Tumgik
#Hadi 31 Ocak
aykutiltertr · 2 months
Video
youtube
Tarifi Zor - Serkan Kaya - Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Fantezi Pop)  Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=aw5BLagJ3io Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Tarifi Zor - Serkan Kaya - Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Fantezi Pop) Söz Müzik Soner Sarıkabadayı Bm Alınırım, seni tam üzerime alınırım Bm Darılırsam anca kendime darılırım C Dayanamam diye bir şey yok dayanırım                                                 Bm Gerekirse yalancının birine sarılırım D Git hadi sen nereye gidersen C İçimden geliyorsun D Tarifi zor sözlerle ama        C Sen gözümden biliyorsun          Bm                   Em Seni benden alan kader        D                       C Ölsem vermem diyor          D                     C Yalandan yangınların             D                          Bm Bir yanıyor geri iki sönüyor         Bm                     Em Seni benden alan kader        D                       C Ölsem vermem diyor          D                    C   Yalandan rüzgarların           D                            Bm Bir esiyor nefesimi kesiyor Bm   C Bm   C Serkan Kaya Madde Tartışma Oku Değiştir Kaynağı değiştir Geçmişi gör Araçlar Vikipedi, özgür ansiklopedi Serkan Kaya Serkan Kaya 2023'te Antalya'da Genel bilgiler Doğum 24 Temmuz 1978 (45 yaşında) Sivas, Türkiye Tarzlar Arabesk, pop Meslekler Şarkıcı, müzisyen, besteci, şarkı yazarı Etkin yıllar 1998–günümüz Serkan Kaya (d. 24 Temmuz 1978,[1] Sivas), Türk besteci, şarkıcı ve şarkı sözü yazarı. Hakkında 2000'de ilk çalışması "Senden Sonra Ben" albümünü çıkarmıştır. 2011 yılında ikinci çalışması Aşk Ne Demek Bilen Var mı? albümünü çıkarmıştır. 2015 yılında üçüncü çalışması "Gönül Bahçem" albümünü çıkarmıştır. "Gönül Bahçem" albümü ile en çok satanlar listesinde uzun süre zirvede yer almıştır. Albümün "Kalakaldım" adlı çıkış şarkısı, radyo ve televizyonların yanı sıra dijital platformlarda da kendi tarzında en çok dinlenen ve indirilen şarkı olmuştur.[2] 43. Altın Kelebek Ödülleri'nde "En İyi Fantezi - Halk Müziği (Erkek)" ödülünü kazanmıştır.[3] Albüm ve EP'leri Senden Sonra Ben - 2000 Aşk Ne Demek Bilen Var mı? - 2011 Gönül Bahçem - 2015 Gönül Bahçem / Bebeğim / Yiğide Neyler Zulüm (Deluxe) - 2016 Miras - 2017 Single'ları "Mesele" - 2014 "Benden Adam Olmaz (Burak Yeter Remix)" - 2015 "Dağların Dumanı (Son Bir Kez)" - 2018 "Tarifi Zor" - 2019 "Yaradanım" - 2020 "Hatıran Yeter" - 2021 "Haybeden" (Sinan Akçıl ile birlikte) - 2022 "Kaçak" - 2022 "Dönemem" (İbrahim Erkal Hürmet 3) - 2023 "Güldür Yüzümü" - 2023 Filmografi Bir Modern Habil Kabil Hikayesi - 2015 Ödüller ve adaylıkları Yıl Ödül Töreni Kategori Sonuç 2016 43. Pantene Altın Kelebek Ödülleri En İyi Fantezi Müzik Erkek Solist Kazandı 2017 8. Quality Of Magazine Dergisi Ödülleri En Quality Erkek Sanatçı Kazandı 44. Pantene Altın Kelebek Ödülleri En İyi Fantezi Müzik Erkek Solist Adaylık 2018 MGD 23. Altın Objektif Ödülleri Yılın Arabesk Fantezi Erkek Yorumcusu Kazandı 45. Pantene Altın Kelebek Ödülleri En İyi Fantezi Müzik Erkek Solist Adaylık 2020 46. Pantene Altın Kelebek Ödülleri En İyi Fantezi Müzik Erkek Solist Adaylık Kaynakça ^ "Serkan Kaya kimdir, aslen nereli eşi kim? Kim Milyoner Olmak İster'in konuğu Serkan Kaya aslen nereli, eşi Ayşegül Kalfa kimdir?". aksam.com.tr. 31 Aralık 2021 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 30 Ocak 2023. ^ sozcu.com.tr "Serkan Kaya kimdir? 30 Ocak 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi." Erişim tarihi: 30 Ocak 2016 ^ "43.Pantene Altın Kelebek Ödülleri sahiplerini buldu". 13 Kasım 2016 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 13 Kasım 2016. Dış bağlantılar YouTube'da Serkan Kaya Instagram'da Serkan Kaya Taslak simgesi Bir Türk şarkıcı ile ilgili bu madde taslak seviyesindedir. Madde içeriğini genişleterek Vikipedi'ye katkı sağlayabilirsiniz. Otorite kontrolü Bunu Vikiveri'de düzenleyin MusicBrainz: 8dee2c47-2673-47f6-82eb-a1e807eb5824 Kategori: Türk şarkıcı taslaklarıYaşayan insanlar1977 doğumlularSivas doğumlularŞahin Özer Müzik sanatçılarıPoll Production sanatçılarıTürk arabesk şarkıcıları21. yüzyıl erkek şarkıcılarıTürk erkek pop şarkıcıları2000'lerin şarkıcıları2010'ların şarkıcıları2020'lerin şarkıcıları ritim karaoke,ritim alt yapısı,gitar eşliği,bateri eşliği,drum,loop,trompet eşliği,piyano eşliği,bendir,hazır ritimler,şarkı alt yapıları,şarkı ritimleri,rhythm,karaoke,hazır looplar,ritim kalıpları,düğün salonu,kaliteli ritimler,hazır loop,tarifi zor,serkan kaya,soner sarıkabadayı,Alınırım,seni tam üzerime alınırım,Darılırsam anca kendime darılırım,Dayanamam diye bir şey yok dayanırım,Gerekirse yalancının birine sarılırım,Git hadi sen nereye gidersen
0 notes
yeniyeniseyler · 3 years
Text
Hadi – İpucu ve Joker Kodu (3 Ocak 2021)
Hadi – İpucu ve Joker Kodu (3 Ocak 2021)
Cem Avnayim, Tarık Uğur Özenbaş, Aslı Melisa Uzun ve Hilal Şefkatli’nin dönüşümlü olarak sundukları para ödüllü canlı bilgi yarışması “Hadi” bugün 11:30, 12:30, 13:30, 14:30, 15:30, 16:30, 17:30, 18:30, 20:00, 20:30, 21:00, 21:30, 22:00, 22:30 ve 23:00’da. Bugünün yayın akışı ve ödülleri şu şekilde: Saat 11:30’da “Süper Maraton”da 100 TL / 3 Joker Hakkı. Saat 12:30’da “Süper Maraton”da 100 TL /…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ozgur-ce · 2 years
Text
Muhterem Tumblr köyü ahalisi! Doğum günlerimize göre bir ağacımız ve bu ağaçlarla karakterlerimiz arasında mühim bir ilişki olduğunu öğreneli çok olmadı😀 (yakinen tanıdıklarımla sanki uyuşuyor gibi..😂) Efendim, benim ağacım köknar ağacı imiş😉 “Bize kütük mü dedin aşkolsun demezsiniz diye umuyorum.. Olursa da olsun ya ❤️ siz hangi ağaçsınız hadi bakalım ???? 😉😀🤓 Açıklamaları da var ama uzun olunca ana sayfada çok yer kaplıyor isteyene yoruma ağacını yazana cevap olarak yazıcam 😊👇👇
23 Aralık - 1 Ocak - Elma ağacı
1 Ocak - 11 Ocak - Köknar ağacı
12 Ocak - 24 Ocak - Karaağaç
25 Ocak - 3 Şubat - Selvi ağacı
4 Şubat - 8 Şubat - Kavak ağacı
9 Şubat - 18 Şubat - Sedir ağacı
19 Şubat - 28 Şubat - Çam ağacı
1 Mart - 10 Mart - Söğüt ağacı
11 Mart - 20 Mart - Ihlamur ağacı
21 Mart - Meşe ağacı
22 Mart - 31 Mart - Fındık ağacı
1 Nisan - 10 Nisan - Üvez ağacı
11 Nisan - 20 Nisan - Çınar ağacı
21 Nisan - 30 Nisan - Ceviz ağacı
1 Mayıs - 14 Mayıs - Kavak ağacı
15 Mayıs - 24 Mayıs - Kestane ağacı
25 Mayıs - 3 Haziran - Dişbudak ağacı
4 Haziran - 13 Haziran - Gürgen ağacı
14 Haziran - 23 Haziran - İncir ağacı
24 Haziran - Huş ağacı
25 Haziran - 4 Temmuz - Elma ağacı
5 Temmuz - 14 Temmuz - Köknar ağacı
15 Temmuz - 25 Temmuz - Karaağaç
26 Temmuz - 4 Ağustos - Selvi ağacı
5 Ağustos - 13 Ağustos - Kavak ağacı
14 Ağustos - 23 Ağustos - Sedir ağacı
24 Ağustos - 2 Eylül - Çam ağacı
3 Eylül - 12 Eylül - Söğüt ağacı
13 Eylül - 22 Eylül - Ihlamur ağacı
23 Eylül - Zeytin ağacı
24 Eylül - 3 Ekim - Fındık ağacı
4 Ekim - 13 Ekim arası - Üvez ağacı
14 Ekim - 23 Ekim - Çınar ağacı
24 Ekim - 11 Kasım - Ceviz ağacı
12 Kasım - 21 Kasım - Kestane ağacı
22 Kasım - 1 Aralık - Dişbudak ağacı
2 Aralık - 11 Aralık - Gürgen ağacı
12 Aralık - 22 Aralık - İncir ağacı
22 Aralık - Kayın ağacı
Tumblr media Tumblr media
281 notes · View notes
bensutsevmem · 4 years
Text
Doğum Günü Yazısı ‘20
İyi ki doğdum.
Bu akşam, saat 21:00 itibariyle 32. yılıma/yaşıma ilk adımı atıyorum. Artık ne kadar uzun bir süre olduğunu hatırlayamadığım bir zamandır hep “32. yaşım harika olacak bence” demişimdir. Şimdi, kendimden ve hayattan beklentimi bu kadar yükseltmiş olmasaydım keşke diyorum. Çünkü 31. yaşımda beklentiyi yok yere yükseltmekle pozitif olmak arasındaki o ince çizginin ne kadar ince olduğunu tam anlamıyla öğrendim. Anlatacağım.
Düşününce, ben zaten hep pozitif bir insandım. “İyi yanından bakmayı”, “kabullenmeyi”, “her şeye rağmen gülmeyi” hep meziyet sandım. Daha beteri, güçlü olmak sandım. Bu yüzdendir ki başıma ne gelirse gelsin hep “daha kötüsü de olabilirdi” dedim. Belki de sırf bu yüzden çocuklara Polyanna okutulmamalı. Ben hiç isyan etmedim, bağırmadım ve hiç itiraz etmedim. Başıma gelenler benim seçimlerim dışında gelişen ve sonunda hep benim hayatımı etkileyen şeyler de olsa bunları kendi seçimlerimden doğmuş durumlar gibi kabullenip başım dik hayatıma devam ettim ve bunu hep güçlü olmak saydım. Yaşarken iyiydi de, bu yaşımda farkında olmadan bu tavrım yüzünden takdir edilirim, birileri de bir gün çıkar ve “Sen de bize hiç yük olmadın, teşekkür ederiz kızım. Biz hiç senin bir ihtiyacın var mı diye bile sormadık ama sen kendi çabanla bu günlere geldin, helal olsun.” der sandığımı ve bu yanılgının beni fazlasıyla yorduğunu öğrendim. İşte bu kötü oldu. Bu yıl öğrendim ki ben güçlü olmak ne demek yanlış bilmişim. Sesini çıkartmayıp durmak, hiçbir şeye itiraz etmemek ve sadece kabullenerek sana dağıtılan ele göre yaşamak değilmiş güçlü olmak. Aksine istemeden yanlış beklentilere girerek ruhu yıpratmak ve delirmeyi ertelemekmiş.
Ben 31 yaşımda, önce, delirdim.
Anladım ki yıllar önce ve hatta bazen/çoğunlukla sen fark etmeden oluşturulan/oluşan baş etme mekanizmaları bir yerden sonra işe yaramayı bırakıyor ve hatta hayatı tamamen sabote ediyormuş. Kişi kendi hayatını sabote ettiğini en nihayetinde anladığında da, bu durum suratına tokat gibi vuruyormuş. İşte o tokat bana bu yıl vurdu.
Bu yaşımda tam da bu sebeplerden dolayı yeniden başladığım terapiler, bana beni baştan anlatmaya devam etti. Konuştukça ağlamalarım azaldı, panik ataklarım kısaldı, kontrol ve hatta ikna edilebilir noktaya geldi. 31 yaşımda kendimi en hafif ve en sakin hissettiğim an, Ocak ayında Ekin’in “Bana artık ihtiyacın yok” diyerek beni azad ettiği gündü.
Ekin’le geçirdiğim vakit sayesinde bu yıl öğrendim ki sürekli “uyumlu olmak” her zaman iyi bir şey değilmiş. Uyumlu olmak bazen sadece ne istediğini bilmediğinden etrafındakilere uymakmış. Ne istediğini bilmeyen insanın rüzgarda bir yaprak gibi savrulacağını, ne yöne gideceğini bilemeyeceğini zaten öğrenmiştim de, bu yıl insanın yönünü kaybettiğini anlamasının ne kadar zor olduğunu da öğrendim. Hem yönümü kaybettiğimi hem de ben farkına bile varmadan ruhuma oturmuş bazı karakter özelliklerimin beni yok yere engellediğini anladığımda, belki de hayatta yanlış şeyleri önceliklendirdiğime ve planlarımı yanlış pencerelerden bakarak yaptığıma karar verdim. Bu yüzden bu yıl, yılbaşında daha önce hiç yapmadığım bir şey yaptım. Ocak ayında bende varolmasını istediğim veya eksik/fazla olduğunu düşündüğüm tüm özellikleri bir kenara yazarak her ay bunlardan bir tanesi üzerinde çalışmaya ve kendi kendimi yoluna koymaya karar verdim. Azimle başladığım “kendini sabote etmeme ve hayatının iplerini yeniden eline alma” hareketi, Eylül ayına kadar muhteşem tesadüflerle ilerleyen bir yapı halinde devam etti. Yıl sonuna kadar bu projenin, belki baştan ayağa değiştiremese bile, olmak istediğim insana beni 12 ay kadar daha yaklaştırmış olmasını bekliyorum. Şimdilik, belki bu sayfalardan çoktan okumuş olabileceğiniz üzere, aylık rastgele kelimelerimin hayatıma etkisinden ve bu minik projenin gidişatından çok memnunum ve kendimi şimdiden çok daha güçlü ve çok daha sağlam hissettiğime yemin edebilirim.
Ben tüm bunları yaparken pandemi geldi bu yıl, malum, Mart ayında bir anda hayat kökten değişti. Zaten hepsi aynı anda oldu; terfi, pandemi, sevgili. Mart ayında, daha üzerime yeni yüklendiğim tüm sorumlulukları, birkaç parça eşyamı ve laptopumu alıp daha yalnızca iki haftadır tanımaya başladığım bir adamla bir evin içine kapandım. Sokağa çıkma yasakları panik atağımı tetikler mi, bu akşam ne yesek, planladığım tüm projeler yarım kaldı, son bir TEDx konuşması kaldı, bugün yatağı ben yapayım, spor aslında iyi fikir, bu evde makas nerede duruyor, balkon soğuk mu olur şimdi, akşama instagramda canlı müzik yayını varmış, bugün ne izlesek, benim biraz belim ağrıdı oturmaktan, yelkene çıkalım bir gün havalar güzelleşsin de, bana Nesquick aldık mı, kendimize mat alalım hadi, ben biraz dans edicem, evde balık yapsak nasıl olur, ne demek evde cola bitti, sabah balkonda güneşlenelim, bu evde güveç yok bu nasıl ev, dışarı televizyon mu alsak, karides çok iyi oldu yanlız, ben biraz da bu koltukta oturacağım, saçım sevilebilir mi lütfen, bence Bursa köftesini seveceksin,  akşama şarap mı rakı mı, granola daha olgun bir kahvaltı bence, hadi bu akşam giyinip süslenelim, bugün hiç kitap okumadık, ben bu orkideleri açtırıcam, et bıçağı almamız lazım böyle olmuyor, en çok da LaBoom terası özledim, hadi yürüyüşe çıkalım, dur şurda fotoğrafını çekeyim, sen kendini hırssız mı görüyorsun, kendime ekran gözüğü almak istiyorum, ben fabrikaya gitmeyi özledim, bu yaz hiç tatil yapamayacak mıyız acaba, açık arttırmadan makine alalım, hadi hep birlikte facetime yapıp karşılıklı içelim, benim bu gözümdeki şey büyüyor mu sürekli, sen kendine günlük to do list mi yaptın, çiçeklerle konuştun mu sen bugün, evde çöp poşeti bitti, kilo vermeye başladım he, ben eve canlı çiçek istiyorum, alınacaklar listesine tavla yazsana, beni öpmeden gitme, artık bu poşetleri balkonda bekletmesek mi, pamuk koydun mu sen gözüne, bize ayaklı bir saksı lazım, balkonda örümcek var yine, bu kumkuat açmıyor bir türlü, bu akşam biraz sarılalım, ben bu sulama aletinden 3 tane almışım, ay papağanlar geldi, ben bi call yapıp geliyorum, sürekli telefonla oynuyorsun, sen haftasonları niye çalışıyosun ki, gelen kargo kimin acaba, ben bu saç sevme işini beceremiyorum, ikimize kahve yaptım, ne zaman işe döneceğiniz belli miymiş, kahve makinesi şart bu eve, arabayla gezmeye mi çıksak bi tur, bana artık viski alacak mıyız, ikimize kahve yaptım seninkine bulut koydum, dondurma mı söylesek eve, müzik açsana bize, yarına 10 tane sözleşme yazmam lazım, bugün 4 km yürüdük, bak yunus geçiyor, sabaha yeşil su sıkalım, ay kaçta doğuyormuş bugün derken, 4 koca ay geçti. Aslında bana hiç tahmin etmeyeceğim kadar iyi geldi. Dinlendim, resetlendim, kilo verdim, sağlıklı beslenmeyi öğrendim ve her sabah yine mutlu uyanıp, bütün gün gülümseyip, her şeye rağmen mutlu uyudum.
Haziran ayında bir anda, her şey tepetaklak oldu.
Önce, 5 yıldır didindiğim, uğraştığım, uğruna saçma sapan laflara, güneş girmeyen odalara ve onca saygısızlığa katlanarak sabırla elde ettiğim başarılar şak diye sorgusuz sualsiz bir kenara atıldı. Zorla, başladığım noktaya geri döndüm. Çalıştığım insanlar, bağlı olduğum yöneticiler, masam, odam yine bir anda değişti. Sonra, ben yine aniden takla atan iş hayatıma uyum sağlamaya çalışırken, tutukluğuna sabrettiğim, kararsızlığına kendimce sebepler bulduğum, her sekteye uğradığını hissettiğimde beni başka başka yerlerimden acıtan ve nedense bir türlü potansiyeline ulaşamayan başka şeyler de yavaş yavaş son bulmaya başladı.
