Tumgik
#güzel müslüman olma derdi
yakazakalb · 2 months
Text
Tumblr media Tumblr media
"Nasıl olmalı güzel insan, güzel Müslüman?" dediler. Cevaba bakın: "Geldiği yere sürur ve neşe getirir, giderken de hüzün bırakır. Arkasından, 'Ah nerede?' denir, özlenir, aranır. "
.
26 notes · View notes
enfustenafaka · 2 years
Text
beni yine şiir sancısı tuttu. oysa bir şiire nasıl başlanır, bilmiyorum. biz, tuzu kurular banka kuyruklarında ömür tüketirken bilmediğimiz coğrafyalarda dar ağacı kuruyorlar meydanlara ölen insanlığımıza klavye tıkırtısıyla eşlik ediyoruz: "hayat, iman ve cihad!" İnsanlar ölüyor güzin, insanlar ölüyor.. biz oturmuş şiire kafiye uydurmanın derdine düşüyoruz. orada, hani kimsenin dönüp bakmadığı yerlerde bir anne bebeğinin sancısını çekemeden vuruldu az önce. bir ip kadar hükmümüz olsa ya güzin! yağlasak da geçirsek boynumuza sonra ayak basılmamış o yerlere turistik gezi düzenlesek işte o zaman belki derdi ümmet olanlardan oluruz. ne dersin güzin? demiştin ki bir keresinde: "Kucağımda miladı dolmuş bir ömür, çok uzaktan eski bir yalnızlığı selamlamaktayım" senin ayak basmadığın yerde ruhunu teslim eden acılar var. nerede kan izi varsa orası müslüman. güzin, bu kadar güzel olma. dünya çok çirkin artık. | Liyâ Zeryâ
25 notes · View notes
teneres · 1 year
Text
Enes bin Malik (radıyallahu anh) anlatıyor.
Rasulullah ﷺ'e bir adam geldi ve:
–Yâ Rasulallah! Kıyâmet ne zamandır?” dedi.
Rasulullah ﷺ Kıyamet için ne hazırladın?” diye sorunca o da:
“Allah ve Rasûlu’nün muhabbetini…” cevabını verdi. Bunun üzerine Rasulullah ﷺ
–Öyleyse sen sevdiğinle beraber olacaksın.” buyurdular.
Enes (radıyallahu anh) bu rivâyetin devâmında der ki:
“İslâm’a girmekten başka hiçbir şey bizi Allâh’ın Elçi'sinin “Muhakkak sen sevdiğinle berabersin.” sözü kadar sevindirmemiştir. İşte ben de Allâh’ı, O’nun Rasûlünü, Ebû Bekir’i ve Ömer’i seviyorum ve her ne kadar onların yaptıkları amelleri yapamadıysam da onlarla beraber olmayı umuyorum.”
||Sahih-i Muslim, Birr, 163
Abese Suresi 34-37. O gün kişi, kardeşinden, anasından, babasından, eşinden ve oğullarından kaçar. O gün, onlardan her birinin, kendisine yetecek derdi vardır.
Bir gün Rasulullah ﷺ;
“İnsanlar kıyamet günü yalın ayak, çırılçıplak, sünnetsiz olarak haşrolunurlar” buyurmuştu. Bunun üzerine Aişe annemiz:
– Ya Rasulallah! Kadın ve erkekler bir arada olup birbirlerine bakacaklar mı? dedi. Rasulullah ﷺ:
– “Ya Aişe! Durum birbirlerine bakamayacakları kadar kötüdür” buyurdular.
Sahih-i Muslim, Cennet 56
O dehşetli zamanda güneş insanları yakıp kavuracak, herkes günahı ölçüsünde tere batacak; kimi topuklarına, kimi dizlerine kadar, kimi beline, köprücük kemiklerine kadar, kimi de ağzına ve kulaklarına kadar tere gömülecektir.
Sahih-i Müslim, Cennet 62;
Tirmizî, Kıyamet 2, 6
Hiçbir gölgenin bulunmadığı o dehşetli günde, Allah Teâlâ bazı kimselere özel ikrâmda bulunacak; onları Arş’ının gölgesinde dinlendirecektir.
Bu bahtiyar insanlar:
Ebû Hureyre (radıyallahu anh)’den rivayet edildiğine göre Rasulullah ﷺ şöyle buyurdu:
“Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır:
Adil imam (yönetici)
Rabbına kulluk ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç,
Kalbi mescidlere bağlı müslüman,
Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan,
Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine “Ben Allah’tan korkarım” diye yaklaşmayan yiğit,
Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse,
Tenhâda Allah’ı anıp göz yaşı döken kişi.”
Buhâri, Ezan 36, Zekât 16, Rikak 24, Hudûd 19; Müslim, Zekât 91; Tirmizî, Zühd 53; Nesâî, Kudât 2
4 notes · View notes
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
Ömrünün en verimli yıllarını kalbi mühürlü ateist olarak yaşayan sonra hidayete eren bir yazara sordular. "Müslüman oldun ve huzuru buldun değil mi?"
Gülerek tam tersi dedi, müslüman oldum huzur falan kalmadı bende!
Soran kişi anlamadı!
Yazar sonra,
"kafirin içinde boşluk yoktur.
O kadar doludur ki orada Allah'a yer yoktur, işi de çoktur.
Ona göre her işi yoluna koyan bir Yaratıcı olmadığı için her iş ondadır. Her şeyi kendi yönetiyor zanneder. Kibir ile donanmıştır..
Kısacası huzur sadece islam da olmaz!
Komşun açsa yatamazsınız!
Müslüman kardeşin zulüm altında ise uyuyamazsın!
Mazlumları düşünürsün rahat edemezsin" dedi.
Bunu daha önce okumuştum.
Hep aklımdaydı ne demek huzurum kalmadı, oysa hep deriz huzur İslamda.
Burda bahsedilen huzur Mevlâ'ya teslim olmanın huzuru değil o huzur apayrı.
Burda ki huzursuzluk,
şuan evlerimiz de yediğimiz önümüz de yemediğimiz ardımızda,
sağlığımız yerinde,
sevdiklerimiz yanımızda,
keyfimiz gıcırsa,
hiç bir derdimiz yokmuş gibi "kim daha şöyle yada böylenin" yarışlarını yapıyorsak sosyal medyada,
neden hâlâ bi yerlerde, bi anne yavrusunun cılız bedenini tutarak kameraya haykırıyor, bebeğinin midesi kadar boş olan dünyaya.
Yazarın tamda anlatmak istediği huzursuzluk buymuş.
Evinden,
vatanından sürgün olanları,
giyeceği, yiyeceği olmayanları düşündükçe huzur muzur bırakmıyormuş meğer. Müslümanlık din kardeşlerinin derdi ile dertlendikçe
huzur bırakmıyormuş gerçekten.
Mevlâya kul olma gayretindeki eksiklikler, eski günahlar, yapılan gafletler...
Müslüman olup huzur bulmak değilmiş yazarın dediği gibi,
müslüman olmak huzuru cennete havale edip
islam coğrafyalarının sıkıntılarına kafa yormak,
bir yandan layıkı ile kul olmak,
komşuna,
akrabana,
ailene karşı görevlerini yerine getirmek, evlat yetiştirmek,
talebe yetiştirmek,
helal lokma kazanmak,
"midene giren her lokmayı kontrol etmek" , ibadetteki eksiklerini tamamlamak,
ilim öğrenmek,
kul hakkına riayet etmek,
dürüst olmak,
güvenilir olmak,
güzel ahlâklı olmak.
Adam boşuna dememiş müslüman oldum huzur muzur kalmadı diye ...
Rabbim,
huzurumuzun bir yanını hep yere eğdiren din kardeşliğini ve
ölümü unutturma ki;
Sana birikmiş güzel hikayelerle varalım..
Cuma'nın Feyz Ve Bereketi Üzerimize Olsun İnşaallah....
Bir Olan Sultan-ı Kâinata Emanetsiniz...🌺
____________°🌺💞🌸°______________
🎀
48 notes · View notes
menittebeazzikra · 3 years
Note
Selamun aleyküm,
Nasihat verecek olsanız ne demek isterdiniz?
(Uzunca bir nasihat olur ise, mesut olurum.) ihtiyacımız var bir çok nasihatlere.
