Tumgik
#kırı
geceninelfeneri · 1 year
Text
Bir sokak köşesinde buldum, çocukluğumun cesedini... Kalmış kırılan hayalleriyle, umutlarıyla... başbaşa...
129 notes · View notes
zekiyeearslan · 1 year
Text
ꕥ̈̈̈̎̈̎̈̎̈̎̈̎̈̎̈̎̈̎̈̎̈̎̈̎̊̇ꔷ̸̲̅ꔷ̸̲̲̅̅ꔷ̸̲̲̲̅̅̅ꔷ̸̲̲̲̅̅̅̅ꔷ̸̲̲̲̲̲̅̅̅̅̅ꔷ̸̲̲̲̲̅̅̅̅HAYIRLI HUZURLU VAKİTLER
(¯Aᥴιᥣᥲr Kᥱdᥱrᥣᥱr🌻🐞
(¯Gonᥣᥙnᥙzdᥱn
(¯Uzᥲk Oᥣsᥙn🌻🐞
(¯Tᥙm. Mᥙtᥣᥙᥣᥙkᥣᥲr🌻🐞
(¯Gᥙ̈zᥱᥣᥣιkᥣᥱr sιzιn oᥣsᥙn
(¯Üzᥙ̈ntᥙ̈ᥣᥱrιnιz🌻🐞
(-son bᥙᥣsᥙn🌻🐞
(¯Mᥙtᥣᥙᥣᥙk okᥙ
(¯sιzι vᥙrsᥙn🌻🐞
(¯Yᥲşᥲm koᥣᥲყᥣıkᥣᥲrı
(¯sιzᥱ sᥙnsᥙn🌻🐞
(¯Dᥲmᥣᥲ dᥲmᥣᥲ ყᥲş🐞
(¯gözᥣᥱrdᥱ kᥙrᥙsᥙn
(¯Işığınız gᥙ̈zᥱᥣ🌻🐞
(¯gözᥣᥱrιnιz oᥣsᥙn🌻🐞
(¯Nᥱ kᥲᥣbιnιz kırıᥣsın;
(¯nᥱ gᥙ̈ᥣᥙ̈nᥙ̈z soᥣsᥙn
(¯Umᥙt🌻🐞
(-Hιᥴ̧ İᥴ̧ιnιzdᥱ🌻🐞
(¯ᥱksιk oᥣmᥲsın🌻🐞
(¯Sᥲğᥣıkᥣı ,Mᥙtᥣᥙ,
(¯Sᥱvgιყᥣᥱ kᥲᥣın..🌻🐞
(¯Hᥱrşᥱყ Gönᥣᥙ̈nᥙ̈zᥴᥱ
(¯Oᥣsᥙn🌻🐞
(¯Rᥲbbιmᥱ Emᥲnᥱtsιnιz
(¯sonsᥙz sᥱvgιᥣᥱr.🌻🐞
(¯Sᥲყgıᥣᥲr..🌻🐞
(¯Sᥱᥣᥲm vᥱ dᥙᥲ ιᥣᥱ 🌻🐞
zεкîүε αяsℓαη
Tumblr media
5 notes · View notes
amcikgurmesi31 · 3 months
Text
parmakları kırı kı kı kırılan bu yazar yılmadı
0 notes
melstanbl-blog · 5 months
Photo
Tumblr media
Ayan ve Meb'usan Reisleri
Fetva Emini geldiğinde, Ayan ve Meb’usan Reisleri, Vükelâ (Tevfik Paşa Kabinesi) ve fıkıh intisabı olan birkaç Mebus, Meclisi Meb’usan Reisi Ahmed Rıza Bey’in odasında toplandılar. Bir küçük ve mühim encümen de orada bulundu. Mebus Efendilerin onayladıkları fetva metnini tasvir ederken Hacı Nuri Efendi hazır olarak taallül gösterdi ve kendisi iftaya memur olamayacağını belirterek, bu konuda rey ve mütalâası sorulmasına gerek olmadığını ifade etti. Ardından Şeyhülislâm Ziyaeddin Efendi’ye işaret ederek, “Müftülenâm zatı âlîleridir. Fetva vermek kendisine aittir. Nasıl tensip buyururlarsa öylece ifade ederler.” dedi.
Bu üzerine sözler uzayıp sokağın mütehammil olduğu binlerce hal, kırı kavliyatı geçerek, füliyata daha çok odaklandı. Sonunda Hacı Nuri Efendi, reyini izhar ederek, “Hal’de meymenet yoktur, muktazi islah teklif ediniz, nefsini azletsin.” dedi. Mebus Efendiler, fetvanın nihayetini, hal olunmak veya istifa teklif edilmek şekillerinden hangisinin tercih edilmesi gerektiğine dair bir fıkra ilavesiyle tashih etmekle bu şekli kabul ettiler.
Fetva Emini’nin çıkışının ardından Meclis salonuna dönülerek celse yeniden açıldı. Fetvayı imzalayan kalem, tarih olarak Ahmed Rıza Bey tarafından alındı Tour Packages Bulgaria.
Meclis içinde ve dışında takip edilen hükümetin iç ve dış işlerine dair politikalar ve yönetimin mülkiyetle uğraştığı ve millete ciddi zararlar verdiği tarihsel olarak sabittir. Ayan’dan ve Maarif Nazırı’ndan olan ahdim âciz olan birisi olarak istifa teklifi sundum ve bu konuda tanıdığım kişilere ve Ayan’a fikir sordum. Hepsi de bu teklifi onayladı. Ancak, Ordunun Yıldız’ı teslim almasının ardından ve sarayın hademe hizmetini kaldırmasının ardından, Sultan Abdulhamid’in bu teklife direnmesi mümkün değildi.
Yeni celse, fetvanın okunmasıyla başladı. “Hal’ hal’” sesleri yükseldi. Heyecanlı bir atmosferde, Meclis gururla dolmuş ve ferahlayarak, vazifenin ağırlığı ve önemi kalplerde hissediliyordu.
