Tumgik
#çılgın ve hüzünlü
selin-n · 3 months
Text
🎼🎶 Voilá / Barbara Pravi
Tumblr media Tumblr media
"Şimdi dolaşıp duruyor aramızda
Kıpkırmızı bir duygu olarak
Doğudan batıya bir güz halinde
Çılgın ve hüzünlü”
Turgut Uyar
💙🥀🕊️
133 notes · View notes
Text
Tumblr media
HATIRLAYIŞIN DİPSİZ KUYUSU
Tarih: 1 Mart 2023.
Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ını bitirdim bugün. Karşılıklı helal ettik haklarımızı birbirimize. Bitirdiğimde vedalaştığım diğer kitaplar gibi hüzünlü bir şekilde vedalaştık. Usulca ve incitmeden raftaki yerine koydum onu. Kitabın içi hatıralarla doluydu… Hatıraların içi arayışlarla… Arayışların içi kayboluşlarla… Kayboluşların içi hiçliklerle… Yaralarla, yalnızlıklarla… Proustvari uzun cümleler, postmodern anlatımlar, daldan dala, konudan konuya zıplayıp duran paragraflar, tarihi ve düşsel bir ziyafet sunuyor… Zor ve yorucu bir kitap… Ama bir o kadar da büyüleyiciydi. İnsanın başı dönüyor. Galip, Rüya ve Celal; kitabın sonunda üçü bir olup sözcüklerin ve anlamların uçurumuna atlıyorlar aynı anda. Sadece biri kurtuluyor, Galip. Aslında kurtulmuyor. Boynuna yılan gibi dolanıyor ıssızlığın kolyesi. Yüzlerinden dökülen anı parçacıklarını topluyorum yerden ve onları kanayan belleklere sargı bezi yapıyorum. Sonra kendime dönüyorum, kendime dönüyorum, kendim olamayan kendime. Tıpkı kitap boyunca yanıp yanıp sönen ve hiçbir yere varamayan “bir insanın kendi olabilmesinin mümkün olup olamayacağı” sorgusunun okunaksız kalması gibi. Bütün o okunaksızlığı bir tek şey ışıklandırıyor: Hatırlayış. İnsanın hayatındaki en görünür gerçekliktir hatırlayış. İnsanın kendi olup olamayacağı bilinmez ama hatırlayışın kaçınılmazlığındaki hüzün kesindir.
Oradayım Zeyno, hatırlayışın dipsiz kuyusunda. Hafızam hüzünlü yüzler ülkesi. Uçsuz bucaksız papatyalar vadisindeki kokuların ve polenlerin dansı. Şiir olmaya çalışan sarı bulutların gölgesi. Kuşlar, böcekler, ağaçların uğultusu, yaprakların hışırtısı. Çizgiler, atlar, yılanlar… Hareket halindeki her şeyin sesini duyuyorum. İstasyonların, terminallerin, otobüslerin ve trenlerin yaralarını duyuyorum. Otlara uzandım, toprağın kımıldanışını hissettim.  Betonların çatlayışını. Camların kırılışını. Suların çığlığını. İç içe sokulup da birbiriyle konuşamayan dev binaların öfkesini.
Bütün o rafa kaldırdığım kitapların seslerini duyuyorum içimde. Etrafımda dolaşan düşünceler hem çılgın kanatlarla hem de ağır yüklerle dolu. Sana koşuyorum, üstümden fotoğraflar dökülüyor, ömrüm dökülüyor üstümden. Koşmak imgeleşiyor. Çünkü varmanın sanatı da benimle birlikte geliyor. Tam sana vardığımda işgal edilmiş bir kent oluyorsun. Islanmış bir kent… Çamur içinde kalıyorum. Çamur içinde kalıyorum. Sen bütün zamanların en güzel işgal edilmiş kentisin Zeyno. Turuncu ve mor caddelere sıkıştırılmış evler, nefes alamayan duvarlar, sevmeyi ve gülümsemeyi unutmuş insanlar doldurmuş bu kenti.
Seni almaya gelmiştim buradan Zeyno. Seni almaya hakkım vardı diplerde dolaştığımdan dolayı. Zulme karşı işçi direnişlerinde sınadım kendimi sana yakışabilmek için. Pankartlar taşıdım, “Kahrolsun faşizm” diye bağırdım. Güçlü imgeler biriktirdim kötülüğün fabrikasını havaya uçurmak için. Susmayanların tarafında yürüdüm, bazen tekmelerle, bazen resmi kurşunlarla, bazen de gözaltında onurlu bir gazeteci olarak öldürüldüm. Ben herkesin ölüsüyüm Zeyno.  Herkesin kırılışıyım.