Aleyküm selam. Estağfurullah biz nasihate muhtacız. Ancak din nasihattir kavli şerifince buraya birkaç kelam bırakacağım. Evvelâ kendi nefsime.. İnsan her daim şükür hâlinde olmalıdır. Neden derseniz Müslüman bir beldede Müslüman anne babadan doğmak İslam üzere yaşıyor ve yetişiyor olmak en büyük bir nimettir... Allah celle celalühu istese bugün bizi bir Mark yahut Monica olarakta yaratabilir ve okumaya olan ilgisizliğimiz sayesinde belki de İslam’ı keşfedemeyebilirdik.. Rabbül Alemine sonsuz şükürler olsun.. Ondan sonra namaz nimeti... Allah celle celalühun asla namaza ihtiyacı yok. Hiçbir şeye ihtiyacı yok ve düşünsenize biz kazanalım diye şükrümüzü en güzel en kolay yollarla ifa edebilelim diye bize namaz nimetini bahşetmiş. Bir insan hiçbir şey bilmese itaat etse kazanır. Ki namazın bizim bilmediğimiz nice hikmetleri mevcut.. Tesettürü emretmiş Ümmeti Muhammed ifrattan fitneden fücurdan korunsun diye.. İstese çırılçıplak yaratır, giysi yapılabileceğini insanlığın aklından siler ve insanları bu şekilde de dolaştırırdı etrafta.. Ama o örtünmeyi giyinmeyi yani insana değer verdiğini eşrefi mahlukat olduğunu hatırlatıyor bizlere.. Hiçbir nimeti olmamış olsa, cennet cehennem vadetmese, hiçbir şey vermese sadece bizim Rabbimiz celle celaluhu olduğundan dolayı, Rab, Yaratan,El İlah yani Allah celle celalühu olduğundan dolayı çokca övülmeye, çokca zikredilmeye, çokca şükredilmeye layıktır ve biz asla O’na layık bir şekilde O’nu övemez, O’na şükredemez, O’nu anlatamayız, anlatamazdık da.. O’nu yine en çok en güzel en iyi Kendisi över, anlatır, bildirir celle celalühu... İnsan düşününce hiçbir derdi sıkıntısı kalmıyor aslında biliyor musunuz... Neden ? Çünkü kendisi anlatmasa da kendisi davranmasa da hatta düşünmese bile insanın ne ahvalde olduğunu bilen Rabbi var celle celalühu.. O öyle bir Rab ki her şeyimizden haberdar. Kalbimize gelecek düşünceyi daha gelmeden bilen tüm insanları cinleri mahlukatı her şeyi görüp gözeten ve bunları yaparken de hiçbir şekilde yorulmayan bir yaratıcı... Çok muhteşem değil mi.. Geceleyin dünyanın öbür ucundaki karıncanın ayak seslerini işiten, anne karnında bebeği o sıvının içinde boğulmadan yaşatan, yarattığı türlü et parçalarına işlev verip gördüren duyduran tat almamızı sağlayan Allah celle celalüha ne kadar şükretsek az değil mi ? Az elbette.. O yüzden çokca şükretmeli; şükrümüzü, tefekkürümüzü, tevekkülümüzü artırmalıyız.. Velhasılı kelâm şükredemiyoruz, şükürden aciziz, ne kadar şükretsek azdır.. Hele ki iman İslam nimetinden sonra bize en büyük Peygamberi olan Habibullah Sallallahu Aleyhi Vessellem’in ümmeti olarak yaratması yok mu... Düşünsene binlerce sene geçiyor o kadar Peygamber yaratmış ve sana Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellem’e Ümmet olma şerefi bahşedilmiş.. Ne büyük bir nimet değil mi..... Rasulullahı yaşamak, Onu tanımaya anlamaya çalışmak ne büyük bir hikmet değil mi sallallahu aleyhi vessellem.. Tüm Peygamberlere salat ve selam olsun lakin Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vessellemin yeri bambaşkadır.  Rabbimiz celle celalühun bizi Müslüman olarak, Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vessellem’e Ümmet olarak ve insan olarak yaratmış olması ne büyük lütuf.. Düşünsene Kendini tanıma şerefine erişmek için bizi insan yani halife sıfatıyla dünyaya gönderdiği eşrefi mahlukat olarak yaratmış.. İstese bir ağaç olarak da yaratabilirdi.. İsterse bir böcek yahut taş olarak varedebilirdi.. Ama bizi Elhamdülillah bir insan olarak yaratmış ve bize Kendisine yakınlaşma şerefini lutfeylemiş... Tüm bu sebeplerden ötürü Rabbimiz celle celalüha sonsuz şükürler olsun... Her ne ahvâlde olursak olalım şükürden geri durmayalım... Sürekli O’nu zikredelim ve her duamıza şükürle başlayıp kulluğumuzu en güzel şekilde ifa etmeye gayret gösterelim inşaÂllahu Rahman.. Selam ve dua ile, hayırlı sahurlar, vesselâm  🌹
24 notes · View notes
sirrihafi · 5 years
Text
Tumblr media
GENÇ KIZ VE GENÇ ERKEKLERE TENBİHNAME
“İnsanları düzeltebilmeniz için önce kendinizi ıslah etmeniz gerekir.”(Ömer Radıyallahu anh)
'Öyle gençler ki onlar; gayelerine ulaşmada cesur, davalarına sevdalı.
Nerede olursa olsunlar her mücadelede düşmanlarına kavgalı.
|Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın şairi, Ka'b b. Mâlik Radıyallahu anh
İhsan Şenocak Hoca Efendinin kaleminden gençlere tenbihname
KARDEŞİM! İFFETİN CİNSİYETİ YOKTUR
Kardeşim!
Belaların insan üzerine dev dalgalar halinde geldiği bir zamanda yaşıyorsun; Şehrinin sokaklarından şehvet akıyor, avmler masiyet mahşeri, ekranlar fuhuş albümü, sinema mankenlerin vücutlarını arz yeri, yöresel ürünlerin tanıtımı bahanesiyle tertiplenen festivallerdeki konserler ise teşhir arenası… Sokak, okul, çarşı, ekran, sinema, gazete “Züleyhalarla” dolu… Eğer sen “Yusuf” olamazsan yalnız Yakuplar değil, sana umut bağlayan bütün bir Ümmet ağlar. Nefsinin ruhunla kapıştığı anlarda, “Her şeyi gören ve duyan Rabbime sığınıyorum.” de! Gözlerin mağara olsun, Ashab-ı Kehf gibi gözlerinden gözlerinin sahibi olan Hâlik-ı Zülcelal’e iltica et.
Kardeşim!
İffetle, iffetsizlik arasında tercih yapmaya zorlandığında, iffetten yana tavır alma noktasında tereddüt etme! İmanını yaralayacak hiçbir davete icabet etme, mürûetini zedeleyecek hiçbir ekrana çıkma, Ahireti’ni yıkacak hiçbir makama talip olma! “Yemin ederim ki, kişinin başına demirden bir şişin, bir çivinin çakılması, yabancı bir kadına dokunmasından daha hafiftir.” diyen Peygamber-i Ekber’in buyruğunu hayat düsturu kabul et ve elini nâmahreme uzatma, helalinden başka bir kadınla tokalaşma!
Kardeşim!
Allah’ın dinine O’nun mahremiyet buyruklarını çiğneyerek hizmet etme iddian, bir gün mutlaka hezimetin olur. İslam’a rağmen İslam projenden dolayı istiğfar et. Unutma! Rabbimiz imhâl eder lakin ihmâl etmez.
Kardeşim!
Hayatına da mal olsa Allah Rasulü’nün iffet ve izzet yolundan ayrılma. Okuldan, yurttan, iş yerinden, köyden, kentten arkadaşların kendini teşhir eden bir kızın bedenine dair konuşurken, o kızın da birinin kız kardeşi olduğunu ve kendi kız kardeşin için erkeklerin aynı konuşmayı yaptığını düşün, irkil ve kendine gel. Mekke’nin en güzel kadınlarıyla bir arada yaşamayı bırakıp da Müslüman olan ve “Kalbim Allah Azze ve Celle’yi zikirden başka hiçbir şeyle tatmin olmaz.” diyen Allah Rasulü’nün gençlerini, Mus’ab b. Umeyr’i, Sa’d b. Ebî Vakkas’ı hayalinden hiç düşürme! Muallim, mühendis, doktor, esnaf, çiftçi ol fakat bütün bu olurlar içerisinde asıl Peygamber-i Ekber Hz. Muhammed’e layık bir genç ol.
Kardeşim!
Eşinden başka bir kadın senin arkadaşın olamaz. Okulda, sokakta, mağazada, işten, mahalleden kızlarla birlikte dolaşma, ders çalışma, yemeğe çıkma, cafede oturma! İster amirin, ister memurun olsun, ister hocan, isterse de taleben olsun, nâmahrem bir kadınla halvet olma! Nefsin sana, “Hangi zamanda yaşıyorsun, bu asırda bu kadar da takva olunmaz, nihayetinde bu kadın senin amirin ya da öğrencin veya arkadaşın, otur da onunla iki çift laf et” dediğinde; aynı nefsanî telkinlere muhatap olan bir başka adamın eşinle bir kafede karşılıklı oturup kahve içtiğini, nargile fokurdattığını düşün. Unutma ki, namussuzluğun cinsiyeti yoktur. Nâmahreme bir anlık bir bakış ikinizin de hayatını karartır.
