Tumgik
yirmibesincikareden · 10 years
Photo
Tumblr media
A Short Film About Love - Krzysztof Kieslowski (1988) Dokunarak hissedemezsin katıksız aşkı.Dokunmak masumiyeti lekeler çoğu zaman.Ve masumiyet öz suyudur aslında aşķın.Aşk bir duyudur en derinlerinde algıladığın.Zamandan, mekandan, tüm neden ve nasıllardan bağımsız..Tüm somutluklardan soyut..Çift de değil tek kişiliktir hatta.Sadece sana ait koca bir ormandır içinde yeşeren,kimi zaman gözyaşlarıyla beslenen.. Kaçımız yaşayabiliyoruz ki böylesine saf bir aşkı. Sevdiğimizin "benden ne istiyorsun" sorusuna kaçımız "hiçbir şey" diye cevap verip,öylece sevebiliyoruz. Kaçımız aşkın içine onca kirli duyguyu onca hesap kitabı karıştırmadan sadece ve usulca içimizdekini büyütebiliyoruz? Aşk da modern dünyanın oyuncağı haline geldi galiba..Kirlettik, bozduk ve o çocuksu masumiyetini çaldık.Bu yüzden ki yakarıyor Kieslowski.Aşkın belki de en yalın halini, en sarsıcı yorumlarından birini bize hediye ederek..
3 notes · View notes
yirmibesincikareden · 10 years
Photo
Tumblr media
ölenlerin arkasından ağlıyoruz ama biz kalanların durumu daha vahim aslında..
bunca kötülük bunca haksızlık bunca acı içinde huzur bulamayan ruhlarımızla başbaşayız..
4 notes · View notes
yirmibesincikareden · 10 years
Photo
Tumblr media
elinizde bu körpecik bedenlerin kanı var. unutmayacağız!!
2 notes · View notes
yirmibesincikareden · 10 years
Photo
Tumblr media
Ölünün arkasından üzülüp üzülmemek için çıkar hesaplaması yapıp,ırkını,dilini,dinini kontrol eden ona göre tepki veren insanlardan iğreniyorum.
Rabia olaylarında duyarlılık abidesi olup,gezi parkında yitirilen canları yok sayan,17 yaşındaki Esma'ya ağlayıp,15 yaşındaki Berkin'e üzülmeyen zihniyet tarafından yönetilmeye tahammül edemiyorum. Gönül yine her şeye katlanabiliyor da o pis elleriniz masum çocukların üzerine deyince dayanamıyorum.
İnsanı hayvandan ayıran en önemli unsur vicdandır.Bu halk bir gram vicdan sahibi olmayan, hem hırsız hem katil hem de faşist hükümeti ve tüm bunlara rağmen desteklemeyi midesi kaldıranları affetmeyecek. Berkin ve daha niceleri sizi ise asla unutmayacağız,unutturmayacağız..
1 note · View note
yirmibesincikareden · 10 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Kids recreate celeb looks at the 2014 Oscars!
Another brilliant work from photographer Tricia Messeroux for her yearly ToddleWood project. 
2K notes · View notes
yirmibesincikareden · 10 years
Text
yapmak istediğim çok fazla şey var.çok fazla şeyde çok iyi olmak istiyorum.ama hiçbirine istediğim gibi yetişemiyorum ve bu beni öldürüyor. madem ölmeden yapmak istediğimiz her şeyi yapabilmek için bu kadar kısa ömür, yaşamın tadı bunun neresinde o zaman?
2 notes · View notes
yirmibesincikareden · 10 years
Photo
Tumblr media
‘Zayıflık harika bir şeydir, güç hiçbir şey. Bir insan yeni doğduğunda zayıf ve esnektir, öldüğü zaman ise sert, kaskatı ve duygusuzdur. Bir ağaç büyürken zayıf, esnek ve tazedir. Kuru ve sert hâle geldiğinde ölür. Sertlik ve güç ölümün arkadaşlarıdır. Esneklik ve zayıflık ise varoluş tazeliğinin ifadeleridir’ Andrei Tarkovsky - Stalker
3 notes · View notes
yirmibesincikareden · 10 years
Text
86. Oscar Ödül Töreni Değerlendirmesi
Tumblr media
Uzun zamandır aday filmleri izleyip, yorumlar yaptığımız, tahminlerde bulunduğumuz merakla beklenen 86.Oscar Ödülleri sahiplerini buldu. Malesef ki son yılların en klişe, en süprizsiz, en sıkıcı törenlerinden biriyle karşı karşıyaydık. Törenin vasatlığındaki en önemli unsurlardan biri; bir çok dalda son derece çekişmeli adaylar varken akademinin tek bir süpriz dahi yapmayıp tüm ödülleri beklenen adaylara dağıtmasıydı. Diğer bir faktör de Ellen Degeneres’in sunuculuk faciasıydı. Amerika’nın ünlü talk show yıldızı Degeneres bayat esprileri ve basit tavırlarıyla törenin akışını oldukça kötü bir şekilde yönetti. Salona getirip dağıttığı pizzalar sayesinde koskoca Brad Pitt’i elinde plastik tabak pizza dağıtırken bile gördü bu gözler. Bu muydu aylarca üzerinde düşünülüp hazırlık yapılan törenin rengi soruları uçuştu tabi bir de beynimizde. Herneyse lafı daha fazla uzatmadan gecenin mutlu ayrılanlarına, kazananlara geçsem iyi olacak sanırım yoksa sabaha kadar törenin vasatlığından yakınabilirim.
