Tumgik
#süleyman seyfi öğün
pazaryerigundem · 2 years
Text
Bursa Yıldırım'da 'Yaz Akademisi' başladı
Bursa Yıldırım’da ‘Yaz Akademisi’ başladı
Bursa’da Yıldırım Belediyesi, Siyaset ve Medya, Düşünce ve Medeniyet, Strateji Güvenlik Okulu, Beyt-i Makdis ve Balkan Şehirleri akademilerinden sonra Yaz Akademisi’nin startını verdi. BURSA (İGFA) – Yıldırım Medresesi’nde gerçekleştirilecek ve alanında uzman 12 akademisyenin katılımıyla düzenlenecek Yaz Akademisi’nin ilk konuğu Prof. Dr. Kasım Küçükalp ve Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ceffelkalem · 4 years
Text
Güzel gören, güzel düşünür.
Bilgi ve birikimiyle çok güzel muhabbeti var. Dünyayı anlama noktasında fikirleri es geçilmemesi gerekir. Cümleleri arasında sürekli bir ihtimam gösterdiği değerleri görmek de güzel. Kitapları ve köşe yazıları okunabilir. Hatta bir köşe yazısında şöyle bir ince nüans dile getirmişti; “Celebrity’nin ucuz çağrıları, evde kalmanın ihmâl ettiklerimizle yüzleşmek için bir fırsat olduğunu söylemeleri, nimetlerini sayıp dökmeleri uçucudur. Eğer karantina bir kaç ay daha devâm ederse onları da görürüz. Elbette salgından korunmak için evlerimizde kalacağız. Kendi dünyalarını zâten kurmuş olan çok küçük bir azınlık için sıkıntı yok. Sıkıntı başka hayâtları yaşamanın dışında tecrübesi olmayan büyük kitleler için.”
Okumalı, dinlemeli, duymalı;
Süleyman Seyfi Öğün
6 notes · View notes
kisadalgapodcast · 4 years
Text
Tarikatlar Gerçeği 2 - "Badeci şeyhler" tarikat gerçeğinin neresinde?
0 notes
sineksiyah · 5 years
Text
Kaz Dağları ve Süleyman Seyfi Öğün
Kaz Dağları ve Süleyman Seyfi Öğün
Bitmedi gitti şu konformizm yorumlarınız, Kaz Dağları entelijansiyanız!
Bana ne siyasal partisinden, kurumundan…Bu nasıl entelijansiyadır ya!
Benim anlayamadığım şu; realist eleştiri yapan Öğün, neden büyük resmi siyah-beyaz görmektedir? Konformizmin karşıtı neden topraktır?
Bir de; Kaz Dağları meselesi neden klişe ideolojik ve çevreci insan gruplarına damgalanıyor, anlamıyorum! Yahu…
View On WordPress
0 notes
sizekitap · 5 years
Text
Türkiye'de Din Algısı
0
Türkiye’de Din Algısı Emeti Saruhan Pınar Yayınları
Türkiye’de Din Algısı Emeti Saruhan’ın Türkiye’de düşünce, eğitim ve kültür hayatına emeği geçen isimlerle yaptığı söyleşilerden oluşuyor. Bundan birkaç yıl önce “Biraz Muhabbet” adıyla yayımlanmaya başlayan söyleşiler iki yılı aşkın bir süre içinde, Türkiye’de şu ya da bu şekilde İslami meselelere kafa yormuş ve bu tartışmaları besleyen alanlarda çalışmış, farklı kuşaktan temsilcileri bir araya getirdi: Abdurrahman Arslan, Ali Bardakoğlu, Celal Yeniçeri, Emin Işık, İsmail Kara, M. Sait Şimşek, Mahmud Erol Kılıç, Mehmet Akif Aydın, Mustafa Çağırıcı, Mustafa Kara, Mustafa Özel, Nazife Şişman, Necdet Subaşı, Necip Taylan, Ömer Tuğrul İnançer, Rahmi Yaran, Sadettin Ökten, Süleyman Seyfi Öğün, Tayyar Altıkulaç, Teoman Duralı.
