Tumgik
#bağımsız oyun
bilaldemirkr · 4 months
Text
Xbox, bağımsız oyunlar için hoş bir adım atıyor!
New Post has been published on https://bilaldemirkr.com.tr/xbox-bagimsiz-oyunlar-icin-hos-bir-adim-atiyor/
Xbox, bağımsız oyunlar için hoş bir adım atıyor!
Tumblr media
Bağımsız oyunların tanınırlık kazanması için Xbox, ‘Indie Selects’ isimli yeni bir teşebbüs başlattı. Xbox Wire hesabının gönderisinde detayları verilen program, Xbox uygulamasında en uygun bağımsız oyunlardan kimilerini sergilemeye adanmış, oyuncuların keşfedecekleri ilgi cazibeli oyunların dengeli bir rotasyonuna sahip olmalarını sağlayan küratörlü bir alan sağlamayı amaçlıyor.
Xbox, bağımsız oyunları öne çıkaracağı ‘Indie Selects’ programını tanıttı
Indie Selects’in en kıymetli özelliklerinden biri, Xbox takımı tarafından önerilen son sürümleri vurgulayan ‘Öne Çıkan Bağımsızlar’ kanalı. Daha da değerlisi, bu öne çıkan oyunlar Xbox Game Pass’te mevcut olanlarla çakışmayacak ve mevcut Game Pass oyunlarını tamamlayan bir seçim listesi sunacak. Bu stratejik yaklaşım, oyuncuların öteki kanallardan erişemeyebilecekleri çeşitli bağımsız oyunlarla tanışmasını sağlayacak
We’re excited to announce a new way to bring attention to the best indie games on Xbox – our new “Indie Selects” program, which launches today! https://t.co/wjJafMgRja
— Xbox Wire (@XboxWire) January 24, 2024
Program, sayfaya haftalık temalar getiriyor. “Kedinizle oynayabileceğiniz oyunlar” üzere değişik kategorilerden “kahkaha tufanı”na kadar uzanan bu temalarla uyumlu bir avuç bağımsız oyun seçilecek. Bu tematik yaklaşım, oyunculara muhakkak ilgi alanlarına ve tercihlere hitap eden eşsiz ve eğlenceli oyun teklifleri sunmayı amaçlıyor.
Bu seçilmiş kanalların ötesinde, Xbox’ın Indie Selects programı da dünyanın dört bir yanından oyunlara yer vermeyi ve oyun sanayisindeki yeni ve farklı seslerin yaratımlarını sergilemeyi vaat ediyor. Ayrıyeten oyuncular, ön siparişe sunulan belli oyunları keşfedebilecek, yaklaşan oyunlar hakkında bilgi sahibi olabilecek ve yeni bağımsız oyunları keşfedebilecekler.
Beklenti ve çeşitlilik hissini korumak için Indie Selects’teki koleksiyonlar her Çarşamba yenilenecek. Ayrıyeten, her ayın sonunda Xbox grubu altı oyun seçecek ve onlara ‘Indie Selects’ onay damgasını verecek.
Xbox’ın Indie Selects programı yalnızca tanınmak isteyen bağımsız geliştiriciler için değil, tıpkı vakitte geniş bağımsız oyun dünyasındaki bâtın cevherleri keşfetmek isteyen oyuncular için de umut verici bir teşebbüs üzere görünüyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Fikirlerinizi yorumlarda bizlerle paylaşmayı lütfen unutmayın.
0 notes
oyunmedys · 2 months
Text
OyunMedyası.com: Oyun Dünyasının Merkezi
OyunMedyası.com: Oyun Dünyasının Merkezi
Dijital çağın getirdiği yeniliklerle birlikte oyun dünyası da giderek genişlemekte ve daha da karmaşık hale gelmektedir. Bu genişleyen dünyada oyuncular için doğru bilgiye ulaşmak ise her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. İşte tam da bu noktada devreye giren OyunMedyası.com, oyun tutkunları için vazgeçilmez bir kaynak olma iddiasıyla yola çıkıyor.
OyunMedyası.com Nedir?
OyunMedyası.com, oyun endüstrisine dair en güncel haberlerden oyun incelemelerine, rehberlerden oyun dünyasına dair derin analizlere kadar geniş bir içerik yelpazesi sunan bir platformdur. Her türden oyuncunun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla zengin ve çeşitli içerikleriyle öne çıkar.
Geniş İçerik Yelpazesi
OyunMedyası.com, sadece popüler oyunların değil, aynı zamanda bağımsız yapımların da tanıtımlarını ve incelemelerini sunar. Platform, farklı platformlarda (PC, konsol, mobil vb.) yayınlanan oyunlara dair haberleri takip ederek oyunculara en güncel bilgileri sağlar. Ayrıca, oyun endüstrisindeki gelişmeleri ve trendleri yakından takip ederek okuyucularına sektördeki en son gelişmeler hakkında bilgi verir.
Profesyonel İncelemeler ve Rehberler
OyunMedyası.com, oyunları sadece yüzeyde değil, derinlemesine inceleyen ve objektif bir bakış açısı sunan profesyonel incelemeleriyle öne çıkar. Oyun severler, satın almadan önce oyun hakkında detaylı bilgi edinmek istediklerinde platformun kapsamlı incelemelerine başvurabilirler. Ayrıca, zorlu bölümleri geçmek veya gelişmiş stratejiler öğrenmek isteyenler için hazırlanan rehberler, oyuncuların oyun deneyimini daha da zenginleştirir.
Topluluk Odaklı Yaklaşım
OyunMedyası.com, bir topluluk oluşturma ve oyuncular arasında etkileşimi teşvik etme konusunda da aktif bir rol oynar. Forumları, yorum bölümleri ve sosyal medya hesapları aracılığıyla oyuncular arasında iletişimi artırır ve paylaşımları teşvik eder. Böylece, oyun tutkunları arasında bilgi ve deneyim paylaşımı kolaylaşır.
Güvenilirlik ve Tarafsızlık
OyunMedyası.com, güvenilirlik ve tarafsızlık ilkelerine bağlı kalarak içerik üretir. Her bir inceleme ve haber, tarafsız bir bakış açısıyla sunulur ve okuyucuların doğru bilgiye erişimini sağlamak için titizlikle incelenir. Bu sayede, oyuncular platforma güven duyar ve ihtiyaç duydukları bilgileri güvenle alabilirler.
OyunMedyası.com ile Oyun Dünyasını Keşfedin
OyunMedyası.com, oyun tutkunları için vazgeçilmez bir kaynak olma misyonuyla yola çıkar. Geniş içerik yelpazesi, profesyonel incelemeler, güvenilir haberler ve topluluk odaklı yaklaşımıyla platform, her türden oyuncunun ihtiyaçlarını karşılar. Oyun dünyasını daha derinden keşfetmek ve en güncel bilgilere erişmek için OyunMedyası.com'u ziyaret edin ve oyun deneyiminizi bir üst seviyeye taşıyın.
1 note · View note
velovis · 7 months
Text
insan düştüğü yerden kalkamadığında insan oluyor. ellerim titriyor, parmak uçlarım uyuşuyor. dizlerim, küçük bir çocuğun oyun oynarken düşüp cânının yandığını anlayamadığı günün gecesindeymişim gibi sızlıyor. dudaklarım çatlıyor, burnum çok sık kanıyor. göz altlarımdaki torbalar bir torbacınınkinden daha koyuymuş gibi görünüyor. hayat bazen bir çıkmaz sokakta yoksunluk çeken bağımlı gibi hissettiriyor. sonra bu yoksunluğun bağımlılıklardan bağımsız oluşu insanın suratına en sert biçimde çarpıyor. belki de burnum bu yüzden çok kanıyor. hislerin yok oluşu, karmaşanın son bulacağına işaret ediyor sanarken karşına çıkan tek işaretin nahoşluğu seni bir banyoda kafana sıkacak hâle sokuyor. insanların çoğu, kâbuslardan uyanıp kâbuslarla yaşıyor ama nedense yalnızca uyumaktan nefret ediyor. kimsenin yaşayamadığı hayatı kimsenin gözü görmüyor. sigara aynı zevki vermiyor, kimsenin yüzü artık sarhoş etmiyor. tutuşturduğum hiçbir şey içim kadar alev almıyor. çenem, tüm dişlerimi kerpetenle söken bir dişçiden yeni çıkmışım gibi fütursuzca cânımı alıyorlarmış gibi sızlıyor. kimse yok, konuşan hiç kimse yok, neden sesler susmuyor? dişlerimi dilime geçiriyorum ağzım kanla doluyor, susmuyor, kim konuşuyor? insan düştüğü yerden kalkamadığında insan oluyor. kalkıyorum, kendimi kalkmamış gibi hissetmekten alıkoyamadığımdan mı kanıyor burnum?
47 notes · View notes
fransizkafkathe3rd · 8 months
Text
Bu da o anlık farkındalıklardan. Vücudu hareket ettirmenin getirdiği duygusal hareketlenmelerden. Meditopia'da "mutluluk nedir?" tarzı bir meditasyon denk geldi. Aklım direkt o "mutluluğa inanmıyorum" erama kaydı.
Kirpi seninle en çok sanırım burada çatıştık. Mutlu olduğumu iyi hissettiğimi duymayı çok bekledin istedin. Bunun farkına yıllar sonra sen söyleyince vardım. Çok uzun süre mutluluk fikrine direnç gösterdim, inanmadım, yok saydım. Bakınca ne kadar çocukça geliyor.
Epifani diyodum. Aslında mutluluğum ya da mutluluğa inancım hep senin avuçlarının içindeydi yani içindeymiş. Ben her zaman o kadar yakınmışım ki mutluluğa. Sen o mutluluğu uzatsan ellerinle, tek an tereddüt etmeden uzanıp tutardım, kucaklardım mutluluğu. Yıllarca o mutluluğu bana vermeni bekledim, bana bir kapı açmanı, duygularıma karşılık vermeni. Yıllarca. Bu kadar basitti yani aslında mutluluk, ve sen bana vermediğin sürece bu mutluluğa inanmayı reddettim. Bilinçli bir şekilde değil belki de bilinçdışında bilinçaltında ya da her neyse bir yerde benden mutlu olduğumu duymayı beklemen de aynı noktadan filizleniyormuş. O yer her neresiyse sen de orada biliyordun benim mutluluğumun ellerinde olduğunu ve bunu bana veremeyeceğini. O yüzden dış etmenlerle bir şekilde mutlu olabilmemi istiyordun, sana bağlı kalmamamı. Çıkamadık hiç bu döngüden, becerebilseydim bir şekilde senden bağımsız mutlu olabilmeyi belki hala birbirimizin hayatında olurduk bir şekilde.