Seni yine bulamadım umutla çıktığım bir yolculuğun daha sonunda. İşgaller arasında geçtim, kaya gibi sertleşmiş mutsuzlukların içine girdim, kadınların ezildiği zamanlarda ağladım ve yalnızlıktan yapılan ücra adamların yüzlerinde konakladım. Gözbebeğimi riske atma pahasına milyonlarca kitabın içinde dolaştım, yine de bulamadım seni. Kim bilir hangi yüzyılda hasar almış bir gülümsemeyi onarıyorsundur şimdi. Yırtıklarını dikiyorsundur “insan” kavramının. Yıkıntılar arasında kalmış ülkelerin üzerine yıldız tozlarını serpiyorsundur. Sen bütün zamanların en güzel kaybedenisin Zeyno.
Bulamadım seni ve yine kurtulamadım üzerime yapışan bu külrengi duygudan. Sokak aralarına, köşe başlarına, kaldırımlara ipuçları ve kokular bırakarak ayrılıyorum. Yolun düşüp de rastlarsın diye. Kendime dönüyorum, kendim olmayı başarıp başaramadığımı bilmediğim, asla bilemeyeceğim kendime. Az sonra zamanını şaşırmış acemi bir kış mevsimi gelip geçecek buradan, onun kanatlarına takılıp gideceğim yeni bir roman yazmaya doğru. Adı “Buz Çölü” olan bir roman.
8 notes · View notes
gorunenruhunyarisi · 7 months
Text
BATIL İTİKAT
BİR METHİYE
Korkunç Alverna yamaçlarının yukarılarında,
Ebedi gölgeler ve sükünet bekler,
Bir tek rüzgâr delici esip uğuldadığında,
Hayal meyal yükselir hüzünlü nağmeler.
Issıp sarp kayalıkların arasında tahtına kurulmuş,
Bulutlara karışmış, müstakbel kederlere dalmış,
Batıl İtikat iblisi çarpar Tabiat'ı,
Aşağıdaki dünyaya doğru sallayarak asasını.
Tahtının etrafında, envaiçeşit kasavetin bağrında,
Ağır ağır süzüldüğü görülür yabanıl korkunç tayfların,
Gidip en renkli çiçekleri örtmelerini buyurur onlara,
Ve yıkımını yaymalarını Viranlığın.
Baksanıza kararan havadaki alevden yollarına,
Bulaşıcı bir haraplık çörekleniyor topraklara,
Müthiş bir güçle Dehşet öncülük ediyor adımlarına,
Ölüm ve İntikam tamamlıyor bu feci çemberi.
Bakın akıp giden şu mor derelere!
Bakın şu derin mi derin eleme!
Çılgın Öfke'nin ölüm feryadı!
Erdem'in ahi, Keder'in figanı!
Suretleri titretiyor puslu havayı baştan başa,
Çılgınca ıstırap ve yeis çığlıklarıyla!
Yeter bu yıkım, ey meşum hayaletler!
Bu azgın, dehşetli hükmünüz yeter!
Dönün artık, götürün hiddetinizi de,
Bırakın yerinizi sükûna ve mateme!
2 notes · View notes
izahtanvareste · 8 months
Text
17 Ah’ustos, öğle vakti..
Dinlediklerim, okuduklarım, yaşadıklarımdan aklıma şu geldi;
Aşk her şeyi yavaş ve kesin yapmaktır.
Yavaş ve kesinlik ile. Bu böyle. İman ve sevgide şüphe hissedildiği anda kızıl kıyamet.
“Lâ raybe fi’ha!”
Bir ihtimâl görülmeyi gururumuzdan değil hak etmediğimizden hakaret sayarım.
Çünkü bilenler bilir; evet ile hayır arasına “Belki” girerse nasıl bir felâket çağrılır.. Belki de olabilirdik deniyorsa; kesinlikle olunamaz. Eksik parçalarımızı tamamlayacak kişi bu ikilem de bırakmaz, tabiatı ve fıtratı itibariyle kilidin anahtarı misali kapınızı açmaktan kaçınmayacaktır. Maymuncuklu ve maymun iştahlı çilingirlerden Rabbe sığınırız. Kendime bunu hatırlatmakta fayda görüyorum, vakti vardıysa aşkın onu beklemeliydi mısrası gereği beklediğimize değecekse beklenen yâr bu minvalde olmalı, ‘şöyle yapsaydım son kez şunu deseydim, şuraya davet buraya hasret etseydim’.. dememek lazım. Bazen edebiyata boğulup yumuşayan esrik kalbe şunu hatırlatayım. “Senin kıymetini bilecek olan bırakın bir harften, sebepsiz de bulur. Sebepsiz yaşam ve ilişki sürer mi? elbet hayır, bir hayr bir incelik ve anlayış görmeden merak etmeden elbette sadece sen olduğun için geldim demek eksik kalıyor. Varmaya çalıştığım husu şu;
Seni bulmaya belkisiz ve kesin gönlü olana, onlarca şiir yazmana ne hacet.. bir harften bir kelimeden çıkarır anlamı seni yine bulur.