31 yaşımda yeniden ve artık son kez istenmeme duygusu ile sınandım. Hayatımda duyduğum en kırıcı cümleleri bu yaşımda işittim. Onları kaldıramamanın yanı sıra, onlara kızamadım da. Zira kimse beni benim istediğim gibi sevmek/istemek zorunda değil. O yüzden sadece kırıldım, üzüldüm ve çokça ağladım. “Ben sana hiçbir şey yapmadım.” ile gelen; bir şeylerden istemeden, fark etmeden veya yanlışlıkla değil de, bile isteye ve göz göre göre mahrum bırakılmış olmanın hissiyatı ve aylarca sabredilenlerin, tahmin edilenlere ağır basamaması beni beklediğimden de fazla yaraladı. Bile bile yaşanmamış potansiyellerin ve sonu görülmemiş ihtimallerin ne kadar can yakabileceğini bu yaşımda öğrendim. 
Sonra, vardır elbet bir sebebi diyerek hayatıma devam ettim. Öğrendim ki bazen, bazı kapıları kendin kapatman ve bazı kapanışları kendin yaratman gerekir. İnandım ki bir şeyin bence yarım kalmış olması devam etmesi gerektiği anlamına gelmez ve hiçbir şey aslında yarım kalmaz, her şey olacağı kadardır.
Eninde sonunda her şey, olacağına varır.
Vardı da.
Temmuz ayının sonuna doğru, yanan canın külleri gözyaşıyla ıslanıp çamura, zamanla kuruyan çamur da yeniden bedene dönüştü. Aklım kendini toparladı, sarılmaya hasret ruhum kendi kendine sarılıp yaralarını sardı. Ben bu yıl, -çok etkilendiğim bir tiyatro oyununa da dedikleri gibi- içimin acısıyla tanıştım. Onunla anlaştım ve sonra da barıştım. 31 yaşımda öğrendim ki, senin için olan seni geçip gitmez.
Sonrası, Eylül ayı dahil, rüzgar gibi geçti. İşler yoğunlaştı, kalpler iyileşti, daha da önemlisi; Kıyı açıldı.
Bu yıl geçtiğimiz yaşlarımda yaptığımız gibi aylar süren kutlamalar yapamadık doğum günüm için. Her hafta başı ofise çiçekler, gün içinde kutu kutu donutlar gelemedi misal. Her gün bir başka dostla pasta kesilemedi. Yine de bugüne kadarki en tatlı doğum günü haftasonumu 31. yılımda geçirdim. Seyahat etmekten tut, sinemaya gitmeye kadar her şeyi engelleyen hayat, sürekli yanyana olmamızı da engelledi bu yıl. Evden çalıştıkça mesai saatleri uzadı, evden çıktıkça paranoyalar arttı, bir yanımız hep tedirgin, çoğunluk yapayalnız ve herkes mutsuz oldu bu yıl genelde. Ben yine de bu yılı/yaşımı kötüleyemem.
31. yaşım güzel düşlerle büyük hayal kırıklıklarını, hevesli mutluluklarla acı kalp ağrılarını, ani yükselişlerle derin düşüşleri, huzurlu sabahlarla tedirgin akşamları aynı potada eritti ve beni döve döve bir sene daha büyüttü. Bu yaşımda hayat, yeniden her şeye rağmen her dakikasına şükrettiğim, her anına/anısına gülümsediğim ve tahminimden de çok çalıştığım bir sorumluluk/sorunsuzluk yığınına dönüştü. Bu yıl yeniden her vedaya sonmuş, her probleme çoktan çözülmüş gibi yaklaştım. Her sohbete ders gibi, her sessizliğe meditasyon gibi, her damlaya deniz, her denize de su birikintisi gibi davrandım. Hayatıma sahillerde tekilalar içtiğim, kapandığımız evlerde Mezcal partileri yaptığım ve her yanlarında olduğumda kahkahalarla güldüğüm bir sürü güzel insan girdi. Her gelene merhaba, her gitmek isteyene bol şans dedim. Sonunda hepsi -gidenler bile- yanıma kar kaldı, her şey -tahmin edersiniz ki- yine olacağına vardı.
Ümidim, 32 yaşımda bu yıl kazandıklarımın ve zaten sahip olduklarımın hep yanımda kalmasıdır. Umudum da bir sonraki yaşımda yolda gördüğüm her tanıdığıma koşarak sarılma lüksüne tekrar kavuşmaktır. Bu yaşımı yaşanılır kılan, beni acıtan, güldüren, tebessüm ettiren, sevindiren, üzen her şeye ve herkese teşekkür ederim.
Hepinizi -şimdilik uzaktan- öperim.
Duygu Dee.
3 notes · View notes
birgaripsedim · 4 years
Text
Yürek ister
Beklemek bi yandan zor bi yandan gurur vericiymis. Ben sebelegimi çok özledim güzel yanları ve kötü yanlarından söz etmek isterim. Güzel yanları bizim için telefon sorunumuz olmadı eski tuşlu telefonlardan götürdü o yüzden sesini hep duydum. Saatleri ezberlemek güzel aricagin saati dört gözle bekliyorsun saat yaklaşıyor ya bir heycan basıyor anlatılmaz bir duygu o heycanla açıyorsun komutan gelene kadar konuşuyorum gerçi dinleyen taraf ben oluyorum neleri özlediğini anlatıyor lafın başı ilk sen ve annem oldu ikinci özlediği ise halının üstüne basmak mis benim açımdan beklemek birde bu yönden iyi oldu kıymet bildik sebelegimin arkadaşları gitmeden önce çok önemliydi iki haftası varken biz sadece 3 gün görüştük hep arkadaşları ile vakit geçirmek isteyen biri 7 gün izne geldiğinde 7 gün boyunca benim yanımda olmak istiyor. Gurur verici beklemek akrabalarına bir araya geliyorsun ne yapıyor asker denilince gururlaniyorsun her akşam yatmadan dua ediyorsun nöbet saatini bekliyorsun sırf bir iki saat daha fazla konuşmak için 5 6 nöbet sırası bu aksam beklemedeyim. Kotu yani ise sadece beklemek çünkü sesini duymak yetmiyor bazen koşup boynuna sarılmak istiyorum kokusunu içime çekip boynundan öpmek tek sorun çok özlemek o güçlü olsun diye bunları içinde saklamak var bide özledim diyebiliyorum ama ayrıntıya giremiyorum ses tonu değişiyor sonra toparlayıp gelecekten söz ediyorum böyle tatlı tatli gülmesi yok mu gamzeleri aklıma geliyor o güldükçe yüzünü ezbere bilirim. Beklemek heycanli aslında her aradığında kalp atışların değişiyor biraz korku ile açıyorum yinemi sen şebelek diye gülüyorum her seferinde tabiki oda biraz trip atıyor gibi oluyor ama yapamıyor çünkü biliyor arama saatini beklediğimi sesini duyup huzur doluyor içim 31 Ocak 2017bizim veda gümüzdü. Vedalar hiç bize göre değilmiş sabah 8 kalktım akşam hiç uyku uymamışim bir yandan heycan bir yandan korku acaba nasıl yapıcam onu nasıl bırakıcam diye düşünerek 1 saat uyuyabilmişım. Yanına gittim beni bekliyor koşarak herzaman ki gibi boynuna sarıldım. Benim askerim bütün işlerini son güne bıraktı bu yüzden siz sevdiğinizin kolundan tutun götürün 365 gün boyunca neler yaşadıklarımızı kısa kısa yazmaya çalışacağım umarım bu süreçte yazdıklarım sevdiklerini askere gönderecek olan yarenlere cesaret olur...   Yanında yürüyorum gülüyorum ama içimden hep birşeyler kopuyor biz en fazla 2 hafta görüşmeden durduk 15 ay boyunca çok kötü oldum. Zaman akıp gitti vedalaşmaya geldi o sıra künye yaptırmış. Aglamamak için dudaklarımı isirmaktan yara oldular vedalaştık və gönderdim siz siz olun sakın askerlerin yanında ağlamayın benim gibi sulu göz yapabildiyse siz daha fazlasını yaparsınız. Sonrası ne oldu derseniz ben kendimi sıktım sıktım askerim gittikten sonra hastaneye gittim O kadar gurur verici bir süreç ki sizi bilen herkesten ALLAH KAVUŞTURSUN lafını duymak hem gurulandım hem duygusal bir an oluyor. Herkes soruyor nereye gitti diye gururla söylüyorum MANİSA MERKEZ piyade egitim çavuşu olarak gitti herkese nasip olur inşallah. Gondericek olan bütün yarenlerin Allah yardımcımız olsun... 
 Bugün teslim günü sabah 9 da uyandık aradık birbirimizi tabi ben ondan daha heycanli akşamı hiç uyumadan sabah oluyor aklım onda oluyor uyuyamıyorum hep bir şey araştırma acaba nasıl falan derken izmirde manisa ya gitti askerim birliğin önüne gidince aradı çok konuşamadık sadece telefonu içeri alabilirse haberdar edicek 11.46 içeri girdi benim için saat durdu zaman geçmiyor ilk günü saat 19.00 kadar işleri uzuyormus dedim birazdan arar falan derken mesajlarim iletildi. Çocukluk arkadaşım yanımdaydı onunla birlikte kalkıp mutluluktan dans ettik 5 dakika geçmedi telefonum çaldı ve sevdiceğim arıyor bi yanım hüzün bir yanım gururlu mutlu asker yareni olmuşum hayat arkadaşımı bekliyorum sevdiğimin aramasını beklerken bende oyalanmaknicin el işine başladım televizyon battaniyesi örüyorum her motifinde hayal kurarak örüyorum böyle bir mutluluk yok ya hayal kuruyorsun motif bitiyor yeniden başla değişik hayal kur herkese tavsiye ederim zaman en güzel öyle geçiyor. Allahıma onu emanet ettim bütün dualarım onunla çok özlüyorum ama sabır çünkü bizim tek engelimi askerlik geldiği zaman herşey çok Güzel olucak evlilik alışverişleri baslicak daha neler neler şafak doğan güneş hayallerim suan bunlar ama 364 gün sonra evli mutlu çocuklu gelsin yeterki bütün kurduğumuz hayallerimizi yerine getircem arabimizin markası evin duvarlarının rengi mobilyalar mutfağın nasıl olucagi fotoğraf köşemiz ve şuan ördüğüm battaniye in altında film izlemek hepsi bizi bekliyor...  
 Beklemek bi yandan zor bi yandan gurur vericiymis. Ben sebelegimi çok özledim güzel yanları ve kötü yanlarından söz etmek isterim. Güzel yanları bizim için telefon sorunumuz olmadı eski tuşlu telefonlardan götürdü o yüzden sesini hep duydum. Saatleri ezberlemek güzel aricagin saati dört gözle bekliyorsun saat yaklaşıyor ya bir heycan basıyor anlatılmaz bir duygu o heycanla açıyorsun komutan gelene kadar konuşuyorum gerçi dinleyen taraf ben oluyorum neleri özlediğini anlatıyor lafın başı ilk sen ve annem oldu ikinci özlediği ise halının üstüne basmak mis benim açımdan beklemek birde bu yönden iyi oldu kıymet bildik sebelegimin arkadaşları gitmeden önce çok önemliydi iki haftası varken biz sadece 3 gün görüştük hep arkadaşları ile vakit geçirmek isteyen biri 7 gün izne geldiğinde 7 gün boyunca benim yanımda olmak istiyor. Gurur verici beklemek akrabalarına bir araya geliyorsun ne yapıyor asker denilince gururlaniyorsun her akşam yatmadan dua ediyorsun nöbet saatini bekliyorsun sırf bir iki saat daha fazla konuşmak için 5 6 nöbet sırası bu aksam beklemedeyim. Kotu yani ise sadece beklemek çünkü sesini duymak yetmiyor bazen koşup boynuna sarılmak istiyorum kokusunu içime çekip boynundan öpmek tek sorun çok özlemek o güçlü olsun diye bunları içinde saklamak var bide özledim diyebiliyorum ama ayrıntıya giremiyorum ses tonu değişiyor sonra toparlayıp gelecekten söz ediyorum böyle tatlı tatli gülmesi yok mu gamzeleri aklıma geliyor o güldükçe yüzünü ezbere bilirim. Beklemek heycanli aslında her aradığında kalp atışların değişiyor biraz korku ile açıyorum yinemi sen şebelek diye gülüyorum her seferinde tabiki oda biraz trip atıyor gibi oluyor ama yapamıyor çünkü biliyor arama saatini beklediğimi sesini duyup huzur doluyor içim...
Bir insanı en çok ne kadar özlersiniz? Cevabını bilmiyorum gece yatağa başımı koyduğunda başlıyor zor süreç gündüzler ayrı zor geceler daha da zor. Gündüzler öyle böyle geçiyor ama benim gecelerim geçmiyor. Yazın gündüzler uzar ya benim gecelerim uzuyor. Özledim derken o boğazın düğüm düğüm olması mı özledim derken burnumun sizlamasımı hangisini anlatayım günler zorlaşıyor özledikçe daha zor karşındakini belli etmemeye çalışmak var bide . En zorunda o güçlü kadın ayakları bir bilse o güçlü kadını ufacık çocuk gibi özlediği için ağladığını ne yapar acaba ilk önce kızar sonra askerden kaçar biliyorum dayanamaz göz yaşıma. İşte bu yüzden telefon kapana kadar hiç bir şey hissettirmek var zor geliyor bazen. Konuşuyorsun gülüyorsun ama gözlerinden susuzulen yaşlar odanda biri varsa delirmissin diye bakar sana o telefon kapanmasın diye dua edersin ama en fazla 10 dakika ya komutan gelir ya başka biri kapanır fırsatı buldukça aramaya çalışır ama yetmez. Gündüzleri akşam olsun sesini duyayim diye dua edersin akşam olur sabah olsun biraz mesajlasalim diye gece ile sabahı kovalar durursun. En kötüsü de parfümü vardır sıkarsın onu bir yere onun kokusuyla uyucam dersin sonra için geçer rüyanda kendine dersin şebelek uyan bak sevgilin geldi aç gözlerini hadi ama geldim diye bir ses sen bir hevesle açarsın kokusu var ya geldi sanarsin ama gözlerin açılır o yok bi kendine gelirsin 5 10 dakika geçer sonra gözlerinden yaşlar susulur uyku gider sabaha yine uykusuz çıkarsın. Ertesi akşam uyucam diye sıkmasın parfümü uykusuzluktan gözlerin kapanır ya o dereceye gelirsin sonra birden özlediğin aklına gelir resimlere bakarken bi bakmışsın sabah ezanı okunur 1 saat daha beklersin günaydın hatun diye bir mesaj dakikasında cevap versem uyumadin mi demesi var uyudum hayatım saatimi kurdum seninle uyanmak için. Masum yalanlar işte aklı kalmasın. Her gün saat 00.00 olsunda bir günümuz daha bitsin diye bakarsın. Gururla beklerken özlemek yoruyor ama askerim için güçlü olmaktan başka hiç bir şey gelmiyor elimden keşke gelse 2 ay 10 gün geçti daha 293 gün var. Özlenecek çok gün var :(
13 notes · View notes
baybaykus · 5 years
Text
HADİ BAKALIM GERÇEK GÜNDEME DÖNELİM Mİ?
(YAPISAL REFORM PAKETİ ÖNCESİ 2 NİSAN TARİHLİ SORULARIMIZ)
1-Bak gördünüz mü Cumhur ittifakı olarak %51,6 oranında oy alarak "BEKA" meselesini de halletmiş oldunuz !
ŞİMDİ GERÇEK MESELELERE DÖNELİM Mİ?
2-Bütçeden başlayalım; Ocak-Şubat-Mart vergi gelirleri, enflasyon oranının bile altında kalarak sadece %7 oranında artarak 163 milyar TL oldu. Bütçe giderlerimiz ise % 45 oranında artarak 267 milyar TL'ye çıktı. Yani bol kepçe harcamaya devam etmişsiniz.
3-Her ay düzenli olarak 250.000 kişi işini kaybediyor, her gün 8.000 eve daha işsizlik ateşi düşüyor. Resmî işsizlik 4,5 milyonu ve geniş anlamda işsizlik 8 milyonu buldu.
4-TÜİK tarafından açıklanan enflasyon %19,71 olmasına karşın, dar gelirli insanların gıda enflasyonu bile % 48'i geçti.
5-Yıllık büyüme rakamları hesaplamalarında %55-60 arasında bir ağırlığa sahip olan özel kesim tüketim harcamaları % 9,8 oranında, imalat sanayi üretimi % 12,6 oranında azalmaya devam ederken, istihdamı teşvik politikaları ile 2,5 milyon insana nasıl yeni iş bulacağınızı merakla bekleyeceğiz.
6-Bankaların kredi/mevduat oranı %145'i bulmuşken, takipteki kredi alacakları %5,2'ye, donmuş kredilerinin oranı % 15 civarına ulaşmış iken, 2 Trilyon 520 milyarlık toplam kredi hacmini %15 daha artıracak şekilde 375 milyar TL yeni kaynağı nereden bulacağınızı görmek istiyoruz.
7- Bir yıldan az vadeli dış borç miktarı 177 milyar $, MB net döviz rezervimiz 20 milyar $'ın altında iken ve düşük faiz sebebiyle vatandaşınızın 184 milyar $'lık mevduatını TL'ye çevirmesini ve bu şekilde rezervlerinizi artırmayı nasıl başaracağınızı görmek için bekliyoruz.
Toplam dış borçlarımızın toplamının milli gelire oranı 2001 krizindeki oranının bile üstüne çıkarak % 56,7 oldu. 2003 yılında özel sektörün toplam borcunun GSYH'ya oranı %15 iken, 2018'de bu oran % 71'e çıkmış...
Hep birlikte borçlanmış ve "sanal cennette" yaşamışız.
8-Damat beyin beyanlarına göre 2019 yılı iç ve dış borçlanma miktarlarının %80'ini ilk üç ayda doldurduğunuza göre, yeni ve taze kaynağı nereden bulacaksınız?
9- Tarım ve gıdada net İTHALATÇI ülke durumuna düştüğümüzün farkında olduğunuza göre, bu durumdan kurtulmak için hiç değilse kanun gereği olan 37 milyar TL'lık tarım desteklerini vermeyi düşünüyor musunuz, bu kaynağı bulabilecek misiniz?
10-Kendimizin üretemediği ham madde, ara malı ve yatırım malları ithalatının düşmesine sevinirken, bir kaç ay içinde İHRACATIMIZ çakılıp kalacağının farkında mısınız? Bu konuda düşündüğünüz mucizevi bir formül var mı acaba?
11-31 Marta kadar döviz, faiz ve kredi hadlerini komuta ekonomisiyle idare ettiniz. Bundan sonra döviz mi, faiz mi hangisini piyasa koşullarında dalgalanmaya bırakacaksınız acaba?
12-Bütün bu saydıklarımız için yaklaşık 80-100 milyar $ taze kaynağın gerekli olduğu bilindiğine göre ve bu kaynağın "içeriden" bulunması mümkün olmadığından, Newyork veya Londra tefecilerine %7,68 faiz vererek mi bu kaynağı bulacaksınız. İç tasarruflar yönünden dünya ülkeleri arasında %14 oranıyla 88.sıradaysanız, ihtiyacınız olan dış kaynağı nereden bulacaksınız?