Sanırım bu beni bir şekilde büyüttü. Ya da sonradan karşıma çıkan kişi bu kısmımı büyüttü. Sirius'a karşı hiç o korkak tavrı sergilemedim sanırım, mutlu olmak için çabalamaktan korkmadım. Mutluluğa inanıyordum, o buna destek verse de vermese de. Bu işin sonu bir yere çıkmayacaksa da çıkmayacaktı ama onunla geçirdiğim her an mutluydum. Birlikteliğimizin bu mutluluğa büyüteceğine de inandım ve hayalkırıklığı yaşamaktan korkmadım bunları umut ederken. Başıma güzel şeylerin gelebileceği, sevilebileceğim umudunu hiç bastırmadım. Kartlarımı hep açık oynadım, bir şeylerin arkasına saklanmadım. Ne istediğimi biliyordum ve istediğim olmayacaksa da ilişkiyi sürdürmeyeceğimi biliyordum. O da bir şekilde karşılık verdi bu umutlarıma, hayallerime. Sanırım bu yüzden çok sert çakıldım her şey ters gitmeye başladığında. İlk kez kendimi bir şeye tam anlamıyla açabildim, ve o şey beni defalarca öldürdü. Yeni biri doğana kadar defalarca defalarca kez öldürdü.
Tekrar bununla mı sınanıyorum emin değilim. Her iki süreci de yaklaşık bir aydır tekrar tekrar kafamdan geçiriyorum. Farkında değilim sanki ama bir şey bulmaya çalışıyorum. Sürekli seni görüyorum kirpi rüyalarımda, anneni. Sen hep pişmansın, evlenmekten pişmansın evlendiğin kişiden pişmansın. Annen artık arkadaş olmadığımıza üzgün. Rüyalarda kendimi ne yaptığımı ne dediğimi hiç hatırlamıyorum.
Lake diye bi oyuna denk geldim ps5'te. İlgimi çekti indirdim, çok basit ama iyi anlamda hani keep it simple'daki basitlik. 1986'da yazılımcı bir kadının memleketine dönüp bir süreliğine babasının postacı işini devralmasını konu alıyor. Kasaba göl kenarında, sevimli insanlar var. Blueberry pie geçiyor sürekli. Her gün posta teslim ederken insanlarla da etkileşimde bulunuyor yardım ediyor falan. Çok huzur buldum oyunda. Erkek bi love interest var çok bariz belli oluyor, diğer insanlar da bunu konuşuyor falan. Erkek yani napim hep ignoreluyorum karşılıklı konuşmalarda. Bir de film vhs kaseti satan bir dükkan var, flick shack. İşleten kişi yaklaşık aynı yaşlarda, sarışın, kahküllü, gözlüklü biri. Görür görmez anlıyorum ki bu kişiyle aramızda bişey olacak. Ha unutmadan adı da "Angie" ironik değil mi? :D Utanmaz bir flörtleşme içine giriyorum konuşmalarda, venüs ikizler huyu maalesef. Sonunda bir karavanla ucu açık bir yolculuğa çıkıyoruz birlikte. İşimi bırakıyorum, kasabayı bırakıyorum her şeyi. En büyük hayalimiz değil miydi dünyayı gezmek birlikte? Oyun o kadar hayatıma paralel ilerledi ki. Bilmiyorum bazı şeyler öylesine denk gelemeyecek kadar precise. Ne düşünüyorum bilmiyorum, bildiğim tek şey tüm bunlar beni bir şeyi anlamaya, bulmaya itiyor. Neyi bulacaksam hayatımın akışını değiştirecek bir şey olacak.
7 notes · View notes
antuan · 11 months
Text
Hayatımın en güzel dönemi sanırım 2022 yazıydı. Yaz okulundan film tarihine giriş dersi alıyordum sadece. Ödev olarak birrrr sürü güzel film izliyordum ve derste bu filmlerdeki konseptleri tartışıyorduk. Bir proje kapsamında burs alıyordum ve oyun ablalığı yapıyordum. Para sıkıntım pek olmuyordu. Aynı zamanda İstanbul'daki en yakın arkadaşımla bağımsız bir araştırma projesine başlamıştık ve onun deney dizaynı üzerine çalışıyorduk. Haftada bir de okuldaki hafıza laboratuvarında şu an da yüksek lisansta üstüne çalışmak istediğim konular üstüne konuşuyorduk. Tek işim harika filmler izleyip, arkadaşlarımla sohbet edip, bize ait olan ilk deney üzerine çalışmak ve hafıza üzerine okuma yapmaktı. Yaşarken bu kadar hoş gelmiyordu, çok daha stresli hissediyordum ama o kısımları görmezden gelmek de işin bir parçası sanırım. Jack Antonoff'un I Miss Those Days diye bir şarkısı var. Hayatımızın en düşük noktalarına bile dönüp bakınca aslında güzel zamanlar olduğunu fark etmek, onları özlemek üzerine. 2022 yazındaki Zeynep'e sorsak kesinlikle bu hayatımın en iyi dönemi demezdi ama şimdi öyle hissediyorum işte.
5 notes · View notes
mistikyol · 1 year
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
İÇİNDEKİ ÇOCUĞU TEMSİL EDEN KIZI SEÇ İçindeki çocuk kaç yaşında olursan ol senin masum ve sevgi dolu yönündür. Onunla bağlantıya geçmek pek çok sorununu çözebilir.
1- KEDİLİ KIZ: Bağımsız ve özgür ruhlu içindeki çocuk hayatın kısıtlayıcı zorunluluklarından bunalıyor. Onu mutlu etmek adına doğada vakit geçirmeli ve mümkün olduğunca kendi başına keyifli anlar yakalamalısın. Sevgi dolu özünü takdir edebilen komplekssiz insanlarla doğru titreşimi yakalayabilirsin. Güvenlik alanından çıkmayı göze alarak sevdiğin iş için adımlar atma vaktin geldi. Sen harekete geç; gerisi gelir...
2- DONDURMALI KIZ: İçinde yaşadığı anın güzelliklerine kendini kaptırabilen, oyuncu bir çocuk var ama onun dışarı çıkmasına izin vermiyorsun. Oysa onu gibi hayatı tatlı bir oyun gibi görsen katı gerçeklerin ağırlığı altında ezilmesen enerjin de yükselecek. İzin ver küçük keyiflerle kendini birazcık da olsa şımartmaya. Bu senin titreşimini yükselterek yolunun kolaylaşmasını sağlayacak. Çevrendeki yargılayıcı insanların söylediklerine kulaklarını tıka. Şimdi kendini eleştirme değil motive ederek yükselme zamanı.
3- SİNCAPLI KIZ: İçinde mizahtan, gülmekten, muziplikten keyif alan şakacı bir çocuk var ama maalesef yüzündeki o gülümseme çizgilerini silmeye çalışıyorsun. Şöyle bir silkelen ve yeniden hayata karşı olan pozitif tutumuna geri dön. Hayat bir ayna gibi; sen güldükçe o da sana gülümseyerek karşılık verecek. Kalbini pır pır ettirecek heyecan verici tanışmalar önümüzdeki günlerde titreşiminin artmasına neden olacak. Davetlere, buluşmalara, kutlamalara veya sadece gündelik gezmelere mutlaka vakit ayır ve git. Kendini geride tutmaktan vazgeçsen iyi olur.
4- KARGALI KIZ: İçinde yaşından daha olgun gözlerle hayata bakan, bilge ve altıncı hissi güçlü bir çocuk var. Zamanla mantığa kapılıp onun gözlem yeteneğiyle birleşen güçlü sezgilerinden uzaklaşmadın mı sence? Oysa onun gücünü tekrar ortaya çıkarıp hayatın gizemli yönlerine tekrar yaklaşmalısın. Ruhunun bilgeliğini yaşamına yansıtarak titreşimini muazzam arttırabilirsin. Okumaya, öğrenmeye ve araştırmaya devam et. Kendini geliştirebileceğin kurslara katıl. Hayatında ummadığın ve seni çok değiştirecek bir çıkış yakalamak üzeresin.
5- BAYKUŞLU KIZ: İçinde hayata sevgi, şefkat, merakla bakan ve doğal enerjisi tatlılıkla parlayan bir çocuk var. Bu çekici ve tatlı enerjiyi bastırmaya gerek var mı sence? Sen böyle sevgiyi paylaşarak ve bazen hak etmeseler de şefkatinle kucaklayan yönünle güzelsin. Kendi güzelliğin hayatın bolluk ve bereketiyle birleşince maddi yönden muhteşem bir rahatlama yakalayacaksın. Kapını seni sömürenlere değil ama senden aldığı sevgiyle büyüyenlere aç. Hiçbir şeyin seni katılaştırmasına izin verme. Güzelliğinle ışıl ışıl parla!
6- KÖPEKLİ KIZ: İçinde huzurun güzelliğini çok küçük yaşlarda öğrenmiş, uyumlu ve özel enerjisiyle herkesten farklı küçük bir çocuk var. O kırılgan çocuğu korumak adına etrafına bazı duvarlar örmüş olabilirsin ama merak etme onun özel enerjisini açığa çıkarırsan güzelliklerine kendine mıknatıs gibi çekmeye başlayacaksın. Bazen bu dünyaya ait değilmişsin gibi geliyor ve bu doğru. Ruhun yüksek titreşimli alemlerden geliyor. Dünyada bulunma nedenin sendeki bu özel enerjiyi insanlara aktarmak. Önümüzdeki günlerde senin zamanın başlıyor. Duvarlara hiç gerek kalmayacak.
#mistikyolyoutube #mistikyol #mistikyolkişiliktesti #kişiliktesti #ruhsalmesaj #mistikyolruhsalmesaj #ruhsalgelişim #kişiselgelişim #çekimyasası #titreşiminiyükselt #içindekiçocuk #içindekiçocuğuseç #didemçiloğlu #cemçiloğlu  
4 notes · View notes
idydla · 2 years
Text
↝ ryomen sukuna & itadori yuji x reader
wattpad; idydlaa
!-uyarı; angst, şiddet, nsfw, dirty talk, yandere.
ps; timeskip.
word count; 1605 kelime.
İçindeki hisler, oldukça tuhaf ve yanlıştı. Ama bir şekilde bu düşüncelerini söküp atmayı başardın, Yuji'nin sabrı ve böyle bir şeye izin vermesi sayesinde.
İçindeki hislerin ne zaman başladığını hatırlamıyordun, belki de Yuji'nin yanağındaki o lanetle sürekli çekişmen, belki de Yuji'nin etrafındayken o adamın her zaman nasıl ortaya çıktığını ya da belki de hayati bir görev sırasında hayatını kurtardığı zamandı. Herkes çok şaşırmıştı, bir lanetin kendi düşmanını kurtarıyor olmasına.
Her nasıl olduysa, en sonunda Lanetler Kralı'nın senin için bir zaaf haline gelmesine neden olmuştun. En azından bir lanet için en zayıf nokta olmana. Ve seni içindeki bedenden kıskanıyordu, çünkü onun dövmeli kollarının arasında uyuduğun ve o günün sabahında en iyi arkadaşının sana hislerini itiraf ettiği için.
Bu teklifi ve bu itirafı kabul etmediğinde, "Sorun değil, sen mutlu olduğun sürece ben de mutluyum," demişti. Onun temiz kalbini kırdığın için ne kadar üzgün olsan da zaten içinde bir aşk vardı, aynı bedende fakat birbirleriyle zıt kişilikte.