Reis Paşa, “Efendiler, okunan fetva, şerife ve millet tarafından dile getirilen isteğe uygun olarak, Sultan Abdülhamid’in hilâfet ve saltanatından feragatına karar veriyor musunuz?” diye sordu.
Tezahüratlar eşliğinde eller kalktı.
Reis Paşa devam etti: “Sultan Abdülhamid hal’ olundu. Şer’i hilâfet ve saltanata Veliahdı meşru Mehmed Reşad Efendi Hazretleri’nin iclâsına karar veriyor musunuz?”
Tezahüratlarla bu teklif de kabul edildi.
Heyeti Murahhasa, Sultan Abdulhamid’e bu kararı bildirmek üzere Sevr’e gönderilmek üzere seçildi.
İkinci Abdülhamid’in hal’i için fetva şu şekildedir:
“İmânı sağlam âlimin oğlu Zeyd, şeriattan tavsiye ve kitapları şeriyen öğrenmiş bir münevver şahsiyettir. İstifa ve kitaplarda bahsedilen tasarruf ve israfta sınırda kalmak İslâm hükümlerindendir. Mahremim gizlidir.
Hareket Ordusu Kumandanı Mahmut Şevket Paşa Hazretleri’ne:
14 Mayıs 8:15. Kohilân’la muvafakatını istedim. Yarımını ödeyip kalanını vazgeçecekler. İhtiyaç varsa bir şeyini ve sofra takımını da verebilecektir. Selânik’e geç vakitte ulaşacak şekilde trenin hareketinin ve münasebetin gerçekleşeceği vakti belirtmesini ve hanede kaç kişi için yatak ve sofra takımına ihtiyaç duyulacağını bildirmesi, hüsn-ü talimatı gibi diğer hususları içerir. Robins Paşa’nın otomobili ve trenden nakli için talimat verdim. Trenden İstanbul’a zamanında hareketini ve Salânik’e varışını beklemesi ve harekete geçmesi gereken bazı zatlar olduğunu ve İle sofra takımının temin edilip edilemediğini sorması gibi detayları içerir. Robins Paşa’ya bilgi, yeterli kıyafet verilmiştir. Fakat Mehmet Hâli Efendi ve Hadi Paşa, yanlarında getirmeleri gereken malzeme konusunda gerekli bilgileri vermemiştir. Bu bilgileri almak için Robins Paşa, Hâli Efendi ve Hadi Paşa’ya sorular sormuştur. Ancak cevap alamamıştır. Bu durumu bana bildirmiştir. Ben de size bu durumu iletirim.”
Bu mektuptan sonra Meclis içinde ve dışında olaylar sürdü. Sultan Abdülhamid’in tek elini ceplerine koyup dolaşması, onunla dalga geçilmesi ve saraydaki hizmetçilerin bir bir ayrılması gibi olaylar meydana geldi. Bu durumu görenler, şimdi bir zamanlar onurlu bir lider olan Sultan’ın yalnızca ismi kaldığını fark ettiler.
Hâkim meclis içinde olup biteni izlerken, bu önemli karar sonucunda ortaya çıkan gelişmeleri değerlendirdi. Celseler boyunca mevcut politikaların ve yönetimin millete verdiği zararları düşündü. Çeşitli mücadelelere rağmen, Sultan Abdülhamid’in mevcut duruma direnmesi mümkün değildi.
Bir sonraki celsede, Meclis, Sultan Abdülhamid’in hal’ine karar verildiğini ilan etti. İçeride ve dışarıda büyük bir tezahüratla karşılandı.
0 notes
sedeflimelis-blog · 5 months
Photo
Tumblr media
Ayan ve Meb'usan Reisleri
Fetva Emini geldiğinde, Ayan ve Meb’usan Reisleri, Vükelâ (Tevfik Paşa Kabinesi) ve fıkıh intisabı olan birkaç Mebus, Meclisi Meb’usan Reisi Ahmed Rıza Bey’in odasında toplandılar. Bir küçük ve mühim encümen de orada bulundu. Mebus Efendilerin onayladıkları fetva metnini tasvir ederken Hacı Nuri Efendi hazır olarak taallül gösterdi ve kendisi iftaya memur olamayacağını belirterek, bu konuda rey ve mütalâası sorulmasına gerek olmadığını ifade etti. Ardından Şeyhülislâm Ziyaeddin Efendi’ye işaret ederek, “Müftülenâm zatı âlîleridir. Fetva vermek kendisine aittir. Nasıl tensip buyururlarsa öylece ifade ederler.” dedi.
Bu üzerine sözler uzayıp sokağın mütehammil olduğu binlerce hal, kırı kavliyatı geçerek, füliyata daha çok odaklandı. Sonunda Hacı Nuri Efendi, reyini izhar ederek, “Hal’de meymenet yoktur, muktazi islah teklif ediniz, nefsini azletsin.” dedi. Mebus Efendiler, fetvanın nihayetini, hal olunmak veya istifa teklif edilmek şekillerinden hangisinin tercih edilmesi gerektiğine dair bir fıkra ilavesiyle tashih etmekle bu şekli kabul ettiler.
Fetva Emini’nin çıkışının ardından Meclis salonuna dönülerek celse yeniden açıldı. Fetvayı imzalayan kalem, tarih olarak Ahmed Rıza Bey tarafından alındı Tour Packages Bulgaria.
Meclis içinde ve dışında takip edilen hükümetin iç ve dış işlerine dair politikalar ve yönetimin mülkiyetle uğraştığı ve millete ciddi zararlar verdiği tarihsel olarak sabittir. Ayan’dan ve Maarif Nazırı’ndan olan ahdim âciz olan birisi olarak istifa teklifi sundum ve bu konuda tanıdığım kişilere ve Ayan’a fikir sordum. Hepsi de bu teklifi onayladı. Ancak, Ordunun Yıldız’ı teslim almasının ardından ve sarayın hademe hizmetini kaldırmasının ardından, Sultan Abdulhamid’in bu teklife direnmesi mümkün değildi.
