Tumgik
#13.bölüm
bungoustraydogs-tr · 3 months
Text
Bungou Stray Dogs Dazai, Chuuya, 15 Yaş Manga 13. Bölüm
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
45 notes · View notes
whumpookies · 1 year
Text
Umuda Kelepçe Vurulmaz 13. Bölüm
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
67 notes · View notes
irtifuck · 7 months
Text
7 EKİM 2022
Ali için, her zamanki sabah başlıyordu. Dışarıda onu görene kadar... O uçurtmayı...
Ali, daha pijamasını bile değiştirmeden, üstüne incecik bir hırka alarak, ev terlikleriyle koştu dışarı... Kırmızı uçurtmayı takip ederek... Bir yandan da, "Vefa!" diye bağırıyordu. Sokaktan geçenler, sabahın köründe koşan bu deli çocuğa bakıyorlardı... Ali'nin Vefa'nın uçurtması sandığı şey, Ali'yi karakola kadar götürdü.
Ali, şaşkınlıkla kapı önündeki 34 BRK 11111 plakasına bakıyordu...
Delikanlının içeri girdiğini, hiçbir polis fark etmedi. Ali, yine içgüdüleri sayesinde, komiserin odasını bulana kadar da fark etmediler. Kapı aralıktı, komiser konuşuyordu.
"Babamla aile içi şiddetli geçimsizlik yaşadığımız için, bir sinir harbiyle babam Kenan Yağızoğlu'na iftira attığımı bildiririm; polis teşkilatını bu konuda oyaladıysam, saygılarımı kabul buyurunuz... Berk Yağızoğlu, yeni ifadeni doğruluyor musun?"
"Evet," dedi Berk.
"Bu dediğin, babanı hapisten kurtarmayacak, farkındasın değil mi...?"
"Evet, farkındayım, anahtar halen mevcut..."
"Pekâlâ, güle güle."
Ali, kapıdan hemen çekti kendisini. Berk kapıdan çıkınca, komiser hayretle izledi karşılaştığı manzarayı. Berk,
"Ali!" diyordu... "S-Senin burada ne işin var?"
Ali hiçbir cevap vermedi, sadece başını iki yana sallayarak, bir tokat çarptı Berk'in sağ yanağına... Ege'nin, partideki Çağrı'yı bayıltmak için aşk ettirdiğinin bir tık daha hafifiydi. Berk, hayret ve acıyla yanağını tutarken, Ali, "Benim Arap ve Zeyno'dan başka kardeşim yokmuş..." dedi ve çıktı gitti.
*****
"Baba!"
"Çağrı?!"
Delikanlı, notu fazla ciddiye almıştı. "Baba, ben bunu kullanmadan al bunu benden."
Önder, eline tutuşturulan pakete baktı. Dopdoluydu. Çağrı yeni almıştı ama, içkiden kurtulmaya çalışan alkoliklerin bütün şişeleri yere dökmesi gibi, paketi babasına "emanet" ediyordu...
"Sen bunu hangi parayla aldın...?" diye sordu Önder.
"Hiç fark etmedin değil mi..." diye güldü Çağrı. "Gözlerime baksan, görecektin morluklarımı... gözbebeklerimin büyüklüğünün değişip durduğunu falan... Şöyle bir etrafına baksana baba, sence eşyaların halen tam mı...!"
Önder gerçekten etrafına bakındı, ama halen anlayamamıştı. "Aptallığıma ver Çağrı..."
"Evet, aptalsın, aptalsın gerçekten!" diye bağırdı Çağrı. "Hep Vefa, hep cinayet... Hep Yağızoğlu Koleji'nin öğrencileri... bi' tek ben değil! Kerem Tunçeri imzalı basketbol topunu görebiliyor musun, ha?"
"Çağrı, onu sen...?"
"Tebrikler baba, bildin!" diye bağırdı Çağrı, artık iyice saygısızlığın gazına basmıştı. "Çok özür dilerim, muhtemelen imzalı basketbol topundan önemli değilim!"
"Saçmalama Çağrı, sen benim her şeyimsin!"
"Öyleyse neden çığlığımı duymuyorsun?! Baba, sana ihtiyacım var! Sadece benim değil, Leyla'nın da... yardımına ihtiyacımız var! Sen bizim hocamızsın, ama şu anda en çok ilgiye biz, ikimiz ihtiyaç duyuyoruz! Berk kendini kurtarabildi, ama biz... Allah aşkına, bir kere de şu Vefa konusunu kapat da, bana yardım et!" Çağrı ağlamaya başladı.
"Senin için ne yapabilirim oğlum?" diye kekeledi Önder.
"Geliyor, hissediyorum..." dedi Çağrı. "Şimdi n'apacağız biliyor musun, odama geçeceğiz, sen kendime zarar verebileceğim her şeyi ortadan kaldıracaksın. Sonra beni içeriye kilitle, ne kadar bağırırsam bağırayım, beni sakın çıkarma."
"Oğlum, korkutuyorsun beni!"
"Sadece dediğimi yap! Birazdan, 'Yalan söyledim, bak baba, düzeldim, ha'di beni çıkar,' gibi şeyler söyleyebilirim. Hiçbirini dinlemeyeceksin. Hiçbirine inanmayacaksın! N'olursa olsun beni dışarıya çıkarmayacaksın, tamam mı..."
Önder dediği gibi yaptıktan kısa bir süre sonra, Çağrı'nın krizi, tahmin ettiği gibi gerçekleşmeye başladı. Çağrı odasındaki bütün eşyaları kırıp dökmeye başlamıştı bile. "Öldürün beni!" diye bağırıyordu içeriden. "Öldür beni, yaşamak istemiyorum! Allah'ım, bunun başıma nasıl bir ağrı verdiğini bilmiyorsun, beynime...!"
Delikanlı, pencereyi açarak, demirliklerden seslenmeye çalışmıştı: "Bana yardım edin! Babam beni zorla bu odaya kapattı, imdat!"
Önder, dışarıdan bir yanlış anlaşılmayı engellemek için fırladığında, yakınlarında oturan Duru da dâhil olmuştu mahalledeki kalabalığa. İşin magazin kısmındaydı. Canlı yayın açıp, Çağrı'nın krizini sosyal medyaya duyurmaya çalışıyordu...
Bu bildirim, ilk olarak Berk'in telefonuna gitti.
*****
Şaşkınlıklar, Berk'in yakasını bırakmıyordu. Sarışın delikanlı kapıyı açtığında, karşısında Kenan Yağızoğlu'nu buldu. "S-Sen..." diye kekeledi.
"Evet, ben, benim Kabil oğlum, ben, Kenan Yağızoğlu... Ne bu böyle? Hato'dan sonra, bi' de hamster mı almaya karar verdin...?"
"O-Ozan'ın o..."
"Gereksiz detaylarla vakit kaybetmeyelim," diyen Kenan, Berk'i içeri çekerek kapıyı kapattı.
"Na-Nasıl çıktın sen?"
"Firar ettim!" dedi Kenan. "Tıpkı senin yapmaya çalıştığın gibi!"
"Bu doğru olamaz..."
"Sana söylemiştim, Berk... Sana, 'Beni delil yetersizliğinden salıverirler,' demiştim...!"
"Ama o... o anahtarlık sendeymiş..."
