Işıl ışıl bir cilt için doğal mucizeler: Lekeleri silen ve cildi ayna gibi parlatan 10 besin...
Cilt güzelliği herkes için önemlidir; sağlıklı ve canlı bir cilt, sağlığımızın dışa vurumu ve en güzel yansımasıdır, adeta bedenimizin vitrini gibidir. Farklı bakım yöntemleriyle uğraşarak cildimizin sağlıklı ve güzel görünmesini sağlamak, pek çoğumuz için önemli bir ritüeldir. Ancak, cilt güzelliğini sadece dışarıdan uyguladığımız bakım ürünleriyle sağlamak pek mümkün değildir. Diğer vücut…
Bizler hayatımızda hep suçlu ararız o insanı yargılar kendimizce infaz ederiz,o insanı toplumdan dışlar kendimizi haklı çıkarmak için onun gıybetini dahi yaparız...O insan sizin karşınıza boşuna çıkmadı,hiç birşey tesadüf değildir...Bu insandan kötü bir deneyimde yaşaya bilirsin,veya o insanın bir dedikodusunuda duyabilirsin bu onu kendi çıkarların için yargılayacağın anlamına gelmez...yargılamada kibir vardır çünkü sen burada bir suçlu ararsın...ama şunu bilmelisin ki bu insanıda hayat deneyimine sen çektin,burada kendini sorgulamak hiç aklına gelmez burada bana ne anlatılmak isteniyor...hangi düşünce duygularım bu durumu karşıma çıkardı...Tekamül yolunda hepimiz birbirimize Aynayız,Görünmez ipliklere birbirimize bağlıyız Düşünce ve duygularımızla birbirimizi etkiliyoruz...Etki Tepkiye dönüşüyor ve emin olunki bu insan sizinde bir sınavınız yaradan hepimize bir kalp vermiştir ve O kalpe kendi sevgisiyle ruhunuza yansıtmıştır...Her ruh birbirne ışığı sevgiyi yansıtır oysa ne güzel demişler eskiler...
Bir birinizde kusur ararsanız bulursunuz...
Herşeyden önce Sevgiyle bakın Affetmeyi bilin o insanda kusur aramak yerine o insanın içindeki Mahsumiyeti ortaya çıkarın,çıkarın ki sizin eksikliğinizi tamamlayan parçaları görün... birbirinizi bu şekilde tamamlaya bilirsiniz...birliğe bütünlüğe giden yol Sevgiden geçer...sebebler sadece perdedir siz size ne anlatılmak isteniyor siz ona bakın...
Tabduk Emrenin dediği gibi
Olur olur hepimizin mayası aynı,hepimiz bir avuç topraktanız sudanız kimsenin övünecek birseyi yoktur en fazla aynanın üzeri birazcık tozlanı vermiştir, şöyle elinle alıverirsin tozunu Ayna yine aynı ayna,işte o vakit hakikat güneşi onun aynasındada yansıyı verir, ama elbet temizlemek tozunu almak gerek ki aynanın,o güneş onda yansıya...
Tutki bir aynan var toz kir içinde aynaya kızabilirmisin?Sen bana güneşi neye gösteri vermezsin deyi....kızamazsın... O vakit her gönülde hakikat tohumu var...!mesele aynanın tozunu alıp o tohum ile hakikat güneşini buluşturmak gerisi kulun işi değil tohumu bitirende yitirende o....
Dünyayı değiştirmek mi istiyorsun?
Dünya ya Barış,Adalet,Sevgimi getirmek istiyorsun?
Aynadaki yansımanı gör...
Değişime kendinden başla...!
Suçlu ve sorumlu ararsan hiç bitmez seni sana yansıtır....
Affetmeden döngüler kırılmaz,sürekli sana seni yansıtır...
Kabule geç kendini affet,yaşananları affet,yada insanlığa tüm öfkeni kus...Döngüyü devam ettir yargıla,nefretle öfkeyle bak herşeye...
Kişi kendinden sorumlu olduğu kadar yaşadığı toplumdan da sorumludur,ortak bilince hizmet eder ortak kadere bunu hep beraber düşünce ve duygularımızla yaparız,bizler suçlu ve sorumlu aramaya kalktıkça suçlu ve sorumlu hiç bitmeyecektir bu sizin hayatınızda olacaktır... buna benzer deneyimleri hayatınıza çekeceksiniz,Dünyanın değişmesini düzelmesini istiyorsan,öylese kendinden başlamalısın...bunu kimse sizin için yapamaz.....Sevgiyle Baktığın Herşey Sevgiye Dönüşür...
