Tumgik
architectsarchive · 1 year
Text
Blog - where is the north
About kısmı boş ama, bir üretim/arşiv uğruna ince ince delirmiş birkaç insanın yazdığı bir blog gibi duruyor.
Sabah kahvelerinde bir kuple göz atılabilir.
not: başlıklarda daha sonra bulmayı zorlaştıran kelimelerin yasaklı olması kuralımız olmasaydı, bu yazının başlığı biophilic olurdu (anlamını ara bul blog'tan efil), neyse bir spotify listesi açayım o zaman.
4 notes · View notes
architectsarchive · 1 year
Text
Maket kutusu
Merhabalar,
Birkaç yıldır yapılacaklar listemde olup da bir türlü vakit ayıramadığım bir şeyi gerçekleştirmekten, o zamanki heyecanımızı yeniden hissetmekten, yapılan iyi şeylerin yıllar geçse de bize iyi gelmeye devam etmesinden dolayı çok mutluyum.
not 1: son 3 fotoğraftaki efil'in çeyizleri de benimkilerle birlikte dolap üstünde takılmaya devam ediyorlar, bir vakit ellerimle teslim edeceğim :)
not 2: aslında daha fazlalar ama kış günü, ışık kısa, sabrım da az, bu kadarının fotoğrafını çekebildim :)
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
0 notes
architectsarchive · 1 year
Text
Nevzat Sayin Mimarlik projelerin dosyalarini websitesinde paylasmis :)
0 notes
architectsarchive · 1 year
Text
bir pazar alıntısı
Nobel ödül töreni sonrası yaptığı konuşmadan;
...Herkes, bilhassa her sanatçı başkaları tarafından tanınmayı arzular. Bu arzuyu elbet ben de paylaşıyorum. Fakat kararınızı duyduğumda, bu haberin yankılarının kişiliğim üzerindeki olası etkilerini düşünmeden edemedim. Hâlâ genç sayılabilecek, zenginliğini şüphelerine borçlu, eserlerini inşa etmeye devam eden ve hayatını, çalışmalarının yalnızlığında ya da dostluklarının sığınağında tek başına sürdürmeye alışmış biri, kendini birdenbire parlak bir ışığın altında bulunca nasıl şaşkınlık duygusuna kapılmaz ki?...
...Sanat, bana göre kişisel bir zevk ürünü değil de insanların sahip olduğu ortak acıların ve zevklerin ayrıcalıklı bir tasvirini sunarak onların duygularına hitap etme biçimidir...
...Yazmak, bana aynı zamanda, aynı tarihe tanıklık eden kişilerle paylaştığım acıları ve umutları elimden geldiğince yüklenme sorumluluğu veriyordu. Birinci Dünya Savaşı'nın başında doğan, Hitler'in iktidara geldiği ve devrimcilerle ilgili davaların başladığı dönemde yirmilerine basan, sonrasında eğitimlerini tamamlamak için İspanya İç savaşı, İkinci Dünya Savaşı, toplama kamplarının yanı sıra, işkencelerin ve hapishanelerin hükmettiği bir Avrupa'yla yüzleşmek zorunda kalan bu nesil, çocuklarını ve eserlerini nükleer yıkım tehdidiyle karşı karşıya gelen bir dünyada yetiştirmek zorunda kaldı. Kimsenin onlardan iyimser olmalarını talep edebileceğini sanmıyorum...
...Şüphesiz, her nesil dünyayı şekillendirmeyi kendine görev bilir. Benim neslim bunu yapamayacağının farkındadır ama onun görevi belki de daha zordur. Dağılma tehdidiyle karşı karşıya olan bir dünyada, zamana karşı amansız bir yarış içerisinde, ülkeler arasında köleliği ortadan kaldıran bir barış sağlaması, emek ve kültür kavramlarını uzlaştırması ve herkesi bir araya getirecek bir mutabakat elde etmesi gerektiğini biliyor. Bu zor görevi bir gün gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğinden emin olamasa da, hakikat ve özgürlüğü dünyanın her yerinde aramaya ve bu arayış uğruna gerekirse kin beslemeksizin ölmeye de hazırdır. Bu yüzden her yerde, özellikle de kendini feda ettiği her alanda saygı görmeyi ve desteklenmeyi hak ediyor. Ben de bana bahşettiğiniz bu onuru, isteğimi kabul edeceğinizden emin olarak, beni yetiştiren bu nesle ithaf etmek istiyorum...