Kardeşim!
Eşinin yüreğinde bir erkeğin bakışından “iz” olması nasıl seni tiksindiriyorsa, başkalarının kadınlarını etkilemek için duruştan duruşa, halden hale girmen de, başka vicdanlarda derin yaralar açacak, cinnete sebep olacaktır. Senden dolayı bir kızın alnına kara leke çalınırsa, yarın mahşer meydanına en onursuz lekeyle çıkacağını unutma!
Kardeşim!
Ayağın kaydığında etrafındaki insanların sana dair, “Genç adamsın, kafanı yorma, gençlikte olur böyle şeyler.” demelerine aldanma! Allah Azze ve Celle katında zinakâr bir kadının hükmü neyse erkeğinki de odur. Çünkü iffetin de, iffetsizliğin de cinsiyeti yoktur.
Kardeşim!
Kadın, kadındır; erkek de, erkek… Racûliyet vasfını yitirmeyen her adamda kadına karşı bir arzu vardır. “O, benim kardeşim, iş arkadaşım.” gibi sözlerin arkasında, güzel bir kadının bedenini temaşadan hasıl olan göz zevkinden mahrum olmama arzusunun olduğunu unutma!. Şeriat’ı şehvetine alet eden adamlardan uzak dur. Bir kadınla bir mekanda başbaşa kalır ya da karşılıklı bir masada oturur, senli benli konuşursan göz de, yürek de, ayak da kayar unutma!
Kardeşim!
Karma eğitimin kıza da, erkeğe de özgüven aşıladığını, terkedilmesinin ise pedagojik açıdan yanlış olduğunu söyleyenlerin, başkalarının kızlarını seyretmekten zevk aldıklarını izhar etmeye cesaret edemeyen, bu yüzden pedagojik yalanların ardına sığınan ahlak yobazları olduğunu bil. Unutma ki, karma eğitimin çağdaşlığın bir tezahürü olduğunu, muasır medeniyet seviyesinin ancak bu şekilde yakalanacağını söyleyenlerin başka hesapları vardır. Karma eğitimi en katı şekilde uygulayan Batılı ülkelerde, iffeti kirletilen kızların oranı %50’lerin çok üzerindedir; Amerika’da çok sayıda kız, tahsil esnasında hamile kaldığından eğitimine ara vermektedir.
Kardeşim!
Küresel ahlak yobazları eğer kurdukları bayan voleybol takımlarıyla gerçekten kız çocuklarının spor yapmalarını arzulamış olsalardı, bayan sporcuların kıyafetlerini erkeklerinkinden daha dar ve daha kısa olacak şekilde belirlemezlerdi. Onların asıl amacı, kadınların spor yapması değil, şehvetperestler tarafından vücutlarının seyredilmesidir.
Kardeşim!
İnsanlığın en kadim müessesesi olan aileye düşman, iffete hasım, namusa yabancı olan bir uygarlığın ardına düşenler seni sonsuza kadar acı çekeceğin bir dünyaya çağırıyor. Allah’a, Rasulü’ne ve iffete düşman olanları dost edinme. Bir amir, bir mürebbi olarak, bir kızın iffetinin korunmasına vesile olduğunda kendi kız kardeşinin iffeti korunmuş gibi sevin; bir kızın iffeti çiğnendiğinde de, kendi kardeşinin iffeti kirlenmiş gibi titre! Sen Müslümansın! Soysuzluğa çağdaşlık, iffetsiz hayata cinsel özgürlük diyen “belhum edal” yaratıklarla aynı safta olamazsın.
Kardeşim!
Allah Rasulü’nün, huzuruna gelen bir gençle arasında cereyan eden şu muhavere, şehvet ateşinin yangın yerine çevirdiği bir dünyada “Yanmadan nasıl yaşayabilirim?” diyenlere iffeti de, izzeti de nasıl koruyacaklarının yol ve yöntemini gösteriyor;
Ebû Ümame’nin rivayet ettiğine göre bir gün Allah Rasulüﷺashabıyla otururken yanına bir genç geldi ve
– Ey Allah’ın Rasulü! Zina yapmak için bana izin ver, dedi.
Orada bulunanlar gencin üzerine yürüdü, konuşmasını engelledi, “sus, sus” dediler. Allah Rasulü onlara karşı çıkıp, gence, “Yaklaş!” buyurdu. Genç de Allah Rasulü’ne yaklaştı ve yanına oturdu. Efendimiz’le ﷺ genç arasında şöyle bir konuşma geçti,
– Annenle zina edilmesini ister misin?
– Vallahi hayır Ey Allah’ın Rasulü! Allah beni yoluna feda etsin ki istemem!
– Sâir insanlar da anneleriyle zina edilmesini istemez. Peki, kızınla zina edilmesini ister misin?
– Vallahi hayır Ya Rasulellah ﷺ! Allah beni yoluna feda kılsın ki istemem.
– Diğer insanlar da kızlarıyla zina edilmesini istemez. Kız kardeşinle zina edilmesini ister misin?
– Vallahi hayır Ya Rasulellah ﷺ! Allah beni yoluna feda etsin ki istemem.
– Diğer insanlar da kız kardeşleriyle zina edilmesini istemez. Halanla zina edilmesini ister misin?
– Vallahi hayır Ya Rasulellah ﷺ! Allah beni yoluna feda etsin ki istemem.
– Diğer insanlar da halalarıyla zina edilmesini istemez. Peki teyzenle zina edilmesini ister misin?
– Vallahi hayır Ya Raselellah! Allah beni yoluna feda etsin ki istemem.
– Diğer insanlar da teyzeleriyle zina edilmesini istemez.
Bunun üzerine Allah Rasulü ﷺ elini gencin omzuna koyup, “Allah’ım onun günahlarını bağışla! Kalbini kötülüklerden temizle ve iffetini koru!” diye dua etti. Bu hadiseyi anlatan sahabi şöyle demiştir, “Bundan sonra o genç bir daha böyle bir şeye yönelmedi.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 257).
Kardeşim!
Aldatılan bir kadının birinin ya annesi ya kızı ya kız kardeşi ya halası ya da teyzesi olduğunu unutma! Yakınların için ne istiyorsan bütün kadınlar için de ona talip ol!
Bir gölgede içtiğin soğuk suyun dahi hesabının sorulacağı Mahşer Günü mazeret üreten ağzın mühürlenecek, ellerin ve ayakların konuşacak. Gözlerin harama değmesin, ellerin, ayakların hesabını veremeyeceğin bir vebali yüklenmesin.
Kardeşim!
İffetsizlik altın çağını yaşıyor. Lakin alimler, arifler, mütefekkirler, babalar, anneler sessiz. Eğer sen de hevâna uyar, İslam’a sahip çıkmazsan, belki de 30 yıl sonra bu toprakların İslam beldesi olduğuna sadece okunan ezanlar şehadet edecek. “Bana ne, o açılıyorsa ben bakarım, o gel diyorsa ben giderim.” deme! Unutma ki, aşağıların en aşağısındaki sefiller, düşen bir kadını istismar eden alçaklardır. Sen, sahipsizlikten dolayı kötü yola düşen kadınların evine kızıyla para gönderip, “Size şimdiye kadar sahip çıkamadığımızdan dolayı hakkınızı helal edin.” deyip onların kurtuluşuna vesile olan bir ecdadın ahfadısın.
Kardeşim!
Ekranın, mektebin, kapitalin zehirlediği bir dünyaya şehvetle değil, ibretle bak; bak ki Allah Azze ve Celle de sana iman, irade, iffet, haya, vakar ve şahsiyet abidesi bir eş ihsan etsin, etsin ki, evin İslam karargâhı, hatunun da mazlumların beklediği Fatih’in ya da Ulubatlı Hasan’ın anası olsun!
Kardeşim!
Sana bu mektubu iki tane oğlu olan ve her sokağa çıktığında ülkesinin yarınlarına dair umudunu kaybeden, ardından Allah Azze ve Celle’nin kudretini tefekkür ederek kendine gelen bir mümin baba olarak yazıyorum. Eğer iffet tacirleri seni, bana karşı tahrik eder, “Bu adam yobazdır, bütün derdi, tesettür ve mahremiyettir.” der ve sen de onlara kanarsan, bu satırları Alime, Muhammedime yazılmış bir mektup olarak kabul et ve öyle oku!
Kardeşim!
Şehvet yangını her yeri sarmadan, ayağa kalk ve yarınlarımız adına bir şeyler yap, yap ki, İslam bu topraklarda azınlığın dini olmasın!
Allah’ın selamı üzerine olsun
1 note · View note
Text
IHSAN ŞENOCAK HOCAEFENDININ GENÇLİĞE MEKTUBU.
Kardeşim!