Kaldı ki, bu miktarda dış borçlanma imkanına bile sahip olmadığımız genel kabul gören bir husustur.
Ne diyelim Allah milletimize dayanma gücü, size de kolaylıklar versin...BEKLİYORUZ !
Kızmazsanız biz sormaya devam edeceğiz...
Rubil GÖKDEMİR
5 notes · View notes
horozmehmetemin · 3 years
Text
HZ.MUHAMMET S.A.V. DİYORKI BENDEN KURAN DIŞINDA HİÇ BİR ŞEY YAZMAYIN.
Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha etsin.” (Hadis Peygamber demiş/ Kaynaklar >Müslim, Sahihi Müslim Kitabı Zühd, Hanbel, Müsned 3/12, 21, 33)
“İnsanlardan öylesi vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve o yolu eğlenceye almak için, eğlencelik asılsız ve faydasız hadisleri satın alır. İşte onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.” (KUR’AN’I KER’İM LOKMAN SÜRESİ-6. AYET, KELAMULLAH)
„Ey Resul! Rabbin’den sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun elçiliğini yapmamış olursun“
( KUR´AN’I KERİM MAİDE SÜRESI- 67)
„İşte bütün bunlar (emirler) Rabb’inin sana vahyettiği hikmetlerdir.cAllah ile birlikte başka ilah edinmeyesin.cSonra kınanmış ve Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın“
( KUR´AN’I KERİM, İSRA-SÜRESİ -39)
Başta Avusturya ve Almanya olmak üzere İslam dinin nasıl bir „canavar“, „katliamcı““insanlık dışı“, „ilkel“, „sakat“, „akıl dışı“, „aşağılık bir Arap “ dini olduğunu iddia edenler en başta bak Resul yani Elçi Muhammed (sav) ne demiş, ne yapmış diye Hadis kitaplarından alıntıları kaynak olarak gösterdiklerini son 25 yıldır Viyanada yaşayan bir yayıncı, akademisyen ve yatırımcı olarak defalarca tanık oldum?
Bu Resul´e yani Allah’ın Elçisine yakıştırılan çirkin ifadeler Kuran´dan onay alıyor mu?
Ciddi bir karşılaştırma ile bu çirkin Resul yani Elçi dedi ki diye başlayan Hadislerin Kuranı Kerim süzgeçinden geçmediği diğer bir deyişle onay almadığı görülecektir. Ama başta Sudi Arabistan ve Arap yarımadası ülkelerine veya Türkiye‘ ki resmi kaynaklarından bu Hadisler’e sanki Kur’an ayetleri gibi dokunulmaz havası ile ulaşmak mümkün. Hem de İngilizce veya başka dillerden.
Bunun görmek için alim olmaya gerek yoktur.
Bu bile bile kendi dinini karalayan ve şiddet teolojisinin baş kaynağı dokunulmaz yapılmış Hadisleri kendine kaynak yapmış DEAŞ benzeri terör örgütlerinden yaşamak zorunda değiliz. İslam dininde ruhban sınıƒı yok. Kuran ortadadır. Hadisler oradadır.
Artık Peygambere atılan iftiralara dur demenin zamanı çoktan gelmiş ve geçmemiş midir?
Burada iğneyi karşı tarafa çuvaldızı kendimize ahlaki ve eleştirel temel duruşuna göre temel soru şu olması gerekmez mi: Niye Sudi Arabistan, Katar, Mısır, Türkiye, Malezya veya Endenozya vs. gibi ülkeler kalkıp bu Peygambere adeta iftira niteliğinde Hadis adı altında kaynak gösterilen ifadelerin yalan ve uydurma olduğu bağıra bağıra dünyaya ilan edilmez?
Herkes üzerine düşen görevi yapmak zorundadır. Yaşadığımız ülke Avusturya’da veya Avrupa`da böyle şiddet teolojisinin kaynağı olan uydurma Hadis yani söz ve davranış protiplemesi ile yaşamak zorunda değiliz. Kimse kusura bakmasın.
Eski Diyanet İşleri Başkanı ve çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri ile ünlü Prof. Dr. Süleyman Ateş 31. Temmuz. 2009 yılında kendisine Hadisler konusunda yaşadığımız sıkıntılar ile ilgili mektubumuza Türkiye`de Vatan Gazetesi şöyle yer vermişti:
“Hadisle ilgili bir dizi yazım üzerine Avusturya’dan Birol Kılıç adlı okurum, hadis diye ortaya atılıp kitaplaştırılan Kur’ân’a ters, uydurma birçok rivayeti ele alıp İslâm’a ve İslâm Peygamberine saldırı delili olarak kullandıklarını ve bununla mücadele ettiğini belirten bir e-mail gönderdi. Bu mektubu ve verdiğim cevabı okurlarımla paylaşmak istiyorum. Önce mektup: “Sayın Ateş, hadisler konusundaki yazılarınızı Viyana’dan büyük bir hayranlıkla takip ediyorum. Allah sizden razı olsun. Bu konuda ben de elimden geldiği kadar www.yenivatan.at sayfalarında okuyucularımızı bilgilendireceğim. Allah’ın tertemiz, duru ve çağın ilerisinde kitabı olan Kur’an-ı Kerîm dururken Peygambere iftira olarak ifade edebileceğimiz birçok hadis, İslâm dininin en büyük sorunudur. Emevi fıkhı olan bu Arabizm ürünlerine en güzel cevabı yine Kur’an-ı Kerîm’in verdiğine tanık oldukça şükürler olsun diyorum. Başta Avusturya olmak üzere dünyada İslâm dinini karalamak isteyen cahil veya düşman kişi, kurum ve kuruluşlar karşımıza hep bu palavra hadis rivayetleriyle çıkıyor. Düşmanlar, Kur’ân-ı Kerîm ile aynı değere çekilmek istenilen bu hadisleri öne atarak ’İslâm dinin kaynağı işte budur. Artık siz gerisini siz düşünün’diye yazılar yazıp kitaplar çıkarıyorlar. Hatta siyasiler bile bu yola başvuruyor. Buna Haziran 2009 tarihinde tanık olduk. FPÖ Milletvekili Suzanne Winter; oy almak uğruna İslâm dinine, Peygamberine ve mensuplarına hakaretlerde bulunmuştu. Ancak açılan dava sonunda mahkum oldu. Bu olay karşısında tabii ki Avusturya’da buna karşı çıkanlar oldu. Ama bu işi profesyonelce yapanlardan biri olarak, İslâm dünyasının başında adeta bir kara leke olarak duran ve Peygambere iftira atılan bu rivayetlere çözüm bulamalıyız. Eğer bulamazsak Yunus Süresi’ndeki ’Allah, aklını işletmeyenlerin üzerine pislik bırakır’ ayetine devamlı muhatap olacağız. Kısacası hadislerin çoğu Kur’an’dan onay almaz ve terstir. ( Birol Kılıç, Viyana)” (Kaynak: Vatan Gazetesi, 31. Temmuz.2009)
Sayın Prof. Dr. Ateş’e 5.Ocak 2017 tarihinde tekrar teşekkür eder sağlıklı uzun ömürler dilerim.
Bu Hadis konusu 2018 yılının başında hala aktüel.
TEZİMİZ: Peygambere(sav), Hadis adı altında atılan iftiralara artık son verilmelidir. Çünkü Hadislerin çoğu Kur’an’ı Kerim’e terstir! Hatta bizzat Peygambere iftiradır. İslam dinini karalamak isteyen her kişi, kurum ve kuruluşlar, İslam dinine saldırırken, daha çok Hadis adı altında Peygambere adeta iftira atılan, sözde onun söylediği iddia edilen söz ve cümleleri kaynak olarak gösterip, buyurun hodri meydan diyerek şunları Avusturya`da direk veya indirek bize söylüyorlar: “Buyrun İslam budur. Hadis kitaplarınız ortada. Balık baştan kokar. Peygamber Hadislerinde bak ne yazıyor. Bak sizin Peygamber böyle kabul edilmez ifadelerde bulunmuş. Sen hala vıdı vıdı yapıp bize İslam dinini anlatıyorsun. Sen Peygamber sözlerini bu Hadis kitaplarına göre Sünnet diye bire bir uygulamak veya kendi yaşamına örnek almak zorunda değil misiniz”
Hadis olarak gösterilen kaynak Kütüb-i Sitte altı kitaptan oluşur!
Bu durumdan, en çok Müslüman olan ama dinini Kur’an’ı Kerim’den ana dili ile okuyarak öğrenmeyen veya öğretilmeyen genç neslin veya insanların, İslam dininden soğumalarına, bu dine karşı antipati hatta nefret duymalarına ve en sonunda aşağılık kompleksine girerek utanç duymalarına yol açmaktadır, çünkü aşağıda örneklerini vereceğimiz ve yanında hemen Kuran’ı Kerim ayetlerinden onay almayan Hadislerden kimsenin haberi var mı?
Bunu okuyan insanlar şaşkınlıkla, İslam dini Peygamberi, bunu diyorsa, bu dinden hayır beklenmez, diyerek yazılı ve sözlü saldırıya geçince, kendi dinini ne Kurandan ne Hadislerden bilen kişiler, kişisel olarak adeta psikolojik ve sosyal ekonomik baskı altında girmektedir.
Bir de Hoca, Pir, Şeyh, Şıh, Kutup, Dede ünvanlı bazı kişilerin, Peygambere iftira olan, bu sözde yalan dolan Hadisleri koruyunca ve itiraz eden Müslümanlara saldırınca ve hatta din dışına aforoz edince, yeryüzünde Cehennem günleri başlamış oluyor.�Dinini akıl yolu Kur`an`dan öğrenerek, yaşayan Müslümanların çektiği ıstırapları burada yazmaya kalkarsak, sayfalara sığmaz.
Cahil, çok bilmiş şekilde Müslüman tipine güya girmiş ama özde Kuranı Kerim`den habersiz cahil insanlarımızın saldırıları, aşağılamaları, arkadan fitne ve fesatlıkları Hadis adı altında Peygambere atılan iftiraların sonunu getirmemekte ve bu bataklık devam etmektedir.
Peygamberin gerçek Hadisleri Kuran’ı Kerimde mevcuttur. 114 Süre içinde 57 ayet Peygamberin Hadisleri yani sözleri ile mevcuttur. Toplam 57 olan bu Allah’ın kitabındaki Ayetler muhkem ve kesin olan Hadislerdir. Çünkü Kuran`ı Kerim`de bizzat Ayet şeklinde nazil olmuştur.
Bu sorunun çözümü, ancak bu dini iyi bildiğini iddia edenlerin; şüpheci gözle ve akıllarını Kur’an’ı Kerim’in öğütlediği gibi (Yunus, 100) çalıştırarak, “Kütüb-i Sitte adlı 6 Kitaptan” oluşan adeta dokunulmazlık unvanı verilmeye çalışılan ve Allah’ın kulları tarafından, Peygamberin ölümünden en erken 200 yıl sonra, yazılmaya başlanan ‘Peygamber dedi ki’ diye başlayan ve çoğu Peygambere iftira olduğu çok açık ‘söz ve ifadeleri’, Kur’an’ı Kerim başta olmak akıl ve çağın Bilim süzgecinden geçirmesi ile olabilir.
İndirilen ve uydurulan din sitesinden bir kaç örnek verilmiş kaynaklardan örnekler:
KUR’AN’DA GEÇMEYEN, HADİS NİTELİĞİNDEKİ UYDURMALARA ÖRNEK :
Özellikle Allah’ı insan tasvirinde sunan hadisler çoktur.
Bir örnek: Allah’ın baldırı olur mu?
Kur’an:’’…onun benzeri gibi hiç bir şey yoktur.’’ 42-Şura Süresi 11
Hadis: ‘’Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.’’ Müslim-İman 302, Buhari 97/24, 10/29, Hanbel 3/1
Müslim, Buhari ve Hanbel’in Hadis kitaplarında, yukarıda numaraları ile verdiğimiz örnekleri çok dikkatlice okuyun, Hadis kitaplarının sözde en doğrusu olarak gösterilen, tek hadisini inkâr edenin kâfir olacağı söylenen Müslim ve Buhari’de geçen sözleri güya Hz. Muhammed (sav) yani Peygamber Efendimiz söylemiş. Hadisçilerin mantığına göre bu hadisi inkâr eden kâfir, bu hadise inanan gerçek Müslüman olacaktır. Allah’a hiçbir şeyin benzemediğini söyleyen Kur’an’ı Kerim’deki Şura Süresi 11 ayetine karşın, hiçbir mecazi ifadeyi çağrıştırmadan, Allah’ın baldırı olduğunu ve ahirette baldırını açacağını söylemenin saçmalığını anlatmaya gerek var mı?� Müslüman, “Hadisler, Kuran’ı Kerim ile çelişiyorsa ne yapacağız?” diye sorması gerekmez mi?
İkinci örnek: Peygamberi röntgenci yapan Hadis olur mu? Bu ifade doğru olabilir mi?
Cabir b. Abdullah demiştir ki: “Allah’ın Elçisi, ’Biriniz bir kadınla evlenmek istediği zaman, yapabilirse kadının kendisini, onunla evlenmeye yönelten organlarına baksın ’demiş. (Cabir) dedi ki: “Ben bir kızla evlenmek istedim, bir yere saklandım ve haberi olmadan onu gözetlemeye başladım. Nihayet, beni onunla evlenmeye yönelten organlarını gördüm ve onunla evlendim. (Ebu Davud, K.en- Nikâh 12; Beyhaki Marifetus-Suneni vel-Asar, et-Tergib fin-Nikâh 11/220)
Böyle bir şey olabilir mi? Peygamber, nasıl bir kadının en mahrem yerlerini, daha açık deyimle cinsel organını gözetlemeyi öğütler? Bir erkek, fırsat kollayacak ve gizlice bir kızın mahrem yerine bakacak. Gerçi Şafii, ancak kadının yüzüne ve avuçlarına bakabileceğini söylemiş, İbn Abbas’a da böyle bir yorum atfedilmiş ise de bu yorumlar tutarlı değildir, çünkü kadının yüzüne ve ellerine herkes bakabilir. Peygamber Efendimiz, böyle bir tavsiyede bulunabilir mi?
Oysa, Kur’ân, Nur Suresi’nin 31’inci ayetinde müminlere, kötü bakışlarını yummalarını, helali olmayan kadına şehvetle bakmamalarını emretmiştir.
Düşmanlık yapacak kurum ve kişiler, Kur’an’ı Kerim ile aynı değere çekilmek istenilen, sözde Peygamber sözlerinin içinden, hangi dinden veya hangi ahlaktan olursa olsun bir insanın akıl, ahlak, namus ve şeref anlayışına uymayan sözleri, “İslam dininin kaynağı işte budur” denilerek, hem de bu kaynaklar gösterilerek yazılar, siyasi söylemler ve kitaplar yayımlanmaktadır.
Biz, bunu en son Avusturya’da Haziran 2009 tarihinde son neticesi mahkûmiyet ile son bulan FPÖ adlı aşırı Türk ve İslam düşmanlığı yaparak oy kazanmaya çalışan Suzanne Winter adlı Avusturya Parlamentosu Milletvekilinin, İslam dinine ve o dinin Peygamberine artı mensuplarına hakaretten mahkûm olması ile tanık olduk.
Bu mahkemeleri başından bu yana izleyen insanlar olarak, suç duyurularında gördü ki, Avusturya Ceza Kanununun 301 maddesine göre ‘başka din, ırk ve milletleri aşağılayamazsın.’
Açık ve net şekilde Peygamberin 6 yaşındaki Ayşe ile evlendiğini, bakın Arapların ve Türklerin din diye kendilerine referans kabul ettiği Hadis kitaplarından öğreniyoruz, diyen FPÖ Milletvekili ve Avukat olan Dr. Susanne Winter, ‘İslam Peygamberi bir çocuk sübyancısı ve istismarcısıdır.Türk erkeklerine, Graz şehrinin Parklarında ‘Hayvan kerhanesi açılmasını istiyoruz.’ Orada Türk erkekleri, Avusturyalı kadınları tecavüz edeceğine veya saldıracağına hayvanlar ile cinsel istismar ederler, dedi. Yapılan bu hakarete karşı çıkanlar elbette oldu. Arap-Emevi kültürünün dışa vurumu olan ‘Çöl Fıkhı’ olarak da nitelendirebileceğimiz
Peygamber’e iftira atılan ve söylemediği halde, sanki söylemiş gibi iddia edilen ‘rivayetlere’ çözüm bulmazsak, başımızdan ‘Yunus Süresi 100.Ayetinin’ ifade ettiği gibi ‘Allah aklını işletmeyenlerin üzerine pislik bırakır’ ayetine devamlı muhatap olacağız.�Avusturya FPÖ Parti Başkanı Strache, Susanne Winter’e sahip çıkarken “Çocuklarımıza sahip çıkmalıyız. Bakın, bunların peygamberleri sübyancı. Hadis kitapları öyle diyor. Buyurun ispatı”demesi özellikle ırkçılık ve kışkırtıcı siyasilerin ne kadar aşağılık terminoloji ve siyaset yolu izleyebileceklerini göstermesi açısından sadece rezalet değil ama sonun başlangıcının göstergesidir, diyebilir miyiz?�Bu satırların yazarı, yıllardır Avusturya siyasetini ve basınını satır, satır izleyen biri olarak, şunu tarih önünde açık ve seçik itiraf etme zorunluğu duymaktadır. Burada en büyük suç kendisine Müslümanım diyen İslam dinine mensup kişi, toplum ve devletlerinindir. ‘Akıl işletme‘ (Tahakkuk) devre dışı bırakılıp, İslam dini, çağın çok ilerisinde olan Kur’an’ı Kerim, sözde ama özde ele alınıp anlaşılmaz ise, işte böyle ‘Arap-Emevi Çöl Fıkhını’ din diye zamanı gelince suratınıza çarparlar… Kısaca Hadislerin çoğu Kur’an’dan onay almaz ve terstir.