Yaratma Tehlikesi | Albert Camus*
*1913 yılında Cezayir'de dünyaya geldi. 1957'de Nobel Edebiyat ödülü aldı. 1960 yılında bir trafik kazasında yaşamını yitirdi.
0 notes
architectsarchive · 2 years
Text
postcard from Bath <3
Sevgili blogumuz, vefalı dostumuz, sadık yarimiz…
Gectigimiz hafta, şehre ismini veren hamamı ilk kez gezdim. Bu vesile ile hamamlar hakkında biraz araştırma yaptım. Tipik bir Roma hamamı ile Türk hamamı arasındaki farkları benzerlikleri merak ettim. Ayrıca, Romalıların İngiltere'yi işgal etme tarihlerini merak ettim, burada ne yaptıklarını, ne umduklarını ve ne bulduklarını da biraz araştırmak istedim… Fakat Ingiltere'nin ve koca Roma'nin tarihine ayrı ayrı girince, henüz işin içinden çıkamadım ve yazımı ertelemek istemediğim için postu yazmaya karar verdim.
Tumblr media Tumblr media
Romalılar ile ilgili bir şeye bakarken Yunanlılara bakmamak olmaz, çünkü genelde pek çok şeyi Yunanlardan uyarlayıp bir üst noktaya taşıdıklarını görürüz. Hamamlar da eski Yunan kasabalarının bir özelliğiydi, ancak daha kısıtlı bir kullanımı vardı. Romalılar, bu geleneği bir tesis içinde kurguladılar ve bu fikri geliştirdiler. Hamamlar herkesin kullanımına açıktı (bazi kaynaklara gore halkin tumune acik degildi), içerdeki hizmetler ekonomik durumunuza göre değişiyordu. Bu hamamlar, binlerce vatandaşın günlük banyo rutinlerini tamamlarken birbirleriyle ziyaret edip en son haberleri takip edebilecekleri büyük merkezi hamam kompleksleriydi. İçerde bahis de oynanıyordu. Roma imparatorluğu Avrupa'dan Kuzey Afrika'ya ve Doğu Akdeniz'e kadar dünyanın diğer bölgelerine yayıldıkça, hamam ritüelleri de genişledi.
Tumblr media
Public hamamlara ek olarak, varlıklı vatandaşlar genellikle villalarının bir parçası olarak kendi özel hamamlarını inşa ettirdiler. Zamanla hamamlar geniş revaklar, kemerler ve kubbeler ile anıtsal oranlar almaya başladı. Hamamlar milyonlarca yanmaz pişmiş toprak tuğla kullanılarak inşa edildi ve bitmiş binalar genellikle ince mozaik zeminler, mermer kaplı duvarlar ve dekoratif heykellerle görkemli şeylerdi.
Bazı kaynaklara göre, hamam kültürü Roma yaşamının önemli bir parçası olmasına rağmen herkese açık değildi, Osmanlı imparatorluğu, hamamları her statüden insanın kullanımına sunarak geleneği popülerleştirdi. Osmanlılar dinlerinden ilham almışlar ve temizlik konusunda kendi kurallarına uymuşlardır. Banyo yapmanın, duadan önce tamamlanması gereken bir arınma ritüeli olduğuna inanıyorlardı. Romalılar büyük bir merkezi hamamı tercih ederken, Türkler şehrin etrafına dağılmış daha küçük hamamları tercih ediyorlardı. Bu nedenle bugüne kadar camilerin yanında birçok hamam bulunabilir.
Bir temizlik ve rahatlama aracı olarak hamamın bir varyasyonu Viktorya döneminde ortaya çıkmış ve sonunda Britanya İmparatorluğu ve Batı Avrupa'ya yayılmıştır. Bu hamamlar ile Türk hamamı arasındaki temel fark havadır. Viktorya dönemi hamamlarındaki sıcak hava kurudur. Oysa bir Türk hamamında hava genellikle buharlıdır. Roma geleneğinde olduğu gibi, Viktorya dönemine ait bir hamamda yıkanan kişi, sıcak odalardan sonra genellikle soğuk bir havuza dalar. Türk hamamında, şu bir kaynaktan akmadığı sürece genellikle bir havuz yoktur. Durgun suda yıkanılmaz.