Sukuna ile beraber olduğunuz zamanlar azdı, çoğu Yuji'nin bir görevden sonra çok yorgun olduğu ve istemeden değiştiği zamanlardı. Sevgilinle alacakaranlık saatlerinde ikinizi yalnız bırakacağı, dudaklarını vücudunun her tarafında gezdireceği, kulağına pis sözcükleri inleyeceği zamanlardı. Sukuna seninle geceleri beraber olduğunda, en iyi arkadaşının bu anları hatırlayamayacak kadar yorgun olmasını umuyordun.
Yine öyle bir gecede, dizlerinin üzerinde Sukuna'nın bacaklarının arasına eğilmiştin, sen boğazına kadar onu alırken Sukuna'nın da bundan zevk aldığı bariz belli oluyordu. Gözlerin dolana kadar, onu ağzına aldığın için yüzündeki gururlu sırıtışı belli oluyordu. Seninle oyun oynadığını biliyordun, fakat buna sesin çıkamıyordu.
"Benim için yalvarıyorsun, çaresizliğin ne kadar da acı."
Sesi çok sakin ve seksiydi, bu da omurgana doğru bir titreme yayılmasına sebep oldu. Kalçalarında bir ıslaklık ortaya çıktı, ağzın Sukuna ile doluyken, boğuk inlemelerini odaya salıyordun. Sukuna elleriyle senin saçlarını kavrıyor ve saçlarını çekerek senin acı içinde bir zevk hissetmene sebep oluyordu.
"Bunun için çok çaresizsin, değil mi? Eğer beni o kadar çok istiyorsan, ağzındakini daha da içine soksan iyi edersin—" Lafı bir inilti ile kesilmişti. "Ah— şunu yapmayı kes!"
Sukuna onu dişlemenden nefret ediyordu fakat seni tehdit etmesi ve her hareketini bir şarta bağlaması, senin de gıcık olduğun şeylerden biriydi. Bir şekilde seni kullandığı hissine kapılıyordun, bu nedensizdi. Elleri, senin saçlarını daha sert çekerken, takatinin kalmadığını hissediyordun.
"Siktir— kes şunu Y/N! Hayır diyorum sana—"
Sesi gerçek bir nefret ile doluydu ve onun senin ağzına boşalmasıyla, aceleyle ağzını onun penisinden çektin. Sen onun menisini yutarken sana bakıyordu ve kaşları çatıktı, alnı kırışmıştı. Neyi yanlış yaptığını biliyordun, ama umurunda değildi.
"Haklı olduğum bir konu hakkında bana trip atıyorsun ve en nefret ettiğim şeyleri yapıyorsun! Sence haklı mısın? O velet sana aşkını itiraf ederken ve sen de onu dinlerken, haklı mısın?"
Bununla birlikte, sana bakan yüz bir an sana yabancı gelmişti. Yüzüne yayılmış alaycı gülüşü, sevgilinin dövmeli yüzünü daha da vahşi bir hale sokuyordu. Sukuna'nın davranışlarından iyice şaşkına dönüyordun, zaman zaman dengesiz hareketleri oluyordu ama bu sefer gerçekten bir şeyler olduğuna emindin. Bir şeyler ters gidiyordu, Sukuna sana çok farklı davranıyordu.
"Sana, Kes şunu, demiştim?"
Bunu dediğini biliyordun, bu yüzden de kafanı sallamıştın. Ona itaat etmemen onu şaşkına çevirirken, senin bu garip davranışlarına anlam veremiyordu ve ağzından tek bir kelime çıkmıyordu.
Eli yanağını okşamak için kalkmıştı, elini yanağına getirdi ve baş parmağı ile alt dudağını okşadı.
"Buraya gel," diye mırıldandı ve vücudun senden bağımsız ona daha da yaklaştı. Alt dudağındaki baş parmak, ağzını araladı ve Sukuna başını senin alnına yasladı. Onun gözlerindeki vahşi bakış onu daha da seksi gösteriyordu. Araladığı ağzına tükürdü ve bu da senin istem dışı olarak gözlerini kapatmana neden oldu. Baş parmağı hâlâ senin ağzındayken, diğer dört parmağıyla da çeneni tutuyordu. Tutuşu o kadar sertti ki, yanaklarının kızardığını hissedebilmiştin.
"İyi bir kız ol ve onu yut."
Onun emrine itaat ettin ve anında onu yuttun. Onun bu tarafını hiç görmemiştin, ama bundan hoşlandığını söyleyemezdin. Çenendeki tutuşu gevşedi ve pozisyonunu değiştirdi. Seni altına almasına da ses çıkarmamıştın, çünkü onun gücüne karşı çıkamayacağını biliyordun.
"O çocuk ile asla böyle bir zevk yaşayamayacaksın... Asla!"
Güçlü elleri seni altına sıkıştırırken, aletini sana bastırdı ve iki parmağın, deliğinin etrafında gezindiğini hissettin. Delirtici bir yavaşlıkla içine girerken dudaklarını ısırdın.
"Beni, senin içine girerken izlemeyi seviyor musun?"
Bağırsağında garip bir his baş gösteriyor, ancak onun iki parmağı hassas noktana doğru giderken, hafifçe kalçalarını kaldırıyordun. Daha fazlasını istediğini belli etmekten çekinmemiştin ama bu yanlış bir karardı.
Sukuna aniden parmaklarını içinden çıkardığında dudaklarından bir çığlık kaçmıştı; Sukuna da o esnada, seni delirtmek ister gibi yataktan kalkmıştı. Onun penisi, karnına karşı sertleşmiş bir şekildeydi, ucu ise hâlâ meni ve senin tükürüğünün bir karışımı ile duruyordu.
"Buraya gel sürtük."
Bu zamana kadar seni şımartan sözleri daha kirli ve küfürlü hale dönmüştü, şoktan şoka giriyordun. Bu gece bir şeye mi kızmıştı? Siniri sana mıydı yoksa başkasına sinirlenip sana mı patlıyordu? Sabah saatlerinde romantik bir şekilde kucaklaşırken, o seni güldürürken ve seni öperken, şu anda neden seni aşağılama girişiminde bulunuyordu?
"Bebeğim, bana iki kez söyletme."
Yüksek sesle sana seslendi, seni düşüncelerinden kopararak. Anında ayağa kalkıp ona doğru yürüyordun, Sukuna'nın neyin peşinde olduğunu merak ederken ona ihtiyacın olduğu gerçeği yüzüne çarpıyordu. Eli bir anda boğazına gitti ve Sukuna boğazını sıkmaya başladı.
"Bir dahaki sefere..." Boğazındaki kavrama sıkılaşmıştı ve boğulduğunu hissetmiştin. "...sana bir şey söylediğimde beni dinle." Başını hafifçe salladın, o uzaklaşırken derin bir nefes çektin.
"Sana, ben dönüşmediğim sürece onunla görüşme demiştim! Ama görünüşe göre o kadar yakınsınız ki, sana ilan—ı aşk ediyor! Senin sevgilin olduğumu bile bile!"
Ardından, sana tokat attı.
"O çocuğu öldürmeden ölmeyeceğim!" diye bağırdı, işte sinirinin nedeni belli olmuştu.
Yanağında kızarıklık oluşmuştu, attığı tokat o kadar sertti ki gözyaşların gözlerinde birikmişti. Sen yaşlı ve şaşırmış gözlerinle Sukuna'ya bakarken, Sukuna'nın yüzünde bir gülüş belirdi. Gözyaşlarının akmaması için tavana baktın, bu neydi şimdi?
"Şimdi, sana gerçek aşkın ve gerçek seksin nasıl bir şey olduğunu göstereyim."
Sukuna'nın güçlü elleri, senin ellerini alıp arkadan bağladı ve seni odanın diğer köşesindeki boy aynasının önüne getirdi. Seni sandalyeye oturttu ve tepeden yüzüne eğilerek dudaklarına sert bir öpücük bıraktı. Ardından önüne geçti ve sen aynadan kızarmış gözlerinin, kıpkırmızı boynunun ve kıpkırmızı yanağının yansımasını gördün.
Ellerini tekrardan içine soktu ve bir ileri bir geri olmak üzere, gidip geldi. Bir yandan parmaklarının hızını arttırırken, diğer taraftan da dudaklarını ısırıyordun. Onun şişmiş aletini istiyordun fakat Sukuna, sana istediğin şeyi vermek yerine dişlerini boynuna geçiriyordu. Hem zevkten, hem de acıdan küfürler inliyordun ve bu Sukuna'nın hiç hoşuna gitmiyordu. Orgazmına ve doruğa yaklaştığını çok acı bir şekilde hissediyordun.
"Hayır!" dedin yüksek sesle, bağıra bağıra ağlıyordun.
Gözlerin aynada kendinle buluştu ve Sukuna, yüzündeki vahşi ve şaşkın ifadeyle yüzüne baktı. Çok aciz ve çaresiz gözüküyordun; ağlamaktan şişmiş gözlerin, mosmor vücudun ve ısırık izleri ile doluydun. Sukuna suçluluk hissederek senden uzaklaştı, sen ise ona yalvaran gözlerle bakıyordun.
"Hayır, lütfen! Durma... Beni doldurmana ihtiyacım var, lütfen..." Yüksek sesle yalvarıyordun, gözlerinden yaşlar dökülüyordu ve gelen orgazmının titremeleri hâlâ vücudunda etkisini sürdürüyordu.
Ve senin yalvarmanla, Sukuna'nın gözlerindeki pişmanlık gitti ve azgınlık ile dolu gözler geri döndü.
"Ah, beni istediğini söyledin... Ben kimim ki böyle değerli bir teklifi inkâr edeyim? Ne haddime! Onu istemiyorsun, beni istiyorsun! Duy bunu, velet! Onun kalbinde sana yer yok!"
Güçlü kollar seni yukarı kaldırırken, büyük aletini, senin kaygan deliğine sokmaya başladı. Sukuna'nın sana her vuruşunda bağırarak inliyordun, hâlâ hassastın ama ağlarken, yine de ona muhtaçtın.
"Ağladığında ne kadar güzel göründüğünü biliyor musun?"
Yanıt vermek için hem takatin yoktu, hem de zihnin çok bulanıktı. Çenene Sukuna'nın parmakları yerleşti ve senin yüzüne doğru eğildi:
"Hadi, aletimin sıkı ve küçük deliğini nasıl ıslattığına bak... Ve çaresiz klitorisindeki ıslaklığın aletimin etrafına nasıl fışkırdığına..."
Sukuna'nın gözlerinin şehvetle açıldığını ve karşılaştığı manzara ile inlediğini duyuyordun.
Onun muazzam uzunluktaki aleti yarı yarıya içindeydi, sandalyenin oturma yeri, senden ve Sukuna'dan damlayan orgazm sıvılarınızla parlıyordu. Sukuna ise, senin deliğine aletinin hepsini sığdırmak için mücadele ediyordu. Kollarından biri, seni daha çok içine çekmek için beline sarılmış bir şekildeydi. Diğer eliyle ise, göğüslerini sıkıyordu. İlk önce sıkıyor, sonra da çekiyordu ve bu sana inanılmaz bir zevk veriyordu.