Bu konu özellikle son beş yıldır katıldığım ve çoğunlukla tek Müslüman olarak dikkat çektiğim ve daha çok ’siyasi’ ırkçı Muhafazakâr Hristiyanların İslam’a oldukça olumsuz olan bakışlarının temelini merak etmemden dolayı, Eski Ahit (Tavrat), Zebur ve Yeni Ahit (İncil)’in dikkatli bir şekilde okumam ile tepe noktaya çıkmıştır. Yaptığım okumalarımdan gördüm ki, önümüze Hadis diye atılan ifadelerin çoğu, Yahudi dininde var olan Mişna’dan alıntıdır, yani Yahudilerin Hadis kitaplarından. Bu bir Emevi oyunudur. Hadislerin çoğu uydurmadır, bu durum tüm Müslümanları ilgilendiren ortak sorundur. Acaba bu yalan ve uydurma hadisler, başta Peygamber Muhammed Mustafa’ya (sav) demediği sözleri söyleterek ve etmediği davranışları yapmış gibi gösteren ’’baş belası’’ iftiralardır diyebilir miyiz? Ama ilk önce Sayın Süleyman Ateş’in köşesinde geçen soru ve cevap kısmına yer vermek isterim:
Hadisler derleme ve kayıt bakımından kesinlik taşımaz. Zira bu rivayetler Hz. Peygamber’den ancak 1-2 asır sonra yazıya geçirilmeye başlanmıştır. Bu kadar zaman içinde ağızdan ağıza dolaşan rivayetlerin orijinalitesini koruması imkânsızdır. Peygamberimizin, risalet görevinden ayrı, bir insan olarak söylediği sözler kendi zamanında toplatılmadı, yazdırılmadı ve kitaplaştırılmadı. Böyle bir şeyin yapılmasına da müsaade edilmedi. Bugün bütün Müslümanların en büyük hadis kaynağı olan Kütüb-i Sitte (Altı Kitap) yazarlarının tamamı Peygamberimizin vefatından on yıllar sonra dünyaya geldi. Kütüb-i Sitte Altı kitap anlamına gelmektedir. Ehl-i Sünnet tarafından en sağlam hadis kaynakları olarak kabul edilmektedir. Bu Hadis kitaplarının yazarları şunlardır. Buhari, Müslim, Nesai, Tirmizi, Ebu Davud, İbn Mace
Miladi takvime göre Efendimiz (sav) Hazretleri’nin 632’de Medine’de vefat ettiği gündür. Buhari 810 yılında. Koskoca Buhari 810-632 =178 yıl sonra dünyaya gelmiştir. Peygamberimiz, 632 yılında vefat ettiğine göre en yaşlı hadisçi olan Buhari’yle Peygamberimizin vefatı arasında 178 yıl fark var. Üzerine diyelim 30 yaşlarında bu Hadis toplama işine başladı desek etti 200 yıl. Kısaca Peygamber vefat etmiş tam 200 yıl sonra Kütüb-i Sitte nin (Altı Kitap) en büyük temsilcisi 200 yıl yani 2 Asır sonra bu işe başlamış. Ebu Davud 818 yılında, Müslim, 821 yılında, Nesai 847 yılında, İbni Mace, 888 yılında, Tirmizi 1165 yılında dünyaya gelmiştir.
Hadis rivayetleri arasındaki çelişkilerden örnekler vereyim: Bir rivayette Peygamberimiz İslâm’da uğursuzluk olmadığını belirtirken diğer rivayette Peygamber’e ev ve kadında uğursuzluk olduğu söyletilmiştir. Kısacası burada Peygamber’e ‘iftira‘vardır. Olumlu veya olumsuz sözler olsun, siz hiç söylemediğiniz sözler ile anılmak ister misiniz? Hele ortada Allah’ın tek kaynak kitabı ‘Kur’an’ı Kerim’dir, Yahudiler gibi, ben öldükten sonra arkamdan Mışna’la (Yahudi Hadis kitapları) çıkarmayın, diyen vasiyeti var iken. Bu vasiyete, dört Halife ve değerli eşi Hz. Ayşe tarafından uyulmasına kesinlikle dikkat edilmiştir.
Bir yanda Peygamber’e ayakta idrar yapma yasağı söyletilirken, diğer rivayette Peygamber’in ayakta idrar yaptığı belirtilmiştir.
Huzeyfe: “Allah’ın Elçisi ile birlikte yürüyorduk. Bir kavmin bir duvar gerisindeki küllüğüne rastladık. Allah’ın Elçisi, tıpkı sizden biri gibi durup ayakta idrar yaptı. Ben, bu esnada kendilerinden uzaklaşmak istedim. Bana yakın durmamı işaret buyurdu. Geri gelip hemen arkasında dikilip abdestini bozuncaya kadar bekledim.” (Buhari, Vudu 62, 60, 61; Mezalim 27; Muslim, Taharet 73, 74, (273); Ebu Davud, Taharet 12, (23); Tirmizi, Taharet 9, (13); Nesai, Taharet 24, (3, 25). Hem Kur’ân’a, hem de bilimsel gerçeğe aykırı sözler de yine Peygamber’in ağzına konulmuştur: Güya Allah Resulü’nün Mevlası Sevban demiş ki: “Ben Allah Elçisi’nin yanında ayakta dururken, bir Yahudi geldi, bir şeyler soracağını söyledi. Peygamber de “Söyleyeceklerim sana yarar sağlayacak mı?” diye sordu. Adam da “Kulaklarımla dinlerim” deyince Peygamber sormasını emretti. Yahudi, “Yerin ve göklerin başka yer ve göklere değiştirileceği zaman, insanların nerede bulunacağını” sordu. Peygamber, “insanların köprünün altındaki karanlıkta bulunacaklarını” söyledi. Yahudi “köprüyü ilk geçenlerin kimler olduğunu”sordu. Peygamber “Köprüyü ilk geçenlerin; muhacirlerin, fakirlerin olduğunu” söyledi. Yahudi, “köprüyü ilk geçen bu insanlara ne ödül verileceğini” sordu. Peygamber, “Yunus’u yutmuş olan balığın karaciğerinin artığının verileceğini” söyledi. Yahudi bunlara, “balık ciğerinden sonra ne ikram edileceğini” sordu. Peygamber, “Ciğerin çevresinden yiyen cennet nurunun kesilip bunlara ikram edileceğini” söyledi. Yahudi, “içki olarak ne içeceklerini” sordu. Peygamber, “Selsebil denen bir gözeden su içeceklerini” söyledi. Sonra adam “Ben, sana yeryüzünde ancak bir peygamberin veya bir iki kişinin bilebileceği bir şey sormak istiyorum. Çocuğun (cinsiyetinin) nasıl oluştuğunu sormak istiyorum” dedi. Peygamber, “Erkeğin suyu beyazdır, kadının suyu sarıdır. Eğer erkeğin suyu kadınınkine baskın olursa çocuk erkek, kadının suyu erkeğinkine baskın olursa çocuk kız olur” dedi. Yahudi, “Doğru söyledin, sen peygambersin” deyip gitti. Allah’ın Elçisi, “Bu adam bana bunları sorduğu zaman ben bunların hiçbirini bilmiyordum. Nihayet Allah, onları bana bildirdi” buyurdu (Müslim, Hayz 34, (315). 1941).
İyi düşünülürse bu rivayetin her tarafının çürük olduğu görülür. Birincisi Kur`an’da geçen ayetler bu saçma sapan sözlere onay vermez. Önce Sırat Köprüsü, sağlam bir rivayete dayanmaz. Sonra yerin ve göklerin başka yer ve göğe değiştirilmesi, bunların tümden yok olacağı anlamında değil, biçimlerinin değiştirilmesi anlamındadır. Eğer yer ve gökler yani rivayette kastedildiği üzere tüm mekânlar kalkarsa, varlığı hayal edilen köprü nerede kalır? Köprünün altında karanlık ayrı bir mekân mıdır ki insanlar orada bulunsun? Karanlık mekân değil, haldir, durumdur. Ayrıca bu Yahudi, köprüyü önce muhacirlerin fakirlerinin geçeceğini nasıl doğruluyor? Bu bir Yahudi bilgini ise ve köprünün varlığına da inanıyorsa buradan ilk geçenlerin Yahudi seçkinleri değil de neden muhacirlerin fakirleri olduğunu onaylıyor? Bir Yahudi bilginin bunu onaylaması mantıksal değildir. Ayrıca nur, hayvan gibi boğazlanacak bir canlı mıdır ki boğazlanıp da köprüyü geçenlere yiyecek olarak servis yapılsın? Aslında yanıtı çok güç olan bu sorular bir yana, bizim asıl konumuz erkek ve kadının menileri hakkındaki tanımlama ve hangisi galip gelirse çocuğun o türden olacağı şeklindeki düşüncenin Peygamber’e söyletilmesidir.
Bugün bir lise öğrencisi bile biliyor ki, cinsiyeti erkek üreme hücresinde bulunan kromozomlar belirler. Bunun çoklukla ya da azlıkla hiçbir alakası yoktur. Bu bilimsel bir gerçektir. Ayrıca bu söz Kur’ân’ın açık beyanına da aykırıdır. Kur’ân, çocuğun cinsiyetinin meni sıvısındaki spermler tarafından belirlendiğini gayet açıkça belirtmiştir: “O yarattı iki çifti: Erkeği ve dişiyi. Atıldığı zaman nutfe(sperm)den” (Necm: 23/45-46). “İnsan, dökülen meniden bir nutfe (sperm) değil miydi? Sonra o, alaka (embriyo) oldu da (Rabbi onu) yarattı, ona şekil verdi. Ondan iki (cinsten oluşan) çift(i), erkeği ve dişiyi var etti” (Kıyamet: 31/37-39) ayetlerinde gerek erkeğin gerek dişinin, erkekten giden sperm tarafından belirlendiği bildirilmektedir. Çünkü Kıyamet Suresi 39’uncu ayetteki (hu: ondan) zamiri, nutfeye değil meniye gitmektedir. Eğer zamir nutfeye gitseydi dişil olması (ha) gerekirdi. Oysa (hu) zamiri erkildir. Bu ayetlerde geçen nutfe de sperm denilen meni hayvancığıdır. Demek ki erkek de dişi de babadan giden meni hayvancıklarından yaratılmaktadır. Meni hayvancığının türü, insanın cinsiyetini belirlemektedir.
Peygamberi, haşa ‘Kertenkele avcısı’ yapan Hadis
Kur’ân, bir nefsi yani nefes alan canlıyı haksız yere öldürmenin, bütün insanları öldürmek kadar büyük bir suç olduğunu belirtirken Hz. Peygamber’in tam tersine hayvanlardan bir tür olan kertenkeleyi öldürmeyi sevap saydığı rivayet edilmiştir: “Her kim kertenkeleyi ilk vuruşta öldürürse ona şu ve şu kadar sevap vardır. Ve her kim onu ikinci vuruşta öldürürse, birinciden az olmamak üzere ona şu ve şu kadar sevap vardır. Ve her kim onu üçüncü vuruşta öldürürse, ona da ikinciden az olmamak üzere şu ve şu kadar sevap vardır” (Müslim, 146/695). Hayvan öldürmek sevap olabilir mi? Oysa kara ve deniz avının helal kılındığını belirten Maide 96’ncı ayette, “Huzuruna toplanacağınız Allah’tan korkun” söylemi şu anlama gelir: “Nasıl sizin yanınıza hayvanlar toplanıyorsa, siz de bir gün Allah’ın huzurunda toplanacaksınız. Eğer siz, yanınızda toplanan yakınlarınıza sokulan hayvanlara bir zarar vermez, onları incitmezseniz, huzurunda toplanacağınız Allah da sizi incitmez, size iyi işlem yapar.”
Peygambere büyük iftira: 6 yaşında Ayşe ile evlendi diyen Hadislere bak
Hazreti Ayşe’nin evlenme yaşıyla ilgili rivayetler tarihi bilgilere terstir. Hadis mecmualarındaki rivayetlere göre Hz. Ayşe, 6 veya 7 yaşında Resulullah ile nişanlanmış, nikâhlanmış, 9 yaşındayken de onunla gerdeğe verilmiştir. (Müslim, Nikâh 73, (1423); Tirmizi, Nikâh 9, (1093); Nesai, Nikâh 77, (6, 130). Bu rivayetlere göre Ayşe, fiilen evlenmeden 3 veya 2 yıl Allah’ın Resulü ile nikâhlı kalmıştır. Nikâhlı bir kız, dinen kocasını görmez mi ve onunla evleneceğini beklemez mi? Ama Ayşe’nin ifadesine göre kendisinin zifaf için hazırlanıp Allah Resul’üne teslim edilmesi kendisi için büyük bir sürpriz olmuştur: “Onlar, kılık-kıyafetime çeki düzen verdiler. Beni, (kuşluk vakti aniden) Resulullah aleyhissalatu vesselam(ın gelişinden) başka bir şey şaşırtmadı. Annem beni ona teslim etti. O gün ben dokuz yaşındaydım” (Buhari, Nikâh 38, 39, 57, 59, 61; Müslim, Nikâh 69, (1422); Ebu Davud, Nikâh 34, (2121); Edeb 63, (4933, 4934, 4935, 4936, 4937); Nesai, Nikâh 29, (6, 82). Nikâhı kıyılmış, gerdeğe girmek üzere makyaj yapılmış gelinin, damada teslim edileceğini herkes bilirken Ayşe bunu niçin sürpriz görmektedir? Ayşe Resulullah’a teslim edilmesini sürpriz görüyor da kadınların kendisini tebrik etmelerini, uğur bereket dileyip çok hayırlı bir kısmet sahibi olduğunu söylemelerini, kendisine gelin makyajı yapmalarını neden sürpriz görmüyor? Bu rivayetler, Ayşe’nin özgeçmişini yazan tarihçilerin verdiği bilgiye uymuyor. Tarihçilerin ve bibliyografların tespitine göre Hz. Ayşe, Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma’dan 5 yaş küçüktür. Hz. Fatma Peygamberlikten�5 yıl önce doğmuştur. Demek ki Hz. Ayşe, Peygamberliğin başlangıç yılında doğmuştur. Hz. Muhammed, Peygamber olduktan itibaren 13 yıl Mekke’de kaldı. Peygamber hicret ettiği zaman Ayşe 13 yaşında olmalıdır. Peygamber Medine’ye göçtükten 2 yıl sonra Ayşe ile evlendiğine göre (el- İsabe: 4/359) demek ki evlendiği zaman Hz. Ayşe en az 15 yaşındaydı. Bir başka rivayete göre Hz. Ayşe, Peygamberimizin kızı Fatma ile yaşıttır. Fatma’nın doğumunda babası 35 yaşındaydı. Bu durumda Ayşe evlendiğinde 20 yaşlarındadır.
Şimdi şu soruyu her Müslümanın tekrar sorması gerekmiyor mu?
Hadisler Kuran’ı Kerim ile direk çelişiyorsa ne yapacağız ?
Kimin hadisi (sözü) Allah’tan daha doğru olabilir? 4-Nisa Süresi 87 Meal
Bir elimizde bir tek Kur’an’ı Kerim’in Türkçe meali veya Arapça bilinen orijinal hali diğer elimizde Peygamberimizin 1400 yıl önce olaylar karşısında söylediği ‘’iddia edilen’’ sözlerin bulunduğu çeşitli kişilerin Hadis kitapları var. Hemen belirtelim, herkes şunu kabul ediyor: Hadisler Peygamberin vefatından 200 yıl sonra yazılmaya Emevi ve Abbasiler döneminde en parlak zamanına ulaşmış.
Tekrar ediyoruz, Hadisler Peygamberin ölümünden 200 yıl sonra yazılmaya başlanmış. Ne İnternet var, ne televizyon, ne ses kaydı aletleri ve ne otobüs veya uçak var. Peygamber zamanında bizzat Peygamber kendi sözlerinin yazılmasını yasaklamıştır. Peygamber, Kur’an’ı Kerim’ın aynı Yahudilerin Hz. Musa dedi kilerin toplandığı Mişna adlı Hadis kitaplarına ve Hristiyanların Hz. İsa dedi ki gibi destanımsı söz ve anlatımlarından doğan ve sonunda Tevrat ve İncil’in sulandırılmasına yol açan problemlerin aynısının Kur’an’ın başına gelmesini istemiyordu. Çünkü Kur’an’ı Kerim tek başına açık, net ve eksiksiz bir şekilde ortada Allah’ın sözleri olarak inmişti. Peygamberin bu isteğine ‘Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali’ yani ilk büyük dört Halife bu Peygamber isteğine çok dikkat ederek Peygamberin sözlerinin yazılmamasına çok dikkat etmiştir.
Özellikle Ömer halifeliği zamanında çok sert bir şekilde buna tepki göstermiştir. Doğrusu da budur. Ortada aşağıda verdiğimiz Kur’an Ayetlerinin çok açık, şüphesiz ve kesin bir şekilde Kur’an’ı Kerim İslam’ı anlamak için yeterli olduğunu ispatlamaktadır. İşte ortada var olan apaçık bir Kur’anı Kerim Ayeti ne diyor: Sana her şey için, ayrıntılı bir açıklayıcı, doğruyu ileten, rahmet olan ve Müslümanlara müjde olan kitabı indirdik. 16-Nahl Süresi 89 Meal
Peygamber, vefat ettikten 200 sene sonra, evet yanlış okumadınız neredeyse iki yüz yıl sonra; nifak, fesat, gıybet dönemi olarak anılan Emeviler ve Abbasiler zamanında, Bedevi Araplarının Milliyetçilik arzu ve istekleri, Peygamberin söylemediği sözler, adeta Hz. Muhammet’e iftira atarcasına Hadis adı altında açık bir şekilde yalan, yanlış yazılmıştır.
Okudukça, Kur’an’ı Kerim’in nasıl çağın ilerisinde ve Hadislerin nasıl çağın gerisinde olduğunu şaşkınlıkla görüyoruz. İsterseniz hiç uzağa gitmeden elimizde ki Hadis kitaplardan ve Kur’an’ı Kerim Ayetlerinden örnekler vererek bu duygu ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak isterim.
Kur’an’ı Kerim tek başına yeterliyim diyor? Peki, o zaman hadislere ne gerek var?
Kur’an’ı Kerim, bakın her konuda tek kaynak olduğunun nasıl altını çiziyor:
“Sana her şey için ayrıntılı bir açıklayıcı, doğruyu ileten, rahmet olan ve Müslümanlara müjde olan kitabı (Kur’an’ı Kerim’i) indirdik.” 16-Nahl Süresi 89 Meal
“Kimin hadisi (sözü) Allah’tan daha doğru olabilir? ” 4-Nisa Süresi 87 Meal�”Eğer doğru sözlüler iseler, onun benzeri bir hadis getirsinler” 52-Tur Süresi 34 Meal
“Öyle insanlar vardır ki, Allah yolundan bilgisizce saptırmak ve yolu oyalanma aracı için, hadis eğlencesi satın alırlar. İşte böylelerine rezil edici bir azap vardır. ” 31-Lokman Süresi 6
“Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kur’an’ı devre dışı tuttular” 25-Furkan Süresi 30 “Kur’an, bana sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahiy olundu.” 6-Enam Süresi 19 “Sen de aralarında, Allah’ın indirdiğiyle hükmet.” 5-Maide Suresi 49�“Kitap’ta (Kur’an’ı Kerim) hiç bir şeyi eksik bırakmadık.” 6-Enaam Süresi 38
“Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? Hiç mi hatırınıza getirmiyorsunuz? Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var? Şayet doğru söylüyorsunuz kitabınızı getirin. ” 37-Saffet Süresi 154-157
“Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa okuyup, ders almakta olduğunuz bir kitabınız mı var? İçinde keyfinize uyanın sizin olduğu” 68-Kalem Süresi 36,37
“Sen de aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet” 5-Maide Süresi 49�“O yalnızca bir öğüt ve apaçık (Mubin) bir Kur’an’dır. ” 36-Yasin Süresi 69
“Hüküm yalnız Allah’ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmememizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ama insanların çoğu bilmiyorlar.” 12-Yusuf Süresi 40
“Kendi hükmünde hiç kimseye ortak kılmaz. Rabbinin kitabında sana vahiy edileni oku. Onun kelimelerini değiştirecek hiç bir kudret yoktur. ”18-Kehf Süresi 26,27
“Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından tamamlanmamıştır. Onun sözlerini değiştirecek hiç bir kuvvet yoktur. ”6-Enam Süresi 115
Hadis- Kuran çelişkilerine örnekler!
Yukarıdaki Kur’an Ayetleri, Kur’an’ın dinin tek kaynağı olduğu, çok açık değil mi? Aşağıda verilen örneklerde, hadislerin dinin kaynağı kabul edilmesinin sonucunda uydurulan hadislerin dinin temel ve tek kaynağı olan Kur’an ile nasıl çeliştiklerini hayretle göreceğiz. Diğer bir değişle dinin tek kaynağı olan Kur’an’a dönmenin önemini göreceğiz. Burada en ünlü hadis kitaplarından hadisleri dikkatlere sunmak istiyorum.