Tumblr media
UNESCO listesinde 3 tane Roma hamamı bulunuyor:
İtalya, Lübnan ve İngiltere'de. Türkiyede Yozgat ve Ankarada 2 tane Roma dönemi hamamı müze olarak ziyaret edilebiliyormuş.. Yozgattaki hamam 2019 yılında Unesco geçici listesine alınmış. Vali içinde yüzerken röportaj veriyor, çok komik. Burayı turistler için cazibe merkezi yapabiliriz diyor İngilteredeki Bath hamamından bahsediyor : https://www.youtube.com/watch?v=Pb4q-OUT78c
Yozgat hamaminin dijital canlandirmasi:
Tumblr media
Ankaradaki Roma hamamında da hamamın ısıtma sistemi harika bir şekilde görünüyor:
Tumblr media
İlk hamamlar, yüksek düzeyde bir planlamadan yoksun görünüyor ve genellikle çeşitli yapıların göze hoş gelmeyen topluluklarıydı. Bununla birlikte, MS 1. yüzyılda hamamlar, genellikle bahçelerde ve parklarda bulunan güzel simetrik ve uyumlu yapılar haline geldi. İlk banyolar, doğal sıcak şu kaynakları veya mangallar kullanılarak ısıtılırdı, ancak MO 1. yüzyıldan itibaren , ödün yakan fırınlar tarafından sağlanan yerden ısıtma ( hipokaust ) gibi daha sofistike ısıtma sistemleri kullanıldı. Ocaklardan çıkan büyük alevler, dar sütunlar üzerinde duran yükseltilmiş döşemenin altına sıcak hava gönderiyordu. Zeminler 60 cm kare karolarla ( iki ayaklı ) döşendi ve bunlar daha sonra dekoratif mozaiklerle kaplandı.
Duvarlar , fırınların sağladığı sıcak havayı taşıyan içi boş dikdörtgen boruların yerleştirilmesiyle de ısıtma sağlayabiliyordu. Ayrıca, özel tuğlaların bir kenarının köşelerinde sıcak havayı hapseden ve işi kaybına karşı yalıtımı artıran çıkıntılar vardı. MS 1. yüzyıldan itibaren pencereler için cam kullanımı ayrıca sıcaklıkların daha iyi düzenlenmesine ve güneşin odaya kendi ısısını eklemesine izin verdi.
Daha büyük hamamlar için ihtiyaç duyulan büyük miktarda su, amaca uygun olarak inşa edilmiş şu kemerleri tarafından sağlanıyor ve burada büyük kurşun kazanlarda su kaynatılıyordu.
Gelelim Bath hamamina:
Öncelikle. giriş kotta gördüğünüz tuğlaların üstünde kalan her şey: sütunlar, heykeller, üst kat 18.yüzyılda şehrin Roma geçmişi canlandırılmaya çalışırken inşa edilmiş. Sadece en alttaki tuğla ve taş kısımlar Roma döneminden.
Tumblr media Tumblr media
İçerideki müzede Roma dönemine ait pek çok eser sergileniyor. Serginin kurgusu eğlenceli ve ilgi çekici. Cok sayida maket ve hologram var. İnşaat teknikleriyle ilgili bilgilendirici videolar var. Bu hamamın üstü bir kubbe ile kapalıymış ama bugüne ulaşmamış. 18. yüzyılda tum bu eklentileri yaparken neden kubbeyi de yapmamışlar bilmiyorum… Orjinal halinin modellendiği bir görsel :
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Eklentiler tuğla yerine taş kullanılarak yapıldığı için orjinal canlandırma ile bugünkü hali arasında çok fark var. Ayrıca kemerli pencerelerde kullandıkları beyaz pimapen doğramalar çok kötü duruyordu malesef...
Tumblr media
Asagidaki kursun su borusu orijinal Roma doneminde, cok etkileyici.