Belaların insan üzerine dev dalgalar halinde geldiği bir zamanda yaşıyorsun; Şehrinin sokaklarından şehvet akıyor, avmler masiyet mahşeri, ekranlar fuhuş albümü, sinema mankenlerin vücutlarını arz yeri, yöresel ürünlerin tanıtımı bahanesiyle tertiplenen festivallerdeki konserler ise teşhir arenası… Sokak, okul, çarşı, ekran, sinema, gazete “Züleyhalarla” dolu… Eğer sen “Yusuf” olamazsan yalnız Yakuplar değil, sana umut bağlayan bütün bir Ümmet ağlar. Nefsinin ruhunla kapıştığı anlarda, “Her şeyi gören ve duyan Rabbime sığınıyorum.” de! Gözlerin mağara olsun, Ashab-ı Kehf gibi gözlerinden gözlerinin sahibi olan Hâlik-ı Zülcelal’e iltica et.
Kardeşim!
İffetle, iffetsizlik arasında tercih yapmaya zorlandığında, iffetten yana tavır alma noktasında tereddüt etme! İmanını yaralayacak hiçbir davete icabet etme, mürûetini zedeleyecek hiçbir ekrana çıkma, Ahireti’ni yıkacak hiçbir makama talip olma! “Yemin ederim ki, kişinin başına demirden bir şişin, bir çivinin çakılması, yabancı bir kadına dokunmasından daha hafiftir.” diyen Peygamber-i Ekber’in buyruğunu hayat düsturu kabul et ve elini nâmahreme uzatma, helalinden başka bir kadınla tokalaşma!
Kardeşim!
Allah’ın dinine O’nun mahremiyet buyruklarını çiğneyerek hizmet etme iddian, bir gün mutlaka hezimetin olur. İslam’a rağmen İslam projenden dolayı istiğfar et. Unutma! Rabbimiz imhâl eder lakin ihmâl etmez.
Kardeşim!
Hayatına da mal olsa Allah Rasulü’nün iffet ve izzet yolundan ayrılma. Okuldan, yurttan, iş yerinden, köyden, kentten arkadaşların kendini teşhir eden bir kızın bedenine dair konuşurken, o kızın da birinin kız kardeşi olduğunu ve kendi kız kardeşin için erkeklerin aynı konuşmayı yaptığını düşün, irkil ve kendine gel. Mekke’nin en güzel kadınlarıyla bir arada yaşamayı bırakıp da Müslüman olan ve “Kalbim Allah Azze ve Celle’yi zikirden başka hiçbir şeyle tatmin olmaz.” diyen Allah Rasulü’nün gençlerini, Mus’ab b. Umeyr’i, Sa’d b. Ebî Vakkas’ı hayalinden hiç düşürme! Muallim, mühendis, doktor, esnaf, çiftçi ol fakat bütün bu olurlar içerisinde asıl Peygamber-i Ekber Hz. Muhammed’e layık bir genç ol.
Kardeşim!
Eşinden başka bir kadın senin arkadaşın olamaz. Okulda, sokakta, mağazada, işten, mahalleden kızlarla birlikte dolaşma, ders çalışma, yemeğe çıkma, cafede oturma! İster amirin, ister memurun olsun, ister hocan, isterse de taleben olsun, nâmahrem bir kadınla halvet olma! Nefsin sana, “Hangi zamanda yaşıyorsun, bu asırda bu kadar da takva olunmaz, nihayetinde bu kadın senin amirin ya da öğrencin veya arkadaşın, otur da onunla iki çift laf et” dediğinde; aynı nefsanî telkinlere muhatap olan bir başka adamın eşinle bir kafede karşılıklı oturup kahve içtiğini, nargile fokurdattığını düşün. Unutma ki, namussuzluğun cinsiyeti yoktur. Nâmahreme bir anlık bir bakış ikinizin de hayatını karartır.
Kardeşim!
Eşinin yüreğinde bir erkeğin bakışından “iz” olması nasıl seni tiksindiriyorsa, başkalarının kadınlarını etkilemek için duruştan duruşa, halden hale girmen de, başka vicdanlarda derin yaralar açacak, cinnete sebep olacaktır. Senden dolayı bir kızın alnına kara leke çalınırsa, yarın mahşer meydanına en onursuz lekeyle çıkacağını unutma!
Kardeşim!
Ayağın kaydığında etrafındaki insanların sana dair, “Genç adamsın, kafanı yorma, gençlikte olur böyle şeyler.” demelerine aldanma! Allah Azze ve Celle katında zinakâr bir kadının hükmü neyse erkeğinki de odur. Çünkü iffetin de, iffetsizliğin de cinsiyeti yoktur.
Kardeşim!
Kadın, kadındır; erkek de, erkek… Racûliyet vasfını yitirmeyen her adamda kadına karşı bir arzu vardır. “O, benim kardeşim, iş arkadaşım.” gibi sözlerin arkasında, güzel bir kadının bedenini temaşadan hasıl olan göz zevkinden mahrum olmama arzusunun olduğunu unutma!. Şeriat’ı şehvetine alet eden adamlardan uzak dur. Bir kadınla bir mekanda başbaşa kalır ya da karşılıklı bir masada oturur, senli benli konuşursan göz de, yürek de, ayak da kayar unutma!
Kardeşim!
Karma eğitimin kıza da, erkeğe de özgüven aşıladığını, terkedilmesinin ise pedagojik açıdan yanlış olduğunu söyleyenlerin, başkalarının kızlarını seyretmekten zevk aldıklarını izhar etmeye cesaret edemeyen, bu yüzden pedagojik yalanların ardına sığınan ahlak yobazları olduğunu bil. Unutma ki, karma eğitimin çağdaşlığın bir tezahürü olduğunu, muasır medeniyet seviyesinin ancak bu şekilde yakalanacağını söyleyenlerin başka hesapları vardır. Karma eğitimi en katı şekilde uygulayan Batılı ülkelerde, iffeti kirletilen kızların oranı %50’lerin çok üzerindedir; Amerika’da çok sayıda kız, tahsil esnasında hamile kaldığından eğitimine ara vermektedir.
Kardeşim!
Küresel ahlak yobazları eğer kurdukları bayan voleybol takımlarıyla gerçekten kız çocuklarının spor yapmalarını arzulamış olsalardı, bayan sporcuların kıyafetlerini erkeklerinkinden daha dar ve daha kısa olacak şekilde belirlemezlerdi. Onların asıl amacı, kadınların spor yapması değil, şehvetperestler tarafından vücutlarının seyredilmesidir.
Kardeşim!
İnsanlığın en kadim müessesesi olan aileye düşman, iffete hasım, namusa yabancı olan bir uygarlığın ardına düşenler seni sonsuza kadar acı çekeceğin bir dünyaya çağırıyor. Allah’a, Rasulü’ne ve iffete düşman olanları dost edinme. Bir amir, bir mürebbi olarak, bir kızın iffetinin korunmasına vesile olduğunda kendi kız kardeşinin iffeti korunmuş gibi sevin; bir kızın iffeti çiğnendiğinde de, kendi kardeşinin iffeti kirlenmiş gibi titre! Sen Müslümansın! Soysuzluğa çağdaşlık, iffetsiz hayata cinsel özgürlük diyen “belhum edal” yaratıklarla aynı safta olamazsın.
Kardeşim!
Allah Rasulü’nün, huzuruna gelen bir gençle arasında cereyan eden şu muhavere, şehvet ateşinin yangın yerine çevirdiği bir dünyada “Yanmadan nasıl yaşayabilirim?” diyenlere iffeti de, izzeti de nasıl koruyacaklarının yol ve yöntemini gösteriyor;
Ebû Ümame’nin rivayet ettiğine göre bir gün Allah Rasulüﷺashabıyla otururken yanına bir genç geldi ve
– Ey Allah’ın Rasulü! Zina yapmak için bana izin ver, dedi.
Orada bulunanlar gencin üzerine yürüdü, konuşmasını engelledi, “sus, sus” dediler. Allah Rasulü onlara karşı çıkıp, gence, “Yaklaş!” buyurdu. Genç de Allah Rasulü’ne yaklaştı ve yanına oturdu. Efendimiz’le ﷺ genç arasında şöyle bir konuşma geçti,
– Annenle zina edilmesini ister misin?
– Vallahi hayır Ey Allah’ın Rasulü! Allah beni yoluna feda etsin ki istemem!
– Sâir insanlar da anneleriyle zina edilmesini istemez. Peki, kızınla zina edilmesini ister misin?
– Vallahi hayır Ya Rasulellah ﷺ! Allah beni yoluna feda kılsın ki istemem.
– Diğer insanlar da kızlarıyla zina edilmesini istemez. Kız kardeşinle zina edilmesini ister misin?
– Vallahi hayır Ya Rasulellah ﷺ! Allah beni yoluna feda etsin ki istemem.
– Diğer insanlar da kız kardeşleriyle zina edilmesini istemez. Halanla zina edilmesini ister misin?