Şimdi o kimdir? Nerededir? N’apıyor? Bilemem, ama Nazım’dan ve Ahmed Arif’ten bozarak şunu ekliyorum:
“Seni beklemek güzel şey, çılgın ve hüzünlü şey
Dünyanın en şair ağustosunun gün batımlarında yanyana şiir yazmak, gözlerine dalmak gibi bir şey,
Ancak ben artık şiir yazmak değil
Şiirden ellerini yaşamak,
Tebessümünün nezaketinde aşkımı tekrara kalkmak istiyorum
Boynundan bulduğum patikalar hangi yola çıkarır beni bilmiyorum
Gel gayrı..
- Daha ne kadar dayanırım tutunacağım dalların inceliğinde-
Gel. rüsva etme bizi.”
3 notes · View notes
yasinnbb · 9 months
Text
Zaten bu hayatta, hangimizin sokakları sonsuz mutluluğa açılıyor ki!
Kimsenin umrunda değilizdir bazen ya da biz öyle olduğunu düşünürüz... Bazen sırf bize neşe versin diye, gözlerimizde yaşlarla çılgın hikâyeler uydururuz içimizde ve bunu çok sık yaparız kendi benliğimize. Ama her şey sessizleştiğinde geride büyük bir hüzünden başka hiçbir şeyin kalmadığını da görürüz... Hüzünlü şarkılar beğenir, hüzünlü şarkılar dinler ve hüzünlü şarkılar söyleriz... Biliyor musun? İnsan hüzünlüyken günler uzuyormuş...
Mutluluk yankıları artık çok uzaktadır bir noktada ve çok uzaklarda kalmıştır mutluluk kokuları. Aslına bakarsak, mutluluğun kendisi çok uzaktadır. Biliyorum. Bu yüzden "mutluluk" denilince aklımıza çok az şey gelir. Hakkında, benzer birkaç kelime, bir kaç satır cümle biliyoruz o kadar... Biliyor musun? İnsan mutluyken günler kısalıyormuş...
İki yol vardır. Ya her şey değişir ya da her şey aynı kalır; ya herkes değişir ya da herkes aynı kalır... Artık hayal kurmayı ve gülmeyi bilmeyen insanlar çokça fazla aramızda. Neşenin özgürce aktığı hiçbir yer kalmadı neredeyse. Kahkahaları küçülmüş insanların, bir zamanlar koparılan heyecan fırtınalarındansa eser yok. Yalnızca kaçırdıkları bir hayat için, kanayan gülüşleriyle, acılar çalıp, hayata sitem okuyorlar o kadar... Bazen mutluluğun hüküm sürdüğü hiçbir yer kalmamış gibi geliyor...
Mutlulukdan geri kaldığından bahseden birçok insan tanıyorum. Benim de mutluluk konusunda çokça deneyim eksikliğim var. Bu yüzden benim için büyük, hayat için küçük bir şey. Ama hayatta birbirleriyle mutlu olduklarını zanneden insanlar da tanıyorum. Mutsuzken bile mutluymuş gibi davranan insanlar tanıyorum. Mutluluk için endişe eden insanlar tanıyorum...
...ve ben; düşüncelerimde dolaşan bitmeyen bir hüzün varken, mutluluğun insafına kaldım. Biliyorum. Bir yerlerde mutluluk bizi izliyor. Tıpkı hayalet gibi...
...ve ben; nerede olduğunu bilmeden, bu hayaletin varlığına inanıyorum. Kim bir kez bile bu hayaletin getirdiği darbelere maruz kalmadı ki! Ben böyle bir hayaletin getireceği darbelerden korkmuyorum ve payıma düşecek darbelerden, tamamen sersemlemeye hazırım...
Kim olduğunuza ve neye inandığınıza daima sadık olun. Uykusuz geceler geçirdik, güzel bir gülümsemeyle, çokça mavi görmek için. Sevincimizin ve hayalimizin bir parçası hep bunun içindi. Yıllar süren uzun bir yokluğun ardından bu gece her şey yeniden başlasın...