"Seni seviyorum, seni çok seviyorum Y/N. Kendimden bile çok..."
Kırmızı gözleri, sana vahşi bakışlar atıyor; yüzünü sana doğru eğiyor ve dişlerini boynuna geçiriyordu. Seni yüksek sesle ağlatırken, kendini daha derine itiyordu ve onun nasıl güldüğüne şahit oluyordun. Bir sadistmiş gibi davranıyor, seni aletinin üzerinde yukarı ve aşağı zıplatmaya başlıyordu. Vücudunu bir bez bebek gibi hareket ettiriyordu, çünkü hava hem yüksek sesle inlemelerin, hem de homurdanmalarınla doluydu ve Sukuna, senden daha fazlasını istiyordu. Seninle, sen bayılana kadar seks yapmak ve seni hiç boş bırakmamak istiyordu.
"Sen benimsin."
Yuji bunu uzun zamandır hayal ettiğini söylemezse, yalan söylemiş olurdu. Aylardır, hatta belki de seni ilk gördüğünden beri bu anı düşlüyordu. Tüm zamanlar senin vücudunu Sukuna'nın gölgesinde izlemek zorunda kalmıştı. Sadece seni hissedebilmek için, nelerini vermezdi...
Uyandığında, senin çırılçıplak bedeninle karşılaşacağını tahmin bile etmemişti.
"Kahretsin, boşalacağım."
Şimdi onun —yani Yuji için— inliyordun. Bu aptal lanet ile yaptığın her seksin acısını çıkartmak ister gibi sertçe seni beceriyordu. O lanet bozuntusu, seni hiç bu kadar iyi doldurmuş muydu? Aletinin ne kadar büyük olduğu, seni ne kadar iyi doldurduğu hakkında ağladığını duyduğunda, göğsünde gururun can bulduğunu hissediyor ama yine de seni ağlattığı için pişman da oluyordu.
Ama pişman olsa bile Yuji'nin de Sukuna'dan farkı yoktu; hâlâ ağlamaya, acı çekmeye ve artık durmasını istemeye devam ediyordun, bu acı artık dayanılmazdı. Saatlerdir seks yapıyordunuz ve bu, artık senin son durağındı. Halin hiç yoktu, sersem gibi olmuştun.
Sukuna ise Yuji yüzünden, arkasına yaslanıp çaresizce ikinizi seyrediyordu. Çünkü Yuji istediği zaman Sukuna ile yer değiştirebiliyordu ve bu yüzden, artık Yuji ileydin. Sukuna ise bu manzarayı gördükçe, içindeki kini büyüttü ve Yuji'yi öldüreceğine bir kez daha yemin etti.
11 notes · View notes
imorh · 1 year
Text
Severken ürkek
Kaptırmadan aşındırdığı eşikleri
Pusuya yatmış sonsuzluğu bekler
Yok öyle biri -
Kazanmak varsa aklında sana göre değil burası
Her şey zaten senin
Ve sen zaten bensin
Bu bir oyun değil ve
Yine de sevgililerce aldanmalı
Öğreniyorum her şeyi başlatan o duyguyu
Sesin kendini soğurmasını
Yumuşak kum ve bastığın yer
İçine mi çeker izi mi kalır
İki gözümün arasında alazlı şüphenin yumurtası
Görmezden geleceksen gözlerinin arasını
Susturmaya yakınken çatlayacak
ve çıkacak içinden
Ufak,
Sevimli olmayan bir kertenkele
Kulağıma fısıldar kırılganlığım elde oyuncak
Vesvese!
Suda köpük, havada iz
Kaygan ve tekinsiz
Üzerine dökeceğim asfalt cesaret ister
Tiz midir dersin son nefesleri?
O larvaların?
Betonda boğulurken?
Senden ve benden bağımsız
Hikayelerin er meydanı
Destansı değil; ıslak köpek gibi bir aşk şarkısı
Berbat kokuyor ve tanıdık
Tumblr media
2 notes · View notes
epifizz · 1 year
Note
şuanki seçim sonuçları hakkında ne düşünüyorsun millete yapılan öfkeyi yerinde buluyor musun veya umutsuzluk durumu normal mi
Şimdiki kendi açımı ve buhranımı bir kenara bırakıp objektif bakmaya çalışacak olursam:
Seçim sonuçları net bir şekilde göstermektedir ki insanımızın yarısı şöyle ya da böyle ülkenin gidişatından memnundur. Daha doğrusu mevcut düzenin varlığından memnundur ve bunun istikrarını korumak istemiştir. Bu çıkarılabilecek en basit çıkarımdır sadece sonuçlara baktığımızda. Ancak bu çıkarımı hazmetmek o kadar basit görünmemektedir çünkü gerçekten gidişatın istikameti de bu istikamete varırken deneyimlenenler de hiç de arzulanır durmamaktadır. Elbette ben bunu söylerken totaliterleşen yönetimin anti-demokratik konumlanışına, ekonomi politikalarının kötülüğüne, hizmetlerdeki düşüşe, demografik değişimlerdeki çatışmalara ve hukuki bozulmalara odaklanarak söylüyorum. Bunlar oldukça somut şeyler, pek göreli olduğu söylenemez. Ekonominin göreli iyi olduğu unsurlar ancak sınıfsal konumlanmalara bakar, halk tabakasının çoğunluğunun aynı ekonomik sınıfta olduğunu düşünürsek de kimsenin ekonomiye iyi diyebileceğini düşünmüyorum açıkçası. En nihayetinde aç kalmaya başlıyorsun, olabilecek en somut gerçekliklerden biri bu. Rasyonel bir açıdan baktığımızda da bir iktidar kusursuza yakın olsa dahi 20 yılı aşkın şekilde sadece yıpranmalar ve dış etmenlerin sebep olduğu bazı skandallarla bile belirli bir kayıp yaşardı en nihayetinde. Ancak bu gün böyle bir kayıp yaşanmadı. Yani demem o ki, bunlar kötüye giderken insanlar bu gidişatı destekliyorsa ya o insanlar gidişatın içinde bu durumlara odaklanmıyor veyahut diğer seçeneklerin gidişatı daha da kötü yapacağına inanıyor veyahut seçeneksiz kaldığına inanıyor ve kötünün iyisi olarak devam ediyor iktidarın istikrarını koruyarak.
Ben ikisinin de karşılığının olduğunu düşünüyorum açıkçası. En nihayetinde AKP seçmeni homojen bir yapı değil. Belirli bir grup var ki tamamen irrasyonel bir şekilde partinin politikalarına değil yalnızca milli ve dini duygularına empati geliştirerek hareket ediyor ve bir kimlik olarak kendisinin temsilcisine diğer konulardaki uzmanlığını umursamayarak oy vermeye devam ediyor. Şahsen bence bu iktidar partisinin kemik kitlesini oluşturan grubun motivasyonunu kapsıyor. Diğer tarafta ise koalisyon partilerine ve adayına karşı güvensizlik geliştiren bir kitle bulunuyor. Cumhuriyetten de eski bir parti olarak CHP'nin ve Erdoğan ile neredeyse eşit zaman diliminde anılan Kılıçdaroğlu'nun yıpranmışlığı belli ki AKP ve Erdoğan'dan daha fazla. En azından bu kitlenin motivasyonundan bunu anlıyoruz. Burada CHP yönetimleri içerisindeki tarihsel tartışmalara veyahut Erdoğan'ın karşısında olmanın Erdoğan'ın negatif kimliklenme politikası sebebiyle ne denli yıpratıcı olduğunu ayrıntılı anlatmaya gerek olduğunu düşünmüyorum. Bu düşman yaratıcı ve kara propaganda merkezli sağcı politikayı çok bel altı bulsam da kitlelerde karşılığını buluyor belli ki, ne diyebilirim. Kılıçdaroğlu'nun bu saldırılara karşı siyasi hayatı boyunca pek de iyi duramadığını düşünenlerdenim ben de açıkçası. Ancak hakkını vermek lazım Anadolu'daki CHP algısını değiştirme konusunda kendisini de takdir ediyorum ve ben bu sebeple kendisini en başında en doğru aday olarak görmüştüm. Yanılmışım, belli ki değilmiş ya da en azından insanımızın %52'si için değilmiş.
Şimdi bence insanların seçmenlere yönelik öfkesinin temelinde başta ifade ettiğim odak yatmakta. Yani ekonomi, hukuk, bürokrasi, deprem, pandemi, anti-laik ve anti-demokratik hamleler sonucunda AKP'nin herkesi bir şekilde rahatsız etmiş olması gerekiyordu ve karşısındaki adaydan bağımsız kaybetmesi gerekiyordu. Bu rasyonel açıdan doğru evet sadece bu ekonomi bile Erdoğan'ı devirmeye yeter gibi gözükmekteydi ancak seçmen rasyonel olmak zorunda değil. Şahsen objektif olmayı bıraktığımda bu irrasyonel insanları aptal olarak nitelendiriyorum ben. Çünkü ben oyun duygusal karşılıklığa ya da kimlik temsiliyetinden çok bireysel ve toplumsal çıkarlarıma göre olması gerektiği kanaatindeyim. Demek ki çoğu insan benimle aynı kanaatte değilmiş. En azından benim kemik kitle diye tanımladığım başka fikre kapalı insan grubu bu kanaati taşımıyor ve bu irrasyonalite ve duygusallık insanları öfkelendirebilir bunu anlıyorum. Yine de bunun belli oranlarda saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum. İnsanlar aptalca kararlar verebilir ve aptalca sonuçlara katlanmak durumunda kalırlar o zaman. Bunu seçme hakları var ve çoğulculuk temelli bir toplumda demokrasiye inanç da buna saygıyı gerektirir, maalesef bu böyledir. Kendi düşüncelerimin daha rasyonel olduğuna inandığım için bir başka tiranlığı ya da anti-demokratikliği savunamam en nihayetinde. Şu an elimden ancak bu aptallıkla eğitim ile ve analitik düşünme becerisi ile savaşmak gelir.