– Vallahi hayır Ya Rasulellah ﷺ! Allah beni yoluna feda etsin ki istemem.
– Diğer insanlar da halalarıyla zina edilmesini istemez. Peki teyzenle zina edilmesini ister misin?
– Vallahi hayır Ya Raselellah! Allah beni yoluna feda etsin ki istemem.
– Diğer insanlar da teyzeleriyle zina edilmesini istemez.
Bunun üzerine Allah Rasulü ﷺ elini gencin omzuna koyup, “Allah’ım onun günahlarını bağışla! Kalbini kötülüklerden temizle ve iffetini koru!” diye dua etti. Bu hadiseyi anlatan sahabi şöyle demiştir, “Bundan sonra o genç bir daha böyle bir şeye yönelmedi.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 257).
Kardeşim!
Aldatılan bir kadının birinin ya annesi ya kızı ya kız kardeşi ya halası ya da teyzesi olduğunu unutma! Yakınların için ne istiyorsan bütün kadınlar için de ona talip ol!
Bir gölgede içtiğin soğuk suyun dahi hesabının sorulacağı Mahşer Günü mazeret üreten ağzın mühürlenecek, ellerin ve ayakların konuşacak. Gözlerin harama değmesin, ellerin, ayakların hesabını veremeyeceğin bir vebali yüklenmesin.
Kardeşim!
İffetsizlik altın çağını yaşıyor. Lakin alimler, arifler, mütefekkirler, babalar, anneler sessiz. Eğer sen de hevâna uyar, İslam’a sahip çıkmazsan, belki de 30 yıl sonra bu toprakların İslam beldesi olduğuna sadece okunan ezanlar şehadet edecek. “Bana ne, o açılıyorsa ben bakarım, o gel diyorsa ben giderim.” deme! Unutma ki, aşağıların en aşağısındaki sefiller, düşen bir kadını istismar eden alçaklardır. Sen, sahipsizlikten dolayı kötü yola düşen kadınların evine kızıyla para gönderip, “Size şimdiye kadar sahip çıkamadığımızdan dolayı hakkınızı helal edin.” deyip onların kurtuluşuna vesile olan bir ecdadın ahfadısın.
Kardeşim!
Ekranın, mektebin, kapitalin zehirlediği bir dünyaya şehvetle değil, ibretle bak; bak ki Allah Azze ve Celle de sana iman, irade, iffet, haya, vakar ve şahsiyet abidesi bir eş ihsan etsin, etsin ki, evin İslam karargâhı, hatunun da mazlumların beklediği Fatih’in ya da Ulubatlı Hasan’ın anası olsun!
Kardeşim!
Sana bu mektubu iki tane oğlu olan ve her sokağa çıktığında ülkesinin yarınlarına dair umudunu kaybeden, ardından Allah Azze ve Celle’nin kudretini tefekkür ederek kendine gelen bir mümin baba olarak yazıyorum. Eğer iffet tacirleri seni, bana karşı tahrik eder, “Bu adam yobazdır, bütün derdi, tesettür ve mahremiyettir.” der ve sen de onlara kanarsan, bu satırları Alime, Muhammedime yazılmış bir mektup olarak kabul et ve öyle oku!
Kardeşim!
Şehvet yangını her yeri sarmadan, ayağa kalk ve yarınlarımız adına bir şeyler yap, yap ki, İslam bu topraklarda azınlığın dini olmasın!
Allah’ın selamı üzerine olsun
47 notes · View notes
ceffelkalem · 6 years
Text
“Olmak” için olması gerekenler.
1) Fuzûlî'den bir gazel ezberle. Bâkî'yle ünsiyeti artır, Taşlıcalı Yahya ile hem-dem ol. Şeyh Gâlib'i ihmal etme. Divan Edebiyatı pek mühim, orada biz varız. Muhabbetimizle, edebimizle, hassasiyetimizle, zarafetimizle, letafetimizle biz… Hiç bir şey yapamıyorsan Hayati İnanç'ı daha çok sev. 2) İmkân buldukça sabah namazlarını cemaatle kıl. Farklı camilere git, değişik seherleri teneffüs et. Süleymaniye'yle tanışmanın mutlaka bir yolunu bul. Rivayet o ki; kapısından her gireni şöyle bir tartarmış hazretim. Kimine kuru bir merhaba, kimine çay, kimine kahve ikram edermiş. Aza razı olma. Ne yap et kendini kabul ettir sohbete. Öyle bir sarıl ki Selimiye kıskansın. 3) Çok çalış, boş vaktin olmasın. Boşa vakit geçirecek zaman değil. Gayret et biraz. Az uyumak çok yaşamaktır derdi Attila İlhan. Her gün iki saat çok yaşa, ölmezsin. 4) Dürüst ol. Allah'a, insanlara, en çok da kendine karşı… Kendine dürüst olan başkasını aldatmaz, aldatamaz. Her gün göreceğin bir yere; ‘Emrolunduğun gibi dosdoğru ol’ yaz, ihtiyarlayıncaya kadar oku. 5) Twitter'dan uzak dur, Instagram'a kırk yılda bir uğra. Unutma ki 'Facebooksuzluk'tan kimse ölmedi. 6) Yaptığın işi kaliteli yap. Başımıza ne geldiyse buradan geldi. Bir işi yaparken kafanın ve kalbin başka bir işle meşgul olması gaflettir. Gafletten kurtulmak kalitedir. Ne yaptığına değil, nasıl yaptığına dikkat kesil. Kalitesiz hükümdar da olur, kaliteli tezgâhtar da. Müslümanlık kaliteye mecbur olmaktır. 7) Gökyüzüne bak ve denize, dağlara bir de. Yavaşla biraz. Bulutları dinle, yapraklara anlat, dalgalarla dertleş. Yağmur yağarken ellerini iki yana aç, başını göğe tut, bir şiir oku. Kar yağarken de vaziyet aynı, şiir üç olacak. 8) Her ikindi sonrası bir cüz Kur'ân-ı Kerîm oku. Tefsirini de okuyabilsen harika olur. Hatta birkaç ayrı müfessirden… Hiç olmazsa namaz sûrelerinin tefsirini mukayeseli oku. Bir de bakmışsın ne dediğini bilerek kılıyorsun ikindinin sünnetlerini. 9) Osmanlı'yla çok uğraşıyorlar yine. Tarih okumaları yap. Sa'düddin Bey Hoca -nam-ı diğer Sadi Baba-, Ziya Nur Aksun tavsiye etmişti, hatırlatırım. Halil İnalcık'ın bütün kitaplarını oku. Hoca merhuma bir de Fatiha oku. Yılmaz Öztuna iyidir, Cevdet Paşa'dan Âşık Paşazâde'ye kadar yol gider, yürürsen tabii. Ecdadını seviyorsun kabul, sevdiğini tanı biraz, daha çok seveceksin. Not: Cahillikten kurtulacak kadar İlber Hoca'yı da oku. 10) Hazır okumaya başlamışken Suç ve Ceza’yı bir daha oku. 11) Sadıklarla beraber ol. Daha sık git gel meclislerine. Beraberlik senin onun yanına varman değil; onsuz adım atamaman asıl beraberlik, böyle bil. Herkes yârin köyüne varır, bazılarının ayağının değdiği yer yârin köyü olur. Herkesi bırak, bazılarından ol. 12) İnsanlık için küçük, kendin için büyük bir adım at: Daha iyi bir insan ol.Evlat, baba, eş, kardeş, arkadaş… Her ne isen onun daha iyisi ol. Seni kendilerinin bir şeyi olduğun için sevenler, o şeyden önce Allah rızası için sevsinler. Allah rızası için sevilecek yanlarını çoğalt, seni sevmek isteyenlere yardımcı ol. 13) Her işte niyete dikkat et. Onsuz olmaz. Niyet maya gibi… Netice güzel olacaksa niyetin sağlam olmalı. Her şeyi Allah rızası için yapmayı kalbinde öyle bir şuurlaştır ki, Allah için yapmadığın hiç bir şey kalmasın. 14) Çocuklarını yarına hazırla. Dünü bilirlerse işin kolaylaşır. Mesleklerinin ne olacağını düşünmeyi boş ver. Uyurlarken başlarına var, ellerini açıp dua et. “Ya Rabbi sana kul, habibine ümmet, dostlarına dost olsunlar.” Ümmet-i Muhammed'e hizmetkâr olsunlar. Not: Muhammed'e yarın bir gün ne olacaksın diye sormaya başlarlar. Ona 'adam olacağım’ demeyi öğret. 15) İyi bir Müslüman ol. Kardeşlerini çok sevmekle başla işe. Gıybet etme, edilen yerde bulunma. Suizandan kaçın. Ayıp görürsen ört, hata görürsen düzelt. Düzeltemezsen dua et. 16) Komşularınla iyi geçin. Akrabalarını daha çok ara sor, fukarayı elinden geldiğince gözet, yetimin başını okşa, hastaları ihmal etme. 17) Kapitalizme karşı bir duruşun olsun. En klasından hem de. Nuri Pakdil'in yüzüne bakacak yüzün olsun. O meşhur yerde kahve içme. Hamburgeri hiç sevmedin zaten, sevme. Cep telefonun hâlâ konuşulabilir durumdaysa değiştirme. Yeni bir şeyi alacağın zaman kendine ’almazsam ne olur’ diye sor. Bir şey olmaz diyorsa alma! Not: Marka diye verilen fazladan para, malın bereketini kaçırırmış, dikkat. 18) Yerine birini yetiştir. Boşa dememiş diyenler: Erkek o ki kendinden ağır kaldıra. Yerine bir adam yetiştirmeden dünyadan göçmek davaya ihanettir. Hain olma! Kendinden büyüğü yetiştiremeyenin kendisi de küçüktür. Büyü biraz! 19) Yeryüzündeki bütün insanları ateşten kurtar. Zor mu? Hiç olmazsa birini kurtar. Madem herkesi düzeltmek bu kadar zor, kendini doğrult ki dünya bir eğriden kurtulsun. 20) Ölmeden evvel yapılacak 100 şey listesi hazırla. Birinci madde şu olsun: Ölmeden evvel öl! 21) Kalbine Allah dedirttir. Huzur başka türlü ele geçmez. Not: Örtüden kurtulmaya bak. 22) Dua et. Olmayacak bir işin umutsuzluğuyla ellerini açan bir adam gibi değil, ellerini açmazsa hiçbir şey olmayacak bir adamın umuduyla, dua et. *Serdar Tuncer