Yeni celse, fetvanın okunmasıyla başladı. “Hal’ hal’” sesleri yükseldi. Heyecanlı bir atmosferde, Meclis gururla dolmuş ve ferahlayarak, vazifenin ağırlığı ve önemi kalplerde hissediliyordu.
Reis Paşa, “Efendiler, okunan fetva, şerife ve millet tarafından dile getirilen isteğe uygun olarak, Sultan Abdülhamid’in hilâfet ve saltanatından feragatına karar veriyor musunuz?” diye sordu.
Tezahüratlar eşliğinde eller kalktı.
Reis Paşa devam etti: “Sultan Abdülhamid hal’ olundu. Şer’i hilâfet ve saltanata Veliahdı meşru Mehmed Reşad Efendi Hazretleri’nin iclâsına karar veriyor musunuz?”
Tezahüratlarla bu teklif de kabul edildi.
Heyeti Murahhasa, Sultan Abdulhamid’e bu kararı bildirmek üzere Sevr’e gönderilmek üzere seçildi.
İkinci Abdülhamid’in hal’i için fetva şu şekildedir:
“İmânı sağlam âlimin oğlu Zeyd, şeriattan tavsiye ve kitapları şeriyen öğrenmiş bir münevver şahsiyettir. İstifa ve kitaplarda bahsedilen tasarruf ve israfta sınırda kalmak İslâm hükümlerindendir. Mahremim gizlidir.
Hareket Ordusu Kumandanı Mahmut Şevket Paşa Hazretleri’ne:
14 Mayıs 8:15. Kohilân’la muvafakatını istedim. Yarımını ödeyip kalanını vazgeçecekler. İhtiyaç varsa bir şeyini ve sofra takımını da verebilecektir. Selânik’e geç vakitte ulaşacak şekilde trenin hareketinin ve münasebetin gerçekleşeceği vakti belirtmesini ve hanede kaç kişi için yatak ve sofra takımına ihtiyaç duyulacağını bildirmesi, hüsn-ü talimatı gibi diğer hususları içerir. Robins Paşa’nın otomobili ve trenden nakli için talimat verdim. Trenden İstanbul’a zamanında hareketini ve Salânik’e varışını beklemesi ve harekete geçmesi gereken bazı zatlar olduğunu ve İle sofra takımının temin edilip edilemediğini sorması gibi detayları içerir. Robins Paşa’ya bilgi, yeterli kıyafet verilmiştir. Fakat Mehmet Hâli Efendi ve Hadi Paşa, yanlarında getirmeleri gereken malzeme konusunda gerekli bilgileri vermemiştir. Bu bilgileri almak için Robins Paşa, Hâli Efendi ve Hadi Paşa’ya sorular sormuştur. Ancak cevap alamamıştır. Bu durumu bana bildirmiştir. Ben de size bu durumu iletirim.”
Bu mektuptan sonra Meclis içinde ve dışında olaylar sürdü. Sultan Abdülhamid’in tek elini ceplerine koyup dolaşması, onunla dalga geçilmesi ve saraydaki hizmetçilerin bir bir ayrılması gibi olaylar meydana geldi. Bu durumu görenler, şimdi bir zamanlar onurlu bir lider olan Sultan’ın yalnızca ismi kaldığını fark ettiler.
Hâkim meclis içinde olup biteni izlerken, bu önemli karar sonucunda ortaya çıkan gelişmeleri değerlendirdi. Celseler boyunca mevcut politikaların ve yönetimin millete verdiği zararları düşündü. Çeşitli mücadelelere rağmen, Sultan Abdülhamid’in mevcut duruma direnmesi mümkün değildi.
Bir sonraki celsede, Meclis, Sultan Abdülhamid’in hal’ine karar verildiğini ilan etti. İçeride ve dışarıda büyük bir tezahüratla karşılandı.
0 notes
imarpanosu · 1 year
Link
#CamSektörÇalıştayı gerçekleştirildi. #ÇCSİB YKB Yrd #TansuKumru ve #AnkaraSanayiOdası YKB #SeyitArdıç'ın önemli açıklamaları ile #detay #haber için tıklayın...
0 notes
curefindingmedical · 1 year
Text
Zirkonya Kronlar vs Porselen Kronlar
Tumblr media
Porselen Taç İle Zirkonya Taç Arasındaki Fark Nedir?
Zirkonyum kuronlar yapısal olarak metal içermez ve dayanıklılık testlerinde en yüksek onayları almış çok estetik bir malzemedir. Porselen kuronlar alt yapısında metalik malzemeleri barındıran malzemelerdir ve günümüzde kozmetik sebepler nedeniyle giderek kullanımları azalmaktadır. Modern ve teknik yöntemlerle üretilmiş bir malzeme, diş ve diş etleri ile uyumunun çok iyi olması gerekmektedir. Bunlara ek olarak porselen kronların geleneksel üretimi nedeniyle, porselen dişin diş etleriyle kozmetik uyumunda yanılma payı da olabilmektedir.  Zirkonya kaplamaların yapısında metalik malzeme bulunmadığından dolayı, örnek olarak vermek gerekirse; sakızın orijinal rengi zamanla griye dönmezken, porselen kaplamalarda ise metalik yapısı ile diş yüzeyi arasında meydana gelen etkileşimler sebebi ile sakızın rengi zamanla griye döner. Porselen kuronlar yapısal olarak opak ve mat bir görünüm yansıtır. Çünkü porselen kuronların ışık geçirgenliği yok denecek kadar azdır, zirkonyum kuronlar ise ışığın iletilmesine izin verdiği için renk uyumu çok daha fazla, canlı ve doğaldır. Zirkonyum, zamanla iç yapıda oluşan mikroskobik çatlakları ekstra bir tedaviye ihtiyaç duymadan çözme avantajına sahipken, porselen kuronlarda bu özellik mevcut değildir. Zirkonyum, ağız kapanmasının zorlaşması ya da güçlü bir çene yapısının olduğu durumlarda ağızda oluşabilecek tüm basınç kuvvetlerine karşı direnç gösterebilirken, porselen kuronlar mandibular basınçlara uğradıklarında bükülmeye maruz kalabilirler. Zirkonyum kaplama malzemeleri en gelişmiş teknolojik ürünlerden biridir ve dişe adapte sağlaması porselen kaplamalara göre çok daha güçlüyken, porselen kaplama yapıştırma malzemeleri ise çok daha gelenekseldir. Zirkonyum kaplamalar şekli, tasarımı ve orijinal dişler gibi görünebilirken, porselen kaplamalarda bu seçenekler oldukça sınırlıdır.