Çekim Yasası,ortak bilinç ortak kader,ortak yayılan Enerji....
Her birimiz birbirimizi etkiliyoruz farkında olmadan....
Kalp kırma kırılırsın...o kalbinde bir sahibi var elbet kırdığın yerden sende kırılırsın....
Ben 19, sevgilim 17 yaşındaydı, yaklaşık 1 yıla yakındır sevgiliydik, rahat buluşacağımız ortamlar pek olmuyordu, geceleri parklarda veya piknik yerlerinde tenhalarda sevişiyorduk, bakire değildi, ben de sormamıştım nasıl oldu diye, o konuda sorun yoktu ama yer sorunu vardı.
Bir akşam bir mekânda bira içerken bizden en az 10 yaş kadar büyük birisi sevgilim Derya'ya selam verdi, kısaca hatır sordu, o arada samimi bir şekilde bana da selam verdi, izin isteyip uzaklaştı. Derya'nın bir ara kısa süre sevgilisiymiş, aynı zamanda dershaneden de öğretmeni, çok hoşsohbet kültürlü iyi birisi olduğunu söyledi Derya, ben de "adama ayıp oldu davet etseydin masaya keşke" dedim. Derya "Biz gidelim masasına istersen, çok misafirperverdir" deyince biralarımızı alıp masasına gittik, ayağa kalktı “hoş geldiniz ne iyi ettiniz dedi, gerçekten hoşsohbetmiş devamlı ilginç şeyler anlattı, sorular sordu. Güzel bir sohbet oldu, derken zamanın nasıl geçtiğini anlamadık, o arada kaç bira içtiğimizi sayamadık, Derya'nın da benim de kafalarımız çok iyi olmuştu, masada otururken hafif sallanmaya başlamıştık.
“Çocuklar isterseniz benim eve gidelim, hemen iki sokak arkada evim, orada devam ederiz, isterseniz size kahve konyak ikram ederim, burası az sonra kapanacak” dedi
Derya “aa hocam taşındınız mı? eski evin dekoru çok güzeldi ama dedi,
Hoca Timur Bey, "Buranın dekoru daha da güzel, hadi kalkın" deyince kalktık, bu arada Derya'nın eski eve gittiğini de öğrenmiş oldum, daha o zamanlar, küçük yaşta hocasının evine gidiyormuş yani.
Biz hafif sallanarak iki sokak arkada Timur hocanın evine gittik, ev küçük ama çok iyi, modern dekore edilmiş bir evdi, evin içi ayna doluydu, konyaklarımızı içerken Hoca müzik açtı, ben iyice kafayı bulmuştum bu arada, gözlerim yarı açık durumdaydı. Hoca birden ayağa kalktı Derya'nın elinden tuttu, bana dönüp, "dans için izin var mı" diye sordu, ben ağzımı zor açıp yarım yamalak "aa tabii ne demek buyurun hocam" diye geveledim, konuşacak halim kalmamıştı.Birbirlerine sarılıp dans etmeye başladılar, dans ilerledikçe birbirlerine daha sıkı sarıldılar, Derya’nın kolları hocanın boynuna dolanmıştı, hocanın elleri önce Derya’nın beline dolanmıştı, sonra hocanın elleri Derya’nın kalçalarında doğru kaydı mı? Yoksa ben sarhoşum diye bana mı öyle geliyordu derken, dikkatli bakınca hocanın Derya’nın etekliğini kalçalarını okşayarak yukarı doğru yavaşça sıyırdığını fark ettim. Derya'nın arkası bana dönüktü, etek iyice yukarı sıyrılmış, kalçalarının arasına giren siyah tangası ve yuvarlak iri kalçaları ortaya çıkmıştı.
O kadar sarhoştum ki sadece seyrediyordum, o arada bu manzarayı görünce çok sarhoş olmama rağmen aletimin sertleştiğini fark ettim, hem bir şey diyemeyecek kadar sarhoştum hem de tahrik olduğum için ses etmemiştim.
Benim ses etmeden izlediğimi görünce sanırım cesaret aldılar, ben kalçalara bakarken o arada öpüştüklerini fark ettim, dans ederek yavaş yavaş dönüyorlardı. Derya’nın dudakları hocanın ağzının içindeydi, sarmaş dolaştılar. Nasıl oldu tam fark edemedim, Derya’nın tanga külotu iri kalçalarından aşağı sıyrıldı, Derya bacaklarını hareket ettirerek külotunu ayaklarına kadar indirdi, ayak bileğini sallayarak külotu önce tek ayağından çıkarttı sonra diğer ayağından fırlatıp attı.