Toplumumuza bilhassa düşünce hayatı başta olmak üzere kalıcı değerler katan bu kişiler, bilgi, birikim ve tecrübelerini paylaştılar. Hayatlarını ve çalışmalarını anlatırken, istikamet kaybına uğramaksızın her durumda sorumluluk duygusuyla hareket etmenin önemini göstermiş oldular. Bir tür hatırlama ve hatırlatma eylemi de denebilecek Türkiye’de Din Algısı yakın tarihimizden geleceğe iz bırakanları, dini hayatımızın ana damarlarını ve beslenme kaynaklarını tanımak için güzel bir adım. Dahası kendimize ayna tutan metinler olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Yazarı Sizekitap’da Ara Yazarı Twitter’da Ara Kitabı Twitter’da Ara Yazarı Facebook’ta Ara Kitabı Facebook’ta Ara devamı burada => https://sizekitap.com/politika/turkiyede-din-algisi/
0 notes
mahrutibakis · 5 years
Video
youtube
TV Net – Akıl Odası – Nedret Ersanel & Fahri Erenel & Süleyman Seyfi Öğün & Avni Özgürel – 5 Mart 2019
0 notes
haberoldu-blog · 5 years
Text
Turizm Bakanlığı 2018 Özel Ödülleri belli oldu
https://haberoldu.com/gundem/turizm-bakanligi-2018-ozel-odulleri-belli-oldu-45989.html
Turizm Bakanlığı 2018 Özel Ödülleri belli oldu
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
2018
ÖZEL ÖDÜLLERİ’NİN SAHİPLERİ BELLİ OLDU
  Seçkin eserleri ve örnek hayatları ile kültür ve sanat yaşamımıza önemli katkı sağlayan kişiler ile üstün nitelikli eser ve uygulamalarıyla takdir toplayan kurum ve kuruluşları millet ve devlet adına ödüllendiren Bakanlık Özel Ödülleri’ne 2018 yılında “Emin Ongan Üsküdar Mûsikî Cemiyeti” ile “Ara Güler Arşiv ve Araştırma Merkezi (AGAVAM) Ara Güler Müzesi” layık görüldü.
Türk kültür ve sanatının gelişmesine, yurt ve dünya düzeyinde yücelmesine katkıda bulunan özgün eser, uygulama, yorum veya bilimsel araştırmalar için verilen ödüller, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla, 10 Ocak’ta Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde sahiplerini bulacak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülleri Türkiye’nin eriştiği kültür düzeyini başarılı bir şekilde anlatan eğitici çalışmalar ve üretimler ile hizmet ve eserlerini gelecek nesillere aktarmak için özveriyle çalışan topluluk veya kuruluşları teşvik etmek amacıyla veriliyor. 
Kültür ve Turizm Bakanlığı eski Bakan Yardımcısı Ömer Arısoy başkanlığında belirlenen bu yıl ki ödüllerin jürisindeki isimler ise; Güzel Sanatlar Genel Müdürü Murat Sâlim Tokaç, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt, Prof. Dr. İskender Pala, Prof. Dr. Erol Parlak ve Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün oldu.   