Hangisi Daha İyi? Porselen Taç Mı Yoksa Zirkonya Taç Mı?
Porselen ve zirkonya kuronlar, bir dişin bir dolguyu destekleyemeyeceği büyük boşlukları tedavi etmek için mevcut olan en popüler seçenekler arasında yer almaktadırlar. Porselen ve zirkonya kuronlar için temel teknik, her bir kuronu yapmak için kullanılan malzemelerden bağımsız olarak orijinalde aynıdır. Porselen Taç Özellikleri 19. yüzyılın sonlarından bu yana, porselen kuronlar bir diş hekimliği sektörünün vazgeçilmezi olmuştur. Porselen taçlar, mika, silika ve Lucite gibi bileşiklerden oluşan seramiklerden hazırlanır. Diş kronları için porselenin en önemli özelliklerinden bir kısmı bunlardır: - En çekici ve en doğal estetik sonuçları beraberinde getirir. - Genellikle daha az bir diş hazırlığı gerektirir. - Ön dişler için sıklıkla tercih edilir. - Isı veya soğuğu ilettiği için sıcaklık hassasiyetini azaltır. - Metale duyarlılığı olan hastalarda önceden test edilmesi gerekmektedir.  Zirkonya Taç Özellikleri Zirkonyum kuronlar ilk etapta özellikle 1990’lü yıllarda çok yaygın bir biçimde kullanılmaya başlandı. Eşsiz bir güç ve biyo uyumluluk sunan zirkonyum kuronlar ortalama olarak yüzde 85 zirkonyum oksit içerir. Zirkonya kuronların önemli olan özelliklerinden bazıları şunlardır: - Çatlamaya ve renk solmasına karşı dayanıklıdır. - Güvenli, biyouyumlu malzeme ve hastalarda metal duyarlılığına sebebiyet vermez. - Pürüzsüz dış yüzey, dişlere ve diş eti dokusunda aşınmayı önler. - Çok canlı son derece saydamdır. - Dişe en orijinal görünümü sağlar.
Tumblr media
Porselen Kron Zirkonya Krondan Daha Mı Ucuz?
Zirkonya kuronlar, materyal, hazırlık ve diş kliniği nedeniyle porselen kuronlardan çok daha pahalı olabilir. Genel olarak, porselen kuronların fiyatı 900-1800$ arasında iken zirkonya kuronların fiyatı ise 1500$-3500$ aralığındadır.
Zirkonyum Kronların Avantajları Ve Dezavantajları Nelerdir?
- Zirkonya kuronların pürüzsüz yüzeyi plak birikimini azaltmaya yardımcı olduğundan dolayı zirkonya kuronlar yüksek oranda biyo uyumluluk gösterir.  - Masif zirkonya kuronlar son derece güçlü bir yapıdadır. - Kırılma olasılıkları son derece azdır. - Malzemesi, oldukça dayanıklıdır ve yıllar geçse de deforme olmaz.   - Metal alerjisi olan veya metal içermeyen tedavileri tercih eden hastalar için oldukça uygundur. - Zirkonyum kuron metal içermediği için diş eti çevresinde koyulaşmayı engeller.  - Diş eti çekilmesi sebebi ile metal yerlerin açığa çıkma ihtimalini ortadan kaldırır.  - Zirkonya kuronun yarı saydam yapısı komşu dişlerin rengini olduğu şekliyle iletebilir ve çok çeşitli tonlarda olabilir. Bu da hastanın doğal dişlerinin rengine tam olarak uyum sağlamasını kolaylaştırır.  - Zirkonyum kuronlar, geleneksel yapıştırma tekniklerinin kullanılması yerine konvansiyonel olarak yapıştırılabilir.  - Zirkonyum kuronlar, geleneksel kuronlar ile aynı şekilde sıcak ve soğuğu iletmedikleri için hastalar için rahattır.  Diğer pek çok diş prosedürü gibi, bir zirkonya taç kullanmanın da bazı potansiyel dezavantajları olabilir.  - Zirkonyum kaplamanın potansiyel bir dezavantajı, daha az orijinal görünmesine neden olabilecek opak görünümüdür. Bu, özellikle sadece zirkonyadan yapılmış monolitik zirkonya kuronları için geçerlidir. Ancak ağzınızın arkasındaki diğer dişler için daha az sorun olabilir. - Diğer dişlerde potansiyel aşınma meydana gelebilir. - Bazı diş hekimleri, zirkonyanın sertliğinin diğer dişlerde aşınma ve yıpranmaya neden olabileceği endişesiyle bazı durumlarda zirkonya kuron kullanmakta tereddüt ederler. Genel olarak, diş kronları oldukça çok pahalı olabilir ve maliyeti 800 dolar ila 1.500 dolar arasındadır. Zirkonya kuronlar tipik olarak seramik, metal ve porselen gibi diğer diş kuronlarından daha pahalıdır. Fiyatları 1.000 dolar ile 2.500 dolar arasında değişmektedir. Coğrafi konumunuz da maliyeti doğrudan etkileyebilir. Tüm bunlara ek olarak sigorta şirketiniz bir zirkonya taç maliyetini karşılamayabilir.  