Allah el sıkışır mı?
Kur’an: “Ve hiç bir şey O’nun dengi değildir.” 112-İhlas Süresi 4
Hadis: “Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına koydu. Öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.’’ Hanbel 5/243
Yine bu hadis, hiçbir mecazi manayı çağrıştırmadan, Allah’a parmak, parmaklarına da soğukluk atfederek Allah şekillendirilmektedir. Buyurun Hadis yani Peygamber güya böyle demiş. Bu hadisi İhlas Süresi’nin Allah’ın hiç bir şeye denk olmadığını söyleyen ayeti gibi daha birçok ayetle de çelişir. Eğer hadiste ki “el” ifadesi mecazi bir manaya gelip insanı çağrıştırmasa kabul edilebilir olurdu. Örneğin “Her şey Allah’ın elindedir.” dediğimizde cümlenin akışından her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğu anlaşılır. Fakat Allah’a parmak, parmaklara soğukluk atfeden bu hadis böyle mecazi bir manayı, kimse çıkaramamaktadır. Üstelik bu hadiste Allah ile Peygamber’in el sıkışması gibi kabul edilemez bir ifade yer almaktadır. Şimdi bu hadisleri din kabul eden hadisçiler, mezhepçiler mi gerçek, yoksa hadisteki yanlışlıkları görüp Kur’an’ı yukarıdaki açık Ayetlerin öğütlediği gibi yeterli gören Kur’an’ı Kerim Müslümanları mı?
DİN DEĞİŞTİREN ÖLDÜRÜLSÜN MÜ?
Kur’an: “Dinde zorlama yoktur.” 2-Bakara Süresi 256�Hadis: “Dinini değiştireni öldürün.’’ Nesei 7-8/14, Buhari 12/1883
Allah’ın hükmünü, Peygamberin sözü kabul edilen hadisler ile aşmaya, Allah’ın dinini kendi kafalarına uydurmaya çalışanların bu uydurması yüzünden çok kelleler gitmiştir. Batı dünyası, işte bu Hadisleri kendi dillerine tercüme ederek, işte İslam bu kadar kötü bir dindir propagandası yapıyorlar. Hâlbuki Kur’an’ı Kerim, çok açık ve ’Dinde zorlama yoktur’ Bakara Süresi 256 Ayetinde bunun tersini ifade ediyor. Radikal dinci örgütlerin yaptığı katliamları bu örgütlerin zihinlerinde meşrulaştıran bunun gibi hadislerdir. Evlerinin bodrumunu insan mezarına çevirenleri kınayanlar, diğer taraftan Nesei gibi hadis kitaplarını övmekte, dinin kaynağı olarak göstermektedir. Bu ne biçim bir çelişki ? Eğer bir mezhebi savunursanız bu katliamlara karşı çıkmanız boşuna değil midir? Çünkü bu katliamlara temel olacak delil, kitaplar aynı mezhep izahlarında ve hadis kitaplarında mevcut olduğunu görmek düşündürücü değil midir? Ortada Kur’an’ı Kerim apaçık var iken böyle Peygambere adeta iftira gibi sözlere yani hadislere nasıl inanabiliriz?
Ölünün suçu ne?
Kuran: “Doğrusu hiçbir günahkâr bir başkasının günah yükünü yüklenmez.’’ 53-Necm Süresi 38
Hadis: “Ölü ailesinin kendisi için ağlamasından dolayı azaba uğratılır.” Buhari-K.Cemiz 32, 33,34
Ne akla, ne de Kur’an’ın genel mantığına uymayan bu hadis de uydurmacaların Kuran ve akılla çelişkilerine sadece bir örnektir.
Nedir bu kadın düşmanlığı?
Kuran: “Ben, sizden erkek olsun, kadın olsun, hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hepiniz birbirinizdensiniz.’’ 2-Ali İmra Süresi 195
Hadis: “Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.” Buhari 9/1391
Kuran, hayır üreten erkeğin de kadının da önünü açık tutarken hadisler kadının önünü kapamaktadır. Bu sözleri Peygamberin söylediğine inanabilir misiniz? Kadın konusu, Peygamber’e iftira olarak uydurulan hadislerin en çok olduğu konulardan biridir.
Zalim kim? Söyleyin bakalım
Kuran: “Zulmedenler dedi ki:”Siz olsa olsa büyülenmiş adama uyuyorsunuz.’’ 25-Furkan Süresi 8
Hadis: “Peygamber Medine’de bir Yahudi tarafından büyülendi. Günlerce ne yaptığını bilmez durumda ortalıkta dolaştı.’’ Buhari 76/47, Hanbel 6/57, 4/367
Kur’an’a göre Peygamber’in büyülendiğini söyleyenler zalimlerdir. En güvenilir(!) hadisçilerin çoğuysa Peygamber’in büyülendiğini söylemektedir. Lütfen bu önermelerden mantık kuralları içerisinde sonuç önermesine çıkarın ve zalimin kim olduğunu söyleyin.
Depremlerin sebebi olan balığın cinsi ne?
Kuran: “Bundan sonra yeri yumurta biçimine soktu.’’ 79-Naziat Süresi 30
Hadis: “Dünya balığın üzerindedir. Balık başı sallayınca Dünya’da depremler olur.’’ İbn-Kesir Tefsiri 2/29 68/1’in açıklamaları.
Kur’an mucizevi bir şekilde dünyanın yumurta biçiminde elips olduğunu, ceninin oluşumunu, evrenin oluşumunu, rüzgârların aşılayıcı olması gibi birçok konuyu açıklarken, hadislerde yer alan yukarıdakilere benzer hurafeler hem Kuran’la, hem de mantıkla çelişir. Dünyayı balığa oturtan, depremleri balığın kuyruğunun sallanmasına bağlayan bu zihniyet, bir soralım: Bu balık palamut mudur, yunus mudur yoksa lüfer midir? Lütfen bir hadis daha bulup, bizi aydınlatın!
Altın Takılır mı, İpek giyilir mi?
Kuran: „De ki; ‘ Allah’ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram etmiş? De ki:’ Bunlar dünya hayatına iman edenler için, Kıyamet gününde ise yalnızca onlarındır. Bilen bir topluluk için biz ayetleri böyle detaylı anlatırız.’’ 7-Araf Süresi 32
Hadis: ‘’Altın ve ipek ümmetimin kadınlarına helal, erkeklerine ise haramdır.’’ Müslim 2/16
Altın ve ipek hem erkek için, hem de kadın için bir süs eşyasıdır. Kuran’da hiçbir ayette yasaklanmamıştır. Allah inananların dünyada bu süslerin yararlanabileceklerini söyler ve erkek kadın ayrımı yapmaz. Her hadisin doğru olduğunu iddia edilen Müslim’in bu hadisi Kuranın belirttiğimiz ayeti ile direk çelişir. Buyurun, Ayet yukarıda Hadis ortadadır.
En büyük azap ressamlara mı?
Kuran: “Gerçekten Allah kendisine ortak koşulanı bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise dilediğini bağışlar.’’ 4-Nia Süresi 48
Hadis: “Cehennemde en şiddetli azaba uğratılacak kişiler ressamlardır. ’’ Buhari-Tesavir, 89
Kuran’a göre en büyük günah Allah’a ortak koşmadır. Allah ortak koşmayı affetmeyeceğini söylemekte, bunun dışında her günahın affedileceğini belirtmektedir. Bu yüzden Allah’ın en şiddetli azabına uğrayacak olanlar da ortak koşanlardır. Oysa Buhari’nin yukarıda alıntıladığımız hadisine göre en şiddetli azaba ressamlar uğrayacaklardır. Bu hadis başta Kuran ile çelişmektedir. Ayrıca mantık ile çelişen bu hadisin çeliştiği başka hadislerde vardır. Örneğin diğer bir hadise göre cehennemde en şiddetli cezaya satranç oynayanlar çarptırılacaktır.
Miras da vasiyet var mı?
Kuran: “Ey iman edenler! Herhangi birinizi ölüm gelip çattığında vasiyet zamanı aranızda tanıklık şöyle olsun: Kendinizden adalet sahibi iki kişi yahut yolculuk etmekte iken ölüm musibeti başımıza geldiyse sizin dışınızda iki kişi’’ 5-Maide Süresi 106
Hadis: “Varis için vasiyet yoktur.” Hanbel 14/238
Kuran’da hem Maide süresinde bu ayette hem diğer ayetlerde vasiyet anlatılır. Vasiyetten arta kalanlar Kuran’da tavsiye edilen şekilde dağıtılır. Vasiyeti iptale yönelik bu hadis aslında Kuran’ın bir hükmünü iptale yönelik bir girişimdir.
Önümüzde ki sayılarda ‘’Hadis-Hadis çelişkileri’’, ‘’Hadis-Mantık çelişkilerine’’ iftira atmadan elimizde var olan Hadisler ve aklın yolu birdir diyerek aklımızı çalıştırarak örneklendireceğiz. Kur’an’ı korunmuş, tutarlı, tamamlanmış, çelişkisiz ve dinin tek kaynağı olan vasıflarına sahip olduğunu; buna karşın hadislerin korunmadığını, tutarsız, çelişkili olduklarını ve sadece ‘’zan olan hadislerin’’ dine kaynak olamayacaklarını, üstelik Kuran yeterli ve detaylı olduğu için buna gerek de olmadığını ortaya koyacağız. Kuran’a göre insanlar sürekli akıllarını çalıştırmalı, gerek evrende törelere, geleneklere, kabullere göre din oluşturanları, hatalı olduğunu Kuran’dan anlıyoruz. Kuran’a göre Allah’ın nimeti olan akıl, evrenle ve evrenli hayatı değerlendirmede rehberlik eden Allah’ın kitabıyla, mükemmel bir uyum içerisindedir. Bu uyumun bir parçası olan aklın dinle çeliştiğini söylemek, aklı bir kenara atıp dini anlamaya kalkmak, akıl çalıştırmada değil, aklı kullanmada erdem aramak, dini akılsızca uygulamalara sokanların veya din düşmanlarının tezidir. Akıl dinle nasıl çelişir? Akıl Allah’ın bizde hediyesi değil mi? Kuran defalarca bize Ayetler vasıtası ile bize aklınızı çalıştırın demiyor mu?
“Allah pisliği, uğursuzluğu akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır. ’’10-Yunus Süresi 100
Yukarıdaki ayet, İslam adına dine sokulan pisliklerin sebebini de göstermektedir. Mantıkla çelişen yüzlerce hadisi yazımıza sığdıramayacağımız için bazı örnekleri yukarıda verdik. Bu hadisleri incelememiz, aklını kullanmayanların üzerine yağan pisliği anlamamızı daha iyi sağlayacaktır. Yazdıklarımıza, geleneksel İslamcılar ‘’Bunlar Peygamber düşmanı, Peygamber’in sözlerini inkâr ediyorlar, Peygamberimizi kaale almıyorlar’’ sözleri ile iftira atabilirler. Örnek verdiğimiz her hadiste şunu bir kez daha iyice düşünün: Bu hadisleri inkâr, Peygamber’i iftiralardan kurtarmak mıdır, yoksa Peygamber’e iftira atmak mıdır? Hadisleri kabul Peygamber’e atılan iftiraları onaylamak
ve kabul olmuyor mu? “Hadisler dinin kaynağıdır” diyenler bu iftiraların ortağı değil midir? Lütfen hadislerin mantıkla ve kendi içlerinde çelişkilerine bu anlamda yazımızı okuyarak bir de bu soruları düşünerek okuyun.
Kaynak: Kur’an’i Kerim, Hadis kitapları olan Kütüb-i Sitte (Altı Kitap) “Gerçek Din ve Uydurulan Din”, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk kitapları, Prof. Dr. Süleyman Ateş kitapları, Eski Ahit (Tevrat), Yeni Ahit(İncil),
NOT:
ALINTI
Türkçe tercüme: M.Z
Altta İbranice demeç verenlerin hepsi yüksek haham (rav-rabi)dır. İslam’ın birçok şeyi kimlerden intihal ettiğinin kanıtıdır. İslam’daki geri kalmışlık, çoğunlukla Yahudi dinini 3 bin kusur yıl önce gibi yaşayan Haredi (Ultra Ortodoks Dindar) Yahudilerden Hadis ve Fıkıh adı altında intihal edilmiştir. (aşırma, çalma yapılmıştır) Videoda bu kesimin rabilerinin (yüksek hahamların) görüşleri belirtilmiş. Kadını bir mal, eşek v.b. görüyorlar. İslam’daki kapanma ve şiddet vs. olayı da (rahibelere dahil) bu kafadaki insanlardan geçti. Yahudiler akıllı bir millet. Bugün Yahudiler’in çok azı Haredi (Ultra Ortodoks Dindar). İsrail Devleti kendisine düşman olan bu Haredilere dokunmuyor. Ama millet onların siyasilerini ve düşüncede olanları İsrail’de demokratik seçimlerde seçmiyor. Yahudiler’in diğer kesim çağa ve Hz. Musa’nın öz Tevhid mesajına uygun yeniden yapılanmış Yahudiliği yorumu içinde yaşıyor. Diğer Yahudiler’in çoğu Ataist, Agnostik veya Deist ve kimseyi rahatsız etmiyor ama rahatsız edilmekte istemiyor.
https://youtu.be/2nBcmQMDmtc
Yukarıdaki Video’nun bire bir Türkçe tercümesi /Türkçe tercüme: M.Z
Tumblr media
0 notes
Note
belki yil olmustur girmeyeli, seni aklima getirmeyeli. 31 ocak gecesi oyle bir aklima geldin, sigara dumaniyla doldurdugum, los isikli bir odada. acaba gercekten basima gelen bir olay miydi iliskimiz diye tereddut bile ettim o gece :) varligini kanitlamak icin geldim, kendime. simdi bir cevap verdin mi diye bakmaya geldim daha uzun bir sure daha rahatsiz etmem :) her seferinde dedigim gibi, gorusmemek uzere :)
Hadi şurdan siktir git öyleyse :)
0 notes
elansooth · 6 years
Text
Yeni Yıl 2018...
Sanırım yeni bir yıla hiç bu kadar heyecansız bir ruh haliyle girmemiştim. 31 Aralık ne ise 1 Ocak da o oldu benim için. Aslında genel olarak nötr noktasindayım son zamanlarda. Beni yukarıya çeken, coşkulandıran bir şey olmadığı gibi; aşağıya çeken, olumsuz bir şey de yok. Bilhassa iş ve ev hayatımda uzun zamandır beklediğim güzel değişiklikleri tattıran 2017, aşk hayatımda zincirleme hüsranlar yaşattı. Bunun neticesinde, hayat terazimde mutluluklarım kederlerime denk olunca, statükocu tutum devam eder oldu.
Uzaktan bir bakınca, birbirinden şaşırtıcı, çıtayı hep yukarı taşıyan, duygusal anlamda eşsiz hayal kırıklıklarıyla dolu bir yılı arkamda bıraktım diyebilirim. Kaç tane ilişkiye giden flörtüm tarafından sessizce terk edildim, şöyle bir saymaya çalıştım, ama yok tam sayı veremiyorum. İnsanların derdi ne, en ufak bir fikrim de yok. Neden ilişki ister (gibi) görünürler ve bu amaçla görüşürler; sonra karşılarındaki kişiye yükselirler ve tam adı konacakken toz olurlar? Nasıl bir travma, korku veya ruh hastalığıdır bu? Hadi bunu geçtim, neden bu semptomlar bu kadar çok kişide mevcut? Asıl son soruyu soruyorum; neden bu modeller hep bana denk geliyor!?
Önce bir uygulama üzerinden tanışılıyor, sonra karşılıklı çekim ve hoşlaşma var ise muhabbet ilerliyor. Muhabbetin derinliği ve karşılıklı çekimin kuvvetine bağlı olarak aynı gün içerinde veya en fazla bir hafta içerisinde telefonlaşılarak yakınlaşmada yeni bir adım atılıyor. Bundan sonrası ise riskli. Mesajlaşmalarda veya konuşmalarda gecikmeler yaşamadan ve yaşatmadan iletişim kurduğunuzu kabul edersek -ki eşzamanlı bir diyolog kurulamadığı için kopan muhabbetler sık görülmektedir- bir sonraki adım olan instagram paylaşmaya gelinir (bazı kişilerin instagramını zaten profillerinde paylaştığını biliyoruz, bunun dışındakiler -ben mesela- için geçerli bir durumdan bahsediyorum). Instagramda sizi görünce karşı tarafın sizden hala hoşlandığını veya artık hoşlanmadığını anlayabilirsiniz. Birçok samimiyetsiz eşcinsel ilişkide olduğu gibi, bu durumda da karşı taraf düşüncesini açıkca paylaşmaz. Siz de hala onun sizden hoşlandığını düşünürsünüz. Flörtleşmede son aşama olan "buluşma" için adım atarsınız. Karşı taraf fotoğraflarınızı görünten sonra da sizi beğenmiş gibi yapmaya devam eder, buluşma teklifinize de olumlu yanıt verir ve dün & saat belirlenir. Buraya kadar her şey güzel ve akıcıdır. Siz, duyguların karşılıklı olduğu inancıyla, artan bir coşkuyla buluşma gününü beklersiniz. Lakin, kişinin cesaret seviyesine göre, buluşma günü sabahında veyahut buluşmaya birkaç saat kala, üzerine düşünülerek karşı tarafı gücendirmeyecek ve ikna edecek bir bahane bulunarak "buluşma iptali talebi" gelir. Sonuç hayalkırıklığı, çözümü kayıtsız razı oluş. Şahsen ben bu durumda gayet anlayışlı bir tavır sergileyerek, kısa, öz bir cevapla konuyu kapatmayı yeğliyorum. Drama Queen olmanın lüzumu yok, belli ki karşı taraf sizinle olan ilişkinizi iletmek arzusunda değil. Zorla güzellik olmayacağını da bir sürü tecrübe ile öğrenmiş biri olarak, "gelene hoşgeldin, gidene hoşçakal" mottusunu benimsemiş durumdayım. Ha, sağlıklı flörtleşmenin arından ilişkiye geçiş evresinde golü doksana atan forvetler de var. Tanışma aşamasında, yani ilk kez mesajlaşılan, ilk kez telefonla konuşulan süreçte, heteroseksüel insanlarla olan ilişkilerinizde ciddi takdir gören "yüksek incelikli" tutum ve cümleler, eşcinsel kişilerde iritasyona sebep olur. Karşı tarafı soğutur, uzaklaştırır. Sebebini ben de halen tam olarak çözemedim ama hem soğuyan hem de soğutan taraf olarak hatırı sayılı miktarda tecrübe biriktirdim ve neticesinde "ilişki - aşk - sevgi" gibi hassas, duygusal ve şeffaf olguların oluşumda "soğuk, katı ve mesafeli" bir duruş sergilemek kabul görür hale gelmiş durumda. Bizzat benim de üyesi olduğum bir "iki yüzlü samimiyet arayıcılar" kulübü. Eşcinsel erkekler, söz konusu flörtleşmeden ilişkiye geçiş aşaması olduğunda, sergiledikleri tutumlara göre ikiye ayrılıyor: 1. grup, flörtten ilişkiye geçiş ve sonrası süreçte hızlı, yoğun ve hatta vıcık vıcık olanlar. Karşı taraftan 1 haftada 5 yıllık ilişki dinamiği bekleyenler. Flörtleşmenizin 2. haftasında grip olursa, nasıl AKUT'a haber vermez, orduyla kapısında belirmezsiniz diye ortalığı birbirine katanlar. Drama Queen modeller. Direkt kaçın.
