Tumgik
#Muhabbet ya gıybet değil
ozgur-ce · 4 months
Text
Kızlaaar hadi örgülerinizi çoraplarınızı çekirdeklerinizi alın gelin çaylar hazır muhabbet gırlaaaa yalnız kızlar arasında 🤫👭 araya Şaban ve Ramazan gibi çarşaf giyip karışan olursa kapıda güvenlik var ona göre 😉😎🤣🤣🤣
@hosgeldinhuzun @akdnizli-blog @gulistan-blog @1demetgul @deniz-mehtap @esfrezya @papatya-guzeli @cennetfatma @ashinasworld @lalcill @things-magic @llsusll @kardelenimbenn @bburccu @benimkucukdunyam-hb @1-hesna @hissizblogs @almina-35 @beyzaz05 @coksev @dnzinhikayesi @delale-delale @dolunay66 @dotmir @deliceezeytinn @elisaa-suu @ela-gozlu88 @f-e-r-a-y-e @gelincik-gelincik @hcr-den @igze13 @kalbi-duam @kalbenli @monaros-a @meliseni @minvalsworld @sessizbiri0 @selenisvorldsblok @sewdakar @suskunkalbim @scorpion-queen-8 @tugba-u @um21sworld @yasemen-nn @zeynozeynep @zuleyha @turuncusapka
417 notes · View notes
derdiderun · 3 years
Note
Allah razı olsun sağolun son olarak tarikata gitmeden olmaz mı evde kendi kendime yönelemez miyim
Siz bilirsiniz asla zorlamayız. Tek başına olur, olmaz diye kimse demez. Ama Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şerif’lerde açıkça emredilen namaz gibi bir ameli bile neden yapamıyor sunuz? Size engel olan ne? Niye namaz kılmayı istemiyor nefsiniz? Zor değil namaz, tek başına olur ama neden bu kadar zor geliyor? Bu sorulara cevap ararsanız kendi başınıza neden olmayacağını ya da ne kadar zorlanacağınızı anlarsınız aslında. Ama dediğim gibi siz bilirsiniz. İmam Rabbani (k.s) şöyle buyurmuştur;
“Tasavvuf yolunda ilerleyenlerin, ilimde ve amelde de kazançları olur. Ameller ibâdetler kolayca, seve seve yapılıp nefsden ve şeytândan hâsıl olan tembellik ve gevşeklik kalmaz. Günâhlar, harâm olan şeyler, çirkin, iğrenç görünür.”
Ahlakı güzel olan insan, nefsine güç yetiremediğini idrak eder. Ona güç yetirebilmek için “Bir yardıma ihtiyacım var” der. İşte kâmil mürşidler, insana bu konuda yardım ediyorlar.
NEDEN BİR REHBERE İHTİYAÇ VARDIR?
Allah’a ve âhiret gününe yakînen inanan bir mümin için, îmanını kurtarıp salih amelle Rabbi’ne dönmekten daha büyük gaye olamaz. Zira Rabbinin rızası, ancak iman ve salih amel ile kazanılır. Karşılığı cennet ve cemâlullahdır. Cennet; akıl ve hayalin erişemeyeceği kadar güzel, Allah’ın cemâlini seyretmek ise, binlerce senelik cennet hayatından dahi üstündür.
Bu fırsatı kaçıranlar ebediyen bir daha ele geçiremeyecek, gafletle geçen günlerine pişman oldukları kadar hiçbir şeye pişman olmayacaklardır. Allah’ın huzurunda başları öne eğik: “Rabbimiz! (Meselenin bu kadar vahim olduğunu anlayamamıştık. Şimdi) gördük duyduk, bizi (dünyaya) geri çevir de, salih amel işleyelim, artık kesin olarak inandık” (Secde, 32/12) diyeceklerdir. Fakat kendilerine: Heyhât artık geriye dönüş yok. “Bu güne kavuşmayı unutmanızın karşılığını görün” (Secde, 32/14) diye cevap verilecektir. Niyâzi-i Mısrî’nin dediği gibi:
Bir ticaret etmedim nakd-i ömrüm geçti hebâ
Yola geldim lâkin cümle göçmüş kervân bîhaber
Habersiz yaşamış, habersiz ölmüş, hayatın zevklerinde ukbâyı unutmuş insanlar, ellerini dizlerine vurup bin nedamet edecekler ama bir fayda vermeyecektir. Hâlbuki îman ve irfânla dolu mânevî hayatın zevki sadece âhirette değil dünyada da hissedilir. Ehl-i dünya, Allah muhabbetiyle yanıp tutuşan bir müminin, saadet iklimine dahi yetişemez.
Dünyanın en günahkâr insanı da olsa isteyen herkes cennet ve cemâlullahın nimetlerine kavuşabilir. Allah’ın azabından korunup dünya ve âhiret saadetine erebilir. Başta ailesi olmak üzere güzel ahlâkı ve hayırlı hizmetleriyle bütün mahlukâtın duasını alabilir. Bunun için yapılması gereken tek şey aşı yaptırmaktır. Yani ruha yapılacak mânevî bir enjekte ile onda gizli olan Allah sevgisini ortaya çıkarıp yeşertmektir. Bu enjekteyi de âşıklardan başkası yapamaz.
İyi bir gül iyi bir bahçıvanın elinde yetişir. Güle aşısını yapar, suyunu, gübresini verir, fazlalıklarını budar. Sevgi ve şefkatle ona bakar, büyütür. Sonuçta rengârenk açılmış, mis gibi kokular saçan güller yetiştirir. İnsanların bahçıvanları da ruhlara sevgi aşısı yapan mânevî dünyamızın mimarları Allah dostlarıdır. Sohbet ve nazarlarıyla ruha muhabbet aşısı yapar, mânevî hastalıkları tedâvî eder, gönülleri Hakk’a bağlarlar. Böylece Allah’a kulluk yapmak, emirlerine uymak, yasaklarından kaçınmak kolaylaşır. İnsan mânevî zevk ve şevkle dolar. Muhabbetle zikir ve ibadete sarılır. Zikir çoğaldıkça muhabbet, muhabbet çoğaldıkça zikir çoğalır. Neticede kalbi istilâ eden hastalıklar iyileşerek Allah’ın rızasına erer.
Her biri birer muhabbet fedaisi olan Allah dostlarının meclisinde bulunmak saadetin anahtarıdır. Onlarla yüz yüze, diz dize gelen dost kokusu almaya başlar. İmanın tadı da işte bu sevdayla başlar. Hz. Mevlânâ’nın buyurduğu gibi, Ashab-ı Kehf’in köpeği Kıtmîr dahi, aşk ehlini aradı buldu, rûhânî bir safâya erişti. Sonunda o has kullarda fânî olup cenneti kazandı. Bu yüzden Allah u Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’inde Kıtmîr’den bahsetti.
Son Nefeste İmanın Durumu
Onlara tabi olmak imanın kurtulmasına vesile olur. Ahir zamanda îmanla kabre girebilmek geçmiş devirlere göre çok daha zordur. Zira Kur’an ve sünnete ait değerler alt üst olmuş, itikat ve ahlâk alabildiğine bozulmuştur. Allah Resulü s.a.v. Efendimiz, âhir zamanda “Kişinin mümin olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamlayacağını”1 haber vermektedir. Senedi zayıf fakat mânâsı yukarıdaki hadisle teyid edilen diğer bir haberde ise, “Câmilerin tıklım tıklım dolacağı fakat içlerinde bir tane îman edenin olmayacağı” belirtilmektedir. Yine keşif ehli bir Allah dostu, bundan elli-altmış sene evvel, “Müslümanlardan pek az kişinin imanla kabre girebildiğini” esefle belirtmiştir. Bu ve benzeri daha birçok haber, insanın tüylerini ürpertecek niteliktedir. Hiçbir delil bulunmasa, sadece günümüzde îmânî meselelerdeki kalp ve kafa karışıklığına dikkat edilse, meselenin ne denli vahim olduğu yine anlaşılır. Bu şartlar altında kişi hayatı boyunca îmanını korumaya muvaffak olsa bile, acaba son nefeste şeytandan imanını koruyabilecek midir? İşte bütün mesele buradadır. Çünkü halkın îmanı ekseriyetle taklit mertebesindedir. İnsî ve cinnî şeytanların vereceği küçük bir vesveseyle -Allah korusun- yıkılabilir. Şeytan ise, bir zamanlar meleklere hocalık yapacak derecede ilim sahibidir. O yüzden sekerat anında kolaylıkla akla şüpheler verip tereddüde düşürebilir. Sonuçta kişinin îmansız olarak âhirete gitmesi an meselesidir. İmanda tahkîk ve yakîn nuruna sahip olmayan herkes bu konuda tehlikededir. Beş vakit namazını kaçırmayan Müslümanlar için de durum farklı değildir. İşte bu noktada Allah dostu kâmil bir rehbere tabi olmanın iki büyük faydası vardır.
Birincisi: Hak dostunun rehberliğinde amel etmek suretiyle îmanın kuvvetlenip inkişaf etmesidir. Allah’ın zikri ile kemâle eren bir sâlikin îmânı taklitten kurtulur tahkîke yükselir, yakîn nuru artar. Böylece îman edilmesi gereken Allah’ın varlığı, birliği, cennet, cehennem, âhiret ve benzeri bütün hakikatlere gözüyle görüyormuş gibi, ayne’l-yakîn veya hakka’l-yakîn derecesinde îman eder. Bu denli kuvvetli bir îman sadece akılda durmaz. Kalp, ruh, sır, hafâ, ahfâ gibi bütün latîfelere sirayet eder. Ayet-i kerîmede belirtilen, “Kalplerinde îman yazılı” (Mücadele, 58/22) olanların mertebesine yükselir. İşte latîfelere sirayet eden bu imana Allah’ın keremiyle şeytan ilişemez, bir zarar veremez.
İkincisi: Allah u Teâlâ’nın lütuf ve inayetiyle îmanı korumasıdır. Velî bir rehbere tabi olan kimse şevk ve iştiyakla Allah’ın emirlerine, Hz. Resulullah’ın s.a.v. sünnetine uyar. Cenab-ı Hak c.c. böylelerine sayısız müjdeler vermiş, bir hadis-i şerifte belirtildiği üzere, arşının gölgesiyle himaye edeceğini va’d etmiştir. Ahir zaman müminleri, bu konuda daha da şanslıdır. Çünkü fitnelerin sel gibi aktığı, yığınların Hakk’a sırtını dönüp tersine gittiği bir devirde, kâmil rehberin ardında dümdüz Allah ve Resulü’ne yürümek kadar faziletli bir iş yoktur. Bunlar hem arşın gölgesiyle himaye edilecek, hem de Hz. Peygamber’in müjdesiyle yüz şehit sevabı alacaklardır. Diğer bir hadis-i şerifte ise, “Kim Allah yolundaki bir rehberi desteklemek için peşinden giderse, o kimse Allah’ın himayesinde olur”2 buyrulmaktadır. Söz konusu bunca himaye ve desteğin yanı sıra bir de eteğinden tutulan böyle bir rehberin ilâhî rahmeti coşturacak, belki arş-ı a’lâyı sallayacak keyfiyetteki duası vardır. Milyonlarca bereketli ağız dünyanın dört bir yerinde o duaya âmin diyor. Berzah âleminde bulunan velîler âmin diyor. Bu kadar dua ve Hz. Resulullah Efendimize yönelen şefaat talepleri elbette boşa gitmez. Allah Teâlâ; büyük mükâfatlar verdiği, ahirette himaye ettiği kulunu, son nefeste yalnız bırakmaz. İmdadına yetişip inşallah sekerat ânında da şeytana karşı îmanını muhafaza eder.
Âlim ve Dindarlar İçin de Rehber Gerekli midir?
Bu noktada akla gelen suallerden birisi şudur: Dindar Müslümanların veya din ilimlerini tahsil etmiş âlim zatların da bir rehbere ihtiyacı var mıdır? Rehberi olmayanlar mutlaka cehenneme mi girerler?
Öncelikle belirtelim ki, rehberi olsa da salih amel işlemeyen hiçbir kimse için garanti vermek mümkün değildir. Allah c.c. dilerse azab eder, dilerse mağfiret edip cennetine kor. Fakat biz Cenab-ı Hakk’ın rahmetiyle mi yoksa adaletiyle mi muamele edeceğini bilmiyoruz. Umarız ki rahmetiyle muamele buyursun. Ancak, O’na mütemadiyen isyan edip durduğu hâlde, “Canım Allah kerim nasılsa affeder” diyen kimse, hiç şüphesiz boş hayallerin peşinde dolaşmaktadır. Bu adamın hâli evlenmeden çocuk sahibi olmak isteyen adamın hâline benzer. Şayet çocuk istiyorsa evlenerek bütün sebeplerine riayet etmelidir. Zira her işin bir kaidesi vardır. Allah’ın rahmetini celb etmenin kaidesi de salih amel işlemektir. Eğer gerçekten ihlâsla salih amel işleyebilecekse bir rehbere ihtiyaç duymadan yoluna devam edebilir. İnşallah âhiretini de kurtarır. Bu ister âlim olsun isterse dindar Müslüman olsun fark etmez.
Fakat samimiyetle belirtelim ki, durum hiç de öyle sanıldığı kadar kolay değildir. Hususan bütün feyiz kapılarına arkası dönük olan kişiler için vaziyet daha da ağırdır. Çünkü Böyleleri mânevî yardım ve desteğe de kapalıdır. Ayrıca nefis ve şeytanın tahmin edilemeyecek kadar çok, bir o kadar da gizli hîle ve desîseleri vardır. Yol binlerce tuzakla doludur. Bu yolda salimen yürüyebilmek son derece teknik bir iştir, ciddî birmarifet ister. Ne kadar âlim ne kadar dindar da olsa önündeki çukurlardan birine düşmesi her an muhtemeldir. Çünkü nefis ve şeytan her zaman şerre davet etmez. Çoğu kere hayır ve iyiliğe teşvik ediyor gibi görünerek şerre davet eder. Mesela sırf riya ve gösteriş için bazı nafile ibadetleri teşvik eder. İbadetlerinde gaflete sürükler, Allah rızasından başka gayeler sokar, amellerini kendisine beğendirip güvendirir. Gizli nafile amellerinin duyulmasından hoşlandırır. Gıybet, haset, yalan, dedikodu… vs. ile iyiliklerini imha eder. Şehvet ve gazabının girdabına sokar. Daha burada sayılamayacak kadar yüzlerce hile ile üzerine saldırıp amellerini boşa çıkarıncaya kadar uğraşır. Böylece yakîn ve marifet nurundan mahrum olan âlim veya dindar zatı nefis kolaylıkla hâkimiyeti altına alır. Sonuçta heva ve arzularının esaretine girdiği halde, bunun farkına bile varmaz. Sabah akşam nefsinin arzularına tapmasına rağmen o hâlâ Allah’a ibadet ettiğini zanneder. Hayatının sonunda heba olan ömrünün farkına vardığında ise, iş işten çoktan geçmiş olur. Kuran-ı Kerim’de işte bu aldanışı ifade eden birçok âyet-i kerîme vardır. İki tanesi şöyledir:
“Heva ve hevesini ilah edineni gördün mü?” (Casiye, 45/23) “(Bunların) dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Hâlbuki onlar sağlam iş yaptıklarını sanıyorlardı” (Kehf, 18/104) Yukarıdaki âyetler imandan mahrum olanlar ile aynı nefsanî sıfatları taşıyan herkesi yakından ilgilendirmektedir. Bu tipler; camide, tekkede, Mekke’de, medresede her tarafta bulunabilir. Hatta kâmil olmayan herkeste bu hastalıklardan bazıları az veya çok vardır. Önündeki rehbere tabi olduğu halde ona tam uymayan da, söz konusu hastalıklardan tamamen kurtulamaz.