"Ömrümde hiç görmediğim bir anahtarlık o!" diye gürledi Kenan. "Senin yüzünden nasıl laflar işittim, biliyor musun? Bana 'tacizci' dediler! Tacizcilere hapishanede ne yaparlar haberin var mı? Gerçek tacizciler beter olsunlar, ama ya benim gibi kader mahkûmları...? Kurunun yanında yaş da yanmasın diye, ne kadar paraya boğdum o koğuştakileri, senin bunlardan hiç haberin var mı Berk...? Ama n'oldu, yalancının mumu yatsıya kadar yandı işte... gerçek katil ortaya çıktı. Vedat Narinses, teslim oldu."
Berk, babasının o adamı çoktan satın aldığını anlamıştı. Vedat, para karşılığında Kenan'ın suçunu üstlenmişti işte. Berk, "Bana n'apacaksın?" diye sordu. "Öldürecek misin beni?"
"Bak evladım..." diyen Kenan, Berk'i elinden tutarak koltuğa götürdü. Berk, yaşadığı şok üstüne şok yüzünden bayılacak gibiydi. "Senin rahmetli deden... askerdi. Çok sert yetiştirilmişti, o da aynı sertliği, benim üzerimde uygulardı... armut dibine düşermiş, ben de sana sert bir baba oldum... ama artık olmayacağım. İçer'de çok düşünme fırsatım oldu. Benim tek bir oğlum var... artık yeni bi' sayfa açalım. Hem zaten... şunun şurasında ne kadar vaktimiz kaldı ki birlikte...?"
"Zeki'nin gösterdiği rapor... doğru muydu?!"
"Sen halen benden şüphe mi duyuyorsun!" diye biraz hiddetlendi Kenan. "İnanmadıysan kanser olduğuma, neden ifadeni değiştirdin?"
Berk için şu anda yapılacak en iyi şey, babasının elini tutmaktı. "Özür dilerim baba..." diye o eli öptü.
"Ben gerçekten de çok hastayım, Berk," dedi Kenan, numarasını daha inanılır kılmak için, "Ama bu, dördümüzün arasında bir sır olarak kalacak..." diye de ekledi.
"Bir sen, bir ben, bir de Avukat Zeki'yle Doktor Cem..."
"Hay ağzın bal yesin... bak Berk, bu bir kanser hastalığı, beni sana karşı daha şefkatli bir baba haline getirmeyecek, ama en azından deneyeceğiz... hayatımızda ilk defa, normal bir baba-oğul olmayı deneyeceğiz..."
Bu birkaç cümle tüylerini diken diken etti. Samimi olup olmadığını bilmiyordu, ama Kenan'ın yüzündeki nemlilik öyle olduğunu söylüyordu. Her ne kadar temkinli davranması gerekse de en azından şimdilik ona, onun istediği gibi sarılabilirdi. Hayır, Berk'in istediği gibi... özlemini çektiği gibi. Gerçek bir baba-oğul gibi sarılabilirdiler... En azından belki de bir daha tekrarlanmayacak birkaç dakikalık bu fırsattan yararlanabilirdi Berk. Sanki hep böyle bir baba-oğul imişler gibi kendini kandırabilirdi.
Şu anda babaya sarılmak hissi gerçekten de çok tuhaftı.
*****
Berk'in bıraktığı notu, Çağrı kadar dikkate almayan Ege, babasıyla konuşurken dünyadan soyutlanırdı. Bütün telefonları uçak moduna almış, bütün perdeleri çekmiş, hatta bütün ışıkları kapatmıştı. Sadece bilgisayarının ekranının ışığı parlıyordu loş olan ortamda. Skype üzerinden, "Canım oğlum," dedi babası. "Nasıl gidiyor?"
"Halen ailem tarafından terk edildiğime inanıyorlar..." diye cevap verdi Ege. "Annemle ayrıldığını bilmiyorlar bile. Baba, sırada ne var?"
"Saati deşifre etmeleri lazım... o işler ne durumda?"
"Ali'nin, en son saati çok güvenilir bir teknoloji uzmanına verdiğini öğrendim... bunun için, borca girmiş annesi. Bu iş uzun sürecek... baba, katili sen bilmiyorsun öyle değil mi?"
"Hayır..." dedi Efe. "Ama son olarak içeri giren Vedat'ın da katil olduğunu düşünmüyorum... Bence Kenan bile değildi... Sen sormadan söyleyeyim... cesedin nereye kaçırıldığına dair bir fikrim de yok."
Efe, Ege'nin bu kadarını bilmesinin yeterli olduğunu düşündü.
Oğlunu daha fazla tehlikeye atamazdı.
"Seni seviyorum baba," diye görüşmeyi sonlandırdı Ege.
Nihayet, diğer bütün teknolojik cihazları açmaya, evin aydınlığını maksimuma ulaştırmaya, vesaire sıra gelmişti. Ege'nin telefonu, uçak modundan çıkarılır çıkarılmaz, tuhaf bir şekilde çalmaya başladı.
"Önder hoca?"
"Ege..." diye telefonda adeta yalvardı Önder. "Çağrı çok kötü durumda, ona ancak sen iyi gelebilirsin!"
Ege koşa koşa çıktı evden.
*****
Kenan, salonda telefonunu karıştırmaya başlamıştı. Öyle özlemişti ki bu teknolojik mereti...
Berk'e de yapacak başka bir şey kalmıyordu. Özellikle de, canlı yayınını izlemesi için davet üzerine davet gönderen Duru varken. Ne kadar zaman geçti bilmiyordu, sarılmaları yarım saat sürmüş gibi gelmişti ama, gerçekte beş dakikacık bile olabilirdi. Berk, Çağrı'nın krizini, geç de olsa naklen izlerken, Kenan'a bir mesaj geldi:
"Kenan Bey, müsaitseniz evinizde görüşebilir miyiz?"
Kenan, Ali'nin gelmesini onayladı, ama Berk'i evden şutlamalıydı şimdi. "Berk! Seni böyle görmek istemiyorum. Sen Kenan Yağızoğlu'nun oğlusun... git biraz hava al."
"B-Ben de onu rica edecektim... ama bilemedim ki... sen... izin verir misin..."
Evet, Berk kekeliyordu; çünkü Çağrı'nın yaşadığı kriz, kendisine gözünün önünde duran şeyi fark ettirmişti...
Tıpkı Ege'nin dediği gibi; gözünün önündeydi, iyi bakmamıştı sadece!
Krizler, klinik sorunları olan kişileri bulurdu... Çağrı gibi... Cemre gibi... Fakat Cemre için bile, o mezar başındaki kriz çok fazlaydı... gerçekten, Cemre'nin hiç alakası yoktu Vefa konusu ile...
Cemre, ancak ve ancak Vefa'nın cinayetiyle ilgili bir kişi olabilirse, öyle bir kriz geçirebilirdi.
Ve bir de, o anahtarlık... Berk'in evine, onun tarafından getirilmişti.
Bizzat Cemre tarafından...
"Allah'ım ben çok kötü bir şey yaptım..." diye geçirdi içinden Berk. Babasını ilk görüşünde, Vedat'ı satın alan bir katil olduğunu düşünüyordu, ama şimdi, aynı şeyi yapan bir masum olduğunu görebiliyordu nihayet... "Bir masuma iftira attım... babama iftira attım ben..."
"Baba," dedi, "Annemin de kanserinin türü... aynı mıydı?"
"Evet," dedi Kenan.
"Babacığım, ben annemden sonra seni de kaybetmek istemiyorum!" diyen Berk, ikinci bir sarılma için hazır olup olmadıklarını bilmiyordu. "Bana söz ver! Ölmeyeceksin!"
"Ancak bir şartla Ölüm'e kafayı tutacak gücü kendimde bulabilirim..." dedi Kenan.