Tumblr media
Ve orjinal bölümden birkaç fotoğraf daha:
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Şu an bilet fiyatları yetişkin için 25, öğrenci için 24 pound. Bence çok pahalı. Bizim okulun öğrencilerine ücretsiz olduğu için çok mutluyum, birkaç kez daha gezmeye uğrayabilirim, ama para verip gezmiş olsam çok etkileyici olmadığı için biraz üzülebilirdim.
Reference:
Supplies, QS. "Roman Baths of Odessos - Digital Reconstruction." World History Encyclopedia. World History Encyclopedia, 12 Oct 2022. Web. 26 Oct 2022.
0 notes
architectsarchive · 2 years
Text
postcards from Romania (Sinaia)
Tumblr media
Sevgili blogumuz, vefalı dostumuz, sadık yarimiz...
Sana (ve Efil'e) eylül sonu - ekim başı gittiğim Romanya (Sinaia ve Bükreş) gezisinden bahsetmek istiyorum. Böylece aramızdaki buzları eritmeyi umuyorum.
Öncelikle gitme amacımız, Ion Mincu Üniversitesi ile birlikte ortak bir atölye yürütmek. Atölye konusu, 1900'ler başında kraliyet ailesinin mimarı olan Karel Liman'ın kendi için yaptığı, Romanya'nın örnek konut mimarisi olarak kabul edilen, "milli" evi - Vila Şipot- için yeniden kullanım önerisi geliştirmekti. Çok karmaşık ve taze bir siyasi geçmişi olan Romanya'nın kendi tarihiyle yeniden barışması odağında kraliyet ailesinin fonuyla birkaç senedir saraylar ve yapıları hakkında çalışmalar yapılıyormuş. Kısaca siyasi tarihi: 1880'lerde kurulan krallık, ardı ardına balkan savaşları ve 1. dünya savaşı, sonrasında sovyetler birliğinin etkisi, komünist rejimin ilanı -1947-, Romanya devrimiyle beraber demokrasiye geçiş -1989-, ve sonrasında komünizmle beraber Almanya'ya kaçan -ve bir kısmı öldürülen- kraliyet ailesinin yeniden ülkeye çağrılması ve iade-i itibar. Kraliyet ailesi, çalışmalardan duyduğu memnuniyet adına bizi de sarayda ağırladı ve hatta bu görüşme bir pr çalışması olarak halka sunuldu :) https://www.romaniaregala.ro/jurnal/studenti-din-romania-si-republica-turcia-la-palatul-elisabeta/
İşin arka planı böyle, gelelim biz fanilerin yaptıklarına :) Atölye çalışması pek beklentilerimi karşılamadı açıkçası. Karşı taraf birinci sınıf iç mimarlık master öğrencileriydi ve her ne kadar konu var olan bir yapıya eklenmek ve yeniden işlevlendirmek olsa da geniş bir analiz ve sonucunda ikna edici bir öneri yapmayı gerektiriyordu. Bu analiz ve proje önerisi kısmında biraz eksik kaldıklarını düşünüyorum. Projeyi dönem boyunca sürdürecekleri için bizden danışmanlıktan öteye pek geçmememiz bekleniyordu onun için kağıdı kalemi elimize alıp işe davranmadık (pek de istekli değildim zaten :) Beyin fırtınası, yönlendirme, örnekleme vs. gerekli desteği verdiğimizi düşünüyorum ama benim içinde olduğum grup pek azimli değildi galiba. Neyse, dediğim gibi, çok da harıl harıl çalışmaya niyetli değildik zaten, üstüme düşeni yaptığımı düşünüyorum.
Yazımın bundan sonraki kısmında gezi notlarımı paylaşacağım. Sinaia, küçük bir dağ kasabası gibiydi, burada atölye odaklı, teknik gezilerimiz oldu. Gittiğimiz yerleri işaretlediğim haritamı aşağıda paylaşıyorum :) Gri taralı alan, market alışverişimizi yaptığımız, bir akşam yemek yediğimiz, 1 saatlik küçük bir tur ile gezilebilen şehrin merkezi. Sinaia'da ayılar şehrin merkezine kadar inebiliyormuş, onun için özellikle hava karardıktan sonra dışarda olmamak konusunda çok sıkı uyarı aldık.