Artık bu dans değil, seks şov haline gelmişti ve ben de bu şovu ağzımın suyu akarak izliyordum, onlar da bana aldırış etmeden devam ediyorlardı.
Karşımdaki kanepeye geçtiler hoca oturup pantolonunu aşağı sıyırdı, ne zaman kemerini açmıştı fark etmemiştim, Derya etekliğinin fermuarını çözüp aşağı yere bırakıp tekmeledi etekliğini, sonra yüzün bana dönüp ama beni görmezden gelerek bacaklarını açtı, Derya’nın bacaklarının arasından hocanın kocaman sikini gördüm, dimdik kazık gibi duruyordu
Derya hocanın kucağına ata biner gibi otururken ustaca bir hareketle hocanın sikini amının dudaklarının arasına yerleştirdi, sanırım çoktan sırılsıklam olmuş amını gömdü sikin üzerine yavaşça oturarak. Üzerindeki tişörtü çabucak çıkarttı attı memelerini de sutyenin dışına çıkartıp avuçlayıp uçlarını sıkmaya başladı, bir yandan da sikin üzerine hafif hafif oturup kalkıyordu
Ben ise gelmek üzereydim, sevgilimi canlı porno film gibi izliyordum. Gözleri kısık bir şekilde bana doğru bakıyordu ama sanırım içkiden ve zevkten beni fark etmiyordu bile, beni fark edemeyecek kadar kendisini kaptırmıştı, belki de fark ediyor, aldırış etmiyordu.
İkisi de inlemeye başlamıştı, hocanın eski öğrencisini sevgilisine izlettirerek sikmesi ikisine de çok zevk veriyor olmalıydı. O anda ben de kendimi tutamadım, elim sikimdeydi ve boşaldım, gelmem uzun sürdü. Giyiniktim, pantolonumun altında külotuma boşaldım tabii.
Boşaldıktan sonra bir rehavet çöktü, gözlerim kapandı, sızarken her ikisinin de inleyerek “geliyorum geliyorum, ben de geliyorum” seslerini duyduğumu hatırlıyorum.
Sabah uyandığımda kalkıp baktım, hoca mutfakta kahvaltı hazırlıyordu eve şöyle bir baktım, Derya hocanın yatağında çırılçıplak uyuyordu ben kanepede sızdığım yerde uyumuşum.
Sabah uyandığımda ilk işim tuvaleti girmek oldu, elimi yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım, o arada Derya uyanıp giyinmişti, hiç bir şey olmamış gibi hocanın hazırladığı kahvaltı çok az konuşarak yaptık ve çıktık, Derya dışarı çıkınca anlattı Hoca 14 yaşından beri ara sıra evine atıp sikiyormuş Derya’yı, kızlığını da hoca bozmuş, sevişirken parmaklayarak bozmuş, hafif bir kan sızmış, sonra da “pardon kaza oldu kasıt yok, parmağım kaydı” filan demiş, biraz teselli edip Derya sakinleşince de devam etmişler sevişmeye. o olaydan birkaç ay sonra da ayrıldık” diye kısaca anlatmıştı. O olaydan hiç bahsetmedik, taa ki Derya bir ay sonra kadar “Timur Hoca’nın takıldığı mekâna gidelim mi?” sorana kadar, önceden böyle bir şey soracağını bilseydim büyük ihtimalle yok derdim ama o anda nasıl oldu bilmiyorum ağzımdan “olabilir” çıkıverdi.
beş yıl olmuş bu hesabı açıp bir kenara atalı. içimi dökmek için açıp, dökmekten korkarak sağa sola çarpıp kaçıp gitmişim bir yerlere. kendimi arama yolculuğuna çıktığım zamanlara dönmek ve kaybettiğim bu beş yılı yeniden çizmek isterdim. ama üzülmek için çok geç artık. zamanla, yaşadığım şeylerle beraber o zamanın beni ve yeni benliğim arasındaki farkı anlamak için de bir ayna olmuş bu hesap. beni ben yapan tüm yaralarımın azıcık bir parçasını taşıması bile nelerle mücadele ettiğimi kanıtlamaya yetmiş mi? bundan pek emin değilim. ama tüm mücadelemin başlamadan önce ufak bir meşale gibi karşıma dikilmesindeki en temel taş olarak almış yerini. artık içimi dökmenin de yeni yollardan bahsetmenin de zamanı gelmiş. özleşmişiz.
“İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım.” demişti Turgut Uyar.