Kalbi istilâ eden yüzlerce mânevî hastalıktan sadece kibir ve şehvet veya bunlardan bir tanesi, insanı insan vaziyetinden çıkarmaya yeterlidir. Şayet hastalıkların çoğu kalbi istilâ ettiyse o adamdan halis bir şeytan olur. Konuyla ilgili mertebeler genel olarak yukarıdan aşağı şöyle sıralanabilir: Melekiyet mertebesi, insaniyet mertebesi, hayvaniyet mertebesi, şeytaniyet mertebesi. Başlangıçta “ahseni takvîm” yani en güzel biçimde yaratıldıkları, meleklerin mertebesine yükselmeye kabiliyetli oldukları halde, hevâ ve arzularının esiri olup hürriyetlerini kaybetmeleri neticesinde “esfeli safilîne” yani aşağıların aşağısına yuvarlanmışlardır. Neticede ne anlayacak bir kalp, ne görecek bir göz ve ne de işitecek bir kulak kalmıştır. Cenab-ı Zü’lcelâl Hazretleri böylelerini cehenneme yuvarlayacağı vaîdinde bulunduktan sonra onların mânevî keyfiyetlerini şöyle tasvir etmiştir: “İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar gafillerin ta kendileridir.” (A’raf, 7/179)
Geçmiş ümmetlerin aksine Hz. Peygamber’in ümmeti için sureten hayvan şekline dönüştürme (mesh), ilâhî bir ikram olarak kaldırılmıştır. Fakat mânevî mesh devam etmektedir. Şayet iç suretler keşif ehli velîlere göründüğü gibi dışarıdan görülebilseydi, ya herkesin hayran kaldığı ya da tiksindiği bir manzara ortaya çıkacaktı. Hatta İmam-ı Gazzâlî Hazretleri’nin işaret ettiği gibi, kalp ve ruhu sökülmüş, mide ve bağırsaktan ibaret ucube haline dönüşmüş nice kimseler vardır ki, kendi vaziyetlerini görselerdi mide bulantısından bir daha yemek yiyemeyeceklerdi. Bu hâle girmekten Allah’a sığınır, şayet bu halde isek O’nun yardımını dileriz.
Hevâ ve arzuların insanı esaret altına alması nefs-i emmarenin bir neticesidir. Gazzâlî, daha o devirde insanların ekserîsinin bu mertebede olduğunu beyan etmiştir. O devir ki, âlimlerin, âbidlerin son derece bol olduğu, gönüllerde imansızlığın, sokaklarda hayâsızlığın neredeyse bulunmadığı bir devirdi. Ya şimdi durum nasıl? Geçmişe nispetle iyiye giden hangi imânî ve ahlâkî gelişmeden söz edilebilir? Diğer bir soru da şudur: Gazzâlî ve onun emsali binlerce devâsa âlim niçin bir Allah dostu rehbere sarılma ihtiyacı hissetmiştir? O günkü âlimlerin anlayışı –hâşâ- bu günkülerden daha mı kıttı? Yoksa bu gün her şey güllük gülistanlık oldu ve bir rehbere ihtiyaç kalmadı mı?
Elbetteki böyle değil. Bilakis kâmil bir rehbere bu gün her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Çünkü günümüzde yoldaki tuzaklar geçmişteki bütün devirlerin toplamından fazladır. Saadet devrinde bile, her biri büyük bir mürşid olan sahabe-i kirâm hazretleri Âlemlerin Efendisinin irtihalinden sonra kendi aralarında birbirlerinin ilim, takva ve feyzinden istifade ediyorlardı. Nefislerinin kusurlarını araştırıyor, hatalarını soruyorlardı. Hz. Ömer gibi bir kamet bile, Hz. Huzeyfe’ye kendisinin münafık olup olmadığını sormaktan çekinmiyordu. Sonraki nesil de sahabeyi rehber olarak önlerine koyuyor aynı şeyleri yapıyorlardı. Günümüze kadar işler böyle devam etti. Bu vadide milyonlarca velî aynı mektepte aynı şekilde yetişti. Hâl böyleyken bir rehbere ihtiyacı olmadığını kim söyleyebilir?
Hiç şüphesiz ilim büyük bir nimettir. Allah u Teâlâ: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9) buyurmak suretiyle âlimin değerine işaret etmektedir. Ancak şurası muhakkak ki, ilim; îman ve salih amelle bir kıymet ifade eder.
Bir hadis-i şerifte: “İnsanlar helâk oldu âlimler kurtuldu. Âlimler de helâk oldu (ilmiyle) amel edenler kurtuldu. Amel edenler de helâk oldu ihlâsla amel edenler kurtuldu” (1) buyrulmaktadır. Dolayısıyla salih amel olmadan ilmin de bir faydası yoktur. Zira insan kalbindeki îmânıyla mümindir, kafasındaki malumat yığınlarıyla değil. Amelle desteklenmeyen bir ilimde ne yakîn nurundan ne de marifetten söz etmek mümkündür. Yakîn ve marifet olmadan şeytanın, hususan nefsin, karıncanın ayak şamatasından daha gizli olan hîlelerinden nasıl korunabilir?
Üzülerek belirtmek gerekir ki, günümüzde kendi başına rehbersiz yetişen marifet ehli bir âlim bulmak, samanlıkta iğne bulmaktan daha zordur. Hatta sadece kibirden arınmış âlimler bile azdır. Bilakis ilimden gelen enaniyet ve benlik, âlimlerin çoğunu istilâ etmiştir. Gazzalî’nin belirttiği gibi, bunların çoğu kendini herkesten fazla Allah’a yakın kabul eder. Başkaları hakkında daha endişeli olur. Muhatabı haklı bir söz söylese ona galebe etmek için ne kadar çürük delil varsa hepsine sarılır. Hâlbuki bu hal kâfir ve münafıkların vasfıdır. Nitekim Allahu Teâlâ:
“İnkâr edenler: “Bu Kuranı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki galip gelirsi­niz.” (Fussılet, 26) buyurmuştur. Böyleleri takvâ sahibi salih zatlara zerre kadar değer vermez. Onları cahil cühela takımı olarak görür. Esasen kendisinden başka kimseyi beğenmez. Halkı adam yerine bile koymaz. Birisi kendisine hizmet veya hürmette kusur etti mi ona şiddetle kızar. İş vaaz vermeye gelince ateşli konuşmalar yapar, halkı galeyana getirir. Fakat çoğu kere kendi kalbinde bir yumuşama olmaz. Gözünden kolay kolay yaş dökülmez. Ölümden nefret eder. Çünkü dünya sevgisi bütün benliğini sarmıştır. Bol bol Kur’an okur fakat boğazından aşağıya inmez. Gönlünde bir haşyet meydana gelmez. Farz ibadetlere bile gevşek davranır. Bu haliyle ilim sahibi bir kişi, adam yerine koymadığı dindar fakat ilimsiz halkın seviyesinden bile kat kat aşağı yuvarlanmıştır.
Şayet kibri ve şöhret arzusu had safhada ise, aykırı fikirler ileri sürmek, haramı helâl, helâli haram göstermek suretiyle dikkatleri üzerine çeker. Böylece sivrilmeye, meşhur olmaya çalışır. Bu son durum hayvaniyetten de aşağı tam bir şeytaniyet ahlâkıdır. Rabbimizden bizleri dalaletten hidayete sevk etmesini ruh u canımızla talep ederiz.
Âlim de olsa, rehbersiz yola gitmenin sonuçları işte bu noktalara kadar ilerleyebilir. Onun için Cenab-ı Hak c.c.:
“Bana yönelen kimsenin yoluna uy; sonunda dönüşünüz banadır.” (Lokman, 31/15) buyurmak suretiyle âlim, cahil ayrımı yapmadan herkesi dostlarının yoluna davet etmektedir. Çünkü bütün bu hastalıkların ilacı kâmil rehberin elindedir. Kibrini kırmak suretiyle öldürücü hastalığa yakalandığını kabul edip onların önüne diz çöken âlim ve dindar zatlar, o ilaç ile şifa bulabilirler. Yeter ki, kendisini mânen ameliyat edecek doktora teslim olsun ve onun işine karışmasın.
İster âlim, ister cahil, ister dindar ve isterse sofi olsun herkes dînî hayatın neresinde olduğunu şu iki soruyla tespit edebilir.
Birincisi: Ölüm düşüncesi kendisine sevimli mi geliyor ürkütücü mü? Sevimli geliyorsa işler iyi gidiyor demektir. Çünkü Allah’a kavuşma arzusu dünya, evlat, mal, mülk arzusunun üzerine çıkmış demektir. Fakat henüz yeteri kadar salih amel işleyemediği için değil de, dünyadan ayrılmak zor geliyorsa vaziyet iç açıcı değildir.
İkincisi: Allah u Teâlâ zikredildiği zaman içlerinde tarifi mümkün olmayan bir muhabbet, bir coşkunluk veya ürperme meydana geliyor mu? Şayet geliyorsa yine işler iyiye gidiyor demektir.
Cenab-ı Hak c.c.:
“Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki, Allah zikredildiği zaman yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır.” (Enfal, 8/2) buyurmaktadır. Eğer kalpte muhabbetten eser yoksa Allah u Teâlâ’nın da ona karşı muhabbeti olmayabilir. Zira şu âyet-i kerîmede buna işaret vardır:
“O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin de nankörlük etmeyin.” (Bakara, 2/152)
Evet… inanan herkes Allah’ı sevdiğini söyler. Fakat hakîkî sevgiye muvaffak olanlar azdır. İşte bu muhabbetin ilacı da yine Allah âşığı olan rehberlerin elindedir. Gönül kovasını çağlayanlar hâlinde akıp giden feyiz pınarının altına tutan, Hak dostunun edna bir nazarını kendi kırık dökük amellerine tercih eden, billur gibi aynalardan süzülüp gelen güneş ışığına sırtını değil de kalbini çeviren her mümin, aradığı muhabbete erişebilir. Böylece dünyâ ve ukbâ saadetine erip Rabbinin rızasına kavuşabilir. Cenab-ı Mevlâ bizleri de onlardan eylesin.
(1)-Aclunî, Keşfü’l-Hafa, 2/280 no: 2795
(Dr. Mustafa Bahadıroğlu/Semerkand Dergisi)
22 notes · View notes
horozmehmetemin · 4 years
Text
Tumblr media
KAŞ ALDIRMAK CAİZ MİDİR?
SORU:
Kaş aldırmanın günah olduğu söyleniyor, dinimizdeki hükmü nedir? Eş izni ile de bir alakası var mı?
CEVAP:
“Hz. Peygamber’den rivayet edilen bazı hadisler sebebiyle, yüzdeki kılları yolma­nın, kaşları inceltme (aldırma), kirpikleri uzatmanın şer’i hükmü İslâm âlimlerini bir hayli meşgul etmiştir.
Hz. Peygamber bir hadislerinde, “Allah yüz tüylerini yolan ve yolduran kadına lanet etsin…”buyurmuş olup (Buhârî, Libas, 84; Müslim, Libas, 120), bu yasağın hangi nevi fiilleri kapsadığı İslâm hukukçuları arasında tartışma konusu olmuştur.
Çoğunluğa göre kadının, kocası için ve onun izniyle yüzünde biten kılları alması, makyaj yapması, hatta kaşını düzeltme­si/inceltmesi caizolup hadisteki yasak, kadının dışarı için, insanlar içine çıkmak için yüz kıllarını yolma, kaş aldırma ile ilgilidir. Malikîler de dâhil bir gurup âlim ise, bunu yaratılışı değiştirme olarak değerlendirdi­ğinden her ne surette olursa olsun caiz görmemekte veya mekruh görmektedir.
Hadiste yasaklanan kıl koparmayı, yüzde sonradan biten ve yüzü çirkinleştiren yüz kıllarını koparma değil de, kaşları inceltme veya yukarı kaldırma için kaş kıllarını yolma olarak anlamak daha doğru gözükmekte­dir.” (Ali Bardakoğlu, “Süslenme”, İslam’da İnanç İbadet Ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İlmî Muşavir Ve Redaktör: İbrahim Kâfi Dönmez, İstanbul, 1997, c: 4, s: 172-173)
Sual: Erkeğin hanımı üstündeki hakkı nedir?
CEVAP
Erkeğin de hanımı üzerinde hakkı çoktur. Kadın kocası ile iyi geçinmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir.) [Taberani]
Bir kadın, kocasını güzel karşılar, güzel sözler söyleyerek hoşnutluğunu kazanmaya çalışırdı. Peygamber efendimiz aleyhisselam, kadının bu hareketinden dolayı kocasına buyurdu ki:
(Hanımına selam söyle, yarı şehit sevabına kavuştuğunu haber ver!) [Şir’a]
Kadınların Cennete girmeleri erkeklere göre daha kolaydır. Bir hadis-i şerif meali:
(Kadın, beş vakit namazı kılar, orucunu tutar, kendini yabancılardan korur ve kocasına muti olursa, Cennete girer.) [İbni Hibban]
Erkeğini razı eden kadın için korku yoktur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kocası razı olduğu halde ölen kadın Cennete girer.) [Tirmizi]
(Kocasına muhabbet gösteren, çocuk doğuran, öfkelendiği an veya kocası kendine kızdığı zaman, kocasını razı edinceye kadar uyumayan kadın Cennetliktir.) [Taberani]
Kadına ziynet eşyası mubahtır. Ziynet almak için kocasını müşkül duruma düşürmemeli, yabancılara ziynetlerini göstermemelidir! Böyle olunca ziynetleri Cennete girmelerine mani olmaz. Bir hadis-i şerif meali:
(Cennette kadınların az olduğunu gördüm. Sebebini sordum. "Onları altın ve ziynet eşyası meşgul etti" dediler.) [İ. Ahmed]
Kocasına, elinden geldiği kadar güler yüzlü davranıp, sevgi göstermeli, dili ile de onu incitmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kıyamette Allahü teâlâ, kocasına dili ile eziyet eden kadının dilini 70 arşın uzun yapıp, boynuna dolar. Kocasına kötü gözle bakan kadını da başı kesik ve bedeni parçalanmış hale çevirir.) [Şir’a]
(Senden ne gördüm) diyerek küfran-ı nimette bulunmamalıdır! İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Eğer kocalarına karşı küfran-ı nimette bulunmasalar, namaz kılanlar hemen Cennete girerdi.) [Şir’a]
(Cehennem halkının ekseriyetini kadınların teşkil ettiğini gördüm. Sebebi de, çok lanet ederler ve kocalarına karşı küfran-ı nimette bulunurlar.) [Buhari]
Kocasına bir iyilik yapmışsa, başına kakmamalıdır. Yeme ve giyme gibi hususlarda kocasını üzmemeli, yapamayacağı şeyi ondan istememelidir! Kocasının şerefini korumalı, her işte onun rızasını kazanıp gönlünü hoş etmeye çalışmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kocanın hanımı üzerindeki hakkı, benim sizin üzerinizdeki hakkım gibidir. O halde kocasının hakkını gözetmeyen, Allahü teâlânın hakkını gözetmemiş olur.) [Şir’a]
Kadın, kocasını üzmemelidir.
Bir gün Hazret-i Fatıma, ağlayarak babasının huzuruna geldi. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
- Ya Fatıma, niçin ağlıyorsun?
- Kasıtsız söylediğim bir sözden Ali bana kızdı. Özür diledim. Fakat onu üzdüğüm için ağlıyorum.
- Kızım, bilmez misin, Allahü teâlânın rızası kocanın rızasına bağlıdır. Ne mutlu o kadına ki daima kocasının rızasını arar, kocası ondan razı olur. Kadınlar için en üstün ibadet, kocasına itaattir. Erkek, hanımından razı olunca, o kadın istediği kapıdan Cennete girmeye hak kazanır. Kocasını üzen kadın, onu razı edinceye kadar, Allahü teâlânın lanetinde olur.) [R. Nasıhin]
Koca hakkına riayet, kadına cihad etmiş gibi sevap kazandırır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Koca hakkına riayet, Allah yolunda cihad etmek gibidir.) [Taberani]
(Kadın, kocasından izinsiz olarak nafile oruç tutamaz. Eğer tutarsa, aç ve susuz kalmış olur, sevap kazanamaz. Kocasından izinsiz evinden dışarı çıkamaz. Çıkarsa, gökteki melekler, geri evine dönünceye kadar ona lanet eder.) [Taberani]
(Bir erkek, ihtiyacı için hanımını çağırsa, kadın tandır başında olsa da, hemen ihtiyacına cevap versin!) [Tirmizi]
(Kocası çağırdığı halde yatağa gelmeyen kadına melekler sabaha kadar lanet eder.) [Buhari]
(İzinsiz evden çıkan kadına, kocası razı oluncaya kadar, güneşin ve ayın doğduğu her şey lanet eder.) [Deylemi]
(Kadın, kocasından izinsiz [ana, baba, kardeşleri dahil] hiç kimseyi evine alamaz, nafile namaz kılamaz.) [Taberani]
(Kadınlarınızı süslü giyinmekten men ediniz! Beni İsrail kadınları süslü giyinip camiye gururlanarak yürüdükleri için lanetlenmişlerdir.) [İbni Mace]
(Kocası razı oluncaya kadar, kadının namazları ve hiçbir iyiliği kabul olmaz.) [Taberani]
(Kadının namazları kabul olmaz) demek, namaz borcundan kurtulur, fakat namaz kılmakla meydana gelecek büyük sevaba kavuşamaz demektir. Namazı boşa gider demek değildir.