Törenin en çok ödül kucaklayan filmi 7 dal ile Gravity oldu. Ses miksajı, ses kurgusu, görsel efekt, müzik, kurgu, görüntü yönetimi ve yönetmen dallarıyla tüm ödülleri süpüren filmin teknik alanlardaki başarısı bariz olduğundan hepsi beklenilen sonuçlardı. Sadece en iyi müzik dalında Gravity değil Her’in kazanmasını daha çok isterdim açıkçası. Fakat yine de gönül rahatlığı ile adaletli sonuçlardı diyebiliriz hepsi için.
The Great Gatsby en iyi kostüm ve en iyi prodüksyon tasarımı ödüllerinin sahibi olarak aldığı 2 ödülle kendinden söz ettirmiş oldu. American Hustle’a olan sempatim bir yana sırf Amy Adams’ın 80lerin modasına uygun o şahane kostümleri için bile ödülü almasını çok istedim gece boyunca ama jüri yine bizi şaşırtmadı yine şaşırtmadı. Böylece American Hustle gibi başarılı film 0 çekerek törenden eli boş dönmüş oldu ve biz sevenlerini oldukça üzdü. En iyi saç & makyaj tasarımında ise ödülü Dallas Buyers Club kucakladı. Son derece yerinde bir sonuçtu. Sadece tek dikkat çeken bu alanda başarılı saç tasarımlarına ve makyajlara sahip olan American Hustle’ın neden adaylık almadığıydı. Farkındayım filmin büyük savunucusu gibi gözüküyorum ama bu geceden ödülsüz dönmeyi hak etmedi güzelim film yani haketmedi.
Gelelim törenin fiyasko ödüllerinden biri en iyi şarkı sonucuna. Gecenin kazananı Frozen filmi ile Let It Go oldu. Happy ve Moon Song gibi iki birbirinden güzel şarkı varken nasıl bu kadar durağan bir şarkıya ödül verilebilir anlayamıyorum. Akademinin müzik kulağı olmadığını anlamış olduk böylelikle diyecek başka bir şey yok. Frozen geceyi sadece bu ödülle de kapatmadı tabi. Yine çok sinirlendiğim bir sonuç olan en iyi animasyon dalında da başarıya ulaştı. Bu daldaki tüm filmleri izlemediğimi itiraf ediyorum ama orada Miyazaki gibi usta bir yönetmenin sinemaya veda ettiği son filmi The Wind Rises varken başka bir sonucun söz konusu olabileceğini kabul edemiyorum. Sırf Disney yapımı bir film olduğu için zaten baştan 1-0 önde olan Frozen yerine şu ödülü sırf usta yönetmene saygı olarak veda hediyesi niteliğinde bile vermen gerekirdi akademi ama, ah akademi ah..
Sırada en önemli dallardaki ödüller var. Gece boyunca en hatta tek içten sevindiğim an; en iyi özgün senaryo dalında Her’ün kazanmasıydı. Bence senenin en iyi filmi olan Her’ün kıymeti hiç ama hiç bilinmedi. Öyle ki aldığı tek ödüle bile şükreder olduk. Senaryo dalındaki diğer bir ödül de 12 Years A Slave’in oldu. Before Midnight ve The Wolf of Wall Street bu alandaki oldukça güçlü rakiplerinden olsa da 12 Years’ın en iyi film ödülü için bir kaç zafere daha ihtiyacı vardı.Haliyle akademi bu gereken desteği filme en iyi uyarlama senaryo ödülünü bahşederek vermiş oldu.