Ancak, bir taç maliyetinin tamamını ya da bir kısmını karşılayıp karşılamadıklarını ya da belirli kuron türlerini karşılayıp karşılamadıklarını öğrenmek için sigorta şirketinize danışmanız gerekmektedir. Zirkonyanın en büyük avantajlarından biri de sağlamlığı ve dayanıklılığıdır. Arka dişlerinizin çiğnediğiniz yiyeceklere ne kadar büyük bir kuvvet uyguladığını hayal edin. Kronların güçlü bir malzemeden yapılması gerekir. Bu sebepten dolayı da zirkonya, ağzınızın arka kısmında yer alan kuronlar için daha iyi bir seçim olabilir. Ayrıca zirkonya çok güçlü olduğu için diş hekimi dişiniz için çok fazla hazırlık yapmak zorunda kalmaz. Zirkonyum, biyo uyumluluğu nedeniyle pek çok diş hekiminin tercihidir. Bu, vücudu iltihaplanma gibi bir reaksiyon veya immünolojik tepki üretmeye müsait olan kişiler için olasılığının daha düşük olduğu anlamına gelir.   Pek çok diş hekimi dişin ölçüsünü bir kuron yaptırmak için laboratuvara göndermek yerine kliniklerinde zirkonya kaplama yapabilir. Ardından, tek bir seansta tacı dişinize yapıştırabilirler. Bu süreci hızlandırmak için bilgisayar destekli tasarım ve bilgisayar destekli üretim (CAD/CAM) teknolojisini kullanır. Diş hekimi, bir zirkonyadan taç yapmak adına bir diş freze makinesinden yardım alır. Bu süreç, prosedürü iki seansa uzatma ihtiyacını ortadan kaldırır. Ancak, her diş hekimi kliniğinde bu teknoloji kendi bünyesinde bulunmaz ya da zirkonya kronları sunmaz. Zirkonyumlu protezler teknolojinin kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalınarak yapılırsa ve dişler kuron montajı için uygun şekilde hazırlanırsa tedaviden sonra herhangi bir komplikasyon görülmez. Fakat zirkonyum kuron dişiniz düşerse diş etleriniz şişer. Vücut ısınız yükselirse acilen bir hastaneye gitmeli ve bir doktora görünmelisiniz. 
Zirkonyum Kron Fiyatları
Zirkonyum kron fiyatları birçok farklı parametreye bağlıdır. Kullanılan markalara ve ürünü yapan laboratuvara bağlı olarak değişiklikler olabilir. Türkiye’de bulunan kliniğimiz Curefinding’te tedavi olmak isterseniz size uygulanacak olan detaylı bir muayene ve röntgen sonrasında uzmanlar tarafından size uygun tedavi ve fiyat bilgisi verilecektir.  Read the full article
0 notes
picmimar · 2 years
Text
+Züleyha, kırlarda neşe içinde sevişeceğin günler yakındır.
-Ne kırı bayırı şimdi Saldıray Abi?
+Geçen bi' arkadaşı ormana götürdüm, nasıl memnun kaldı anlatamam.
7 notes · View notes
mertnews · 3 years
Text
HER SAKALLIYI DEDE, HER PROF’U HER KONUDA BİLGİLİ SANMAYIN!
Tumblr media
MertReport May 3
Mehmet Efe Çaman, Mine Kırıkkanat’ın erkek versiyonu.
Kırıkkanat, Kemalist faşistti; Çaman liberal bir faşist.
Sonuçta o atalar sözü doğruluğunu hiç kaybetmiyor: Her sakallıyı dede sanmayın. Her prof.’u da bilgili.
Mehmet Efe Çaman,
Dinden anlamaz, tarih bilmez… Sadece cahil cesareti var. Dini konulara girince iyice göstermiş kendisini. Bazen bu kadar cehalet ancak okumuş birisinde olur dedirtiyor.
Tumblr media
Şimdi yukarıda görselde yer alan @MehmetEfe_Caman’ın yazdıklarının Mine Kırıkkanat, Yılmaz Özdil veya Enver Aysever taifesinin yazıp söylediklerinden ne farkı var.
Tumblr media
Veya Kırıkkanat, Özdil ve Aysever söyleseydi bunları özellikle Tr724 ne yazardı. Yazarları nasıl yorumlardı. Erkam Tufan ne derdi programında, nasıl tepki gösterirdi. Bu kadar şefkatli olurlar mıydı?
Tumblr media
Oysaki Çaman’ın patlamaya hazır bir balon olduğu alanın dışının zır cahili olduğunu anlamak için son paylaşımlarına bakmaya bile gerek yoktu. Eski yazılarından belliydi…
Mehmet Efe Çaman, Cemaatin mağduriyetlerini kendi ideolojik bakış açısını yaymak, cemaati “başkalaştırmak” için kullanıyor. Uygurlar konusunda Çinliler gibi, 1915 olayları konusunda Taşnak/Hınçak militanları gibi yazıyor. Din konusundaki cahillikte ise ulusalcılardan farkı yok.
Din konusundaki cahillikte ise ulusalcılardan farkı yok. Ayakları bu topraklara basmıyor. Nedense kendine liberaller konu bir şekilde din ve milliyete gelince en azılı solculardan daha solcu, Kemalisten daha kemalist olabiliyor. Türk, Türk tarihine düşman kesilebiliyor.
ORTAYA KARIŞIK SAÇMALIK! Kadı kızı değil ki kusurunu görmezden gelelim! link.medium.com
CHP’li gazeteci Şaban Sevinç pandemi nedeniyle ramazanın ertelenmesi gerektiğini söylemişti. Alay konusu olmuştu.
