. kimbilir, belki de halil gözlediği için çöküp ağlıyor babası.
herşey kadının öldürülmesinden önceki gibi oluyor nihayet. yine akşam yemeği sofrası, ibrahim baba da iyileşmiş, oturuyor masada. yine tam bir numunelik makbul aile sofrası. tam baba figürünün istediği gibi. ekmek kırıntılarını topluyor yine vural, masada kalırsa çok günah olur. ve vural yine doymamış, azıcık daha istiyor.
vural beyaz, uyanıp yatağından kalkıyor. sabah olmuş ve nihayet kar yağıyor, her yer bembeyaz. gökten kar değil, sanki foton yağıyor bembeyaz. ve balta, tek tek, foton foton gömülüyor karlara.
bitti film, ben de islami kader inancı ve çift yarık deneyinin sonuçları ilişkisine biraz daha değinerek senaryoyu toparlayayım. aslında işin dini tarafı da, fizik tarafı da beni çok aşıyor ama nobel ödüllü fizikçi richard feynman'dan cesaret alayım: "rahatlıkla söyleyebilirim ki, hiç kimse kuantum mekaniğini anlamamaktadır. yok yani kimseden farkım. :)
kimse görmezse allah görür, ya da allah herşeyi görür filmde bir kaç defa vurgulanıyor. gözlemci etkisine göre ise, aya bakmazsam, ay orada değil. einstein'ı gıcık ettikleri kadar var. yani allahın gördüğünü mü yapıyorum, yoksa allah yaptığımı mı görüyor? işte bu muğlaklık için islamın bir çözümü var: külli irade-cüzi irade. külli irade superpozisyon, cüzi irade dalga fonksiyonunun çökmesi, cebriye ise newton fiziği :) cebr zaten zorla demektir (evet cebren ve hile ile), başka türlü olamadığı için böyle oldu der.
vural'ın örneğinden gidelim. "mesela şimdi böyle yolda yürüyorsun ya, bir araba geldi sana çarptı. eceli getiren şöför müdür, yoksa allah mıdır? yani o şöför, sadece allah'ın şöförü müdür?" cebriye'ye göre eceli getiren allah'tır, şöför de sadece allah'ın şöförüdür. çünkü allah'ın takdiridir. ibrahim baba cebriyeye inanır. dükkandaki çift yarıktan çok rahatsızdır, ama vural göstermemiş olsa, haberi bile olmayacaktır. çift yarık cebriyeye inancını sarsmaktadır. oysa, çift yarık deneyine göre külli iradenin ürettiği süperpozisyon, dalga dalga ilerlerken; kul cüzi iradesini devreye sokarak dalga fonksiyonunu çökertip, parçacığı ölçebilir. işte filmin cümlesi budur. yukarıda uzun uzun bahsettiğim tüm bu ikilikler, ikilemler, atışmalar, sorgular, metaforlar hep bu alt metin için kurgulanmıştır. tüm film, 14 şubatta bulsun diye sakladığınız tektaşı sevgilinizin arayışı gibidir. necip çağhan özdemir bir yandan özene bezene saklarken, bir yandan da bulmanız için duacıdır.
2 notes · View notes
bendeniz-hic-kimse · 1 year
Text
Tumblr media
Bir çok insan Kendilerini ısırmayacak konuları Seçerler ve Derler ki, Bir insanın sevdiği insana verebileceği en Güzel Hediye Dürüstlüğüdür..Bunda hiç şüphe yok Lakin Avcı Ördek Avında ördek Sesi ile Avını çeker Ve Bir bakıma Dürüst İnsanları da Kendi Dürüstlüğünden Kendi Vicdani Sesinden Vurulur
İşte Halk Dilinde ördek gibi avlanmak' buna denir !
K .K
3 notes · View notes
halo60tr · 2 years
Text
Atamasının çıktığı Çavuşlu köyüne (Diyarbakır-Bismil) ulaşır ulaşmaz, görev yapacağı okula gitti. Okulun durumu içler acısıydı.
Köy muhtarı ve köyün ileri gelenleriyle konuşup eksikleri gidermek için yardım istedi. Köylüler isteksizdi, ancak “Parasını ben vereyim.” deyince onarımı başlatabildi. İlk aylığının büyük bölümünü ustalara verdi, gerisini de borçlandı.
1993 yılının 26 Ekim’i… Neşe yorgun argın okuldan eve geldi. Biraz dinlendikten sonra babasına: "Onarım işleri yüzünden açıldık. Evde sivri biberimiz var istersen onları kızartalım, ekmek ve yoğurtla yeriz.” dedi.
Henüz bir ocakları yoktu. Biberleri hazırladı, tavayı piknik tüpüne koydu. Ekmek ve yoğurdu masaya bıraktı.
Hava iyice kararmış, köydeki köpekler sürekli havlıyor, onun ötesinde uluyordu.
Köpek ve rüzgar sesinden, önce kapının vurulduğunu duymadılar. Sertçe çalmaya devam edince, babası: “Kim o?” diye seslendi.
“Açın, hoca hanımla bir şey görüşeceğiz.” dedi kapıyı çalanlar.
Açtılar. Karşılarında silahlı iki yarasa. “Dışarı çıkın!” diye bağırdılar.
Türkçeyi düzgün konuşanı: “Biz 'Faşist T.C.nin hiçbir öğretmenini K*rdistan’a sokmayacağız, biletlerini iptal etsinler.' demedik mi?" diyerek, Neşe’nin yaşlı babasını tokatlayarak yere yuvarladı.
Neşe, köylülerden yardım gelir umuduyla bağırmaya başladı. Avazı çıktığı kadar haykırdı ama köyden “yardıma gelen kimse” çıkmadı.
Doğrulan babası “Yapmayın!” diyordu.
Yarasalardan biri silahın namlusunu Neşe’nin babasının kafasına dayadı ve tetiğe bastı.
Neşe donup kaldı. Yeniden bağırmak istedi ama sesi çıkmadı. Kendini olduğu gibi yere bıraktı.
Neşe’yi saçından tutup tekme ve dipçik darbeleriyle köyün çıkışındaki tepeye kadar sürüklediler.
Genç kızın üstündeki giysi paramparça oldu. Bu arada kalleşlerin sayısı beşe çıktı.
Neşe gözleri açık ve donuk, ölüme hazır bakıyordu.
Biri kalaşnikofunu seriye aldı ve Neşe’nin sağ göğsünün üstüne dayayıp tetiği çekti. Beş mermi Neşe’nin göğsünü parçalamaya yetmişti.
Diğer göğsüne de mermi yağdırdılar.
#NEŞEALTEN ÖĞRETMEN
(Tekirdağ Şarköy, 1972-1993)...
Bölücü örgüt PKK, öğretmenleri “Türk asimilasyonunun” en önemli parçası sayarak eylem yapma kararı almıştı o yıllarda. BEBEK KATİLİ APO'nun verdiği buyrukla...
Neşe daha 22 yaşındaydı. Çıtı pıtı, çocuk görünümlü bir kızcağızdı. “Bayrağımızın dalgalandığı her yere giderim.” diyor, başka bir şey demiyordu.
Öğretmenliğe yeni başlamış, yirmi beş günlük öğretmen iken 26 Ekim 1993'te şehit edildi
Ruhları şad olsun
Allah rahmet eylesin ⚘️⚘️⚘️🇹🇷
Tumblr media
17 notes · View notes
depeu · 2 years
Text
Les Menulis: Bulan Kesehatan Mental (Mengurai & Memaknai Emosi)
10 Oktober—merupakan tanggal yang di peringati sebagai World Mental Health Day. Ya hari kesehatan mental dunia. Kali ini Kak Izzi @/srizzati kembali mengadakan kelas les menulis (spesial) dengan menggandeng @/arsanara.id untuk berkolaborasi dalam les edisi bulan kesehatan mental dengan mengusung tema-tema yang menarik—dan sayang untuk dilewatkan. Hehe. Selain belajar menulis, kelas ini juga menjadi wadah untuk berbagi mengenai berbagai emosi/unek-unek yang terpendam dan belajar mengurai segala jenis emosi tersebut melaui tulisan—menulis. So, I joined.
Kelas menulis kali ini di bagi ke dalam 4 sesi: (1) Tentang Rasa Takut & Cemas, (2) Tentang Kemarahan, (3) Tentang Sedih & Duka, dan (4) Tentang Bahagia & Harapan. Menarik bukan? Waktu pertama lihat pamfletnya langsung pengen daftar. Hehe. Aku akan coba uraikan satu-persatu, lesgo.
(1) Rasa takut & Cemas.