Senenin en beğenilen ve en çok övülen filmlerinden La Grande Bellezza yabancı dilde en iyi film dalının galibi olurken benim gönlüm The Hunt’dan yanaydı. Bu konuda azınlığın içinde olduğumu biliyorum ama Bellezza’nın muhteşem sanatsallığına rağmen The Hunt’un senaryosunun, kurgusunun ve oyunculuğunun başarısı beni fethetmeyi başaran film olmasını sağlamıştı.
Geldik en heyecanlı kısım olan oyunculuklara. En ama en banko sonuçlardan biri en iyi yardımcı erkek dalında canlandırdığı AIDSli trans karakteri ile ödülü kucaklayan Jared Leto idi. Leto ödülü sonuna kadar haketse de son derece başarılı bir performans sergileyen Barkhad Abdi’nin kazanmamasına üzülmedim desem yalan olur. Captain Philips'de izlerken adeta gerçek bir korsan sandığımız Abdi’nin hayatında böyle bir ödül alma şansı büyük ihtimalle ilk ve sondu verseydik de mutlu olsaydı ya diyesi geliyor o yüzden insanın ister istemez. Diğer bir banko ödülden bahsedecek olursak Blue Jasmine’deki insan üstü oyunculuğuyla büyüleyen asil prenses Cate Blanchett’in en iyi kadın oyuncu dalındaki başarısıydı. Bu konuda diyecek tek bir kelime yok. Kendisine sinema tarihindeki enlere girdiği bu güçlü performansı için teşekkür etmeliyiz sanırım sadece.
En iyi erkek oyuncu ödülünü ise Matthew McConaughey’in almasıyla Dallas Buyers Club iki baş rol oyuncusunun zaferi sayesinde oyunculukları ile yükselen bir film olarak hafızalara kazındı. Fakat benim de dahil olduğum büyük bir kitleyi büyük bir üzüntüye boğdu bu sonuç. Film için kısa sürede kilo verip bir deri bir kemik kalmak mı başarı da McConaughey’e verildi o ödül bilemiyoruz ama o ödül en çok Leonardo DiCaprio’nun hakkıydı sonuna kadar diyorum. Oyunculuk kariyerinin başından beri sayısız başarılı filme ve güçlü performansa imza atmış DiCaprio şeytanın bacağını bir türlü kırıp Oscar’ı kucaklayamamıştı. Tam da Wolf Of Wall Street’le kariyerindeki en iyi oyunculuğu sergiledi bu sefer kazanacak derken yine yüzü gülmedi. Akademinin başarılı oyuncu ile bir alıp veremediği olduğunu düşüneceğim artık. Umarım başımıza gelmez ama DiCaprio Oscar’ı kucaklayamadan bizlere veda ederse çok üzülürüz çok..
En iyi film sonucundan bahsetmeden önce geriye kaldı en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülü. Birbirinden iyi performanslara sahip oyunculardan kazanan Lupita Nyong’o. Yani benim için bir hayal kırıklığı daha. American Hustle’daki tatlı kaçık rolü ile devleşen Jennifer Lawrance varken, Nebraska’da kadraja girdiği an itibari ile mutluluk yaratan June Squibb varken yahu Lupita nedir. Film boyunca sadece iki dakika ağladı diye ödülü aldı resmen. En iyi filmi desteklemek için yapılan bir seçim belki bilemiyoruz ama bu sonuç çoğumuzu hiç mi hiç memnun etmedi.
Ve sırada gecenin en prestijli ödülü var; en iyi film! Merak yaratmanın anlamı yok gerçi, jüri bizi burada da şaşırtmayarak gecenin kazananını 12 Years A Slave ilan etti. Çok sıkı bir Her’cü olduğumdan beklenen bir sonuç olsa dahi yine de hayal kırıklığına uğradım bu zafer karşısında. Üstelik Steve McQueen’in Hunger ve Shame filmleriyle sergilediği sıradışı yönetmenlik çizgisinden sonra oldukça sıradan kaçan 12 Years Slave ile bu büyük ödülü alması hiç mantıklı gelmedi. Bizi pek memnun etmese de bir ödül töreninin daha sonuna böylece gelmiş olduk. Törenin en güzel kısmı Ellen Degeneres’in Meryl Streep’a takılmasıyla başlayan ve bir çok ünlünün eklenmesiyle son bulan selfieydi.Tüm gece çektiği fotoları anında twitterda yayınlayan Degeneres’in paylaştığı bu selfie bir saat içinde retweet rekoru kırarak tarihe geçti üstelik de çok güzel bir Oscar anısı olmuş oldu. Onun dışında genel hatlarıyla sıkıcı akış ve süprizsiz sonuçlarla geçen geceden sonra umarım seneye telafi niteliğinde bomba gibi bir törenle karşılaşırız. Bu yıl hevesimizi çok kırdın çünkü bilesin akademi!