“Göğe Bakma Durağı” şiiri, birçok şeyi içerisinde toplayan, yansıtmasız bir ayna olarak görülen gökyüzünü ele alır. Gökyüzünde olacak ve olmuş olan her şeyi bir aradadır. Yani gerçek birikimin özü gökyüzüdür. Bu nedenle şair, şiirinde gökyüzüne bakıyor. Sevgilisine de gökyüzüne bakmayı öneriyor. Çünkü gerçeği oluşturan şeylerin derinliklerine gökyüzü şahittir.
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım, tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi, sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor,
"seni aldım bu sunturlu yere getirdim"
sayısız penceren vardı bir bir kapattım bana dönesin diye bir bir kapattım, şimdi otobüs gelir biner gideriz dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç, bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin, seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat, durma kendini hatırlat, Durma Göğe Bakalım...
belki son kez yazıyorum içimden geçenleri buraya, kendime herkese her şeye olan kırgınlığımı
artık üstesinden gelemediğim baş edemediğim bu anlamsız kahrı.
heycanlandırmıyor artık yaşamak bir şeyler için uğraş vermek ne acı genç bir bedenin bunları söylemesi hissetmesi, ruhum hapis olmuş kimsenin olmadığı bi zindana sanki yokum hiçbir yerde
bakıp da görülen seslenildiğinde cevap veren birisi yok varım ama yokum aranızda bugün bunu daha iyi anladım
öyle silik duruyorum öyle siyah kalmışım ki kalabalığın içinde farkedilmiyorum bile bu muydu hak ettiğim yolda giderken neden artık hiç keyif vermiyor ben neden artık gitmek istiyorum kendimden diye düşündürtüyor bana yaşam.
değer mi diye düşünüyorum tıpkı eski günler gibi ben gitsem arkamdan ne diyeceklerini umursamadan gitsem değer mi diye düşünüyorum yaşanacak hiçbir şey kalmamış gibi ben eskimişim ezilmişim kendi ruhumun altında, birisi de çıkıp der mi haklı her gün cehennem gibi her gün bir hiçlikten ibaretken gitmeyi yeğlerdim kalmaktansa diye.
eskiden fazla gençtim nerdeyse çocuktum ilerisi iyi olur dedim gitmedim ne kadar çabaladım ben ağzımdan kan gelirken dahi hep gülümsedim ayna da kendi suratıma itilip kakılırken bile dik durdum düştüm sanmasınlar diye
hep içimde dur gitme diyen bir ses vardı diren diye bağıran ben ne zaman intiharı düşlersem, şimdi o da gitti herkes gitti her şey soluktu tamamen zifiri karanlık oldu.
her hikayenin sonu benimki gibi değildir eminim ve hiçkimse de durup düşünmez neden böyle oldu diye beni
silinip giden hiç olmamış var sayılan hikayelerden biri olurum bende işte
bir zamanlar vardı olmak için de çok çabaladı ama baş edemedi bu hisle gitmeyi seçti.
Kendime iyi gelmem lazım. Ellerimi Isıtmam, yanaklarımdan öpmem, Sırtımı sıvazlamam, kendimi dinlemem, anlamam lazım. "Ne istiyorsun güzel kızım, bükme dudağını" diyerek sevmem. Yorgunluğumu kırılıp yere saçılmış ayna parçaları gibi toparlamam lazım. Kendime iyi gelmem lazım...
Edebiyat sahnesinin çiçekli ve anne kokan şiirlerinin güzel kadın şairi, Didem Madak’ın hayat hikayesidir....
Didem Madak, 8 Nisan 1970’de İzmir’de doğar. Annesi Füsun, Madak doğduktan 6 yıl sonra şiirlerinde bahsettiği ‘uzun siyah saçlı kız’ Işıl’ı dünyaya getirir. Öğretmen olan anne babaları ile birlikte çok mutlu olan bu iki kız kardeş aynı zamanda çok iyi arkadaştırlar.
“Işıl çocuktu o zaman, ben de öyle,
Mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle,
Hani her çocuğu başka bir çocuğa yaklaştıran bir şarkı vardır ya,
Kıyıya yanaşan bir gemi gibi.”Zorluklarla geçen çocukluk yılları
Didem Madak’ın çocukluğu fırtınalı geçmiştir. 12 Eylül döneminde babası okul müdürüyle tartıştığı için Uşak’a sürülür. Fakat annesi Füsun Hanım’ın tayini çıkmadığı için kızlarıyla birlikte Burdur’da kalır.
Ülkenin çok karışık bir süreçten geçtiği bu dönemde yalnız kalan Füsun Hanım ve kızları korku dolu günler geçirir. Füsun Hanım bir gün, geceleri onları uyutmayan arka bahçedeki mısır yapraklarının hışırtılarını engellemek için bıçakla hepsini yok eder.