"Nedir?"
"Derya Hanım, Berk. Ben ona fena halde abayı yaktım, onu nikâhıma almazsam, gözlerim açık gider..."
*****
Önder'i, bir süredir ses çıkmayan odanın korkusu sarmıştı. Çağrı, bir süredir cevap vermiyordu. Kapıyı acilen kırsa mesela, karşılaşabileceği manzaradan çok korkuyordu genç öğretmen. Müdahale etmesi gerektiğini de biliyordu, ama bacakları harekete geçmiyordu... Bir panik atağa benziyordu yaşadığı durum.
"Hocam?" diye bir ses geldi.
Adamın gözlerinden yaş akmaya başladı.
"Tamam, ben hallederim."
Ege, Önder'den aldığı anahtarla kapıyı açarken, babasının Çağrı'yı bir saniyeliğine görme fırsatı oldu. Yerde yatıyordu oğlan. Kendisine zarar vermediğini biliyordu, bütün kesici ve delici aletleri bizzat kaldırmıştı elleriyle Önder...
Ege hafifçe, "Çağrı," diyerek elini uzattı. Esmer delikanlı, "Çok zor nefes alıyorum Ege..." dese bile, elini kavradı arkadaşının. Ayağa kalktıktan sonra, hayali bir kravatı, çözmeye çalıştı. Ege, halüsinasyon olduğunu anladı bunun.
"Çağrı..." dedi Ege. "Gel şöyle oturalım."
Delikanlı, Ege'nin kendisine o günkü gibi sarılmasına izin verdi.
"Şimdi gözlerini kapa Çağrı... Bak, burada değiliz. İkimiz birlikte, sahilde yürüyoruz. Dalgaların sesini duy... ayak izlerimize bak... dalgaların gelip onları sildiğini görüyor musun? Benim kumlara yazdığım ismi de görüyor musun...? Dalgalar gelip silebilir ismini kumlardan ama kalbimden asla..." *
"Ege..." dedi Çağrı. "Kliniğe gitmek istemiyorum..."
"Ben de seni özlemek istemiyorum..." Ege güldü. "Ama Berk'in bir lafı vardı, hatırladın mı onu?"
"Neydi o?"
"Özlemek iyidir... bazen ilişkilere de ara vermek gerekir..."
Cevap yoktu.
Uyuyakalmıştı Çağrı.
*****
"Geçmiş olsun..." diyerek kapıyı açtı Kenan.
"Asıl si-size geçmiş olsun... Kenan amca..."
Kenan, Ali'ye gülerek baktı ama, delikanlının gözlerinin içine baktığı yoktu. "Katil onca zaman mahallenizdeymiş... yüzünüze bakmış, selam vermiş... Neyse, bunları ofisimde konuşalım. Evimin kurallarını biliyorsun, ayakkabılarını giyebilirsin halen. Dağınıklığın kusuruna bakma, oğlumun işleri... gerçi tahmin ettiğimden daha az dağılmış buldum..."
Ali, hiçbirine cevap veremedi. Yüzü kıpkırmızıydı. Kenan'ı, ofisine kadar takip etti sadece. Kenan'ın gösterdiği koltuğa oturdu, konuşmaya başladı:
"Vedat abi hiç kimsenin görüşüne çıkmıyor... alışkanlıktan Vedat abi diyorum halen. Yaptığı itirafa bakılırsa, o gece Vefa, kendisine dair bir sırrı öğrenmiş. O sır açığa çıkmasın diye... çocuğu okulda köşeye sıkıştırmış. Ondan sonra da... Vefa'yı atmış... o çatıdan..." Ali, Berk gibi kekeliyordu ama, nedenleri farklıydı. "Suç size kalınca, Kenan amca; evinize gizlice girip o anahtarlığı bırakmış. O anahtarlığa ulaşması zor değildi... ama sonra, vicdanı el vermemiş işte. Sizin de bir oğlunuz varmış, suçunu itiraf etmeye karar vermiş Vedat."
"Bütün bunlardan bana ne?"
"Bilmek istersiniz diye düşündüm..."
"Bilmek istediğim şu... neymiş o sır? Buna bir cevabın var mı?"
"Hayır, yok... tahminim var sadece. Arap söyledi. Vedat'ın içeri alınma sürecinde, Arap'ın annesiyle boşandığı ortaya çıkmış... bundan başka da Vefa'nın öğrenebileceği bi' sır yok... bunu neden o kadar büyütmüş gözünde? Neden Vefa'yı öldürecek kadar ileri gitmiş Vedat? Bunlara bir cevabım yok. Ama size bir özür borçluyum."
"Kuru bir özürle geçiştiremezsin," diye kollarını kavuşturdu Kenan. "Senin yüzünden bana 'tacizci' dediler! Kitabı kapağına göre yargıladınız hepiniz..."
"Biliyorum, çok özür dilerim, ve kendimi bir hediyeyle affettirebileceğimi düşündüm, kabul ederseniz..."
"Neymiş o hediye?"
"Hediyem şu..." diyen Ali, başını kaldırdı. İlk kez Kenan'ın gözlerinin içine bakıyordu. "Baba."
"Sen... biliyor musun?! Bile bile mi hapse girmeme göz yumdun!"
"Sen hapse girdikten sonra itiraf etti annem... her şeyi ayrıntılarıyla konuşma fırsatımız olmadı tabi', o kadar üst üste olay yaşandı ki... bu sır, üçümüzün arasında kalabilir mi baba? Vakti geldiğinde... Berk'e ben söylemek istiyorum."
"Sanırım ben de böyle yapardım..." dedi Kenan. "Bak Ali, Berk'in annesiyle evliyken, annen girdi hayatıma. Ben 'Hayır' diyemedim, zaten sizin yaşınızda bile aldatmalar mevcut, bu durumun açıklamasını yapmam zor, hem yıllar da geçti üstünden... Sonra sana hamile kalmış, sakladı benden. Kendini öyle bir kaybetti ki, ikimizi yan yana gören bir şahit bile kalmadı geriye... seni Ahmet Öztürk'ün nüfusuna geçirtmiş, gerisi bildiğin hikâye... ama ne biliyor musun, baban olduğumu öğrendiğin halde, benim hapiste kalmamı öylece seyretmene kızmıyorum şimdi... dediğim gibi, sanırım ben de öyle yapardım..."
"Ben artık kaçayım... Arap'ın yanında olmam gerekiyor..."
Konuşma, tam istediği gibi gitmişti Kenan'ın. Ali'nin yaşadıkları kafasını yormuştu, kalbini yormuştu, aklına bırakın Vefa'nın yaşıyor olma ihtimali, Vefa'nın kendisi bile gelmiyordu... Kenan'ın gençliğinde Derya'yı da ceza odasına kapatması, Bilal'i tehdit etmesi gibi suçlar, maziye karışıyordu... "Gel buraya," dedi Kenan. Kollarını açmıştı Ali'ye. Esmer delikanlı, ona sarılmak için koşmadan önce, gözyaşları aktı. Bütün yorgunluğu o yaşlara karışıyor, Kenan'ın boynuna damlıyordu şimdi... Ali'nin kucakladığı, sadece Kenan değildi. Ahmet'ti aynı zamanda.
"Oğlum..." dedi Kenan. "Sen benim oğlummuşsun Ali... Canımmışsın, oğlummuşsun sen benim..."