2. grup mantıklı, oturaklı, içten görünen sahtekarlar grubudur. Sizi sürekli yükseltirler; isteklerinizi sorgusuz sualsiz, geciktirmeden yerine getirirler; aralara gelecek planları serpiştirip, sizden habersiz, sizi de içeren tatlı planlar yaparlar; tam evlenme teklifi edecek galiba(!) dediğiniz anda da tozzz! Ara ki bulasınız. "Hayırdır ya 200 km/h ile gidiyorduk, ne oldu?" diye sorarsanız gelen cevap: "Yhaa ben senin kadar yüksek diyilim, kıps" Tam bir ölür müsün, öldürür müsün durumu.
Eninde sonunda hep aynı görünmez duvara toslar Türkiye'de gay, ilişki arayıcıları. Görünmez diyorum çünkü neden bir duvar var, o duvarın adı ne, kim yaptı, bilinmiyor. Herkes, istisnasız bir şekilde o duvara tosluyor. Çarptıkça nasır tutuyor. Euro NCAP testlerindeki mankenler gibi farklı arabalarda aynı duvara çarpıp duruyoruz yıllardır.
Sorunu kendinizde aramazsınız. Bir yaştan sonra karşınızdaki kişinin tutarsız, histerik davranışların sizden kaynaklanmadığına dair, yaşla beraber kazanılan tecrübelerin ağırlığına denk bir özgüven vardır çünkü bünyede. Sonra sizden 1, 3, 5, 7 diye ardışık rakamlarla hayatınızdan geçip giderken adamlar, "hayırdır neden hep aynı şeyleri tekrar tekrar yaşıyorum ben?" dersiniz; hoop ayna yine size döner. Ama sorun şu ki, o yıllardır baktığınız aynada fark edemeyeceğiniz kadar SİZ olmuştur kusurlarınız. Onları gören kişi de siz olamazsınız, hayatınızdan çıkıp gidenler de gitmeden önce asla yüzünüze bu kusurları söylemek istemezler. Daha önce de dediğim gibi, başında ayrı sahtekarlık, sonunda ayrı samimiyetsizlik ve umursamazlık vardır ilişkimsi deneyimlerimizin...
“...yorgun bir köpeğim ben ki, hangi aşk cümlesini söylesem korktu birileri. Göç sohbetidir aşk, ölümcüldür tek başına, çift kişi uzlaşamaz. Uzaktır en yakındaki, yakınken uzaklaşılamaz. Neden sizin hiç sevgiliniz olmuyor? Bir: Siz kimseyi istemediğiniz için. İki ve genellikle daha doğrusu: Kimse sizi istemediği için. Tabii sizin istemedikleriniz sizi isteyebilir ya da siz, sizi istemeyenleri isteyebilirsiniz. Aslında hiçbir şey bu cümleler kadar karmaşık değil. Zaten bu yazıda, karşı tarafın ne istediği hiç de önemli değil. Sevgilisi olmayıp da buna dertlenen bir insan, neden başkalarının ne yaptığını, niye onu isteyip istemediğini düşünsün ki? Sevgililer gelip de kimseyi bulmaz. Bazen önünüze çıkarlar ama sonsuza kadar orada kalmazlar. Onları siz var edip, yine bizzat siz yaşatırsınız. Bazılarımızın bunun için çok vakti vardır, bazılarımızsa buna çok az zaman ayırır. Sevgili nedir, kimdir? Mesela biriyle sevgili olduğunuzu ne gösterir? “İlişkimiz başladı” demesi mi, sizi öpmesi mi ya da “Benimsin” demesi mi? Peki ya “Benimsin” dedikten hemen sonra çekip giderse? O zaman bitmiş mi demek size duyduğunu düşündüğünüz sevgisi? Peşinden gider misiniz? “Doğru düzgün” bir adamsa, “Evet” dersiniz. Peki ya doğru düzgün adamlara inanmayanlar ne yapar? Onlar hiçbir erkeğin peşinden gitmezler mi?..
Artık aşık olmayı özlemediğimi fark ettim. aşkı aramakmış olayım, anladım bir kez daha. Eskiden yastığa başımı koyduğumda kurduğum o hayali erkekler ve aşklar artık aklıma gelmiyor başım yastıktayken. Gelse de eskisi gibi uykusuz geceler yaşatmıyor, uykularıma yenik düşüyorlar.
Beklentisizlikten ziyade, umursamazlık hali bu. Kayıtsızlık. Ki bence daha tehlikelidir beklentisizlikten. Biri geçicidir, değişebilir. Diğeri tecrübelerle gelmiştir, gelirken hep acıtmıştır, kanatmıştır ve anılarla beraber sağlam yer etmiştir bilinçaltında. Bilinç üstüne yansımadır kayıtsızlık. Bir nevi bünyeyi koruma halidir bu eskiden sevgi dolu olan insanlarda.”
Uzun bir aradan sonra gay bara gittim arkadaşlarımla. Çoğunluğu hetero olan arkadaşlarımla. Hetero insanlarla hep daha çok eğlenmişimdir. Ortamdaki eşcinsellere baktığımda gördüğüm şeylerin en başta sahtelik ve ego olduğunu söyleyebilirim. Aşırı hareketlerde de, küçük jestlerde de samimiyetsizlik var. Dikkat çekme çabası; bastırılmış bazı dürtülerin patlaması... Ancak bu durum bile o kişilerde ruhsal veya zihinsel bir rahatlama sağlayamıyor. Kişiler hala egolu; o dışa vurulan aşırı jest ve mimikler yine de tam olarak onlara ait değil. Bir çeşit rol gibi.
Keyifli bir gece geçirdim ama çoğunlukla insanları izledim, sonrasında, daha bir gece kulübünde bile kendi olamayan insanlardan, samimi aşklar, sevgiler, saygılar bekleyerek nasıl bir hata yaptığımızı düşündüm. Ele ele tutuşarak yürüyen çiftler vardı, ama önden giden ve arkadan sürüklenen(!) arasındaki bu el tutuşma da samimi değildi. O, bir gövde gösterisiydi. Belki ortamdaki eski sevgilisiye, eski flörtüne ya da onu çekemediğini düşündüğü bazı hasımlarına yapılan... Arkada sürüklenen bir çocuk. Durum str8 bir kare gibi canlanıyor kafalarda, ancak kategoriler dışı bir sahne idi. İmrenmedim. İğrendim.
Konun özetini bir kenara bırakıp şunu söylemek istiyorum, hala arsızca umudum var ve sanırım ölene kadar da bu umudu yüreğimde taşıyacağım. Denemeden, istediğin şeyleri elde edemeyeceğimi biliyorum. Hayatın, oturduğum yerdeyken de bana istediğim adamı verebileceği ihtimalini düşünüyorum, ama işi şansa bırakmayıp dümenin başına geçmeyi seçiyorum. Durum umutsuz gibi görünse de, kendime dair neyi değiştirmem gerektiğini bilmesem de, olduğum gibi, öylece, aramaya devam edeceğim.
"City lights fade out to the edge, underneath this darkened romance. 
I wonder why the stars come to an end, there is no one here and I am so insignificant."
Gemini Rising - Stars Come to an End
10 notes · View notes
diariestoshare · 4 years
Text
Gunlerden oldu 27 Mayis
Dondugumuzde bir sekilde gecti iste diyecegimiz, belki hatirlamakta gucluk cekecegimiz su gunleri belirsizlik ve corona ekseninde hizlica bir toparlayayim istiyorum.
Sirt cantasiyla gezme plani uzunca bir sure kafamizda olan bir seydi. Bircok ulkede cok daha erken yaslarda cikilan bu seruven oncesinde yapmak istediklerimiz nedeniyle ertelene ertelene gezinin baslama tarihi Aralik 2019’a kismet oldu. Tabii cesitli sebeplerle ertlenen bu seyahat de baska seyleri erteleyen bir donem oldu haliyle. Ama neyse, o bir seyleri erteleme konusu, uzerine dusunulesi guzellikte, apayri bir mesele.
Basliyorum hizlica toparlamak istedigim surece. Aralik’ta geziye basladik, her sey gayet guzel. Cok kisa sure icinde gorduk ki yerlesik hayatla birlikte gelen seyleri birakip boyle bir seyahate cikmak ne dinlenmek demek, ne kafa dinlemek demek, ne kindle’daki cok sayida kitabi okuyabilmek demek, ne indirilen podcastleri istenen siklikta dinleyebilmek demek, ne de boylesi bir seruvende otomatik bir sekilde gelecegi dusunulen bireysel bir kesif, bireysel bir farkindalik sureci demekmis. Basli basina ilgilenilmesi gereken bir proje, basli basina bir ismis, zihnen ve bedenen yorulmak demekmis boyle gezmek. Ama sorun yok, eger buysa tercihimiz, yani surekli yer degistirmek ve bir yerde uzunca bir sure durmak yerine yeni yerler gormek istiyorsak, ne gerekiyorsa o yapilacak.
Hal boyle olunca gidecegimiz yerleri belirlemeyi, oralara gidisi ve kalinacak yerleri ayarlamayi, gittigimizde yapilacaklari arastirmayi barindiran bloklari da yerlestirmemiz gereken, bir yandan da gezdigimiz gordugumuz, dolu dolu gunler yasamaya basladik. Biz kaba bir plan haricinde bir plan yapmadan cikmistik yola, sadece ilk varacagimiz sehri ve orada ilk uc gun kalacagimiz yeri biliyoruz. Her seye yolda karar verecegiz. Tahminimce, onden ne kadar plan yapilmis olunursa olunsun, aylar surecek bir yolculuksa eger soz konusu olan, yolda istekler motivasyonlar heyecanlar degisecektir ve yine bu detayli plan program isine girmek gerekecektir, tabii eger her seyi dusunmus bir turla gidilmemisse -ki bu da bazi durumlarda kesinlikle tercih edilmesi gereken bir secenek bence ve bizce.
Eh, biz de dinlenmek ne kelime, bazen her gecen gun daha fazla yorularak yolculugumuza devam ettik.
Ilk durak Hindistan.. Neredeyse her seye karsi tahammulumuzu, esik degerlerimizi arttiran ulke Hindistan. Kalabaliga, sokaktaki kaosa, islerin yurumemesine, insanlarla anlasamamaya, beklemeye, farkliliga, belirsizlige, pis ortamlara, sokaktaki hayvanlara, onlarin ortada oylece birakilan boklarina, kotu kokulara, her seye. Kocaman ulke, her yeri birbirinden farkli diyorlar, hicbir suphen yok. Biz toplamda 23 gun kaldik, hep kuzeydeydik. Bizim daha kuzeyimizde de gidilesi gorulesi yerler oldugu gibi guneyde de cok guzel yerleri var, duyuyoruz okuyoruz. Merak da ediyoruz ama ulke degistirmek, ilerlemek istiyoruz, bir sonraki sefere artik diyoruz. Gordugumuz yerleri gormekten de cok memnunuz, cok degisik, bircok acidan cok zengin ve cok vizyon acici, ama gercekten tum o tahammul edilmesi gerekenler nedeniyle cok yoruluyoruz.
Yeni yila Hindistan’da giriyoruz, 3 Ocak’ta Myanmar’a geciyoruz. Bu gecisler de guzel hikayeler barindiriyor, onlari da bir ara yaziya dokecegim. Ilkine Ispanya’da gittigimiz vipassana kursunun ikincisine Myanmar’da Yangon’da gidecegiz, kurs boyunca derslerini videolardan izledigimiz, audiolardan sesini duydugumuz rahmetli S.N. Goenka’nin memleketi ayni zamanda burasi, heyecanliyiz. Gulen suratlariyla, samimi insanlariyla kalbimizi caliyor Myanmar. Eh bir de ilk ilk kurulan vipassana merkezlerinin birinde agirliyor bizi, kalbimizde yeri ayri.
Ilk trekkingimizi de bu ulkede yapiyoruz, ilk defa cesitli ulkeden insanlarla birkac gun geciriyoruz boylece. Bizim grupta Cin’de cesitli okullarda calisan expatlar var, Guney Afrikali, Japon, Guney Koreli. Bir sure once tatil icin Cin’den cikmislar, is yerlerinden aranip Cin’de yayilan virus nedeniyle tatillerini uzatmalari, geri donmemeleri soyleniyor. Bizim sosyal mesafeye dikkat ettigimiz filan yok, zaten o ara tedbir olarak pek konusulan bir sey de degil daha. O gune kadar gunde bir iki kere haberlerden takip ettigimiz, cok da ustune dusmedigimiz corona, uc gunluk trekkingin son oglen yemeginde gundemimize oturuyor. Herkes neler yasiyor konusuyoruz, panik yapan yok, korkan yok, Cin’de yasayip geri donmemeleri istenenlerde bir suru soru isareti var sadece.
Myanmar’dan sonra Tayland’a gececegiz. Bir ulkeye gecerkenki kafa karisikliklarini ve belirsizlikleri Tayland’a gecmeden onceki kafa mesguliyetimiz uzerinden anlatabilirim. Sunlari dusunuyoruz, dusunmeye calisiyoruz: Acaba buradan Tayland’a kuzeyden kara yoluyla mi gecsek, yoksa guneyden gecebilir miyiz, biz Tayland’in neresine gitmek istiyoruz, Tayland’i nasil gezmek mantikli, kuzeyden guneye mi guneyden kuzeye mi, once Bangkok sonra asagi ya da yukari ve sonra yukari ya da asagi mi, acaba kuzey ya da guneyin birinden vazgecsek mi, Tayland’da bir yerden baska yere nasil hareket ediliyor, ucmak mi mantikli tren var mi otobus mu daha iyi, vb. vb. Oku arastir sor sorustur, sonuc olarak Yangon’dan Bangkok’a ucuyoruz.
Tabii daha ilk gunlerden baslayarak surekli tekrar ettigimiz klasik seyleri bu surecte de tekrar ediyoruz:
- Her seyi yapamaz, her yeri goremeyiz zaten. Secim yapmamiz lazim, bir seylerden vazgececegiz.
- Baska zaman yine geliriz, belki de gelemeyiz tabii, ne yapalim.
- Bir karar verecegiz ve olan olacak. Ne yapmak istiyoruz onu iyice dusunelim de, pisman olacaksak da pisman olacagiz.
- Tek derdimiz/en buyuk derdimiz bu olsun.
Bu arada Yangon havaalaninda (gunlerden 31 Ocak) ilk maske alisverisimizi de yapiyoruz.
Virus yola ciktigimizdan beri gundemde, biz bu yoldayken o da Asya’da dolaniyor, yayiliyor.
Tayland ici icin kararlarimizi verdik, Bangkok’ta iki gunu doldurup trenle kuzeye dogru yol aliyoruz. Tayland’a bayildim, her ama her seyiyle cok guzel. Bir yandan Tayland ici planlari konusurken ve organize olmaya calisirken bir yandan da “Acaba buradayken bi Kambocya’ya gecsek mi?” sorusu yaniyor zihnimizde. Belli ki hareket etmeye alismisiz, Kambocya’ya gitme fikri ‘bi Kambocya’ya gecmek’ seklinde beliriyor. Ara ara da “Oraya gitmek ‘hemen bi gitmek’ demek de degil, bunu unutmayalim” diyor, vazgecsek mi diye dusunuyoruz. Cunku oraya gecmek demek yine yeni yeniden yolu planlamak demek, yeni bir ulkeye alismak demek, kisa kalmak istedigimiz icin cesitli zahmetlere kisa sureligine girmek demek. Bunu istiyor muyuz, bilmiyoruz. Bazen simdi gitmeyelim sonra ayrica geliriz diyoruz, hemen ardindan ne zaman gelecegiz kim bilir diyor, gitmemek icin kendimizi mi kandiriyoruz acaba bakislari atiyoruz. Gidenlerden guzel yorumlar duymuyoruz, kimse orayi tercih etmiyor, herkes baska yerlerle ilgili konusmayi durduramazken Kambocya’ya burun kiviriyor, oranin insanlarindan haz etmedigini soyluyor, orada turist olarak var olmanin zorlugundan, turist gorunce insanlarin gozlerinde resmen dolar isaretleri dondugunden, hatta peslerinden gelerek bi rahat birakmadiklarindan bahsediyor, diger Guneydogu Asya ulkelerine gore daha pahali oldugunu ekliyorlar. Bir an geliyor, garip gorunebilecek bir sebep sonuc iliskisi kurarak “E o zaman simdi gitmek en mantiklisi galiba” diyoruz, cunku daha sonra bu bahsedilen sartlar icerisinde var olmak daha zor. Bir yandan da oradaki bir numarali aktivite olan Angkor Wat’la ilgili bilgilenmeye calisiyoruz ve bilgilendikce heyecanlaniyoruz. “Hadi gidelim ya, ne gerekiyorsa yapalim, arastiralim, gidelim neler olacagini nasil gececegini gorelim”. Tamam, peki, gidelim ama nasil gidelim, vize icin ne yapmak lazimmis, orada nereleri gormek istiyoruz, acaba once nereye gidelim, ulke icinde ucak mi otobus mu tren mi daha iyi, sil bastan ayni sorular. En sonunda karadan gitmenin bircok sebepten daha uygun oldugu sonucuna variyor, Bangkok’tan trene atliyoruz. Gidisimiz korktugumuz, korkutuldugumuz kadar cetrefilli gecmiyor (sinirda dolandirmaya calisanlar olacak, sahte vize vermeye calisacaklar gibi hikayeler okuyoruz cunku). Toplamda bir hafta kaliyoruz, Siem Reap ve Phnom Penh’i goruyor, oradan ucakla Tayland’a geri donuyoruz, bu sefer guneyindeyiz.
Kambocya’ya gittigimiz icin de mutluyuz, oradan kisa sure icinde ayrildigimiz icin de. Tabii her sey hep goreceli, belki de Myanmar ve Tayland’dan sonra gittigimiz icin uzun sure gecirmeyi tercih ettigimiz bir yer olmuyor, yoksa Angkor Wat gorulmeye, ulkenin tarihi ogrenmeye deger.
Kambocya’da virusten buyuk korku var. Bizi gorenler korkmuyor musunuz diyorlar, planlarimizi duyunca sasiriyorlar. Korkmuyoruz, durumun su gun geldigi noktaya gelecegini asla tahmin etmiyoruz -muhtemelen buna ihtimal vermek istemiyoruz. Tedbirlerimizi aliyoruz ve kimseyle temasta olmamaya dikkat ediyoruz, o kadar.
Guney Tayland’da Puket’e iniyoruz. Pasaport kuyrugundayiz, yaklasik iki saat bekliyoruz. Gezmeye kizgin gozlerle bakilmaya baslanan o donemde alanda asiri bir kalabalik var. Coluklu cocuklular da var, yaslisi da var genci de var. Hepimiz maskeliyiz ama dip dibeyiz. Tayland’da Kambocya’daki gibi bir korku gormuyoruz, tam aksine, durumun haberlerde soylendigi kadar korkutucu olmadigini belirten yazilar goruyoruz.