99 notes · View notes
gencmumineler · 7 years
Photo
Tumblr media
Serdar Tuncer’den “
Darbe Teşebbüsünü Önleme Listesi”
1) Fuzûlî'den bir gazel ezberle. Bâkî'yle ünsiyeti artır, Taşlıcalı Yahya ile hem-dem ol. Şeyh Gâlib'i ihmal etme. Divan Edebiyatı pek mühim, orada biz varız. Muhabbetimizle, edebimizle, hassasiyetimizle, zarafetimizle, letafetimizle biz... Hiç bir şey yapamıyorsan Hayati İnanç'ı daha çok sev. 2) İmkân buldukça sabah namazlarını cemaatle kıl. Farklı camilere git, değişik seherleri teneffüs et. Süleymaniye'yle tanışmanın mutlaka bir yolunu bul. Rivayet o ki; kapısından her gireni şöyle bir tartarmış hazretim. Kimine kuru bir merhaba, kimine çay, kimine kahve ikram edermiş. Aza razı olma. Ne yap et kendini kabul ettir sohbete. Öyle bir sarıl ki Selimiye kıskansın. 3) Çok çalış, boş vaktin olmasın. Boşa vakit geçirecek zaman değil. Gayret et biraz. Az uyumak çok yaşamaktır derdi Attila İlhan. Her gün iki saat çok yaşa, ölmezsin. 4) Dürüst ol. Allah'a, insanlara, en çok da kendine karşı... Kendine dürüst olan başkasını aldatmaz, aldatamaz. Her gün göreceğin bir yere; 'Emrolunduğun gibi dosdoğru ol' yaz, ihtiyarlayıncaya kadar oku. 5) Twitter'dan uzak dur, Instagram'a kırk yılda bir uğra. Unutma ki 'Facebooksuzluk'tan kimse ölmedi. 6) Yaptığın işi kaliteli yap. Başımıza ne geldiyse buradan geldi. Bir işi yaparken kafanın ve kalbin başka bir işle meşgul olması gaflettir. Gafletten kurtulmak kalitedir. Ne yaptığına değil, nasıl yaptığına dikkat kesil. Kalitesiz hükümdar da olur, kaliteli tezgâhtar da. Müslümanlık kaliteye mecbur olmaktır. 7) Gökyüzüne bak ve denize, dağlara bir de. Yavaşla biraz. Bulutları dinle, yapraklara anlat, dalgalarla dertleş. Yağmur yağarken ellerini iki yana aç, başını göğe tut, bir şiir oku. Kar yağarken de vaziyet aynı, şiir üç olacak. 8) Her ikindi sonrası bir cüz Kur'ân-ı Kerîm oku. Tefsirini de okuyabilsen harika olur. Hatta birkaç ayrı müfessirden… Hiç olmazsa namaz sûrelerinin tefsirini mukayeseli oku. Bir de bakmışsın ne dediğini bilerek kılıyorsun ikindinin sünnetlerini. 9) Osmanlı'yla çok uğraşıyorlar yine. Tarih okumaları yap. Sa'düddin Bey Hoca -nam-ı diğer Sadi Baba-, Ziya Nur Aksun tavsiye etmişti, hatırlatırım. Halil İnalcık'ın bütün kitaplarını oku. Hoca merhuma bir de Fatiha oku. Yılmaz Öztuna iyidir, Cevdet Paşa'dan Âşık Paşazâde'ye kadar yol gider, yürürsen tabii. Ecdadını seviyorsun kabul, sevdiğini tanı biraz, daha çok seveceksin. Not: Cahillikten kurtulacak kadar İlber Hoca'yı da oku. 10) Hazır okumaya başlamışken Suç ve Ceza'yı bir daha oku. 11) Sadıklarla beraber ol. Daha sık git gel meclislerine. Beraberlik senin onun yanına varman değil; onsuz adım atamaman asıl beraberlik, böyle bil. Herkes yârin köyüne varır, bazılarının ayağının değdiği yer yârin köyü olur. Herkesi bırak, bazılarından ol. 12) İnsanlık için küçük, kendin için büyük bir adım at: Daha iyi bir insan ol. Evlat, baba, eş, kardeş, arkadaş... Her ne isen onun daha iyisi ol. Seni kendilerinin bir şeyi olduğun için sevenler, o şeyden önce Allah rızası için sevsinler. Allah rızası için sevilecek yanlarını çoğalt, seni sevmek isteyenlere yardımcı ol. 13) Her işte niyete dikkat et. Onsuz olmaz. Niyet maya gibi... Netice güzel olacaksa niyetin sağlam olmalı. Her şeyi Allah rızası için yapmayı kalbinde öyle bir şuurlaştır ki, Allah için yapmadığın hiç bir şey kalmasın. 14) Çocuklarını yarına hazırla. Dünü bilirlerse işin kolaylaşır. Mesleklerinin ne olacağını düşünmeyi boş ver. Uyurlarken başlarına var, ellerini açıp dua et. “Ya Rabbi sana kul, habibine ümmet, dostlarına dost olsunlar.” Ümmet-i Muhammed'e hizmetkâr olsunlar. Not: Muhammed'e yarın bir gün ne olacaksın diye sormaya başlarlar. Ona 'adam olacağım' demeyi öğret. 15) İyi bir Müslüman ol. Kardeşlerini çok sevmekle başla işe. Gıybet etme, edilen yerde bulunma. Suizandan kaçın. Ayıp görürsen ört, hata görürsen düzelt. Düzeltemezsen dua et. 16) Komşularınla iyi geçin. Akrabalarını daha çok ara sor, fukarayı elinden geldiğince gözet, yetimin başını okşa, hastaları ihmal etme. 17) Kapitalizme karşı bir duruşun olsun. En klasından hem de. Nuri Pakdil'in yüzüne bakacak yüzün olsun. O meşhur yerde kahve içme. Hamburgeri hiç sevmedin zaten, sevme. Cep telefonun hâlâ konuşulabilir durumdaysa değiştirme. Yeni bir şeyi alacağın zaman kendine 'almazsam ne olur' diye sor. Bir şey olmaz diyorsa alma! Not: Marka diye verilen fazladan para, malın bereketini kaçırırmış, dikkat. 18) Yerine birini yetiştir. Boşa dememiş diyenler: Erkek o ki kendinden ağır kaldıra. Yerine bir adam yetiştirmeden dünyadan göçmek davaya ihanettir. Hain olma! Kendinden büyüğü yetiştiremeyenin kendisi de küçüktür. Büyü biraz! 19) Yeryüzündeki bütün insanları ateşten kurtar. Zor mu? Hiç olmazsa birini kurtar. Madem herkesi düzeltmek bu kadar zor, kendini doğrult ki dünya bir eğriden kurtulsun. 20) Ölmeden evvel yapılacak 100 şey listesi hazırla. Birinci madde şu olsun: Ölmeden evvel öl! 21) Kalbine Allah dedirttir. Huzur başka türlü ele geçmez. Not: Örtüden kurtulmaya bak. 22) Dua et. Olmayacak bir işin umutsuzluğuyla ellerini açan bir adam gibi değil, ellerini açmazsa hiçbir şey olmayacak bir adamın umuduyla, dua et. “İkinci bir darbe teşebbüsü olur mu, olursa ne zaman ve nasıl olur, acaba devlet gerekli tedbirleri almış mıdır” gibi sorular, kafamızı karıştırıp, kalbimizi huzursuz etmekten başka bir işe yaramıyor. Oturduğumuz yerden devleti yönetenlere akıl vermekle, etrafımızdaki insanlarla gece gündüz bu işin kritiğini yapmakla, kulaktan dolma malumatlarla sağa sola sataşmakla elimize hiçbir şey geçmiyor. Baktım olacak gibi değil, kendime bir liste hazırladım: “25 Maddede Olası Darbe Teşebbüsünü Önleme Listesi.” Okuduğunuz yazı, son üç maddesi bende saklı olmak üzere işte o listedir. Muhabbetle...