Kaynak: HABER7.COM
0 notes
ozel-buro · 7 years
Text
Süleyman Seyfi Öğün: İşler tıkırında giderken Myanmar’da yaşanan facia ortaya çıktı
ÖZEL BÜRO TUMBLR BLOG /// http://dlvr.it/Pjq3FN
0 notes
bekirarslan · 10 years
Quote
Üstad Neyzen Niyâzî Sayın bir sohbetinde , II.Dünya Savaşı sırasında Üsküdar'da yaşanan bir olayı anlatmıştı. Yokluğun hüküm sürdüğü o günlerde, gece vakti birileri Aziz Mahmud Hüdâî'nin türbesinin üzerindeki kurşunları söker ve götürür. Ertesi gün türbenin etrafı durumu görüp şaşkın bakışan ve konuşan insanlarla dolar. Kimse ne yapılacağını bilememektedir. Tam bu sırada birisi , kendisini tâkip eden iki üç kişiyle, destûr isteyerek kalabalığı yarar. Gelenlerin ellerinde kurşun plâkalar ve gerekli âlet edevât vardır. Hemen merdivenler kurulur. Tâmirat başlar. 'Bunlar kimdi biliyor musunuz?' dedi Üstad; 'Üsküdarlı herkesin tanıdığı Ermeni bir nalbur ve adamları'… Müslüman Üsküdarlılar bunu unutmazlar. 'Doğrusu' dedi Üstad; '6-7 Eylül sırasında biz de onlara kol kanat gerdik. İskeleyi ve kritik yerleri bekledik. Şüphe duyulanları Üsküdar'a sokmadık. Karşı tarafta insanlık dışı şeyler yaşanırken Üsküdar'da hiç kimsenin kılına hâlel gelmedi'.
Süleyman Seyfi Öğün, YeniŞafak, 10.04.2014
0 notes
rosshalde · 11 years
Text
Bir derin târih kaybı: Neşesiz günler
İklimbilimciler dünyâyı yeni buzul çağının beklediğini söylüyor. Olabilir, ama kültürel târihimiz açısından, aşağı yukarı ikibuçuk yüzyıldır zâten bir buzul çağının içindeyiz. Nitekim sosyolog Weber, modernliği 'soğuk bir kutup gecesi'ne benzetiyordu.
Soğukluk insanın neşesini kaçıran bir iklimi ifâde eder. Kışlar insanı hayattan biraz daha koparır. Herkes dört gözle baharı, yani havaların yeniden ısınmasını, etrafın yeşillenip çiçeklenmesini bekler. Bahar geldiğinde içimiz de çiçeklenir sanki. Aslında bu yitirmiş olduğumuz bir duygunun geçici, çoğu kez de bir kaç hafta sonuyla sınırlı bir telâfisi gibidir. Baharda elde ettiğimizi, yazın kızgın bunaltıcı sıcaklarında kaybeder gideriz. Derken sonbaharın melânkolisi çöker üzerimize; derken kış... Hâsılı, bu hâlet-i rûhiyelerde savrulur dururuz. Bu savrulmayı bilmek bile ne kadar sıkıntı verici...
Bu insanı tabiî ki gelenekçi yapmaz ama, doğrusu geleneksel dünyâların, modern dünyâdan daha neşeli olduğunu düşünüyorum. Meselâ Batı'da Geç Orta Zamanlar, kültürel târihi îtibârıyla keşfedildikçe insanı hayrete düşürüyor. Geç Orta Zaman, 1000 yıl sürdüğünü zannettiğimiz karanlık Orta Çağ'ın şaşırtıcı derecede aydınlık son 500 yılı. Kabaca Haçlı Seferleri'nin başladığı 1000'li yıllar ile 1500'lü yıllar arasında yaşanmış; ticâretin, zanaatkârlığın ve şehirlerin canlandığı; şiiri, romansı, tiyatrosu, müziği ile çok hoş zaman bir zaman bu. Aristokrasilerin kentlileştiği ve târihsel ayrıcalıklarının keyfini belki de en hovardaca sürdükleri; köksüz ve kaybedecek bir şeyleri olmayan burjuvaların ise hayata sımsıkı tutundukları çok dinamik ve bir o kadar da şenlikli bir dünyâdan söz ediyoruz. Bu dünyâ ilk büyük darbeyi mutlakçı monarşilerden aldı. Bu bürokratik saray şamarı yerel renkleri soldurdu. Ama bitirici vuruş burjuva yüzyılı olan 19.Yüzyıl'da geldi. Bu fark, Elizabeth Çağı ile Victoria Çağı Britanya'ları arasında berrak bir şekilde gözlenir.