Tumblr media
Geldiğimizin ertesi günü uzun, tepeleri aşan, yorucu, ama bir o kadar yeşil, güzel, sakin bir doğa yürüyüşü yaptık. Kaldığımız otelden (stavilar) başlayan, yer yer kesintiye uğrayan bir patikayla, yaklaşık 1 buçuk saatlik yürüyüşle 'Castelul Peleş'in kuzeyinden geçerek Cabana Vulparie adında bir fox shelter'a ulaştık. Shelter dediklerinde, biz de zannettik ki, yaban hayatı korumak için, tilkileri besleyen bir kuruluş/oluşum ile karşılaşacağız. Meğer önceleri (50'ler) tilki çiftliği (kürkleri için beslenen) ve aynı zamanda otel olarak işleyen bir yermiş. Sonrasında atıl kalmış, şimdilerde burası için de yeniden işlevlendirme konuşuluyormuş. Biz de ahşap yapı görmüş olduk, bu arada, çatıda hasarlar olsa da ahşapların kondisyonu şaşırtıcı şekilde iyiydi.
Tumblr media
Tumblr media
Tumblr media
Tumblr media
Sonrasında buradan, 2 saat süren ve biraz daha zorlu bir tırmanışla Cabana Vulparie adındaki tepeye ulaştık. Aslında burayı, şehir manzarasına bakabileceğimiz bir seyir tepesi olarak bekliyorduk ama ya doğru yerden bakamadık ya da yanlış beklentiye kapıldık, sonuçta keyifli bir merada biraz dinlenip tırmandığımız yerden otele inip (yaklaşık toplam 1 buçuk saat sürdü) öğle yemeğine yetiştik.
Tumblr media
Tumblr media
Tumblr media
Bundan sonrasını kısa tutacağım ve Bükreş'i ayrı bir gönderi olarak gireceğim, yazı çok uzun oldu :)
Öğleden sonra küçük sarayı (Castelul Peluşor) ve mimarın evini (Vila Şipot) dolaştık. Küçük saray -alışıldık bir hikaye ile- Prenses Maria'nın büyük saraydan ayrı yaşamak isteği üzerine yapılmış (1900'ler başı). Muhtemelen kendi kimliklerini oluşturmak için geç kaldıklarını düşünüp, her odası bir stilden oluşan eklektik bir yapı halinde tasarlanmış. Fazla 'fazla' olduğu için (altınla kaplı oda bile var) benim çok ilgimi çekmese de küçük daire şeklindeki cam dökümlerinin birleştirilmesiyle oluşturulan camları görmek ilginç oldu (bizim cami pencere kapaklarındaki gibi, büyük cam yapılamadığı için)
Tumblr media Tumblr media
Tumblr media
Vila Şipot ise tam bir hayal kırıklığı oldu. Zaten halihazırda restorasyonda olan bir yapı, asıl orijinal olduğu söylenen mobilyalarının hiç biri yoktu. Yanından akan şelaleyle ilişkilendiği söylenen ilişkisi çok zayıf (azıcık frank lloyd wright esintili), ve beni tüm bölgede asıl rahatsız eden cephede kullanılan kaba, bir düzeni olmayan ahşaplar. Taşıyıcı özelliği olmadığı bastığı boşluktan belli olan sütun da son nokta oldu :) Zaten pek de fotoğraf çekmemişim...
Tumblr media
Tumblr media
Tumblr media
Son olarak kısaca Castelul Peleş'ten bahsedeyim. Burası da küçük sarayla aynı özellikteydi, dolayısıyla aynı duyguları besliyorum :) Masallardaki şatolara benzemesi, merdivenin taşıyıcısı olarak mimarın kendi tasvirini koyması, farklı ülkelere ait oda tasarımlarının olması (evet Türk odası da vardı:), kütüphaneden açılan gizli bir kapıyla saklı odaya geçiş gibi birkaç şeyden bahsedip fotoğraflarla yazımı tamamlıyorum.