Ancak dediğim gibi bu sadece seçmenlerin bir kısmıdır. Diğer kısmı bu durumdan rahatsız olup yine de seçeneksiz kaldığını hisseden grup olabilir. Bu grup için de suçlanması gereken elbette muhalefetin ikna politikalarındaki zayıflıklardır. Böyle bir zayıflık olduğunu söylemek de başka bir tarafcılık olur. Muhalefet görünen o ki iktidarın her türlü gideceğine o kadar inandı ki gevşemiş bir şekilde davrandı. Karşı taraf mağdur edebiyatı yapamasın diye fazla mazlum kaldı. Her seçmeni birleştirelim diye herkesin gönlünü hoş etmek adına koca bir kakafoni yarattı. Halkta değişim ve yenilik talebi var, belediye seçimlerinde bunu gördük. Madem herkesi birleştirmek istiyorsun niye farklı kimliklerin mikro söylemlerinin hepsini elinde tutmaya çalışıyorsun? Yeni ve kapsayıcı bir şeyler söylemeye çalış o zaman? Koca iktidar mağdur edebiyatı yapacak korkusuyla göz yumulanlar nereye kadar gidecekti ya da? Dediğim gibi Kılıçdaroğlu'nu şahsen en iyi aday olarak görüyordum ben, bürokrat tabanlı siyaseti sakin ve istikrarlı geliyordu bana. Ancak halkın çoğunluğu bunu zayıflık olarak yorumlamaya meyilli, buradan bunu çıkarıyorum. Tayyip Erdoğan kendine malzeme çıkarmasın diye fazla üstüne gidemiyorlar, halk nezdinde sağlıklı sendikalaşmalar sağlayamıyor bu yüzden eleştirilerinin karşılığını yankılattıramıyorlar. Şu aşamadan sonra Kılıçdaroğlu'nun istifa etmesi gerektiği düşünenlerdenim. Kendisinin koca bir başarısızlık olduğunu düşünmüyorum, CHP imajını değiştirdi ve bu gerçekten zor bir şeydir ancak artık yıpranma payı ve insanlarda hatırlattıklarının yükü fazlalaştı. CHP'nin temiz bir sayfa ve küstün seçmeni barıştırmak adına yeni bir isimle hareket etmesi elzem geliyor bana.
Son olarak da şunu söylemek istiyorum, ben artık Erdoğan'ı sevmiyorsan bize gelmek zorundasın mantığından da sıkıldım. "Hele şu gitsin sonrasına bakarız" mantığı ile diğer adayların bastırılmasının da hatalı olduğunu fark ettim. İki büyük kutup olmasının da bir faydası olmadığını yalnızca demokrasinin daha da zarar gördüğünü gördüm. Ben garanti seçmen olarak görülmek istemiyorum artık. Erdoğan'ı istemiyorum diye taleplerim önemsizmiş gibi, temsiliyetim önemsizmiş gibi sadece Erdoğan olmayan adaylara çekilmeyeceğim artık. Muhalefetin kendine çeki düzen vermesi için en önemli şeyin de bu rahatlığın bozulması gerektiği inancındayım. Sadece Erdoğan gitsin istiyoruz diye böyle rahat hamlelerle garanti görüldüğümüz için daha kaç seçim kaybedeceğiz? Bu açıdan umutsuzluk durumunun da normal olmasını açılıyor. Muhalefetin ana söylemi bunun köprüden önce son çıkışımı olduğu ve seçeneksiz olduğumuz yönündeydi. Durum hezimet olunca bu duygusal yükleme negatif yönde bir patlama yarattı doğal olarak. Ben bunun son seçim olacağını düşünmüyorum ama ben bu iktidarla birlikte muhalefetin de gitmesi gerektiğini düşünüyorum. İnsanlar sandığa gitmedi diye bile laf edildi, deprem bölgelerindeki depremzedelere de laf edildi. Bu tavır demokratik değil hiç, bir insana suçlu hissettirerek oy alamazsınız ya da ayrıştırarak. Bu seçim bu açıdan ideolojik farklılıklar olsa da demokrasi kültürünün ve oy verme zihniyetinin aslında tüm Türkiye'de benzer olduğunu gösteriyor. Bence buna odaklanmalıyız.
Biraz uzun oldu, okuduğunuz için teşekkür ederim. Güzel günler görmek dileğiyle...
6 notes · View notes
keemlenyekun · 1 year
Text
Fildişi Kulemden merhabalar
Zafer mi? Haklı olmak mı?
Sevgili defter, sana yine fildişi kulemin burçlarından sesleniyorum. Ben bu ülkede hor görülmüş, dışlanmış, damgalanmış, kolundaki yahudi kolluğuyla gezen bir adamım.
Bu adam için ülkenin diğerlerinin yaşadığı saçma sıkıntıların beni bağlamaması çok normal değil mi? Evet normal. Seçimlere bakışım da buydu.
Ülkemiz 2017deki Türk tipi başkanlığı 15 temmuzun gazıyla evet dediği gün biz ülke olarak ne kaybettiğimizin farkına varamadık. Yapılan değişiklik ülke zaten ayrışmış yanarken ocağı tamamen dağıtmak ve tüm köyü yakmaya benziyordu. Saçmaydı. Siyasetsiz hali bile saçmaydı. Ve o gün biz ülke olarak mağlup olmuştuk. Bu mağlubiyetten sonra ülke olarak tek temennim demokrasiye yakınlaşmak olacaktı. Sonraki iki seçim de gösterdi ki konu demokrasiyi kazanamamak bile değildi, toplum olarak net şekilde ikiye ayrılmış olmaktı. Hem de her kesim kendi ifrat ve tefritinde boğulurken.
Kamplaşma mı diyorlar. Heh işte o.
Bir tarafın diğer tarafa koyduğu. Evet. Seçim zamanları böyle değil mi? En sakin insanlar bir anda seçim sonunda koyduk mu diye bağırmaya başlamadılar mı?
Ülkemiz her kesimden cahillik içinde savrulmakta. İşlerinin uzmanı olanlar işlerini bilmiyorlar. Genel olarak halk yoğun propaganda altında ne düşüneceğini bilemez halde, düşünmeden milliyetçilik oyunu oynuyor. Benim açımdan milliyetçilik sonu her türlü kavgayla biten bir evcilik oyunu. Tarih boyunca öyle de oldu daima.
Fildişi kulemden konuşmak kolay. Hele bir de samsunda konuş bunları. Ahahah. Ben yaklaşık olarak 10 yıldır cahille sohbeti kestim. Şaka değil, normal bir vatandaş hukuk bilmiyor malum, ben o adama anayasa, evrensel hukuk ilkesi falan anlatmam, sen haklısın der geçerim. Susarım. Varsın o beni salak sansın. Yendim sansın. Yalan değil. Bu tavrımı bir defa aştım onda da ofiste müvekkilin yanında gelen adamın üzerine yürüyordum dövmek için. Ahahahah. Kimse gelip ofiste siz hukuk bilmiyorsunuz diyemez, hele hele bir sanayi ustası hiç diyemez. Burası samsun ve şiddet doğaldır. Ahahahah. Şaka şaka. Ama adamı kovdum o başka.
Ne anlatıyordum? Fildişi kulemde hava da esiyor biliyor musun sayın defter.
Dur bak. Ben bu tumblrı on yıldır kullanıyorum. Ben tumblr vesilesiyle evlendim sayın defter. Ahahah. Şaka değil bu arada. O sebeple burası benim defterim ve not düşmek isterim. Sonra gelip okurum beş yıl sonra. Yaş 38 olduğunda.
Bir kaç tespit daha yapmam lazım. Beş yıl ya da daha erken gelip haklılığımı ölçmek için.
Demokrasiyi kazananların yönettiği bir sistem sanmamız aslında en büyük yanılgımız. Zira demokrasi bu tezin aksine kaybeden olarak geçen diğer herkesin yönetime bir şekilde katıldığı bir yönetim şekli. Öyle değil mi sayın defter.
Bunu sağlamanın çeşitli yolları var, yani dünyada yaşanan deneyimlerin bize gösterdiği yollar. En bilindiği bağımsız yargı, bağımsız anayasa ve anayasa mahkemeleri. Sonra 4.güç basının özgürleşmesi, reklamların düzenlenmesi, iş adamlarının gazete yönetiminden uzak tutulması vb. Onlarca yol ve yöntem.
Ülkeme dair yapılacak ilk tespit bu olmalı: biz demokratik bir ülke değiliz. Bu şimdinin sorunu değil yanlış anlaşılmasın. Biz cumhuriyet kurulduğundan beri demokratik olmadık. Sistemlerin bir önemi olmadığını, başkanlık yarı başkanlık ya da parlamenter sistem olmasının hiç önemi olmadığını da belirlemek gerekir.
Getirilen sistem bizim neyi, hangi programı seçmemiz üzerine kurulu değil. Evet, buna negatif siyaset diyorlar sanırım. Bir şeytan belirle ve o şeytanın yanında olan ya da olmasa da yanında görünen herkesi şeytanlaştır. Bu sistem boşuna bizim ölüm fermanımız diye demiyorum. Biz kimin yönetmesini seçmiyoruz, kim yönetmemeli diye oylama yapıyoruz, böyle olmadı mı? Oysa bizi kim, nasıl yönetmeli diye seçim yapmalıydık. Olmadı, olmayacak da. Bunu en ileri dediğimiz demokratik toplumlar bile sağlayamıyor. Oyun düşünce kalitesinin yükselmesi gerekiyor. Bu da demokratik olmayan devlet düzenlerinde mümkün olmuyor. Sonuç ne: şeytan diye gösterilen bizi yönetmemeli. Yönetenin bir önemi yok.
Bu arada bu tespitin hükümete yönelik olarak yapılmadığı da belli değil mi? Muhalefet için şeytan kimdi? Ve o şeytan yönetmesin diye oy verilmedi mi? Partilerin programını kimler okudu. Muharrem ince gibi elinde dosyadan başka ne vardı partilerin. Hükümet partisinin hiç yoktu o başka. Ama muhalefette oyu yüzde ikinin üzerinde olmayan deva partisinin bir kaç ışık veren programı dışında kimin programı vardı elle tutulur. Yok. Sıfır. (bu arada altılı masanın parlamenter sistem ve geçiş süreci programı genel hatlarıyla güzeldi. Ama misal ekonomi de kişi adlarından başka program var mıydı? Halledeceğiz, bakacağız, getireceğiz. Hükümet zaten allahlık, onlar ekonominin yumuşak karnı olduğunu bildiğinden konusunu bile geçirmediler.)
İşte ülkenin bu duruma gelmesinin onlarca sebebi varken en temel sebebi bu Türk tipi başkanlık sisteminin bu şeytanlaştırma siyasetinden doğması ve yürütülmesidir. Öncelik bu sistemden kurtulmak olmalıydı. Çözüm parlamenter sistem değil belki ama demokratik kurumların daha etkinleştirildiği her türlü sistem bu sistemden iyidir. Yüzde üç alan partinin amacının hükümet kurmak olmadığı kendi azınlığını savunacağı konuşacağı bir sistemin inşası gerekiyor. Bu olur mu peki? Mümkünü kalmadı artık.
Neye layıksak öyle yönetiliriz. Layık olduğumuz durum bu.
İnşallah olmaz ama durum gösteriyor ki ekonomik olarak sonumuz pek hayırlı değil. Zaten çok kötü durumdayız, ve daha kötüsü kapıda. Üzülür müyüm?