Tumblr media
Benzer cahilliği Çaman yapınca büyük yazarlığından bir şey kaybetmiyor. Abdülhamit Bilici ile yaptığı son programda, Kanada’daki Hristiyanların sanal dua günleri düzenlediğini söyleyerek pandemi sürecinde Türkiye’de Müslümanların Cuma namazlarının sanal kılabileceklerini, ancak diyanetin bun yapmadığını söylüyor. Bir gün camiye sıra koymayı da teklif ederse de şaşırmam. Karşısında oturan Bilici’den ise buna herhangi bir açıklama gelmiyor. Twitterda yazdıklarının bazıları ise yukarıda gördünüz.
youtube
Çaman, siyaset üzerine çalışmış olabilir ancak tarih ve din konusunda cahil cesareti var. Bir şey değil hiç bir şey bilmiyor. Belirli ezberleri tekrarlıyor. Uygur Çinliler soykırım yaparken, Türkiye’den yükselen tepkileri “Uygurlar Türk değildir” diye yazdı hemde tr724'de. Türkçe’nin ilk sözlüğünü yazan Kaşgarlı Mahmut’u herhalde Hababam sınıfındaki kel mahmut hoca zannediyor. İnanmayan arşiv yazılarına bakabilir.
UYGURLARIN KİMLİĞİYLE İLGİLİ ÇİNLİLER GİBİ DÜŞÜNMEK! UYGURLARIN KİMLİĞİYLE İLGİLİ ÇİNLİLER GİBİ DÜŞÜNMEK! Her yazarın her görüşüne katılmak mümkün değil elbette. Ancak… link.medium.com
Köşe yazılarını yayınlayan sitede yazanlardan bir Allahın kulu da sen ne saçmalıyorsun demedi. Uygurlar’ın kurdukları devletin adı Doğu Türkistan Cumhuriyeti nasıl Türk olmazlar demedi. Aynı sessizlik Ermeni meselesiyle ilgili yazılarda söz konusu. Biden’den önce sitenin yazarları “soykırım” iddiasını kabul etti. Buna gariptir ki Erzurumlu Bilici gibi isimlerde dahil. Bediüzzaman’ın Tarihçe’nde “şehit” dediği Enver Paşa’ya bu tipler artık katil diyor. Çaman’a mı inanacaksınız, Bediüzzaman’a mı karar verin.
Tehciri anlamak için 1915'ten önce doğuda, güneydoğuda yaşananlara önce bir bakmak gerekir. Hatta Berlin konferansına kadar gitmek. Erzurum’n kara günlerini okumak, Van’daki kıyımı bilmek gerekir. Çaman ve çamangiller gibilerin gönlünü hoş tutacağınız diye tarihi gerçekleri çarpıtmayın, atalarınızı, dedelerinizi soykırımcı olarak ilan etmeyin. Ortada bir işgal, bir iç savaş vardı. Devlet kurmak için ayaklanan bir grup vardı. İttihatçılar bir gece uyanıp hadi Ermenileri göç ettirelim demedi. Tehcir, katletme değil nakletme projesidir. Bir hiç soykırım değildir. İttihatçı düşmanı İngilizlerin Malta yargılamalarında bulamadığı soykırımı siz şimdi uydurmayın.
Tumblr media
1915 olayları öncesiyle sonrasıyla ortak bir acıdır. Keşke hiç yaşanmasaydı. Keşke o topraklarda insanlar bir ağaç gibi hür bir orman gibi kardeşçe yaşasaydı. Ama olmadı. Acılar yaşandı. Fakat bu acıları tanımlarken haksızlık yapmayın. Ermeniler’i kazanacağız derken Türkleri kaybetmeyin. Hareket’in kökü Türkiye’dir. Gidenler geride kalanların çok küçük bir kısmıdır. Gemiler yakın ancak ülkeyi, ülke insanını yakmayın. Fethullah Gülen, AKP’nin zulümlerini “pakraduniler” gibi tarihsel bir gruba yıkarak hedef küçültmeye çalışırken siz bütün milleti karşınıza almayın.
OSMANLI'YI TEHCİRE ZORLAMAK: 1915'TEN ÖNCE NE OLDU? 19. ve 20. Yüzyıl Osmanlı tebaasının en uzun ve acı yüzyılları olmuştur . link.medium.com
Efe Çaman gibi Taşnak bakışıyla, sağduyudan yoksun yazanlar Hareket’in akıl hocası olamaz. Korkarım ki bu isim Etyen Mahçupyan’ın günümüz versiyonu. Sonu da aynı olursa, yarın muktedirlere karşı sizi satarsa kimse şaşırmasın!
MEHMET EFE ÇAMAN NEREYE KOŞUYOR VEYA ETYEN MAHÇUPYAN NEREDE? Türkler Anadolu'da işgalci mi? link.medium.com
Hiç bir milli meselede Türkiye’nin tezlerini savunmayan Mehmet Efe Çaman bir gün Mine Kırıkkanat’ın kamyoncular için söylediğini gibi derse de şaşırmayın: Beni cemaatçiler okumasın! Beni Türkler okumasın!
Tumblr media
3 notes · View notes
ekiminkalbi · 3 years
Text
Tumblr media
Birisinin gönlünü memleket ettiysen tutunamadigin yerde kırı verıyor...
2 notes · View notes
yolaemanet · 4 years
Text
En sevdiğim başlangıç cümlesi, onun hikâyesi
Tumblr media
Orhan Pamuk benim severek okuduğum, edebiyat dilini de beğendiğim bir yazardır. Yazarlığı tam manasıyla bir ekmek kapısına çevirebilmiş ondan daha iyi bir yazar yoktur bana göre. (Kitapla beraber bir müze açması, yayıneviyle iki yılda bir kitap çıkarmak üzerine anlaşmış olması, anlaşmaları karşılığında istediği meblağlar vs. kendimce bu fikrimi de doğrular nitelikte.) Kimilerinden kitaplarının asıl başarısının ona değil, editörüne ait olduğunu duymuşluğum var. Bunun gibi olumsuz birkaç eleştiri. Yine de ona büyük saygı duyuyorum. Yazarlığı ve edebiyatı hayatının bir bölümü değil, hayatının ta kendisi kılabilmiş, sevdiği işi yapan ve bundan geçimini sağlayabilen biri olduğu için. (Sevdiği işten para kazananları hep çok, en çok kıskanmış; daha doğrusu özenmişimdir.)