  Kazananların tam listesi ise şu şekilde oldu: 
En İyi Film: 12 Years A Slave (12 Yıllık Esaret) En İyi Kadın Oyuncu: Cate Blanchett / Blue Jasmine (Mavi Yasemin) En İyi Erkek Oyuncu: Matthew McConaughey / Dallas Buyers Club (Sınırsızlar Kulübü) En İyi Yönetmen: Alfonso Cuaron / Gravity En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Jared Leto / Dallas Buyers Club En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Lupita Nyong’o / 12 Years A Slave (12 Yıllık Esaret) En İyi Görüntü Yönetmeni: EmmanuelLubezki / Gravity En İyi Yabancı Film: The Great Beauty (Muhteşem Güzellik) / Paolo Sorrentino – İtalya En İyi Kostüm Tasarımı: Catherine Martin / The Great Gatsby En İyi Saç ve Makyaj Tasarımı: Adruitha Lee, Robin Mathews / Dallas Buyers Club En İyi Kısa Animasyon: Mr. Hublot / Laurent Witz ve Alexandre Espigares En İyi Animasyon: Frozen En İyi Görsel Efekt: Tim Webber ve Brian Cox /Gravity (Yerçekimi) En iyi Kısa Film: Helium / Anders Walter ve Kim Magnusson En İyi Kısa Belgesel: The Lady in Number 6 / Malcolm Clarke ve Nicholas Reed En İyi Belgesel: 20 Feet From Stardom / Morgan Neville, Gil Frieseri ve Caitrin Rogers En İyi Ses Miksajı: Gravity / Skip Lievsay En İyi Ses Kurgusu: Gravity En İyi Kurgu: Gravity / Alfonso Cuarón ve Mark Sanger En İyi Yapım Tasarımı: Catherine Martin ve Beverly Dean / The Great Gatsby En İyi Orijinal Müzik: Steven Price / Gravity En İyi Şarkı: Let It Go / Kristen Anderson Lopez ve Robert Lopez, Frozen animasyon filmiyle En İyi Uyarlama Senaryo: John Ridley / 12 Years A Slave (12 Yıllık Esaret) En İyi Özgün Senaryo: Spike Jonze / Her (Aşk)
Tumblr media
1 note · View note
yirmibesincikareden · 10 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
48 notes · View notes
yirmibesincikareden · 10 years
Text
86. Oscar Ödül Töreni Tahminleri
Tumblr media
Onca aylık maratonun üzerine geldi çattı Oscar gecesi..Bu yıl adaylıklar bana o kadar çekişmeli geldi ki çoğu dalda seçim yapmakta çok zorlandım açıkçası.Gönlümden geçen ayrı, kazanacağı belli olan ayrı,kazanma yolunda çok yakın olan adaylar ayrı..O sebepten tahminlerimi yaparken birden fazla kategori kullanmak istedim. 
Oscar öncesi Oscar’ın habercisi olarak sayılan ödül törenlerinden gelen sonuçlara bakarak kazanacağını düşündüğüm filmleri ilk sıraya yazdım bir kere. Ardından hepsinde olmamak suretiyle, çok yakın sonuçlar içeren ve çekişmeli adayların olduğu dallarda kazanma şansı ilk seçeneğe oldukça yakın olanları ikinci sıraya yerleştirdim. Son olarak da gönlümden geçeni veya hak ettiğini düşündüğümü de eklemeden edemedim.
Oluşturduğum tabloda tüm adaylıklar yok.Bu yıl animasyonları ve yabancı daldaki filmlerin hepsini izlemediğim için tahmin yürütmem sağlıksız olacaktı.Kısalar ve belgeseller kısmını ise malesef her yıl filmleri bulamadığımdan izlemekte sıkıntı yaşıyor
Sonuçlar nasıl olacak kestirmek güç. Sanırım 2 Mart gecesi bizi büyük süprizler bekliyor olacak. Heyecanla bekliyoruz..
Tumblr media
0 notes
yirmibesincikareden · 10 years
Photo
Tumblr media
-Mikolaj, hepimiz acı çekeriz. -Evet, ama ben daha azını istiyorum. (Three Color: White)
10 notes · View notes
yirmibesincikareden · 10 years
Text
86. Oscar Ödül Törenine Doğru - Nebraska (2013)
Sinemanın basit hikayeleri devleştirme sanatı olduğunun güzel örneklerinden biri Nebraska. Sıradan bir yol macerasını  aslında bir ailenin hayat yolundaki ilerleyişlerinin sıcacık hikayesine dönüştüren şiirsel bir anlatımı var.
Yaşlı ve huysuz bir ihtiyar ikramiyeden bir milyon dolar kazandığına dair bir mektup alınca evden çıkar ve Lincoln’a doğru yollara düşer.Elinde ne bir valiz, altında ne bir araba. Sadece yola çıkar, bir umudun peşine. Ya da yılların içinde kalmışlığının peşine..Bu yolda babasını kıramaz ve oğlu da ona katılır ardından da ailenin geri kalanları. Piyango bileti için başlayan bu yolculukta duraklar bizi yıllardır görüşülmemiş dostlara, eski anılara ve aslında bir ailenin samimi hikayesine götürür. Bu nostaljik yapıyı destekleyen siyah beyaz çekim ise damaklarımızda ayrı bir tat bırakır.
Tumblr media
Baba ve oğlun duygusal ilişkisi gönüllerimize dokunur hatta yer yer gözlerimizi doldurur. Hayatta aradıklarını belki de bulamamış farklı kuşaklardaki iki erkeğin diyalogları bizi hüzünlendir. Bir yandan kaba tabiri ile bunama evresine gelmiş bir adamın gözünden izleriz dünyayı. Ve dünyanın ona baktığı acımasız göze şahit oluruz. Bu hoyrat ama saf adamın alzeimer mı yoksa yaşlı bir kaçık mı olduğunu bilmemizin ise bir önemi yoktur. Hayatta en büyük hatasının herkese inanmak olduğunu öğreniriz oğlundan sadece, bu da bize yeter. Sonra bir de piyango biletinin peşinden ısrarla gitmesinin sebebinin öldükten sonra ailesine bir şeyler bırakma isteği olduğuna şahit oluruz ki, basıveririz kendisini bağrımıza... Filmin bu hüzünlü havasının içerisinde sürekli didişen iki aksi ama tatlı ihtiyarı canlandıran Bruce Dern ve June  Squibb öyle doğal ve içtenler ki, izlerken kendi büyük anneniz / babanız yerine koyup onlara sevgi duyuyorsunuz. Üstelik aralarındaki trajikomik ilişki ise filme inceden bir espri katıyor. Sıradan bir ailenin sıradan bir hayat hikayesinin bu güzel anlatımında Woddy de Kate de hepimizin ailesinden biri aslında. Ondandır ki aradığımız her duyguyu buluyoruz onlarda.
Tumblr media
Nebraska büyük prodüksyonlar, aksiyon dolu sahneler, hareketli ve görkemli hikayelerden ibaret olmadan, basit bir durum hikayesinin de insanın içini ısıtan samimi ve sürükleyici bir filme dönüştürülebileceğinin güzel bir kanıtı. Size huzur dolu, duygu dolu bir 2 saat vaat ediyor, kaçırmayın.
 Filmin IMDB linki için : http://www.imdb.com/title/tt1821549/
0 notes
yirmibesincikareden · 10 years
Text
86. Oscar Ödül Törenine Doğru - Captain Philips (2013)
Bir super hero Amerika filmine daha hepiniz hoşgeldiniz ! Eğer “ben filmin verdiği mesaja bakmam, beni heyecanlandırsın, sürükleyici olsun yeter” diyenlerdenseniz Captain Philips sizin için biçilmiş kaftan.Başarılı bir aksiyon filmi ile karşı karşıyasınız. Fakat filme daha detaycı bakanlardansanız , sizin için sinema sadece bir “keyiflenme aracı” değilse hayal kırıklığına uğrayacaksınız demektir.
2009’da Maersk Alabama adlı Amerikan yük gemisinin Somali açıklarında korsanlar tarafından saldırıya uğradığı gerçek bir olayı konu alıyor filmimiz.Yönetmen koltuğunda, aksiyon-suç türünde Hollywood sinemasına armağan ettiği popüler filmlerle başarı yakalayan ama en çok da Bourne serisi ile hafızalarımızda yer edinen Paul Greengras var. Greengras teknik açıdan başarılı,görsel efektleri güçlü bir film çekmiş olsa da malesef bu filmin sığ senaryosunun üzerini örtmeye yetmiyor.
Tumblr media
Alabama gemisinin dört Somalili korsan tarafından ele geçirilmesinden, kaptanı Philips (Tom Hanks)’in rehin olarak götürülmesine ve ta ki Amerika’nın ekonomik ve askeri gücünü devreye sokulmasıyla tek bir kişi için yapılan şaşaalı kurtarma operasyona kadar filmin her bir sahnesi abartılı gösteriş ve rahatsız edici Amerikan sempatizanlığı kokuyor. Öyle ki aslında seyircide sondaki süper kurtuluşa kadar teknik güzellikler sayesinde gerilim ve merak yaratmayı başarabilmiş yönetmen, izleyenin gözüne gözüne sokmaya çalıştığı bu sosyal mesajlar ve klişe son yüzünden yaratabileceği beğeniyi de elleriyle öldürmüş oluyor aslında.
Filmin en sevdiğim yanı; neredeyse gerçekten korsan olduklarına inanacağımız kadar iyi performans sergileyen oyuncular. Özellikle de en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında da adaylık kazanan Barkhad Abdi. Hatta kanımca Tom Hanks’in yıldızının sadece filmin son beş dakikasında oyunculuğu ile parladığını düşünürsek, filmin kurtarıcısı; Barkhad Abdi.
Tumblr media
Sadece siyah ve beyaz yoktur, aslolan gridedir denir ya hani, bazen vardır aslında. Tıpkı 2.Dünya Savaşı sonrasında yeryüzünde iki tip devlet oluşumunun meydana gelmesi gibi. Bir yanda kaynakların dağılımına göre cetvelle sınırları belirleyip küçük ülkeler yaratan, sonra da buraları güya kalkındırmak bahanesi ile borçlandıran ve kendilerine bağlı hale getiren süper güç devletler , bir yanda da ekonomik ve(ya) demokratik açıdan hiç bir zaman tam bağımsız olamayan, bu sömürüden ama çok ağır ama biraz daha az ölçüde payını almış, halkı bir şekilde yaşam mücadelesi vermeye çalışan gelişmekte olan veya gelişmemiş ülkeler. Şimdi size soruyorum; sahnedeki aktörler ve rolleri bu kadar açıkken sizce kim beyaz kim siyah ?
Asıl korsan olan kim? Yıllarca emperyalist devletlerin sömüre sömüre tükettiği doğal kaynakları sebebiyle açlık ve sefillikle karşı karşıya kalan Afrikalılar mı? Asıl hırsız, asıl suçlu, asıl zalim kim?Üzgünüm Captain Philips sen bu soruya verdiğin yanlış cevapla biz gelişmiş ülke izleyicisi olmayan kitleden geçerli not alamadın.
Filmin IMDB linki için : www.imdb.com/title/tt1535109/
0 notes
yirmibesincikareden · 10 years
Note
hayat neden acı dolu? nötr olması gerekmezmi senin anlattığın bakış açısına göre?
Hayatla ilgili bu yorumumu hangi yazımdan çıkardın anlayamadım. Ama bildiğim şey şu ki; malesef bu dünyaya sefa sürmek için değil zaaflarımızla sınanmak için gönderildik. Ondan acı şart.ama bugün ama yarın..
0 notes
yirmibesincikareden · 10 years
Link
Sevgili yirmibeşinci karedenin instagramdaki fotoğrafının üzerine tumblrına bakmak aklıma geldi,uzun zamandır bakmamıştım.şimdi yirmibeşincikareden versus ikinoktagülücük yapıcam:
Film tavsiyeleri vol1 Şimdi sizleri en sevdiğim yönetmenin çok beğendiğim filminden bahsedicem,kendisii…………bla bla...
3 notes · View notes
yirmibesincikareden · 10 years
Text
Şahı Şahane Film Müzikleri - 1
Nasıl yemeği lezzetlendiren baharatsa , müzikler de filmlerin baharatıdır gibi gelir bana. Müzikleri güzel olan filmler gönüllerde ayrı bir taht kurar. İki duyumuza da hitap eden sahneler hafızalara daha bir kazınır ,şarkılar o geçtiği sahnelerle özdeşleşir. Hal böyle olunca sinefillerin müzik zevkinin oluşmasında film soundtracklarının yeri de oldukça büyük olmuş olur.
Bir  filme başlamadan önce künyesini , bitirdikten sonra da üzerine yazılanları , müziklerini ,backstageini detaylıca araştıran bir insan olarak yıllardır izlediğim filmler sayesinde dünyanın bir çok yerinden , bir çok tarzda sanatçıyla tanıştım. Ve bu sayede geniş bir müzik yelpazesine sahip oldum.
Filmler iyi ki var diyor ve bu post bu yazı dizimin ilki olsun diye başlıyorum listeme öyleyse. Keyfini çıkarın! 
12 Years A Slave   / Roll Jordan Roll
izleyenlerin aklında şüphesiz ki en çok kalan sahnelerden biridir kölelerin bahçede çalışırken söyledikleri bu şarkı ile hayattan soludukları bir parça neşe,bir parça umut. http://www.youtube.com/watch?v=iszwuX1AK6A
Her  / Karen O - The Moon Song
Her filmi deyince akla gelen ilk şey Scarlett Johansson’un büyüleyici sesi. Siz bir de o sesiyle söylediği şu dünya tatlısı şarkıyı dinleyin.. http://www.youtube.com/watch?v=SU6KFnGF9M8
American Hustle / Paul Mccartney – Live and Let Die American Hustle kelimenin tam anlamıyla göze ve kulağa hitap eden bir film. Güçlü görsellikler ve danslar başarılı müziklerle buluşunca ortaya unutulmaz sahneler çıkmış. En sevdiğim iki şarkıyı paylaşıyorum ama bence siz toptan bir soundtrack albümünü indirin.Pişman olmazsınız. http://www.youtube.com/watch?v=20sc40RDRP Elo – Long Black Road http://www.youtube.com/watch?v=Ab1sOKjgsms 
3 Idiots / Zoobi Doobi 3 Idiots’un hayat dersi niteliğindeki alt metni öyle eğlenceli öyle keyifli bir şekilde işlenmiş ki tüm filmde. Bu iki güzel şarkı ve beraberindeki dansların sinema tarihine en eğlenceli sahneler olarak geçtiği kesin. http://www.youtube.com/watch?v=cQXXfCPnjLo All Iz Well http://www.youtube.com/watch?v=1e3nofzIGP4
Caramel / Mryte ya Mryte
Yıllar önce izlediğim Caramel’de duyup  sevdiğim ardından Sen Aydınlatırsın Geceyi ile bağrıma bastığım terapi etkisi olduğunu düşündüğüm harika şarkı.
http://www.youtube.com/watch?v=_uawBIgQAFA
Bin Jip / Natacha Atlas – Gafsa
En sevdiğim yönetmenlerden Kim Ki Duk’u keşfettiğim filmdir Bin Jip.Başından sonuna kadar tek bir replik içermeyen ama konuşmadan çok fazla şey anlatan harika bir film olur kendileri. Yine bu güzel filmin en büyük armağanlarından biri de bizi Natacha Atlas gibi bir sesle tanıştırmasıdır.Varolsunlar!
http://www.youtube.com/watch?v=FxvPx3pcbtw
Turtles Can Fly / Mor Karbasi – Judia
İran sinemasına giriş yaptığım bir film Turtles Can Fly. Bahman Ghobadi’yi de sinemasını da öyle çok sevdim ve beni öyle etkiledi ki ondan sonra İran sinemasını yoğun bir takibe aldım. Mor Karbasi’de içimize işleyen sesiyle öyle bir can katmıştı ki filme..
http://www.youtube.com/watch?v=ZaXFSnveB98
Snatch / Massive Attack – Angel
Üstatları saymasak eğer gangster filmi deyince akla gelen ilk isimlerden biri Guy Ritchie’dir .Sinematografik gücü öyle güçlü bir yönetmen ki kendisi, senaryosu zaten kusursuz olan filmlerini bir de farklı kamera açıları ve müziklerle süsleyerek her seferinde süper bir iş ortaya çıkarmayı başarıyor.Snatch de şahsen benim herşeyiyle en sevdiğim filmi. Massive Attack'ın birbirinden güzel bu iki şarkısını dinleyince bağımlısı olacaksınız.
http://www.youtube.com/watch?v=i0CmTt2cNzo 
Snatch / The Stranglers – Golden Brown
http://www.youtube.com/watch?v=BJL8GjLCGxU
To Rome With Love / El Pasador – Amada mia amore mio
Tartışmasız gelmiş geçmiş en güzel şehir üçlemesini ortaya koyan usta yönetmen Woody Allen( Barcelona – Paris – Roma) , üçlemenin her filminde bizi dünyanın farklı şehirlerinde yolculuğa çıkartırken seçtiği enfes müziklerle de o şehrin havasına kendimizi kaptırmamızı sağlıyor.Üçlemenin son durağı Roma’nın bize armağanı ise dilinize dolanacak Amada mia amore mio. http://www.youtube.com/watch?v=epdc_BYchE4
Frida / Chavela Vargas – La IIorona
Ünlü ressam Frida Kahlo’nun hayat öyküsünü izlerken bizlere neler eşlik etmiyor ki? Bolca sanat, güzel şehirler , dokunaklı müzikler , örnek alınası bir kadının zorluklarla dolu hayat mücadelesi ve son ana kadar pes etmeyişi. Kahlo’dan öğreneceğimiz çok şey var.