*****
Berk, Cemre'yi okulda buldu. Eski bir aplikasyondan ulaşmıştı konumuna. Eksiden, ilişkileri çok "toksikken" kullandığı bir uygulamaydı... Telefonundan kaldırmayı unuttuğu için, şimdi işine yaramıştı.
"Senin ne işin var bur'da?" diye sordu Cemre.
"Sen kimsin?" diye sorusuna soruyla cevap verdi Berk. "Ve benim tanıdığım, sevdiğim Cemre'me n'aptın?"
"Ne saçmalıyorsun Berk!" dedi Cemre. "Sen hangi sıfatla bana karışıyorsun!"
"Her şeyi çözen kişi sıfatıyla," diyen Berk, kollarını kavuşturdu. Cemre, önce Nesrin'in yaptığı gibi inkâra kalkıştı.
"Ne dediğini anlamıyorum. Hiçbir şey anlamıyorum gerçi..."
"O anahtarlığı bizim eve sen koydun..." dedi Berk. "Önce anlamamıştım. Ama sonra, Vefa'nın mezarı başında geçirdiğin krizden sonra... Vefa'yı sen attın çatıdan. Sen, okulun en iyi koşucusu, Denizkızı Cemre Yılmaz... Vefa'yı öldürdüğün gibi, aşağı koşabildin. Konserden hiç ayrılmamışsın gibi oldu. Yüzlerce davetlinin arasına karıştın, ve hepimizin şüpheli listesinin sonuna adını altın harflerle yazdırdın... ama ne biliyor musun... ben halen bunun, sen olmadığına inanıyorum... senin içinde başka bir Cemre var..."
"N'apacaksın?" diye sordu Cemre. "Beni ihbar mı edeceksin?"
"Neden öyle bir şey yapayım Cemre! Ben senin düşmanın mıyım?"
"Değilsen bu ne?" diye elindeki piyano saatini gösterdi Cemre. "Okulda, piyano çaldığını benden başka bilen yok..."
"Okulda piyano çalan tek kişi ben miyim...!"
"Ama Hazal'a, Ege'ye ve Çağrı'ya bazı notlar göndermişsin..."
"O iş farklı!" diyen Berk, Cemre'yi en yakındaki banka oturttu. "Ben kaçacaktım, uzaklaşacaktım bir süre buralardan. Tam o sırada, babamın hapisten çıkmakta olduğunu öğrendim. Suçunu Vedat üstlenmiş. Ona bir şey çaktırmadım ama, şu an bu sırrı bilen iki kişi daha var... senle ben... ve seni de, babamı da koruyacak bir çözüm üretmeye çalışıyorum."
"Peki ya Vedat?"
"O kısmı bir süre ertelemek zorundayım... çünkü merak ediyorum Cemre... neden? Neden Vefa'yı öldürdün?"
"Her şey Hazal'ın suçu..." dedi Cemre. "Önce seni elimden almaya çalıştı, sonra Vefa'yı... ben Vefa'yı sevdim Berk. Senden de, Ali'den de çok onu sevdim!"
Berk, yutkunmakta zorlanıyordu. "Öyleyse neden Hazal'a saldırmadın..." diye sormayı başardı. "Neden öldürdüğün Vefa oldu?"
"Hiçbiriniz anlamıyorsunuz... 'Ya benimsin ya kara toprağın,' lafı, şu Vedat'ın büyük oğlu gibi krolara ne kadar da yakışıyor değil mi... siyah pantolon, beyaz ayakkabı giyen, bir elinde silah, bir elinde gül olan tiplere... Ama ben de Vefa'yı öldüresiye seviyordum. Eğer benim olmayacaksa, hiç kimsenin olmayacaktı."
"Peki ya Ali?" diye sordu Berk. "Ha'di beni geç, ben senin en fazla ikinci yedeğin olabiliyormuşum, Ali'nin yüzüne nasıl bakabiliyorsun? En iyi arkadaşını öldürdükten sonra, onu sevdiğini nasıl itiraf edebiliyorsun kendine? Geceleri nasıl uyuyabiliyorsun?"
"Sen beni aldatmana rağmen, beni sevdiğine nasıl inandırabiliyorsan kendini, öyle Berk..." dedi Cemre. "Başlangıçta her şey bir oyundu! Ona yaklaşacaktım ki, Vefa meselesini fazla kurcalamasın... ama işler çığırından çıktı..."
"Teslim olman lazım," dedi Berk. "Eğer teslim olursan, iyi halden düşer cezan... pişman olduğunu söylersen falan... bak Cemre, bu saati kim, ne amaçla dolabına bıraktı bilmiyorum ama, zaman gerçekten de aleyhine işliyor... halen on sekiz yaşının altındayken, gidip itiraf et... ıslahevine konursun en fazla, hapishaneye gitmezsin..."
"Hayır, olmaz," diye başını iki yana salladı Cemre. "Ben or'da yapamam!"
"Madem ıslahevinden bile bu kadar korkuyorsun, neden işledin böyle bir suçu? Yanlışlıkla mı oldu, ha? Söyle, belki de kazara itmişsindir Vefa'yı..."
"Hayır, bilerek, isteyerek ittim onu!" dedi Cemre. "Onu öldürünce, içim garip bir huzura erdi. Ben kötüyüm belki de! İnsanlar öyle değil midir Berk, bi' iyiler vardır, bi' de kötüler...!"
"Öyleyse ben de kötüyüm!" diye bağırdı Berk. Sonra etrafına baktı, yalnız olduklarına iyice emin olduktan sonra devam etti: "Geç arabama, bunları daha fazla uluorta konuşamayız."
Berk, Cemre'yi arabasına bindirirken, plakasının 11111 oluşuna dikkat etti... en son, o kasetlerden çıkan görüntüler gelince aklına, Vefa konusunda bir kez daha vicdanı sızladı.
Ama onun önem listesi böyleydi, hayatta en sevdiği insan annesi, sonra Cemre, sonra Hato olunca... Vefa, Vedat gibi isimlerin hiçbir ehemmiyeti kalmıyordu.
*****
Serdar adındaki genç adam, dükkânını kapattıktan sonra, oraya gitti, Eskici Niko'ya. Bu yaptığının yanlış ve tehlikeli olduğunu biliyordu, ama başka çare kalmamıştı. Saati kendisine yapması için emanet edenler, binlerce lira döküp saçmıştı... orta halli bir aile oldukları belli oluyordu, bu işi çözemezse, kendisini asla affetmeyeceği kadar dürüst bir teknoloji uzmanıydı Serdar... ama teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, Niko gibi eski emektarlar, teknolojiye üstün gelecekti.
"Geç kaldın bre, kapatmak üzereydim dükkânı Serdar!" dedi adam.
"Abi, bi' bakıversen şuna..." diye cevap verdi Serdar. "Anlamıyorum ki, neyi yanlış yapıyorum!"
"Tamam, ama yarın bakayım," dedi Niko.
"Eğer yapabilirsen, ödemenin yüzde kırkı senin!"
"Yüzde altmış," dedi Niko.
"Kırk beş."
"Elli beş."
"Ellide anlaşalım."
"Dedemle uğraşamazsın," diye sırıtarak biri girdi içeri, "Bence fifty-fifty, çok iyi bir anlaşma dede, kırma Serdar abiyi."
"Kız, Mavi, hoş geldin! Sen de olmasan, keçi gibi inat eder bu yaşlı tilki!"
"O saate bakabilir miyim?" diye sordu Mavi.
"Hayırdır kuzum, sen saatlere merak salmazdın?" dedi Niko.
"Bu çok tanıdık geldi de... Serdar abi, sana kim getirdi bu saati?" diye sordu Mavi Serdar'a.