56 notes · View notes
Photo
Tumblr media
Câfer bin Ebî Tâlib (r.a.) Peygamberimiz tebliğ vazifesi yanında ibadetlerini de müşriklerden gizli yapı­yordu. Bu sebeple İslamiyet’in ibadet tarzı pek bilinmiyordu. Bir gün Re­sû­lul­lah (a.s.m.), Hz. Ali’yle beraber namaz kılarken kardeşi Câfer bunu gördü. Merak et­ti. Daha sonra Hz. Ali’yi buldu ve yaptıkları hareketin ne olduğunu sordu. Hz. Ali de bunun Cenâb-ı Hakk’a karşı yapılan bir ibadet olduğunu söyledi. İslami­yet hakkında açıklamada bulun­du. Bu sözler Câfer’in çok hoşuna gitti ve he­men oracıkta Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldu. Müslümanlar bu sıralarda hem sayıca az, hem de zayıftılar. Bu sebeple diğer Müslümanlar gibi, Hz. Câfer de müşriklerin akıl almaz eza ve cefalarıyla karşı­laştı. Ancak o, imanından taviz vermedi. Müşriklerin Müslümanlara yaptıkları bu insanlık dışı işkenceler Peygambe­rimizi üzüyor ve düşündürüyordu. Nihayet bir grup Müslüman’ın Hz. Câfer ku­mandasında Habeşistan’a hicret etmelerine karar verildi. Neticede 92 kişiden müteşekkil muhacirler yurtlarını yuvalarını terk ederek Habeşistan’a göçtüler. Fakat müşrikler peşlerini bırakmadılar. Gerek Habeş hükümdarı Necâşî için, gerekse ileri gelen devlet adamları için çok kıymetli hediyeler hazırladılar. Amr bin Âs ile Abdullah bin Ebî Rebîa’yı Habeşistan’a gönderdiler. Habeşistan’a git­tiklerinde önce devlet adamlarına birçok hediye vererek onları kendi safları­na aldılar. Sonra da Necâşî’nin huzuruna çıkarak onu da ikram ve ihsana boğdu­lar. Hükümdarı da tesir altında bırakmak için şöyle konuştular: “Ey hükümdar! Aramızdan çıkıp işlerimizi bozan, şimdi de senin dinini, ül­keni ve halkını bozmak için çalışan bu adamlar hakkında seni ikaz ediyor, uyarıyoruz. Bunlar bi­zim bazı aklı ermez gençlerimizdir. Milletimizin dininden ay­rıldılar, senin dinine de gir­mediler. Bizim ve senin bilmediğin yepyeni bir dinle ortaya çıktılar. Onlar Meryem’in oğlu İsâ’yı da ilah tanımazlar. Huzuruna girin­ce sana secde etmezler. Sen onları bize iade et, biz onların haklarından geli­riz!” Daha önceden hediyelerle satın alınmış olunan Habeş halkının ileri gelenleri de onları tasdik ettiler. “Bunlar doğru söylüyorlar. Onlar kendilerinden olanları elbette başkalarından daha iyi bilirler.” dediler. Fakat Habeş hükümdarı Necâşî basiretli birisiydi. Onların sözlerine kanma­dı. Hadiseyi tahkik etmek, doğruluk derecesini öğrenmek istedi. Ve Muhacirle­ri huzuruna davet etti. Müslümanlar Hz. Câfer’i aralarında temsilci seçtiler. Necâşî’nin suallerine onun cevap vermesini istediler ve vakit geçirmeden huzura çıktılar. Hükümdarı selamla­dılar, fakat ona secde etmediler. Hükümdar onlara ülkesine niçin geldiklerini sordu ve Peygamberimiz hak­kında bilgi istedi. Ayrıca niçin secde etmediklerini sordu. Hz. Câfer zeki biri­siydi. Hitabeti kuvvetliydi. Hükümdardan, müşriklerin elçilerinden sadece biri­sinin konuşması ricasında bulundu. Daha sonra da müşriklere şu sualleri sordu: “Biz efendisinden kaçan köle miyiz? Biz haksız yere birinin kanını mı döktük ki bizi istiyorlar? Üzerimizde alıp da ödeyemediğimiz malları mı var, borçlu mu­yuz?...” Cevap verme işini üzerine alan Amr bin Âs, onların köle olmayıp hür oldukla­rını, kimsenin kanını dökmediklerini ve kimseye borçları bulunmadığını söyle­di. Ve “Biz onları, bizim dinimizi bırakıp Muhammed’in dinine girdikleri için is­tiyoruz.” dedi. Bunun üzerine söz alan Hz. Câfer, Necâşî’yi ikna ve tatmin eden, onun İslamiyet’i ka­bul etmesine vesile olan şu beliğ konuşmayı yaptı: “Muhterem hükümdar! Biz cahil bir millettik, putlara tapardık. Laşeleri yer, her kötülüğü işlerdik. Akrabamızla münasebetlerimizi keser, komşularımı­za kötülük yapardık. Kuvvetli olanlarımız zayıf olanlarımızı ezerdi. Biz böyle bir durumda idik. Yüce Allah bize kendimizden, soyunu, doğruluğunu, eminliğini, iffet ve nezahetini bildiğimiz bir peygamber gönderdi. O bizi, Allah’a ve Allah’ın birliğine inanmaya, O’na ibadet etmeye, atalarımızdan bu yana taptığı­mız putları bırakmaya davet etti. Doğru sözlü olmayı, emanetleri yerine getir­meyi, komşularla güzel geçinmeyi, günahlardan ve kan dökmekten sakınmayı emretti. Her türlü ahlaksızlıktan, yalan söylemekten, yetimlerin malını yemekten, namuslu kadınlara iftira etmekten bizi menetti.” Hz. Câfer, bir cemiyetin ahlaki esaslarını ihtiva eden bu konuşmalardan sonra, huzura girdiklerinde sec­de etmemelerinin sebebini de, “Biz Allah’tan başkasına secde etmekten Allah’a sığınırız!” diye cevaplandırdı. Bu konuşmalardan sonra Necâşî’nin, “Sizin yanınızda Allah’tan gelmiş bir şey var mı?” suali üzerine Hz. Câfer, Meryem Sûresi’nden birkaç âyet okudu. Ar­tık Necâşî’nin gönlünde hidayet güneşi doğmuştu. Şöyle söylemekten kendini alamadı: “Sizi ve yanından geldiğiniz zatı tebrik ederim! Şehadet ederim ki o, Allah’ın Resûl’üdür. Vallahi eğer o, ülkemde olsaydı, gidip onun ayakkabılarını taşır, ayaklarını yıkardım...” Necâşî daha sonra müşriklerin rüşvet olarak getirdikleri hediyelere ihtiyacı olmadığını söyledi ve geri iade edilmesini emretti. Necâşî’nin Müslüman olmasından ve “Bir dağ altına malik olma pahasına da olsa sizden birisinin üzüntüye uğratılmasına razı olmam. Gidiniz ülkemde em­niyet ve huzura kavuşmuş olarak yaşayınız.” diyerek sahip çıkmasından sonra Muhacirler, Habeşistan’da huzur içinde yaşadılar. İslamiyet’in orada yayılması için gayret gösterdiler. Bir müddet sonra da Medine’ye hicret ettiler. Muhacirler döndükleri sırada mücahitler Hayber’i fethetmiş bulunuyorlardı. Peygamberimiz bilhassa Hz. Câfer’in döndüğüne çok sevindi. Onu kucakladı, bağrına bastı, alnından öptü ve sevincini şöyle izhar etti: “Ben hangisine sevine­ceğimi bilemiyorum. Hayber’in fethine mi, yoksa Câfer’in gelişine mi?...”[1] Peygamber Efendimize ahlakça ve vücutça en çok benzeyen sahabi, Hz. Ali’nin kardeşi Hz. Câfer idi (r.a.). Onun, Peygamberimizin yanında apayrı bir yeri vardı. Hz. Câ­fer için “fakirlerin babası” derdi. Câfer (r.a.) bütün fakirleri korumakla beraber, bilhas­sa mescitte devamlı ilim ve iman hizmetiyle meşgul olan Ashâb-ı Suffe’yi himaye eder, ihtiyaçlarını karşılardı. Ashâb-ı Suffe’nin ileri gelenlerinden olan Ebû Hürey­re’nin (r.a.) onun hakkındaki şu sözleri bunu çok güzel ifade eder: “Biz, Câfer bin Ebû Tâlib’e ‘fakirlerin babası’ diye hitap ederdik. Kendisine git­tiğimiz zaman hazırda ne varsa ikram ederdi. Birçokları bana ‘Çok fazla hadis rivayet ediyorsun.’ diyorlar. Ben, karın tokluğuyla iktifa ederek daima Re­sû­lul­lah ile beraber bulunuyordum. Ne yemeğin lezzetlisini ne de elbisenin yenisini arardım. Kimsenin bana hizmet etmesini de istemezdim. Bazen açlığı bastırmak için karnıma taş bağladığım olurdu! Fakirlere en çok yardım eden zat olan Câfer bin Ebû Tâlib bizi alır, evine götürür, ne varsa yedirirdi.”[2] Hz. Câfer beliğ bir hatip, fakirleri koruyan bir hayırsever olduğu gibi, Allah yolunun kahraman bir mücahidiydi de… Onun Bizanslılarla yapılan Mute Har­bi’nde gösterdiği kahramanlık tarihe altın bir sayfa olarak kaydoldu. Zeyd bin Hârise’nin (r.a.) şehit olmasından sonra, Re­sû­lul­lah’ın talimatı üzerine sancağı o aldı. Fakat nefsi ona dünyayı sevdirmeye ve ölümü çirkin göstermeye çalışı­yordu. Hz. Câfer nefsin bu sesine karşı, “Sen bana dünyayı sevdirmek istiyor­sun. Hâlbuki bu an, müminlerin kalplerindeki imanı pekiştirmek zamanıdır.” di­yerek susturuyordu. Kahramanca düşman saflarına hücuma geçti. Şehit olacağını bile bile kılıç sallamaya devam etti. Bir yandan kılıç sallıyor, bir yandan da, “Cennet de, ona yaklaşmak da ne güzeldir… Onun şerbetleri tatlı ve soğuktur.” diyerek mücahitleri coşturuyordu. Hz. Zeyd’in şehit olması mücahitlerin biraz da morallerini bozmuş, şevklerini kırmıştı. Fakat Hz. Câfer’in gösterdiği cesaret ve kahra­manlık sayesinde yeniden güçlendiler. Bir kartal atılganlığıyla hücuma geçti­ler. Fakat düşman gözler, Hz. Câfer’in üzerinden ayrılmıyor, onu şehit etmenin yollarını arıyordu. Nihayet sinsice yaklaşan bir askerin kılıç darbesiyle sağ eli kesildi. Hemen sancağı sol eline aldı. Sol eli de kesilince kesik kollarıyla sanca­ğa sarıldı. Şehit oluncaya kadar sancağı yere düşürmedi. Nihayet şehit oldu. Abdullah bin Ömer (r.a.), Hz. Câfer’in vücudunda 90’ın üzerinde kılıç ve mızrak yarası tespit ettiklerini haber veriyordu. Mute Savaşı cereyan ederken Peygamber Efendimiz, Medine’de minber üze­rinde müminlere nasihat ediyordu. Cenâb-ı Hak savaş sahnesini olduğu gibi ona gösterdi. Di­ğer kumandanlarla birlikte Hz. Câfer’in de şehit düştüğünü, Ashâbına haber verdi. Ve “Allah ona, kesilen iki koluna bedel iki kanat verdi. On­larla cennete uçtu.” buyurdu.[3]Bundan sonra Hz. Câfer, sahabiler arasında iki kanatlı manasında “Zülcenâheyn” ve “Tayyar” unvanlanyla anıldı. Allah ondan razı olsun! ____________________________________ [1]Sîre, 1: 356. [2]Tabakât, 4: 34; Tirmizî, Menâkıb: 30. [3]Üsdü’l-Gàbe, 1: 358.
2 notes · View notes
alanyasondakika · 7 years
Text
DER Kİ HASAN EL BENNA...
Son dakika haberleri Alanya'nın en hızlı internet haber sitesi Alanya Express'te http://www.alanyaexpress.com/der-ki-hasan-el-benna/
DER Kİ HASAN EL BENNA...
Hasan  El Benna Müslüman kardeşlerin  kurucusu ve yiğit lideri…Hayatında İslam dışında bir şey düşünmeyen ve ümmete iyi örnek olmuş güzel bir insan…Ama zalimler onun da yolunu kestiler, ve idam ile sonuçlandırıldı ömrü…Aziz Allah çok rahmet etsin…Müslüman ahaliye der ki güzel insan “siz evlerinizde İslam devleti kurun,Allah  sokaklarınızı İslamlaştıracaktır…Öyle değil mi? Ama ne yazık evlerimizin içinde hakim kılamadığımız aziz İslamın sokaklarda şehirlerde olmasını arzu edenler olduk…Oysa bize düşen önce evlerimizi İslam kılmaktı, yapabildik mi diye sorsun herkes kendine…Neden kendimizi kandırıp neden aldatıyoruz, yapamadık işte…Evlerimize önem vermemiz gerekti bunu yapamadık…En azın benim gördüğüm  girdiğim evlerde yoktu…Yok hayır benim evim İslamca diyen kardeşler varsa, onlara selam olsun…Bize onlara inanmak düşer, varlar iseler çok sağ olsunlar, onlar adına mutlu olur seviniriz…Aslında sözün en güzelini Aziz Allah söyler, ve sonra bize kurtuluşun yolunu, Allah’ın emir ve buyruklarını anlatan Peygamberler…Ne yazık günümüz insanı Peygamberlerden çok tabi oldukları efendilerinin sözlerini dinler oldular bu günlerde nedense…Ondandır daha çok onların sözleri aktarılır oldu dilden dile…Ebette onların da sözleri dikkate alınmalı…Ama önce Allah’ın ve Peygamberlerin sözleri aziz bilinmeli insanlar ve Müslümanlar tarafından…Ve sonra insandan insana güzel sözler olmalı, fakat bunu unutanlardan olduk çoğumuz…Kardeş bildiklerimize ve başka insanlara yeterince güzel sözlere edemez olduk, böyle bir derdi de yok çoğumuzun…Biri kırılsın diye demiyoruz bunları elbette…Ama bazı şeyleri konuşmalıyız, yoksa çok daha uzak kalacağız bir birimizden…İnsan insandan uzak kaldı, insan insanı sevmez oldu şimdilerde…Sahi ne kadar yakınız  bir birimize? Öz kardeşlerin bile bir birine lanet okuduğu bir tolum şimdi ahali…Ve yeryüzünün bir çok yerinde Müslümanlar bir birini vuran kıran öldüren kafirlerin sözlerine bakarak, onların dolduruşuna gelerek…Evet insanın insana güzel sözleri olmalı…Sevgiden ve kardeşlikten söz edebilmeli bir insan başka bir insana…Bak yanındayım ve seni seviyorum diyebilmeli…Söyleyin uzak kalmadık mı bundan…Dünyaya sahip olma yarışı  çok kirletti bizi, oysa değmezdi bu yarış bir insanı incitmeye kaybetmeye…Aslında ne mi demeye çalışıyoruz?Başkalarından talep ettiklerimizi kendimiz sunalım kendimize..Mesela önce kendimiz iyilerden olmak için gayret içinde olalım…Mesela evimiz Müslüman evlerinden bir ev olsun…Kendi yapmadığımız şeyleri başkalarından talep etmeyelim…Kendimizi önemseyelim iyilik ve güzellik adına…Güzel sözlerimiz ve davranışlarımız olsun başka insanlara…Başka insanları suçlamaktan çok, onları anlamaya dinlemeye çalışalım…Bir birimizi anlamamaktan dinlememekten çok şey kaybettik  insanlık adına, sonra ülkemiz adına, ve inancımız imanımız adına…Bu günde bu kadar olsun…Aziz Allah her birimizin kabinden tutsun…Dünya dolusu selam…İyilik içinde kalın…
kaynak: DER Kİ HASAN EL BENNA…
Alanyaexpress.com’un Alanya haberleri bölümündeki haberler otomatik olarak derlenmektedir. Alanyaexpress.com editörleri otomatik akış içinde DER Kİ HASAN EL BENNA… haberine editoryal müdahalede bulunmamıştır. Haber içeriklerinden hukuken ilgili ajanslar ve haber siteleri sorumludur.
Tüm gelişmelerden haberdar olmak için Facebook sayfamızı takip edin!
Kaynak: http://www.alanyaexpress.com/der-ki-hasan-el-benna/
0 notes