Bir kadından kocası razı olmazsa, kadın, günahının cezasını çektikten sonra, Cennete girer. Cennete sadece kâfirler girmez. Müslümanın günahı çok olsa da, sonunda mutlaka Cennete girer.
Karı koca iyi geçinip, birbirlerinin rızalarını almaya çalışmalıdır.
Sual: Beyimden habersiz, mevlit için, vaaz dinlemek için, namaz kılmak için camiye, komşuların evlerine gitmem doğru mudur?
CEVAP
Zaruri gereken din ilimlerini beyi öğretmeyen kadın, münasip bir kadın hocadan bunlar�� öğrenebilmek için izinsiz gidebilir. Beyiniz izin verse bile, komşularda uygunsuz şeyler konuşulan toplantılara gitmenizi tavsiye etmeyiz. Kadınların camilere de gitmeleri uygun değildir. Birkaç kadının toplanıp uygun bir ilmihal kitabı okumaları çok iyi olur.
Sual: Dışarı çıkarken her defasında eşimden izin almak durumunda mıyım?
CEVAP
Bir defa izin alınır. Yani ben istediğim zaman dışarı çıkabilir miyim dersiniz. Tamam derse her zaman çıkabilirsiniz. Çıkamazsın derse işe de gidemezsiniz. Evde ona ait malları da dilenciye veya misafirlere izinsiz veremezsiniz. Yani misafirinize bir bardak çay veremezsiniz. Ama (İstediğin şeyi istediğin yere harcayabilirsin ve istediğin zaman istediğin yere gidersin) gibi izin alırsanız, istediğinizi istediğiniz gibi harcarsınız ve istediğiniz yere gidersiniz. İzinsiz yapmamak gerekir.
Sual: Kadın, gittiği yerde, gıybet ediyor, yalan söylüyorsa işlediği günahlar kocasına da yazılır mı?
CEVAP
Bilmezse yazılmaz. Günah işleyeceğini bilerek gönderirse yazılır.
Sual: Mukim bir bayan başka şehirdeki kocasının veya mahrem bir akrabasının yanına mahremsiz gidebilir mi?
CEVAP
Mukim iken gidemez. Seferde ise gidebilir. Mesela kocası ile İstanbul’da oturuyor. Kocası ile Ankara’ya gitmiştir. Sonra kocası İstanbul’a gelmiştir. Kadın bir hafta sonra yanında mahremi olmadan da İstanbul’a kocasının yanına gelebilir.
Kadının cihadı
Sual: Kadının cihadı nasıl olur?
CEVAP
Riyad-un Nasıhinde buyuruluyor ki:
Resulullah efendimiz, ev işlerini Hazret-i Fatıma’ya, dış işlerini Hazret-i Ali’ye vermiş, bu hususta şöyle buyurmuştur:
(Hanımının evde oturması için, işlerini gören, ihtiyaçlarını karşılayan, onu yabancı erkeklerin görmesinden koruyan, ümmet-i Muhammedin düşmana esir düşenlerini satın almış, azat etmiş gibi sevaba kavuşur.)
(Ya Fatıma, ne mutlu o kadına ki, kocası ondan razı olur. Allahü teâlânın farz kıldığını yapmaktan ve kocasına itaatten sonra kadınlar için, yün eğirmekten, iplik bükmekten üstün iş yoktur. Bir saat yün eğirmek, iplik bükmek veya dokumak, kadınlar için bir yıl ibadet etmekten daha sevaptır. Dokudukları her iplik için amel defterlerine bir şehit sevabı yazılır.)
(Beş vakit namazını kılan, malının zekatını veren, Ramazan-ı şerif orucunu tutan, kocasının günah olmayan işlerinde ona itaat eden ve tesettüre uyan kadın, Cennete istediği kapıdan girer.) (Karı-koca Hakları bahsi)
Peygamber efendimiz, kendi kızına ve diğer kadınlara şehit sevabı kazanmak için ev işleri ile meşgul olmalarını emretmektedir. Başka bir hadis-i şerifte de, (Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir) buyuruldu. (Şir’a)
Geçimsiz kocanın hakkı
Sual: Huysuz bir kocaya da dinin emrettiği şekilde mi davranmalıdır?
CEVAP
Zalime de, mazluma da dinin emrettiği şekilde hareket edilir. İyilik eden, hanımını üzmeyen kocanın nesine sabredilir? Kadın huysuz olursa, kocası sabreder, kocası huysuz olursa hanımı sabreder. Bu imtihanda sabreden çok sevap alır. Kötülük eden, kendine eder.
Mazlumların, sabredenlerin yardımcısı Allah’tır. Allahü teâlâ, kimsenin hakkını kimsede koymaz. Sabredenlere sayısız mükafat verir.
Karı-koca birbirinin kötü huylarına sabretmelidir! Hadis-i şerifte, (Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Eyyüb aleyhisselam gibi mükafatlara kavuşur. Kocasının kötü huyuna sabreden kadın da, Hazret-i Asiye gibi sevaba kavuşur) buyuruldu. (İ.Gazali)
Kur'an-ı kerimde de, Allahü teâlânın sabredenlerle beraber olacağı ve sabredenlerin mükafatlarının hesapsız verileceği bildirilmiştir. (Enfal 46, Zümer 10)
İyi insan, yalnız başkalarına kötülük etmeyen kimse demek değildir. Başkalarından gelen kötülüklere de güzel sabreden kimsedir.
Sual: Kocanın dine aykırı emirlerine uyulur mu?
CEVAP
Hiçbir koca, hanımına dine aykırı emir veremez. (İçki içeceksin, namaz kılmayacaksın, açık gezeceksin) diyemez. Derse, yapılmaz. Peygamber efendimiz, (Halıka isyan olan işte, kula itaat edilmez) buyuruyor. (Hakim)
Ana-baba da dese, âmir de dese, yapılmaz. Fakat yine de güzellikle yapmamaya çalışmalıdır.
Erkeğin hakkı çoktur
Sual: Kadınların haklarından bahsettiniz. Erkeklerin hakkı yok mu?
CEVAP
Erkeğin hanımı üzerinde hakkı daha çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kocasının yatağından kaçan kadına, melekler sabaha kadar lanet eder.) [Buhari]
(Kadının üzerinde en büyük hak sahibi kocasıdır, erkeğin de anasıdır.) [Hâkim]
(Kadın, kocasının hakkını ödemedikçe, Allahü teâlânın hakkını ödemiş olmaz.) [Taberani]
Günümüzün çalışma şartları ağır, para kazanma çok zordur. İş ahlakı, güzel ahlak, yok gibidir. Erkek çoğu zaman bu şartlar karşısında bunalır, çok sıkıntı çeker. Evine, pestil olmuş şekilde gelir. Yorgundur, sinir sistemi bozuktur. Bunu düzeltmek, sıkıntılarını unutturmak, onu neşelendirmek, ona destek olmak, yardımcı olmak kadına düşer. Bu halde eve gelen koca, haklı olarak hanımından en azından tatlı dil, güler yüz ve ilgi bekler. Bunu da göremezse dengesi iyice bozulur. Sözleri ve hareketleri normal olmaz. Hanıma düşen vazife, bu sayılanları yapamıyorsa hiç olmazsa susup, onu daha fazla üzmemelidir. (Evinde huzuru olmayan, zindandadır) buyuruluyor.
Bu kadar sıkıntıda olandan her türlü dengesizlik beklenir. Kadın, bardağı taşıran son damla olmamalı. Aksine, hemen devreye girmeli, onu hoş görmeli, idare etmeli, teselli etmeli. Onun evde olduğu zamanlar ev işiyle meşgul olmayıp, onu neşelendirmeli. O olmadığı zamanlar işini gücünü yapmalı. Kadınlara tavsiyemiz hep şu oluyor: Dışarısı ateş, ahlak namus yok gibidir, kocanıza sahip çıkın, güzel ahlakla, tatlı dille, güzel yemeklerle, evinizin temizliği intizamıyla veya hoşlandığı neyse, o usulle kocanızı evinize bağlayın. O, eve adımını atmak için can atsın. (Yuvayı dişi kuş yapar) derler.
(Şeytanlar kâfirlerle değil, Müslümanlarla uğraşıyor) buyuruluyor. Nefsimiz keza, kuduruyor. Neye kuduruyor, tesettüre, namaza niyaza, doğru itikada kudurup duruyor. Şeytan adamlarını sabah salarmış, gece rapor alırmış. Biri, namazını bozdurdum dermiş, biri orucunu bozdurdum dermiş. Diğeri haram yedirdim dermiş, hepsine tamam dermiş. Bir başkası da, karı ile kocanın arasını bozdum dermiş. Şeytan çok sevinir, aferin der, onu alnından öpermiş, en büyük işi başardın, bu olunca hepsi zamanla bozulur dermiş. Onun için hep tetikte olmalı, şeytana nefse bu fırsatı vermemelidir.
İslamiyet, sadece kadına veya erkeğe gelmedi. Sadece anneye, babaya, evlada da gelmedi, herkese geldi. Herkes uymak zorundadır. Kim uyarsa dünyada ve ahirette rahat eder, faydasını görür. Nasıl ki, arabanın bir lastiği patlayınca araba gitmiyorsa, nasıl ki saatin dişlilerinden biri kırılırsa saat çalışmıyorsa, aileden birinin de yanlışı, eksiği, bütün ailenin huzurunu, düzenini bozabilir.
Buna göre herkes dikkat etmeli, haddini ve vazifesini bilmeli, kusurları için özür dileyip, yeni bir sayfa açıp, yeni bir başlangıçla hayata neşeyle devam etmeli. Dinimizde üzmek yasak olduğu gibi, üzülmek de yasaktır. Müslümanı hep hoş görmeli, kusurunu örtmeli, görmezden gelmeli. Bilmediğim bir mazereti vardır diyerek onu affetmeli. Affeden affedilir, seven sevilir.
Eşinden izin almak
Sual: Erkeğin bir yere giderken hanımından izin alması gerekmiyor da, kadının niye kocasından izin alması gerekiyor?
CEVAP
Dinimiz, en ağır sorumluluğu erkeğe yüklemiştir. Erkeğin görevi, çalışıp evin geçimini sağlamak, hanımını günahlardan ve her türlü tehlikeden korumaktır. Kadın çalışmaya mecbur olmadığı gibi, ev işlerini de yapmaya mecbur değildir. Kocasının işlediği günahlardan da sorumlu olmaz. Fakat erkek, kadının işlediği günahlardan da sorumludur. Onun için, kocası onun günah işlenen yere gitmesine rıza gösteremez; gösterirse kendisi de günaha girer. Bunun için kadın, bir yere giderken kocasından izin almaya mecburdur.
Terbiyesizlik
Sual: Bir hanım, beyinin yanında terbiyesizce oturabilir mi?
CEVAP
Uygun olmaz. Resulullah efendimiz, kızının yanında bile ayaklarını uzatıp oturmazdı.
Nâfile için izin istemek
Sual: Nâfile namaz kılmak, nâfile oruç tutmak için kadının kocasından izin alması gerekir mi?
CEVAP
Namaz, oruç gibi nâfile ibadetler için izin almak gerekir. İki hadis-i şerif meali:
(Kadın, kocasından izinsiz [nâfile] oruç tutamaz.) [Buharî, Müslim]
(Kadın, kocasından izinsiz eve kimseyi alamaz, [nâfile] namaz kılamaz.) [Taberanî]
Hazret-i Safvânın hanımı, (Yâ Resulallah, namaz kılınca kocam beni dövüyor) diye şikâyette bulundu. Hazret-i Safvan ise, (O da, bir rekâtta uzun iki sûre okuyor. Hâlbuki ben bunu yasakladım) dedi. Resulullah efendimiz, o kadına, (Tek sûre okumak yeterlidir) buyurdu. (Ebu Davud)
Görüldüğü gibi farz namazı bile uzatması uygun olmuyor. Bu hadis-i şerifler gösteriyor ki, evde huzurun sağlanması için, kadın kocasından habersiz iş yapmamalı. Kadının kocasıyla iyi geçinmesi, nâfile ibadetlerinden daha üstündür, daha çok sevabdır. Cihat sevabı, farz sevabı alır.
Çevreye sıkıntı vermek
Sual: Komşumuzun hanımı çok cadalozdur. Kocası da, çevresi de şirretliğinden dolayı bizar olmuşlardır. Namaz falan kıldığı da yoktur. Kocası (Günah değilse boşarım) diyor. Böyle bir kadını boşamak günah olur mu?
CEVAP
Düzelmesi ve iyilikle tutması mümkün değilse, komşularına ve kocasına sıkıntı veren veya namaz kılmayan, diğer farzları yapmayan kadını boşamanın günah olmadığı din kitaplarında yazılıdır.
Haramı helâl yapmak
Sual: Bazı ablalar, (Bir kız evlendikten sonra kocası isterse, kaşını alabilir, yüzük, bilezik gibi ziynetlerini sokakta takabilir) diyor. Bir kocanın haramı helâl yapma yetkisi var mıdır?
CEVAP
Hâşâ, hiç kimse, haramı helâl yapamaz. Ana baba, koca ve âmir gayrimeşru emir verse, bu emre uyulmaz, çünkü Peygamber efendimiz, (Hâlık’a isyan olan işte, kula itaat edilmez)buyuruyor. Mesela onlar, (İçki iç, namaz kılma, tesettürsüz gez!) deseler de, haram olan şeyler yapılmaz. Kadınların kaş aldırması, yüzük ve bilezik takarak, bunlar görünecek şekilde dışarı çıkmaları haram olduğu için, hiç kimse bunlara helâl diyemez ve bunları helâl yapamaz.
Sual: Babası hasta olan bir kadın, kocasından izinsiz, babasına bakmaya gidebilir mi?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Bezzâziyyede diyor ki:
“Babası hasta olup, bakacak kimse bulunamazsa, zevcinden, kocasından izinsiz gidip hizmet eder.”
2 notes · View notes
1-yolcu · 6 years
Note
Selamunaleyküm Boş şeylerden yüz çeviremiyorum. Siz ne dersiniz ne tür tavsiyelerde bulursunuz bilmem ama Allah aşkına bi şeyler söyleyin. Dua da ederseniz çok iyi olur. Allah razı olsun..
Ve'aleyküm selâm, büyüklerin dua'sı olsun olsun.İhlas, samimiyet, muhabbet ve amel ve gönül ve ilim ehli erlere, yetimlere, ümmete hizmeti, onları sevmeyi dert edinmeyi biz acizlere nasib eylesin Rabbim.Gönüllerine girer, dualarına mazhar olur, gafil halimizden uzak oluruz.Muhabbetullah silsilesini bir eylem ile başlatın, şu an kalbinizle bir karar alın, niyet ettim bu ay ilmihal eksiklerimi kapatmaya ya da her perşembe akşamları bir yasin'i şerif okumaya ya da davet edildiğim sohbete her hafta katılmaya, namazlarımı eksiksiz yerine getirmeye, bundan sonra ahiretime uzanmayan dertleri dert etmemeye, gıybet ve zulmete daha dikkat etmeye, uyumayı, yürümeyi ibadete çevirmeye, kardeşlerimi sevindirmeye, onlarla hediyeleşmeye vs, o denli güzel şeyler var ki yapılacak, bitkin, amaçsız olmanın yeri değil, şimdi estağfirullah deyip yola koyulmanın, güzel meşguliyetler edinmenin zamanı, ecmain.