Bu çok önemli soru. Beni taşlayanlara hiç üzülmem demiştim içerdeyken, adımı bilmeden, yandaş basında yayınlanan listelerde bu da vatan haini diyen babam olsa affetmeyeceğim diye söz vermiştim. Bu hesap ahiret gününe bırakılmış bir hesaptı. ancak allah nasip ederse bir kaç cenaze namazına iştirak edip açıktan söylemeyi hayal ediyorum: hakkımı haram ediyorum, haram zıkkım olsun, allah bildiği gibi yapsın. İçerden çıktıktan sonra bu toplumdan nefret ediyordum. Üç yıl kadar sürdü bu. Yumuşadık. Ben eskiden ölümlü trafik kazası haberinde ağlayan adamdım. Şimdi ağlayamıyorum ama üzülüyorum. Samsundaki topluluğun da etkisiyle halkı pek sevdiğim söylenemez. Üzülür müyüm? Ekonomi daha kötü olduğunda mecbur üzüleceğim. Kendim de yanıyorum zira. Ama bir nebze -oh çekme vaziyeti de olabilir. ahahah. Mevcut düzene oy verenlerin ekonomi hakkında eleştirme haklarının sonuna gelmiş durumdayız. Sülaleden birisi ekonomi hakkında ya da başka bir kötülük hakkında konuşursa açıkça da söyleyeceğim: sen artık konuşamazsın bu konuda konuşma hakkını sandıkta nihayete erdirdin. Kabullendin ve bize kabul ettirdin artık yaşama zamanı.
Kaç ay ya da yıl sonra bakacağız bakalım bu yazıya tekrar?
Mevzu sadece ekonomik değildi. Hatta ekonomi onca sorunun belki en kolay halledilecek yanıydı. Asıl önemli olanın hukuk olduğunu düşünmekteyim. Anayasal ilkelerden demokratik devlet düzeninin sağlanmasının en temel yöntemi hukuk devleti olmak zira. Hukukla ilgili bu hükümet öyle sınıfta kaldı ki. Hükümet yanlıları dahil bu sistemden memnun olan kimse görmedim. Öyle halkla ilgili de değil sadece, hakimler savcılar avukatlar katipler herkes mutsuz bu sistemde. Nasıl bir şeydir bu?
Gelelim yazının sonuna: zafer kazanmak umurumda değil, haklı olmak güzel. Cezaevinde de tüm duygum buydu, ben suçsuz şekilde buradayım, haklıyım, ister beş yıl ister on yıl ne fark ederdi. Yusuf değiliz ama haklıyız.
Bu yazı burada dursun.
Cemil Meriç'in fildişi kulesine çekilmesi gibi ben de çekilmiştim, şöyle bir pencereden baktıydım o kadar. Yoksa kulemden seyrediyorum her şeyi. Ekmeğimdeyim. Ruhsatım da geldi. Oh mis. Bu hafta içi tören falan olursa takdim edilir. Az buçuk para da kazanırsam tamamdır. Umurumda mı dünya?
vesselam.
5 notes · View notes
bilaldemirkr · 4 months
Text
Bir oyun firması daha iflas bayrağını çekti!
New Post has been published on https://bilaldemirkr.com.tr/bir-oyun-firmasi-daha-iflas-bayragini-cekti/
Bir oyun firması daha iflas bayrağını çekti!
Tumblr media
Oyun dünyası 2023 yılında birçok gelişme yaşadı. Büyük şirketlerde, GTA 6 fragmanı dahil olmak üzere değerli adımlar atılmış olsa da, bağımsız stüdyolar zorlanmaya devam ediyor. Buna nazaran bağımsız yayıncı Versus Evil tüm operasyonlarını durdurduğunu açıkladı.
Versus Evil 10 yılın akabinde operasyonları durdurdu
Bağımsız oyun geliştiricilerine büyük yayıncılara alternatif olmak hedefiyle 2013 yılında kurulan Versus Evil, tüm çalışanlarını işten çıkardı. 10 yıla yakın müddet içerisinde The Banner Saga serisi, Pillars of Eternity, ve Mothergunship üzere sevilen üretimleri yayınladı.
Tumblr media
Şirketten gelen resmi açıklamada ise kapanışın nihayet doğrulandı. Veda bildirisinde oyunculara dayanakları için teşekkür etti. Versus Evil’in yapım müdürü Lance James, tüm çalışanların işten çıkarıldığını açıkladı.
Versus Evil 2021 yılında yayıncı TinyBuild tarafından satın alınmıştı. Satın alımdan sonra, yerine getirilmeyen yükümlülükler nedeniyle TinyBuild ile yasal bir uyuşmazlıkla karşı karşıya kaldı. TinyBuild ise problemleri çözmek için yayıncıya 3,5 milyon dolar ödedi.
Lil’ Guardsman ve Monolith: Requiem of the Ancients üzere şimdi çıkmamış oyunların geleceği ise şimdilik meçhul. Birkaç ay evvel 2024’te yayınlamayı planladığı üretimleri açıklayan şirket, hakları farklı bir yayıncıya devredebilir. Ayrıyeten geliştirici stüdyoların bağımsız olarak yayınlayabileceğini de hatırlatalım.
Today is a sad day. After 10 wonderful years, Versus Evil is shutting its doors. We've loved bringing you the best indie games we could find & sharing so many happy memories with you all, our amazing community! From the bottom of our hearts, THANK YOU for everything! ♥️
— Versus Evil 🛡️ (@vs_evil) December 22, 2023
Bağımsız stüdyonun merakla beklenen oyunları ortasında Monolith: Requiem of the Ancients ve Broken Roads üzere farklı cinsten üretimler bulunuyordu. Fakat günümüzün finansal koşulları, şirketi ayakta tutmaya yetmedi.
0 notes
doriangray1789 · 2 years
Text
TEMET NOSCE
antik yunancada 'kendini tanı' manasına gelen sözdür bu, delphoi tapınağına kazınmıştır. kendinden sonra 'meden agan' yani 'pek birşey yok' sözü gelmektedir; kendi gerçeğimizi araştırmaya kalkıştığımızda bulmak istediğimizi, umudumuzu, bazen en dipte bazen zirvede 'summus' bencilliğimizi gizleme veyahut muktedirsizlik örneği olarak ortaya çıkaramama hadisemizde, aslında ihtiyacımız olan 'logos'tur. ya da daha kolayı; 'logos'u kavrama statümüz, sonunda anlaşılacak olan da 'dilimiz' ve 'dünyamız' dır. 
yaşadığımız düşüşler, kalkışlar buna bağlı olarakzamanın herhangi bir dilimi boyunca hisettiğimiz anlam bulanıklılığımız, kavgalarımız, rüyalarımız, bir oyun gibi an'larımız, acılarımız, kahkahalarımız hepsi uyumdaki tespit noktaları gibi. bakınız yaralandığınızdaki uyarıcı, yönlendirici, teselli edici nitelikteki 'çevrenizdeki'lere; göreceğiniz 'kendisini bulmaya yönelmiş kişicikler' ve onların buldukları veya bulduklarını sandıkları kimi gerçeklikler. belki de asla silinmeyecek izlerimizle başbaşa kaldığımızda, zelzele yaşamış yüreğimize laf anlatamadığımız o dakikalarda kulağımızda çınlar-dururken avutan insan replikleri, onlar da 'logos' un bir parçası olarak insan yasaları gereğince, 'kendini bulduğunu sanan belki de gerçekten bulan' insancıkların teorilerini kulak arkası ettiğimizde, bir de herhangi bir sebepten dolayı bir yürek ağrısından mustarip hale geldiğimizde bu sefer de 'avutucu kelamı dinlememiş olmanın' iç burkan muallak halinde, nietzsche 'nin 'bir evet bir hayırda gizli mutluluğu'nu hatırlamak gerekir sanırım. bu gereklilik aslında sadece yapıp ettiklerimizi savunurken peydah olabilir. ama yapmayıp etmediklerimizin hesabında da gizli birşeyler olmalı kanımca. öyle ki 'kutsal olan iki şey vardır; dünya ve benim bağımsız ben~im.' diyen witgenstein [cemil güzey hoca; "bu söz, herakleitos fragmanlarında yer alsaydı, yadırganmazdı sanıyorum." demişken hem de] bana, benim oluşturduğum dünya ve bu dünyamın en saydam, en düz, en transparan, en beyaz, en siyah, en komik, en trajik, en olağan, en dışlanan, en kabul edilen, en nazlı koca bir 'ben' tarafımdan şekillenişini, kabul edilişini hatırlatmakta. zira 'kendini tanı' yönlendirmesi, aslında az evvel de sözünü ettiğim 'yapmayıp etmediklerimizle' de ilgili. 
bakınız şaşkınlık içinde seyrettiğiniz gecelere: bir yıldızın romantik bir hezeyanla kayışına, yağmur altında salak bir yürüyüş sekansına, sahilde oturup da, hangi dalganın size ulaşıp ulaşmayacağını tahmin yarışına giriştiğiniz ve o yönetici uyum karşısında da benzer bir ürperti hissettiğiniz an'a... bu hep böyledir: 'kavrama anları' hep böyledir.
'ben' ve 'dünya' kümelerinin ortak üyesi 'ben'in ta kendisidir. bir nevi algıladığımı sandığım şey, coffe matesiz neskafenin tadının çıkmıyor olması ise, beni markete onu almak için iten güç ile neskafeyi sade ve şekersiz bir şekilde bilgisayar başında içme kudretim arasındaki ortak üye ise salt 'ben' değildir de nedir?
'ben' in bağımsız olması ise yine herakleitos'un dilindeki 'ana babasını dinleyen çocuklar gibi olmamalıyız; yani bize aktarıldığı gibi.' / herak. frag. 74/ ifadesiyle alakalıdır. sanırım üstüne hiçbir şey eklenmemiş bir benliğe sahip olmanın saçmalığına, gereksizliğine değinen koca filozofun, 'bağımsız ben' ile 'uyum içinde ve uyumun kendisi tarafından yönetilen dünya'nın witgenstein'in kutsallıkları olması da şaşılacak bir hadise değildir.
yani 'kendini tanı'dan yola çıkarak 'benim dilim' ve 'benim dünyam'a ulaştığım şu anın değerini ancak bilgisayar başında neskafemi yudumlarken summus yani zirve noktasındaki 'ben' olmadığımı da anlamış haldeyim. gerçi o konumda ol(ma)saydım da, o konumda olmadığımın farkında olmayacaktım. öyle bir ruh durumu bu.
Tumblr media
11 notes · View notes
serhatnigiz · 1 year
Text
Muhtemel Seçimler Üzerine Bazı Sesli Düşünceler
Tumblr media
Türkiye'de gerçekleşmiş olan genel ve yerel seçimlerin iç dinamiklerine bakıldığında hepsinin devletin ve yönetim şeklinin karşı karşı karşıya kaldığı (hakim sınıflar arası çatışmalar, iç huzursuzluklar, sosyal isyanlar vs. gibi) krizler ile bağlantılı olduğu görülebilir. Elbette ki bu krizler Türkiye kapitalizminin ve sermaye sınıflarının karşı karşıya kaldığı yapısal krizlerden, mevcut emek ve birikim rejiminin sürdürülebilirliğine dair yaşanan yönetsel ve idari sorunlardan da (egemenler cephesinden de) bağımsız değildir. Başka bir deyişle, seçimler her seferinde sistemin politikalarını kitlelere onaylatmak ve rıza üretmek için yapılmaktadır. Yoksa iddia edildiği gibi "milletin demokratik iradesinin tecelli edilmesini sağlamak" için değil!