"Valla meslek sırrıdır Mavicim, söylenmez..."
"Benden de mi? Belki ben de saatçi olacağım? Belki ben, iler'de dedemin mesleğini devralacağım...?"
"Tamam, tamam, gençlere kafa tutulmuyor, sen kazandın..." diye ellerini kaldırdı Serdar. "Senin yaşlarında bir çocuktu aslında... böyle kavruk tenli... 'Hayat-memat meselesi,' dedi... kim bilir ne sırlar var bu saatin içinde."
Mavi'nin aldığı nefes, yemek borusuna kaçtı adeta.
*Gerekli açıklama WP hesabımda var.
1 note · View note
mrsgreenworld · 2 years
Text
There's probably no one to read this cause Duy Beni fandom is practically nonexistent here. Whatever, I'll read it myself tomorrow 🙈😂
Maybe it's an unpopular opinion but I loved that they made a parallel swimming pool scene, only this time it was Ateş who pulled Ekim out of the water. And the first thing Ateş asked Ekim was "Are you okay?", just like Kanat at the end of episode 3. And the way they resurfaced was almost identical to the way Ekim and Kanat did in their second pool scene. It's also super telling that back in episode 3 Kanat almost didn't hesitate when he jumped in after Ekim. He gave her like 3 seconds to come to the surface. And now, knowing damn well that she cannot swim, this dumb piece of shit decided to wait, talk some sense into her, pull off his jacket...🤦
There were so many other things that were absolutely meh. The episode that was so promising turned out underwhelming and the ending was a *ucking nightmare. It ruined not only the episode but the whole show going forward. Making Kanat father a god knows whose child is the last nail in this *ucker's coffin. Even if it turns out that he's not a father, he was among the possible candidates, along with the others. There were like... 4 other guys who got the note. But if Kanat has nothing to do with this then why the hell did he react to the note and came to school? And something tells me that the mother is Ece. I think that's her big secret that Melisa threatened her with.
All in all what the writer achieved with this episode was make Kanat even more despicable. I cannot even look at him without wanting to throw up. Ateş is already wasted as a character. They made him look lame compared to Kanat but it would have been so much more interesting if Kanat had had nothing on Ateş. And Ekim... Well, I don't know where the real Ekim from the early episodes is but this doormat is sure as hell isn't her. And the way Ekim's connection and friendship to Emine was brushed off was one of the most infuriating things. Ekim should be the one most traumatized by what happened to Emine. She was *ucking standing a few steps away from her. And if they showed us a scene with Emine in a hospital bed, I don't think it would've been so hard to include Ekim in it.
Okay... Have I forgotten something? I think that's pretty much it. The rant is over.
P.S. Kanat Günay can rot in hell 😠😡
Tumblr media
8 notes · View notes
fantastikceo · 7 months
Text
Bleach: Thousand Year Blood War 2.Sezon 12 & 13 (Final)
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dizibolumhd · 7 months
Text
Hayatımın Neşesi 13 Bölüm Fragmanı TRT 1
Kaynak https://www.tvalemi.gen.tr/blog/hayatimin-nesesi-13-bolum-fragmani-trt-1-2.html
Hayatımın Neşesi 13 Bölüm Fragmanı TRT 1
Hayatımın Neşesi 13 Bölüm Fragmanı TRT 1 izle Başlık: Hayatımın Neşesi 13 Bölüm Fragmanı TRT 1 Kanal TRT 1 Etiket: Hayatımın Neşesi 13. Bölüm,Hayatımın Neşesi …
Hayatımın Neşesi 13. Bölüm, Hayatımın Neşesi 13. Bölüm Fragmanı, Hayatımın Neşesi 13. Bölüm Tanıtım izle, Hayatımın Neşesi 13. Yeni Bölüm, Hayatımın Neşesi Son Bölüm, Hayatımın Neşesi Son bölüm Fragmanı, Hayatımın Neşesi Tum Bölümler, Hayatımın Neşesi Yeni Bölüm, Hayatımın Neşesi Yeni bölüm Fragmanı https://www.tvalemi.gen.tr/blog/
0 notes
kookooki · 2 years
Text
THE ENDING?? WHAT?? ONG?? THEY CANT JUST DO THAT ONG SKSJSJKA
0 notes
kelimesendromu · 10 months
Text
✨Soru Postu✨
1~Adın ne?
2~Nerede yaşıyorsun?
3~Mesleğin/okuduğun bölüm ne?
4~Kaç yaşındasın?
5~Boş zamanlarında neler yapıyorsun?
6~Ne kadar zamandır tumblr kullanıyorsun?
7~Kullanıcı adını neyi düşünerek koydun?
8~En sevdiğin takım?
9~En sevdiğin renk?
10~En sevdiğin yemek?
11~Film önerebilir misin?
12~Şarkı önerebilir misin?
13~Kitap önerebilir misin?
14~Kesinlikle yapmam dediğin 3 şey?
15~Kesinlikle hayatımdan çıkarmam dediğin 3 alışkanlık?
16~En sevdiğin hayvan?
17~Hayal kurmayı sever misin?
18~Hangi burçsun?
19~Yükselenin ne?
20~Hayatın nasıl gidiyor?
21~Kendini birkaç cümleyle tanımlar mısın?
22~Kendini 5 kelimeyle özetler misin?
23~En sevmediğin insan tipi nedir?
24~En sevdiğin insan tipi nedir?
25~Asla yapmam dediğin bir şeyi yaptın mı?Yaptıysan ne?
26~Komik bir anını anlatır mısın?
27~Üzgün hissettiğin bir anını anlatır mısın?
28~Rezil olduğunu düşündüğün anını anlatır mısın?
29~Sürekli tumblrda aktif misin?
30~En çok kullandığın uygulamalar neler?
31~Sigara/alkol kullanıyor musun?
32~Dışardan insanlar seni nasıl biri olduğunu söylerler?
33~Hayatına geçirdiğin bir söz bir felsefe var mı?
34~Sosyal misin asosyal mi?
35~YouTube da takip ettiğin kanal var mı?Varsa ne?
36~Instagramda takip ettiğin sayfalardan önerebilir misin?
37~FF verir misin?
38~Oynadığın bir bilgisayar oyunu var mı?Varsa ne?
39~İleriye dair bir planın var mı?Varsa ne?
40~Bir ilkokul anından bahseder misin?
41~Bir lise anından bahseder misin?
42~Bir üniversite anından bahseder misin?
43~Hayatında iyi ki yapmışım dediğin neler var?
44~Hobilerin neler?
45~Fobin var mı? Varsa ne?
RENK AT DA MODUMUZ DEĞİŞSİN🦆
Morcivert:Hadi gardaş olalım.
Bok rengi:Muhteşemsin.
Saks mavisi:Arkadaşın olmak isterdim.
Kuş konmaz rengi:Kendine birşey dokundurmuyorsun.
Çikolata rengi:Çok tatlısın.
Ördek başı:Sevimlisin.
Alev kırmızısı:Ateşlisin.
Karolina mavisi:Samimi gelmiyorsun.
Bebe mavisi:Çok çocukça davranıyorsun.
Lavanta moru:Postlarına bayılıyorum.
Nane yeşili:İçimi ferahlatıyorsun.
İslam yeşili:Gözümde dindar birisin.
Orkide rengi:Benim için özelsin.
Yanık turuncu:Sana düştüm.
Kavuniçi:Kalbinin içinde olmak isterdim.
Saman sarısı:Hasta gibisin.