27 notes · View notes
yantekerlek · 2 years
Note
Çok anlaşılır olmamış haklısını hatta yanlış anlaşılır olmuş. Dedikodu vb. durumlardan ortam içinde düşmemek için yaptığınız bir şey var mı? İlişkiden kastımda o ortamı terketmek imkanı bulunmayan ilişkilerdir akrabadır, komşudur vs. çok kez deneyip tekrar aynı hatayı yapıyor buluyorum kendimi.
gıybetle ilgili daha önce şöyle bir dertleşmiştik bir anonimle. ama sizdeki problem gıybet etmeyi huy haline getirmiş olmaktan kaynaklanan bir problem değil. başkalarının bu kötü işi yaptığı ortamda ne yapmanız gerektiğinin derdindesiniz. aslında terk edilmeyecek ortam yoktur. her ortamdan uzaklaşabiliriz uygun bir üslupla ama peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir kötülük gördüğümüzde ilk olarak kötülüğün ortamını düzenlememizi tavsiye ediyor. el ile düzeltmek, dil ile düzeltmek, kalp ile buğz etmek şeklinde bir sıra takip etmemizi tavsiye ediyor. kötülüğü el ile bizzat giriştiğimiz fiil ve uygulamalarla düzeltilebilecek ortamlar oluyor. buna uygun olmayan dil ile düzeltilebilir ortamlar oluyor, buna da gücümüz imkanımız yetmiyorsa kalp ile buğz (kötülükle aramıza mesafe koymak, kötülüğe bakışımızı normalleştirmemek, o kötülüğe karşı şuuru uyanık tutmak, gerekirse kötülüğün işlendiği insandan, ortamdan vs. uzaklaşmak. bu uzaklaşma olmadığı zaman.
ben kötü değilim bulunduğum ortam kötü ben bozulmam bu ortamda kendimi biliyorum o yüzden duracağım bu ortamda demek işlenen kötü fiilden daha az iğrenmeye, normal karşılamaya, olur vermeye, onaylamaya, en son nokta olarak yapmaya götürebiliyor maalesef). gıybet edilen ortamda direkt masaya vurup, ayağa kalkıp, kaşları çatıp, bunun kötü bir şey olduğunu, konuşacak başka şeyler olduğunu sert dille ifade etmek anlamsız olur. iyiliği tavsiye ederken kullanılan dilin, üslubun, kelimelerin kötü olması düşünülemez. olmaz yani.
güzel bir üslupla emr-i bil marufta nehyi anil münkerde bulunmak gerek. aman boşverin canım gıybet etmeyelim şimdi deyip konuyu başka bir yere götürmek. başka şeylere dikkat çekmek güzel olur. hem gıybetin kötülüğünü hatırlatmak hem de bunu hatırlatmanın muhabbeti susturmak baltalamak amaçlı olmadığını göstermek açısından başka konu açmak imajınızda bozulma olmaz. aman ne gıcık ya, başımıza bekçi kesildi denmez. o muhabbetin akışında komşu akraba da bunu ifade edebilecek yakınlıkta insanlardır. iş ciddiye biner gıybeti savunmalar başlarsa yüzüne de söylerim, olanı söylüyorum şeklinde. kimseye bilmişlik yapma derdinde olmadığınızı yine samimi mütebessim bir dille ifade edersiniz. hadis-i şerifi okuma imkanınız olursa okursunuz. veyahut içinde bulunduğunuz ortamda kullanabileceğiniz güzel bir yönteminiz varsa onu denersiniz. her ortamın kendine has havası var. ona göre bir şeyler yaparsınız gerçekten hedefiniz bu pislikten kurtulmak ve kurtarmaksa çareler tükenmez. olmazsa da son aşama buğzdur.
her fırsatta telefona bakıyoruz. gereken hatırlatmayı yaptıktan sonra alınız telefonu elinize oynamaya başlayınız. küçük çocuk varsa çocuklarla oynamaya başlayınız. onlarla muhabbet ediniz. onlar gıybet etmezler. en fazla birbirlerinin saçına yapışırlar. bu çok daha çözülebilir bir problem. çayı bitenin çayını doldurmak, tabak servisinde aktif olmak ortamdan soyutluyor. ev sahibi de minnettar olur. böyle şeyler. arada tuvalete gidebilirsiniz. sonra da evinize gitmeniz için var olan sebeplerinizden birini söyler erkenden ayrılırsınız. böyle böyle şeyler.
bunlar da tıklar
tık
tık
0 notes
musstuffsworld · 3 years
Text
Tumblr media
KAŞ ALDIRMAK CAİZ MİDİR?
SORU:
Kaş aldırmanın günah olduğu söyleniyor, dinimizdeki hükmü nedir? Eş izni ile de bir alakası var mı?
CEVAP:
“Hz. Peygamber’den rivayet edilen bazı hadisler sebebiyle, yüzdeki kılları yolma­nın, kaşları inceltme (aldırma), kirpikleri uzatmanın şer’i hükmü İslâm âlimlerini bir hayli meşgul etmiştir.
Hz. Peygamber bir hadislerinde, “Allah yüz tüylerini yolan ve yolduran kadına lanet etsin…”buyurmuş olup (Buhârî, Libas, 84; Müslim, Libas, 120), bu yasağın hangi nevi fiilleri kapsadığı İslâm hukukçuları arasında tartışma konusu olmuştur.
Çoğunluğa göre kadının, kocası için ve onun izniyle yüzünde biten kılları alması, makyaj yapması, hatta kaşını düzeltme­si/inceltmesi caizolup hadisteki yasak, kadının dışarı için, insanlar içine çıkmak için yüz kıllarını yolma, kaş aldırma ile ilgilidir. Malikîler de dâhil bir gurup âlim ise, bunu yaratılışı değiştirme olarak değerlendirdi­ğinden her ne surette olursa olsun caiz görmemekte veya mekruh görmektedir.
Hadiste yasaklanan kıl koparmayı, yüzde sonradan biten ve yüzü çirkinleştiren yüz kıllarını koparma değil de, kaşları inceltme veya yukarı kaldırma için kaş kıllarını yolma olarak anlamak daha doğru gözükmekte­dir.” (Ali Bardakoğlu, “Süslenme”, İslam’da İnanç İbadet Ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İlmî Muşavir Ve Redaktör: İbrahim Kâfi Dönmez, İstanbul, 1997, c: 4, s: 172-173)
Sual: Erkeğin hanımı üstündeki hakkı nedir?
CEVAP
Erkeğin de hanımı üzerinde hakkı çoktur. Kadın kocası ile iyi geçinmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir.) [Taberani]
Bir kadın, kocasını güzel karşılar, güzel sözler söyleyerek hoşnutluğunu kazanmaya çalışırdı. Peygamber efendimiz aleyhisselam, kadının bu hareketinden dolayı kocasına buyurdu ki:
(Hanımına selam söyle, yarı şehit sevabına kavuştuğunu haber ver!) [Şir’a]
Kadınların Cennete girmeleri erkeklere göre daha kolaydır. Bir hadis-i şerif meali:
(Kadın, beş vakit namazı kılar, orucunu tutar, kendini yabancılardan korur ve kocasına muti olursa, Cennete girer.) [İbni Hibban]
Erkeğini razı eden kadın için korku yoktur. İki hadis-i şerif meali ��öyledir:
(Kocası razı olduğu halde ölen kadın Cennete girer.) [Tirmizi]
(Kocasına muhabbet gösteren, çocuk doğuran, öfkelendiği an veya kocası kendine kızdığı zaman, kocasını razı edinceye kadar uyumayan kadın Cennetliktir.) [Taberani]
Kadına ziynet eşyası mubahtır. Ziynet almak için kocasını müşkül duruma düşürmemeli, yabancılara ziynetlerini göstermemelidir! Böyle olunca ziynetleri Cennete girmelerine mani olmaz. Bir hadis-i şerif meali:
(Cennette kadınların az olduğunu gördüm. Sebebini sordum. "Onları altın ve ziynet eşyası meşgul etti" dediler.) [İ. Ahmed]
Kocasına, elinden geldiği kadar güler yüzlü davranıp, sevgi göstermeli, dili ile de onu incitmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kıyamette Allahü teâlâ, kocasına dili ile eziyet eden kadının dilini 70 arşın uzun yapıp, boynuna dolar. Kocasına kötü gözle bakan kadını da başı kesik ve bedeni parçalanmış hale çevirir.) [Şir’a]
(Senden ne gördüm) diyerek küfran-ı nimette bulunmamalıdır! İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Eğer kocalarına karşı küfran-ı nimette bulunmasalar, namaz kılanlar hemen Cennete girerdi.) [Şir’a]
(Cehennem halkının ekseriyetini kadınların teşkil ettiğini gördüm. Sebebi de, çok lanet ederler ve kocalarına karşı küfran-ı nimette bulunurlar.) [Buhari]
Kocasına bir iyilik yapmışsa, başına kakmamalıdır. Yeme ve giyme gibi hususlarda kocasını üzmemeli, yapamayacağı şeyi ondan istememelidir! Kocasının şerefini korumalı, her işte onun rızasını kazanıp gönlünü hoş etmeye çalışmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kocanın hanımı üzerindeki hakkı, benim sizin üzerinizdeki hakkım gibidir. O halde kocasının hakkını gözetmeyen, Allahü teâlânın hakkını gözetmemiş olur.) [Şir’a]
Kadın, kocasını üzmemelidir.
Bir gün Hazret-i Fatıma, ağlayarak babasının huzuruna geldi. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
- Ya Fatıma, niçin ağlıyorsun?
- Kasıtsız söylediğim bir sözden Ali bana kızdı. Özür diledim. Fakat onu üzdüğüm için ağlıyorum.
- Kızım, bilmez misin, Allahü teâlânın rızası kocanın rızasına bağlıdır. Ne mutlu o kadına ki daima kocasının rızasını arar, kocası ondan razı olur. Kadınlar için en üstün ibadet, kocasına itaattir. Erkek, hanımından razı olunca, o kadın istediği kapıdan Cennete girmeye hak kazanır. Kocasını üzen kadın, onu razı edinceye kadar, Allahü teâlânın lanetinde olur.) [R. Nasıhin]
Koca hakkına riayet, kadına cihad etmiş gibi sevap kazandırır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Koca hakkına riayet, Allah yolunda cihad etmek gibidir.) [Taberani]
(Kadın, kocasından izinsiz olarak nafile oruç tutamaz. Eğer tutarsa, aç ve susuz kalmış olur, sevap kazanamaz. Kocasından izinsiz evinden dışarı çıkamaz. Çıkarsa, gökteki melekler, geri evine dönünceye kadar ona lanet eder.) [Taberani]
(Bir erkek, ihtiyacı için hanımını çağırsa, kadın tandır başında olsa da, hemen ihtiyacına cevap versin!) [Tirmizi]
(Kocası çağırdığı halde yatağa gelmeyen kadına melekler sabaha kadar lanet eder.) [Buhari]
(İzinsiz evden çıkan kadına, kocası razı oluncaya kadar, güneşin ve ayın doğduğu her şey lanet eder.) [Deylemi]
(Kadın, kocasından izinsiz [ana, baba, kardeşleri dahil] hiç kimseyi evine alamaz, nafile namaz kılamaz.) [Taberani]
(Kadınlarınızı süslü giyinmekten men ediniz! Beni İsrail kadınları süslü giyinip camiye gururlanarak yürüdükleri için lanetlenmişlerdir.) [İbni Mace]
(Kocası razı oluncaya kadar, kadının namazları ve hiçbir iyiliği kabul olmaz.) [Taberani]
(Kadının namazları kabul olmaz) demek, namaz borcundan kurtulur, fakat namaz kılmakla meydana gelecek büyük sevaba kavuşamaz demektir. Namazı boşa gider demek değildir.
Bir kadından kocası razı olmazsa, kadın, günahının cezasını çektikten sonra, Cennete girer. Cennete sadece kâfirler girmez. Müslümanın günahı çok olsa da, sonunda mutlaka Cennete girer.
Karı koca iyi geçinip, birbirlerinin rızalarını almaya çalışmalıdır.
Sual: Beyimden habersiz, mevlit için, vaaz dinlemek için, namaz kılmak için camiye, komşuların evlerine gitmem doğru mudur?
CEVAP
Zaruri gereken din ilimlerini beyi öğretmeyen kadın, münasip bir kadın hocadan bunları öğrenebilmek için izinsiz gidebilir. Beyiniz izin verse bile, komşularda uygunsuz şeyler konuşulan toplantılara gitmenizi tavsiye etmeyiz. Kadınların camilere de gitmeleri uygun değildir. Birkaç kadının toplanıp uygun bir ilmihal kitabı okumaları çok iyi olur.
Sual: Dışarı çıkarken her defasında eşimden izin almak durumunda mıyım?
CEVAP
Bir defa izin alınır. Yani ben istediğim zaman dışarı çıkabilir miyim dersiniz. Tamam derse her zaman çıkabilirsiniz. Çıkamazsın derse işe de gidemezsiniz. Evde ona ait malları da dilenciye veya misafirlere izinsiz veremezsiniz. Yani misafirinize bir bardak çay veremezsiniz. Ama (İstediğin şeyi istediğin yere harcayabilirsin ve istediğin zaman istediğin yere gidersin) gibi izin alırsanız, istediğinizi istediğiniz gibi harcarsınız ve istediğiniz yere gidersiniz. İzinsiz yapmamak gerekir.
Sual: Kadın, gittiği yerde, gıybet ediyor, yalan söylüyorsa işlediği günahlar kocasına da yazılır mı?
CEVAP
Bilmezse yazılmaz. Günah işleyeceğini bilerek gönderirse yazılır.
Sual: Mukim bir bayan başka şehirdeki kocasının veya mahrem bir akrabasının yanına mahremsiz gidebilir mi?
CEVAP
Mukim iken gidemez. Seferde ise gidebilir. Mesela kocası ile İstanbul’da oturuyor. Kocası ile Ankara’ya gitmiştir. Sonra kocası İstanbul’a gelmiştir. Kadın bir hafta sonra yanında mahremi olmadan da İstanbul’a kocasının yanına gelebilir.
Kadının cihadı
Sual: Kadının cihadı nasıl olur?
CEVAP
Riyad-un Nasıhinde buyuruluyor ki:
Resulullah efendimiz, ev işlerini Hazret-i Fatıma’ya, dış işlerini Hazret-i Ali’ye vermiş, bu hususta şöyle buyurmuştur:
(Hanımının evde oturması için, işlerini gören, ihtiyaçlarını karşılayan, onu yabancı erkeklerin görmesinden koruyan, ümmet-i Muhammedin düşmana esir düşenlerini satın almış, azat etmiş gibi sevaba kavuşur.)
(Ya Fatıma, ne mutlu o kadına ki, kocası ondan razı olur. Allahü teâlânın farz kıldığını yapmaktan ve kocasına itaatten sonra kadınlar için, yün eğirmekten, iplik bükmekten üstün iş yoktur. Bir saat yün eğirmek, iplik bükmek veya dokumak, kadınlar için bir yıl ibadet etmekten daha sevaptır. Dokudukları her iplik için amel defterlerine bir şehit sevabı yazılır.)
(Beş vakit namazını kılan, malının zekatını veren, Ramazan-ı şerif orucunu tutan, kocasının günah olmayan işlerinde ona itaat eden ve tesettüre uyan kadın, Cennete istediği kapıdan girer.) (Karı-koca Hakları bahsi)
Peygamber efendimiz, kendi kızına ve diğer kadınlara şehit sevabı kazanmak için ev işleri ile meşgul olmalarını emretmektedir. Başka bir hadis-i şerifte de, (Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir) buyuruldu. (Şir’a)
Geçimsiz kocanın hakkı
Sual: Huysuz bir kocaya da dinin emrettiği şekilde mi davranmalıdır?
CEVAP
Zalime de, mazluma da dinin emrettiği şekilde hareket edilir. İyilik eden, hanımını üzmeyen kocanın nesine sabredilir? Kadın huysuz olursa, kocası sabreder, kocası huysuz olursa hanımı sabreder. Bu imtihanda sabreden çok sevap alır. Kötülük eden, kendine eder.