Bu işin sistem için olan güzel tarafı ise, sistem/suyun başını tutanlar ne zaman isterlerse halk ancak o zaman sandık başına gidebilmektedir! Başka bir deyişle, bu sistem gereğince seçimi düzenleyenlerde seçimde seçilenlerde istisnalar dışında organik olarak aynıdır. İşte bu temsiliyetizm oyununa "demokrasi" adı verilmektedir. Yani siz oylarınız ile bir kişiyi seçiyorsunuz; o kişinin sizi temsil ettiğine inanıyorsunuz ama o kişi sizi değil, öncelikli olarak kendisini temsil ediyor. Açıkçası sınıflar adına yapılan temsiliyetizm biçimlerinde de durum pek farkı bir sonuç doğurmuyor. Zira sınıf adına yapılan temsiliyetizmde de kişi sınıftan çok kendi kendisini temsil eder hale geliyor. Çoktan aza doğru yetki bürokrasiye devredilerek bürokrasi eliyle de yetki tek bir kişide cisimleşiyor. Günümüz modern temsiliyetist devlet yapılanmaları ve siyasi partilerin tümü de bu şekilde örgütlenmektedir.
Gerçekte meselenin kökü salt temsil edip etmemek değil, asıl önemli olan temsil edenle/temsil eden arasındaki ilişkide denetimin nasıl sağlanacağıdır. Aşağıdan yukarıya ve yukarından aşağıya doğru bağımsız kurumlar aracılığıyla çift kanatlı toplumsal bir denetim olmadığı sürece kim olursa olsun temsiliyetizmin tüm biçimleri şahsi temsile dönüşmekten kurtulamaz. Bu açıdan hem dünyada hem de Türkiye'de seçimler bu haliyle memurun, devletin ve kapitalistin çıkarlarına uygun bir sistem kurmaktan ve piyasa mekanizmalarını güvence altına almaktan başka da bir işe yaramamaktadır. Dolayısıyla; ortaya çıkan tablo, yani oyların toplamı bize asla halkın, emekçi sınıfların genel iradesini vermez! Genel irade biçimindeki burjuva yanılsama gerçekte temsiliyetist bir aldatmacadır.
Şimdi gelelim maydanozun faydalarına! Bunca acı deneyimden sonra bile hala Türkiye'deki solların, muhalif kesimlerin kendilerini 6'lı masanın "güçlendirilmiş parlamenter sistem" demagojisine eklemlemesine, dahası ekseriyetle de seçim ve sandık temeli bir hat izlemelerine ne demeli? Neymiş efendim AKP giderse "nefes alabilecekleri koşullar ortaya çıkarmış". Elbette ki Erdoğan'ın tekrar aday olamaması ve AKP'nin seçimleri kaybederek hükümetten, iktidardan uzaklaşması kayda değer bir gelişme olacaktır ve bu durum emekçi toplum kesimlerinin de nesnel olarak yararınadır fakat bunun yolu seçime ve sandığa, daha doğrusu burjuva muhalefete endeksli bir politikadan geçmemektedir.
Kuşkusuz sistem karşısında kendisini çaresiz hisseden kitlelerin "denize düşen yılana sarılır" misali bir burjuva odaktan/ittifaktan diğer bir burjuva odağa/ittifaka yönelmeleri emekçi kitlelerin örgütsüzlüğünün tavan yaptığı bugün ki koşullarda anlaşılabilir bir durumdur. Fakat topluma ve emekçi sınıflara öncülük etme ve yol gösterme iddiasında olan sosyalistlerin kendi politik perspektiflerini burjuva muhalefetin belirlediği temsiliyetist oyunlara endekslemeleri ve hiçbir zaman oyun kurucu bir güç olamayacakları bir zeminde siyaset üretmeye çalışmaları ise anlaşılır bile değildir.
Dahası Türkiye'de devletin resmi yargı kurumlarının dahi kendi ağzıyla "seçimlerde seçmen ve seçilmen güvenliğinin olmadığını" itiraf ettiği bir ortamda (AYM kararları) ve 7 Haziran 2015 tarihinde gerçekleşmiş olan seçimin bile yasadışı yollardan iptal edilebilmiş olduğu gerçeğinden de hareketle, önümüzdeki süreçte gerçekleşecek olan muhtemel bir seçiminde meşruiyeti tartışma konusudur, olmaya da devam edecektir. Bürokrasi içinde önemli miktarda güç biriktirmiş olan mevcut hükümet ve iktidar bloğunun daha önceki seçimlerde olduğu gibi, önümüzde ki seçimlere de gölge düşürmeyeceğinin hiç bir garantisi yoktur.
Kuşkusuz bu olgular seçim sürecini önemsizleştirmemektedir. Aksine seçim süreci toplumun ve emekçi sınıfların ülke yönetimine ve politikalarına dair talep ve istemlerinin doruk noktasına çıkacağı bir dönem olması nedeniyle de sosyalist güçler açısından da önemlidir. Bu yüzden şimdiden tutum belirlemek ve somut bir perspektif temelinde, seçime ve sandığa öncelik veren değil, önceliği denetimist bürokratik devrimci faaliyete veren bir çizgiyi hakim kılmak gerekmektedir.
Dolayısıyla; bir yandan temsiliyetist seçim ve sandık yalanlarını deşifre ederken, diğer yandan ise denetimist bürokratik devrimci mücadelenin gereklerini yerine getirmek gerekir. Bu noktada denetimistlerin öncelikli meselelerinden biri de; 2 dönem maddesini/kuralını ihlal ederek hukuksuz ve kanunsuz bir biçimde seçimlere girme hazırlığı yapan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu girişimine karşı gerekli adımları atmaktır. Kaldı ki bu adımlar denetimistler tarafından gerçekleştirilmiş olup, bu konuyla ilgili hukuki başvuru AYM tarafından da görüşülmektedir. Yine benzer şekilde YSK'nın bu süreçte alacağı tutuma ilişkin gerekli müracaatların yapılması ki, yapılmış olan müracaatların takipçisi olunması ve bu noktada YSK'nın seçim kanunları ve mevzuatı ile çelişen durumunu ve Recep Tayyip Erdoğan'ın adaylığı konusunda alacağı usulsüz ve gayrimeşru kararlara karşı çıkılması ve bunların toplum nezlinde teşhir edilmesi de diğer önemli hususlardır.
Hukuk tekniği ve bürokratik denetimist faaliyet açısından böylesine bir çalışma yürütülmeksizin, temsiliyetist seçim oyunlarının teşhir edilmesinin de tek başına bir anlamı olmayacaktır. Bu noktada sandığa gitmeyen sandıksızların "temsili" noktasında da daha önceden yapılmış hukuki müracaatların hala geçerliliğini koruduğu bir ortamda, "ben küstüm, oynamıyorum!" tarzında kendisini gösteren müzmin ve küskün boykotçu tavrın demokrasi mücadelesini kazanma noktasında bir ayağı topal, bir gözü ise kör kalacaktır. Başka bir deyişle, küskün boykotçu tavır ile denetimist sandıksızlık arasında seçimlere ve sandığa gitmeme noktasında da ciddi ve temel farklılıklar bulunmaktadır.
Bu farkları kısaca özetlemek gerekir ise;
Temsiliyetist seçim ve sandık yalanlarının denetimist temelde sistematik olarak teşhir edilmesi.
Kitlelere temsiliyetizm karşısında denetimist bürokratik faaliyetin öneminin sürekli olarak anlatılması.
Denetimist bürokratik faaliyet yoluyla AYM ve YSK gibi resmi kurumların 2 dönem maddesi/şartı hususunda açık ve net bir tavır almasının sağlanması.
6'lı masa olarak bilinen burjuva muhalefetin temsiliyetist yalanları ortaya konulurken, şayet böyle bir imkan varsa 6'lı masanın "Anayasa Taslağı"nda toplumsal denetime göreceli de olsa kapı aralayan kimi maddelerin desteklenmesi, örneğin iç ve kısmen dış kurullar aracılığı ile vatandaşın yasama organında gensoru verebilme hakkının tanınması. 6’lı masanın sözünün arkasında durup durmayacağının takip edilmesi.
Sandıksızların "temsil hakkı" noktasında uygulanmaya konması gereken yasal ve kanunu düzenlemeler için yapılmış olan hukuki itiraz ve başvuruların takipçisi olunması ve bunların Anayasal güvence altına alınması için mücadele edilmesi.
Denetimist sandıksızlık/boykotçuluk ile klasik/geleneksel/boykotçuluk arasında ki farkların açıkça ortaya konulması. Temsiliyetist faşizanlığa karşı Denetimist bürokratik devrimci faaliyet yapılmaksızın tek başına sandığa gitmeme şeklinde kendini ortaya koyan boykotçu eğilimin umulduğunun aksine liberalizmi ve tasfiyeciliği (hatta bu eğilimin gizli gizli sandığa koşma biçimindeki başka yanlış eğilimleri de) güçlendirdiğinin altının kalın çizgiler ile çizilmesi.
Muhtemel seçim süreci yaklaştıkça yeni olgu ve dinamiklere de bağlı olarak bu 6 madde elbette ki genişletilebilir. Bu da ancak seçimlere dair açık ve net bir denetimist perspektifinin kararlı bir şekilde sürdürülebilmesi ile sağlanabilir.
7.12.2022
Serhat Nigiz
3 notes · View notes
korelist · 2 years
Text
Tumblr media
STRONG GIRL BONG-SOON // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 8,2 Benim puanım: 10
Drama: Strong Girl Bong-Soon  / Strong Woman Do Bong-Soon
Hangul: 힘쎈여자 도봉순
Director: Lee Hyeong-Min
Writer: Baek Mi-Kyeong
Episodes: 16
Date: 2017
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Park Bo-Young, Park Hyung-Sik, Ji Soo, Shim Hye-Jin, Yoo Jae-Myung, Lim Won-Hee, Kim Won-Hae
2017 (1st) The Seoul Awards - October 27, 2017
Best Actress (Park Bo-Young)
Best Popular Actor (Park Hyung-Sik)
Kore sinemasında komedi ne izleyebiliriz diye bakarken en iyi komedi dizileri listesinde 2.sırayı parsellemiş olan bu yapımı bulduk. İyi ki de bulmuşuz. Tartışmasız izlediğim en keyifli dizilerden biriydi. Üzerine çokça başka dizi izlemiş olmama rağmen, açıp açıp hala bazı sahneleri izliyorum ve izlediğimde de hala aynı derece keyif alıyorum.