Civciv sarısı:Müslüm baba gibi dertlisin.
Titan beyazı:Güçlüsün.
Cam göbeği:Dostun olmak isterdim.
Eflatun:Sevgilin olmak istiyorum.
Mint yeşili:Tanışmak isterdim.
Soytarı:Çok güldürüyorsun.
Donuk turuncu:Özlettin kendini.
Fildişi:Defresifsin.
Buz mavisi:Tanımıyorum.
Birbirimizi tanımada güzel sorular. Elden ele yayalım.
1K notes · View notes
how-much-for-a-whump · 4 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Hudutsuz Sevda 13. Bölüm
Prompt: "Torture"
source
150 notes · View notes
verdiyevnihadofficial · 3 months
Text
✨Soru Postu✨
1~Adın ne?
2~Nerede yaşıyorsun?
3~Mesleğin/okuduğun bölüm ne?
4-Kaç yaşındasın?
5~Boş zamanlarında neler yapıyorsun?
6~Ne kadar zamandır tumblr kullanıyorsun?
7~Kullanıcı adını neyi düşünerek koydun?
8-En sevdiğin takım?
9~En sevdiğin renk?
10~En sevdiğin yemek?
11~Film önerebilir misin?
12~Şarkı önerebilir misin?
13-Kitap önerebilir misin?
14-Kesinlikle yapmam dediğin 3 şey?
15-Kesinlikle hayatımdan çıkarmam dediğin 3 alışkanlık?
16~En sevdiğin hayvan?
17~Hayal kurmayı sever misin?
18~Hangi burçsun?
19-Yükselenin ne?
20~Hayatın nasıl gidiyor?
21-Kendini birkaç cümleyle tanımlar mısın?
22-Kendini 5 kelimeyle özetler misin?
23~En sevmediğin insan tipi nedir?
24~En sevdiğin insan tipi nedir?
25-Asla yapmam dediğin bir şeyi yaptın mı? Yaptıysan ne?
26-Komik bir anını anlatır mısın?
27~Üzgün hissettiğin bir anını anlatır misin?
28-Rezil olduğunu düşündüğün anını anlatır mısın?
29-Sürekli tumblrda aktif misin?
30~En çok kullandığın uygulamalar neler?
31~Sigara/alkol kullanıyor musun?
32~Dışardan insanlar seni nasıl biri olduğunu söylerler?
33~Hayatına geçirdiğin bir söz bir felsefe var mı?
34~Sosyal misin asosyal mi?
35~YouTube da takip ettiğin kanal var mı? Varsa ne?
36-Instagramda takip ettiğin sayfalardan önerebilir misin?
37~FF verir misin?
38-Oynadığın bir bilgisayar oyunu var mı? Varsa ne?
39-İleriye dair bir planın var mı?Varsa ne?
40~Bir ilkokul anından bahseder misin?
41~Bir lise anından bahseder misin?
42~Bir üniversite anından bahseder misin?
43~Hayatında iyi ki yapmışım dediğin neler var?
44~Hobilerin neler?
45~Fobin var mı? Varsa ne?
28 notes · View notes
oluruvar · 11 months
Text
13. BÖLÜM
Aiiiyyy sonunda tüm zorlu şartlara rağmen yeni bölüm beee! Yağmura ve rüzgara aldırış etmeden parkta kaydettiğim bi bölüm oldu. Umarım rahatsız etmez sizi sesler, belki aksine ambians gibi falan olur he ne diyonuz idlsşflwşgş ilgisini çeken, özleyen, seven buyursun dinlesin. Öbdüm <3
65 notes · View notes
whumpookies · 1 year
Text
Yalı Çapkını 13. Bölüm
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
36 notes · View notes
ilhansens · 11 months
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
sibel koraslan’s wardrobe in ego ● bölüm 13
68 notes · View notes
master1wayne · 8 months
Text
Gençlik Öfkesi S1 - B6.1
BÖLÜM 6.1 [ADALET]
Hakim:
Sanık Ahmet Şura hakkınızda karapara aklama, yasa dışı bahis sitesi kurma, veri çalma, kişisel bilgileri sızdırma ve şiddet suçu iddiaları var kendinizi açıklayın.
Ahmet:
Sayın Hakim hepsi yalan, ben vergimi ödeyen, işimi özenle yapan biriyim, kimse benden böyle bir şey yapmamı bekleyemez efendim.
Avukat Celil:
Efendim Ahmet Bey hakkında söylenilen bu suçlar yalan olmakla birlikte asılsızdır.
Sadece bir ses kaydına bakarak ceza kesilmesi hatadır, belki de Ahmet Bey oğlu tarafından tehdit edildiği için böyle söylemiştir efendim bu nedenle müvekkilimin tutuksuz yargılanmasını istiyorum.
Avukat Ayça:
İtiraz ediyorum Hakim Bey!
Müvekkilimin küçüklükten beri şiddet görmesi ayrı bir vatandaş yerine koyulması ve buna rağmen hiç bir şekilde suç'a girişmemiş olması ayrıca ses kaydının dışında yazılı ve sisteme girilmiş deliller var.
Bu sebeple Sayın Ahmet Şura'nın tutuklanmasını ve cezası'nın verilmesini talep ediyorum.
Hakim:
O zaman sanığın ailesini ve diğer sanık Alya Rhamil'i içeri alın.
Mübaşir:
Şura ailesi ve sanık Alya Rhamil içeri giriniz.
Hakim:
Buyrun geçin, sanık Alya Rhamil siz de şuraya geçin.
Öncelikle Burhan Aras Şura delikanlı şu tarafa geçiniz ve bize ne biliyorsanız anlatın.
Aras:
Günaydın Sayın Hakim.
H: Günaydın evladım, şimdi sana sorularım olacak ama öncesinde; adaletin doğruluğuna kalbin'in vicdanına, ağzından çıkacak kelimelerin doğruluğuna herkesten çok ben karar vereceğim. Cümlelerini iyi seçerek anlat.
Tamamdır Hakim Bey.
H: Baban senin ona şantaj yaptığını ve bunların yalan olduğunu söyledi.
H: Ben de sana soruyorum bunlar şantaj mı?
Öncelikle Hakim Bey, ben hayatta 18 yıldır kendi ayakları üstünde durmaya çalışan ve hep aile özlemi yaşamış bir gencim.
Herkesin ailesi çocuklarının yanında dururken, onlara destek olurken.
Benim babam beni dövüyordu elinizde duran zarfta benim sözde yaptığım kazalar var ancak bunlar kaza olmamakla beraber birer yalandır.
Sırtımdaki yaralar kalıcı ve araba kazasıyla alakası olmayan şeyler, eğer ki kaza olduysa bu araçların kayıtları nerede?
Eğer ki, ben yalan söylüyorsam, söylemiyorum ancak yazılı deliller bile babamın suçlu olduğunu apaçık işaret ediyor.
Bununla birlikte diğer sanık Alya Rhamil kendisinin de şantaj kurbanı ve babam tarafından zorla kullanıldığını ve tehdit edildiğini, kendisinin de şiddete uğradığını belirtiyor.
Sırf kadın diye onu da kendi amaçları için kullanmış.
Kendi Avukatım Ayça Hanım sizlere kendisiyle ortak hazırladığım raporda bütün bilgilendirmeyi apaçık belirtmiştir.
Asla babama vurmadım bir şey de yapmadım.
Babam; yalan söylüyorsun beni boğmaya, öldürmeye çalıştın anne de ablan da oradaydı.