Burjuva olmanın ayırdedici özelliğinin neş'eyi tehlikeli bulmakla ilgili olduğunu düşünüyorum. Hesap adamı burjuva için neş'e tehlikelidir. Büyük kitlelere doğru 'tulum' ve 'üniforma' arasına sıkışmış hayatların ise zâten neş'esi hiç olmayacaktır. 19.Yüzyıl, cümle Romantikler, Bazarovlar, Stavroginler, Oblomovlar, Nietzsche, Schopenhauer vd; 'büyük târihsel sorumluluklar', ya da melânkoli ile biten 'tutkulu bireysel derin duyuşlar' adına neş'enin tahribâtını anlatır. (Neş'e yok olmasaydı Schiller onu şiirleştirip, Beethoven de besteler miydi?)
Bize gelince, bir parçası haline geldiğimiz bu târihin içinde payımızı fazlasıyla aldığımızı düşünüyorum. Bu ülkenin orta sınıfları sözümona 'büyük târihsel sorumluluklar' ya da sözümona 'bireysel derin duyuşlar' adına neşe'nin târihini elbirliğiyle yok etti. Hayatı lâikleştirip çağdaşlaştırmak ya da dinselleştirmek adına hep neş'e yasaklandı. Bunun adı derin pozitivizmdir. Derin pozitivizm zekâyı araçsallaştırıp ruhunu öldürüyor. Oysa, bugün kaynaklardan görebildiğimiz kadarıyla Osmanlı, gerek İstanbul, gerek taşrası başka bir derinliğe; mahallesi, çarşısı, mâbedi, dergâhları, kahvehâneleri ile derin bir sivil neş'e târihine sâhipti. Çok yazık ki bu kaybedildi. Bugün kaba bir bürokrasimiz, siyâset sınıfımız ve zevksiz bir plütarşimiz var. Evet ideolojiler artık çözüldü. İyi de oldu. Ama neş'esizlik bâki kaldı. Bakmayın sitcom çılgınlığına. Yapamadığımızı zekâ küpü sitcom kahramanlarından bekliyoruz. Bakmayın çılgın eğlence sektörüne. 'Bütün eller havaya' çağrısı, karaoke partileri, onca cıvımalar ve yılışmalar aslında neş'esizliğin bastırılmasıdır. Her geç modern paganlık övgüsü bu derin târihin kaybını düşündürüyor. Gelin görün ki, yitirilmiş olanın geri çağrılması dâima sorunlu ve eksiklidir. Neopaganlık da eksikli paganlıktır. Orijinal paganlıktan farkı ise neş'esiz taşkınlıktır.
Neşeli bayramlar...
Süleyman Seyfi Öğün (17.10.2013)
11 notes · View notes
mahrutibakis · 5 years
Video
youtube
TV Net – Akıl Odası – Nedret Ersanel & Avni Özgürel & Fahri Erenel & Süleyman Seyfi Öğün – 14 Şubat 2019
0 notes
Photo
Tumblr media
RT @dunyabizim: İnanç ve umut Târihte “irâdenin” rolü nedir? Bu soru, kökensel olarak teolojiktir. Yâni bizi kader meselesine kadar götürür. Önemine binaen Süleyman Seyfi Öğün hocanın bir yazısını alıntılıyoruz. https://t.co/OnAnuMOyF6 https://t.co/AIUJJJK7T8
0 notes
ozel-buro · 7 years
Text
Süleyman Seyfi Öğün: Darwin bir fiozof değil, biyologdu
ÖZEL BÜRO TUMBLR BLOG /// http://dlvr.it/PYrDNc
0 notes
bekirarslan · 10 years
Quote
Teknolojik gelişme ile 'insan-insan' ilişkilerinin nasıl bir derin yabancılaşmaya gömülmekte olduğu hemen hemen herkesin mâlûmu. Binlerce senelik mekanik aletler tarihinin yerini, elektrik ve elektronik devrelerle işleyen yeni aletlere bırakması sürecin kırılma noktası olsa gerekir. Heidegger'in 'teknolojik ayırımı' tam da buna oturmaktadır. Teknolojik tarihte sâhip olduğumuz donanımın, türlü güzellemelerle amaçlananın tam tersine sonuçlar verdiğini de biliyoruz. Meselâ bilgi toplumunun nasıl bir câhiller kalabalığı doğurduğunu; iletişim dünyamızda yaşanan teknolojik-araçsal gelişmelerin ise daha derinlerde nasıl bir iletişimsizlik içerdiğini herkes görüyor. Ama gâliba daha beteri gündemde. Süreç sâdece insan-insan ilişkisini dönüştürmekle kalmıyor; insan-araç ilişkisindeki temel bir dengeyi de alt-üst ediyor. Bu sürecin sonuçları henüz olgunlaşmış değil. Ama gidişat, yakın bir gelecekte bu ihtimâli daha da kesinleyecek gözüküyor.
