Şimdilerde yaşamın amacı, zengin olmak ve sonsuza kadar yaşamak. İdeal ölüm, ani ölüm. Ölümden sonraki yaşama duyulan ilginin yerini, ölümsüzlük arzusu almış. Türümüz, ömürleri uzamasıyla övünüyor. Herkes genç görünmeye, genç yaşamaya çalışıyor. Bize daha az iş ve daha çok eğlence vaat ediliyor. Robotlar hepimizin köle sahibi olmasını sağlayacak. Aylaklık edeceğimiz, sürekli tüketeceğimiz zaman hiç durmadan, hiç durmadan artacak. Öyle umuyoruz.
Gündüz Vassaf’ın hazırladığı, klinik psikolog Belkıs Halim Vassaf’ın, İstanbul Üniversitesinde ders veren Georges Dumézil’in öğrencisiyken tuttuğu notları ve Dumézil’in çalışmalarını ele alan iki makaleden oluşan Dumézil’in ‘Sosyoloji Ders Notları’, hem Dumézil’in hayatı ve kişiliğine hem de Türkiye’nin bir döneminin entelektüel hayatına ışık tutuyor.
Söz konusu makalelerden ilkini kaleme alan…
Evet, Gündüz Vassaf hayranlığına devam ediyorum. Öyle sakin, öyle doğru, öyle umut verici bir sesi var ki. Bu kitap diğerlerinden biraz daha farklı. Zaten bildiğim kadarıyla her kitapta başka bir tarz deniyor. Burada çağın ve ülkenin omuzlarımıza yüklediği umutsuzluktan silkinmemize nesir şeklinde ama oldukça basit cümlelerle yardımcı oluyor.
Bu tarzdan bir çok insan zevk almayabilir, ancak ben Gündüz Vassaf esintisiyle sakinleştiğim için zevkle okudum. Tavsiye ederim.
İnsanlar neden çocuk sahibi olur? Mutlu olacaklarını sandıkları için mi? Çocuk sahibi olmak mutluluktur, öyle mi? Hayır! Çocuksuz mutlu olmayan kişi, çocukla da mutlu olamaz.Bir başka insanın sırtından mutluluk talep etmeye hakkımız yok.Mutluluk her yerdedir.Ancak her yerde mutluluğu bulan kişi bir çocukla da mutlu olabilir.
Burada kahraman olmaya ihtiyacım yok….. asıl olan önemli olan toplumların bir kahramana ihtiyaç duymayacak seviyeye, düzeye gelebilmesi, getirilebilmesidir….başarı da bence budur….bizim topluma "GÖRÜNCEK ADAM" lazım ya da "GAZMAN"… şöyle Nihat Doğan tarzında….konuştuğunda kavimler göçünü yeniden başlatabilecek bir düzeye sahip "senin kancık kelleni korkak bedeninden ayırmaya geldim" yada "hoşçakal düşman beldenin yaman güzeli" tadında nameleri olan birisine ihtiyaç var gibi…egzistansiyel ihtiyaçlarına cevap verebilitesi yüksek bir kurtarıcı…. mesela bizim bakkal neşet usta var, çevresinde veresiye ile çalışan tek bakkal o kaldı.. adam maceradan maceraya koşan memurun, işçinin kahramanı şu anda. …bu gayya kuyusuna justice league gelse bir b*k olmaz. ülkeye zamanında bir tane verilmişti, bugün büstleri zafer çığlıkları ile kırılıyor…şimdi bir süper kahraman gelse çaresizlikten ağlayası gelir bunalıma girer saçı başı dökülür pelerinini satıp kapağı yurtdışına atmayı düşünür
gündüz vassaf bir kitabında şöyle diyordu:
"kahramanlar insanın görüşünü sınırlar. askeri üniforma gibidir kahramanlar. kahramanlar, insanın tüm özgürlüğünü elinden alırlar. nasıl yaşayacağımızı bize dayatırlar. tüm kahramanlar totaliterdir. sonsuz yaratıcılık potansiyelimizi hadım ederler. özgür bir insanın kahramanları olamaz, çünkü kahraman statükoyu simgeler. kahraman yaratma özlemi, hepimizin içindeki totaliter eğilimi, güçlü bir kişiye gönüllü olarak boyun eğme ihtiyacını gösterir. kahramana duyduğumuz gereksinim, kendi içimizdeki güvensizlikten doğar. ister muhalefette, ister iktidarda, ister balığa çıkmış, ister işte olalım, hepimiz bir başkasından (saygı duyulan bir meslektaşımızdan tutun da kendisi de bir tür kahraman olan tanrı ya kadar) neyi, nasıl ve ne zaman yapmamız gerektiğine ilişkin işaret bekleriz.
kendimizi olduğumuz gibi kabul edinceye dek bizi tutsak edecek kahramanlar. süpermenler ve tanrılar yaratmaya devam edeceğiz. özgür toplumda kahramanlara yer yoktur. özgür insanın kahramanları olmaz."
Gece, düzen güçleri uykudadır. Bürokrasi, askeriye, okullar, polis, kısacası yaşamımızı düzenleyen tüm güçler uykudadır; sokakta devriye gezen nöbetçi polis dışında. Askerler de hepimizden önce yatağa girerler. Dünyanın bu en baskıcı kurumunun mensupları, en erken yatanlardır aynı zamanda. Aslında, tüm totaliter kurumlarda, daha doğrusu, tüm kurumlarda (tüm kurumlar totaliter değil midir zaten?) insan her zaman erken yatmak zorundadır - yatılı okullarda, manastırlarda, ailede, cezaevlerinde, hastanelerde... Kişinin istediği saatte yatma hakkını destekleyen, bu özgürlüğe onay veren hiç bir kurum tanımıyorum. Aşk üzerine kurulu olan ve iki kişinin özgür iradesiyle gerçekleşen evlilik kurumunda bile, çiftler yatağa aynı saatte girmezlerse, biri daha geç yatar, geceyi daha fazla yaşarsa, sorunlar çıkmakta gecikmez. Kurum her zaman "geç❞ yatanı suçlar, erken yatanı değil. Avrupa feodal toplumunda tüm kent sakinleri mumlarını aynı saatte söndürmek zorundaydılar; bayramlar dışında. Düzen ve baskı güçlerinin doğal yapısı, her zaman belirli bir uyku saatini zorunlu kılar. Bu belirli saatin erken saat olması da yine onların doğal yapısından kaynaklanır.