H: Sessizlik sana konuşma hakkı vermedim, sessiz ol yerine otur!
H: O zaman dediğin gibiyse ablan ve annen'in konuşmalarına göre hareket edeceğim yerine geçebilirsin.
H: Ayla Şura, geç kızım ve aynı şekilde ne gerekiyorsa, ne biliyorsan bize anlat.
Ay: Hakim Bey fazla söyleyebileceğim bir şey yok.
Ay: Babam bir suçlu, sevmesem bile kardeşimi uzun yıllar dövdü ona eziyet etti.
Ay: Kardeşim babama hiç bir müdahalede bulunmadı.
Ay: Kendisi ne anlatıyorsa doğrudur.
H: O zaman, Handan Şura (anne) sizi alalım ne söyleyeceksiniz.
An: Kızım da oğlum da aynı şeyi söyledi ben de aynı düşünüyorum Ahmet bunları yaparken belki birilerini tehdit etmiş ve kullanmış olabilir.
An: Kendisi oğluma yaptığını başkalarına da yapmıştır bu sebeple ben, oğlumun böyle bir şey yapmadığına zaten eminim.
H: Hmm, o zaman gereği düşünüldü, TCK m 282/4 göre sanığın karapara aklamaktan 14 yıl. TCK m 28/1 şiddet suçundan 5 yıl. TCK m 136 dan veri çalma nedeniyle 3 yıl. TCK m 38 başkasını suç işlemeye azmettirmekten 15 yıl.
H: Toplamda 37 yıl 8 ay 13 gün ceza almıştır.
H: Alya Rhamil için gereği düşünüldü. Zorla azmettirilmek ve suçlu Ahmet Şura'nın işlerini kendi isteği dışında yaptığın için ve iş birliği yaptığın için cezan 17 yıldan 8 yıl'a düşürüldü.
H: Eğer ki adli kontrol şartlarında uygunluk sağlanırsa kefaletin olan 2milyon tl karşılığında serbest bırakılacaksın.
H: Dava bitmiştir.
Ah: Hakim Bey yapmayın lütfen, yalvarırım beni oraya tıkmayın.
H: Götürün şunu!
(Aslında babama vurmadığımı ve onu tehdit etmediğimi söylemelerinin sebebi onları tehdit etmemdi yoksa büyük ihtimalle ötmüşlerdi)
Dava bitmiş adliye'den çıkmıştık.
Şoför geldi ve kapımızı açtı "buyrun efendim" dedi.
Annemle ablam araca yüzleri bozuk şekilde girmişlerdi. Yüzleri'nin bozulması umrumda değildi.
Araca binince ablam ve annem'in karşısına oturdum ve telefonumu açıp mesaj yoluyla avukat'a gereken parayı ödeyip Alya denilen kaltağı çıkarmasını talep ettim.
İlk başta bu isteğime şaşırsada bazı yalanlar ve gerekçeler açıkladığım için, beni haklı bulmuştu.
Yoldayken ablam ve annemin gözlerinden yaşlar geliyordu, babam gibi bir adamı buna rağmen sevmeleri o kadar cahilce bir durumdu ki, anlatamam.
Ay: Babam senin yüzünden hapse girdi. Hayatını mahvettin adamın.
An: Ayla sus kızım lütfen.
Ay: Ne susması ya! Ne susması! Ailemizi mahvettin, başımıza bela gibi çöktün, yıllardır kurtulamıyoruz senden yeter ya yeter.
Hahahahahah. Çok, çok komiksin Ayla, cidden beni güldürdün ya teşekkür ederim.
Ayla, baban yani babamız bir suçlu milyonlarca insanın hakkını yedi ve sen gelmiş bana burada ahkâm kesiyorsun.
Ay: Ne ahkâ-...
(Bağırarak) Kes sesini kaşar!
An: Bağırma ona!
[Tokat sesi]
Sen de susacaksın anladınız mı beni ikinizde susacaksınız, artık ben varım Ahmet Şura gitti anasının amında şu an kendisi!
Ya bundan böyle evimde bana saygı duyarsınız ya da ikinizi de mahvederim!
An: Ne evinden bahsediyorsun Ahmet bütün malını bana bıraktı!
Ayy ciddi misin sen!
İç cebimden bir kağıt çıkardım (kopyası) ve anneme uzattım.
Al bak ıslak imza! Kocan attı. Her şey benim yaşadığın ev şirket kullandığın araba, cebinde duran para.
Hepsi benim. (gülerek) Siz de benimsiniz hatta, ah ah sizlere üzülüyorum ağlayasım geliyor şu sefil halinize.
Şimdi size soruyorum, bundan böyle kime itaat edeceksiniz?
An/Ay:...
Bir şey duyamadım?
İkisi de başını yere eğmiş ellerini önünde birleştirerek. Gözlerinden yaşlar geliyordu.
Annemden ağlamayla karışık bir ses geldi "s-sa-sana" dedi. Fakat ablamdan bir ses yoktu bu sebeple tekrarladım.
Kulağımı işaret ederek duyamıyorum tekrar söyleyin?
An/Ay: Sa-sana itaat edeceğiz!
Güzel, güzel şimdi şu timsah göz yaşlarını silin evime geldik.
Araç yavaşlayınca ikisi de önden indiler ve ben de soföre dönüp kendisinden telefonunu istedim.
İlk başta tereddüt etse bile eli titreyerek bana doğru uzattı.
Telefonu aldığım gibi ses kaydetmiş mi diye baktım biraz inceledikten sonra da geri verdim.
Cebimden özel bir şekilde ayarlanmış 3 tane dokunmatik telefondan birini verdim.
Bundan böyle iş esnasında bu telefonu kullanacaksın diğer telefon işe başlama saatinde, benim elimde olacak hattını çıkarıp buna takacaksın. Anladın mı?
Şo: Tamamdır Efendim!
Bunu söyledikten sonra hızlıca evime girdim ve kapıyı açtığım gibi mutfağa doğru koştum.
Derya kulaklık takmış bir şey pişiriyordu. Arkasından sessizce yaklaştım ve arkadan sarılarak yanağından öptüm.
De: Ayhh. N'oluyor?
Sevdiğim insanı öpemez miyim, sarılamaz mıyım?
De: Hahah, öp tamam da ailen buradayken yanlış anlaşılmasın?
Ne yanlışı Derya'm artık bu evin bir tek sahibi var o benim bir de sen varsın tabii!
De: Ben mi? Ben sıradan bir hizmetçiyim Canım.
Hayır, hayır sen sıradan bir hizmetçi değilsin sen benim hayatta sırıl sıklam aşık olduğum gönlümce sevdiğim tek kadınsın.
Yüzünde güzel bir tebessüm, gözlerinde bir parlama oluştu.
Tam o anda dudaklarına ıslak ama küçük bir öpücük bıraktım ve hemen çıktım. Kapıdan çıkarken klasik aşk filmlerinde olduğu gibi arkama baktığımda o da bana bakıyordu hemen saçını düzeltti ve utangaç bir kız gibi işine döndü.
Salonun içinden geçerek odama dönmek için merdivenlere doğru gittim, basamakları ikişer ikişer çıktım.
Odama girdim ve takım elbisemi çıkarıp günlük kıyafetlerimi giydim.
Oda'da otururken yan odadan ağlama sesleri geliyordu. Ayla uzun zaman sonra, içten bir şekilde ağlıyordu.
Araçta olduğu gibi değildi. Sesler artınca dayanamadım ve kapımı açıp yan odaya gittim. Kapıyı çaldım.
