Umarım bizim aleyhimize olmazsınız! Allah aşkına bari aleyhimize olmayın, ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!
Allah'ım! Sana şikayette bulunuyorum! Sana şikayette bulunuyorum! Gücümün azlığını, imkanımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı sana şikayet ediyorum.
Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin...
Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına sana şikayette bulunuyorum.
Sana şikayette bulunuyorum!
Gücümüz dağıldı...
Birliğimiz bozuldu...
Yollarımız ayrıldı...
Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini sana şikayet ediyorum."
Hira'yı dinliyordum gözlerim kapalı. Gökyüzünün yeryüzüne en yakın olduğu yeri. Sanki yıldızları kucaklayacakmış gibi. -Medine-mekke arasında gece yolculuk yaparken hayatımda görmediğim kadar çok yıldız görmüştüm. Gözlerimi alamıyordum hiç gökyüzünden. -
Hira'yı dinliyordum gözlerim kapalı. Efendimiz (ASM)'ın işte öyle bir gece yıldızlarla konuşup da tefekkür ederek, bozulmuş ve cehaletin ucunu bulmuş çağında nasıl bir kurtuluşun olabileceğine dair aradığı sorulara, yâreni olan Cebrail (as)ın اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذ۪ي خَلَقَۚ ayetlerini getirmesi ile bulduğu cevaplar şimdi bize de elbette çok şey söylüyordu.
Hira'yı dinliyordum gözlerim kapalı. Gök kapıları açılıp da vahiy yağmurları yeryüzündeki zulûmatı ve fuhşiyâtı yıkamasa, cahiliye dönemleri saadet asrına dönüşmese dünya her gece gömülmek korkusu ile hüzne boğulan kız çocuklarının hüznüne boğulmaz mıydı.
Hira'yı dinliyordum gözlerim kapalı. Bir gün eğer kalbimiz acı ile yerinden çıkıyormuşçasına ağrırsa ve biz gecemizi gündüzümüze katıp vahiy yağmurlarının gönlümüzü, fikrimizi, nefislerimizi, amellerimizi, evlerimizi, ailelerimizi bütün masiyetlerden, dalaletten ve kötülüklerden temizlemesine çalışırsak işte o zaman değil çağımız çağları da kurtarabilecektik.
Hira'yı dinliyordum gözlerim kapalı. O zamanlar Nebi'nin dizinin dibinde O'nunla beraber o taşlara gözyaşlarımı dökemesem de şimdi yine O'nunla yanyana omuz omuza diz dize olmuş olmayı umud ederek ağlıyorum.
Hirasını bulmuş yürekler için tozpembe hayatlar yoktur elbette ama Peygamber (sav)'in nübüvvet mirasına sahip çıkarak, O'nun yolunun mihmandarı olmak şerefi vardır.
Dedik ya bazı cilveler yatağa bazı cilvelerse mezara götürür.
Ayağını sağlamca bastığın o eskimiş halı bile bir gün senden alınabiliyor. Nedenler ve aptallıklar. Sevgilim bunların sebebiyeti sevginin zehiri. Ben zehiri kusarken sana sıçrattım. Bize, geleceğimize. Gitmenin ardındaki neden benim aptallıgım fazlasıyla yüzüme çarptı gerçekler. Hayatın kaybedilmişlikleri bazen eski bir sokakta bazense gökyüzünde denk geliyor gözlerime. Kaybetmek de bir güç diyor sol kulağımdaki ses. Oysa o ses aylar önce benim şansımdı. Hala da öyle. Bazen verilen şanslar erken verildiğinden geç bir vakitte aksediyor zihnine. Karmakarışıgım bunun şerefi gitmene değil benim seni onlara teslim etmem. Bu hayatın cilvesi mi oluyor sevgilim? Oysa bende sıradanlıklara aşıktım. Plansız, oyunsuz, kötü adamların kovalamadıgı sıradan bir düzene. Hayalini kurdugumuz hayat sevginin zehirinde buhar oldu. Ikimize kalanı bilemem fakat bana kalan yine darmadağınık bir oda ve bir kaç paket sigara.