Masumiyet Müzesi başlarda benim için bir hayal kırıklığı oldu. Hiç gerçekçi bulamadım. Pamuk bana göre bir burjuva insanıdır. Anlatmaya çabaladığı orta sınıfı belli ki iyi tanımıyor, iki sınıf arasındaki ayrım da bu nedenle pek içi boş diye düşündüm. Örneğin, zengin takımının diğerlerini, kadınları başlarını örtüyor diye aşağı görmesi bana sığ gelmişti. Fakat sonraki sayfalarda (üç yüz yirmilerden sonra…) bu konuda bana göre kendini geliştirdi ve kitap daha okunur hale geldi. Özellikle Füsun’un evinin ve ev ahalisinin, ruh durumlarının, koltuklarda oturup televizyon izleyişlerinin, akşam sofralarının betimleri; televizyonun üzerine konuşlanmış köpek bibloları, (neden konulur ki, diye sorulması), son müşterisinden sonra kepengini indiren berberin eve dolan gürültüsü, bütün evi kokutan ızgara yemeği, dolmaların iki akşam yenmesi, evin babasının sonra annesinin hızlı konuşan spikerle alay etmesi, “Gelecek salı kabak tatlısı yapacağım size,” cümlesi… Birebir hayattan alınmış anlar gibi. Bunları, Kemal’in bu evi ziyaret etmelerinden sonra daha sık okuyoruz. Ben bunları okudukça Pamuk’un gözlem yeteneğine de hayran oldum aslında. Yaşamdan sahici şeyler koparabilmiş, yani bunları fark edebilmiş insanlar ya iyi, doya doya yaşamış ya da iyi görebilmiş insanlardır bana göre. Özellikle kenarına, “Müthiş gerçekçi bir an” diye not aldığım şu bölüm pek hoşuma gitti:
“ ‘(…)Sen ve ben, ikimiz, bu evden birlikte çıkıp başka bir yerde, başka bir evde, bizim evimizde hayatımızın sonuna kadar mutlu olalım. Yirmi beş yaşındasın, önümüzde daha yarım asırlık hayat var Füsun. O elli yıllık mutluluğu hak etmek için son altı yılda yeterince çile çektik! Artık ikimiz birlikte gidelim. Yeterince inatlaştık artık.’
‘Biz inatlaşıyor muyuz Kemal, hiç haberim yok. Elini oraya koyma, kuş ürküyor.’
‘Ürkmüyor, bak elimden yiyor. Onu evimizde baş köşeye yerleştireceğiz.’”
Bundan ayrı olarak fazla tekrara düşülmüş bence. Aşk acılarını sayfalarca okuyoruz. Üslup ya da vurgulanan şeyler çok değişmediğinden ne kadar romantik de olsa, ne kadar sahici de olsa (vs.) insan hep aynı şeyi okuduğunu düşünüyor. Yine de merakla okumaya devam ettim kitabı. İlgim olay örgüsünden ziyade Pamuk’un aşk hakkındaki fikirlerine idi. Onun bu konuda söylediklerini, düşündüklerini, fikirlerime çok yakın buluyorum. (Aşkın hiçbir zaman mutlulukla bitebilecek bir hadise olamayacağını söylediği o röportajı nasıl dikkatle izlediğimi anımsıyorum.) Buna rağmen kitabın başlarında, kırk ikinci sayfada, söylenilen bir şeyi hemen reddettim. Cık cık’ladım. “Birisini çok çok seversek, onun için en kıymetli şeyimizi verirsek, ondan bize bir kötülük gelmeyeceğini biliriz. Kurban budur.” Hz. İbrahim-Allah-kurban etme ilişkini açıklarken söylenmiş bir şey. Tabii bunu Kemal’in çocukluk hali söylüyor. (Ve Kemal illa Orhan olacak değil.) Ama bunları pek dikkate alamadan not defterimi açtım hemen: Birini çok sevmek, biri tarafından sevilmek en kıymetli şeyi karşıdakine vermeyi; feda etmeyi gerektirmez. Ayrıca sevmek, kötülük gelecekse bile mümkündür, hatta zaten kaçınılmazdır. Burada bahsedilense bana göre sevgi değil, olsa olsa bir çıkar ilişkisi, bir tatmin sorunudur. Evet, bu kurbandır. Bu, bir ikili ilişkiye kurban gitmektir. Tanrı’nın, merhametiyle övündüğümüz Tanrı’nın, zavallı İbrahim’i oğluyla sınaması sevginin hangi tanımına sığar? İbrahim’in kavuşmayı onca beklediği oğlunu tereddütsüz bıçak altına yatırması? Ama evet, sonunda kurban edilecek bir başka canlı çıktığı için ortaya, her şeyi ve herkesi affedebiliriz. Yüzyıllarca inandığımız tanımları, tanrıları, sevgi sandıklarımızı tehlikeye atacak değiliz.
Her neyse.
Başta hem “eğitimi, kültürü uygun, aklı başında ve güzel bir kadınla” hem de “güzel, çekici, vahşi bir kızla” vakit geçiren bir adamı okuyacağımı sandığım için (istediği kadar kurgu olsun) bundan da rahatsız oldum. Galiba benim için kitap Kemal’in Füsun’u itiraf etmesi ve Sibel’in hikayeden ayrılması ile okunur olmaya başladı.
Bundan sonrasına alıntılarla devam edeceğim.
“Gerçek aşk acısı, varlığımızın en temel noktasına yerleşir, bizi en zayıf noktamızdan sımsıkı yakalar ve diğer bütün acılara derinden bağlanarak bütün gövdemize ve hayatımıza hiç durdurulamayacak bir şekilde yayılır. Eğer umutsuzca aşıksak, baba kaybından en sıradan talihsizliğe, mesela anahtarımızı kaybetmeye kadar her şey, diğer bütün acılar, dertler ve huzursuzluklar, her an yeniden kabarmaya hazır olan bu asıl ıstırabımızın tetikleyicisi olur.” (Bu alıntıyla şunu düşündüm: Biz, bazı yoğun şeyleri yaşarken onları adlandırmada, kendimizi onda konumlandırmada bile yetersiz kalırken iyi yazarlar bunları bir dil üstünlüğü ile yazıp kelimelerden bir ayna yaratıyorlar önümüzde. Bu da benim nedenini anlamak için yıllarımı verdiğim başka bir şeydi çünkü. Neden dünyanın her devinimi insanı tek bir acıya çıkarır? Oysa ne basitmiş!)