Ayla'dan ses yoktu. Tekrar tıklattım, fakat yine ses olmayınca içeri girdim.
Yatağında sırtı dönük cenin pozisyonunda üstü, başı dağınık bir şekilde yatıyordu.
Neden bilmiyorum o an haline cidden üzüldüm ve kalbimde bir ses "git ve ona destek ol" dedi.
Tereddüt etmeden yatağına doğru gittim ve yatağın kenarına oturdum.
Ayla.
Ay:...
Abla diyerek seslendim ve dönüp sağ elimi koluna doğru attım.
Elimi koluna attığım gibi kolunu çekmişti. Belki tekrar denemem lazımdı, elimi tekrar koluna attım.
Bu sefer Ayla döndüğü gibi yatağın üstünde ayağa kalktı. Bağırıyor ve ağlıyordu, eğilip tokat atmaya kalktı.
Tam bu sırada kolunu tuttum ve kendisini iktirdim
Ben de yatağın üstüne çıktım ve boğazını sıktığım gibi yatağına attım kendisini.
Sinirim tepemdeydi ve aptal bir kız çocuğunu bu saatten sonra kaldıramazdım.
İyice boğazını sıktım "cidden bıktım senden Ayla, sana iyi niyetle yaklaşmaya çalışıyorum yine uzattığım eli çekiyorsun, bu son artık bundan böyle seni bu evde köle gibi kullanmazsam adam değilim" dedim.
Gözlerimden sanki ateş püskürüyor gibiydi asi suratı bir anda korkudan ölebilecek bir surat aldı.
En yakın zamanda sana cezanı vereceğim hiç merak etme, hiç!
Boğazını sıkmayı bıraktım ve üstümü başımı düzeltip, az önce bir şey yaşanmamış gibi davrandım ve odasından çıktım.
Tam odama dönecekken merdivenden gelen adım atma sesleriyle, kafamı arkaya çevirdim.
Gelen Derya'ydı ve yemeğin hazır olduğunu söylemek için gelmişti.
Kendisine 2 dakikaya geliyorum dedim ve Ayla'ya ve Handan'a yemeğin hazır olduğunu söyledim.
Aşağı indiğimde Derya masayı güzelce hazırlamıştı.
Oturduğumda Derya arkasını döndü ve götünü kıvırta kıvırta gitti.
Annem ve ablam merdivenin basamaklarını ayakları titreye titreye iniyordu.
En sonunda geldikleri gibi biri sağıma biri de soluma oturdu.
Yüzleri yere doğru bakıyordu, bu durum hoşuma gitmişti kendimi ne kadar böyle davranmayı sevmesem bile onlara karşı üstün olmak iyiydi.
Haydi yesenize!
An/Ab: Tamam yiyoruz. (titrek ses)
Yeni yerimde, babam olmadan yediğim akşam yemeği güzeldi, masa sessiz eskisi gibi boş şeyler konuşulmuyordu.
Annem ve ablam yemek yerken rahat değillerdi çatalı ve kaşığı titretiyor ortalığa döküyordu.
Bir an Ayla suya uzamaya çalışırken bardağı tutamadı ve üstüme döküldü
aslında kızmasamda ne yapacak diye öylece bekledim.
Ayla kafasını kaldırınca göz göze geldik hemen "özür dilerim, lütfen isteyerek olmadı" diyerek, endişeli bir hâl almıştı.
İstifimi bozmadan rahat bir şekilde "sorun değil, yemeğinizi bitirin. Aç kalmayın" dedim.
[10 dakika sonra]
Yemekler bitince annem, Derya'ya seslendi.
Derya geldiği'nde annem aşağılar gibi "buraları toplayacaksın, hadi çalış" dedi.
Derya'nın suratı düşmüştü daha önce Derya'ya insan gibi davranan annem şimdi onu köle olarak görüyordu.
Derya tam masaya elini uzattığında...
Derya Hanım durun!
Herkes kendi tabağını kendisi toplayacak. Yemeği siz yaptınız, masayı siz hazırladınız bari bunu biz yapalım lütfen siz artık evinize dönebilirsiniz.
Derya tereddüt etmeden geri çekildi ve kendisine ayrılan odaya üstünü değiştirmek için gitti.
Annem ve ablam öyle şaşkın şaşkın kalmış birbirilerine bakarken "haydi alsanıza tabaklarınızı mutfağa gidelim" dedim.
Tabaklarımızı mutfağa götürdük teker teker kendi tabaklarımızı yıkadık ve kuruladık.
Derya dönüşte bize gideceğini söylemek için haber verdi ben de kendisine; bizim şoför seni bıraksın evine varınca haber ver.
Kafasını sallayarak onayladı ve kapıyı kapatıp çıktı.
O gittikten sonra odama çıktım ve bir kaç eşyamı alıp çalışma odasına gittim, babamın masasına oturduğum gibi neler var neler yok şirket hakkına bütün olanlara baktım.
Babam yasal yollarla kurduğu sistem baya işlemiş kendi kendine ilerliyordu.
Akıllı adamdı sağ olsun işime çok yaradı kendisi.
[1 saat sonra]
Odama dönmek için yerimden kalktım, yavaş adımlarla koridora gittiğimde kapımın açık ve ışığın da açık olduğunu gördüm.
Hafif bir işkillenmiştim, sonuçta benim odama kim girer ki?
Sessiz sessiz odama doğru yürürken içeriden hâlâ sesler geliyordu.
Bu sefer, yavaş adımlarla kapıdan içeri girdiğimde, Ayla içeride elinde makas ile yatağımın çarşafını yastığımı, kıyafetlerimi kesip parçalamış ve bilgisayarıma da zarar vermişti
[Babamın odası işine iyi odaklanmak için dışarıdan ses almaz, ses vermezdi, akıllıca düşünmüştü]
O an Ayla'yı öyle görünce benim için artık sakin durmak ve ona bir şey yapmamak haramdı.
Ne kadar odama zarar verse de beni asıl sinirlendiren Derya'nın aldığı nevresim setini parçalamasıydı bununla birlikte kafamdaki kablo kopmuştu.
Hemen arkasından yaklaşıp Ayla'nın suratını kendime çevirdiğim gibi sert bir tokat ile onu yatağa zımbaladım.
Yatağıma düştüğü gibi saçları yüzünün önüne gelmiş dudağının kenarından bir kan damlası akmıştı.
Derya elinde duran makası yere düşürmüştü ama bunun farkında olmadan saldırmaya ve elinde tuttuğunu sandığı makası bana saplamaya çalıştı.
Bir an ne yapıyor bu aptal desemde eline baktığında makasın olmadığını görünce yatağının duvar kısmına doğru ayaklarıyla ters adımlar atarak kendini duvara veriyordu.
O an artık hayatta ve dinimizde yanlış olsada bir karar verdim, üstüme giydiğim tişörtü ve altımdaki eşoftmanı çıkardım.
Derya ne yapacağımı anlamıştı ağzından ağlama ile karışık kekeleyerek "lü-lütfen y-ya-yapma Aras, söz nasıl istiyorsan öyle biri olacağım." demişti.
(sinsi bir gülümsemeyle) Merak etme şu andan itibaren istediğim şey neyse sen de o olacaksın zaten Ayla...
30 notes · View notes
mrsgreenworld · 2 years
Text
Me after episode 13 of Duy Beni and especially that ending 👇
Tumblr media
1 note · View note
fantastikceo · 9 months
Text
Digimon Adventure 13 & 14
Tumblr media
View On WordPress
0 notes