Tumblr media
Tumblr media
Tumblr media
Tumblr media
Tumblr media
Sonuç yorumu; Sinai geçerken uğranabilecek, kayak/doğa tatili yapılabilecek bir şehir. Gördüğüme pişman değilim ama eksikliğini de hissetmezdim :)
0 notes
architectsarchive · 2 years
Text
1 Odalı Otel, çok minnoş
From outside the white plastered house looks to have a rectangular floor plan, but in reality, it is L-shaped. The space behind the 17th-century corner house was added later and is now used for service functions. The historical part is dedicated to pure residential/hotel. The open staircases wind through the house like an ‘architectural promenade’ ending up in the white patio where an infinity staircase looks over the city. Replacing parts of the wooden floors by glass tiles create diagonal views, enlarging the ‘one-room’ effect and the sense of one open space.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
0 notes
architectsarchive · 2 years
Text
Avlulu Terracotta Ev
Tabii ki avlusu çok hoşuma gittiği için bu evi paylaşmak istedim, tuğla kısımların yoğun olması biraz boğucu geldi. Avlulu ev serimiz devam edecek.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
0 notes
architectsarchive · 2 years
Text
Aban Evi - Ne hoş bir infill
USE Studio’nun kurucuları mimar çift Mohammad Arab, Mina Moeineddini’nin kendileri ve yeni doğan kızları için tasarladığı üç katlı ev, 15. dönem Ağa Han Mimarlık Ödülü (2020-2022) kapsamında kısa listeye seçilen 20 projeden biri.
Isfahan’ın tarihi merkezinde, dar bir dikdörtgen araziye oturan, üç açık avlunun etrafında düzenlenmiş olan evin mutfağı, merkeze yerleştirilmiş. Birinci kata salon, üst kata iki yatak odası ve geniş bir İsfahan manzarası sunan bir teras ise çatı katına yerleştirilmiş.
Evin çerçeve yapısı çeşitli yatay ve dikey desenlerde döşenmiş el yapımı yerel hardal rengi tuğlalarla kaplanmış. En dış cephe ise kör bırakılmış. Tüm iç mekanların aydınlatma ihtiyacı ise üç avludan bol miktarda karşılanacak şekilde çözülmüş.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
kaynak: https://www.arkitera.com/proje/aban-evi/
0 notes
architectsarchive · 2 years
Text
Edirne Teknik Gezi - Selimiye
Doktoramın ve muhtemelen eğitim hayatımın son dersi; biraz konfor alanımın dışında, kendimi tam olarak öğrenci gibi hissettiğim bir süreç oldu. Sunumuyla, gezisiyle, finaliyle... Ama inşallah, 9 sene önce ilk proje gezisiyle ziyaret ettiğim Edirne son teknik gezim olmaz :)
Malum hafıza-i beşer nisyan ile maluldür -hele benimki- yediğim içtiğim benim olsun, gördüklerimi anlatayım. Fakat bu yazı dizisi bir mimarlık tarihi anlatısı değil, yapım teknikleri bağlamında incelemelerden oluşacaktır.
1.Selimiye Camii (1568-1575)
Tumblr media
Selimiye restorasyondaymış bir süredir, daha da 2025'lere kadar sürecekmiş. Ama biz de zaten şantiyeye girmek niyetiyle gitmiştik. Türkiye'nin her bir yerindeki restorasyon şantiyesinde mutlaka bir şekilde öğrencisi olmuş biri bulununca G. T. Hocamız için tüm kapılar açılıyor :) Burada fotoğraf çekimine izin verilmedi, onun için içerden fotoğraf paylaşamayacağım.
Tumblr media
Avluya girdiğimde, yakın zamanda incelediğim Şehzade Camisiyle karşılaştırınca ana yapı tarafında oldukça yüksek sütun dizileri dikkatimi çekti. Sekiz fil ayağına oturan ana kubbe yüksekliği neredeyse Şehzade'nin iki katı kadardı. Ama bu yükseklik avluda azalıyordu ve hatta köşe sütunda aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü üzere iki kottan farklı ve biraz acemice bir bindirme yapılmış. Cami yapımı tamamlanmadan II. Selim vefat edince avlu kısmı biraz alelade tamamlanmış :)
Camide Küfeki taşı kullanılmış, kesme taş ve yanaşık derzli. Sütunlar ve başlıklar devşirme (farklı olmalarından ve sütunların ortalarındaki şişkolaşmadan anlayabiliyoruz). Sivri kemer ve beşik kemer kullanılmış ve neredeyse tüm kemerler demir gergiler ile berkitilmiş. Ayrıca kemer üzengi seviyesi, kubbe kasnak seviyesi gibi yerlerde duvarın içinden de devam eden demir kuşaklamalar bulunuyormuş (neredeyse tüm yığma yapılarda, özellikle 15. yy'dan itibaren demir kullanımı yaygınmış, bu derste öğrendiğim bir bilgi oldu).