Mazlumların, sabredenlerin yardımcısı Allah’tır. Allahü teâlâ, kimsenin hakkını kimsede koymaz. Sabredenlere sayısız mükafat verir.
Karı-koca birbirinin kötü huylarına sabretmelidir! Hadis-i şerifte, (Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Eyyüb aleyhisselam gibi mükafatlara kavuşur. Kocasının kötü huyuna sabreden kadın da, Hazret-i Asiye gibi sevaba kavuşur) buyuruldu. (İ.Gazali)
Kur'an-ı kerimde de, Allahü teâlânın sabredenlerle beraber olacağı ve sabredenlerin mükafatlarının hesapsız verileceği bildirilmiştir. (Enfal 46, Zümer 10)
İyi insan, yalnız başkalarına kötülük etmeyen kimse demek değildir. Başkalarından gelen kötülüklere de güzel sabreden kimsedir.
Sual: Kocanın dine aykırı emirlerine uyulur mu?
CEVAP
Hiçbir koca, hanımına dine aykırı emir veremez. (İçki içeceksin, namaz kılmayacaksın, açık gezeceksin) diyemez. Derse, yapılmaz. Peygamber efendimiz, (Halıka isyan olan işte, kula itaat edilmez) buyuruyor. (Hakim)
Ana-baba da dese, âmir de dese, yapılmaz. Fakat yine de güzellikle yapmamaya çalışmalıdır.
Erkeğin hakkı çoktur
Sual: Kadınların haklarından bahsettiniz. Erkeklerin hakkı yok mu?
CEVAP
Erkeğin hanımı üzerinde hakkı daha çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kocasının yatağından kaçan kadına, melekler sabaha kadar lanet eder.) [Buhari]
(Kadının üzerinde en büyük hak sahibi kocasıdır, erkeğin de anasıdır.) [Hâkim]
(Kadın, kocasının hakkını ödemedikçe, Allahü teâlânın hakkını ödemiş olmaz.) [Taberani]
Günümüzün çalışma şartları ağır, para kazanma çok zordur. İş ahlakı, güzel ahlak, yok gibidir. Erkek çoğu zaman bu şartlar karşısında bunalır, çok sıkıntı çeker. Evine, pestil olmuş şekilde gelir. Yorgundur, sinir sistemi bozuktur. Bunu düzeltmek, sıkıntılarını unutturmak, onu neşelendirmek, ona destek olmak, yardımcı olmak kadına düşer. Bu halde eve gelen koca, haklı olarak hanımından en azından tatlı dil, güler yüz ve ilgi bekler. Bunu da göremezse dengesi iyice bozulur. Sözleri ve hareketleri normal olmaz. Hanıma düşen vazife, bu sayılanları yapamıyorsa hiç olmazsa susup, onu daha fazla üzmemelidir. (Evinde huzuru olmayan, zindandadır) buyuruluyor.
Bu kadar sıkıntıda olandan her türlü dengesizlik beklenir. Kadın, bardağı taşıran son damla olmamalı. Aksine, hemen devreye girmeli, onu hoş görmeli, idare etmeli, teselli etmeli. Onun evde olduğu zamanlar ev işiyle meşgul olmayıp, onu neşelendirmeli. O olmadığı zamanlar işini gücünü yapmalı. Kadınlara tavsiyemiz hep şu oluyor: Dışarısı ateş, ahlak namus yok gibidir, kocanıza sahip çıkın, güzel ahlakla, tatlı dille, güzel yemeklerle, evinizin temizliği intizamıyla veya hoşlandığı neyse, o usulle kocanızı evinize bağlayın. O, eve adımını atmak için can atsın. (Yuvayı dişi kuş yapar) derler.
(Şeytanlar kâfirlerle değil, Müslümanlarla uğraşıyor) buyuruluyor. Nefsimiz keza, kuduruyor. Neye kuduruyor, tesettüre, namaza niyaza, doğru itikada kudurup duruyor. Şeytan adamlarını sabah salarmış, gece rapor alırmış. Biri, namazını bozdurdum dermiş, biri orucunu bozdurdum dermiş. Diğeri haram yedirdim dermiş, hepsine tamam dermiş. Bir başkası da, karı ile kocanın arasını bozdum dermiş. Şeytan çok sevinir, aferin der, onu alnından öpermiş, en büyük işi başardın, bu olunca hepsi zamanla bozulur dermiş. Onun için hep tetikte olmalı, şeytana nefse bu fırsatı vermemelidir.
İslamiyet, sadece kadına veya erkeğe gelmedi. Sadece anneye, babaya, evlada da gelmedi, herkese geldi. Herkes uymak zorundadır. Kim uyarsa dünyada ve ahirette rahat eder, faydasını görür. Nasıl ki, arabanın bir lastiği patlayınca araba gitmiyorsa, nasıl ki saatin dişlilerinden biri kırılırsa saat çalışmıyorsa, aileden birinin de yanlışı, eksiği, bütün ailenin huzurunu, düzenini bozabilir.
Buna göre herkes dikkat etmeli, haddini ve vazifesini bilmeli, kusurları için özür dileyip, yeni bir sayfa açıp, yeni bir başlangıçla hayata neşeyle devam etmeli. Dinimizde üzmek yasak olduğu gibi, üzülmek de yasaktır. Müslümanı hep hoş görmeli, kusurunu örtmeli, görmezden gelmeli. Bilmediğim bir mazereti vardır diyerek onu affetmeli. Affeden affedilir, seven sevilir.
Eşinden izin almak
Sual: Erkeğin bir yere giderken hanımından izin alması gerekmiyor da, kadının niye kocasından izin alması gerekiyor?
CEVAP
Dinimiz, en ağır sorumluluğu erkeğe yüklemiştir. Erkeğin görevi, çalışıp evin geçimini sağlamak, hanımını günahlardan ve her türlü tehlikeden korumaktır. Kadın çalışmaya mecbur olmadığı gibi, ev işlerini de yapmaya mecbur değildir. Kocasının işlediği günahlardan da sorumlu olmaz. Fakat erkek, kadının işlediği günahlardan da sorumludur. Onun için, kocası onun günah işlenen yere gitmesine rıza gösteremez; gösterirse kendisi de günaha girer. Bunun için kadın, bir yere giderken kocasından izin almaya mecburdur.
Terbiyesizlik
Sual: Bir hanım, beyinin yanında terbiyesizce oturabilir mi?
CEVAP
Uygun olmaz. Resulullah efendimiz, kızının yanında bile ayaklarını uzatıp oturmazdı.
Nâfile için izin istemek
Sual: Nâfile namaz kılmak, nâfile oruç tutmak için kadının kocasından izin alması gerekir mi?
CEVAP
Namaz, oruç gibi nâfile ibadetler için izin almak gerekir. İki hadis-i şerif meali:
(Kadın, kocasından izinsiz [nâfile] oruç tutamaz.) [Buharî, Müslim]
(Kadın, kocasından izinsiz eve kimseyi alamaz, [nâfile] namaz kılamaz.) [Taberanî]
Hazret-i Safvânın hanımı, (Yâ Resulallah, namaz kılınca kocam beni dövüyor) diye şikâyette bulundu. Hazret-i Safvan ise, (O da, bir rekâtta uzun iki sûre okuyor. Hâlbuki ben bunu yasakladım) dedi. Resulullah efendimiz, o kadına, (Tek sûre okumak yeterlidir) buyurdu. (Ebu Davud)
Görüldüğü gibi farz namazı bile uzatması uygun olmuyor. Bu hadis-i şerifler gösteriyor ki, evde huzurun sağlanması için, kadın kocasından habersiz iş yapmamalı. Kadının kocasıyla iyi geçinmesi, nâfile ibadetlerinden daha üstündür, daha çok sevabdır. Cihat sevabı, farz sevabı alır.
Çevreye sıkıntı vermek
Sual: Komşumuzun hanımı çok cadalozdur. Kocası da, çevresi de şirretliğinden dolayı bizar olmuşlardır. Namaz falan kıldığı da yoktur. Kocası (Günah değilse boşarım) diyor. Böyle bir kadını boşamak günah olur mu?
CEVAP
Düzelmesi ve iyilikle tutması mümkün değilse, komşularına ve kocasına sıkıntı veren veya namaz kılmayan, diğer farzları yapmayan kadını boşamanın günah olmadığı din kitaplarında yazılıdır.
Haramı helâl yapmak
Sual: Bazı ablalar, (Bir kız evlendikten sonra kocası isterse, kaşını alabilir, yüzük, bilezik gibi ziynetlerini sokakta takabilir) diyor. Bir kocanın haramı helâl yapma yetkisi var mıdır?
CEVAP
Hâşâ, hiç kimse, haramı helâl yapamaz. Ana baba, koca ve âmir gayrimeşru emir verse, bu emre uyulmaz, çünkü Peygamber efendimiz, (Hâlık’a isyan olan işte, kula itaat edilmez)buyuruyor. Mesela onlar, (İçki iç, namaz kılma, tesettürsüz gez!) deseler de, haram olan şeyler yapılmaz. Kadınların kaş aldırması, yüzük ve bilezik takarak, bunlar görünecek şekilde dışarı çıkmaları haram olduğu için, hiç kimse bunlara helâl diyemez ve bunları helâl yapamaz.
Sual: Babası hasta olan bir kadın, kocasından izinsiz, babasına bakmaya gidebilir mi?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Bezzâziyyede diyor ki:
“Babası hasta olup, bakacak kimse bulunamazsa, zevcinden, kocasından izinsiz gidip hizmet eder.”
0 notes
framebuaz · 4 years
Text
20′lerim
Festival günlerimiz muhteşem. Paramız yok bilet için para denkleştirdik. 2004 Rockİstanbul. Abuk sabuk gruplar var şimdi Allah için ama genciz, kanımız kaynıyor, bir de çadırda kalacağız. İstemediğimiz kadar özgürlük yani. İyi de gelecek çünkü aileden yana pek bunalıyoruz. Babalarımız efenim, babalarımız biraz tırt. Kötü değiller haşa. Dünya tatlıları ikisi de ama Aslı da ben de biliyoruz ki olamamışlar yani. Bir şey eksik. Arkadaşımız olmuşlar daha çok. Halbuki bizim babaya ihtiyacımız var. Böle hötleyecek, hötleyip söz dinletecek. O yüzden bizim borumuz ötüyor. Özgürüz ya, ona bozuluyoruz. Bir yaz önce halbuki 17 yaşında tatlı tatlı tatil yapmışız, bence çadırda da kalırız diyoruz. O sene festival öncesi festivalin forumları var. Nasıl yazıyoruz belli değil. MIRC dönemi yeni bitmiş forumlar akıyor. 80630 patlıyor tabi. Ondan bahsetmiyorum bile. Kimsenin evinde internet yok hepimiz teknik olarak internet kafelerde yaşıyoruz. Forumlardan bir ton arkadaş edinmişiz. İstanbul’da festival öncesi buluşulmuş. Obalarımız oba başkanımız bile var. Sonradan bu adamlarla can ciğer kuzu sarması olacağız ama henüz bilmiyoruz. Hepsi adamın dipleri. Kızlar ise harbi. Ne güzel bir ekiptik düşündükçe şimdi, ah gençliğim deme yaşına gelmedim ama patlatacağım burada “ah gençliğim” Kayıp tabi gençliğim!2004’ten tek hatırladığım o sene festivalde Faithless konseri vardı ve biz yoktuk. Vardık da yoktuk. Alkolden kafamız da yoktu. Liselim vardı ya o liselim tadındayız. O sene çok arkadaşımız oldu. Sayamadığımız kadar çok. Onlar zaman içinde yok olacaklardı. Bir çoğu yani. Geriye kalanlar ile kuzu sarması olacaktık. O yaz anlamıştık. Olay yeri Solar Beach’ten evimize döndük bitmedi, bir sene boyunca neredeyse her yerde görüştük ekiple. Başı Saltra çekiyordu. Cengizhan hele. Ev sahibimiz. Organizasyon sahibi olmak yeterli değil abilik de yapıyor. Jabagi, Bebeqboqu. Birçok kişiyi hala nickname’lerinden hatırlarız. Bugün tanıdığınız birçok oyuncu o günlerden çadır komşumuzdur. O zaman Kadıköy vapur iskelesi önünde Beşiktaş’ta çaycı vardı. Az çayını içmedi bu ekip sabahlara karşı. Ortabahçe’de az kokoreç gömmedi. İçip içip dolmuşlarda ay benim midem bulanıyor diyeni mi istersin, bizim evde kedileri sırtından düşüreni mi… Ne manyak zamanlardı Allah aşkına. Bittiğine sevindiğimizi ise hiç sanmıyorum…Sevinemiyorum desem daha doğru çünkü umutluyduk, önümüzde bir gelecek vardı ve herkes çok zeki olduğundan bu geleceğin parıl parıl olduğuna inanıyordu. Parasızlık bir şey ifade etmiyordu. Aslı ile ben çalışıyorduk. Bazıları bardaydı bazıları tezgahtar ama mutluyduk valla. Baba parası yiyenler idolümüzdü ama kıskanmıyorduk, mutluyduk. Cebimizde paramız yoktu, bezelye makarna yiyorduk ama yine mutluyduk. Sebepsiz mutluluk bu olsa gerek. Ne olursa olsun gıybetten delirmiyorduk. Yapmıyorduk demiyorum, ne gıybet yapıyorduk ama yaparken kendimizden geçmiyorduk. “Ha canım öyle mi olmuş” diyorduk,  sonra devam. Sonra muhabbet yine müzik, yine ortamda kim kimi düdüklemiş. Olay oydu yani. Dinlemesi de keyifliydi, tartışması da hatta susturması da. 2005 bizim için üniversite demekti. Ben İstanbul Üniversitesi Aslı Bahçeşehir Üniversitesi’ne girdi. Beşiktaş’ta oturuyor iyi mi? Ben Bahçelievler’deki evimde kalmak yerine Beşiktaş’ta kalıyordum çünkü böylesi iyiydi. Eve giderken yol parası mı verecektim bi de o parasız halimle?O yıl Aslı ile çalıştığımız paralarla kendimize Rockİstanbul 2005 bileti aldık. Güç bela manyak müdürlerimizden izin bile almayı başarmıştık. Aynı kadroyla yine çadıra girecektik işte. Organize olduk, toparlandık. Gittik festival başlamadan bir gün önce hepimiz Cuma’dan kurulduk. Yeşilli sarılı çadırımızın içinde bikiniler etekler şortlar kol geze dursun, grupları dinliyoruz hepsini ama. Taluer, ki kendisi bunu okuduğunda kesin çok ünlü bir zat olacaktır (geç oku ulan) sahne önünde pogouculardan. Bora da öyle. Backstagebug, yılların eskitemediği Kıbrıs lezzeti. Saltra bir yanımızda Aslı diğer yanımızda. Hiç unutmam ilk kez Gripin dinliyoruz Bronx grubu, ne sevdik çocukları. Sonra bi grup çıktı. Sahildeydik o esnada. Solistin bağıran sesine geldik. Sonra tanıştık zaten, Emrah’mış o. Daha Gaffur diye bir karakter yoktu, Emrah’ın götünde çubuklu pijama vardı nasıl unuturuz. Sese geldik. Ekip bizimle birlikte amatör sahneye yanaştı. Biz emrah’Tan gözümüzü alamıyoruz tabi. Şarkılar da iyi. Sonradan öğrendik ki grubun adı Kırkaltı. Zaten biz ekiple arkadaş olacak adeta groupie gibi takılacaktık. Kötü groupieler değil ama. Klip çekmek, tanıtmak istiyoruz. Diğerleri teferruhat yani. Ekipten herkesi tanıyoruz, geçtik kuzenlere kadar tanıyoruz. Yakın arkadaşları da öyle. Ekibin basçısı kayıp iyi mi? Yok çocuk. Sonradan öğreniyorum adı Eddie. Adam okuyor, bunlarla takılmıyor. Cool mudur manyak mıdır bilmiyoruz. İlerleyen günlerde grubun davulcusu Onur bir site açıyor, adı Elektrik İdaresi. Biz bu ekiple danaya giriyoruz. Hepimiz üye olduk saniyesinde. Komik tabi. Makarasına Aslı’ya “kayıp basçıyı bulalım” diyorum. Sen misin makara yapan, kim kimi buluyorsa tam tersi ağa ben düşüyorum. Ava giderken avlanmak bu olsa gerek. Tatlı çocuk, ağzı iyi laf yapıyor, zeki. Oldum olası zeki erkeklerden korkarım. Planlarım hep geri teper. Plansızlık iyidir bu durumlarda. İşler ilerliyor. Çocuk çalışıyor. Tam buluşacağımız hafta bunu Çorum’a şantiyeye gönderiyorlar. Tahmin edersiniz ki adam mühendis. Hemi de inşaat mühendisi. Bölümlerindeki kızlar bile bıyıklı. Zor tabi hayat. Döner dönmez buluşalım diyoruz. A büyük bombayı söylemeyi unuttum, benim bi sevgilim var o esnada. Festival tayfasından. Adam askerdeymiş meğersem bana söylemiyor. Ben de buluşuyoruz ya bilmiyorum takılıyorum. Adam işim var gidiyorum diyor hop İskenderun’dan çıkıyor. Telefon sürekli kapalı. Çok da zeki olmadığımı o hikayeden anlıyorum. Ayrılacağım anladım da olayı ama ayrılamıyorum eleman asker çünkü. Empati kuran yerlerimi aldırmaya karar verdiğim zaman, o dönemdir. Biz elemanla buluştuk. Taksim’de. Nereye gidelim derken Joker’e gittik. Orada anladık, Volkan onun taa dersane zamanından arkadaşı. Eskiden de bir grupta çalarmış bu Guitar’da. Ronin’in altında Pause, bilir misiniz? O grup da ne grup çıktı sonra nerdeyse tüm elemanlarıyla arkadaş olduk. Adamı ilk gördüğüm an dediğim söz şuydu “bu adamla olmaz. Ama bi muhabbet edelim bir şey olmaz ya”. Oldu işte. O gece ağzımla içmemenin bedelini ödedim. O kadar tatlıydı ki, ben o kadar sarhoştum ki “eve gidemem, gitsem tarif edemem” dedim. Ne yazık ki bugün bile üzerindeki siyah tişörtle Levi’s kotunu, uzun saçlarındaki siyah tokayı anımsarım. 