Mutluluğu istiyorsan, umutsuzluklarını gizlemekten vazgeç ve onu yakaladığında unutma... Hiçbir mutluluk, sonsuza dek sürmez... Korku salmadan, endişelenmeden ve umursamadan sadece mutluluğu yaşa ve başka hiçbir şeyi düşünme, umudunu koru. Çünkü umudunu koruyamayan herkes başarısız oldu hayatta ve mutsuz öldü...
"Tüm hayatım..." dedi... "...gündüz yapayalnız, gece yapayalnız..." Ey hayat, başkalarının da umut etmesi için insanlardan aldığın sevinci geri ver ve hüzün dolu günlerini sonlandır...
4 notes · View notes
guzel-adamlar · 2 years
Text
Tumblr media
Gökleri fethetmeye gözleriyle seferber,
Ama o hâlâ çocuk, koşturur tahta atı…
Kapıya çöp dökmüştür eli kirli bir berber
O andan beri akar delinen çatı katı…
Kasırga gibi geldi nerden geldiyse bu hır
Sanki kadranlar aktı kınalı parmaklardan
Elimden kürem düştü kırıldı şıngır mıngır
Yürek şifalar umdu ağılı yapraklardan.
Guguk kuşu, sesini koy da tart teraziye
Bunca figanın elbet bir bedeli olmalı.
Bu hüzünlü melodi uysa da araziye
Ölümle dans edenler biraz deli olmalı.
Hicranın alfabesi dilime oturmadı
Bütün harfler dikenli, bütün sözcükler ebkem
Benim sevda gemimi kaptanı batırmadı
Atları çıldırtansa kamçı ile demir gem.
Hallacı Mansur gibi yüzseler de derimi
Kanım gül esansıdır haram döşeğe akmaz!
Yıldızlar kamaştırır ağrıyan gözlerimi
Gözlerim ki dünyada asla çirkine bakmaz.
Şair eşyanı topla buradan göçüyoruz
Adak şiirlerini dostlara dağıt yeter
Yeniden doğmak için eskiden geçiyoruz
Ahde vefa yolunda içten bir bağıt yeter.
Batak dibe çektikçe gözlerim açılıyor
Az önce bakıp geçti Azrail adlı melek…
Demiri taşa sürtsem çıngılar saçılıyor
Kuşlardan miras kalan sadece tüy ve telek.
Avcıdan kaçan kuşlar saklanırmış çalıya
Çalının kutsal olan böyle özelliği var
Kıymaya elim varmaz garibe sevdalıya;
Zakkum da ağaç ama zehirdir ölüm saçan.
Sevgilim seyrangahta bana bir minder ayır,
Namazı eda edip yanında olacağım
Gönlüm senin adına koşmak ister düz-bayır
Sanki fırından çıktım ekmek gibi sıcağım.
Başımdan kovalarım bendeki çılgın beni
Ne yaparsam yapayım sensiz bir yere gitmez
Alkışla beslenirken özlemiş ülfetini
Bütün yol yordam bitse, asla bu özlem bitmez.
Bahaettin Karakoç
11 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 2 years
Text
Tumblr media
77-
“Sevginin yalnızca bir duygu olmadığını, bilgi de gerektirdiğini kendimden biliyorum. Sevgi-savurganlığım yüzünden habire su vererek çürüttüğüm kaktüsler hâlâ aklımda. Bir dostum, ‘iyi ki akvaryumda balık beslemiyorsun' demişti..” diyor Tomris Uyar…
Öyle değil miydi aslında? Kendimizi belki de daha iyi hissetmek için veya sırf içimiz rahatlasın, herhangi bir ukde kalmaması adına sarfettiğimiz sevgimiz, karşımızdaki o narin bedene nasıl dokunuyordu ki acaba? Onu sevgimizle boğuyor, nefes alamaz duruma getiriyor olmaktan çok korkuyordum. Hiç kimse bencil olmamalıydı ama hiçkimse hiçbir histe de bencil olmamalıydı. Sadece seviyorum diye karşımdaki insana bir nevi baskı yaratarak beni sevmesini veya o sevgiyi daha çok nasıl gösterebilirim diye o saf ve narin hissi nasıl değiştirebilirdim ki?