“Benim için mutluluk, bunun gibi unutulmaz bir ânı tekrar yaşayabilmektir. Hayatımızı Aristo’nun Zaman’ı gibi bir çizgi olarak değil de, böyle yoğun anların tek tek her biri olarak düşünmeyi öğrenirsek, sevgilimizin sofrasında sekiz yıl beklemek bize alay edilebilecek bir tuhaflık, bir saplantı gibi değil, şimdi yıllar sonra düşündüğüm gibi Füsunlar’ın sofrasında geçirilmiş 1593 mutlu gece gibi gözükür. Çukurcuma’daki eve yemeğe gittiğim akşamların herbirini –en zorunu, en umutsuzunu ve en gurur kırı olanını bile- bugün büyük bir mutluluk olarak hatırlıyorum.”
“Hayal Hayati’ye göre İslamiyet, Atatürk, Türk ordusu, din adamları, cumhurbaşkanı, Kürtler, Ermeniler, Yahudiler ve Rumlar hakkında hoşa gitmeyecek yorumların ve edepsiz aşk sahnelerinin dışında, Türkiye’deki sinema aslında özgürdü.” (Yüzümü güldüren, yanına “Komik!” yazdıran.)
“Bazan” bölümü en sevdiğim bölümdü. İçinden şu cümlelerin tekrar hatırlamak için altını çizdim:
“(…) Bazan hep birlikte seyrettiğimiz filmin konusunu daha onu seyrederken bile unutur, hem televizyona bakar hem de Nişantaşı’nda ilkokula gittiğim günleri hatırlardım. (…) Bazan kömür sobasının içinde, alevlerden başka bir hareket olduğunu işitirdik. (…) Bazan televizyondaki gülünç bir şeye bir an hep birlikte gülerdik. Bazan hepimizin aynı anda televizyondaki şeye yoğunlaşmamız, bana, bizim için küçültücü bir şeymiş gibi gözükürdü. (…) Bazan kimse bakmazken, sofradaki irmik helvasından bir kaşık daha alırdım. (…) Bazan Zaman’ı bütünüyle unutur, ‘şimdi’nin içine yumuşacık bir yatağa yatar gibi yayılırdım. (…) Bazan tencerede sade yağlı kabak, domates, patlıcan, biber dolması yapılır, iki akşam yenilirdi. Bazan yemekten sonra Füsun masadan kalkar, Limon’un kafesine gider, onunla arkadaşça konuşur ve ben, benimle konuştuğunu sanırdım. (…) Bazan hepimizin ağzı yemekle dolu olduğu için sofrada bir sessizlik olurdu. (…) Bazan ızgara etin kokusu gecenin sonuna kadar evde kalırdı.”
“Şehir bize hayatlarımızın sıradan yanını hissettiriyor ve herhangi bir suçluluk duygusuna kapılmadan alçakgönüllü olmayı öğretiyordu. Sokaklarda yürürken, dolmuşta, otobüste, şehrin kalabalığına karışmanın teselli edici gücünü içimde hisseder, vapurda yan koltukta kucağında uyuklayan torunuyla yolculuk eden başörtülü teyzeyle ahbaplığı ilerleten Füsun’a hayranlıkla bakardım.”
“Yaz başında sinemaların bir bilete iki, hatta üç film göstermeye başladığı günlerde, bir keresinde pantolonumu çekerek oturur, elimdeki gazeteyle dergiyi karanlıkta yandaki boş koltuğa yerleştirirken elim Füsun'un elini bulup tutmakta gecikince, Füsun’un güzel eli sabırsız bir serçe gibi kucağıma çıkmış, karnımın üzerinde, neredesin der gibi bir an açılmış, aynı anda elim ruhumdan da hızlı davranarak ona hasretle sarılmıştı.” (En sevdiğim alıntılardan biri bu. O süslü sıfatları, benzetmeleri çıkarsa, sadece “aynı anda elim elini bulmuştu” bile dese güzel, hatta belki daha güzel, olacak bir an.)
“Dünya cennete yakın ama yarı karanlık bir yerdi.” (Sahi!)
6 notes · View notes
matmazelnoraliya · 5 years
Text
Hiç kıpırdamadan dünyayı anlamaya çalışıyorum.
“Her şey eninde sonunda sessizdir bir günün kırılganlığından kalan ve tekrar tekrar kırılan müteellim bir insan sesinin başlattığı ağlamanın kırı sessizdir.”
youtube
Otobüslerin camına başımı dayasam. Her durağa dikkatlice baksam, seni görebilir miyim diye. Hiç kimseye fark ettirmesem seni aradığımı. Sonra seni hiç bulamasam. Gerçekten olup olmadığından kuşku duysam.
Tarık Tufan, Kekeme Çocuklar Korosu
58 notes · View notes
pandikli · 5 years
Text
parmakları kırı kığ kı kı kığ kırılan bu yazar yılmaz olur mu geçmişi gondiklendi agacım sen ne diyon hey yavrum
13 notes · View notes
Text
Tumblr media
herşey eninde sonunda sessizdir
bir günün kırılganlığından
kalan ve tekrar tekrar kırılan
müteellim bir insan sesinin başlattığı
ağlamanın kırı
sessizdir
dalda
yalnız ve dağılmış bir elma
yalnız ve yapraklar örtmüyor onu
gelen akşama
geçen akşamın içlenmeleri dadanmış
bu kahır sessizdir
5 notes · View notes