10 küsür sene öncesi yani…Dolmuşa binecekken beni öptü. Orası işte sonun başlangıcıdır. Kayıp bir 10 yılın başlangıcı. Kayıp demem negatif anlamda kat’a değil. Çünkü hayatıma birçok şeyi katan da kendisidir. Kayıp çünkü kendimden çok ödün verdiğim zamanlardı. İdare et sinem, huyuna git sinem. Kıskanma sinem, darlama sinem. Benim karakterim olmuş onun karakterinin aynısı. Kayıp dediysem, o yani. En başlarda nasıl bir heyecan, yediğim tüm naneler ortaya çıkacak diye ödüm kopuyor. Kendimi aklamak gibi olmasın ama yaptıklarımı anlatamayacağım. Öle şeyler işte. Olmadık kesişim kümeleri var. Telefon sürekli çalıyor, askerdeki sevgilim arıyor açmıyorum. Çocuk farkında. Ha bu arada o alkollü gecenin sonunda onlarda uyandığımı ve sabah ilk gördüğüm yüzün annesi olduğunu söylesem yanlış olmaz sanırım. Çünkü o kadar düzgün bir adamdır ki (hala da öyledir nazarımda) eve geldiğim için yatağında ben yatmışım o salonda yatmış. Öle bi adam düşünün. Kim olsa ilk görüşte aşık olurdu. Manzarayı yani…Bi süre mevzuyu Aslı bildi sadece. Stüdyoya da gitmiyorduk. Onlarla da buluşmuyorduk. Biz bize yetiyorduk. Telefonlar açıldı, askerdeki sevgiliden ayrılındı. Sonra o bilmez, onunda çok iyi arkadaş bile oldu. Çünkü ikisi de biraz kafadan çatlaktır. Ben ölüyorum ama aşktan. Yüzüm gülüyor. Dişlerim kamaşıyor adamı görünce. Bu işin ilk yılı dolmadan aşırı kıskançlığım yüzünden benden 6 yaş büyük sevgilim beni o zaman durakların yanındaki Tansaş’ın önünde zırlarken bırakıp gitti. Kitlenmişim. Aslı ile sevgilisi almaya geldi beni. Nasıl ağlıyorum. Hıçkıra hıçkıra. Orada anla dimi, beni orada o halde bırakıp gidebildi. Artık nasıl kıskançsam…Bi süre sonra aradım ve dedim ki” ben yapamıyorum. Arkadaş gibi görüşeyim ben duruma alışıp giderim” hakkaten gidemiyorum çünkü. İçimde ayarsız bi aşk var. Görmem lazım. Dokunmasam da görmem lazım. Kabul etti sağ olsun. İki ay sonunda tam bende her şey geçer gibi olmuş hop yeniden başladık. 2005’te başlayan aşk 2006’da bitmişti. Yıl 2007’i gösterdiğinde ben bir gazetede çalışıyordum. Onlar beni ilk kez yurt dışına gönderecekti hem de Amerika’ya. O zaman yine bir şeyler yolunda gitmiyor. En azından benim için. Daralıyorum. Giderken her şey sallantıdaydı. Yurt dışına çıktım. Tennessee’ye Jack Daniels işine gidiyoruz. Adamların lokasyonunda alkole doymuşuz. Otelde 550 basın mensubu var, tüm dünyadan. Jetlag yaşayanlar sabah 4’te dışarıda sigara içenler. Maillerimize bakıyoruz sırayla, muhabbet falan. Benim İngilizce de ne fena. İki kelime zor yan yana geliyor. Bilmediğimden değil konuşmaya korkuyorum. Mail baktığımız gecelerin birinde Christian’la tanıştık. Konuşsam tanışabilecektik ama bizimki öyle beden dili ile anlaşma oldu. Üç gün boyunca Almanlarla kıç kıçaydık. Ama konuşamıyorum tabi kaçıyorum sürekli. Sonradan öğrendim ki beni İtalyan sanmış garibim. Son gece Black Rebel Motorcycle Club konserinde kartını verdi ve beni ara dedi. Gencim, ilişkim sarsıntıda. Boşluktan mıdır nedir baya vuruldum sandım bu adama. Benden 23 yaş büyüktü. Dünyayı gözüm görmüyordu, dönünce ayrılacaktım. Ama daha adamla da aramda bir şey yoktu. Hislerime her zaman güvenmişimdir. Olacağı varmış. Tennessee’den New York’a geçtik. İki gün de orada geçirdik. Onlar Münih’e geri döndüler. Mailleştik. Bi sıkıntımız var tabi. Ben tam konuşamıyorumJ o dil bilmeyen halimle adam bana aşık oldu. Ben de ona aşık olduğumu sanıyordum. Olmadığımı sonra anlayacaktım çünkü aşk olsa duramazdım!Ben kimseye terbiyesizlik yapmayı sevmem. Hiçbir temasım olmadı adamla. Başka bir histi bendeki. Aşık olduğumu düşünüyordum işte. Aklımda biri varken başka biriyle olamazdım. Bana yapılsın istemediğimden yapamazdım. Dediğim empati sorunu! İstanbul’a döndüm, sevgilimi evden çıkardım. Çıkarken anladı zaten. Konuştuk. Çirkinleşti. Meğer bildiği her şeyi saklıyormuş içinde. Yine de çirkinleşmesine değil en çok “kal” dememesine kızmıştım. Demezmiş meğer. 7 ay Almanya-Türkiye arasında yaşanan abuk bi ilişkimiz oldu. Hala çok severim Fischi’yi. Ama o esnada kıskançlıktan ölüyordu. Evlenelim diyordu ve ben istemiyordum. Evlenip başka ülkeye yerleşip onun karısı ama kimsenin hiçbir şeyi olmayı kaldıramazdım. Ona bunu böyle söylemedim, yıllar sonra öğrendi ama bi süre sonra bitti. Ben ne mi yaptım? Elimde kendi doğum günü pastamla eski sevgilimin kapısına dayandım. Onunla geçirmek istiyordum o günü. O da benimle geçirmek istemiş olacaktı ki kapıyı yüzüme kapatmadı. Ailesiyle oturduğu evde biz barışmıştık yeniden. Sonrası mutlu mesut geçen 7 seneydi. Tabi ki kavga ettik ama kimse bir daha ayrılmaya cesaret edemedi. Açık söyleyeyim adam gülünce benim içim eriyordu çünkü. Onun aklına kesin gelmiştir dışarıda ne kızlar var diye benim aklıma başka bir erkek bile gelmiyordu. O arada askere gidip geldi. Onda bile adam beni ararsa diye evde olmaya özen gösteriyordum. Dışarıda olsam yanlış anlar toplayamayız diye çıkmıyordum. Yeter ki onun içi rahat olsundu. Bugün bile arkadaşlarım o günleri anlatarak “yok olmuştun” der. Bana göre yaptığım fedakarlık değildi tabi, ama öyle görünüyormuş dışarıdan. Seve seve yapmıştım halbuki. Sırf o da seviyor diye. Eddie ile ilişkimizde evlenme teklifi alıp, kendi parasıyla ev döşemesini izleyip sona geldiğimi görmüştüm. Nedeni ben de olabilirim tabi. “tabi ki sana sormayacağım bu bursu alırken ne kadar çok istediğimi biliyorsun. Yıllar sonra başına kakmak istemem”. Ben bu sözü kurdum yüzüne, onu biliyorum. Artık çok geçti. Bana göre ona sormadan başvurmam normaldi çünkü hayatımın bir bölümünde aşkından öldüğüm tek yer olan Berlin’de yaşamam gerekiyordu. Bunu yapmadan evlenemezdim zaten. Ama onda işler karışıyordu. En yakın arkadaşına ayarlamaya calıştığı kızla sonra biz kalalım diye döşemeye başladığı evine taşınacaktı. Haberi bile yoktu. Benim de öyle. Bu esnada soğukluk diz boyuydu. Belki ettiği tekliften pişmandı, belki benden emin değildi, belki evlenmek istemiyordu, belki de benden evinin kadını olmayacağını biliyordu. Hangisiydi bilmiyorum ama ben onun standartlarını yakalayamıyordum. Bana dokunmuyordu, beni sevmiyordu. Ama çabalıyordu Allah var. Yanımda kalmak için çabalıyordu ama bende ona batan şeyleri görerek kalması da zordu. Sorun ne, başka biri mi diye sordukça “seninle olmaya çalışıyorum” diyordu. Hakkaten çalışıyormuş. Sonradan öğrendik. Bunlar olurken, yıllardır peşinde olduğum, uğruna gemileri yaktığım bursu magazin muhabiri olarak kazandım. Yere göğe sığamıyorum. İki ay Berlin’de kalacağım. Tabi ki uzun zaman sonra başardığım en güzel şeydi havalara uçtum. Ayarlamaları yaptım, sürekli sen de gelirsin lobisi yapıyorum. Bana mısın demiyor, işim var diyor. Gideceğim gün geldi çattı. Tabi ki hala sorunlar var. Öperek uğurladı, uçak kalkacak telefonu kapatacağım “biraz ayrı kalsak iyi olacak” mesajı geldi. Ama ters yerime geldi “senin yüzünü bile görmek istemiyorum” dedim. O 2.5 saattlik uçuş boyunca ağladım. Bussiness’taydım, kendime kıyak geçmiştim hostes korktu. Alkol veriyorlar iyi olamıyorum. Titreyerek ağladım. Mutluluktan uçarak gitmem gereken yere helak olarak gitmiştim. Sadece bunun için onu affetmeyeceğim, diğer her şey helali hoş olsun.  Eve geldim, iki ay yaşadığım eve. Muhteşem dostlarım oldu. İki ay kafa dinledim. Stajımı Bild kadar barda da yaptım. Sinan sağ olsun, Berlin’de 160 yıllık eczanede cin tonikçi oldum. Alkolü dikkatle tüketen ben içmeden eve gidemiyordum. İki ay sonunda döndüm. Dönerken ben ben değildim zaten. Orda da yakaladığım kanıtlar var. Aldatılıyorum bariz. O arada konuştuk elemanla ama buz gibi soğuk. Döndüm, havalimanından aldı, eve bıraktı. Özlemişim sabah kahvaltıyı beraber yapalım dedim. Hiç unutmam 6 Aralık’ta döndüm 7 Aralık’ta kendi evinde yani deplasmanda yenik düştüm. Adam benden çatır çatır ayrıldı. “İki ayrı insan olduk” dedi, “değiştik” dedi. Bana göre değişim iyiydi çünkü birlikte değişmiştik, yanılmışım. Herkes ağladı, herkes zırladı. Herkesin içi buruldu. Üzülmedi diyemem o da üzüldü. Bana en çok bu konuşmayı hazırlaması koydu. Hıçkırarak ağlamaktan hiç susmadım. Yanında hem de. Hiç sevmem erkek yanında zırlayan kızı. Hepsini görmüştü. Daha önce de yaptım yanında ama böylesi ilkti. Resmen hazmedememiştim. Bari bir hafta geçseydi. Takip eden iki hafta boyunca kimi bulursam ağladım. İçmeye de alışmışım kimse tutamıyor, her gece içiyorum. Çünkü suçu kendimde buluyordum. Bir şeyleri kesin yapamadım, olmadı.  İşe ölü gibi gidiyorum kimse üstüme gelemiyor. Net olarak öldüm o iki hafta. Yoktum. Sorulara yanıt vermiyordum. Duvar olmuştum. İçimdeki şeytanı dinliyor, kendimde hata aramaya devam ediyordum. İki hafta sonunda silkelendim “her şey olur” dedim. İlişkimiz 10 yılda değil, 9 artı 1 de bitmişti. Oluyordu. İlk gördüğüm ayrılık değildi. Hem de onunla değildi. Bu kaçıncıydı. Bunun dönüşü yoktu. Onu bir belledim. Onu bulduğum tüm platformlardan sildim. Ama bu yeterli değildi. Onu gören beni, beni gören onu soruyordu. Bazı çiftler öyledir, ikisini tek görürsünüz, hemen yanında diğerini ararsınız. Her soruda üzülüyor çaktırmıyordum. Çünkü bazen gideni de hoş görmen gerekir. Kendine göre şüphesiz haklı nedenleri vardı diyorum. Hem kim, düzenini bozup yeni düzen kuracak kadar cesaretli olabilir ki. Ya sıtkı sıyrılmıştı ya da yeni düzeni vardı. İkincisi çıktı. Uzun süre empatiden beynim çatladı çaktırmadım. İçmeye devam ettim. İyi içtim. O dönem iyi alkol vardı. Hep içtim. Alkolik olmamam şansımdır. Bazen mental durumunu kabullenmen gerekir. Ben de o kabullenişle koşmaya başladım. Yalnız kalmaktan korkuyordum çünkü. Ortam bi enteresan olmuştu 10 yıllık dönemde. Şükür ki ben 10 sene bu abuklukların hiçbirine bulaşmamıştım, düzgün bir adamla beraberdim. Öyle değilse de öyle hatırlamak isterim. Çünkü en yakın arkadaşımdı giden. Kendisi de bilir, en çok ona üzülmüştür şüphesiz. Koşarken çok kişinin elinden tuttum. Anlatmama gerek yok, abuk sabuk eller. İnanıp tuttuğum ama tırt çıkan eller. Çok erkek ve hiç erkeklik. Mutlu değildim.
Gelelim bu yazıyı neden yazdım? Hem hatırlayalım hem de gülelim diye. Komik bence. Yani aslında okurken acı çektiriyormuş gibi ama bakarsan dolu dolu yaşanmış bir 10 yıl. 20’li yaşlarımın başları ve 30’un bitimine kadar olan süre. Bu süre zarfında yediğimiz naneleri saymıyoruz. Siz de saymayın. Kırılan kalpleri ise ona keza. Hepiniz bir bölümünü kesin dinlemiştiniz. Şimdi konuya hakimsiniz. Öperim! 