Madak’ın her şiiri yaşanmış bir anıdır… Bu olayla ilgili de şu dizeleri yazmış defterine;
“Sen bir çocuk romanı annesi ol isterdim.
Ölü mısır tarlaları hışırdıyordu
Ve kalbimde çıngıraklı yılan sürüleri
.Diye başlayan bir çocuk romanında.”
Annesini kaybettiği (onu şiire iten) yıllar
Didem Madak 13 yaşındayken, henüz 38 yaşında olan annesini beyin kanseri nedeniyle kaybeder. Madak’ın zorlu günleri başlamıştır.
“Ölen her kadın için şiir yazdım. Onları Muc’a evin karşılığında verdim,
Çok ucuza.
Artık bütün üzgün oluşlarımın adı: Anne!”
Füsun Hanımın ölümünden kısa bir süre sonra babası ikinci evliliğini yapar. Bu evlilik artık Didem ile babasının arasına bir duvar örmüştür.
“O günleri hatırlayınca Edip Cansever’in şu dizesi gelir aklıma: ‘Bir azarlamayla ölümü düşünen çocuklar gibi…’ Bir azarlanmayla ölümünü düşünen çocuklar gibi.” Hayatın elini beline koymuş sinirli bir üvey anne gibi bizi azarladığını ve kardeşimle el ele tutuşup hayallerden balkonumuza sığındığımızı hatırlıyorum.”
Bu olay sonrasında babası için de tabii ki birkaç dize yazmıştır Didem Madak;
“Babam…Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan.
Kader neydi sanki o zaman,
Masada açık unutulmuş Turuncu kulaklı bir makastan başka…”
“Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.”
Bir gün Işıl’la oturup annesinden onlara bir şey kalmamasından yakınırken, teyzeleri onlara hayatlarını değiştirecek birkaç hediye verir. Bu hediyeler el yazması bir şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonudur. Bu andan sonra Didem Madak şair olur işte…
Üniversite yılları ve ilk evliliği
Tüm yaşadıklarını kaleme dökmeye başlayan Madak Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başlar. Üvey anne ve babasıyla yaşadığı evden ayrılmak istediği için kendince bir yöntem bulur. Birinci sınıfta tanıştığı biriyle gizlice evlenir, evden ayrılır ve okulu bırakır.
“Ardımda kırık bir ayna Üvey anneleri hayatımın. Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu… Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı. Hüzün neydi sanki o zaman Artık kullanılmayan dikiş makinası annemden kalma.”
Evden kaçışı sonrasında çok zor dönemler geçiren Didem Madak, birçok farklı işte çalışır geçimini sağlamak için. Genç yaşta yaptığı evliliği pişmanlıkla sonuçlanır ve boşanır. Boşandıktan sonra maddi sorunlarla boğuşur ve bir bodrum katında yaşamaya başlar. Bu eve taşındıktan sonraki halini “Birden yazmaya başladım.” diye ifade eder.
Bodrum katında yaşadığı tüm zorlukları anlatır şiirlerinde. Bir söyleşide “Rutubete dayanıldığı sürece şiir yazmak için çok iyi yerler.” diye bahseder bodrum katından.
Didem Madak, bu dönemde çok yalnız kalır. Kardeşi Işıl, sadece süt ve çikolata yiyerek ayakta durduğunu, hayattan memnun olmadığını, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini anlattığını söyler.
Didem Madak, üç yıl boyunca kaçar sevdiklerinden. Yakın arkadaşı Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatıyor: “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. ‘Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. ‘Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.’”
Müjde Bilir için yazdığı şiirde şöyledir;"İki kendim varmış maviş anne
Biri benmişim biri mutsuz
Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
Ben ölürsem mutsuza iyi bak! ""Kadınlık kimliğimden sıyrıldım"
Sonraki üç yıl boyunca Madak’tan haber alınamaz. Sadece kardeşi Işıl’ın yanına gider ara sıra. Gidişlerinden birinde Işıl’ı çok şaşırtır. Örtünmüş olarak çıkar karşısına.
“Örtündüm ben… Her şeye karşı… Kadın kimliğimden de sıyrıldım. Bu beni rahatlattı.” der.