Tumblr media
Minareler cami yapılarının en kırılgan yeri olduğu için birkaç kere (yıldırım düşmüş, depremde yıkılmış vs.) yenilenmiş. Şimdi de hasar tespit için bir minareye iskele kurulmuş duruma göre güçlendirme yapılacakmış.
Tumblr media
Cephedeki ince havalandırma ve aydınlatma boşluklarının içerdeki büyük etkisi beni hep şaşırtır.
Tumblr media
Son olarak, restorasyon camiasına dair bir bilgi.. Büyük camilerde, merkezi yöneticiler, restore edilirken caminin kullanıma açık olmasını talep ediyorlarmış. Fakat bu, hem şantiye sürecini uzatıyor, maliyetini arttırıyor ve ek bazı önlemler alınması gerekliliğini doğuruyor (iskele sayısının fazlalaşması, kumlama gibi toz çıkaran süreçlerin ziyaret esnasında yapılamaması) hem de gelen ziyaretçi neredeyse hiç bir şey göremiyor (aşağıdaki video ziyaretçilere açık olan kısım, gerçekten çok komik).
0 notes
architectsarchive · 2 years
Text
YET20
Bir şeylerin bitişi, başka şeylerin başlangıcına dönüşsün niyetiyle, bu anı da burada kalsın..
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
0 notes
architectsarchive · 2 years
Text
Dear Diary-sonuç
Efille beraber başlattığımız challenge, yeter şartla tamamlandı. Bloğa epeydir yazı girmiyorum diye ben de bunu yazmak istedim. Geçtiğimiz hafta, aslında gözümüzde büyüttüğümüz şeyleri iyi bir plan ve motivasyonla aynı anda yapabileceğimizi anladım bir kez daha. Tüm bu sosyal ve akademik faaliyetleri bir arada yürütebildiğimiz bir ömür diliyorum.
not1: ilk defa mca fikirleri ve revizesi olmadan, kendi süreç yönetimimle bir bildiri yazdım. çocuk gibi hissediyorum, alacağın olsun hocam..
not2: hayatımın danışmanı Efil olmadan olmazdı, var olsun
not3: doğru etiketler için el kitabını açmadan Efilden kopya çekeceğim :)
0 notes
architectsarchive · 2 years
Text
Dear Diary
Bugün Sühanla birlikte günlük 1000 kelime challenge başlattık. Bloğa epeydir yazı giremiyoruz diye bunu yazmak istedim. Herhalde eli korkak alıştırmamak lazım ki yazdıkça yazalım. Çünkü yazmadıkça da yazmıyoruz. Her seferinde niyetleniyorum, kendi günlük araştırmalarımdan parça parça buraya da ekleyeceğim diye ama kendi günlük araştırmalarım da aksıyorsa demek :D komik değil ama olsun.
Şimdi el kitabını açıp doğru etiketleri bulacağım :) Bloğa yazmıyoruz diye el kitabı hazırlamayacak değiliz …
0 notes
architectsarchive · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
University of Bath Student projects II
0 notes
architectsarchive · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
University of Bath Student projects I
0 notes
architectsarchive · 2 years
Photo
Country House
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Casa Chulavista / Luis Carbonell Photos © Camila Cossio
814 notes · View notes
architectsarchive · 2 years
Text
Biraz şiir
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Nenniler, masallar, küfürler de caba
Ötekiler yedi kat yabancı
Her kelime arslan ağzında
Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
Kök sökercesine söküp çıkartacaksın
Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
Her kelimede bir kat daha artacaksın
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbür demesini becereceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernus
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.
Bedri Rahmi EYUBOĞLU
1 note · View note