Karşımda narin bedeniyle bir kuğu gibi salınan, hüzünlü gözleriyle en saf hislerle gözlerime bakan böyle bir güzelliğe sevgimle dahi olsun hiçbir şekilde kıyamazdım. Ona dokunurken bir bir kelebeğin kanatlarına dokunacakmış gibi bir korkuyla titrerken, ona sarıldığımda o yaseminlerin kıskanacağı kokusuna bedenimin kokusu karışacağı için çekinirken, içinde, ruhunda “ben”den kaynaklanabilecek hiçbir baskı yada sıkıntıya tahammül dahi edemezdim.
İşte bu yüzden belki de, onun karşısında en saf halimle ve en saf hislerimle çıkabildim.
Bilirdim ki, ona dokunabilmek ve onun yüzünde tebessüme neden olabilecek tek şey, her şeyin en saf halinde gizliydi.
Sevginin en saf hali, aşkın, acının, kıskançlığın, huzurun, mutluluğun, tebessümün…
Mesela Onun dudakları o kadar yumuşaktı ki…
Her bir nefes sıcacık, her kelime şefkatli, her tebessüm neşe dolu, her öpücük hayat doluydu.
İşte sevmenin sadece kendi başına yeterli olmadığını, sevilme duygusu olmadan her insanın kendi akvaryumu içerisinde hapsolmaya mahkum olduğunu, onun sıcacık ama sevgi dolu kollarının arasında hissettim, duyumsadım.
Onunla birlikteyken, her bir hissi, her bir duyguyu, her bir olayı, hatta en çılgın hayallerin bile eğlenceli ve olabilir olduğuna inanarak özenle ve hiçbir sahteliğin değmeyeceği bir güzellikte birlikte tanımladık ve hissettik.
İşte belki de bu yüzdendir ki, tüm benliğimizden sıyrılıp sadece biz olabildik birbirimize.
İki tane yan yana duran fanusun içinde yaşamaktansa, tek bir fanusu paylaştık tüm sadeliğimizle.
Birbirimize dokunmadan… ama sımsıkı sarılarak.
16 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
Tumblr media
Hayatta o kadar güzellik varken,
siz hala yaralı mısınız?
Sabah kahvaltınızı hiç kendiniz için
süslediniz mi?
Yüksek sesle şarkılar söylediniz mi?
Özendiniz mi? Kendinize ikramlarınızda.
Saçlarınızı toplarken aynada şöyle
uzun uzun bakıp aynaya gülümsediniz mi?
Hiç dalga geçtiniz mi? Keyifle yüz çizgilerinizle, onlar ki yaşanmışlıkların güzellikleri.
Gün içinde kahvenizi bir müziğin eşliğinde içerken, tango müziği mesela; o güzel ritim doyumsuz bir tad bıraktı mı ruhunuzda,
kahve tadı damağınızda bırakırken.
Yürüyüşe çıktığınızda bir parka, yol boyu dizilen ağaçlara dikkatli baktınız mı?
Ve mevsim sonbaharsa havanın hafif serinliği, ağaçların renkleri, görsel bir tablo gibi yerdeki renkli yapraklar, hafif yağmur çisilemesi, çiçeklerdeki çiğ taneleri.
Hiç kendinize papatyadan taç yaptınız mı? Taçların en güzelini hakediyorsunuz,
bunu en güzel kır çiçekleri bilir.
Yorgun bedeninizi koca bir çam ağacının gölgesinde dinlendirdiniz mi?
Akşam sahilde oturup soğuk bir bira açıp
hafif mayhoş kafayla içinizden geldiği gibi etrafa pek önemsemeden
kahkahalar attınız mı? Veya naralar.
Hanımefendilik bir kenara o çocuk tarafınızla biraz çılgın, biraz delice hiç şımardınız mı?
Ve gece yasladınız mı? Hüzünlü gönlünüzü yakamozun düşlerine.
O çok istediğiniz kırmızı elbiseyi aldınız mı? Almalısınız.
İnanın hayatta o kadar güzel şeyler var ki saymakla bitmez, hüzünlenmek de güzel.
Yalnızlığın sancısı olmasın, yalnızken bile insan özel. Her an değerlidir bırakın sizi
inciten yaralayan duyguları. Acılarınızı da alın koyun bir köşeye öyle valiz gibi taşımayın içinizde...