http://www.youtube.com/watch?v=XCUddHPYvCY
4 notes · View notes
yirmibesincikareden · 10 years
Text
86. Oscar Ödül Törenine Doğru - The Wolf Of Wall Street (2013)
Bir filmi beğenip beğenmemenizde bir çok faktör söz konusudur. Filmden beklentileriniz,izlediğiniz ruh hali, film birikiminiz,izlediğiniz ortam vs vs diye listeyi uzatabiliriz. Hatta iddia ediyorum  filmi 2.izlediğinizde bu faktörlerden biri değişmişse, filmle ilgili fikrinizin değişmiş olma ihtimali de oldukça yüksektir. Sanırım benim Wolf Of Wall Street’i beğenmeme sebeplerimden en önemlisi film üzerinde aylardır dönen kulisler, ve çok ama çok artan beklentilerimdi. Haliyle büyük beklentilerle izlediğim WoWS maalesef beni tatmin etmekte yetersiz kaldı.
Goodfellas ve Casino’dan sonra adı dram-suç türü filmler ile anılan Martin Scorsese, birkaç yıllık aradan sonra WoWS ile yine bu türe hızlı bir dönüş yapmışa benziyor. Hatta bu üç filmi üçleme olarak görenler bile var. Fakat ne yalan söyleyeyim Scorsese şüphesiz yaşayan en büyük yönetmenlerden ama son filminde Goodfellas ve Casino’da aldığımız tadı almamızı engelleyen bir şeyler var.
Tumblr media
Bir kere filmin 3 saatlik süresi bana oldukça uzun geldi. Filmden filme değişmekle birlikte ideali 100dkdır diye düşünüyorum.Tabi 3 saat boyunca en güncel örnek Blue İs The Warmest Color’daki gibi ekrana kitleyecek bir kurgu ve senaryo ortaya koyan filmler istisna. Ama WoWS’un 3 saatlik seyirliği izleyiciyi sıkıntıdan patlatmasa bile gereksiz uzatılmış ve sıradanlaşmış bir izlenim veriyor.
Ticari zekası  parlak ve ikna kabiliyeti yüksek hırslı bir Wall Street komisyoncusu olan Jordan Belfort’un kendi ekibini oluşturarak kurduğu sıra dışı şirketinin yükselişini ve illegal eylemleri sebebiyle hızlı çöküşünü izliyoruz Wolf Of Wall Street’de. Senaryo Jordan Belfort’un gerçek yaşam öyküsünden uyarlanmış. İktisadi yönü kuvvetli sıkıcı diye tabir edilebilecek klasik Wall Street filmlerinden farklı olarak karşımıza bol cinsellik,uyuşturucu ve mizah ile harmanlanmış bir yapım olarak çıksa da benim gönlüm o klasik Wall Street filmlerinden yana sanırım.
Tumblr media
Bu kadar olumsuz eleştiriden sonra dram-suç filmlerinin vazgeçilmezi ritmik sert müzikler ve slow motion çekimlerin filmi güzelleştiren faktörlerden olduğunu söylemezsek hakkını yemiş oluruz.Tabi filmin en güçlü yanlarından biri de iyi bir yönetmen-oyuncu işbirliği olduğunu düşündüğüm Jordan Belfort karakteri için Leonardo Di Caprio seçimi. Titanic’den bu yana sayısız başarılı yapımda yer almış ve Oscar adaylığı da bulunan fakat bir türlü en iyi erkek oyuncu ödülünü almaya başaramamış talihsiz DiCaprio umarım WoWS ile şeytanın bacağını kırabilir.Kariyerindeki en sarsıcı performanslarından birini sergilemiş oyuncuyu  bu daldaki güçlü aday Matthew McConaughey zorlayacak olsa da ne yalan söyleyeyim objektif değerlendiremeyeceğim verin artık şu adama Oscar’ı yahu!
Bu yılın en overrated filmlerinden biri olduğunu düşündüğüm WoWS’un seveni de bol sevmeyeni de. İzleyin ve tarafınızı seçin!
Filmin IMDB linki için : www.imdb.com/title/tt0993846
1 note · View note