Didem Madak, bu dönemde tasavvufla ilgilenir. Kardeşi Işıl Madak’ın bu dönemiyle ilgili “Çok umutsuzdu. Kapanarak bu durumdan bir çıkış yolu bulacağını umdu. Ablam o dönemden inanarak kurtuldu. Yoksa kayıp gidecekti. Hukuk Fakültesi’ni de bu dönemde bitirebildi.” der.Bu durumu da şiirlerinde şöyle anlatıyor şair:
“Allah benim çaresizliğimdi, artık konuşabileceğim kimsem kalmadığı için konuştuğumdu.”
Çok şey yaşadığı bu dönemi “Ah’lar Ağacı” şiiriyle anlatır:
“Ben acılarımın başını
Evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım.
"Grapon Kağıtları"
Bu dönemde kardeşi Işıl, ‘İnkılap Kitapevi 2000 Şiir Ödülü’ yarışmasından bahseder.
Didem Madak bununla ilgilenmeyince kendisi bütün şiirlerini toplayarak yarışmaya gönderir. Üstünden bir süre geçtikten sonra “Grapon Kağıtları” dosyasının yarışmayı kazandığı haberi gelir.
Didem Madak, bu süreçte internette şair ve avukat olan biriyle tanışır. Şair olmasından çok etkilenerek bu adamla buluşur. Günün sonunda genç adam bir şiir yazmalarını teklif eder. Adam, ikinci buluşmada kendi şiirini okur. Sıra ona geldiğinde ise Didem şu şiiri okur;
"Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!"
“Kadın kimliğine geri dönüş”
Ödül töreni için İstanbul’a giden Madak, yarışma öncesinde örtüsünü çıkarır.
Bu bir nevi onun tabiriyle “kadın kimliğine
geri dönüş” sayılabilir.
Didem Madak, ödülünü aldıktan sonra İstanbul’da yaşamaya başlar. Bir süre sonra
eşi Timur ile evlenir ve 3 yıl sonra kızı Füsun’u dünyaya getirir.
Anne kokan şiirleriyle veda ettiği yıllar
Kızının doğumundan sonra şiir yazamayan Madak tıpkı annesi gibi kansere yakalanır.
24 Temmuz 2011'de yani 41 yaşında kolon kanseri nedeniyle yaşamını yitirir.
Didem Madak’ın ödül töreni sırasında tanıştığı arkadaşı Şükran Yücel’e gönderdiği e-postadaki metin şöyledir:
“Canım Kızım Sana mektup yazacağım.
Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum.
Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum.
Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben.
Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum.
Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! Canım kızım, cehaletimden şair oldum…
Merhaba, hikaye severlerim uzun zamandır işsiz olduğum için bir kaç yere form vererek hem haber bekliyordum hemde evde Pubg ‘ye sarmıştım sürekli oyun oynuyordum. Karabüklü bir arkadaşım vardı oda memleketinde ehliyet için uğraşıyor son sınavını 20 gün sonraya atmıştı, ben şuralara form verdim istersen gel sende ver diyerek konuşmuştuk oda onaylayıp ertesi gün hemen bilet alıp gelmişti. Biraz sohbet muhabbet derken sabah erken kalkmak için haberleşip uykuya çekildik arkadaşım 27 yaşında uzun boylu atletik ve yakışıklıydı.
Sabah erken uyanıp elimi yüzümü yıkayıp bunu uyandırmaya gittim salona üzerinden yorganı düşürmüş eli boxserin altında kalkmış aletini kavramış aletinin kafası dışarı çıkmış mışıl mışıl uyuyordu sanırım birini sikiyordu rüyasında bizimki ağzım sulanmıştı bile o aletini görünce bir süre izledikten sonra artık dürtmeye başladım uyansın diye ama oralı bile olmuyordu bende hafif boxseri elimle kaldırıp aleti tamamen çıkmıştı dışarı yaklaşık 18 19 cm biraz kalındı tekrar denedim uyandırmayı gözleri yarım açıp bana bakıyordu kalk aslanım sabah oldu diye seslendim o esnada benden kalkık aletini saklamaya çalışıyordu, yaklaşık 4 senedir tanıyorum çok utangaç biriydi kendisi.
Hazırlanıp evden çıktık yolda giderken sohbet ediyoruz ama benim aklım hala o aletindeydi içimdeki orospuluk alevlenmişti bile işlerimizi halledip tekrar eve döndük saatte zaten 2 olmuştu ben duşa giriyorum dedim tamam diyerek banyoya atmıştım kendimi, hemen soyunup deliğime su pompalayamaya başlamıştım yaklaşık 2 saat banyoda kalıp tamamen tertemiz olmuştum arada bir popoma şaplak atıyor ve kurulanıyordum banyodan çıktım, bizimki uzanmış kanepeye Pubg oynuyordu kendinide kaptırmış bende odama geçtim deliğime ve pipime krem sürüp deliğime masaj yapıyordum kapıyı kapatmadım ama gelmez diye ümit etmiştim bir yandan da çok istiyordum onu boy aynasının önünde domalmış deliğime bakıyor ve hafif hafif parmaklıyordum kendimi, ben tamamen evde onun olduğunu unutmuş kendime odaklıydım artık 2 parmağım deliğime girerken hafif hafif ayna karşısında inlerken birden kapıda onun silüetini farkettim ama o benim onu farkettiğimi görmemişti, üzerinde sadece boxser olup kaldırmış aletini sıvazlıyor kapı arasından da aynadan doğru kalçalarıma bakıp deliğimi izliyordu resmen erkeğimi azdırmıştım artık.
Yavaşça ayağa kalkıp arkamı döndüğümde kapıda yoktu tekrar gidip kanepeye uzanmıştı bile, bazamın altından kırmızı tangamı giyip altına beyaz bir eşofman giydim üstüme sporcu atleti giyip bende salona geçmiştim yan kanepeye,
- çokmu beklettim yoksa
+ yok sadece merak ettim nerede kaldığını
- benim duşum uzun sürer biraz yaa diyerek gülüp geçmiştim oda tebessüm ederek yüz üstü uzanmış hala Pubg oynuyordu kimle oynuyorsun dedim kızlarla ama sarmıyor dedi, “içimden sarmaz tabi gördün kabak gibi götü “ diyerek geçirdim sadece kendime kahve yaparken arkamı döndüğümde ara ara götüme baktığını farketmiştim bile bu iş tamam dı diyerek cesaretlendirmem lazımdı onu bana açılması için diye düşünüyordum içimden, kahveyi yapıp balkona çıktım sigara içip içeri girdim bende kanepeye uzanmıştım oda benim yanımdaki kanepede çaktırmadan kalçalarıma bakıp sanki kanepeyi sikiyordu hadi beraber oynayalım mı dedim çok iyi olur dedi, bir yudum kahvemden alıp birde ona bakıyordum sanırım aleti hala kalkık tı ;) ben geliyorum diyerek kalkıp lavaboya girmişti kalkarken sanki aleti boxserini yırtıp çıkacakmış gibi kalkıktı galiba 31 çekmeye gittmişti, bende o esnada eşofmanımı hafif aşşağıya indirip tangam ve kalçalarım meydan daydı atlet biraz uzun olduğu için onunla kapatmıştım kalçalarımı göbeğimede yastık koyup popom tamamen çıkmıştı artık, geri geldiğinde aleti inmişti ve rahatlamış gibiydi ama beni öyle görünce yine arzuları alev yapmıştı.
Oyunda o ölmüştü bende oyun telaşına dalıp içime giydiğim tangamı unutmuştum zaten benim atlet belime kadar sıvanmış popom tangamla beraber kabak gibi açılmış meydandaydı arkadaşımla bir an göz göze geldik ve gözlerini kaydırarak benim popoma bakıp duruyordu sanırım cesaretini toplayıp yavaşça yerinden kalkıp yanıma kadar gelmişti kalkmış aletiyle üzerime uzanıp kalçalarıma sürtmeye başlamıştı bile inanılmaz bir duygu yavamıştım sert aleti kalçamda geziyor dudakları ensemde kulak mememi öpüyor ve yalıyordu artık oyunu falan bırakıp tamamen ona odaklanmıştım üzerimden kalkıp eşofmanımı çekip çıkarmıştı elleriyle kalçalarımı okşuyor ve öpücükler konduruyordu bende kalçalarımı biraz daha kaldırmıştım eliyle tangamı sıyırıp deliğime kafasını gömmüş yalamaya başlamıştı bile gözlerimi kısıp altında inliyordum artık diliyle belime kadar çıkmış deliğimi parmaklıyor en son siktiğim kızın götünden daha temizsin kanka diye iltifat ettiğini duyuyordum elimden tutup kaldırmıştı beni kucağına oturtup dudaklarıma yapıştı bir anda hem ısırıyor hemde dilimi emiyordu.