"Ortaçağ karanlığında boğulan avrupalıların; Müslüman alimlerin kitaplarını tercüme edip, altlarınada kendi isimlerini yazdıklarını biliyor muydunuz? Ya da Ibn Ishak'ın risalelerinin Aristoya atfedildiği?
Hatta Kristof Kolomb oğluna yazdığı bir mektubunda "Amerika'yı keşfedenin kendisi değil, Osmanlı istihbarat subayı Rodrigo (takma ismi) olduğunu ancak bu şerefi BİR MÜSLÜMANA VERMEMEK İÇİN kendisine atfettiğini itiraf eder.
Bunları niye mi anlattım?
Kitap tercümesindeki o muazzam bilgilere seni yakıştırmayan batı, Buluşlarına kendi adını verip seni hakir gören batı, Tutup sana ödül veriyor ve ayakta alkışlıyorsa, bi kendini sorgulamalı insan!"
Birisi İbrahim bin Edhem Hazretlerine sordu: "Ben gece namazına kalkamıyorum. Bana bir çare söyle."
İbrahim bin Edhem Hazretleri şöyle cevap verdi:
"Gündüz Allah'a isyan etme, O, gece seni huzuruna diker. Çünkü geceleyin O'nun huzuruna durman, en büyük şereftir. O'na âsi olan, bu şerefi hak edemez."
Sabahdan bu yana direniş ateşinin kıvılcımları ile tarif edilemez bir ümit ve coşku ile kayıplarımızın hüznü, aczin çaresizliği yanında i*railin yıkılışını görme umudu harman olmuş kalbimizi kuşatmış durumda, öğlenden beri ne yapacağını şaşıran kalbim mütemadiyen sancıyarak sanki kendi içinde kendine sığmayan bir ahvalde.
Ya Rab ümmeti Muhammede zafer nasip eyle, bu zaferi tez vakitte hayr ile görmek nasip eyle, Ya Rabbi mücahidleri muzaffer eyle, muhafaza eyle, Allahım bir coşku ile uyanan ve bu gün ayağa kalkan tüm Müslümanların Kudüs özgür olana kadar oturmadan bir gayret ve çaba ile bu yolda yürümeye devam etmelerini nasip eyle.
Allahım vadin hakdır, şüphemiz asla yok, Kudüs elbet özgür olacak, Müslümanlar elbet muzaffer olacaktır, yinede Rabbimiz arzumuz o ki bu zaferin küçük bir zerresi olmayı, bu uğurda çabalayanlardan yazılmayı, bu şerefi bizlere de nasip eyle. Amîn amîn âmîn...
I find Itir Esen more beautiful than Mujde Ar. Purely aesthetically bc I'm not attracted to women and she was also a child in AM. Maybe Mujde Ar has greater appeal but I thought they made Nihal more beautiful than Bihter in the miniseries
I think they both are very beautiful women and they fit their roles in this series incredibly well.
But I think I agree. Itır Esen does look like a teenager in this series, but when we take her filmography in the following years into account I think I do find her a bit more beautiful than Müjde Ar, yes. Also Müjde Ar has a nose job in her most famous film roles, and I think I prefer her original nose that we see in Aşk-ı Memnu 1975. The nose job made her look softer in a way that I like less. (I am not against nose jobs on principle btw, it completely worked with Türkan Şoray, but in the case of Müjde Ar I preferred her original nose).
Both Müjde Ar and Itır Esen do get mentioned in conversations on the most beautiful actresses in Turkish cinema and Itır Esen is generally found more beautiful, so most Turkish people agree with you. But of course Itır Esen’s beauty is of a much rarer sort in Turkey so she is more striking to us.
In the book Bihter is supposed to be much more beautiful than Nihal: Bihter is the most beautiful woman in the Istanbul society and Nihal is somewhat pretty and elegant but not exactly “beautiful”. This is of course not true in the series since Itır Esen is gorgeous. But their beauties are of so different sorts that the contrast still works.
Here are the films where I find them to be most beautiful: