Tumgik
#ve aşırı zor diye düşünüyorum
kedilisuvariydi · 9 months
Text
gerçekten hiç evlenesim yok
13 notes · View notes
tipitip213 · 1 month
Text
Annemin kalçası
selam size anneme olan ilgimin nasıl ilişkiye dönüştüğünü anlatıcam..annem 165 boyunda 73 kilo beyaz tenli 36 yaşında bir kadındır.erken evlendiği için üç çocuğu olmasına rağmen halen çook sexidir.benim ençok ilgimi çeken yeri kalçalarıdır.kocaman kalçaları var ve hiç güneş yüzü görmedikleri için bembeyazdır
bazen eğilince arkadan kalçalarının yarığını görürürüm ve süt gibi beyaz kalçaları beni deli eder.evde genellikle dar elbiseler giyer ve bu enfazla tayttır.tayt giydiği zaman arkadan külot izi belli olur ve her zaman kendisine bir beden küçük kilot giydiği için harika bir görüntü ortaya çıkar tabi buda benim 31 lerimin en önemli kaynağıdır.evde yanlız olduğum zaman onun iç çamaşırlarını karıştırırım ve en az 3 posta atmadan rahatlamam çünkü annemin mükemmel iç çamaşırları var.ve bu çamaşırları onun üzerinde hayal ederim.ve azgınlığım dahada artar.
neyse asıl olaya gireyim.anneme olan ilgim gitgide artıyodu ve bunu fiiliyata dökmek için fırsat arıyordum neyse bi gece yine acayip azmıştım ve annemlerin odasına gitttim kapı yarı açıktı içeri yavaşça girdim annemler derin uykudaydılar nefes alışlarından anlamıştım.annemin kalçalarını okşamayı kafama sokmuştum.gece uykuda pek çok kişiyi okşadığım için biraz tecrübeliydim kimleri okşadım derseniz kardeşim halam ve amcamın kızını bir çok kez okşadım.annem yüz üstü uyumuştu ve yorganı yarı açıktı üzeride beyaz bi tayt vardı ve kocaman kalçaları dahada belirginleşmişti benim alet taş gibi olmuştu.yavaşça yaklaştım elimi yorganın altına soktum sıcacıktı ve ilk önce göt yanaklarını okşamaya başladım ilk kez annemi okşuyordum ve çok heyecanlıydım.tabi okşarken çok yavaş yapıyordum bi yandanda sikimi okşuyordum.taş gibiydi boşalmamak için kendimi zor tutuyordum.neyse bi ara annem uyanır gibi oldu elimi çektim biraz bekledim sonra devame ettim bu sefer kalçalarının arasına elimi soktum amının şişkinliğini hissettim çok etli bi amı vardı ve külot sıkıştırmıştı amını.o ara dalmışım okşamaya ve birden annemim sesini duydum çok kısık bi sesle odana git dediğini duydum şok olmuştum adeta nefesim kesilmişti dondum kıpırdayamadım annem tekrar ettim odana git diye bende yavaşça doğruldum ve odama gittim ama perişan durumdaydım yakalanmıştım.ve babama söylerse diye korkudan ölüyordum
neyse odama gittim beklemeye başladım ışık kapalıydı on dakka sonra annem geldi.sen ne yapıyodun dedi utanmıyomusun dedi.bende dayanamadım dedim evde çok dar giyiniyosun ve benda kendime hakim olamıyorum dedim sürekli seni düşünüyorum dedim bana beni düşünerek kendini tatmin ediyomusun diye sordu .bende evet dedim şaşırdı neremi peki diye sordu bende kalçalarını dedim hafif güldü işte bu gülümsemesi ilgimin onun hoşuna giititği anlamına geliyordu rahatladım. sonra bana hiç ilşkiye girdinmi diye sordu bende utandım ve hayır dedim.derken ışığı açtı ve kapıyı kitledi ve arkasını bana dönüp domaldı ben çok şaşırmıştım bana nasıl diye sordu bend emükemmeldedim ve yerimden kalktım kalçalarını okşamaya başladım annem taytını sıyırmaya başladı ben dur dedim ben soyacam seni dedim.oda tamam dedi ben yavaş yavaş sıyırdım taytını altında siyah ve dapdar bi külot vardı külot normaldi ama dar olduğu için annemin bembeyaz ve kocaman kalçalarının arasına girmişt.harika bi görüntüydü.en aletimi çıkarmadan ve annemin külodunu çıkarmadan kalçalarını arasına dayadım bu benim en büyük fantezimdi ve gidip gelmeye başladım bi yandan da body sinin üstünden annemin iri memelerini okşamaya başladım mükemmel bi ritim tutturmuştuk derken annem elini aletime attı ve çıkarmaya çalıştı bende yardım ettim ve çıkardık aletimi kafası mosmor olmuştu annemin aletime dokunmasıyla boşaldım aşırı derecede fazla kamıştı menim ama sikimin ineceği yoktu.
annemi yatağıma yatırıp etli ve kısa kıllı amını yalamaya başladım gece olduğu için fazla inliyemiyordu ama kasılmasından zevk aldığı belliydi.amı iice sulanmıştı benimde aletim tekrar taş gibi olmuştu.annemi ters çevirdim amacım koca götünün arasına sokmaktı o da amdan istemedi çünkü yanımızda prezervatif yoktu.göt delii dar gürünüyordu ve yalamaya başladım bi yandanda amını parmaklarımla okşuyordum annemin kasılmaları iyice hızlandı oda boşalıyprdu sanırım ama ben deliini yalamaya devam ediyodum.deliğini iice yumuşattım ve anneme hazır olmasını söyledim annem yastığı ıssırdı ve ben aletimin başıdı deliğine dayadım ve yavaş yavaş sokmaya başladım ilk başlarda annem inlemelerini artırdı ve yastığı ıssırdı ama biraz gidip gelince deliği genişledi ve ben 2-3 dakka git gelden sonra bi daha boşaldım ama inanın sikimde hiç inme olmadı.sonra anneme bi daha istermisin dedim o da acele edersen olur dedi ve yine gidip gelmeye başladım annme zevkten inliyordu ve bende bi yandan kocaman ve uçları dikleşmiş memelerini okşuyorum bi daha boşalmama az kalmıştı sikim çıkardım göbeğine boşaldım annem acayip zevk almıştı ....sonra her fırsat bulduğumuzda sikişiyoruz annemin koca götünü sike sike dahada büyüttüm ve onunla kimse omadığı zamanlarda iç çamaşırı fantazilerimi gerçekleştiriyoruz aanem benmi ona alığım külolu çorapları ve külottları giyip karşımda dans ediyor...tekrar görüşmek üzere....
38 notes · View notes
sevdambeyzamaait · 4 months
Text
Part 3
...Senin önünde ağladım. Benim için ne kadar büyük birşey olduğunu farkındamısın? Hayatımda başkasın önünde ağlamam. Hiç kimsenin önünde ağlamam. Ama senin önünde ağladım. Utanmadan ağladım. Sen benim liman olmuştun. Nikahlı değildik, eşler değildik, ama sanki tüm hayatımız boyunca evli olduğumuz gibi, sana okadar güvendim ve değer verdim. Ailemdin. Annem, babam, abimden daha çok sana açıldım. Sana herşeyim söylediğimde, tüm kalbimle seni herşeyim olarak gördüm. Baharımı başlatan o güzel narin bir çiçektin. Bunlar gerçek değilmiydi Beyza Nur? Bunlar hepsi çocuk oyuncağı miydi? Bunlar gerçek aşk değil miydi? İlk kez sana bunu şimdi söylüyorum: Ben bu sefer tamamen kırıldım. Çok kırıldım. Kalbim paramparça. Bunu göz yaşlarımı zor tutarak söylüyorum und ich sag das nicht um Mitleid zu erzwingen. Sana sınırsız tüm hislerimi göstermek için bunları söylüyorum. Çok zor dayanıyorum. Anlam veremiyorum. Allah'a dua ediyorum. Elhamdulillah. Ama çok üzülüyorum. Ve çok kırıldım. Benden çok zor zamanlarda ayrılmıştın. Ama yinede birşey demedim. Hiç bir zaman birşey dememeye çalıştım. Bilmiyorum, başardım mı, ama seni hiç bir zaman üzmek istemedim. Ama sen nasıl hemen beni böyle kenara atiyorsun? Geçmişe bakıyorum, düşünüyorum ve yeni fark ediyorum - hep ayrılmak istedin. Sen beni hiç istedin mi ki? Kontaktabbruchdan sonra bir şekilde hep kaçmak istedin. Sen bana aldatma hikâyesini anlatırken, kendi kendime düşündüm, bu doğru olsa bile o an affederdim. Aşırı sevdim. Ve bunu söylemek istemedim aslında, neden böyle olduğumuda bilmiyorum, ama herşeye rağmen halendaha seni çok seviyorum... Aber habe ich dir nur so wenig bedeutet? War ich dir nur so viel Wert? War diese Liebe nicht echt? Wie kannst du mich nicht so sehr lieben, wie ich es tue? Nasıl bunu yapıyorsun? Ozaman niye bu kadar kalbime girdin? Ich wünschte wirklich, ich wäre dir so viel Wert, wie du es für mich bist... Aşka inancım sona geldi. Hayatımın ateşi sona geldi. Sadece sevmek ve bir kere olsun sevilmek istedim... Ve bunu seninle beraber yaşamak istedim.
Es tut mir so Leid, dass ich so ein Text schreibe. Bunu gerçekten çok ama çok zor yazıyorum ama artık hislerimi kendimde tutamıyorum. Bu seni kötü yapar diye, çok düşündüm. Hiç paylaşmasam diye düşündüm çünkü seni böylelikle üzerim diye. Biliyorum, sana mutlu ol söyledim. Ve inan senin mutlu olmanı çok istiyorum. Ich habe so Angst, dass ich dir dein Leben ruiniere, dein Gefühl fürs lieben zerstöre oder dich traurig mache. Sehr sogar. Und ich wollte eigentlich niemals solche Sachen dir sagen. Bitte nimm es nicht böse, aber ich muss es einfach raus lassen. Wenn du wirklich willst, dass ich dein Leben für immer verlassen soll und nie wieder was von mir hören willst, dann werde ich diesmal deinen Wunsch respektieren, so schwer es mir auch fallen wird das zu tun... Bunu paylaşmaktan önce çok dua yaptım. Ich tue mich wirklich schwer auf posten zu klicken, es tut mir echt weh. Es tut mir wirklich Leid, Nurum...
17 notes · View notes
benmisim · 11 months
Text
hamileliğimden önce, fast-food abur cubur yiyen hamilelere hayret ederdim çok kötü bişey yapıyorlarmış gibi gelirdi kdkvk hatta makyaj yapmaları bile çok yanlış geliyordu. başaklık ✌🏻 hamile kalırsam kesin çok pimpirikli olurum diye hayal ediyordum. her şeye aşırı titizlenirmişim, gebelikte hafta hafta gelişmeleri takip edermişim, günlükler tutarmışım, haldır huldur çocuk gelişimiyle ilgili kitaplar okurmuşum gibi geliyordu kfkvkf ama bizim başaklık haritadaymış, hiç öyle olmadı :d sekiz aylık hamileyim, geriye dönüp baktığımda çok rahat geçti süreç. yani kafam rahattı. fast food abur cubur şekerli unlu mamül tarzı şeyleri her gün tüketiyor olabilirim, bununla kesinlikle gurur duymuyorum, keşke böyle bir alışkanlığım olmasaydı veya kırabilseydim bu süreçte ama… daha çok önem verdiğim şey “takmamak” oldu. neticede sağlığın yerinde, gebelik şekerin falan yok, iştahın yerindeyse abartmadığın sürece otur ye işte patates kızartması nolcak. önemli olan iştah, allah insana afiyet versin :D evet cips, paket dondurma falan zararlı ama plasentanın görevlerinde zaten zararlı şeyleri filtrelemek yok mu 🤔 falan gibi düşündüm hep. gırtlağım için canımı sıkmadım ckckc fazla kilo aldım, bacağım göbeğim hep çatladı, ama ne önemi var yani kilodur verilir. çatlak da aşırı doğal bir olay, ayrıca manken miyim onu dert edeyim fkckc hareket de çok edemedim mesela güya düzenli pilatesler yogalar yapılacaktı…. pilates bir kere bile yapmadım, yogayı da üç beş kez yapmışımdır. 34 hafta bitti hâlâ “yapıcam yapıcam” diyorum :D ama son günler ağırlaştıkça hareket de zorlaştı. uzun uzun yürümek falan da zor geliyor. ayaklarım ödemden şiş şiş oldu ağrıyor falan. tabi yine de yürümek lazım. neyse. öyle işte, hamilelik kafası hiç önceden hayal ettiğim gibi çıkmadı. sorumluluk sahibi kontrollü yetişkin modumu açacağımı zannederken, tamamen çocuk modumla hareket ettim 😪 bu da rahatsız etmedi ama. çok ilginç. hamileliğimden önce çocuk yanımın ortaya çıktığı her an kendimden nefret ederdim. çocuk yanımın ihtiyaçlarına karşı çok tepkisel ve dışlayıcı davranırdım. hamilelikte, hiç olmadığım kadar çocuklaşmama rağmen bu beni rahatsız etmedi. yani kafamın içinde bir ses “çocukluk yapma! yetişkin ol!” demedi. aksine, sonuna kadar boşalttım o enerjiyi, hiç rahatsız olmadan, kendimi durdurmadan. çocuk yanıma, çocukluğuma sanırım ilk defa “ya napıyosun bi kendine gel” demedim, “haklısın” dedim, “bağır, çağır, dağıt”… bu açıdan çok güzel geçti gerçekten xkckck bilemiyorum. hamilelik başka bi kafaymış, önceden kestirebileceğim bir şey değilmiş. ruhsal olarak beni çok iyileştirdiğini düşünüyorum. rahatsız olduğum, korktuğum, kaçtığım her şeyi hortlattı, dibine kadar yaşattı. bunları görmemi ve yaşayarak içimden atmamı sağladı gibi. bilemiyorum, yani yaşarken kurtuluyorum gibi geliyordu ama sonra ne olur bilemiyorum clckvk şimdilerde doğum kafasını, annelik kafasını çok merak ediyorum. ama bunun da önceden kestirebileceğim bir şey olmadığının farkındayım, o yüzden düşünmeyi hayal etmeyi bırakmam gerek :d allah yardımcım olsun, biraz kaygı verici, çünkü bilinmezlik…. 🤷🏻‍♀️
10 notes · View notes
hazanla · 2 years
Text
İnsanı sadece biyolojik bir varlık olarak göremediğimiz, onun varoluşuna çeşitli anlamlar yüklediğimiz için, gövdeden akan kanın, can denilen şeyi çekip almasını, dolayısıyla o kişinin “ölmüş” olmasını bir türlü kavrayamadığımızı düşünüyorum. Hayvanlar ölümü anlıyor ama insanlar anlayamıyor. Can denen şey, her türlü yaralanmaya, berelenmeye açık haldeki insan bedeninden bir saniyede çıkıp gidiveriyor ve insanlar bunun sonucunda aklını kaçıracak kadar sarsılıyorlar. “Tanrım, daha bir iki saat önce nasıl da canlıydı, nasıl da kahkahalar atıyordu, şimdi nasıl yok olabilir” diye tekrarlayıp duruyorlar. İnsanın algılama gücünü zorlayan bir durum bu. Hayatımıza, varoluşumuza yüklediğimiz hiçbir kavramla bağdaşmıyor. Sahiden her şey saçma mı, hayatın hiçbir anlamı yok mu? Bence öyle! Yok, hiçbir şey yok. İnsanın biyolojik fonksiyonlarına aşırı bir anlam yükleme çabası içindeyiz. Çünkü hiçlik zor geliyor.
Kardeşimin Hikayesi, Zülfü Livaneli
28 notes · View notes
ebrubodyy · 1 year
Text
Çabalamak
Hepimizin hayatında büyük hedefleri ve hayalleri vardır.Mesela ülke ülke gezmek,kendi işini kurmak ya da bir aile kurmak.Ama insan düşünmeli kurduğum bu hayal için ne yapıyorum her gün o yataktan zar zor kalkıyorum bütün gün sosyal medyada geçiriyorum ve bana bir şeyler gelsin diye bekliyorum.Biliyorum yol aşırı uzun ve yorucu geliyor o yüzden başlayamıyoruz zaten ama küçük bir adım atsak neler olucak. Şöyle düşünüyorum mesela ilk adımımı düşünüyorum belkide bazılarımız için 3 yılı aldı düzgün yürümemiz ama şu an koşuyoruz aynı şekilde bence hedeflerde öyle başta küçük bir adım hatta bazen düşüşler, yaralanmalar, çırpınışlar, ağlamalar olucak bazen dizlerimiz kanıyacak bazen izler bırakacak yaralarımız olucak bazen güçümüz kalmayacak ama çabalamak zorunda değil miyiz? Her saat ömrümüzden götürmüyor mu? Yavaş yavaş saçlarımız beyazlamıyor mu? Kaç pişmanlık daha heybemize alıp bu dünyayı terk edeceğiz? Kaç keşke daha…
17 notes · View notes
sensussinyor · 1 year
Text
İlgilendiğim kedilerden birinin ayağında kırık var, hayvan iki gündür tek ayağı havada sekerek yürüyor. Gözümün önünden gitmiyor o hali. Başına ne geldi bilmiyorum, bakmaya çalıştım dışardan bir şey göremedim zaten aşırı korkak bir hayvandı kendime zor alistirmistim.
Kara kara onu nasıl korkuyla kendine daha çok zarar vermeden yakalayıp veterinere götürürüz, nasıl tedavi sürecinde daha kötü olmamasını sağlarız diye düşünüyorum. Beni çok zorlayan bir hayvandı, zaten hastalığında yakalayamadığım için ön dişleri hariç tüm dişleri çekilmek zorunda kalmıştı, geç kalmıştık.
Şu sıra ne güzel hepsi gayet iyiydi derken bu çok canımı sıkıyor. Yatakta dört dönüyorum napicam diye. Yakalamasi, götürmesi, operasyonu, uyanma ve iyilesme süresi, pansumanı, kedinin yaşayacağı stresi, bunalımı, acısı... Üstelik maddi olarak da faturasını karşılayabilir miyim bilmiyorum, eminim veteriner ücretleri de hayli artmıştır, belediye de çok güven verici gelmiyor.
Yani kafam allak bullak.
11 notes · View notes
karincakarakedi · 2 years
Text
Devam devam, pes etme vakti değil~
Son bahar iyice etkisini göstermeye başladı. Giysilerimizin kolları uzadı, soğuk içeceklerimiz sıcak içeceklerle yer değiştirmeye başladı.. Ah biraz da hafif yağmurlar görebilsek ne iyi olurdu, değil mi?
Biraz bencillik edip dışarı çıkacağım günlerde sağanak yağmur yağmasın diye dua ederim. Çünkü yaşadığım şehir yağmurun fazlasına asla alışamıyor.. Ama hafif yürürken insanı rahatsız etmeyen o ılık yağmurları özlemedim desem yalan olur. Özellikle duraktan kursuma kadar gittiğim yolda çok güzel bir park var. Oradan geçerken ılık rüzgarı hissetmek çok hoş~
Bir de yağmur olsa ne hoş olurdu * _ *
Yeşilin olduğu ve yeşilin yaşamımızla karıştığı yerler benim için bir gülümseme sebebi. Huzurun tam anlamını bilmiyorum ama o anlık hissettiğim şey huzur ise, güzel bir duygu..
Eheh..
Bugün de canım en sevdiğim mevsim hakkında konuşarak konuya başlamak istedi.
Tumblr media
Minik minik adımlarla şu anki Japonca ders kitabımı bitirmeye yol aldım. Ardından kolları sıvayıp JLPT çalışmak sağlıklı bir gelişme olur diye düşünüyorum. Gerçi, uzun dönemli planlar yapmayı sevmiyorum. Çünkü önceden de demiştim hayat planları bozmayı sever.
Ama şu anlık, elimden geleni yaptığım için minik adımlarla hedefe doğru yürüme hissi beni mutlu ediyor.
Dans okulunda da, evdeki çalışmalarımda da..
Bazen gerçekten zor olduğunu hissediyorum. Özellikle üniversitenin derslerine çalışırken, omuzlarımdaki yük artıyor gibi. Hiç gelişemeyecek gibi..
Çünkü zihnimiz belirsizlik içindeyken umutsuzluğa düşmeye eğilimli oluyor. Böyle zamanlarda ilerlememi görünce bu düşünceler buhar olup uçuyor.
Aşırı zorlandığımda sakinleşene dek kitabı kenara bırakıyorum. Ardından kaldığım yerden devam ediyorum. Bunun biraz yardımı oluyor.
Geçtiğimiz hafta dans dersinde fark ettim ki, fiziksel güçsüzlüğüm hareketlerime çok fazla yansıyor. Basit koreografilerde bu durum göze batmıyordu ancak önümüze biraz zor parçalar ve figürler gelince aynadaki aksimin eksiklerini görmemem mümkün değildi.
Bu yüzden tekrar egzersiz yapmaya başladım. Açıkçası bir spor salonuna gitmek benim maddi durumumda pek mantıklı değil. Yine de evde egzersiz yapmaya alışkın olduğum için pek sorun etmiyorum. Uzun zamandır vücudumu her gün esnetmek dışında ayrı egzersiz yapmıyordum. Tekrar egzersiz yapmaya dönmek biraz yorucu oldu.
Ama tuhaf bir şekilde keyifli. Geceleri uyuyamayan benim uykumun erken gelmesini sağlıyor. Hem egzersiz hem de yeni figürleri çalışmak. Zaten vücut bir süreden sonra tempoya ayak uydurmaya başlıyor.
Not: Evde egzersiz yapıyorsanız lütfen kendinizi sakatlamamaya özen gösterin T-T
Akşamları uyumadan önce bir-iki bölüm Hunter x Hunter izlemeye başladım. Tuhaf bir şekilde sardı. Oldukça eğlenceli bir animeymiş! Neden daha önce izlemedim ki?
Eğlenceli karakterleri, ilginç bir konusu var~
Küçük çeviriler yaparken arada göz atarak izliyorum ya da kafamı dinlendirmek için. Etkili oluyor~
Çizim yaparken de YT'den podcast olarak dinleyebileceğim bilgi temalı videolar açıyorum. Hem yeni fikirler dinlememi sağlıyor hem de çizimin ne zaman bittiğini anlayamıyorum. Böyle minik minik detayları hayatımıza eklediğimizde, yorgunluk hissi biraz da olsun perdeleniyor. Hatta geçiyor.
Henüz gelişme göremiyor olabiliriz, olabilirim ama şu an bırakırsam asla görmeyeceğimi de biliyorum. Bu sebeple minik adımlarla ilerlemeye devam * _ *
Hepimizin emeklerine sağlık!
Sık sık paylaştığımın farkındayım ama bu sanatçının müziğini dinlemeyi çok seviyorum * _ *
youtube
~Anka
2 notes · View notes
n0bold · 9 days
Text
Sevgili ?
Yine bir sürü şey düşünerek, aynı zamanda ne yazacağımı gram bilmeyerek geldim.
Bu gün yeni bir şey fark ettim, bir şey söylemek zor. Peki ya bir şey söylememek? O da zormuş sanırım. Dün ilk defa gerçekten nasıl hissettiğimi yazdım. Ve daha önce Tumblr kulladığını bildigim bir arkadaşım var. Bir şeyler yazmaya başladığımı söylememek için zor durdum. Aslında söylememek için kendimi neden tuttuğunu ve ya tutmaya çalıştığımı bilmiyorum. Bana vereceği cevabı tahmin edebiliyorum aslinda, hepsi olumlu yönde. Hatta beni tebrik edeceğini bile düşünüyorum. "Yakın arkadaş" denecek derecede yakın olduğumuz için genelde neler hissettiğimi konuşmadığımı biliyor. Ve bunun benim için bir adım olduğunu filan söyler sanırım. Aslında ona yazmaya başladığımı değil de Tumblr hakkında bir kaç bir şey sormak için danışacaktım. Ama sorduğum anda bu işte bir iş olduğunu zaten anlar ve anlatmak zorunda kalırım. Aslında sanırım söylemek istiyorum. Şuan moladayız, konuşmaya gidiyorum.
Evet.
Arkadaşımla konuştum. Ama arada bir sürü şey oldu 3-4 saat geçti son yazdığımdan beri. Arkadaşım tam da tahmin ettiğim gibi olumlu yönde cevap verdi. Ama uygulamanın eskisi kadar kullanılmadığını söyledi, tabii öyle yüz binlere ulaşmak gibi bir niyetim olmadığından pek umursamadım. Öğlen molası bitimine doğru resim kursu hocam bana mesaj attı.. "okulda mısın" mesajıyla yaklaşık 1 dakika kadar bakıştım. Sonrasında "okuldayım" yazıp sınıfa doğru gitmek için yola koyuldum.
(Not: tanıdığım insanları rutin görüşmelerimiz dışında görmek çok gerip ve gerici (⁠@⁠_⁠@⁠;⁠) )
Tam sınıfın olduğu binaya girerken aşırı gergin olduğum için arkadaşlarımı biraz tersledim sanırım (⁠〒⁠﹏⁠〒⁠). Her neyse tam sınıfa çıkıyordum ve hocanın okulda olduğunu ve atölyede olduğu mesajini aldım. Tabikide her zamanki gibi aşırı gergindim ama sonuçta öğretmenimdi. Biraz konuşurum ve geri gelirim diye düşündum. Düşünmemle yeni insanlarin arasında kendimi bulmam bir oldu. Atölyeleri gezdik ve herşeye hayran hayran bakmaya başladım. Beraber geldiğimiz bütün zaman boyunca gergindim ve belli olduğuna emindim ama sonuna kadar devam ettim. Zaten çok da uzun sürmedi en son sergiyi de gezip ayrıldık ve sınıfıma gittim. Bilemiyorum sanırım o kadar da şey değildi.. kötü? Rahatsız edici? Bilmiyorum.
Aslında normalde konuşkan biri sayılırım konu varsa saatlerce konuşabilirim ama bu kadar gerilmem çok ters geliyor. Bazen "acaba böyle olmamalı mı" tarzı düşüncelere dalıyorum ama sonra düşünce kaosuna kapılmamak için salıveriyorum.
Bir şey daha var, hani derler ya;
Sevgi iyileştirir.
Peki ya..
Kendimizi seversek?
Şuan bunları yazabilmek için sınıftan kaçtım ve böyle olunca daha da geriliyorum birisi yanıma gelip
" ne yazıyorsun , -bu da kendini iyice yazar zanetti, -sen mi yazıyorsun (aşağılayıcı bakışlar) "
Tarzı düşünceler işte. Neyse derse girmem gerek, başka bir şey düşünürsem yazarım. (Belkide yazmam?)
Okuldayken sürekli kendimi kıyaslayip duruyorum :/
Yani hiç kimse gerçekten umutsuzluğa kapılmıştır mutlaka ama bu his..
Bazen herkesten daha kötü olma düşüncesi ile yanıp kül oluyorum.
Az önce arkadaşımla kütüphanenin kapısında oturuyorduk ve yurttaki oda arkadaşımı gördüm ve krize girdim -_-
Bazen gerçekten ağır bir otonefret çukuruna batıyormuşum gibi hissediyorum..
Acaba farklı olsaydım neler değişirdi. Gerçekten merak ediyorum. Sadece farklı olmak. Herkes gibi?
Normalde öğrenciler yazı iple çeker öyle değil mi? En son ne zaman yazın gelmesini istediğimi hatırlamıyorum. Aslında biliyor musunuz, normalde böyle kendi derin konularımı kimseye açmam. Bu kadar depresif ruh halini yansıtmak iyi gelmiyor nedense - ya da en azından ben öyle düşünüyorum-
Sanırım bunun nedeni "ne söylersek ona dönüşünüz" tarzı bir düşünce yapısında olmamdan kaynaklı ┐⁠(⁠ ⁠˘⁠_⁠˘⁠)⁠┌
Şuan arkadaşımla vedalaştık ve ben otobüsteyim. Bu gün çok fazla olumsuz konu konuştuk o yüzden daha çok yazasım var. Hayat ne kadar değişken değil mi? Yaşayış biçimleri, düşünceler, öncelikler, hisler...
Hepsi ne kadar da kendine özgü. Aslında bir bakıma bu hoşuma gidiyor, Herkesin farklı olması. Ama bazen "herkes aynı olsaydı" ya da " herkes benim gibi olsaydı :b" gibi hayaller kuruyorum. Ve olasılıkları düşünüyorum. Düşünsenize herkes sizin gibi, ne istiyorsanız onlar da onu istiyor. Kimse size karşı çıkmıyor çünkü zaten yaptığınız şeyi neden yaptığınızı biliyorlar. İlginç. Gerçekten çok ilginç.
Şuan sırf boş yaptığımı ve sadece yazmak için yazdığımı düşünmeye başladım. Ama silmemek için direnmek zorundayım. Bu bir süreç, zamanla alışmayı umuyorum. Yurda gelmek üzereyim. Uyumadan önce belki yazarım, sırf boşa sallasam bile sarmaya başladı. (Nasıl olsa kimse beni tanımıyor diye rahatım :D)
(Not: yazmadı)
İyi günler bol güneşler 😌
0 notes
0murgan · 26 days
Note
Birden çok tanı konuldu şu an için, fakat en aşırı da duygu durum bozukluğu olan ve sınırda kişilik olan tanılarım. Maalesef hayatımı ve haraketlerimi çok etkilediği için ilaç tedavisi biraz mecburi bir yöntem gibi duruyor. O kadar istemiyorum ki kullanmayı, sana anlatamam. Ama hayatımı çok olumsuz yöne sürüklüyor ve böyle yaşamak benim için epey zor.
Bu tanı hakkında psikoloğumla konuşurken normalde yapmayacağım haraketleri yaptığımı heyecan aradığımı söylemiştim ve aslında bu mani dönemine denk geliyormuş. Bu cümleler beni kesinlikle yıktı, kendi karakterimi bilemiyor haldeyim. Ve çevremde sevdiğim birkaç insanı da eskiden bu hatalar yüzünden kaybettiğimi bugün anlıyorum. Gerçekten söylediğin gibi kendimi tanımam gerekiyor. Sadece gerçekten çok anormal hissediyorum.
-👤
Anlıyorum seni. Psikoloji sempozyumlarına katıldığım dönem araştırma konum, sınırda kişilik bozukluğuydu. O sebeple az çok neler yaşadığını anlayabiliyorum. Yine de, bu araştırmaları yaparken gördüğüm birçok örnek vardı ve bu örnekler bana durumun o kadar da kötü olmadığını hissettirdi. Yani, esasında kötü veya iyi olan, durumun kendisi değil, durumu nasıl karşıladığımızdı. Bunlardan birisi, 17 yaşındaki bir kız çocuğuydu. Günlük olarak kullandığı hesabına biraz bakınca bile "borderline" diye haykırıyordu hesap bana ve içerikler düzenli olarak ölüme, intihara, asla başaramamaya odaklanmıştı. Yazılar, sahiden can yakan türdendi. Karamsar, okuyan kişinin "evet, başka çare yok" diyebileceği türden, yani.
Ama bir örnek daha vardı ki, bu da araştırma yaparken kullandığım kaynakların birinin altındaki yorumdu. 25-26 yaşlarındaki kadın yazıyordu bu sefer. Bayağı, kitap okur gibi okuduğum uzun yazıları vardı ve kendisine de borderline teşhisi konulmuştu. Ama, ilk örnektekinden çok farklı bir gözden, dilden yazmıştı yazısını. Yıllardır bununla mücadele ettiğinden ve bir noktada eşinin elinden tutup "bu mücadele edeceğin bir şey değil, bununla savaşmayı değil, yaşamayı öğreneceksin" demesiyle tüm hayatının seyrinin değiştiğinden bahsediyordu. Geçenlerde bir video gördüm, kadın, oğlundan için "oğlum otizm ile savaşıyor" diyor videoda. Oğlu da onu düzeltip "hayır, savaşmıyorum. Sadece otizmliyim" diyor ve aslında bu da bize sahiden, yaşamı daha kaliteli ve huzurlu yapabilecek bir durumdan söz ediyor.
"Mağdur rolünden çıkmak."
Sert bir cümle olabilir ama kişi istemese de hayatının birçok döneminde kendini mağdur hissediyor veya mağdur hissetmeye zorluyor, bu su götürmez bir gerçek. Bazen, elimizde olmayan sebeplerle buna yöneliyoruz ve kesinlikle yanlış demiyorum. Sadece, bu düşünce kalıbı terk edilmesi gereken bir düşünce kalıbı diyorum.
O yüzden, psikolojik olarak normalinden farklı gerçekleşen olaylara "hastalık" denmesini doğru bulmuyorum esasında ama toplumda anlaşılır olabilmek için kullanıyorum bazen. "Geçmiş olsun" lafı bir işe yaramayacaksa ve bu yaşanan da geçmeyecekse, bunu hastalık diye adlandırıp kişiyi "ömür boyu bir hastalık ile yaşamak zorundayım" düşüncesine itmenin bir faydası olduğunu düşünmüyorum.
Bu, bir durum. Evet, farklı bir durum anonim ama medyada yansıtılan gibi bir durum değil. O yüzden, yeni öğrendiğin için "anormal" hissedişini anlıyorum ama bunun zamanla geçeceğini düşünüyorum. En azından öyle olmalı çünkü.
Basit bir tanım yapmam gerekseydi bu gibi durumlar için "normal olan duygu/dürtülerin aşırı hâli" derdim. Ve böyle söylendiğinde pek korkunç gözükmüyor göze sanki?
0 notes
mezardakicicekk · 3 months
Text
KAFAMIZ NASIL GÜZEL #2
11/03/2024
Yeni görenler için not: Lütfen önceki yazımdan başlayarak okuyunuz.
"Senin göz yapın çok değişik." dedi aniden. Ona doğru dönüp başka ne diyecek diye bekledim. "Daha önce böyle göz yapısı görmemiştim." diye devam etti. "Evet, doğduğumda japon bebeklere benziyormuşum. Rahmetli babaannem öyle söylerdi." dedim. "Dimi ya. Ama tam japonlarınki gibi çekik değil, çok farklı." "Aynen. Büyüdükçe eski çekikliğini kaybetti. Hafif bir çekiklik var. Japonçe kızım derdi bana yarım yamalak türkçesiyle." "Sen yabancıydın dimi?" "Melezim. Soyadımdan nasıl anlamadın? Gerçi onu uydurdum zanneden çok oluyor." "Bende başta öyle sanmıştım. Kimlikteki ismini kullanmayıp kendine isim seçtiğin için bunuda kendin uydurdun sanıyordum."
Böyle konuşurken saçlarımla oynamaya başlamıştı. O an öyle güzel bir duygu doldu ki içime anlatamam. Üstelik çok kötü zamanlar geçirirken değer verdiğim birinden bu davranışı görmek çok hoş bir his. Yavaş yavaş saçlarımı okşadığından hem rahatlıyordum hem uykum geliyordu. Bir şey anlamasın diye çok uğraşıp sürekli konuştum. Konuşurken uykumun kaçacağına inandım o an. "Bu arada üniversite kazanırsam belki halamın çatı katını kiralayabilirim." dedim. "Ay ne güzel bira içilir orada he." dedi. "Senle eve çıkalım çok istiyorsan." "Olur ama dolabı baştan aşağı birayla donatırım." "Annem bize gelirse yok etmen lazım ama." "Bir gece önceden hepsini içerim." "Annem gelincede kraliçem hasta sen gitme yanına derim. Mazallah o kafayla allah bilir neler dersin sen." "Beni tutamazsın ki"
Gerçekten ev tutsak nasıl ev arkadaşı olurduk diye düşünmeye başladık. Annem kraliçemi sarhoşken görse nasıl olurdu diye düşündük. Kraliçem gözlerini şaşı yaparak dibime girdi ve "Ay Pei'nin annesi teyzeciğim hoşgeldiniz. Ha benim gözlerim böyle. Bu arada ikiziniz mi var maşallah ne kadarda benziyorsunuz." dediğinde kahkaha attım. Yaşanması çok olası bir senaryoydu bu. "İkimizde yemek yapmayı bilmiyoruz. Aç kaldık. Neyse ben senin için öğrenirim." dedim ve "Bi zahmet. Ben çalışıp eve ekmek getiricem. Sen dersine çalışıp yemek yaparsın." dedi. Kısa bir an hepsini hayal ettim. Kraliçemle gerçekten çok iyi ev arkadaşı olabilirdim. "Harbiden soyadın ne güzel senin." dediğinde şaşkınca ona doğru döndüm. Konunun üstüne bi ton cümle kurduktan sonra mı söylemişti bunu? "Sana frekanslar geç ulaşıyor galiba. Eski konuya dönüp duruyorsun." dediğimde gülmeye başladı. "Değişik bir kafa geldi bana. Kendimi anlayamıyorum şuan."
İçeceklerimiz bitince telefonunu şarj etmek için şarj yerleri aradık. Bir mağazada eski bir şarj etme bölümü varmış ve çalışıp çalışmadığını bilmiyorlarmış. Her ihtimale karşı denemek için orada oturup kablosuz şarj bölümüne telefonunu yerleştirdik ve sessizce oturmaya başladık. Aklıma o an ona söylemeyi unuttuğum bir konu geldi. "Sana bir şey söyleyeceğim. Bunu Papatyayla çok konuştuk ve sana bir türlü söyleme fırsatım olmadı. Hani sen bana ortama ayak uyduran bir tip olduğunu söylemiştin ya. İşte bu konuda ben farklı düşünüyorum. Gerçekte öyle birisi olduğuna inanmıyorum. Ben ayak uydurulması aşırı zor biriyim. Çok ciddi bir yapım var ve eğlenmenin dozunuda çok iyi ayarlıyorum. Yaptığım şakalar bile çok yerinde ve cıvıtmayan şakalar oluyor. Kendi halinde takılan ev kuşuyum. Bana ayak uydurmayı deneyenler bir süre sonra benden nefret etmeye başladılar çünkü onlar gibi değildim. Ama bu sende olmadı, aksine çok kolay adapte oldun. Eğer kalbindeki gerçek kişi benim gibi biri olmasaydı bana ayak uyduramazdın. Özünde aslında benim gibi biri olduğunu düşünüyorum." dedim ve kraliçeme baktım. O an aydınlanma yaşamış gibi mi desem nasıl tarif etsem bilmiyorum ama donup kaldı.
Bir süre elindeki notlara baktı. Duygu geçişini göstermemeye çalışıyordu ama ben görebilmiştim. Sabırla konuşmasını bekledim. Neden bunu söylemem onu bu kadar etkilemişti bilmiyorum. Bir anlığına yanlış bir şey söylediğimi sanmıştım. "Aslında Pei, haklısın. Ben böyle biri değildim. Eskiden sevgili olduğum biri yüzünden bu hale geldim. Beni çok yaraladı, derinden yaraladı. Bende intikam almak için her türlü ortama girdim ve herkese ayak uydurmaya çalıştım. Artık bundan geri dönemiyorum. Kişiliğim böyle oluştu." dedi. Hâlâ elindeki notlara aynı ifadeyle bakıyordu. "Karakterinin oturmaya başladığı dönem bunu yaşaman üzücü olmuş. İster istemez kişiliğinin böyle oturmuş olması çok normal. Şuan kişiliğimizin hemen hemen tamamen oturduğu yaşlardayız. Değişmek istesen bile ne kadar zor olduğunu anlayabiliyorum." dedim. Sadece başını salladı. Hâlâ neden bu kadar durgun olduğuna anlam veremiyordum. "Senin özünü fark eden tek ben miyim? Yani o kadar arkadaşın var, tek ben fark etmiş olamam herhalde ama sorasım geldi." dedim. Yine sessizlik oluştu. Niye bu konu bu kadar gerici ortam oluşturmuştu şimdi? "Evet, sadece sen fark ettin." dedi. O an ne diyeceğimi bilememiştim. Yıllardır nasıl bir kişi bile bunu fark edememişti? Ben yalnızca 2 yıldır tanıyorum ve toplasak en fazla 7-8 kez buluşmuşuzdur. Sadece geçen hafta ve bugün adam akıllı sohbet etmiştik. Bu kadar kısa sürede onu anlayabilmişken diğerleri nasıl anlayamamıştı? Neden kimse ona yardım etmemişti?
Bu konuda hiçbir şey söylemedim. Telefonu şarj olmayınca hemen oradan kalkıp en alt kattaki telefonculardan birine gittik ve birkaç dakikalığına telefpnu şarja bıraktık. Vakit geçsin diye birlikte oyuncakçıya gittik. Gördüğüm şirin peluşları gösterip "sana benziyor" demeye başladım. Reyonlar arasında gezerken küçük barbie evine rastladık. "Ben bunlardan hep istiyordum ama alamamıştık." dedi. "Bende vardı bunlardan ama çok güzel değildi. İçi küçücüktü, eşyaları sığdıramıyordum." dedim. Oyuncaklara bakmaya devam ederkene bir kasa oyuncağı gördüm ve espiri yaptım. "İlk kasiyerlik deneyimim." Kraliçem söylediğim cümleye gülmeye başladı. "Bundan da hep istiyordum ama almamışlardı." dedi. "Bende vardı bundan da." dedim. "Ya bi susar mısın?" dedi gülerek. Başka bir oyuncağı gösterdi ve "Bende bundan vardı." dedi. Gösterdiği oyuncağa bakıp "Bende bundan yoktu." dedim. "Sen ben üzülüyorum diye sende yokmuş numarası yapıyorsun. İnanmıyorum." dedi şakaya vurarak. "Yok lan, cidden yoktu bende." dedim. "İnanmıyorum banane banane." demeye başlayınca gülüp kollarımı iki yana açtım. "Kıyamam ben sana, gel." dedim. Hemen yanıma gelip sarıldı ve bende saçlarını okşamaya başladım. "Söz ben alcam sana hepsinden. Oy benim kuzum. Benim güzel kızım." demeye başladım. Gülerek benden ayrılıp diğer oyuncaklara bakmaya başladı. Temizlik sepeti temalı bir oyuncak bulduk ve "Bizim bu ekonomide evimize alabileceğimiz maks temizlik malzemesi." dedi. Sepeti elime alıp fiyat etiketine baktım. Kısa bir an birbirimize bakıp hızlıca yerine yerleştirdik. "Onu bile alamıyoruz, şaka gibi." dedi.
Bu kez çamaşır ve bulaşık makinası oyuncağına denk geldik. "Ben evimizin beyaz eşyalarını aldım. Sende evimizi al." diye espiri yaptım ve gülmeye başladık. O bile aşırı pahalıydı. Oradan çıkıp telefonunu aldık ve avmden ayrıldık. Ne kadar beklesekte dolmuş bir türlü gelmiyordu. "Taksiye mi binsek." dedi. "Saçmalama be, allah bilir ne kadar kitlerler bize." dedim. Bir süre daha bekledik ama dolmuş gelmiyordu. "Aslında ben burdan yürüme dönerdim ama sen yürümek ister misin bilmiyorum." dedim. "Sen yürümeyi seviyor musun?" dedi. Büyük bir şaşkınlıkla ona doğru döndüm ve "Ben her yere yürüyerek gidiyorum zaten." dedim. "O zaman yürüyelim. Ne bileyim, çevremdeki herkes yürümekten nefret ediyor diye taksiye binmeye alışmışım." dedi.
Yürümeye başladık. Ben farklı bir yolu kraliçem ise başka yolu biliyordu. Kraliçemin bildiği yoldan yürümeye başladık. Yürürken yine saçma sapan şeylerden bahsedip duruyorduk. "Yakında yine resim sergim olacak. Avmde yapmayı planlıyoruz ama ne zaman olduğu belli değil." dedim. "Ben davetli miyim?" diye sordu ve o an öyle tatlı bakıyordu ki yanaklarını ısırasım gelmişti. "Tabiki. Herkesi davet edicem zaten. Zaman belli olunca sana davetiye yollarım." dedim. Kısa bir süre sonra bana doğru döndü ve "Fark ettiysen biz baya açıldık bugün. Normalde bu kadar çok konuşmazdık. Devamı gelir bence bunun. Sence?" dedi. "Evet, fark ettim. Baya eğlendim ama. Bence de devamı gelir." dedim. "Aslında seni ilk tanıdığımda pick me olduğunu düşünmüştüm ama o bildiğimiz pick melerden değil. Çok çıtkırıldım, en ufak şeye ağlayıp abartan biri olduğunu düşünüyordum. Asla anlaşamayız diye düşünmüştüm. O yüzden ilk zamanlar konuşacak bir şey bulamıyordum çünkü nasıl tepki vereceğini kestiremiyordum." dedi. Buna benzer cümleleri çok duyduğum için şaşırmamıştım. "Hep öyle söylerler. Başta beni sevmeyip zamanla çok seven arkadaşlarım oldu. Rudra mesela, başlarda benden nefret ediyormuş." dedim. "Niye ki?" "Sebebini o da bilmiyor. Ya da şey çok oldu. Lisedeyken saçımdan dolayı herkes beni havalı biri zannediyordu. Herkes beni çok sevdiğini söylüyordu. Birkaç ay sonra hepsi benden nefret etmeye başladı çünkü bekledikleri gibi çıkmadım. Bana ayak uyduramayınca problemi bende bulup beni dışladılar ve sınıfa yeni biri gelince ona beni kötülediler. Arkadaşım olmasın, hep yalnız kalayım istediler. En son başardılar zaten." dedim. "Of çok sinir oluyorum öylelerine. Aşırı saçma ya. Aşağılık insanlar." dedi.
Yol boyu farklı konulardan konuşmaya devam ettik. Onu otobüse bindirdikten sonra eve geçtim. Daha önce kraliçemle bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Mükemmel bir gün geçirdik.
0 notes
harfzen · 3 months
Text
demzen 156
Hala öyle dertleri olanlar kaldı mı bilmiyorum ama zamanında Türkiye'de İslamcılık düşüncesinin önemli sorunlarından biri kurtuluşun aşağıdan yukarıya mı, yukarıdan aşağıya mı olacağıydı. Aşağıdan yukarı işte cemaatler yoluyla insanları şuurlandırarak veya yukarıdan aşağıya devrim veya siyaset yoluyla. Ben naçizane ortalama insana pek güvenmediğim için yukarıdan aşağıya kurtuluş taraftarı bir devrimciydim. Ortalık o zamanlar bu kadar çamura bulanmamıştı. İslamcılık zaten bu demektir büyük ölçüde. Toplumu idare eden mekanizmaları ele geçirmek ve bu yolla İslami bir hayat tarzını dayatmak. Dayatmak deyince biraz kötü durdu ama herkesin herkese bir şeyler dayattığı bir dünyada İslamcılar biraz da biz dayatalım demiş olabilir. Anlamlı. Ortada içki haramdır diye bir hüküm var: Bunu insanlara içki içmemeyi öğreterek mi uygularsın, içkiyi yasaklayarak mı? Ben hiçbir zaman ortalama insanın böyle öğretilerek bir şeylerden uzak tutulacağına emin değildim. Hala değilim. İçki gibi zararı bariz bazı şeyleri öğretmesi kolay ama faiz gibi bazı diğer hükümleri öğretmek biraz zor. Hayat tarzlarının kavgasında bireye aşırı önem verildiğini düşünüyorum artık. Sosyal mekanizmaları ele geçirmenin insanları eğitmekle bitmediğini, devleti ve siyaseti ele geçirmekle de bitmediğini gördük. Türkiye teoriode yirmi senedir İslamcı bir yönetimle yürütülüyor ama içinden bakınca biz artık yirmi sene öncesine kadar daha seküler bir toplumuz. İçkiyi yasaklayalım mı diye sorsak alacağımız cevap yirmi sene öncesinden daha net bir evet değil. https://ift.tt/ZGpadT6
1 note · View note
tataescobarblog-blog · 4 months
Text