Hayat size sunulan bir ikram
gülümseyerek alın ve teşekkür edin sevgiyle...🌹
~
Gülten Alp
8 notes · View notes
seymep · 1 year
Text
Benim hakkımda muhtemelen
Bu çılgın, vahşi dünyada tamamen, tamamen benim için anlamı olan birinin olduğuna dair küçük, çocukça bir umudum var, en sonunda toplantımızda rahatlayarak yıldızlar bile iç çekecek. Ve eğer bana aşık olacaksan, önceden bilmen gereken bazı şeyler var, ben sık sık ağlarım. Bir film sırasında, radyoda hüzünlü bir şarkı ya da normal bir Pazar sabahı. Artık canımı acıtmıyor olsa bile, beni inciten şeylerden bahsederken bile ağlayacağım. Terk edilmekten korkuyorum ve yeterince iyi olamamaktan korkuyorum. Bana defalarca beni sevdiğini söyleyebilirsin ama yine de beni terk etmenden korkacağım. Kendini suçlama. En kötüsünü beklemek zorundayım çünkü her zaman daha kötüsünü yaşıyorum.
Ve eğer sana aşık olacaksam, tenindeki her çatlağa ve gözlerindeki her bir ışık çileğine bayılacağım. Adımı söylerken ağzının kıvrılma şekline aşık olacağım. Sana asla boyun eğmeyeceğim ve seni tüm kalbimle seveceğim ve bir gün ayrılmaya karar verirsen yine de seni çokça düşüneceğim. Senin iyi kalpli insan olduğunu hala hatırlayacağım.
0 notes
sananeulen · 2 years
Text
Türk Edebiyatının gelmiş geçmiş en iyi 100 yapıtını sizin için derledik.. ACABA SİZ KAÇ TANESİNİ OKUDUNUZ?
1. İnce Memed, Yaşar Kemal 2. Tutunamayanlar, Oğuz Atay 3. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, A. Hamdi Tanpınar 4. Huzur, A. Hamdi Tanpınar 5. Kara Kitap, Orhan Pamuk 6. Bereketli Topraklar Üzerinde, Orhan Kemal 7. Aylak Adam, Yusuf Atılgan 8. Aşk-ı Memnu, Halit Ziya Uşaklıgil 9. Benim Adım Kırmızı, Orhan Pamuk 10. Puslu Kıtalar Atlası, İhsan Oktay Anar 11. Sevgili Arsız Ölüm, Latife Tekin 12. Yaban, Yakup Kadri Karaosmanoğlu 13. Bir Düğün Gecesi, Adalet Ağaoğlu 14. Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay 15. Ölmeye Yatmak, Adalet Ağaoğlu 16. Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali 17. Üç İstanbul, Mithat Cemal Kuntay 18. Çalıkuşu, Reşat Nuri Güntekin 19. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, Peyami Safa 20. Devlet Ana, Kemal Tahir 21. Bir Gün Tek Başına, Vedat Türkali 22. Hakkari’de Bir Mevsim, Ferit Edgü 23. Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali 24. Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, Sevgi Soysal 25. Mai ve Siyah, Halid Ziya Uşaklıgil 26. Kıskanmak, Nahid Sırrı Örik 27. Cevdet Bey ve Oğulları, Orhan Pamuk 28. Eylül, Mehmet Rauf 29. Gece, Bilge Karasu 30. Fahim Bey ve Biz, Abdülhak Şinasi Hisar 31. 47’liler, Füruzan 32. Gölgesizler, Hasan Ali Toptaş 33. Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yaşar Kemal 34. Yorgun Savaşçı, Kemal Tahir 35. Murtaza, Orhan Kemal 36. Yer Demir Gök Bakır, Yaşar Kemal 37. Tuhaf Bir Kadın, Leyla Erbil 38. Ağır Roman, Metin Kaçan 39. Orta Direk – Yaşar Kemal, 40. Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana – Yaşar Kemal 41. çimizdeki Şeytan – Sabahattin Ali 42. Yalnızız – Peyami Safa 43. Bin Hüzünlü Haz – Hasan Ali Toptaş, 44. Son Adım – Ayhan Geçgin, 45. Yılanların Öcü – Fakir Baykurt 46. Her Gece Bodrum – Selim İleri 47. Sinekli Bakkal – Halide Edib Adıvar 48. Sultan Hamid Düşerken – Nahid Sırrı Örik 49. Serenad – Zülfü Livaneli 50. Tol – Murat Uyurkulak 51. Ayaşlı ve Kiracıları – Memduh Şevket Esendal 52. Müşâhedat – Ahmet Midhat Efendi 53. Kinyas ile Kayra – Hakan Günday 54. Berci Kristin Çöp Masalları – Latife Tekin 55. Denizin Çağırışı – Kemal Bilbaşar 56. Kırık Hayatlar – Halit Ziya Uşaklıgil 57. Kurt Kanunu – Kemal Tahir 58. Medarı Maişet Motoru – Sait Faik Abasıyanık, 59. Odalarda – Erdal Öz 60. Yeşil Gece – Reşat Nuri Güntekin 61. Bir Solgun Adam – Selçuk Baran 62. Kurtlar Sofrası – Attilâ İlhan 63. Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi – Ayfer Tunç 64. Buzul Çağının Virüsü – Vüs’at O. Bener, 1984 65. Esir Şehrin İnsanları – Kemal Tahir 66. Gurbet Kuşları – Orhan Kemal 67. İstanbul Hatırası – Ahmet Ümit 68. Mel’un – Selim İleri 69. Rahmet Yolları Kesti – Kemal Tahir 70. Bir Kadının Penceresinden – Oktay Rifat 77. Kayıp Aranıyor – Sait Faik Abasıyanık 78. Kiralık Konak – Yakup Kadri Karaosmanoğlu 79. Eski Hastalık – Reşat Nuri Güntekin 80. Mutluluk – Zülfü Livaneli 81. Şimdiki Çocuklar Harika – Aziz Nesin, 1967 82. Boğazkesen – Nedim Gürsel 83. Karartma Geceleri – Rıfat Ilgaz 84. Matmazel Noraliya’nın Koltuğu – Peyami Safa 85. Sahnenin Dışındakiler – Ahmet Hamdi Tanpınar 86. Yaralısın – Erdal Öz 87. Yeşilçam Dedikleri Türkiye – Vedat Türkali 88. Ankara – Yakup Kadri Karaosmanoğlu 89. Araba Sevdası – Recaizade Mahmut Ekrem 90. Ateş Gecesi – Reşat Nuri Güntekin 91. Çılgın Gibi – Suat Derviş 92. Göçmüş Kediler Bahçesi – Bilge Karasu, 1979 93. Handan – Halide Edib Adıvar 94. Mahur Beste – Ahmet Hamdi Tanpınar 95. Şu Çılgın Türkler – Turgut Özakman 96. Tütün Zamanı – Necati Cumalı 97. Veda – Ayşe Kulin 98. Viski – Çetin Altan, 1975 99. Yalan – Tahsin Yücel 100. Zübük - Aziz Nesin
22 notes · View notes
maho0326 · 2 years
Text
Tumblr media
Düğün ve Kar
Öyle dingin öyle yumuşak
ince ipekten
gülümser hüzünlü
çılgın çekingen
en uzak uçları birleştirerek
öyle de onurlu durmak
Ölüm seninle benim aramda
aşılmaz bir duvar ördü
ertesi karlarda geceleyin
bir başıma acıyla büyülü
hasretle dağlanarak
yürüdüm..
Gülten Akın
7 notes · View notes
izahtanvareste · 9 months
Text
Adam “Slow dancing in a burning room” eşliğinde bir temmuz sabahının 5.00’inde yüreğinde denizlerin durulmasının sakinliği içinde huzurlu; bu geniş bir tabanı kaplayan mavi vazgeçiş halinin ise tekrar başına açacağı-tekrardan hayta gönlünü bir nehre,bir dağa bir çiçeğe kaptırma ihtimalinde- çılgın, yıpratıcı olaylar ihtimalinin getirdiği endişe ile bu satırları yazıyordu.
Aklından Turgut Uyar dizeleri geldi,
büyük kentleri düşünse de rahatlasa
işte her şey nasıl haince karıştırılmış
kirli çamaşırlarla sabunlar ayrı semtlerde
saatin sonunda meydan
suyun sonu ilerde
böyle yaşamak zordur elbet anlıyorum
çılgın ve hüzünlü
çünkü bakışları yazda geçmiş bir geceyi andırıyor
yaşanmış mı temmuzda mı belli değil
-çılgın ya da hüzünlü-
Çılgındı, ve idi, veyaydı, hüzünlüydü ya da bir buruk vedaydı? Hislerini tanımlamaktan o da çok yorulmuş olmalıydı artık. Sadece biraz dinlenmek istiyordu.