Dizinin konusu, doğa üstü güce sahip bir hanım kızımızın hikayesini anlatıyor. Bu güç nesilden nesile ailedeki kadınlara geçiyor. Kötü amaçla kullanırlarsa kaybedeceklerine inanıyorlar. Bong soon (Park Bo-Young) bundan korktuğu için hayatı boyunca gücünü çevresinden saklamak zorunda kalmış. Bir gün gücünü kullanmak zorunda kaldığında An Min Hyuk (Park Hyung-Sik) ile karşılaşıyor. Bu genç adam ise bir oyun şirketinin sahibi. Bir süredir tehdit telefonları aldığı için tedirgin yaşıyor. Do Bong soon’un gücüne şahit olması üzerine onu özel koruması olarak işe almaya karar veriyor.
Duygu geçişleri, insan ilişkileri, mimikler dizi boyunca kalitesini koruyor. Kesinlikle başrolleri seçerken mükemmel iş çıkartmışlar. Tartışmasız en uyumlu dizi çiftiydiler. Enerjileri, bakışlar, diyaloglar bütün anlatılmak istenen duygular olduğu gibi izleyiciye geçiriyordu. İzlerken kadın oyuncuyu sevdiğim için ya da erkek oyuncuyu beğendiğim için değil, ikisinin birlikte kimyalarına bayıldığım için bu yorumu yapabiliyorum. Ve bu dizinin üzerine onlarda Kore dizisi izlemiş olan biri olacak gönül rahatlığı ile net bir şekilde söyleyebilirim ki en güzel çifttiler.
Dizide çok fazla absürt olay ve karakterde vardı. Dizinin çok ciddi bir havası olmamasından kaynaklı olumsuz bir durum olduğunu düşünmüyorum. İzlerken beni rahatsız eden birkaç karakter olmasına rağmen, en itici bulduğum karakterin dizinin ilerleyen bölümlerinde farklı bir rolde daha karşımıza çıktığını görünce, baştaki düşüncem oyuncuyu takdir etme olarak şekil değiştirdi. Birbirinden o kadar bağımsız iki karakteri çok başarılı canlandırdığı için bence alkışlanmalı.
Diziye beklentim çok düşük başladığımı itiraf etmeliyim. Mantıksız, abartı ve absürt sahnelerle geçiştirilmesini bekliyordum. Belki bu kadar düşük bir beklenti ile başladığım için beni daha çabuk yakalamış olabilir. Beklediğimden çok daha kaliteliydi. Özellikle, diğer dizilerde; kız ile erkek tanışır aşık olur ve ya biri diğerinin peşinden koşar klişesi yerine, başrol kızın daha ilk bölümden başka birine aşık olarak başlaması farklı bir hava yaratıyordu. Bölümler ilerledikçe ilişkilerin evrilmesi, çözümlenmesi, gelişimi çok dozunda işlenmişti. Karakter gelişimi gerçekten gözle görülüyordu.
Bu iki güzel insanın bir araya gelmesinden ortaya çıkan içimizi ıstan ilişki uzunca bir süre yüzümü güldürdü. Park Bo-Young ve Park Hyung-Sik için o dönem flörtleştikleri yönünde dedikodular çıksa da hiç kanıtlanmamış. Belki de bu kadar uyumlu olmalarının nedeni aralarında gerçekten bir çekim olmasıydı.
Diziden bana kalan en keyifli anlara gelecek olursak, iki sahneyi söyleyebilirim. Öncelikle çatıdaki bomba sahnesi çok duygusaldı. Oyunculuklarda, sahne çekimi de, senaryodaki yeri de bence konuşulması gereken anlardandı. İkinci sahne ise sahilde kuma kalp çizdikleri sahneydi. İnsanların bir adım atarak hayatlarını değiştirebileceğini metaforik olarak dile getirmeleri beni etkilemişti. Bu iki sahnenin dışında, An Min Hyuk’un belli zamanlarda ‘beni sevsen olmaz mı’ diye sorması yüreğimizi bolcana parçaladı. Birbirlerine Min Min ve Bong Bong diye hitap ettiklerinde çocuklar gibi sevinmeleri de çok eğlenceliydi. Çok seven erkek karakter yerine, o çok sevgiyi güzel severek gösteren erkek karakterler açık ara öndeler. Min Min de çok güzel seviyordu.
Sonuç olarak toparlamamız gerekirse, absürt ama kaliteli bir diziydi. Benim ilk 5’imdedir, net.
OST:
Suran – Heartbeat
Chung Ha- Pit A Pit
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
3 notes · View notes
Text
The Indie Game Scenes in Localized Game Development Week 9
Tumblr media
Indie games are developed by one person or a small community on a limited budget and provide localization support. They are becoming more visible, which has led to online communities for indie game localization. They are bringing developers and translators together to trace their footprint through their profiles, posts, discussions, and content generated on the web (3).
Localized indie game scenes are typically vibrant and tight-knit, often centered around specific cities or regions. Events such as game jams, local conventions, and meetups foster a sense of community among developers. These gatherings provide invaluable opportunities for networking, collaboration, and showcasing new projects. Spaces like co-working hubs and incubators further support this collaborative spirit by offering resources and environments conducive to creative development.
Creativity flourishes in these localized scenes due to the freedom from the commercial pressures that dominate the mainstream gaming industry. Indie developers can experiment with unconventional game mechanics, art styles, and storytelling techniques, innovative and unique games. For instance, titles like Minecraft by Mojang exemplify the creative potential of indie development, offering playfulness in urban spaces has a long history and can be linked to historical themes such as the flâneur (1).
Cultural specificity is another significant aspect of localized indie game development. Developers often draw inspiration from their cultural backgrounds and local histories, infusing their games with unique narratives and perspectives. Games are being developed in multiple languages and tailored to different cultural needs, featuring diverse casts of characters. Examples include the Horizon series and Hogwarts Legacy, which allows players to personalize characters and break down stereotypes (2).
In conclusion, the indie game scenes in localized game development represent a dynamic and diverse segment of the gaming industry. By prioritizing community, creativity, and cultural specificity, these scenes contribute significantly to the richness and variety of games available to players worldwide. As these ecosystems grow, they promise to bring even more innovative and culturally resonant games to the forefront.
Tumblr media
References
Hjorth, L, Richardson, I, Davies, H & Balmford, W (2021), ‘Exploring play’ (chapter 2) Download ‘Exploring play’ (chapter 2), in Exploring Minecraft: Ethnographies of Play and Creativity, Palgrave Macmillan, pp.27-47.
Arnab, S. (2023, April 29). Diversity in games. Sylvester Arnab. https://sylvesterarnab.com/2023/04/29/diversity-in-games/ 
Karagöz, S. (2021). Etkileşim alanları olarak bağımsız oyun yerelleştirme toplulukları. RumeliDE Dil Ve Edebiyat AraşTırmaları Dergisi :/RumeliDe Dil Ve Edebiyat AraşTırmaları Dergisi, Ö9, 492–505. https://doi.org/10.29000/rumelide.981570
0 notes
heysenos · 3 days
Text
Yine geldik bir tesadüfler silsilesine
Çok uzun zaman olmuştu buraya yazmayalı aslında şu anda yazmak için parmaklarımı kullanmak yerine sesimi kullandığımı fark ettiğimde birtık yeni Çağa ayak uydurduğumu düşündüm ama konumuz yeni teknolojiler değil konumuz yine bildiğiniz üzere ben içinde bulunduğum ruh hali yazdığım yazının noktalama işaretlerine ve imla kurallarına düzeltme getirmeyecek o yüzden eleştirecekseniz devamını okumadan terk edin🥲
Gecenin saat ikisinde fark ettiğim şey çok garip bir insan aynı anda kaç anısı ile karşılaşır şimdiye dek üç oldu bir tanesine çok ağır küfürler ettim bir tanesine koltuğun üzerinde ziplayarak tepki verdim bir tanesi neyse bir şarkıda rastladım yani kısaca sadece gözümün önünden öylece geçti ve gitti hepsini bir araya topladığım da maksimum 1 saat falan etmiştir üzerine düşündüğüm
Hayatımın 1 saatini boşa harcamisim gibi geliyor olabilir ama bazen anıları hatırlamak bundan sonraki zamanlar için pusula görevi görebilir bir yöne ihtiyacın olur bir yolun sonuna varman gerekir tek başına yönünü bulamazsın işte tam bu zamanlarda yazılı kalan hatıraların sana en büyük yardımcı olur bir nevi bu yazıyı da buraya Pusulam olması için bırakıyorum hepiniz gibi benim de hem pişmanlıklarım var hem de iyi ki dediklerim ikisinin arasında sıkışıp olduğum yerde kalmaya niyetim yok çok güzel hayallerim var mesela hepsi o kadar büyük ki gerçek olduğunda onları da buraya yazacağım (777 aldım kabul ettim niyet ettim âmin😂) Ayrıca bu yazıyı şu anda gelecekteki hayallerimi anlatmak için falan başlamadım amacımdan sapmaya başladım neyse kısa ve öz olarak sadede gelmem gerekiyor insanların anıları var insanların düşünceleri var ve insanların bir çok şeyi var ama sadece o şeyler arasında sıkışmak mı yoksa benim gibi anı ve düşünce diyerek işin içinden sıyrılmak mı mantıklı olan bilmediğim için siktir ediyorum
Hayat benim için hayal ettiğim gibi gidiyor çocukken Avuçlarımın içinden dilediğim her şey şu an gercegim oldu bütün bu gerçeklerin ölene kadar huzurla benimle kalmasını diliyorum geçmişe dair anılarıma da ufak bir tebessümle gülüyorum ama içinde bana hissettirdiklerini anlatmiyorum çünkü ciddi küfür içeriyor bünyeniz kaldırmazsa çok üzülürüm🙂‍↔️ şaka şaka bünyenizden bana ne ham şu noktada umrumda bile değilsiniz desem yalan olmaz bu kadar da dürüstüm🥹
Bu arada kafamı susturamıyorum acayip bağımsız fikirler acayip bağımsız şeyler geliyor aklıma mesela geçenlerde Twitter’da bir dost yazdı uzun zamandır tumblr da paylaşım yapmıyorsun diye bir şey itiraf edeyim mi acayip hoşuma gitti sevgili dost bu yazıyı okuyorsan iyi ki varsın çünkü iki satırla bir şekilde hatırında kalmışım inan çok değerli yeniden bir şeyler yazmayı hatırlattığın için sana çok teşekkür ederim çünkü yazdıkça iyilesiyorum galiba ❤️
Kendi kendime anlamsız bir oyun yaratarak bu yazdıklarımı okumadan yayınlayacağım okuduğum zaman da bir kelimesini dahi değiştirmeyeceğim bulunduğum anda ne hissettiğim çok değerli ve bu gece kararım bu değerleri korumak
Bu arada not şu anda oteldeyim ve en sevdiğim otel yastığı ve Yorganıyla kapanış yapmak üzereyim hakikaten aranızda otelci varsa beni bir aydınlatsın nereden alıyorsunuz bunları Yok böyle bir rahatlık göz kapaklarım şu an bana meydan okuyor ve bilincim yenik düşmek üzere sevgiyle kalın ya da her neyle kalmak istiyorsanız öyle 
0 notes