Çocuk yaşta(15) kaptırdım kendimi onu sevmeye, Herkesler uzak dur zor olur bak bela olur dediler, Bu adamdan sana yar olmaz bu adam iyi biri değil dedileer, inanmadım. Bana öyle değil bana karşı duruşu tutumu sizin söz ettiğiniz gibi değil dedim inatla. Ve çok sevdim. O hayatıma gireli bir kaç ay oldu bir kere tek yüz yüze birbirimizi görmüştük kapılmıştım bir hayale kalbim onun aşkıyla dolup taşıyordu. Bi gün bi anda tutuklandı ve cezaevine girdi korktum aslında biraz ama deli cesareti vardı tabi o zamanlar bende bana beni sevdiğini benimle evlenmek istediğini söyleyen adama şimdi hayatın düzgün değil diyip bi tekmede ben mi atayım diye düşüncelerle boğuşurken, O sıralar hasta olan babam hayata gözlerini yumdu. Derin bir acıya sahiptim ve ölümün ne demek olduğunu yeni anlayabildim çünkü televizyonlarda hergün ölüm haberleri görmeme rağmen ölümün böyle bişey olduğunu bilmiyordum insanın evinden olmayıncaya kadar anlamakta zor bence her gün eve geldiğinde kapıda duran ayakkabıları olmuyor artık askıda duran ceketi olmuyor hiç kapı kilitli mi diye düşünmemiştim insanın babası ölünce kanatları yaralanmış bir kuş gibi oluveriyor insan bi anda velhasıl kelam Allah düşmanıma vermesin böyle acılar. Sonra ben sevdiğim adamı düşünüyorum bi yandan sonra o kırıklığın verdiği etkimiydi yada adama olan o aşkmı bilmiyorum ölüm değil ya insanız herkesin başına gelebilir diye düşünmeye başladım ve onu bekledim Hayatıma kimseyi almadım ona ihanet etmek bana göre değildi. Kendime bunu yakıştıramıyordum. Ailesiyle tanışmak zorunda kaldım mektuplaşmaya başladım onunla sonra görüş günlerinde onu görmeye gittim beni görünce şaşkındı bir kere gördüğün adamın peşinden gider mi insan diye düşündürdüm birçok insanı. Ama öyle böyle derken 1 sene 10 ay cezaevinde kaldı ve sonra çıktı tabi ben o sıra yeni 18 yaşıma basmıştım güzel günlerimiz olacağına inanmıştım
Sonra bu ilişki hep beklemekle geçti hapisteyken bekledim, Ailesiyle arasına bozukluk girdi bi dönem başka şehire gitti o zaman bekledim, Askere gitti bekledim, Askerlikten sonra hiç gelmeden olduğu şehirde iş kurup orda kaldı üç buçuk yıl onu görmedim sadece telefonla görüşerek uzak mesafe ilişkisi yaşadık yani bu böyle 7 seneyi buldu ve sonra evlenmeye and içtik artık her sene evlenecez dedikçe hep bi engel çıkıyordu defalarca ayrılıp barışıyorduk bizimkisi artık alışkanlık meselesi olmuştu ben onu deli gibi seviyordum onunda beni sevdiğine inanıyordum ta bi o benim kadar sadık değildi yakaladım bi kaç kere ama yine bilmiyorum nasıl birlikte kalabildik sonra iyice toksik bi ilişki haline gelmişti elinde kuklası olmuştum sürekli kendimi ona ispatlamaya çalılmaktan yoruldum artık zorlamalı kısıtlamalı aşırı dozda kıskanmalı bi ilişkimiz vardı ın işleride çıkışlarıda sertti bizim ilişkinin 7 yıl 13 gündem sonra evlendik ve evlendikten sonra herşey çok daha ağırlaştı o beni seven bem için deli olan adam gitti hevesini almıştı amacına ulaşmıtı sanki üçüncü günden başladı şiddetli geçimsizliğimiz anlaşamıyorduk ben aşk istedikçe o daha kaba saba bi adama dönüştü kölesi ymiş ı'm gibi ona muhtaç ve mecburmuşum gibi davranmaya başladı o sevdiğim adam yoktu artık karşımda onu tanıyamıyordum artık ve bi gece işten eve geldi abuk sabuk konular hakkında tartışmıştık gündüzden onun suratsızlığı üstünde ayrıca ben o zaman hamileyim tabi yaklalık 4 aydır evliydik tahminimce bir aylık falan hamileydim sonra üstüne gitmedim bilmiyorum hamilelik hormonlarımıydı bilmiyorum ilgi istiyordum gerçekten sevilmek istiyordum böyle isteklerim yerine getirilsin senin için desin istiyordum sevdiğim adam tarafından şımartılmak istiyordum ve bence bu en doğal hakkım sadece sarılıp seni çok seviyorum sen benim herşeyimsin demesini istiyordum ama yapmadı gece 12-1 olmuş hala doğru dürüst konuşamıştık geç oldu uyumalısın dedim yatağa geçtik benimle konuşmamaya ant içmişti sanki üzüldüm neden benimle konuşmuyorsun dedim seninle konuşmak istemiyorum dedi bende haklısın dedim kızdım hata bende dedim sen konuşamyı hak etmiyorsun dedim çektim yastığımı yorganımı yan odaya geçtim onunla uyumak istemedim çok gereksiz konular üzerine benimle tartışmıştı ve bu beni kahrediyordu . Sonra gelip başımda durdu neden burdasın dedi git dedim beni yanlız bırak desim laf dalaşına girdi benimle git dedi bana yarın terk et git babanın evine dedi. Tamam dedim durmadı yada yok şimdi git dedi tabi gece olmuş artık saat 2 kimsecikler uyanık değil ve ben hamileyim yani bu tabi onun umrunda bile değildi .
O beni de bebeğimizi de düşünmedi hazırlandım tabi laf atmaya devam etti sonra evin kapıdına kadar peşimden geldi kapıyı açtı tam asansör kapısında eğer gidersen geri gelemezsin gibi cümleler kurmaya başladı tabi ben kırılmışım bir kere kalbimi almaktan sa hala göz dağı veriyor bu değil doğru olan biliyorum bişeyler ters gidiyordu biliyorum. Sonra indim dışarda yağmur deli gibi yağıyor kimsecikler yok . Babasını aradım gel al beni dedim gel al beni Aileme götür dedim tamam dedi bekledim eşim geldi karşıma dikildi neden babamı aradın kendi aileni ara dedi kendin git dedi. Gitmek istedim bu sefer engel olmaya başladı gel yukarı hadi çık eve diyip zorladı neden dedim sen git dedin şimdi niye çağırıyorsun beni dedim. Cevap vermedi verecek bir cevap bulamadı gururundan gitme özür dilerim de demiyor. Çekiştirip durdu sonunda o il tokadı attı tabi ben ağlamaya başladım o daha fazla vurmaya başladı
Döve döve eve çıkardı beni zorla evde de şiddetin âlasını uyguladı babası gelip engel olacak sözde tuvalete kitledim kendimi bir ara aileme mesaj attım ulaşamadım. Çünkü aylardır telefonuma paket yapmıyordu evde internet var gerek yok diyordu. Ne yazıkki aileme ulaşamadım. Aklıma Kades uygulaması geldi mecburdum artık tuvaletin kapısını kırdı ben iki dk'da bir kaçıp elimi yüzümü yıkıyayım diyip kaçıyordum bastım sonunda o butona hemen beni aramaya başladılar ama açamıyorum ki telefonun titreşim sesi gidecek diye ödüm kopuyor adam bana cehennemi yaşatıeken kaşla göz arasında açtım gelen çağrılardan birini öksüre öksüre ses ver demelerine cevap vermiş oldum. Sonra babası geldi bana çay yaptırdı o halime beye efendilere çay ikram ettim babası hiçbirşey yapmadı oğluna kızmadı bile halbuki beni sevdiklerini sanıyordum ama yalan hep günün sonunda herkes kendi çocuğunun yanında duruyor bu aptal gibi sevdiğim adamın beni soktuğu son halde acınası durumdaydım artık neyse daha fazla yazmak istemiyorum aklıma geldikçe o geceyi teker teker yine yaşıyorum ve canım acıyor bu olayın sonunda polisler geldi ben şikayetçi olmadım korktum o anki ruh haliyle sonra sabahına babası ailemin evine bıraktı beni .
bebeğimi düşürdüm acılar içinde kaldım. Şimdi kolum kanadım kırık. Ailemi karşıma almıştım bu adam için, herkesten geçmiştim bu adam için peki o ne yaptı tabiri caizse ağzıma sıçtı yarı yolda bıraktı şimdi Aile evinde 18. Günümdeyim bunları yazmak benim için zordu boşanmak istiyorum Ailesi sözde arayı düzeltiyorlar gelip gidiyorlar arıyorlar ve her gelişlerinde her arayışlarında beni eleştirip beni eziyorlar o geldi o sevdi o tanıyordu sevdiğim için bunları hak ediyormuşum sözün bittiği yerdeyim şikayetçi olacağmı duyan ailesi etekleri tutuşmuş olsa gerek, aramızı düzeltmeye çalışıyorlar şuan o günden sonra sesini bile duymadım, görmedim onu her yerden engelledim ama bana ulaşmak isteseydi pişman olsaydı bi yolunu bulurdu oda boşanmak istiyor Ailesi zorluyor gereksiz bir şekilde bu işin sonu nereye varacak bilmiyorum umarım tez zamanda artık biter çünkü ben çok yoruldum...