0 notes
opheliahus · 6 years
Text
American History - Z
Ben zamanı ölçmeyi pek sevmem. Zamanın üstesinden gelmeyi de, zamana yenik düşerim, sonra kalkarım biraz koşarım yine yenik düşerim. Keyfimden midir nedir bilmem, ben her düştüğümde gülerim. En son yine bir düştüm, kaldırımlardan yollara, diz miz darmaduman. İşte o an aklıma verdiğim bir söz geldi, hayırsızın birine. 
Annem derdi ki, 'ayağun takilip duşunce kalbinu sorgulayacasun’… 
Bundan tam 7 ay 9 gün önce, bir mail hazırladım, bizim heyrat’a gönderdim, vize belgeleri. (Heyrat, bizim oralarda, yaramaz mı yaramaz ama tam bir cin erkek çocuklarına verilen isimdir). Heyrat dediğim de bizim Mıstık işte. Nam-ı diyar Çiko… 
Çikoyla Amerikaya gidiyoruz. 
Böyle de yazınca pek bir havalı oldu, emmaaaa siyasetin havası bizim heyratı havalandıramadı. Binbir emek uğraş, bizim heyratın pek bir ’sıradan’ ismine vize çıkaramadı. 
Kalpler kırık, gönüller buruk, ama ne yalan söyleyeyim biz bir heyecan bir ‘aman nasıl oldu bu ya resmen gidiyoruz’ diyemeden bindik uçağa gidiyoruz. Heyrat’ın yerinde, California Sun oturuyor resmen, birazdan bana ‘If you hot in here, you’re gonna burn in San Francisco.’ diyecek ama henüz demedi. Çünkü gözümüz Şirin’de, bir 10 dakika kadar önce 'ay yok ben hiç uçakta uyuyamam’ falan demişti ve sanırım 4. Rüyasına geçmek üzere. Seni seviyorum Şirin, nitekim aynı yatağı paylaşacağız. 
Böyle her yeri kapalı ve açılamayan ulaşım araçları bana gaz odası etkisi yaratıyor. Tabi muhtemelen gerçekten o an tanımlayamayacağım gazlar da var etrafta ama bu konu üzerinde çok durmasam yeridir. Neticede o gazlar benim 1 gram uyumamı bile sağlamadı. 
Bizim CEO’nun uçağa sarhoş binmesi ve ‘Ay ben sarhoş oldum yeaaaaa’ demesi ile bizim yeryüzüne ayak basmamız arasında 12 saat 23 dakika geçti. Ve ben 4 film izledim, 2 albüm bitirdim… Benim kadar uyanık olan Dennis ve Mrs. Astro ile gözlerimiz 0.00012 cm olarak indik uçaktan. 
 Veeeee San Francisco’dayızzzzz. Moda girmek için içimden ‘If you’re going to San Franciscooooo, be sure to wear flowers in your haiiiiiir’ diyorum ama içim uyuyor, ruhum uyuyor, elim, ayağım, diz kapağım, dişim bile uyuyor ya. 
Zenginliğin gözü kör olsun Uber’ini de çağırıp otelimize ulaştık ve hala CEO’muz, yok yok uyumayın gece uyuyamazsınız, yok sabah uyanamazsınız… YA UYUCAM BEN YAAAAA! Derken kendimizi Starbucks’ta bulduk, ofkors yaaani. 
Strabucks, biz, misler gibi kahvelerimiz ve muhteşem amerikalı trans bireylerimiz. Özgürlükler ülkesindeyiiiizzzzz!!! Ve her yer homeless dolu? Ama neden?? Hani özgür rahat huzurlu yaşam??? Her kasiyerin, tezgahtarın uzak doğulu, ya da güney amerikalı olması dışında sanırım o yaşam. 
Tabi ki hızlıca çıktım sorgulamaktan, çünkü sorgulamanın zamanı olmayan bir yerdeyiz ve evet Cheesecake Factory’e gitmemiz lazım. Haydi koşun koşun diyor önde Dennis, veeeee boommm. Kapalı. 
Neyse o zaman gidip uyuyalım. Şirinle birbirimize sırtımız döndük ve uyuduk, demeyi çok isterdim. Ama uyuyamadık. Bu Jetlag bi' felaket canlarım, yok gerçekten üstten görmüyorum bu ne ya, ben geceleri yıldızlar gibi uyumaya alışkınım şimdi yıldızlar bana asılmış, kendileri uyuyorlar...
Sabah Şirin’in 05:04′te ben Starbucksa gidip bir şeyler yiyeceğim demesi ile uyanıyorum. Saat daha 5 be kadın, demiyorum, tabi canım git git aç kalma diyorum. Hayır o saatte, kızı San Francisco’da nasıl sokağa yalnız bırakıyorum, hiç bir fikrim yok, ve Şirin gidiyor. Yatakta bilgisayar başında mail yazmacalar başlıyor. Mrs. Astrı’nun gözleri sadece 0.00015 cm olmuş.
Neyse ki o kadarı bile Golden Gate’i görmeye yeter. Saat 8′i zor ediyoruz, dönene dönene. Ve şükür ki Şirin de karnı tok, sırtı pek dönüyor odaya. (bu sanırım 2. gündü ama şaşırdım, dedim ya zamanı ölçmeyi pek sevmem, öyle ki bütün tarih, saat ve dakikaları atıyorum kafadan, destekli destekli)
Biz gecenin ve sabahın bekçileri olarak, daha California Sun bizi ısıtamadan (uçaktaki beyefendiye selam) atıyoruz kendimizi sokağa, kahvaltıııııııı. Tabi ki risk almayacağız, hemen yan köşedeki kahvaltıcıda ‘American Breakfast’ımızı gömüyoruz. Ve gruptan ilk foto paylaşılıyor, ah be Çiko...
Rotamızı atıp hafızaya dosdoğru Golden Gate’eeeee. Elbette Cable Car’a bineceğiz. Cable Car, bizim Taksim’deki Tramvay. Ama eski tramvay muhtemelen, hani yanında ağaçlar varken, kaldırımlar Arnavut’ken ve şehrin tüm atmosferini ciğerlerimize doldururken... Cable Car olayı tam bir komedi. Yirmağa iniyoooonn, çıkıyooooon, yirmağaaa, yirmağaaaa...
Evet gördüğümüz her sokağa aşık olduk, her eve aşık olduk, her binaya, her yeşile, her ağaca... Misler gibi bir şehir, misler gibi bir mimari. Chinatown’u geçerken Mrs. Astro’nun annesinin en yakın arkadaşının muhteşem(!) hediye talebi hakkında gıybeting aktiviteleri yaptık, detoksumuz da tamam. Cable Car’da dışarıda oturuyoruz, ayaklarımızı sallayıp fotoğraf çekiyoruz, kusura bakmayın ama biz turistiz!
Veeee evet Pier 39′dayız. Ve ben birazdan kızları 35 dakika diyerek kandırıp, 1 saat 15 dakikalık bir yürüyüşe çıkaracağım. Çünkü neden yapmayayım ki!
Aheste aheste yürüyoruz, sağımızda Alcatraz tüm sessizliğiyle uzanıyor. Aklıma filmler, kitaplar, diziler düşüyor. Golden Gate’e süzülüyoruz... Elbette bu normal ve sıradan bir yürüyüş olmayacak, Golden Gate Half Marathon 2017′ye Merhaba diyoruz bir kaç dakika sonra. Koşun koşuuuuunnnnn. Yol kalabalık, sahil kalabalık ve insanlar mutlu. Bir kez daha derin nefes alıyorum, mutluyum.
İşte ucundan ucundan görüyoruz köprüyü, yürüyoruz, duruyoruz, muhabbet ediyoruz. Tamam evet bir kaç fotoğraf çekiyoruz, belki bir kaç yüz bin. Golden olmayan bir Golden Gate’e varıyoruz, durup izliyoruz. 
Evime millerce uzaklıktayım. Hiç görmediğim bir denize bakıyorum, hiç görmediğim bir köprüye, hiç görmediğim insanlara, evlere... Sonra kaldırıyorum kafamı, tanıdık bir şey, Gökyüzü. Ne yorgunluk kalıyor, ne uykusuzluk, ne gurbet ahahahahaha. Ne gurbeti ya :D
Gökyüzü hep aynı diyip edebiyat yapacaktım, ama afkurmayayım dedim boşuna.
Mission one is completed!!!. Hadi bir şeyler daha yiyelim. 
Pier 39′a geri dönüşümüz, Bubba Gump’a oturuşumuz, ve karidesleri gömüşümüz arasında ne kadar zaman var hiç bilmiyorum, grubun yarısını da kaybetmişiz. Uykulardan kahvaltıya, kahvaltıdan etkinliğe, etkinlikten yanımıza koşan Dennis ve CEOmuz gelince, biraz daha dolanıyoruz. Bu arada ben, deniz aslanlarının kıyıya doğru iskelelerde bağrışmalarına o kadar üzülüyorum ki, bi yarım saat falan söyleniyorum, evet Amerika’da bile Laz’ım. 
Cable Car ile dönüş başlıyor ve yine trım trım geliyoruz, ahahaha çok eğleniyoruuuuz...
Bu üç noktadan sonra yazacağım her şey, aşırı yorgunluk, yoğunluk, uykusuzluk, kalabalık ve koşturmaca içerecektir. Çünkü Dreamforce başlıyoooooor. 
Evet biliyorum, Fransız kaldınız, ama sorun değil, aramızda Fransız da çok. Sanıyorum ki her renkten, ırktan, ve ben olduğum için muhtemelen boydan da bir çok insan hep birlikteyiz.
0 notes
oncul · 7 years
Photo
Tumblr media
Dün akşam Vahap ile yazıştık WhatsApp’tan biraz… “Ulucami’de çay içip muhabbet etmenin zamanı geldi galiba ehtiyar?” dedim… “Gidek valla” dedi. Bugün, akşamüzeri saat altı için sözleştik. Ben 10-15 dakika geciktim; o gelmiş, her zamanki taburelerden birine oturmuş, çayını yudumlamaya başlamıştı bile. Saat altı gibi başlayan sohbetimiz, dokuza kadar sürdü. Hava kararıp ortalık tenhalaşmamış olsa daha da otururduk. Fotoğraf, eski günler, arkadaşlar, falanlar filanlar… Bazen gıybet yaptık, bazen sövdük, bazen dertlendik, bazen kahkaha attık… İyi bir dinleyici olduğumu söyleyebilirim ama laf kabızıyımdır epeyce… Ya da muhabbet hırsızı diyelim. Pek konuşkan biri değilimdir yani. Gerçi… Konuşmayı sevmediğimden değil de… Bazı ortamlarda konuşmaya üşenirim; sesim içime, dilim ağzıma yapışır kalır sanki!.. Ama bugün hiç de öyle olmadı, kıyasıya konuştuk bizim ehtiyarla. Velhasıl, pazar gününe güzel bir final yaptım. He... Bu fotoğrafı da o muhabbet esnasında çektim. @aksenvahap ... Ziyapaşa Parkı / Adana Temmuz 2017 ©mustafaöncül ... #fujixt2 #fujixseries #oncul #mustafaoncul
0 notes
musstuffsworld · 4 years
Text
Tumblr media
KAŞ ALDIRMAK CAİZ MİDİR?
SORU:
Kaş aldırmanın günah olduğu söyleniyor, dinimizdeki hükmü nedir? Eş izni ile de bir alakası var mı?
CEVAP:
“Hz. Peygamber’den rivayet edilen bazı hadisler sebebiyle, yüzdeki kılları yolma­nın, kaşları inceltme (aldırma), kirpikleri uzatmanın şer’i hükmü İslâm âlimlerini bir hayli meşgul etmiştir.
Hz. Peygamber bir hadislerinde, “Allah yüz tüylerini yolan ve yolduran kadına lanet etsin…”buyurmuş olup (Buhârî, Libas, 84; Müslim, Libas, 120), bu yasağın hangi nevi fiilleri kapsadığı İslâm hukukçuları arasında tartışma konusu olmuştur.
Çoğunluğa göre kadının, kocası için ve onun izniyle yüzünde biten kılları alması, makyaj yapması, hatta kaşını düzeltme­si/inceltmesi caizolup hadisteki yasak, kadının dışarı için, insanlar içine çıkmak için yüz kıllarını yolma, kaş aldırma ile ilgilidir. Malikîler de dâhil bir gurup âlim ise, bunu yaratılışı değiştirme olarak değerlendirdi­ğinden her ne surette olursa olsun caiz görmemekte veya mekruh görmektedir.
Hadiste yasaklanan kıl koparmayı, yüzde sonradan biten ve yüzü çirkinleştiren yüz kıllarını koparma değil de, kaşları inceltme veya yukarı kaldırma için kaş kıllarını yolma olarak anlamak daha doğru gözükmekte­dir.” (Ali Bardakoğlu, “Süslenme”, İslam’da İnanç İbadet Ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, İlmî Muşavir Ve Redaktör: İbrahim Kâfi Dönmez, İstanbul, 1997, c: 4, s: 172-173)
SUAL : Erkeğin hanımı üstündeki hakkı nedir?
CEVAP
Erkeğin de hanımı üzerinde hakkı çoktur. Kadın kocası ile iyi geçinmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir.) [Taberani]
Bir kadın, kocasını güzel karşılar, güzel sözler söyleyerek hoşnutluğunu kazanmaya çalışırdı. Peygamber efendimiz aleyhisselam, kadının bu hareketinden dolayı kocasına buyurdu ki:
(Hanımına selam söyle, yarı şehit sevabına kavuştuğunu haber ver!) [Şir’a]
Kadınların Cennete girmeleri erkeklere göre daha kolaydır. Bir hadis-i şerif meali:
(Kadın, beş vakit namazı kılar, orucunu tutar, kendini yabancılardan korur ve kocasına muti olursa, Cennete girer.) [İbni Hibban]
Erkeğini razı eden kadın için korku yoktur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kocası razı olduğu halde ölen kadın Cennete girer.) [Tirmizi]
(Kocasına muhabbet gösteren, çocuk doğuran, öfkelendiği an veya kocası kendine kızdığı zaman, kocasını razı edinceye kadar uyumayan kadın Cennetliktir.) [Taberani]
Kadına ziynet eşyası mubahtır. Ziynet almak için kocasını müşkül duruma düşürmemeli, yabancılara ziynetlerini göstermemelidir! Böyle olunca ziynetleri Cennete girmelerine mani olmaz. Bir hadis-i şerif meali:
(Cennette kadınların az olduğunu gördüm. Sebebini sordum. "Onları altın ve ziynet eşyası meşgul etti" dediler.) [İ. Ahmed]
Kocasına, elinden geldiği kadar güler yüzlü davranıp, sevgi göstermeli, dili ile de onu incitmemelidir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kıyamette Allahü teâlâ, kocasına dili ile eziyet eden kadının dilini 70 arşın uzun yapıp, boynuna dolar. Kocasına kötü gözle bakan kadını da başı kesik ve bedeni parçalanmış hale çevirir.) [Şir’a]
(Senden ne gördüm) diyerek küfran-ı nimette bulunmamalıdır! İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Eğer kocalarına karşı küfran-ı nimette bulunmasalar, namaz kılanlar hemen Cennete girerdi.) [Şir’a]
(Cehennem halkının ekseriyetini kadınların teşkil ettiğini gördüm. Sebebi de, çok lanet ederler ve kocalarına karşı küfran-ı nimette bulunurlar.) [Buhari]
Kocasına bir iyilik yapmışsa, başına kakmamalıdır. Yeme ve giyme gibi hususlarda kocasını üzmemeli, yapamayacağı şeyi ondan istememelidir! Kocasının şerefini korumalı, her işte onun rızasını kazanıp gönlünü hoş etmeye çalışmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kocanın hanımı üzerindeki hakkı, benim sizin üzerinizdeki hakkım gibidir. O halde kocasının hakkını gözetmeyen, Allahü teâlânın hakkını gözetmemiş olur.) [Şir’a]
KADIN, KOCASINI ÜZMEMELİDİR
Bir gün Hazret-i Fatıma, ağlayarak babasının huzuruna geldi. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
- Ya Fatıma, niçin ağlıyorsun?
- Kasıtsız söylediğim bir sözden Ali bana kızdı. Özür diledim. Fakat onu üzdüğüm için ağlıyorum.