Süleyman Seyfi Öğün, YeniŞafak, 25.02.2013
0 notes
bekirarslan · 10 years
Quote
Dil, kültür hayatının en güçlü yapısını oluşturuyor. Özellikle 'yapı' kavramını kullanıyorum. Heidegger'in ifâdesiyle 'içine fırlatıldığımız dünyâ' dil ile kuruluyor. Yani, bir dil-dünyâya doğuyoruz. Dili, çoğu kez araçsal düzeyde algılar, bir 'dil konuştuğumuzu' zannederiz. Oysa felsefeci Wittgenstein, dil-dünyâyı anlatabilmek, bir yapı olarak dilin onu konuşan insandan bağımsız, hattâ ona baskın olan niteliğini vurgulamak adına bu ilişkiyi tersine çevirir ve 'insan dili değil; dil insanı konuşur' der. Bizi konuşan dil küçüldükçe biz de küçülürüz. O fakirleştikçe, biz de fakirleşiriz. Türkçe bunun tipik örneğidir. Modernleşme târihimizin en büyük ve geri çevrilmesi çok zor olan tahribâtı dilde gerçekleşmiştir. Elbette modernlik, eski dünyânın, ayrıcalıklılara özgü incelmiş dillerini taşıyamaz. Dilde sâdeleşme her şeyden önce kapitalizme özgü iş ve işlemlerin selâmeti adına, târihsel bir gereklilik olarak doğmuştur.
Süleyman Seyfi Öğün, YeniŞafak, 31.01.2013
0 notes
bekirarslan · 10 years
Quote
Dikkat çekici olan husus, bu yaygın bilgisizliğe rağmen Mevlâna'nın, özellikle de son on yıllarda mazhâr olduğu ilgidir. Modernlik her şeyi olduğu gibi Mevlâna'yı da kitleselleştiriyor. Her yıl Şeb-i Arus törenleri,hem ulusal hem de uluslararası bir kalabalığı Konya'da buluşturuyor. Ulusal ilginin bilgisiz bir ilgi olduğu ortada . Devâsa bir talep doğuran bu bilgisiz ilginin, Konya'da artık profesyonel bir ustalıkla oluşturulan dev bir gösteriye dönüşmüş durumda olduğu çok açık görülüyor. Bu, ses ve ışık oyunlarıyla oluşturulmuş, hiçbir şekilde gelenekte karşılığı olmayan mistik atmosferde, bilgisizliğin üstü örtülüyor ve duygusal bir catharsis bunun yerini alıyor . Bu ışık ve ses gösterilerinin cümbüşüne herkesin meşrebine ya da beklentisine göre, çeşit çeşit Mevlâna imgesi zuhûr ediyor.
Süleyman Seyfi Öğün, YeniŞafak, 10.12.2012
0 notes