1 note · View note
akilfikirgezegeni · 1 year
Text
Ya olumlu diye bildiğimiz bir çok his, duygu, durum gerçekte içinden geçtiğimiz ruhsal bir anomaliyse?😱 Mesela "Aşk" o sıcacık karşımızda kelebekler uçmasını sağlayan duygu OKB'li (Obsesif Kompulsif Bozukluk) biri olmamıza neden oluyorsa? Ya mutluluk hissi, kabus dolu bir gecenin ertesi gününde kendimize verdiğimiz ve daha iyi hissetmek için mecburen salgılamak zorunda olan antidepresan içerikli bir yanılsamaysa? Aşırı güldüğümüz anlar, en günlük zamanları saklamak için arkasına gizlendiğimiz paravanlar olamaz mı mesela? Kuşkucu hallerimizi kaybetmekten en çok korktuğumuz ama en mükemmel hissettiğimiz zamanlarda yaşamıyor muyuz? Sohbetlerin en tatlı anlarında yaşadığımız tatmin ve kabulleniş duygularını "Eyvah! bu ambiyans ya bozulursa..." diye içimizden geçirmeden yaşamayı kaç kişi becerebilir? Sevginin tüm benliğimizi sarıp sarmaladığı o engin buluşmaların sonunun geleceğini düşünmeden kim ya da kimler o anın sonsuzluğunu yaşayabilir? İçimizden geçenleri bütün samimiyetimizle itiraf ettiğimiz insanlar neden sonrasında en çekindiğimiz insanlara dönüşür? Birine yardım ettiğimiz vakitlerde en çıkarcı yanımız niye bizlere alakasız zamanlarda vicdan azabı yaşatır? Aslına bakarsanız hasta olduğumuzu kabullenme aşaması iyileşmenin de göstergesidir. Her şeyin zıttını sürekli düşünmekte bir hastalıktır ama aynı zamanda şifa arayana çare o zıtlığın içinde saklı olabilir. Tüm bu hislerin, duyguların veya durumların bize verdiği mesajları doğru incelemenin önemi bir yana özelikle ilişkilerdeki saygı, samimiyet ve değer ortaklığı gibi seçenekler bu tipteki ruhsal daralmaları azaltabilir diye düşünüyorum. Her gecenin bir sabahı olması fikrine gönülden bağlı biri olarak yaşarken kör noktalarımızı ve onun ardından gelen yapışık ve yaşadığımız zamana ait olmayan kompleksli veya korkulu hislerimizi içimizden geçip gitmesi yönünde eğitebilirsek, zifiri karanlık diye bir şeyin olmadığını da daha iyi idrak edebiliriz. Bizler biyolojik bir bakış açısına sartlandırılmış varlıklar olarak olumlu ve olumsuzu bir arada düşünme ve aynı anda yaşamayı öğrenmiş bulunmaktayız. Halbuki iki ayrı kavram olduğu fikrine ulaşabilmek de zor değil. Hattizatında eş anlamların bile farklı anlamları olduğu düşünülürse bu konu daha iyi kavranabilir. Siyaha kara diyerek aynı şeyden bahsetmiş olmuyoruz neticede, siyah bir şeyin rengini tanımlarken, kara olması o şeye bir özelik de katmış olmuyor mu? Hülasa; Kendimize ve etrafımıza iyi bakmak kıymetli bir özelliğimiz olmalı ama ondan daha kıymetli başla bjr şey daha var; Kendimize ve çevremize iyi davranmak... sağlıcakla kalın içaforiz
0 notes
Ben cok utandım ve kötü hissettim yemin ederim amacım kimseye rahatsızlık vermek değildi yapım bu yemin ederim cidden saygılı davranmaya da çalıştım ama olay artık Emir'in de canını sıkmaya başladı benim kimsenin canını sıkmaya da hakkım yok haklıydı belki anonimler boşver işte önemli değil sadece bu kadar kırıcılaşmadan da söyleyebilirlerdi bir eşcinsel erkek olmadığım kalmıştı onu da oldum ben katlanamadım alınmamak çok zor
Asıl kimsenin seni utandırıp kötü hissettirmeye hakkı yok gerçekten kötü bir durum. Gerçekten ordaki anonimler sana fazla yüklendi. Hayır yani ortada emire yürümen gibi bir durum olsa veya emir bundan rahatsız olsa dile getirirdi diye düşünüyorum. Bu konu yalnızca ikinizle alaklı bir durum başkalarının araya girmesi gerçekten aşırı saçma ve gülünç. Hele bir erkek için kendi hemcinslerini aşağılamaları ayrı bir saçmalık. Onların adına ben iğrendim kendimden resmen. Zaten bunu emirin bloguna da yazmıştım o ayrı konu da. Artık anonimlerin yaptıklarına kıskançlık mı desem bilemedim. Dediklerini fazla kafana takmamaya çalış çünkü değmiyor yani cidden değmiyor. Bence emirle konuşmaya devam etmek istiyorsan iletiden yazmalısın
0 notes
neoluyorum · 1 year
Text
Bu gizli ve sakin sığınağıma ikinci kez geldiğimde , ilk yazdığım yazıyı beğenen bir kişi olduğunu fark ettim ve anlık olarak hem birilerinin hesabımı öğrendiğine üzüldüm hem de hiçbir çaba sarfetmeksizin tanımadığım birinden beğeni almak beni bi havaya soktu, sonra yine fark ettim ki hesap büyük ihtimalle herkesin her şeyini beğenen yabancı uyruklu bir hesap. Fark edilmedim, beğenilmedim, eşitliğin iki tarafı aynı, derin bir nefes alıp başlayalım.
Buraya sadece bir kez yazdım. Ben hamileliğin daha sonlarına doğru yazdığımı sanıyordum ki, 30. haftasında yazmışım. Zaman gerçekten hızla akıyor. Miniğim aramıza katıldı ve hatta bir ayı geçti. Kırka doğru yaklaşıyoruz. Bu süreç çok değişikmiş.
Hem çok mutlu hem çok depresif olabiliyor. Ya bilmiyorum. Kafam çok karışık. Modern zamanın getiri daha doğrusu götürüsü mü bunlar, bilemiyorum. Araştırılmaya açık bir konu bence. Bahsettiğim şey, hormonlar. Yani bazı duyguların hormonlara bağlanması. Gerçi literatürde lohusalık depresyonu diye bir şey de var şimdi. Bu son yıllarda çıkmamıştır diye düşünüyorum. Neyse. Sonuç olarak, yeni doğum yapmış kadınların ilk 40 günü lohusalık olarak adlandırılıyor ve kadın için oldukça depresyonlu bir dönem. Bir kere sezaryense doğum -ki ben hiç istemediğim halde doğum anında doktorun kararıyla sezaryene alındım- sonrasında ilaçların verdiği sersemlik, ödem, dikiş acıları, hareket edememeler... Sonra uykusuzluk, bitmeyen uykusuzluk, asla dinlenememeler. Kendini aşırı derecede yorgun, mutsuz, umutsuz, bazen yetersiz hissetmeler. Ama tüm bunların senin karnından çıkan ve hala asla inanamadığın bu minik adamın kucağındayken bütün anlamını yitirmesi. Kafa kalmıyor.
Bizim minik adam 5. günde sarılık oldu. Yani biz 5. gün rutin kontrolünde bunu öğrendik. Üstelik doktor direkt olarak "yatıracağız" dediğinde. Bebeğimizle gidip yalnız olarak hastaneden ayrılmak. Bu hissi kelimelerle anlatmak zor ve aslında sessizlikle bağlamak daha anlamlı galiba. Bana "süt sağıp getirin" dediler, hemen koşa koşa AVM'ye gidip süt sağma makinesi aldık. Bir de büyük bir çaresizlikle hamburger yerken ağlayarak birbirimize baktık. Uykusuz, yorgun, aşırı derece üzgün, bomboş bir haldeydik. Eve geldik,süt sağmaya çalıştım. Azıcık sütüm çıktı. Bu süt meselesi de ayrı bir mevzuu. Üstüne uzunca konuşulabilir fakat özetle çocuğun doyduğundan asla emin olamıyorum. Özellikle bu sarılık olayından sonra. Bu arada canımızı ertesi gün çıkardılar hastaneden çok şükür. 1 gece fototerapi alarak sarılığında kayda değer bir küçülme olmuştu. Aradan 1 ay geçti, hala acaba sarılık olur mu korkusuyla yaşıyorum. Aslında böyle korkular da insanı aşırı derecede yoruyor.
Bizim minik beyin beslenme saati geldi. Anlatacaklarımın büyük bir kısmını tabii ki anlatamadım. Ama bu sefer arayı bu kadar uzatmam diye düşünüyorum, geleceğim, yazacağım.
İyi ki aramıza geldi.
Çok şükür. Bin şükür.
0 notes