Puket’e indik ancak orada kalmak gibi bir niyetimiz yok, Krabi’ye gitmemiz gerek, orada kalacagimiz yeri ayarladik fakat nasil gidecegimizi o an hala bilmiyoruz. Alandaki kisilere sordugumuzda bizi herkes taksiye yonlendiriyor, internetten bakinca bu yolculugun taksiyle olabilecegi gibi tekneyle ya da otobusle de olabildigini okuyoruz. Hatta internetten birinin hikayesinden ogreniyoruz ki, otobuse binmek icin alandan Puket merkeze kadar gitmesek de olurmus, eger havaalaninin birkac km otesindeki anayola cikarsak ve kendisini gordugumuz anda gerekli el kol hareketlerini yaparsak yoldan gecen Krabi otobusu bizi alabilirmis. Pek olasi gelmese de, daha dogrusu garip gelse de bu secenek ilgimizi cekiyor.
Bizi anayola goturecek otobuse atliyoruz, trafigin yogun oldugu bir yerde iniyor ve ne yapacagimizi cozmeye calisiyoruz. Karsi kaldirima geciyor, kalabaligin oldugu bir otobus duragina ilerliyoruz. Tam cantamdan kagit kalem cikartip buyuk harflerle KRABI yazmaya basliyorum ki bir yolcu otobusu geliyor, durakta ne yapacagimizi cozmeye calistigimizi fark eden biri nereye gitmek istedigimizi soruyor, soyluyoruz, o otobusu isaret ediyor, Cagsun el yapinca otobus gercekten duruyor, trafik de bize yardimci oluyor, Cagsun kosuyor soruyor, bana gel gel yapiyor, ben de daha K harfinin icini karalamaya basladigim kagidi da alip kosuyorum, otobuse atliyorum hareket ediyoruz. Operasyon tamam. Aceleden bizi otobuse yonlendiren kisiye donup tesekkur etmiyorum, o an aklima bile gelmiyor, otobuste bir sure buna uzuluyorum.
Guney Tayland’i da bir sekilde organize ediyoruz. Adalardan ve sahillerden hangilerini gormek istediklerimizi dusunuyoruz, bizi neyin heyecanlandirdigini tartmaya calisiyoruz, ona gore de bir plan yapiyoruz. Ne guzel dertler..
Puket’e geldigimizde gunlerden 18 Subat, bundan sonrasina dair bildigimiz tek sey 6 Mart’ta Singapur’dan Tokyo’ya gececek oldugumuz. Karadan karadan, Malezya uzerinden Singapur’a gideriz bir sekilde diye dusunuyoruz. Tayland’dan Malezya’ya gece treniyle geciyoruz, bayagi konforlu bir yolculuk oluyor, ancak Singapur’a cok uygun bilet bulduk, Penang’dan oraya kara degil havadan gececegiz. Malezya’da sadece uc gun kalacak, sadece Penang’i gorecegiz. Bu karari vermemizde de Tayland’da ayak ustu muhabbet ederken Malezya’da uzun sure kaldigini soyleyen bir gezginin “Malezya’da tek yer gorecek olsan nereye giderdin?” sorusuna verdigi Penang cevabi onemli rol oynuyor. Malezya’ya giris, sinirdaki tren duragindan Penang’a gidisimiz puruzsuz geciyor.
Bu sirada, Penang’a gecisimizde, gunlerden 29 Subat oldu, dunya ufak ufak iyice panige kapiliyor. Biz haberleri takip ederek ama pek bir sey dusunmeden yolumuza devam ediyoruz.
Penang muhtesem, orada olmaktan, orayi gormekten cok memnunuz. Hava inanilmaz derecede sicak, tek derdimiz o, oglen saatlerinde odadayiz. Sadece bir sehir gorerek ulke hakkinda karar verilmez ama yine de kafamdaki Malezya algisi tamamen degisiyor. Geri kalmis, medeniyetsiz bir ortam bekliyordum, cok yaniliyormusum. Detaylara burada girmiyorum, kisaca, ortamlar cok guzel, yemekler bir harika, insanlar cok tatli, bazi semtlerde adim basi sanat var.
Singapur’a ucus gunu geliyor, 3 Mart. Sakin sakin havaalanina gidiyoruz, cunku ne de olsa biletimiz var, herhangi bir belirsizlik yok, zaten virus nedeniyle ortam cok sakin, ucan insan sayisi her gecen gun azaliyor. Alana gidiyoruz, online checkin yapilamadigi icin bankoya checkin yapmaya gidiyoruz. Olacaklardan habersiz pasaportlarimizi veriyoruz, kiz kayit bulunamiyor diyor, bir yanlislik var herhalde diyor pnr kodumuzu veriyoruz, kiz bu sefer biletimizin iptal edildigini, odemenin de karta geri yuklendigini soyluyor. Bu kadar. Bir sey soyleyemeden bakakaliyoruz once, butun ilgili mailleri ve mesajlari gosteriyoruz sonra, karta iadeyi kontrol ediyor ve yapilmadigini goruyoruz, ona da gosteriyoruz. Konuyu sormaya bir yere gidiyor, bir sure bekliyoruz. Geri geliyor, biletin iptal edildigini tekrar ediyor ve maalesef bu ucusa alamayiz sizi diyor, sanki iptal olan sey bir sinema biletiymis gibi, bu olan cok da onemli bir sey degilmis gibi. Hic ama hicbir sey yapmayip, diger musteriyle ilgilenmek isteyince ve ama biz basindan ayrilmayip yardim etmesini isteyince bir biletimizin olmadigini, kendisinin sadece havaalani calisani oldugunu, (Scoot’la ucacaktik) Scoot personeli olmadigini, sorunla ilgili bilgisi olmadigini, hicbir sey yapamayacagini, eger istersek musteri hizmetlerini arayabilecegimizi soyluyor. Bu esnada ucus saati de yaklasiyor. Musteri hizmetlerini aramak ve birine ulasmak, uzerine bir de sorunu cozmek ucagi kacirmak demek olabilir. Ben bu esnada internetten baska ucus bakmaya basliyorum. Scoot musteri hizmetlerine ulasiyoruz, Cagsun sinirlerini kontrol edemiyor “ANLAMIYORSUNUZ GALIBA, BILETIMIZ VAR, AYRICA BU UCUSA BINMEMIZ GEREK!!” diye bagiriyor. Biraz daha ugrasiyor ancak hicbir sey bir ise yaramiyor, olan onun sesine oluyor, kisilmis. Hizmet cok kotu, telefonun ucundakiler de alanda calisanlar da hafizamizda hic guzel iz birakmiyorlar. Iki saat sonraya uygun bir ucus buluyorum (bu sefer AirAsia’dan), bilet aliyoruz ve bagajlari verip ucaga yoneliyoruz. Ucaga giderken son 14 gun icinde Cin ya da Guney Kore’ye girip girmedigimizi soruyorlar, simdilik tedbirler bu kadarla sinirli. Girmedik.
Daha vakit var ama ucagin kapisina gidiyoruz, orada beklemeye basliyoruz. Olayin ve gordugumuz tavrin etkisinden siyrilmamiz biraz zaman aliyor. Goruyoruz ki belirli ve kesin oldugu dusunulen seyler de gerceklesmeyebiliyor.
Singapur da hizli bir durak, iki gece uc gun oradayiz. Ikinci gunun sonunda goruyoruz ki uc gun gayet yeterli. Bu surecte corona her gecen gun biraz daha gundemde, bizim de gundemimizde, her gun takipteyiz. 6 Mart’ta buradan Japonya’ya gececegiz, sonra da 30 Mart’ta Seul’den Bogota’ya biletimiz var. Tum seyahatimiz icerisinde bayagi buyuk etaplar bunlar, bunlar belli oldugundan beri diger kucuk kararlar icin referans noktamiz oluyorlar, cok rahatlatici. Planlarda bir degisiklik dusunmuyoruz, kita degistirmek istiyoruz, Guney Amerika’yi cok merak ediyoruz, hala umudumuzu koruyoruz.
Aralik’ta yola cikarken planimizda Japonya yoktu. Konusmustuk ama bu seyahate sikistirmamaya, daha sonra adam akilli gelmeye karar vermistik. Cagsun’un hayallerinde olan, benim de gordukten sonra “daha once buraya gelmeyi nasil hic hayal etmemisim, nasil burayi hic merak etmemisim” dedigim bir yer. Myanmar’daki trekking’de Japonya konusu acildiginda gidenlerden duyduklarimiz uzerine tekrar degerlendiriyor ve guzergaha eklemeye o sekilde karar veriyoruz. Hakkindaki her sey o kadar guzel ki buralara kadar gelmisken gitmemek icin kalan tek sebep pahali olmasi. Diyoruz ki su anda her turlu setupta kalabiliriz, yani cubicle denen sadece bir kisinin sigdigi yataklarda, ya da hostellerde birkac kisiyle birlikte ayni odada uyuyabiliriz. Konfor arayisimiz yok, standartlarimiz dusuk, sikintiya gelebiliyoruz, marketten beslenmek konusunda bir sikintimiz yok, vs. Gitmek ve hesapli yasamak icin cok uygun bir zaman, daha sonra muhtemelen minimum standardimiz bugunkulerin ustunde olacak.
Ve bu yaziyi bitirdigim gun, 6 Mart’ta girip 20 gun kalmayi planladigimiz Japonya’da 82nci gunumuzun icindeyiz! :)
Ilk uc gunu Tokyo’da geciriyoruz, muzeler kapali, 16 Mart itibariyle acilacagi soyleniyor. Iki hafta boyunca ulke icinde sinirsiz kullanabilecegimiz tren biletimiz var, onu ne zaman baslatsak diye dusunuyoruz. Muzeler kapali oldugu icin 14 gunun sonunda tekrar gelmek uzere daha fazla kalmadan Tokyo’dan ayrilmaya karar veriyoruz.
12 Mart’ta pandemi ilan ediliyor. Virus Asya’yla sinirli degil artik, tum dunyada. O gunden bir hafta sonra Osaka’dayken Kolombiya’nin sinirlari kapattigi haberi cikiyor. E bizim Seul’den Bogota’ya ucusumuz vardi 30 Mart’ta... Ne guzel inkar da ediyorduk olan biteni.. Japonya’dan Kore’ye de gecis icin de bilet bakip bakip, gununu belirleyemedigimiz ve uygun bilet bekleyisinde oldugumuz icin almamistik, iyi ki almamisiz.
Bundan sonra ulkelerdeki kisitlamalar corap sokugu gibi geliyor. Disari cikma yasaklari, yurtdisindan gelenlere karantina uygulamasi, ucus iptalleri.. Biz bu sirada tren biletinin hakkini vermek istedigimiz icin surekli hareket halindeyiz. Trenler sorunsuz calisiyor, cok boslar ama birkac hat haric normal frekansta calisiyorlar. Gittigimiz yerlerde kalabalik sekilde bir arada bulunulan bircok yer kapali. Cok guzel oldugunu duydugumuz bircok muzeye gidemiyoruz bu nedenle.
O ara baska bir ulkeye gitmek imkansizlasiyor. Bir sure duralim, sonra ne olacagina bakariz diyoruz, zaten her gun yeni kararlar aliniyor, bir seyler degisiyor.
Tren biletimizin son gunu, 22 Mart’ta, tekrar Tokyo’dayiz. Ilk etapta bir haftalik tuttugumuz airbnb’yi iki kere birer hafta daha uzatiyoruz. Acilen, bir sekilde Turkiye’ye donmek aklimizin ucundan bile gecmiyor. Zira Mart ortasi ilk vakalar goruluyor orada da ve hizla yayilmaya basliyor. Japonya’da nispeten durum kontrol altinda gozukuyor. Fark ediyoruz ki su anda Japonya haric nerede olursak olalim dort duvar arasida olacak, disari cikamayacaktik. Bir sene oncesine kadar bir ayagimiz Ispanya’da, bir ayagimiz Fransa’daydi. Oralarin durumu malum. Turkiye de yavas yavas eve kapaniyor. Oraya donmek demek eve kapanmaya gitmek demek. E orada bir evimiz de yok. Zaten dondugumuz gibi yeni duzen arayislarina girecegiz, cunku kurulmus olan ve bizi bekleyen bir duzenimiz yok, o arayis da biraz daha bekleyebilir. Ayrica bu olaylar bizi orijinal planimizin ortasinda yakaladigi icin de maddi manevi bir sikinti cekmiyoruz cok sukur. Kisacasi donmeme luksumuz oldugu icin cok sansliyiz. Fakat tabii durumun vahameri nedeniyle kaygiliyiz, cikan haberlere uzuluyoruz, Turkiye icin endiseleniyoruz. Uzaktan takip etmek disinda da hicbir sey yapamiyoruz.
Japonya’da hicbir zaman sokaga cikma yasagi olmadi, istedigimiz zaman cikabildik hep. Tokyo’ya geri geldigimizde ilk gunler yorgunluktan bayagi bir vakti dinlenerek gecirdik, yine de sakura merakiyla birkac yere ciktigimiz oldu. Ulkeye ilk girdigimizde sakuralarin acisini yakalayacak miyiz acaba diye konusurken (cunku her bolgesinde baska tarihte aciyor) agaclarin cicek acisini, her yerin her gecen gun daha pembe olusunu, sonra o ciceklerin dokulusunu ve agaclarin yesillenmesini, hepsini gormus olduk. Muzeler hala kapali, parklar da kapaniyor teker teker, sokak, semt ve magaza geziyoruz. Onlar da turistik aktivite kategorisine girecek kadar renkli ve cesitli.
Belli ki bir sure daha Japonya’dayiz. Okinawa adasi guzel oldugunu duydugumuz yerlerden, ana karada olmaktansa orada olmak daha iyi olur, orayi da gormus oluruz diye dusunerek, 15 Nisan’a bilet aliyoruz. Daha erkene de alabiliriz ama Tokyo’da gormek istediklerimizi gorelim oyle gidelim istiyoruz. Hazir buradayiz, bir daha Tokyo’ya birkac gun vermeye gerek kalmasin.
6 Nisan’da bazi bolgelerde ohal ilan ediliyor. Biz 7 Nisan sabahinda Tokyo’ya cok yakin olan Hakone’ye gidip bir gece cadirda kalmali, iki gunluk bir plan yapiyoruz. Zaten Hakone’ye gitmek coktandir istiyoruz ama hem havanin biraz duzelmesini bekliyoruz (orasi yuksekte, genelde hep soguk ve yagmurlu) hem de internetten cadir alisverisini yapmamiz gerekiyor, onu secmemiz siparisini vermemiz biraz zaman aliyor. Neyse ki siparis iki gun icinde elimize ulasiyor.
Bu erteledigimiz Hakone planini da iyi ki o tarihte yapiyoruz cunku ohal nedeniyle 10 Nisan itibariyle orada kullanilan bircok aracin bir sonraki emre kadar duracagini ogreniyoruz.
Tokyo’da da neyse ki o gune kadar birkac magazaya girmis, gormek istedigimiz bircok yere gitmisiz. 8 Nisan itibariyle orada da neredeyse ilgi cekici her yer kapaniyor, disari cikmak icin pek bir neden kalmiyor. Bu kararlari verirken hukumetin plani da tam olarak bu olsa gerek.
Bu sirada Tokyo-Okinawa seferimizin iptal oldugu haberini aliyoruz: ohal nedeniyle sefer sayisini azaltmislar, bizim sefer iptal. Neyse, sorunsuz bir sekilde onu ayni gun yapilan diger sefere degistiriyoruz. Komik ama ucak kalkana kadar ucabilecek miyiz kaygimdan kurtulamiyorum.
15 Nisan’da Okinawa’dayiz. Tr’ye donus belirsizligi iyice bas gostermeye basliyor. Oradaki durum ic acici degil, sayilar yukseliyor. Japonya’da olmak oraya donmekten hala daha guvenli. Zaten istesek de donemeyiz, ucus yok. 90 gun vizemiz oldugu icin, vize uzatma derdimiz olmayacagi icin seviniyoruz. Bilmiyoruz ki vizenin son tarihi olan 4 Haziran’da hala ucamiyor olacagiz. Uzatmak kolay is, o sorun degil de, 90 gunden fazla mi kalmis mi olacagiz yani?
Bu arada, baska bir ulkeye gecmenin mantiksiz oldugunu bile bile, ara ara internetten ucus kisitlamalarini kontrol ediyoruz hala.
Mayis ayina da girince artik bundan sonraki destinasyonun Turkiye olacagini kabulleniyoruz. Buradan baska bir yere gecmeden donecegiz. Her guzel seyin bir sonu oldugu gibi bu seyahat de bitecek. Hatta ha bitti ha bitecek denebilecek gune de geldik.
Uc ay Asya, uc ay Guney Amerika olan planimiz uc ay Asya, uc ay Japonya seklini aldi. Alti ay boyunca hareketli ve gocebe olacagi dusunulen seyahat uc bucuk ay oldukca hareketli ve gocebe, iki bucuk ay oldukca duragan ve nispeten yerlesik sekilde gecti. Hepsinin artilari ve eksileri var ve insan bir sure sonra hep bir oteki hali ozluyor.
Turkiye diyordum.. Buradayken konsolosluga durumumuzu yazdik, bizi haber verecekleri kisiler listesine aldilar, iki kefe fahis fiyatta ucus bilgisi vermek disinda bir iletisimimiz olmadi, baska hicbir destek gormedik. Japonya’da burada mahsur kalan turistlere Japonya’nin yaptigi herhangi bir yardim var mi acaba diye arastirdik sorduk, o da yok. Kendi yagimizda kavruluyoruz. Cok sukur bir sikintimiz yok, hallediyoruz fakat ya hallolmasaydi?
28 Mayis’ta ucuslarin baslayacagi soylenmisti, vizemizin son tarihi olan 4 Haziran’a bilet almayi planliyorduk. Sonra 28 Mayis tarihinin 10 Haziran’a ertelendigini acikladilar. Biz de dusunup dusunup, dusunmenin hicbir ise yaramadigini fark edince, 10 Haziran’a biletimizi aldik. Ucuslarin baslayip baslamayacagi kesin olmadigi icin bu netlik durumumuza dair hicbir sey degistirmese de psikolojik olarak cok rahatlatti. Aslinda hala hicbir sey net degil ama dusunulecek kocaman bir konu rafa kalkti sanki. Sayili gun var gibi olunca da daha net dusunebilir oldum. Biletimiz yokken ucu acik bir seyde gibiydik, ne zaman ana karaya donelim nerede ne kadar kalalim gibi sorulara karar vermek kolay olmuyordu. Simdi en azindan bi referans noktamiz var. Tabii o referans noktasi da su donemde sabun kopugu aslinda.
Belirsizlikte yasamaya her gecen gun daha fazla alissak da, onun icinde daha bi rahat edebilmeye baslasak da, bir seylerin belirli olmasiyla gelen konforu ve o konforun cekiciligini her defasinda bir kere daha anladim bu birkac aylik surecte ve bazen sirf bir seyler belirli olsun diye karar verdigimi, bu nedenle de cesitli erken ya da yanlis adimlar attigimi gordum. Tabii, bunu hangimiz yapmiyoruzdur ki... Belirliligin psikolojiye katkisi buyuk.
Mesela, su gunlerde duyuyoruz ki 10 Haziran tarihi de ertlenecekmis buyuk ihtimalle. Buna ragmen, o karari vermis ve o bileti almis olmamizin getirdigi buyuk bir hafiflik var ustumde hala, ya da omzumdan aldigi buyuk bir yuk diyelim ona. Belki de birkac hafta daha donemeyecegiz ama olsun, biletimiz var!