- Kızım, bilmez misin, Allahü teâlânın rızası kocanın rızasına bağlıdır. Ne mutlu o kadına ki daima kocasının rızasını arar, kocası ondan razı olur. Kadınlar için en üstün ibadet, kocasına itaattir. Erkek, hanımından razı olunca, o kadın istediği kapıdan Cennete girmeye hak kazanır. Kocasını üzen kadın, onu razı edinceye kadar, Allahü teâlânın lanetinde olur.) [R. Nasıhin]
Koca hakkına riayet, kadına cihad etmiş gibi sevap kazandırır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Koca hakkına riayet, Allah yolunda cihad etmek gibidir.) [Taberani]
(Kadın, kocasından izinsiz olarak nafile oruç tutamaz. Eğer tutarsa, aç ve susuz kalmış olur, sevap kazanamaz. Kocasından izinsiz evinden dışarı çıkamaz. Çıkarsa, gökteki melekler, geri evine dönünceye kadar ona lanet eder.) [Taberani]
(Bir erkek, ihtiyacı için hanımını çağırsa, kadın tandır başında olsa da, hemen ihtiyacına cevap versin!) [Tirmizi]
(Kocası çağırdığı halde yatağa gelmeyen kadına melekler sabaha kadar lanet eder.) [Buhari]
(İzinsiz evden çıkan kadına, kocası razı oluncaya kadar, güneşin ve ayın doğduğu her şey lanet eder.) [Deylemi]
(Kadın, kocasından izinsiz [ana, baba, kardeşleri dahil] hiç kimseyi evine alamaz, nafile namaz kılamaz.) [Taberani]
(Kadınlarınızı süslü giyinmekten men ediniz! Beni İsrail kadınları süslü giyinip camiye gururlanarak yürüdükleri için lanetlenmişlerdir.) [İbni Mace]
(Kocası razı oluncaya kadar, kadının namazları ve hiçbir iyiliği kabul olmaz.) [Taberani]
(Kadının namazları kabul olmaz) demek, namaz borcundan kurtulur, fakat namaz kılmakla meydana gelecek büyük sevaba kavuşamaz demektir. Namazı boşa gider demek değildir.
Bir kadından kocası razı olmazsa, kadın, günahının cezasını çektikten sonra, Cennete girer. Cennete sadece kâfirler girmez. Müslümanın günahı çok olsa da, sonunda mutlaka Cennete girer.
KARI KOCA İYİ GEÇİNİP, BİRBİRLERİNİN RIZALARINI ALMAYA ÇALIŞMALIDIR .
SUAL : Beyimden habersiz, mevlit için, vaaz dinlemek için, namaz kılmak için camiye, komşuların evlerine gitmem doğru mudur?
CEVAP
Zaruri gereken din ilimlerini beyi öğretmeyen kadın, münasip bir kadın hocadan bunları öğrenebilmek için izinsiz gidebilir. Beyiniz izin verse bile, komşularda uygunsuz şeyler konuşulan toplantılara gitmenizi tavsiye etmeyiz. Kadınların camilere de gitmeleri uygun değildir. Birkaç kadının toplanıp uygun bir ilmihal kitabı okumaları çok iyi olur.
SUAL : Dışarı çıkarken her defasında eşimden izin almak durumunda mıyım?
CEVAP
Bir defa izin alınır. Yani ben istediğim zaman dışarı çıkabilir miyim dersiniz. Tamam derse her zaman çıkabilirsiniz. Çıkamazsın derse işe de gidemezsiniz. Evde ona ait malları da dilenciye veya misafirlere izinsiz veremezsiniz. Yani misafirinize bir bardak çay veremezsiniz. Ama (İstediğin şeyi istediğin yere harcayabilirsin ve istediğin zaman istediğin yere gidersin) gibi izin alırsanız, istediğinizi istediğiniz gibi harcarsınız ve istediğiniz yere gidersiniz. İzinsiz yapmamak gerekir.
SUAL: Kadın, gittiği yerde, gıybet ediyor, yalan söylüyorsa işlediği günahlar kocasına da yazılır mı?
CEVAP
Bilmezse yazılmaz. Günah işleyeceğini bilerek gönderirse yazılır.
SUAL : Mukim bir bayan başka şehirdeki kocasının veya mahrem bir akrabasının yanına mahremsiz gidebilir mi?
CEVAP
Mukim iken gidemez. Seferde ise gidebilir. Mesela kocası ile İstanbul’da oturuyor. Kocası ile Ankara’ya gitmiştir. Sonra kocası İstanbul’a gelmiştir. Kadın bir hafta sonra yanında mahremi olmadan da İstanbul’a kocasının yanına gelebilir.
KADININ CİHADI
SUAL : Kadının cihadı nasıl olur?
CEVAP
Riyad-un Nasıhinde buyuruluyor ki:
Resulullah efendimiz, ev işlerini Hazret-i Fatıma’ya, dış işlerini Hazret-i Ali’ye vermiş, bu hususta şöyle buyurmuştur:
(Hanımının evde oturması için, işlerini gören, ihtiyaçlarını karşılayan, onu yabancı erkeklerin görmesinden koruyan, ümmet-i Muhammedin düşmana esir düşenlerini satın almış, azat etmiş gibi sevaba kavuşur.)
(Ya Fatıma, ne mutlu o kadına ki, kocası ondan razı olur. Allahü teâlânın farz kıldığını yapmaktan ve kocasına itaatten sonra kadınlar için, yün eğirmekten, iplik bükmekten üstün iş yoktur. Bir saat yün eğirmek, iplik bükmek veya dokumak, kadınlar için bir yıl ibadet etmekten daha sevaptır. Dokudukları her iplik için amel defterlerine bir şehit sevabı yazılır.)
(Beş vakit namazını kılan, malının zekatını veren, Ramazan-ı şerif orucunu tutan, kocasının günah olmayan işlerinde ona itaat eden ve tesettüre uyan kadın, Cennete istediği kapıdan girer.) (Karı-koca Hakları bahsi)
Peygamber efendimiz, kendi kızına ve diğer kadınlara şehit sevabı kazanmak için ev işleri ile meşgul olmalarını emretmektedir. Başka bir hadis-i şerifte de, (Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir) buyuruldu. (Şir’a)
GEÇİMSİZ KOCANIN HAKKI
SUAL : Huysuz bir kocaya da dinin emrettiği şekilde mi davranmalıdır?
CEVAP
Zalime de, mazluma da dinin emrettiği şekilde hareket edilir. İyilik eden, hanımını üzmeyen kocanın nesine sabredilir? Kadın huysuz olursa, kocası sabreder, kocası huysuz olursa hanımı sabreder. Bu imtihanda sabreden çok sevap alır. Kötülük eden, kendine eder.
Mazlumların, sabredenlerin yardımcısı Allah’tır. Allahü teâlâ, kimsenin hakkını kimsede koymaz. Sabredenlere sayısız mükafat verir.
Karı-koca birbirinin kötü huylarına sabretmelidir! Hadis-i şerifte, (Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Eyyüb aleyhisselam gibi mükafatlara kavuşur. Kocasının kötü huyuna sabreden kadın da, Hazret-i Asiye gibi sevaba kavuşur) buyuruldu. (İ.Gazali)
Kur'an-ı kerimde de, Allahü teâlânın sabredenlerle beraber olacağı ve sabredenlerin mükafatlarının hesapsız verileceği bildirilmiştir. (Enfal 46, Zümer 10)
İyi insan, yalnız başkalarına kötülük etmeyen kimse demek değildir. Başkalarından gelen kötülüklere de güzel sabreden kimsedir.
SUAL: Kocanın dine aykırı emirlerine uyulur mu?
CEVAP
Hiçbir koca, hanımına dine aykırı emir veremez. (İçki içeceksin, namaz kılmayacaksın, açık gezeceksin) diyemez. Derse, yapılmaz. Peygamber efendimiz, (Halıka isyan olan işte, kula itaat edilmez) buyuruyor. (Hakim)
Ana-baba da dese, âmir de dese, yapılmaz. Fakat yine de güzellikle yapmamaya çalışmalıdır.
ERKEĞİN HAKKI ÇOKTUR
SUAL: Kadınların haklarından bahsettiniz. Erkeklerin hakkı yok mu?
CEVAP
Erkeğin hanımı üzerinde hakkı daha çoktur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kocasının yatağından kaçan kadına, melekler sabaha kadar lanet eder.) [Buhari]
(Kadının üzerinde en büyük hak sahibi kocasıdır, erkeğin de anasıdır.) [Hâkim]
(Kadın, kocasının hakkını ödemedikçe, Allahü teâlânın hakkını ödemiş olmaz.) [Taberani]
Günümüzün çalışma şartları ağır, para kazanma çok zordur. İş ahlakı, güzel ahlak, yok gibidir. Erkek çoğu zaman bu şartlar karşısında bunalır, çok sıkıntı çeker. Evine, pestil olmuş şekilde gelir. Yorgundur, sinir sistemi bozuktur. Bunu düzeltmek, sıkıntılarını unutturmak, onu neşelendirmek, ona destek olmak, yardımcı olmak kadına düşer. Bu halde eve gelen koca, haklı olarak hanımından en azından tatlı dil, güler yüz ve ilgi bekler. Bunu da göremezse dengesi iyice bozulur. Sözleri ve hareketleri normal olmaz. Hanıma düşen vazife, bu sayılanları yapamıyorsa hiç olmazsa susup, onu daha fazla üzmemelidir. (Evinde huzuru olmayan, zindandadır) buyuruluyor.
Bu kadar sıkıntıda olandan her türlü dengesizlik beklenir. Kadın, bardağı taşıran son damla olmamalı. Aksine, hemen devreye girmeli, onu hoş görmeli, idare etmeli, teselli etmeli. Onun evde olduğu zamanlar ev işiyle meşgul olmayıp, onu neşelendirmeli. O olmadığı zamanlar işini gücünü yapmalı. Kadınlara tavsiyemiz hep şu oluyor: Dışarısı ateş, ahlak namus yok gibidir, kocanıza sahip çıkın, güzel ahlakla, tatlı dille, güzel yemeklerle, evinizin temizliği intizamıyla veya hoşlandığı neyse, o usulle kocanızı evinize bağlayın. O, eve adımını atmak için can atsın. (Yuvayı dişi kuş yapar) derler.
(Şeytanlar kâfirlerle değil, Müslümanlarla uğraşıyor) buyuruluyor. Nefsimiz keza, kuduruyor. Neye kuduruyor, tesettüre, namaza niyaza, doğru itikada kudurup duruyor. Şeytan adamlarını sabah salarmış, gece rapor alırmış. Biri, namazını bozdurdum dermiş, biri orucunu bozdurdum dermiş. Diğeri haram yedirdim dermiş, hepsine tamam dermiş. Bir başkası da, karı ile kocanın arasını bozdum dermiş. Şeytan çok sevinir, aferin der, onu alnından öpermiş, en büyük işi başardın, bu olunca hepsi zamanla bozulur dermiş. Onun için hep tetikte olmalı, şeytana nefse bu fırsatı vermemelidir.
İslamiyet, sadece kadına veya erkeğe gelmedi. Sadece anneye, babaya, evlada da gelmedi, herkese geldi. Herkes uymak zorundadır. Kim uyarsa dünyada ve ahirette rahat eder, faydasını görür. Nasıl ki, arabanın bir lastiği patlayınca araba gitmiyorsa, nasıl ki saatin dişlilerinden biri kırılırsa saat çalışmıyorsa, aileden birinin de yanlışı, eksiği, bütün ailenin huzurunu, düzenini bozabilir.
Buna göre herkes dikkat etmeli, haddini ve vazifesini bilmeli, kusurları için özür dileyip, yeni bir sayfa açıp, yeni bir başlangıçla hayata neşeyle devam etmeli. Dinimizde üzmek yasak olduğu gibi, üzülmek de yasaktır. Müslümanı hep hoş görmeli, kusurunu örtmeli, görmezden gelmeli. Bilmediğim bir mazereti vardır diyerek onu affetmeli. Affeden affedilir, seven sevilir.
EŞİNDEN İZİN ALMAK
SUAL : Erkeğin bir yere giderken hanımından izin alması gerekmiyor da, kadının niye kocasından izin alması gerekiyor?
CEVAP
Dinimiz, en ağır sorumluluğu erkeğe yüklemiştir. Erkeğin görevi, çalışıp evin geçimini sağlamak, hanımını günahlardan ve her türlü tehlikeden korumaktır. Kadın çalışmaya mecbur olmadığı gibi, ev işlerini de yapmaya mecbur değildir. Kocasının işlediği günahlardan da sorumlu olmaz. Fakat erkek, kadının işlediği günahlardan da sorumludur. Onun için, kocası onun günah işlenen yere gitmesine rıza gösteremez; gösterirse kendisi de günaha girer. Bunun için kadın, bir yere giderken kocasından izin almaya mecburdur.
TERBİYESİZLİK
SUAL : Bir hanım, beyinin yanında terbiyesizce oturabilir mi?
CEVAP
Uygun olmaz. Resulullah efendimiz, kızının yanında bile ayaklarını uzatıp oturmazdı.
NAFİLE IÇIN IZİN İSTEMEK
SUAL: Nâfile namaz kılmak, nâfile oruç tutmak için kadının kocasından izin alması gerekir mi?
CEVAP
Namaz, oruç gibi nâfile ibadetler için izin almak gerekir. İki hadis-i şerif meali:
(Kadın, kocasından izinsiz [nâfile] oruç tutamaz.) [Buharî, Müslim]
(Kadın, kocasından izinsiz eve kimseyi alamaz, [nâfile] namaz kılamaz.) [Taberanî]
Hazret-i Safvânın hanımı, (Yâ Resulallah, namaz kılınca kocam beni dövüyor) diye şikâyette bulundu. Hazret-i Safvan ise, (O da, bir rekâtta uzun iki sûre okuyor. Hâlbuki ben bunu yasakladım) dedi. Resulullah efendimiz, o kadına, (Tek sûre okumak yeterlidir) buyurdu. (Ebu Davud)
Görüldüğü gibi farz namazı bile uzatması uygun olmuyor. Bu hadis-i şerifler gösteriyor ki, evde huzurun sağlanması için, kadın kocasından habersiz iş yapmamalı. Kadının kocasıyla iyi geçinmesi, nâfile ibadetlerinden daha üstündür, daha çok sevabdır. Cihat sevabı, farz sevabı alır.
ÇEVREYE SIKINTI VERMEK
SUAL: Komşumuzun hanımı çok cadalozdur. Kocası da, çevresi de şirretliğinden dolayı bizar olmuşlardır. Namaz falan kıldığı da yoktur. Kocası (Günah değilse boşarım) diyor. Böyle bir kadını boşamak günah olur mu?
CEVAP
Düzelmesi ve iyilikle tutması mümkün değilse, komşularına ve kocasına sıkıntı veren veya namaz kılmayan, diğer farzları yapmayan kadını boşamanın günah olmadığı din kitaplarında yazılıdır.
HARAMİ HELAL YAPMAK
Sual: Bazı ablalar, (Bir kız evlendikten sonra kocası isterse, kaşını alabilir, yüzük, bilezik gibi ziynetlerini sokakta takabilir) diyor. Bir kocanın haramı helâl yapma yetkisi var mıdır?
CEVAP
Hâşâ, hiç kimse, haramı helâl yapamaz. Ana baba, koca ve âmir gayrimeşru emir verse, bu emre uyulmaz, çünkü Peygamber efendimiz, (Hâlık’a isyan olan işte, kula itaat edilmez)buyuruyor. Mesela onlar, (İçki iç, namaz kılma, tesettürsüz gez!) deseler de, haram olan şeyler yapılmaz. Kadınların kaş aldırması, yüzük ve bilezik takarak, bunlar görünecek şekilde dışarı çıkmaları haram olduğu için, hiç kimse bunlara helâl diyemez ve bunları helâl yapamaz.
SUAL : Babası hasta olan bir kadın, kocasından izinsiz, babasına bakmaya gidebilir mi?
CEVAP : Konu ile alakalı olarak Bezzâziyyede diyor ki:
“Babası hasta olup, bakacak kimse bulunamazsa, zevcinden, kocasından izinsiz gidip hizmet eder.”
1 note · View note