Dalam sesi pertama ini, kita akan latihan menulis dengan 7 prompt (pemantik) yang berdurasi setiap prompt nya. Ohya sebelum menulis, kita akan pemanasan untuk meregangkan segala otot karna akan menulis dalam waktu yang agak lama (soalnya kalau gak terbiasa nulis pasti akan pegel dan huh hah) Haha. Pertama, kita akan mengurai (Who am I?)—menulis tentang diri sendiri, siapa kita, warna kesukaan kita, hobi dan banyak hal tentang kita. Kedua, menulis tentang hari ini (tentang apa yang terjadi, sedang mikirin apa), ya kira-kira seperti menulis a day in my life edisi tulisan seperti yang biasa aku lakukan. Haha. Ketiga, mulai di minta untuk mengurai tentang rasa takut & cemas seperti apa yang sedang di rasakan. Keempat, kelima, keenam dan ketujuh semua sudah tentang mengurai emosi takut & cemas dengan berbagai resiko dan skenario yang akan terjadi. Airmataku jatuh saat mulai menulis segala perasaan di hati yang berkecamuk, perasaan yang antri untuk di pikirkan. Ternyata aku takut akan banyak hal dalam hidupku. Ternyata aku memendam sesuatu yang tidak bisa aku jelaskan dengan menusia lainnya. Aku takut—sampai mulai mendengar berbagai cerita yang teman-teman bagikan di ruang kejujuran ini. Ternyata aku tidak takut sendirian. Hiks.
Kalau hati adalah rumah, maka emosi adalah tamunya. Rasa takut dan cemas adalah tamu yang datang untuk memberi kabar kepada kita agar berlindung dan bersiap menghadapi tantangan. Dengan latihan mengurai emosi dan latian mengelolanya, semoga kita bisa menerima segala emosi dan bisa kuat bertahan menghadapi segala kesulitan hidup.— Kak Mufidah (Psikolog @/arsanara.id)
(2) Kemarahan.
Masih sama seperti sesi sebelumnya—kelas akan di mulai dengan pemanasan dan menulis dengan 7 prompt yang di pandu oleh Kak Izzi. Kita diminta untuk menuliskan tentang apa mau mu hari ini?, apa maumu ke Tuhan & alam semesta? dan mulai mengurai tentang rasa marah yang pernah di rasakan, bagaimana kalau kita sedang marah?, apa reaksi fisik yang di rasakan saat marah itu meledak? Ya Allah. Dadaku sekak sekali di sesi ini. Aku mulai mengurai rasa marahku yang terpendam belum lama, 2 bulan belakangan ini. Aku tulis semuanya.
Saat sesi menulis selesai, maka akan ada sesi sharing dari teman-teman yang lain. Awalnya aku ragu-ragu untuk bercerita. Raise hand—off—raise hand again. Hahaha. Kalau bisa di uraikan lewat tulisan, maka jantungku malam itu berdetak 1000x lebih cepat dari malam biasanya, nafasku tersengal-sengal. Emosiku memuncak. Aku marah dengan airmata yang deras. Aku membayangkan wajah orang yang membuatku marah. Aku menangis di depan lebih dari 50 orang secara virtual. Hahaha. Di layar zoom ku, aku hanya menampilkan wajah Kak Izzi, Kak Fida & aku. Biar rasanya kayak lagi curhat bertiga aja. Hahaha. Berulang kali kuucap maaf sambil mengusap airmata. Dan seketika hampir semua memberi reaction LOVE di layar masing-masing. Aku terharu. Setelahnya, Kak Izzi & Kak Fida merespon ceritaku dari masing-masing sudut pandang. Aku lega, apalagi setelah membaca roomcht zoom yang berisi kata-kata manis & dukungan. Hiks. I’m blessed. Aku menjadi peserta sebelum terakhir yang sharing malam itu, karena ternyata Kak Izzi terpancing untuk berbagi emosi marahnya setelah mendengar ceritaku. Haha. Lagi-lagi, aku tidak sendirian.
Ohya 4 sesi ini di bagi ke dalam 4 pertemuan. Di mulai pukul tujuh malam dan berakhir pukul sepuluh. Aku berharap lebih. Haha. Tarik nafas dulu, ternyata kembali menceritakannya juga butuh tenaga yang lebih. Oke, kita lanjut.
(3) Sedih & Duka.