Son bir nokta olarak, dun, yani kayitlara gecsin diye tam tarih olarak 26 Mayis’ta, saclarimi kestim. Ilk makas darbesinde dusundugumden cok daha fazla kestim, dolayisiyla diger tarafi da o boyda kesmek zorunda kaldim. Iki tarafi esitleyecek ucuncu makas darbesinden sonra rotuslar yaparken iyice kisaltma korkusuna kapilarak makasi elimden biraktim. Su anda toplanmayan saclarim var. Nasil yorumlamak lazim bu hareketi acaba a dostlar?!?
Ciao ciao !
0 notes
lepiskadolls · 4 years
Photo
Tumblr media
Eveet arkadaşlar, sürprizli bişiler demiştim size!😍😍☕☕ . Çekilişi Lepiska için mi yoksa kit için mi yapalım diye, sizden gelen yorumları değerlendirirken, birlikte bir kahve içelim diye düşündüm. Sonra Tuğbacımla birlikte size, Karacanın bu şık kahve makinesini hediye etmeye karar verdik. Bundan böyle bu tarz çekilişlerle de karşınızda olacağız, bilginize. Takipte kalın!😉❤❤ . Yapman gerekenler; . ✔@etaminimsi ve @lepiskadolls profillerini takip et. . ✔Bu postu beğen. . ✔ 3 gerçek arkadaşını AYNI YORUM İÇİNDE etikle. . ✔Ne kadar çok yorum o kadar çekiliş hakkı demektir.😉 1 yorumda 3 arkadaşını etiketleyeceksin unutma! . ✔Kuralları yerine getirdiğinden emin ol! Aksi halde kazansan dahi hediye hakkı yedek talihliye geçer. . ✔ETİKETLER BU POSTUN ALTINA YAPILACAKTIR! . Katılım 31 Ocak saat 22:00 da sona erecek. Kazananı 1 Subat aksamı canlı yayında açıklayacağız. Hadi şimdiden bol şans canlar!😘😘🤗🤗 . #cekilis #çekilişvar #çekilisvar #çekilişzamanı #çekiliş https://www.instagram.com/p/B7oachkJuUG/?igshid=cknhoqcxoq75
0 notes
yeniyeniseyler · 3 years
Text
Hadi – İpucu ve Joker Kodu (2 Ocak 2021)
Hadi – İpucu ve Joker Kodu (2 Ocak 2021)
Cem Avnayim, Tarık Uğur Özenbaş, Aslı Melisa Uzun ve Hilal Şefkatli’nin dönüşümlü olarak sundukları para ödüllü canlı bilgi yarışması “Hadi” bugün 10:30, 11:30, 12:30, 13:30, 14:30, 15:30, 16:30, 17:30, 18:30, 19:30, 20:00, 20:30, 21:00, 21:30, 22:00, 22:30, 23:00 ve 23:30’da. Bugünün yayın akışı ve ödülleri şu şekilde: Saat 12:30’da “Süper Maraton”da 100 TL / 3 Joker Hakkı. Saat 13:30’da “Süper…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kun-amber549-me · 7 years
Text
radyoaktifhyar
SORUN HADİ
1. Sana en son seni seviyorum diyen kişiyi düşün, sence gerçekten seni seviyor mu?
2. Şuan ki yaşında 18 yaşında biriyle çıkar mısın?
3. En son ne zaman aynı anda hem mutlu hem kızgın hissettin?
4. Hiç bir yabancıya gülümsedin mi?
5. Şuan konuştuğun veya birlikte olduğun biriyle konuştuğun veya birlikte olduğun için sana uyuz olan biri var mı?
6. Bugün sana birini hatırlatan bi şarkı dinledin mi?
7. Şuanda tam olarak ne giyiyorsun?
8. Ne sıklıkla müzik dinlersin?
9. Kot pantolon mu yoksa tayt pantolon mu?
10. Sence hayatın 2016dan sonra değişecek mi?
11. Sosyal misin asosyal mi?
12. Hiç adının baş harfi A olan biriyle öpüştün mü?
13. Peki ya baş harfi R olan biriyle öpüştün mü?
14. Manuel araba kullanabiliyor musun?
15. İnsanların senin arkandan konuşmasını önemser misin?
16. Yakın bi zamanda şehrinden ayrılacak mısın?
17. En son ne zaman ağladın?
18. Hiç birine onu sevdiğini söyledin mi?
19. Eğer göz rengini değiştirebilsen, değiştirirmiydin?
20. Onun için her şeyi yaparım dediğin biri var mı?
21. Bugün seni rahatsız eden bir şeyi söyle.
22. Erkeklerin kızları alnından öpmesi sence tatliş bir şey mi?
23. En son mesaj attığın kişi sevgilin mi?
24. Şuan nerede oturuyorsun?
25. Sana düzenli olarak seni sevdiğini söyleyen biri var mı?
26. Hiç seni istemeyen birini istediğin oldu mu?
27. Gece uyumadan önce konuştuğun son kişi genellikle kim?
28. Çok sık grip olur musun?
29. Şuan üstünde olan giysi hangi mağazadan?
30. Senden nefret eden biri var mı?
31. Odanda bir yerlere gizlediğin boş içki şişeleri var mı?
32. Korku filmi izlemeyi sever misin?
33. Hiç dil piercingi yaptırmayı istedin mi?
34. Eğer hayatından bir yılı tamamen silebilecek olsan bu hangi yıl olursu?
35. Dün gece rüya gördün mü?
36. En son ne zaman birine seni seviyorum dedin?
37. Sence 5 yıl içerisinde evlenir misin?
38. Sence senden hoşlanan biri var mı?
39. Sence şuan seni düşünen biri var mı?
40. Dün günün güzel geçti mi?
41. 2 ay öncesini düşün, bir sevgilin varmıydı?
42. Önümüzdeki 48 saat içinde bir kızla takılacak mısın?
43. Hiç seni asla kaybetmek istemediğini söyleyen biri oldu mu?
44. Okulla alaklı en harika şey ne?
45. Facebook profilinde hiç fotoğrafın var mı?
46. Hiç okuldaki arkdaşlarınla derste kağıda not yazıp konuştun mu?
47. Yaşanmış olayları kendi kendine tekrar düşündüğün oluyor mu?
48. Geçtiğimiz yaz sevgilin var mıydı?
49. Hayatın 2 sene önceki hayatından farklı mı?
50. Şuan aslında ne yapıyor olman gerekirdi?
51. En son konuştuğun erkekten nefret ediyor musun?
52. Herkese karşı kibar mısın?
53. Hiç hoşlanıcağını ummadığın birinden hoşlandın mı?
54. Aldatmadan 6 ay bir ilişkide olabilir misin?
55. Hislerini gizlemede iyi misin?
56. Birinden hoşlanıyor musun?
57. İsmi C ile başlayan birini öptün mü?
58. Erkeklerle mi arkadaş olmayı tercih edersin kızlarla mı?
59. Hiç bir arkadaşın seni ağlarken gördü mü?
60. Nefret ettiğin biri var mı?
61. Kalbin ne durumda?
62. Geçmişinde olan ve konuşmaktan nefret ettiğin bir şey var mı?
63. Hiç bir erkek için ağladın mı?
64. Şuan muhtemelen senin hakkında konuşan kişi kimdir?
65. Şuan ki ojelerinin rengi pembe mi ?
66. En son öpücüğün sence bir hata mıydı?
67. Kızlar erkeklerin ağlamasını çekici bulur; doğru mu?
68. Hiç toplum içinde eteğin uçuştu mu?
69. Telefonda en son konuştuğun kişi kim?
70. Şuan nasıl görünüyorsun?
71. Yanındayken tamamen kendin olabildiğin biri var mı?
72. Bir kişiye sadık mısın?
73. Karşı cinsten olan ve her şeyi konuşabildiğin biri var mı?
74. Hiç geride bırakıldığın oldu mu?
75. Bu sabah uyandığında huysuzmuydun?
76. Kıskanç biri misin?
77. Sence ilişkiler onca strese değer mi?
78. Bırakmak zorunda kaldığın biri oldu mu?
79. Şuan görmek istediğin biri var mı?
80. Yarın yapacağın bir şeyi söyle?
81. En son kimin önünde ağladın?
82. Hiç unutmayacağın biri var mı?
83. Sence hoşlandığın kişi sana karşı korumacı mı?
84. Eğer yanında olmayı istediğin kişi şuan yanında olsa, şuan ne yapıyor olurdun?
85. Geçmişini geçmişte bırakabiliyor musun?
86. Hiç yakın bir arkadaşından hoşlandığın oldu mu?
87. Her şeyi konuşabildiğin biri var mı?
88. Eğer ilk sevgilin kapına gelip özür dilese ne yapardın?
89. En son öpüştüğün kişi gecenin 3ünde kapına gelse ne yapardın?
90. Hiç arkadaşlarının nefret ettiği biriyle çıktın mı?
91. 2 ay içinde bir ilişkin olacak mı?
92. Murat adında tanıdığın biri var mı?
93. Hiç bir Metehan ile öpüştün mü?
94. Ocak ayında bir ilişkin var mıydı?
95. Mart ayında hoşlandığın ve konuştuğun kişiyle mutlu muydun?
96. Bana dürüst ol, son konuştuğun kişi çekici mi?
97. Eğer hoşlandığın kişi başka birinden hoşlandığını söylerse napardın?
98. Hiç senden büyük birini öptün mü?
99. Profil fotoğrafında yanında olan kişi kim?
100. Hiç havai fişeklerin altında öpüştün mü?
13 notes · View notes
hangster · 7 years
Note
Sevdiklerinden bahsetsene
Bahsedeyim biraz, yılbaşı günü gerçi yıl sonu işte 31 Aralık sabahı buluştuk sarıldık koynumda yattı uyudu ayrılık geldi çattı neyse ben de yılbaşını arkadaşlarla dışarda geçirdim baktım şarjım azdı tasarruf moduna aldım, akşam saat 11 falan beni aradı öncesinde bana baya bi mesaj atmış ama ben tabi bundan haberdar değilim o ana kadar.zar zor aradım arkadaşın telefondan.bana baya sinirli neden bana cevap vermedin falan diyor merak ediyo demekki seviyo dedim kendi kendime neyse bide söz verdim ama ha bu yılbaşı beraber değiliz ama seni gelin alcam kendime elbet beraber geçircez yılbaşını neyse dedi seni çok seviyorum içime bi huzur doldu mu benim gönül rahatlığıyla rakımı içtim sonra lan bi anda bi şarkı söyleyeyim dedim sesimde hiç güzel değil şarkı da ayrılığı anlatıyor falan arkadaş dedi sevgilin var kendine gel neyse 1 ocak akşamı saat 8 beni aradı Instagram dan bi kız bana yazmış bu da kim bu diye sinirlenmiş bana soruyor bende tanımıyorum kimse neyse o zaman dedi kapatalım telefonu dedi bişey demeyecek misin dedim hayır dedi benim de inatçı olduğumu biliyor hadi kapat diye üsteliyor o zaman bari bende de dedim tamam dedi seni çok seviyorum dedim bende dedi kapattı sonra 9:48 de ben ne hissettiğimi bilmiyorum dedi ve gitti işte benim sevdiğim yılbaşı gecesi içerken içime doğan şarkı,benim sevdiğim kim mi benim sevdiğim @quietworldxs . İyi geceler...
2 notes · View notes
Text
Bir deliydi manifestosu da..
Bazen kendimi tekrar ettiğimi fark ettim (bazen derken?=))).. Dolu bir kafam olduğu ve hiç durmadığı doğrudur Cedrinam harici... Anladım ki ilaçlarım olmasa cidden mutsuz olabilirim yine ayakta durmamı gülmeye sebep bulmamı sağlıyorlar. Gülmemi sağlamıyorlar ama.. kafa yapmıyorlar şükür sadece mantıklı düşünmeye teşvik ediyorlar. 
Bi’ baktım ki Ocak ayında çiçekler açarken Şubat’tan beri kabir azabındayım. Neden? Kendime sorduğum soru aslında yıllardır aynı “ Sana değer veren biri değilse karşındaki neden hala kendine bu eziyeti ( bir umutla) yapıyorsun ki?” .. Akıllanmak benlik birşey değil sanırım. 
Cidden kendimle başbaşa düşündüm demin (şu an balkon loş, mum, şarap ve müzik harika bir ortamdayım) Kendimi anlamlandıramıyorum:,
1- Hep alttan almama gerek yok
2- Herkesi her zaman hatta bazen hiç bir zaman mutlu etmek zorunda değilim
3- Kimsenin sevgisi beni daha büyük biri ya da daha iyi biri haline getirmez
4- Ailem ve cidden kötü gün dostlarım harici kimseyi umursamak zorunda değilim
5-Hep yapıcı olmam gerekmiyor. ( bazen o kadar sıkılıyorum ki bu durumdan herşeye çatıyorum bi kulp buluyorum)
6-Yenilebilirim, kaybedebilirim kalkıp daha tecrübeli savaşmama sebep olacağını kabullenmeliyim
7-İnsanlara göre kendimi değiştirmek uyum sağlamak zorunda değilim.. Biraz bükebilirim biraz kıvrılabilirim ama kırılmam gerekmiyor.
8-Beni hayatında önemli bir yere koyamayan insanları koyduğum kafdağından indirmeliyim.
9-Bu kadar şımartmaktan vazgeçmeliyim
10-”Beni olduğum gibi kabul et, çok meşguldüm valla aklımdaydın bık bık” geyiklerini yapanlara aynı şekilde davranmam gerektiğini 32 yaşında ööğrenmeye zorlamalıyım kendimi.
11- Anlamlandıramadığım durumlardan ve insanlardan uzak durmalıyım
12- Sevmediğim kişilerle ya da birşeylerinden haz etmiyorsam (hazetmek birlikte mi ayrı mı bak buna) görüşmeme gerek olmadığını kendime söz geçirerek anlamalıyım. 
13-Kimse için kendimden ödün vermem demem veririm ama bunu bana değer verenlerle sınırlı tutmayı öğrenmeliyim BİR AN ÖNCE..
14-Kendi duygu durumlarımla başa çıkmayı öğrendim sırf dengesiz hayat yasak diye işte bu yüzden de dengemi bozacak şeyleri malimelankolipsikozlu biri gibi hayatımda tutmamalıyım
15-Teknolojiye buı kadar bağlı olmamam gerekiyor ( evet bir dahikini dumanla anlatıcam mesela)
16-Sonunu bilmediğim hikayelerden kaçmayı da bırakmalıyım. Filmlere açık olmalıyım . Sınırlarımdan uzaklaşmayı da öğrenmem gerek işlevsel konularda.
17-Eşlik etmek için değil keyfim için tadında şarabı seviyorum. Ve ne tadını ne keyfimi kaçıracak ortamlarda olmalı bırakmalıyım.
18-Bu kadar sevgiye aç olmama gerek yok zaten yanımda olan minnoşlarım seviyor beni. Kızım seviyor ailem seviyor ve oğlum seviyor.. Bunlardan daha fazlasını istemek mutsuzluk virüsü bunu kabul etmeliyim
19-NE istediğimi farkına varmam ve kalp ile beynim arasındaki köprüyü onarmam gerek. Çünkü birkaç yıldır onlar konuşmuyor. SOnuç bu..
20-Kendinden emin, sadece gereken şeyleri umursayan, özgürlüğüne saygı duyan, okuyan, gülen, tasasız halimi nereye koyduysam bulup çıkartmalıyım.
21-Kendimden nefret edip, acımaya son vermem gerekiyor. Ve acınmasına izin vermemem...
22-Bildiğim şeyin doğruluğu kanıtlanmışsa şüphe etmemem lazım duygusal boşluğumdan mütevellit.
23-İlk defa doktorumu kandırmayı düşündüm hayatıma itiraz etmesin diye. Kendimi bunu düşünmeye itecek durumlara sokmamayı da öğrenmem gerekiyor.
24-İnsanları hayatımın odağına koyup sikilmekten de vazgeçsem fena olmaz hani=) Doğru insan olduğuna emin olmadan göklere çıkartmamayı  bunca yıl öğrenmedim ama bu kez anladım. Buna göre davranmayı kendime hatırlatmam gerekiyor sanırım
25-Verilen sözler 2 taraflı olduğunda ve karşı taraf bozduğunda birşey deme hakkı olmayan biri olarak o söze sadık kalıyorum. Aslında bana değer verilmeyip bozulduğunu anlamam ve istediğim gibi davranma hakkım doğduğunu bilip KORKMADAN ona göre davranma hakkımı kullanmalıyım.
26-Benim için hayatında birşeyleri değiştirmeyen insanlar için hayatımın tamamen gidişatını değiştirmeye son vermem gerekiyor.
27-İnsanları kısıtlayan bir yapıya büründüm bu benlik birşey değil ve kendimi bu halden kurtarmam güvenemeyeceğim insanlardan uzak kalmam gerektiğini kabullenmeliyim.
28-Herkesin travmalarına empati kurup alttan almak bir yere kadar güzel ama fazlası MALLIK bunu da bilip kullandırmayı kesmeliyim kendimi.
29- Hiç kimse ya da hiç bir durum için ölmeye değmeyeceğini öğrenmeliyim
30-Yinelenen durumlarda ne yaptığımı daha önce ve bana ne kazandırıp ne kaybettirdiğini düşünüp ona göre hareket etmeliyim.
31-Ben ben diyen insanlardan hayır gelmediğini biliyorum ama gelmeyeceğini de öğrenip bir arındırmalıyım kendimi o ego çevresinden.
Mübarek bi sayıda bırakayım. Ah bu ben ..
2016 yılında ağır bir depresyon geçirirken( belki de 15) Ersancım bana amfetamin yazmıştı ve o gece, sabah karşı ben 12 sayfalık bir manifesto daha yazmıştım.. Ve işin gerçeği şu o yazıdaki herşeyi gerçekleştirebildiğim için bugün buraya gelebildim.. Şimdi bugün itibariyle sıra bunlarda.. Kendimi sevmeyi öğrenicem ve değer vermem gerektiğini... Buradaki maddeleri hergün okuyacağım ve yaptığım yanlışları düzelteceğim. Çünkü ben bundan iyisini hak ettiğimi biliyorum. Hadi öptüm beni
1 note · View note
maghaberleri · 5 years
Text
“Foolish Casanova” şarkısıyla popüler olan manken kimdir?
Notice: Undefined index: sbrssfeedcfg_description_extend_content_size in /home/magazinhaberleri.com/public_html/wp-content/plugins/sb-rss-feed-plus/SB-RSS_feed-plus.php on line 303
2000’li yılların başlarında çıkardığı “Foolish Casanova” şarkısıyla ünlenen manken, 31 Ocak “Magazin Hadi” sorusunun cevabı kimdir? 31 Ocak 2019 tarihinde Hadi Magazin’in ipucu sorusu olan; “2000’li yılların başlarında “Foolish Casanova” şarkısıyla popüler olan  manken kimdir?” Online para ödüllü mobil yarışma Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma günlerinde 12:30 ve 20:30 saatlerinde başlarken “Magazin’e özel” 11:30’da …
The post “Foolish Casanova” şarkısıyla popüler olan manken kimdir? appeared first on Magazin Haberleri.
from WordPress https://www.magazinhaberleri.com/foolish-casanova-sarkisiyla-populer-olan-manken-kimdir/ https://www.magazinhaberleri.com/wp-content/uploads/2019/01/a.jpg
0 notes