Atletimden kurtulmuştum göğüslerimi emerken bende üzerinden hafif kalkıp boxserini çıkarmasına yardımcı oluyordum ve aleti temas etmişti artık tenime kalçalarımla baskı uyguluyor ve aletine sürtünüyordum benim pipim hala inikti ve tangamı çoktan ıslatmıştım bile zevkten eliyle aletini kavrayıp deliğime sürtmeye başlamış hafif kalkıp oturduğumda kafası artık içimdeydi bir ohhh çekip yavaş yavaş sokmuştu bile tamamını göğüslerimi emerken kucağında zıplıyor ve inliyordum hayalim olan alet içimdeydi artık ben zıplamayı bırakıp içimde gezdirirken hızlı bir şekilde kendisi pompalamaya başlamıştı taşşakları kalçama vuruyor şaplama sesleri sarmıştı salonu kucağından inip önünde diz üstü çöküp ağzıma alıp sakso çekmeye başladım gözlerini kısıyor eliyle saçlarımı okşuyor harikasın aşkım diye söyleniyordu bana, tekrar kanepeye çıkıp domalttı önünde ıslak deliğime birden girip sikmeye devam ediyor bir yandan da kalçalarıma şaplak atıyor inletiyordu beni kendimden geçmiştim defalarca boşalmıştım bile sikilirken ayaklarımı havaya kaldırıp tekrar deliğime gömülmüş yalamaya başlamıştı dilini deliğime sokuyordu resmen. Bu çocuğun bu kadar sikişken olduğunu tahmin etmemiştim harikaydı resmen sırt üstü uzanıp geliyorum aşkım diyerek ağzımı açıp gelmesini beklerken patlamıştı artık yüzüme boşalmıştı aletini ağzıma alıp son damlasına kadar somurmuştum sikini üzerime yığılıp kalmıştı … :)
sigaranın yanına çay demledim, ellerimiz üşümesin diye. bir de karşıma oturma, yüzüne bakamayacağım zaten, sonra üzülüyorsun. hiç söylemedim ama kıyamıyorum sana ben. bir de konuşmak istediğim birkaç şey var aslında... evet, çay da sigara da bahaneydi. lütfen öyle bakma.
biliyor musun? hâlâ cüzdan kullanmıyorum. hep kızıyordun ya bir şeyi bulmam gerektiğinde çok oyalanıyorum diye ama alışkanlıklar işte. sigarayı bıraktım diyordum ama uzatılan sigaraları reddettiğim her günün gecesi "acaba kabul etmeli miydim?" diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. bir dal sigaram var iki gündür, şu en sevdiğim ceketim var ya onun iç cebinde. pembe çakmağım da buralarda bir yerlerde.
uzun zamandır hiç ayna kırmadım, üstüne bir de az da olsa kilo almayı başardım sonunda. ama tahmin ettiğin gibi olmadı kendimle barışamadım hâlâ azılı düşmanlarımdan biri şu etten kemikten beden. geceleri hiç uyanmayacakmış gibi uyuduğumdan bahsederdim hatırlıyor musun? şimdi kâbusları yapıştıkları yakamdan ayıramıyorum. saçlarımı hiç kesmiyorum ama sürekli herkese "kesmeli miyim?" diye soruyorum. sonra da kararsızlığımı ceplerime sıkıştırıp yalnızlığa adımlıyorum.
mum yakıyorum, tütsü yakıyorum, birkaç şiir açıp her şey yolundaymış gibi davranıyorum. "sor gücün sormaya yetiyorsa var mıymış, gönlümü bin parçaya böldüğünün bir sebebi." diye sesleniyor arkadan ismet özel. birkaç pompalı tam yamacımda ateşlenmiş gibi kulaklarım çınlıyor. ne şiiri duyabiliyorum ne de düşüncelerimi.
zaten susmaya gelmişim dünya'ya, çünkü dilim epey sivri. ben konuştukça karşımdaki sözcükleri yetersiz buluyor, silahına davranırcasına bedenine davranıyor. birkaç el birkaç tokat için havaya kalkıyor. dilim sivri, gülümsüyorum.
sigaramı çıkarıp düşünmeden yakıyorum, rastgele bir şarkı açıyorum. "gelirler bazı akşam, konuşuruz yavaştan. sahiden de var mı yoksa gaipten mi bunlar..." diyerek giriyor kayra arkadan. birkaç nefes çekiyorum içime. birkaç dakika geçiyor.
bir mum sönüyor, kendi alevinin onu yok edişi birkaç kaburgam aniden kırılmış gibi hissettiriyor. aynı zamanda karnıma birkaç tekme yemişim, evden atılmışım, yerle öpüşmüşüm, suratımda bakılacak yer kalmamış gibi de hissettiriyor.
"yandıkça yok oluyorsun ama sönmesini de bilmiyorsun." diyorum kendi kendime. dilim sivri, ağlıyorum. göz yaşları olmadan ağlıyorum. çünkü sönmesini bilmiyorum. sigaramı avuçlarımda söndürüyor, kendimi söndüremiyorum.