Masuk ke sesi berikutnya yang sempat membuat aku bingung. Aku nggak tahu harus memikirkan sesuatu yang menyedihkan—yang seperti apa. Meskipun pada kenyataannya Si Sedih telah menjadi sahabat yang sering menemani hari-hariku, dia sering tiba-tiba hadir tanpa ku minta. Kalau tentang Si Duka, aku pernah bertemu dengannya saat kepergian Nyai hampir 6 tahun yang lalu. Selebihnya aku belum pernah bertemu Si Duka lebih hebat dari itu, lebih dalam dari kehilangan itu.
Kebingunganku berakhir saat sedang kelas aku membuka salah satu pengumuman yang sudah aku nantikan jauh-jauh hari. I am not lucky. Malam itu ternyata keberuntungan belum berpihak padaku, malam itu ternyata untuk pertama kalinya aku bertemu Si Sedih yang menjelma sebagai penolakan—kegagalan. Tanpa aba-aba airamataku berjatuhan bertemu Si Sedih ini. Aku butuh waktu untuk menerimanya, tidak langsung malam itu juga.
Kok bisa pas gitu ya, saat sedang mengurai emosi sedih, Allah langsung hadirkan rasa itu. Ni lho coba rasain. Hahaha. Kalau kata Yuyun itu, isokey mbak. Ibarat jam, usia 24 tahun yang baru lulus itu seperti sedang di angka 7.12 pagi. Dimana kita baru keluar rumah, hari masih panjang. Masih banyak pilihan untuk menghabiskan waktu seharian (alisan hidup). Hahaha ada betulnya. She always has a way to cheer me up. Tapi aku tetap butuh waktu semalam untuk merayakan sedihku, with tears. Saat bertemu pagi, aku harus bangkit lagi.
Aku menarik nafas dalam-dalam, kembali ke kelas mendengarkan cerita sedih dan duka dari beberapa teman. Ada yang sedih berpisah dengan kucingnya, sedih berpisah dengan ayahnya. Ada juga yang bingung dan lupa kapan terakhir ia merasa sedih. Haha. Satu lagi, ada salah satu teman yang bercerita bahwa ia menjadwalkan waktu untuk bersedih (menangis) di ujung minggu untuk menumpahkan segala emosinya, segala penatnya. Akhirnya kelas di tutup dengan menulis Eulogi: surat perpisahan kepada sesuatu atau seseorang yang berpisah dengannya membuat kita bertemu Si Sedih. Haha, you know? I have written a letter to Mr. X—to say thanks & goodbye.
(4) Bahagia & Harapan.
The last session in this class. Huh. Setelah bersedih-sedih ria, maka di sesi ini kita akan mengurai sukacita. Merayakan kebahagiaan. Menulis tentang apasih sukacita itu? Membuat list tentang hal-hal yang membahagiakan. Maka daftar bahagiaku adalah: pergi ke kedai kopi, membaca buku, ke toko buku, jalan-jalan sendirian, makan donat, menulis buku harian, makan masakan Ibuk, naik transportasi umum, menulis surat dan yang terakhir kebahagiaan yang akhir-akhir ini sering aku rasakan adalah pergi ke pasar dan belajar masak di dapur kosan. Haha. Its happiness.
Kita di ajak untuk kembali mengingat momen kebanggaan sederhana, kutuliskan kisah bahagiaku saat mendapat juara 3 di bangku kelas 4 SD. Menjadi juara untuk yang pertama dan terakhir ternyata. Hahaha. Kemudian mengingat tentang kebanggan besar, maka jelas saja aku akan kembali mengingat bahwa aku bangga telah sampai ke negara impianku: Turkiye. Selebihnya, aku nggak punya sesuatu yang bisa dibanggakan. So, I only write about Türkiye.
Selanjutnya kita mengurai tentang hidup yang cukup, mengurai keadaan sekarang, mengurai apresiasi, mengurai potret diri dan mengurai harapan. Sebagai penutup, kita di ajak untuk berimajinasi datang ke happy place, tempat yang membahagiakan dan menenangkan. Berimajinasi lalu menggambarkannya. Lagi-lagi tentang Türkiye, imajinasiku kembali ke suatu sore saat sedang duduk di pinggiran Eminönü, menatap Laut Boshphorus yang mulai memancarkan semburat warna oranye, refleksi dari langit sore yang indah. Sore itu sedang ada pentas suara kicauan burung di langit dan suara kibaran berdera Türkiye di hampir setiap kapal yang lewat, menambah keindahan laut. Sedang di seberang sana, terlihat puncak Galata Tower yang memancarkan rona indahnya dengan kemerlap lampu yang mulai dinyalakan, tanda hari sudah senja, cahaya bulan segera bertugas menggantikan matahari sejuk di Istanbul sore itu. Oh indahnya, aku duduk melamun, berkali kali mengucap syukur saat melihat keindahan ciptaan Allah yang seperti lukisan ini sambil menikmati sekotak kentang goreng yang ku beli di kedai tidak jauh dari Stasiun Eminönü. Hanya kentang goreng, teman paling setia untuk lidahku. Hahaha. Take me back, Gusti. Loh jadi panjang.
Finally kelas di tutup dengan sorak bahagia, ucapan terimakasih juga dance zumba pukul sepuluh malam. Hahaha.
Bergabung dalam kelas ini menjadi satu hal yang sangat & harus aku syukuri. Terimakasih Kak Izzi telah membuka wadah untuk belajar juga berbagi, bertemu dan berpisah dengan teman-teman yang kehangatannya sungguh terasa meskipun belum pernah berjumpa secara nyata. Silaturrahmi pun tidak berhenti disini, sebab selama kelas kita di minta untuk menuliskan usernama nama panggilan dan alamat Instagram. Ya jelas, langsung mutualan dan say hai di lapak sebelah. Hehe. Terimakasih juga untuk Kak Fida, yang sudah mentransfer energi positifnya dari Jakarta terasa sampai ke Jogja. Semoga kita bisa berjumpa di dunia nyata.
Aku sering bilang ke diri sendiri bahwa kita itu harus pandai mencari dan membaca kesempatan. Apapun bentuknya. Mungkin Allah memang belum memberiku kesempatan untuk mencoba hal lain yang sedang aku usahakan, atau memang usahaku yang kurang. Tapi di balik itu semua, kadang aku lupa bahkan sering melupa tentang banyak nikmat lain yang bisa aku lakukan dan rasakan hari ini. Sebagai hamba yang sering lalai, aku terus saja fokus kepada hal-hal yang belum dan tidak ada. Huh. Semoga setelah ini aku lebih bisa menerima diri sendiri dengan segala emosi yang bertamu silih berganti. Semakin dewasa memang semakin banyak semoganya. Hahaha.
Semoga akan ada kelas-kelas seru lainnya. Sampai jumpa.
27 Oktober 2022.
3 notes · View notes
yazan-kalem-siyah06 · 6 months
Text
Tumblr media
Sevdik,lerimizi sana emanet ediyoruz...?
( A l l a h ı m )
Zira sen; sana emanet,leri
( K a y b e t m e y e n s i n )
Tumblr media
#Zalimin #Oğluna🙃🙃
Hayellerim suya düştü dedim 😏😏
oooh iyi olmuş dedi 🙄🫤
Hayellerimde sen vardın ama dedim 🥰❤️
Sesi kesildi heralde boğuluyor 🙄😵‍💫😵‍💫🫣🥴
Tumblr media
GÖZLERİNİN HAPSİNDEYİM
Bırakta tutsağı olayım Derinlerinde kalayım eşsiz benzersiz gözlerinin Bir ömür son bulsada bırakta kalayım içinde Kirpiğini her kırptığında yeni ışık doğsun gözlerine ÖMRÜM Ne halimden şikayet eder Ne de burdan çıkmak isterim ÖMRÜM Özgürlük mü bırak oda kalsın gözlerinde Ne aş isterim ne de yeni bir hayat Sevgiyle bakan gözlerin o bile yeter Gün görmesede olur gözlerim Sen de ki ışığın ikimizede yeter ÖMRÜM Sıcacık gülüşlerin varya, Beni benden eyleyip uzaklara götüren ÖMRÜM Dünyanın kötülüklerini bile unutturan O güzel gözlerinde bırakta kalayım Hayat bulayım sığındığım yerde Görmesin gözlerim kötülükleri Bırakta hapis olayım gözlerinin içinde...
AŞKLARIN EN GÜZELİ...
✿⊱╮🌹🌹 ✿⊱╮MUSMUTLU GECELER🍫☕🌼🙋🤗🥰♥️🇹🇷🥰🥰🥰
15 notes · View notes