/Mirzabey
1 note · View note
deniz-ce · 3 years
Text
çünkü yaşamak gibi bir şeydi yaptığı
anasız bir tay gibi coşkun ve hüzünlü
akşamın dinginliğini otluyordu o zaman
her sabah denize çıkar, bir elma yerdi
hüznünü ve çılgınlığını elmanın
gözünü yumsan ağzında duyarsın
ellerine bakma artık
çünkü kar yağıyor
çılgın hüzünlü
büyük kentleri düşünse de rahatlasa
işte her şey nasıl haince karıştırılmış
kirli çamaşırlarla sabunlar ayrı semtlerde
saatin sonunda meydan
suyun sonu ilerde
böyle yaşamak zordur elbet anlıyorum
çılgın ve hüzünlü
çünkü bakışları yazda geçmiş bir geceyi andırıyor
yaşanmış mı temmuzda mı belli değil
çılgın ya da hüzünlü
şimdi dolaşıp duruyor aramızda
kıpkırmızı bir duygu olarak
doğudan batıya bir güz halinde
çılgın ve hüzünlü
biraz dağ yollarını öğrenmesi gerek sanırım
kahırçeker mekkâri katırları gibi
onlar ki hiçbir şeyleri yok
korkunca çılgın sevinince hüzünlü
kar dindi
gerçekten dindi
ellerine bakabilirsin artık
-Turgut Uyar-
19 notes · View notes
matmazelnoraliya · 3 years
Audio
“neydi o  bir zamanlar  sevmişliğim”
çünkü yaşamak gibiydi yaptığı anasız bir tay gibi coşkun ve hüzünlü akşamın dinginliğini otluyordu o zaman her sabah denize çıkar, bir elma yerdi hüznünü ve çılgınlığını elmanın gözünü yumsan ağzında duyarsın
-ellerine bakma artık çünkü kar yağıyor çılgın hüzünlü-
büyük kentleri düşünse de rahatlasa işte her şey nasıl haince karıştırılmış kirli çamaşırlarla sabunlar ayrı semtlerde saatin sonunda meydan suyun sonu ilerde böyle yaşamak zordur elbet anlıyorum çılgın ve hüzünlü
çünkü bakışları yazda geçmiş bir geceyi andırıyor yaşanmış mı temmuzda mı belli değil çılgın ya da hüzünlü şimdi dolaşıyor aramızda kıpkırmızı bir duygu olarak doğudan batıya bir güz halinde çılgın ve hüzünlü biraz dağ yollarını öğrenmesi gerekir sanırım kahırçeker mekkari katırları gibi onlar ki hiçbir şeyleri yok korkunca çılgın sevince hüzünlü
-kar dindi gerçekten dindi ellerine bakabilirsin artık-
Turgut Uyar, Çılgın Hüzünlü
80 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
Tumblr media
Hayatta o kadar güzellik varken,
siz hala yaralı mısınız?
Sabah kahvaltınızı hiç kendiniz için
süslediniz mi?
Yüksek sesle şarkılar söylediniz mi?
Özendiniz mi? Kendinize ikramlarınızda.
Saçlarınızı toplarken aynada şöyle
uzun uzun bakıp aynaya gülümsediniz mi?
Hiç dalga geçtiniz mi? Keyifle yüz çizgilerinizle, onlar ki yaşanmışlıkların güzellikleri.
Gün içinde kahvenizi bir müziğin eşliğinde içerken, tango müziği mesela; o güzel ritim doyumsuz bir tad bıraktı mı ruhunuzda,
kahve tadı damağınızda bırakırken.
Yürüyüşe çıktığınızda bir parka, yol boyu dizilen ağaçlara dikkatli baktınız mı?
Ve mevsim sonbaharsa havanın hafif serinliği, ağaçların renkleri, görsel bir tablo gibi yerdeki renkli yapraklar, hafif yağmur çisilemesi, çiçeklerdeki çiğ taneleri.
Hiç kendinize papatyadan taç yaptınız mı? Taçların en güzelini hakediyorsunuz,
bunu en güzel kır çiçekleri bilir.
Yorgun bedeninizi koca bir çam ağacının gölgesinde dinlendirdiniz mi?
Akşam sahilde oturup soğuk bir bira açıp
hafif mayhoş kafayla içinizden geldiği gibi etrafa pek önemsemeden
kahkahalar attınız mı? Veya naralar.
Hanımefendilik bir kenara o çocuk tarafınızla biraz çılgın, biraz delice hiç şımardınız mı?
Ve gece yasladınız mı? Hüzünlü gönlünüzü yakamozun düşlerine.
O çok istediğiniz kırmızı elbiseyi aldınız mı? Almalısınız.
İnanın hayatta o kadar güzel şeyler var ki saymakla bitmez, hüzünlenmek de güzel.
Yalnızlığın sancısı olmasın, yalnızken bile insan özel. Her an değerlidir bırakın sizi
inciten yaralayan duyguları. Acılarınızı da alın koyun bir köşeye öyle valiz gibi taşımayın içinizde...
Hayat size sunulan bir ikram
gülümseyerek alın ve teşekkür edin sevgiyle...
~
Gülten Alp
4 notes · View notes